5.7

9.4K 628 38
                                    

Sıla gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu. Hastane de olmamızın ve birazdan hemşirenin gelecek olmasının güveniyle eğildim ve hafifçe dudaklarından öptüm.

"Teşekkür ederim, beni bırakmadığın için." Diye fısıldadıktan sonra içeri giren hemşire ve doktorla Sıla'yı yalnız bırakıp çıktım. Sıla'nın sakinleşmesi için zaman tanımam lazımdı. Tabi ki kendim de sakinleşmem lazımdı. Çünkü utanıyordum.

Önceden gayet normaldi onu öpmem elini tutmam çok normal hissettiriyordu ama şimdi utanıyordum. Yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum. Kalbimin atışı yüzünden kulaklarım uğulduyordu ve Allah bilir karnımda hangi hayvan tepiniyordu.

Sıla her zaman böyle mi hissediyordu? Çünkü tam olarak şu anda bayılacak gibi hissediyordum. Onu öpmeden önce bir saniye bile düşünmedim ama şimdi düşününce yerin dibine girmek istiyordum. Sıla'nın utangaçlığı bulaşıcı bir şey mi?

Doktor odadan çıktıktan sonra oturduğum koridor koltuğundan kalkıp doktorun yanına gittim.

"Ne zaman taburcu olur?"

"Bazı riskleri göz önüne almamız gerekiyor. Dikişi açılabilir olduğundan en az bir hafta yatması gerekiyor. Bir hafta sonra taburcu edilebiliriz yaklaşık 15 gün içinde de normal hayatına devam edebilir."

"Anladım."

"Hasta girişinde bazı eksiklikler varmış sanırım. Yakınıysanız hasta kabule gidip onları doldurur musunuz?"

"Evet tabii." Dedikten sonra odaya geri girdim.

"Dün iyi haberi vermiştim şimdiyse kötü haberi veriyorum." Dedim odaya girince.

"Ne oldu?"

"Bir hafta burada sıkıştın."

"Sorun değil."

"Ablana falan haber vermemiz lazım. Ona ulaşmanın bir yolu yok mu?"

"Boş ver onu. Annemle ilgileniyor zaten başına bir de ben çıkmayayım. Bakarım bir çaresine önemli değil." Dedi gülümseyerek. Peki gözleri neden bu kadar üzgün bakıyordu?

"Neyse ben gidip hasta kabuldeki işleri halledeyim. Sen de dinlenmene bak." Diyerek ona son bir bakış attıktan sonra odadan çıktım.

Telefonum çalmaya başladığında açıp kulağıma götürdüm. Sonradan arayanın kim olduğuna bakmak için kulağımdan çekip isme baktım.

"Efendim koç?"

"Ah İlay. Üniversite sınavınız olduğu için siz son sınıfların artık antrenmanlara gelmesine gerek yok. İki hafta sonra sınavdan sonra görüşürüz." Aslında iyi olmuştu antrenmana gitmeden Sıla'nın yanında kalabilirdim. Üstelik okula da gitmeme gerek yoktu.

"Tamam koç. Kızlara ben haber veririm."

"Sana bırakıyorum o halde. Kendinize dikkat edin sınavınızda başarılar."

"Teşekkürler, iyi günler." Diyerek telefonu kapattım.

Takımdaki diğer son sınıflara kısa bir mesaj çekerek durumu bildirdikten sonra hasta kabuldeki sırayı beklemeye başladım.

"Sıla için gelmiştim. Sıla Çiçek Bozdemir dün kaza yüzünden gelmişti."

Bilgisayarında birkaç şeyi kontrol ettikten sonra elime birkaç kağıt tutuşturdu.

"Yatışı görünüyor. Bu formları doldurup getirir misiniz?"

"Elbette." Diyerek kağıtları alıp uzaklaştım. Kibar bir şekilde birisi için uğraşıyordum ve bu hiç benlik değildi. Ama konu Sıla olduğunda kişiliğim otomatik olarak değişiyordu. Bir kalem alıp elimde kağıtlarla Sıla'nın odasına döndüm. Dün ameliyat için acil girişi yapılmıştı. Hemşireler kimliğini odaya geri getirmişlerdi.

