15.Bölüm "Olur Ya-Son"

846 101 29
                                    

 "olur ya bir gün gelir ya
olur ya kader bu ya
olur ya benden başkasını
gözün görmez olur ya"   

Dakikalar geçtikçe aramızdaki tedirginlikler unutuluyor, Dorian her zaman olduğu gibi güzel bir sohbete davet edip zamanın nasıl geçtiğini unutturuyor. Tebessümler ağız dolusu kahkahalara dönüyor, sorular daha da derinleşiyor.

Şarabından bir yudum aldıktan sonra kadehinin üstünden bana baktığında geçmişten bir soru geleceğini neredeyse hissedebiliyorum.

"Neden Deniz?" diye soruyor. Gözleri kısaca karnıma değdikten sonra tekrar benimkileri buluyor. "Çoğu anne adayı, isimden emin olamaz. Doğuma kadar bekler. Sen bu konuda çok kararlısın, bu ismin neye dayandığını merak ediyorum. Ya da kime..."

Derin bir nefes alıyorum. Dorian gülüyor.

"Zor bir soru muydu?"

"Cevaplaması değil, ama hatırlaması evet."

Elimdeki çatal ve bıçağı nazikçe bırakıp arkama yaslanıyorum, Dorian da dirseklerini masaya koyup avuçlarını birleştirerek dinlemeye hazırlanıyor.

"Daha önce de bahsettiğim gibi, bebeğimin babası ve ben," İsmini söylemeden ikinci derin nefesi alıyorum. "Sümer ve ben birlikte büyüdük. Daha çocuk yaştayken arkadaş olduk. İyi bir ikiliydik, zorlukların üstesinden beraber geldik. Bu yüzden ona âşık olduğumdan onu tanımamın üzerinden çok da uzun zaman geçmemişti. Uzun yıllar boyunca tek bir kişiyi seven bir insan, Dorian, ileriye yönelik evlilik ve çocuk hayalleri kurduğunda o hayallerde ondan başkası olamıyor. Küçüklüğümden beri bir çocuğum olursa adını Deniz koymayı düşünüyordum. Çünkü Deniz'in adını aldığı kişinin Sümer için ne kadar değerli olduğunu biliyordum."

"Kimdi peki o?" diye soruyor, gözleri hâlâ bende. "Deniz?"

"Ağabeyi. Çok genç yaşta trajik bir şekilde öldürüldüğünü biliyorum sadece. Sümer ve ailesi için unutulmaz bir acıydı, hâlâ daha alışabildiklerini sanmıyorum."

"Üzücü," diye mırıldanıyor.

"Ağabeyinin ismini ben de bu şekilde yaşatmak istemiştim, çünkü Sümer, küçüklüğümüzde hep ağabeyinin çok başarılı bir müzisyen olabileceğinden bahsederdi, eğer yaşasaydı tabi..."

Arkasına yaslanan Dorian kafasını hafifçe salladıktan sonra soruyor.

"Onu nasıl kaybettiklerini biliyor musun peki?"

Kafamı iki yana sallıyorum. "Ayrıntıları bilmiyorum," diyorum. "Sümer hep ağabeyinin öldürüldüğüne inanırdı. Bu konu hakkında pek konuşmazdık, sorup onu üzmek istemezdim."

"Neden anlayabiliyorum, sevdiklerinin zarar görmesi tabii ki herkesin hassas noktasıdır," diyor Dorian.

Katıldığımı belli edercesine başımı salladıktan sonra önümdeki yemeğime devam ediyorum. Buluşmamızın geri kalanında keyfimizi kaçırabilecek ağır sorulardan özellikle kaçınıyor, kahkahalara sebep olacak başlıklara geri dönüyoruz. Dorian'a dünkü Selin ve artık sevgilisi olan Theodor ile olan görüşmemi anlatıyorum, her yakın arkadaş gibi Selin'i üzmemesi için Theodor'a verdiğim gözdağından bahsediyor, ama sonuçta bu tatlı çifte onayımı verdiğimi anlatıyorum.

"İlişkilerinin ilk günlerindeler," diyorum dünkü görüşmeyi gözlerimin önüne getirirken. "Görmen lazımdı, birbirlerinin yanında o kadar heyecanlılar ki..."

"Aşkın o heyecanını bilmez miyim..." diye mırıldanıyor Dorian. Bakışlarımı bilerek tabağımdan ayırmıyorum, çünkü beni izlediğini biliyorum. Farkında değilmişçesine yemeğime konsantre oluyorum.

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin