2. Bölüm "Hasret" - Eylül

2.5K 122 24
                                    

"O gözler bana eskisinden yabancı
Gönlümdeki bu sevda hiç dinmeyen bir acı
Ruhumun kederinden gözlerim yaşla doldu
İnliyorum derinden, bana bilmem ne oldu"
-Seyyan Hanım

EYLÜL

Günümüz... İstanbul...

Mehtap muhtemelen sırf kendi vicdanını rahatlatmak için, aldığı tüm darbelerden sonra hâlâ tek parça sandığı kalbimi bu defasında kırdığını düşünüyor ve kardeşiyle sebep oldukları tahribatın üzerini örtebilmek niyetiyle içi geçmiş, mayhoş bir özür diliyor.

Ona neredeyse gülümsüyorum. Alaycı tebessümüme iz bırakan acımayı ve sakladığım diğer tüm manaları anlamayacak kadar ham bir empati yeteneğine sahip olduğundan, bana yaşattıklarının gerçek kanıtlarını görebilmesi için gözlerime bakmaya mecbur bırakan bir suskunlukla onu izliyorum. Sessizliğim, ona ansızın çevirdiğim bir namluymuş gibi, Mehtap tetiği çekip onu yaralayacağımın endişesi içerisinde.

"Kastetmediğiniz özrü dilemenize hiç gerek yok, Mehtap," diyerek sadece onun duyabileceği bir şekilde fısıldıyorum. "Sana sormak istediğim tek bir şey var sadece."

Tedirginlikle yutkunmaya fırsat dahi bulamıyor, bakışlarımla meydan okumaya katiyen ara vermiyorum.

"Bunun vicdan azabıyla başa çıkabilecek misiniz?"

Sorumun cevabını gözlerinde aramak için vakit kaybetmek istemiyorum, hazla keder her adımımda birbirine daha da karışırken kaldığım yerden devam edip Kaptan'ın evinden çıkıyorum. Henüz basamaklara ayağım değmeden annemin arkamdan seslendiğini duyuyorum.

"Eylül, nereye gidiyorsun?"

Geçiştiriyorum hızla:

"Eve."

Niyetim kaba davranmak olmasa da, Mehtap hâlâ kapının eşiğinde olduğundan anneme cevap vermek üzere omzumun üstünden bile dönüp bakmıyorum. Kendilerine bahşedilmiş hayatı, başkalarının yaşamına karışarak harcayan birtakım insanlar yüzünden parmağıma geçirdiğim eski alyansı çıkarıp paltomun cebine koyarken bir yandan merdivenlerden teker teker inmeye başlıyorum.

Şu son saatlerde yaşananlar, zihnime sığamayacak kadar kalabalık; kalbim tüm bu duygu fırtınasının ortasında mağdur düşmekten artık bitap. Algım o kadar lekelenmiş ki üzerime sıçratılanları daha fazla ayırt edemiyor, analiz etmeye gerek dahi duymuyorum.

"Eylül, lütfen... Bak, böyle olmaz," diyor Mehtap, sorduğum ona yetmemiş gibi. "Konuşmak istersen oturalım, konuşalım."

Sessizlikte saklı benim bir parça tozlu huzurum, merhamet yoksunu kimselerin densiz kelimelerine tokum artık. Yoluma devam etmek, herkes için en iyisi.

Annem "Eylül bekle!" diye sesleniyor. Onun da peşinden geldiğimi duyunca nihayet durup arkamı dönüyorum, annemin peşinden Mehtap da takip ediyor.

Bakışlarımı yakalar yakalamaz, "Bu Sümer ile aranızda halletmeniz gereken bir şey. Onlara bebeği söylemek benim haddim değildi," diyor Mehtap hızla.

Bencil bir acının kursağına düşüyor ve "Bebeğim için ona ulaşmak üzere senden yardım isterken bana resmen hakaret edercesine namusumu sorgulamak gibi mi?" diye patlıyorum.

Mehtap susuyor çünkü annem, duydukları üzerine korkunç bakışlarla adeta onu kırbaçlıyor.

Kalbimi ağır ve paslı bir pranga gibi adımlarımın gerisinde sürüklüyor ve yoluma devam ediyorum. Apartmandan çıkarken Mehtap'ın hâlâ bizi takip ettiğini fark ediyoruz. Anneme isterse eve doğru devam etmesi için işaret etsem de, hemen yanımda beni bekliyor, bu lüzumsuz müsamereye son vermemi istiyor.

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin