17. Bölüm "Ayrılık-2"

En başından başla
                                    

"Kaptan, yoksa sen de mi benimle konuşmayacaksın artık?" diye sorarken sesim giderek küçülüyor sanki.

Rafların arkasından yanıtlıyor: "Evet, ikiniz aranızdaki mesafeyi çözene dek artık böyle." Sonra ekliyor. "Barışırsanız, ben de barışırım."

"Kaptan..." diye başlasam da ne diyeceğimi bilemeyeceğimden devamını getiremiyorum. Ben gardımı çoktan indirmiştim, ancak Sümer'in hakkımda ne düşündüğünü tam olarak kestiremiyorum.

Orta Bahçe'deki tartışmamızın ertesi gününde Sümer'in Ceren'le ilişkilerini sonlandırdığını biliyorum. Çünkü Ceren, ikisinin arasının bozulmasına sebep olduğum için her fırsatta beni suçlamaktan asla vazgeçmemişti. Sayesinde, okulda artık herkes tarafından tanınan ve arkasından konuşulan bir kişi olarak mezun olmuştum. Okulun son günü, mezuniyet duygusallığına kapılarak aramızdaki gerginliği bir kenara bırakmaya karar vermiş ve kendimce zeytin dalını uzatmıştım. İleriki yaşamında bol şanslar dilediğimi söylediğimde önce şaşırmış, daha sonra uzattığım elimi boş bırakmayıp kendininkini uzatmıştı. Yarım ağızla gülümsemeye başladığındaysa ben çoktan pişman olmuş; aynı samimiyetle bana yaklaşmadığını anlamıştım.

"Bu bir nevi özür çabası mı, Eylül?" diye sormuştu. "Yaptıklarını telafi etmeye mi çalışıyorsun? Sümer'in asla sana dönmeyeceğini nihayet anladığın için mi bize yaptıklarından ötürü pişmanlık duyuyorsun?"

Elimi elinden hemen geri çekmiştim. Ama anlaşılan, o daha zehrini akıtmayı bitirmemişti.

"Bana senden bir tavsiye: Sümer'i unut. Yedek oyuncu olmak hiçbir zaman hayır sağlamaz ki... Ona olan takıntından vazgeç. Onun seni istemediği belli, kızım. Duyduğuma göre, üniversite için yurtdışına gitmeyi bile düşünüyormuş. Aylardır Fransızca öğreniyormuş."

Etrafımızdaki meraklı gözlerin üzerimizde toplandığını hissettiğimde olay çıkarmamak için asıl söyleyeceklerimi yutmuş, sadece tavsiyesi için teşekkür edip yanından ayrılmıştım.

Üzüntüyle kabul ediyorum ki, Ceren'in rastgele serptiği bütün tohumlar bilinçaltıma kuvvetle tutunup sarmaşıkları tüm mantığımı çepeçevre sarıyor. Sümer'in yıllar önce bana karşı hissettiğini söylediği her şeye dair inancımı geri dönüşsüz bir şekilde yitiriyorum. Emin olduğum tek şey, Sümer'e duyduğum aşk ve özlem kalıyor.

"Kaptan!" diye seslenen birisi, beni düşüncelerimin dünyasından koparmayı başarıyor.

Başımı sesin kaynağına, marketin girişine doğru çevirdiğimde onu görüyorum. Sümer bakışlarını marketin derinliklerinde dolaştırdıktan sonra hemen solundaki tezgâha yöneltiyor ve küçük bir taburede düşüncelere dalmış olan beni fark etmesi hiç de vakit almıyor.

Aylar sonra ilk defa bakışlarımız birbirine değdiğinde dünyam sanki yörüngesinden kayıyor. Kalbim göğsüme daha fazla sığmıyor ve nefeslerimin varlığını tamamen unutuyorum, dokuz aydır biriken özlem, kıskançlık, öfke, ayrılık acısı, aşk bir bakışla özgür kalıyor.

Sümer beni kısaca başıyla selamladıktan sonra tekrar Kenan Kaptan'ı aramaya dönüyor. Ayrı geçen aylar, ona bana olduğundan daha iyi davranmış. Üzerimizden iki koca üniversite sınavı geçmesine rağmen yorgun görünmüyor.

Nihayet rafları düzenlemeyi bırakan Kenan Kaptan, "Diğer keçi de gelmiş," diye mırıldanıyor. Sümer'e dönüp kısaca "Sınav nasıldı?" diye soruyor sonra.

"Güzel," diyor o da benim gibi. "Çok zorlamamışlardı."

Kaptan uzun süre sessiz kalınca Sümer de bir garipliğin olduğunu fark ediyor, kaşları istemsizce çatılıyor. Kenan Kaptan onun sessiz sorusuna cevap vermek yerine, önümdeki tezgâhta kasanın hemen yanında duran anahtarları kavrayıp bana uzatıyor.

Mucizevi (Efsanevi #2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin