16.2

4.6K 344 21
                                    

"Damla zaten sinirden kuduruyorum bir de sen başlama."

"Gökçe'yi arayıp ne söylediğimi anlatana kadar sıkıştıracağım." Eğlenceyi biraz abartmış üstüne gitmiştim ve şimdi ise kurtulamıyordum. Sıla'dan daha fazla uzak kalacağım için anormal kötü hissediyordum zaten.

"Aradın ve defalarca biz sevgiliyiz değil mi dedin. O da ıslarla hayır değiliz dedi. Sen hayır öyleyiz öpüştük bile hatta karşılık verdi dedin. Bu kadar tamam mı?" Başımdan savmak için hızlı hızlı anlatmıştım.

"Ne?"

"Ne ne Damla? Ne dediysen onu söylüyorum işte. Şimdi sal beni işim gücüm var bir an önce bitsin de dönelim."

"Hayır dönmeyelim."

"Sana bir tane geçiririm o hızla İstanbul'u bulursun."

"Tamam git sen. Ben kalacağım. Vizemin süresi de var."

"Ne halin varsa gör amına koyayım." Dedikten sonra bizi bekleyen arabaya bindim. Gergin ve sinirliydim ki bulaşılmaması gereken insanlarda başı çekiyor olabilirdim şu an.

Arkamdan arabaya bindikten sonra şirketin ilerisinde bir kafenin önünde inmek istediğini söyledi.

"Burada bekleyip hayatım hakkında kritik yapacağım, işin bitince haber ver." Dedi inerken.

Yanımda aynı avukatlarla şirkete girdiğimde bizi toplantı odasına aldılar. Babam görüntülü olarak bağlanınca burada ne işim var diye sorgulamaya başlamıştım. İmzaysa imza getirin atıvereyim de kurtulalım hepimiz.

Babam iki şirketin de güvenirliliğini sarsmayalım derken adamlara göz dağı verdiğini anladım. Demek gerçekten bir şeyler vardı. Yarın babamın istediği gibi anlaşma hazırlayacaklarını söylediklerini duymuştum. Birkaç saat süren tartışmalardan sonra ortak bir paydaya varmış olacaklar ki toplantıyı bitirdiler. Açlıktan ölmek üzere olduğumdan doğrudan Damla'nın oturduğu kafeye gittim. Sude ve Doğu da gelmişti.

"Bitti mi işin?"

"Umuyorum ki yarın son. Bir daha da asla Sıla olmadan adım atmam." Kesin tavrımı koyarken masaya oturdum.

"Gelmeye karar verdim. Ucunda ölüm yok ya bakarsın Gökçe'yi ikna etmişimdir."

"Öyle sanmaya devam et geri zekalı." Diyerek göz devirdikten sonra menüden karnımı doyuracak bir şeyler söyledim.

"Aman huysuzluğu iyice üstünde. Tamam ellemiyorum sana gidene kadar kendi yağında kavrul."

"Allah razı olsun ya."

Sude ve Doğu şaşkınlıkla bizi izliyordu. Babamın aradığını görünce bekletmeden telefonu açtım.

"Efendim baba."

"Yarın imzayı atabilirsin herhangi bir sorun olacağını sanmıyorum."

"Şükürler olsun. Bir daha asla böyle bir şey yapmam haberin olsun."

"Tamam Sıla'ya pasaport çıkartırız ve bütün vizeleri sorunsuz almasını sağlarız. En kötü şirkette çalışıyor olarak gösterip iş gezisi yapıyor olur senin gibi."

"O zaman düşünebilirim işte."

"Aynı dili konuştuğumuza sevindim. Sanıyorum ki bir an önce gelmek istiyorsun."

"Tabi ki."

"Yarın sabah 10 gibi işiniz biter. İmzaları atar atmaz yani. Ondan hemen sonraya biletinizi alıyorum."

"Çok iyi olur, teşekkürler."

"Geldiğinde eve uğra."

