14. Bölüm "Gözleri Aşka Gülen - 3"

Начните с самого начала
                                    

Eylül...

Tabii ya.

İki gün önceki karşılaşmamızı hatırlayınca tüm taşlar yerine oturuyor. Onu bunca yıldır ilk kez ağaca tırmanırken görmüştüm. Üstüne üstlük odamdan çıkarken yakalamıştım, kalbim ağzımda kendi odasına geçene kadar izlemiş, bu sürprizi neye borçlu olduğumuzu sormuştum. Telaşlı hâlini, yükseklik korkusuna vermiş olsam da şimdi anlıyordum ki Eylül bir şeyin peşindeydi. O günden beri hiç karşıma çıkmamış olması, çağrılarıma cevap vermiyor olmaması da her şeyi destekliyordu.

Ah, Eylül...

İsmini ilk kez pür hayranlıktan ziyade hüsranla karışık dile getiriyorum. Çünkü bir türlü anlayamıyorum. Kimin, neyi, ne zaman ve nerede yaptığını çözsem de neden yaptığına dair en ufak bir fikir bile türetemiyorum.

Ondan sonra ne yaptığımı bilmiyorum, nasıl hazırlandığımı, kemanı neden elimden bırakmadığımı, nasıl evden çıktığımı, kime ne dediğimi, okula giden yolu nasıl bulduğumu... Öfkeden kalp kırıklığına doğru renk değiştiren bir ruh hâli, düşüncelerimi öyle bulandırıyor ki neden kendi lisemde değil de Eylül'ün okulu karşısında durduğumu bir kere bile sorgulamıyorum. Refleksten farksız kararlarıma boyun eğiyorum yalnızca, adımlarım beni nereye götüreceğini biliyor olmalı.

Okulun güvenliği, beni kendi öğrencilerinden biri zannediyor ki hiç durdurmuyor. Muhtemelen beni çoğu defa burada görmüştür zaten. Öğrencilerin hepsi bahçede, derse değil teneffüse denk gelmem bile durup düşünmemem için kaderin cilvesi gibi. Okulun kapısından yüksek tavanlı koridora giriyorum, adımlarım en üst kattaki sınıfa doğru yönelmiş. Koridoru yarılayamadan birinin ismimle seslendiğini duyuyorum, ama adımlarımı yavaşlatmayacağım kadar hayal meyal ulaşıyor ses bana. Adımlarım karşısında istediği kişiyi bulana dek, zihnimdeki sorunun yanıtını alana dek durmayacak.

Ve sonra onu görüyorum. Birdenbire duruyorum.

"Eylül!" diye sesleniyorum.

Eylül, merdivenlerden bir kız arkadaşıyla sohbet ederek inerken beni fark etmiyor, etraf gürültülü.

"Eylül!"

Dışarıdan nasıl görünüyorum bilmiyorum, ama etrafımdan geçen kimisinin gözlerini kıstığını kimininse kaşlarını çattığını ancak adımlarım kesildiğinde algılayabiliyorum. Merkezinde benim olduğum bir fısıltı bulutu etrafımda giderek yükselmeye başladığından ya da arkamdan seslenen sesin –Ceren- şiddetlenerek yanıma varmasındandır bilinmez; Eylül bakışlarını arkadaşından çevirip karşısına baktığında beni görüyor.

Daha sonra da gözleri elimde tuttuğum kemana doğru hareket ediyor.

Gözlerinden kare kare geçen tüm anlık duyguları fark edebiliyorum. Beni görünce sırasıyla heyecanlanıyor, seviniyor, daha sonra bir şey aklını kurcalamış gibi kafası karışıyor, hemen ardından bakışlarına bir hüzün çöküyor ve son olarak da kalıcı şekilde bir gurur oturuyor gözbebeklerine.

Kimin yaptığını kesin olarak biliyorum artık.

Sıradaki soruya geçelim, neden...

Gözlerimi bir saniye bile onunkilerden ayırmadan elimdeki kemanı Ceren'e uzatıyor, Eylül'ün karşısına geçiyorum, adımlarım öylesine yavaş, öylesine sakin...

Birkaç nefes boyunca birbirimizin gözlerine bakıyoruz. Zil çalıyor ama ikimizin de umurunda değil. Sırtı dimdik, bakışları bana meydan okuyor, yaptıklarından hiç pişman değil. Kemanın benim için ne kadar büyük bir anlam ifade ettiğini bildiği hâlde hiçbir çekince duymamış. Bunu nereden mi anlıyorum? Parmaklarını hareket ettirdiğinde cebinde duran kemanımın tellerini görüyorum.

Soğukkanlılığım bir anda uçuveriyor.

"Hastasın sen!" diyorum, hatta suratına bağırmak istiyorum. Neden yılların hatırasını öldürür bir insan? Neden orada yaşayan ruhu rahatsız eder? Kalbini çalar? Neden? Kendimi engelleyemiyorum, aklımdan geçen sorular hislerimle harman oluyor ve bütün benliğimi sarıyor. "Eylül, cidden yardıma ihtiyacın var!"

İşte...

Sabah çıplak kemanımı gördüğüm andan beri devam eden trans nihayet sona eriyor, kendime geliyorum. Ama farkına varıyorum ki her şey için çok geç... Kelimeler ağzımı çoktan terk etmiş, tahribatını çoktan yapmışlar. Kendi kalbimi gözümü kırpmadan feda edebileceğim kalbi, kendi ellerimle kırdığımı görüyorum, duyuyorum, hissediyorum. İliklerimi titreten bir korku, tüm öfkemi bedenimden buharlaştırıyor.

Eylül'ün bakışları ayaklarına düşüyor, gözleriyle savaşmaya devam edemeyeceği kadar hassas bir darbe almış.

Ne yaptım ben?

Panik, kalbimi omurgamla kaburgalarım arasında darp ederken söylediklerimi geri almak ve bunu neden yaptığını sormak istiyorum. Gözlerine sığınıp af dilemek istiyorum ama bana bakmıyor, adımlarını geri geri çektikten sonra tek kelime etmeden indiği merdivenlere tekrar yöneliyor.

Arkasından koşmak istiyorum, ama birisi kolumdan tutuyor.

Ceren, "Gel, hadi," diyor, "Ali Hoca gelmeden buradan gidelim, konuşalım, neler olduğunu anlat bana."

Koluma girdiği anda rahatsız olup elimi ondan çekiyorum.

Kemanımı ondan geri alıp "Şimdi değil, Ceren, lütfen..." diyor ve okulu terk ediyorum.

Not: Gelecek bölüm iki gün içerisinde gelecektir, aman nazar değmesin. :D Yorumlarınızı bekliyorum.

Mucizevi (Efsanevi #2)Место, где живут истории. Откройте их для себя