16.0

4.7K 338 19
                                    

Sıla'dan

Telefonu kapattıktan sonra kendimi yatağa bıraktım. Biraz da olsa sinmiş olan İlay'ın kokusu özlemimi dindirmeye yetmese de kabus görerek uyandığımda beni sakinleştiriyordu. Bu kabuslar niye artmıştı bilmiyorum, sanki geçmişte yaşadığım bütün travmalar tek tek üstüme geliyordu ve artık baş edemiyordum. Acıyorsa söyle demişti İlay. Acıyor ve söyleyeceğim. Geldiği zaman söyleyeceğim.

Doğrudan banyoya gidip yüzümü yıkadıktan sonra Gökçe'nin yanına döndüm. Yüzüme bakıp ağladığımı anlayınca anında soru yağmuruna tutmuştu.

"İlay'ı özledim sadece, bir şey yok." Diyerek geçiştirdim.

"Üç gün ayrılığa gelemediniz ha." Omuz silkip yanına oturdum.

Bizi oyalasın diye açtığımız diziye devam ettik. Bir süre sonra Gökçe'ye yine koltuğu hazırladıktan sonra bende yatak odasına gidip yattım. Son günlerde uykum aşırı düzensiz olduğundan her an uyuyabilme potansiyelim vardı.

Yattığım gibi uyudum ve ne kadar süre geçti bilmiyorum ter içinde kalktım. Yine olmuştu, beni alaya alan gözler her yerdeydi. Ellerim titreyerek telefonuma uzanıp İlay'ı aradım. Uykusundan uyanıp uyanmaması başka bir meseleydi ama sesini duysam iyi olacakmışım gibi hissediyordum.

"Sıla?" Sesini duyar duymaz içimi kaplayan sıkıntı uçup gitmişti. Gözlerimi kapatıp başımı yastığa koydum.

"Uyandırdım mı?"

"İyi misin?"

"İyiyim. Sesini duydum ya, artık çok iyiyim." Aslında geri uyumaya korkar olmuştum. Uykuya dalmak ise bambaşka bir meseleydi.

"Tekrar uyuyabilecek misin, sana şarkı söylememi ister misin?" Tam 12'den vurmuştu. Nasıl diyebilirdi seni sevemiyorum diye? Bal gibi de seviyordu işte, çok da güzel seviyordu.

"Söyler misin?"

"İstek parça alayım." Diyerek kıkırdadı.

"Ne istersen onu söyle, sen söylediğin sürece hepsi hoşuma gider."

"Uykular haram oldu
Gençliğim bak talan da oldu
Çok sevdim yalan oldu
Zalım geceleer."

Gülmeye başlamıştım. Gülümsemem giderek kıkırtıya oradan kahkahaya dönüşmüştü. Gülmemi duyan İlay da gülmüştü.

"'Cause all of me
Loves all of you
Love your curves and all your edges
All your perfect imperfections
Give your all to me
I'll give my all to you
You're my end and my beginning
Even when I lose I'm winning"

Bugün için daha güzel bir şarkı seçemezdi sanırım. Tüm o mükemmel kusurlarını bile seviyorum diyordu. Sen benim sonum ve başlangıcımsın diyordu. Ve bütün bunlar İlay'ın sesiyle birleşince küçük bir kalp çarpıntısı geçirmiştim.

"İlay radyo sıradakine geçiyor." Diyerek başka bir tane söylemeye başladı. Kaçıncıda uyuduğumu hatırlamıyorum. Ve ben uyuyana kadar söylemeyi bırakmamıştı. Her şeyim, İlay'ın her şeyine aşıktı.

Gökçe ile ikindine kadar Pazar pineklemesi yapmış öylece boş boş oturmuştuk. Kaslarımın açılmaya ihtiyacı vardı çünkü günlerdir doğru düzgün hareket etmiyordum. Gökçe'yi zorla dışarı çıkarıp mahallenin çocuk parkının etrafında koşturdum. Zaten sporcu olduğu için pek zorlandığı söylenemezdi. Benim için durum içler acısıydı. Biraz bıraktım diye anında vücudum kendini salıvermişti.

Telefonum çalmaya başladığında soluklanıp telefonu açtım. Sanırım İlay uçağa bineceklerini söylemek için arıyordu.

"Sılaaaaa." İlay'ın ağlamaklı sesini duyduğumda şaşırıp kaldım.

"Bir şey mi oldu İlay?"

"Uçağa binemiyoruz."

"Ne? Ne demek binemiyoruz ne oldu?"

"Babam görüşmelere konferansla devam etmeye karar verdi bunu da hafta içi yapabiliyor, en az iki gün daha buradayız. Normalde imzayı atıp avukata teslim etmem yeterliydi ama illa kaşınacağım."

"Gelmiyor musun?" O an beynim durmuştu. Bugün geleceğine o kadar inanmıştım ki bu haber beni fazlasıyla üzmüştü.

"Gelmek istiyorum." Sesi gerçekten ağlamaklı geliyordu. Pasaport çıkartmayan beynime sokayım ben. İlay'ın gezmeye bayıldığını bildiğim halde onunla o kadar mutluydum ki aklımdan çıkıvermişti.

"İki gün daha dayanırız bir tanem." Şu an biri dokunsa ağlayacak durumdaydım.

"Dayanamam ben."

"İlay ikimiz içinde zorlaştırma. Mecbur kalacaksın. Bende çok istiyordum bugün seni görmek ama çok istiyorum ya, kesin ondan bir şey çıktı."

"Birkaç saat sonra görüntülü arayacağım, haber vermek için aramıştım. Gitmem lazım."

"Tamam, görüşürüz." Telefonu kapatır kapatmaz yere fırlatıp atacaktım fakat yapamadım. İçinde İlay'ın fotoğrafları vardı.

Telefon konuşmasından sonra hareketlerimi gören Gökçe yanımda bitti.

"Ne oldu?"

"İlay iki gün daha kalmak zorundaymış."

"Neden?"

"Bilmiyorum. Hadi eve gidelim." Eve dönünce üstümü çıkardığım gibi kendimi duşa attım. Sinirlenmiştim ama kendime. Onunla gidemediğim için sinirliydim. Soğuk suyun altında biraz kalıp üstümdeki siniri attıktan sonra Gökçe'nin de girebilmesi için fazla oyalanmadan çıktım.

Sora'ya annesinin bir süre daha gelmeyeceğini açıklamaya çalışırken Gökçe geldi.

"Kediye ne anlatmaya çalışıyorsun Sıla?"

"Annesinin gelemeyeceğini söylüyorum."

"Bana bile kendini sevdiriyor ama İlay'a sevdirmiyor. Şimdi hepten unutacak." Diyerek güldü.

"Öyle deme ya. İlay çok seviyor Sora'yı."

"Hemen de koru zaten. Tamam demedim bir şey. İki gün daha burada kalıyorum o zaman."

"İstersen gidebilirsin. Kalmak zorunda değilsin."

"Saçmalama kızım. Üç gündür senin yemeklerini yiyorum. Bir elim yağda diğeri balda. Anıl yok, annesi yok. Bizimkiler dırdır etmiyor. Keşke bende yalnız eve çıksam. Hayattan daha fazla şey isteyemem."

"Bir de Damla olsa güzel olurdu değil mi?"

"Aynen bir de o ol-" cümlesini tamamlayamadan, "Sılaa!" diye çığrındı.

Gülerek yemek koymaya gittim. İki gün daha dayanacaktım.

Aptalın Biri (GirlxGirl)Where stories live. Discover now