"Uğrarım tamam."

"Sıla'yı da getir. Kızlarımla yemek yemek istiyorum." Keşke daha önce babamla iyi anlaşmaya başlasaymışım. Nereden bileyim ben adamın böyle biri olduğunu hep mesafeleri davranmıştım ki.

"Geliriz."

"Yarın görüşürüz yine. Bilet detaylarını mesaj atarım."

"Görüşürüz."

Telefonu kapatıp masaya koydum. Yüzümün gülümsemesinden anlamış olacak ki Damla malum soruyu sordu.

"Ne zaman dönüyoruz?"

"Yarın öğlene doğru. Tam okul çıkışlarına yetişeceğimizi düşünüyorum."

"Yoldan dönüp de hayatta okula gitmem ben."

"Sana gel diyen mi var salak. Ben giderim."

"Sence de birbirimize çok alışmadık mı İlay? Artık birlikte yaşama vaktimizin geldiğini düşünüyorum."

Ona öyle bir baktım ki anında sözünden döndü.

"Düşündüm de çokta gerekli değildir."

Zaman beklediğimden hızlı geçmişti. İmzayı atar atmaz yapılan yemek teklifini geri çevirmiş uçağa yetişeceğimizi söylemiştim. Saat 11:45 uçağına rahatlıkla binmiştik, imza meselesi umduğumdan kısa sürmüştü.

İki saat boyunca içim içime sığmadı. Sıla'yı göreceğim için oluşan mutluluğun tarifi yoktu. Uçaktan iner inmez babamın göndermesini tembihlediğim arabaya bindim. Damla yapacak başka işi olmadığından gelmek istediğini söylemişti.

Saat farkından dolayı burada daha 12'ydi. Okuldan çıkmalarına bir saat vardı. Bir saatte türlü türlü hız cezaları yiyerek okula giriş yapmıştım. Sıla kadar olmasa da gerektiğinde arabayı gayet hızlı sürebiliyordum.

"Ölüyordum lan." Dedi arabadan kendini dışarı atar atmaz.

"Gebereydin keşke." Diyerek sırıttım.

"İyi bari keyfin yerine gelmiş. İki gündür hiç çekilmiyordun. Ben sizin fakülteye gidiyorum, malum görmem gereken bir Gökçe var."

"Ben de Sıla'yı alıp gelirim."

"Tamam görüşürüz."

"Bay." Diyerek hızlı adımlarla Sıla'nın fakültesine yürüdüm. Geleceğimi bilmiyordu, akşama bilet aldım sanıyordu. Kızlarla havaalanına karşılamaya geleceklerdi.

Fakültenin güvenliğinde bekliyordum. Önce buraya doğru yürüyen Sıla'yı sonra yanındaki Berfin'i gördüm. Anında ateş başıma çıkarken Sıla'nın çok konuşmamaya çalıştığını fark etmemle sakinleştim. Demek ki mesafe koymaya başlamıştı.

"Pişt, çiçeğim." Diye seslendim beni duyabileceği bir mesafedeyken. Yerdeki kafasını kaldırıp sesin geldiği yönü aradı. Beni görünce yüzüne yerleştirdiği büyük bir gülümseme ve parlayan gözleri ile koşmaya başladı. Kucağıma atladığında havada döndürüp sıkıca sarıldım.

Kafasını gömdüğü boynumda ıslaklık hissediyordum. Anında ağlamaya başlamıştı.

"Çok özledim. Çok özledim." Defalarca bunu söylerken birkaç kere kokumu içine çekti.

"Bende çok özledim güzelim."

İnsanların bize bakması umurumda değildi. Berfin'i kıskançlıktan çatlatıyor olmak bile keyfime keyif katıyordu şu anda. Sıla'yı daha sıkı sarıp kafamı saçlarına gömdüm. Sonunda, sonunda nefes alabildiğimi hissediyordum.

Aptalın Biri (GirlxGirl)Where stories live. Discover now