Odaya girdiğimde Sıla'nın hala uyumadığını gördüm.

"Ne oldu?"

"Birkaç form doldurmam gerekiyor. Kimliğini almaya geldim."

"Ben doldururum." Diyerek elini uzattı ama vermedim.

"Dinlen kelimesinin tam olarak neresini anlamadın?"

"Yorulma sen boşuna ver işte ben doldururum." Dedi bıkkınlıkla.

"Sıla neyin var?"

"Bir şeyim yok."

"Var işte, söyle. Neyin var?"

"Sana yük olmak istemiyorum."

"Ha?"

"Burada beklemek zorunda değilsin. Bunlarla uğraşmak zorunda değilsin." Dedi sıkkınlıkla.

Yatağa oturup yüzüne baktım.

"Sıla ben senin neyinim?"

"Her şeyim?" diye cevapladı sorar gibi.

"Sevgilinim aptal. Bu da bana yanında kalma hakkı, bunlarla uğraşma hakkı ve yük olduğunu düşünüyorsan onu taşıma hakkını veriyor. Bir hafta buradayım bir yere gitmeyeceğim."

"Yine de..."

"Sakın." Dedim onu susturarak. "İster inan ister inanma benim için gerçekten çok değerlisin. Sana bir şey olacak diye neredeyse aklımı kaybedecektim o yüzden sakın beni bir kenara itmeye kalkma."

"Peki." Dedi kafasını sallayarak. Sanırım söylediklerimin şokuna girmişti.

Kimliğini alıp formu doldurmaya başladım. O sırada doğum gününü de öğrenmiş oldum. 17 Ağustos. İki buçuk ay vardı doğum gününe. Formu bitirdikten sonra teslim etmek için gidiyordum ki beni durdurdu.

"Sırt çantamın içinde cüzdanım var. Banka kartımı alıp gerekli ücretleri ödeyebilirsin."

Yanımda araba anahtarından başka bir şey olmadığı için kabul ederek çantasını açtım. İçinden cüzdanı çıkarıp aldım.

"Şifresi 0958."

"Hangi kart?" diye sordum iki tane kart vardı elimde.

"Üstüne adım yazan. Diğeri babamın da muhtemelen kapattırmıştır. Benimkini al."

"İçinde para olduğunu tahmin ediyorum?" dedim sorar gibi. Çünkü yoksa Damla'yı arayacaktım ve cüzdanımı getirmesini isteyecektim.

"Var var merak etme. Yılların birikimi var orada." Dedi gülerek.

"Yılların birikimi?"

"Üniversiteye geçtikten sonra evden ayrılmayı düşünüyordum o yüzden yaklaşık dört yıldır falan para kazanıp biriktiriyorum."

"Para mı kazanıyorsun? Nasıl?"

"Birkaç internet sitesi açtım onların geliri var. Ayrıca inanılmaz bilgisayar yeteneklerim sağ olsun birkaç program yazıp şirketlere sattım. Dert etme yani uzun zamandır para biriktiriyorum muhtemelen içinde önümüzdeki beş yılı çıkarabileceğim kadar para vardır."

Kendi ayakları üstünde durabiliyordu ve bu inanılmazdı. Benim aksime bütün hayatını planlamış gibiydi. Dedemden gelen miras olmasa ne yapardım bilmiyordum. Reşit olduğum için mirası alma hakkım doğmuştu ve çoktan yarısından çoğu iki farklı banka hesabıma aktarılmıştı.

Kartı alıp kapıya ilerledim. Sonra gülümseyerek Sıla'ya döndüm.

"Bu arada fark ettin bilmiyorum ama önceki konuşmamızda seni sevdiğimi söyledim." Deyip göz kırptıktan sonra odadan çıktım. Hayatımı planlamamın vakti gelmişti sanırım. İçinde Sıla'nın da olacağı bir hayat planı.

Aptalın Biri (GirlxGirl)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin