17. Bölüm "Ayrılık-3"

714 90 5
                                    

*****

Sümer, ancak akşama doğru dönüyor.

Kenan Kaptan'ı Sümer ile barıştığımıza ikna edene kadar ecel terleri döktükten ve onunla da aramızı yaptıktan sonra Sümer'in dönüşüne kadar saatler daha hızlı akıyor. Kaptan ile eskisi gibi sohbetimize devam ediyor, şakalaşıyor ve marketin kepenklerini kapatma vakti gelene dek vaktin nasıl geçtiğini anlamıyoruz.

Kenan Kaptan'ın eğilip kepenge asma kilidi yerleştirmesini izlerken Sümer arkamızdan bize sesleniyor. Kenan Kaptan gibi ben de arkamı dönüp sesin kaynağını arıyor ve rahat adımlarla bize doğru yaklaşan Sümer'i görüyorum.

"Akşam yemeğinize misafir kabul ediyor musunuz?" diye soruyor. Bakışları Kaptan'ı pas geçerek bende duraklıyor.

Kenan Kaptan dudaklarında tatminkâr bir gülümsemeyle bana dönüyor, "Bilmem," diyerek bana dönüyor, "Kabul ediyor muyuz, Eylül?"

"Eğer salatayı misafirimiz yaparsa..." diyorum ikisine de. "Neden olmasın..."

Sümer'in hafif tebessümü derinleşirken Kenan Kaptan da göbek dolusu bir kahkaha savuruyor.

Omuzlarını silkerek "İş başa düştü," diye mırıldanıyor Sümer ve üçümüz birlikte Kenan Kaptan'ın evine doğru ilerliyoruz. Yemeği hep birlikte hazırlıyoruz, sohbetimiz dakikalar geçtikçe daha da koyulaşıyor, gülümseyişlerimiz kahkahalara dönüyor. Dokuz aydır ilk defa bu kadar mutlu, bu kadar tam hissediyorum. Yemeklerimizi bitirip sıra sofrayı toplamaya geldiğinde Kenan Kaptan rastgele soruyor.

"Annenlerin yanına ne zaman gideceksin?" diye soruyor Sümer'e. "Annen şimdiden başlamıştır hazırlıklara. Eşyalarını topladın mı?"

"Neredeyse hazırım," diye yanıtlıyor. "Uygun bilet bulursam bugün, en kötü yarın yola çıkarım."

Boğazımdaki lokmayı zorlukla yutkunuyorum.

"O kadar erken mi gidiyorsun?" diye sorduğumda Sümer gözlerini benden kaçırarak kafasını sallıyor. Her yıl tatilde ailesinin yanına gittiğini bilsem de bu kez daha zoruma gidiyor bu gerçeği kabullenmek...

Boğazımı rahatlatmak için tabağımın yanındaki su bardağına uzanıp kafama dikiyorum.

"Peki ya yurt dışı işi?" diye soruyor Kaptan elinde bulaşıklarla mutfağa yönelmeden önce. "Belli oldu mu?"

Su genzime sıçrıyor.

Sümer, hafifçe sırtıma vururken "Belli değil," diye Kaptan'ı yanıtlıyor. "Daha kesinleşen hiçbir şey yok."

Bardağı tekrar masama koyarken soruyorum. "Yurt dışına mı gidiyorsun?" Ceren'in bana söylediklerini düşünüyor, tekrar kahroluyorum.

"Bilmiyorum," diyor Sümer. "Başvurumu yaptım ama buradaki sonucumu bekleyeceğim. Kabul etmeyebilirler, burada da kalabilirim. Henüz netleşen hiçbir şey olmadığı için bahsini açmadım."

Kafamı anladığımı belirtircesine sallasam, dudaklarını onun için dilediğim iyi dileklerle oynatsam da akşamın tüm güzelliği benim için tam bu anda sona eriyor. Sümer, eve dönmek içine ayaklanana kadar içimdeki fırtınayı fark ettirmemek adına kıvranıyorum. Zoraki tebessümler beni her şeyden daha çok yoruyor. Sümer kapıdan çıktıktan sonra ben de Kenan Kaptan'a iyi geceler dileyip hüznümü özgürce yaşayabileceğim yatağıma geçiyorum.

Saatler sonra kapı zili, gecenin tüm sessizliğini yırtarcasına çalıyor.

Kaçta uykuya daldığımı tam olarak bilmesem de, kapı zilini duyduğumda hiç uykuya dalmamışım gibi yorgun uyanıyorum. Zili, kapı tokmağının ısrarlı vuruşları takip ettiğinde merakla yatağımdan kalkıp odamdan çıkıyorum. Koridorda yüzünde hâlâ yastık izi olan Kaptan'la karşılaşıyor ve kapıya bakıyoruz. Kaptan uykuyla çatallaşan sesiyle "Ben bakarım, kızım, sen dur," diyor ve kapı deliğinden bu davetsiz misafiri kontrol ediyor.

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin