7. Bölüm 3. Kısım "Dayan Kalbim" - Eylül

Start from the beginning
                                    

Ardından onu takip edip etmediğimi bile kontrol etmeden marketin önüne çıkıyor, sırt çantasını yıllanmış dondurma dolabının üzerine koyup bana dönüyor. Gözleri uykusuzluktan içine çökmüş, saçları darmadağın... Bakışlarına yakışmayan bir sinirle bir süre beni izliyor.

"Sorun ne?" diye soruyor.

Kollarımı bağlarken kalbimin olması gereken yerde giderek şiddetlenen bir ağrı, dikkatimi dağıtmakla tehdit ediyor. Özlemiş bir kalbin şımarık yakarışları mı sızlatıyor göğsümün sol yanını bu kadar? Yoksa dün gece yaşananların yaraları mı acıyor?

"Hiçbir şey," diye tez bir cevap veriyorum. O kadar hızlı cevaplıyorum ki, herkes yalan söylediğimi anlayabilir.

"Kuruluş yemeğiyle mi alakalı?" diye soruyor Sümer. Bal gözlerini kısarak beni seyrederken benden daha huzursuz görünüyor.

"Hayır."

"Annenle ilgili bir şey mi- "

Sessiz kalıyorum, zira tecrübe ettiğim o korku hâlâ çok taze, nefesimi kesip dizlerimin bağlarının çözülmesine hayli hayli yetiyor. Gerçeklikten kısa bir süreliğine kopunca cümlesinin sonuna ancak yetişiyorum.

"-bak, çantanı al, eve giderken konuşalım her şeyi, olur mu?" diye bitiriyor Sümer.

"Eve gelmiyorum ben, Sümer," diyorum. Sesim bir fısıltı hâlinde çıksa da beni duymayı başarıyor.

"Nasıl yani?" Anlayamıyor. "Kaptan'ın yanında daha oturacak mısın yani?"

"Yurda geçene kadar," diye başladığımda ister istemez gözlerimi kaçırıyorum. "Kenan Kaptan'ın yanında kalacağım."

Sümer önce duraksıyor, sonra "Yurt?" diye soruyor. "Eylül," Bana doğru yürüyüp hemen önümde duruyor. "Ne oldu da bu kararı aldın?"

Arkasında hiçbir doğruluk olmadığı için kırılgan bir sesle "Sınav yaklaşıyor, Sümer," diyorum. Elimdeki tek makul bahaneyi öne sürüyorum. "Evde huzursuz olduğumu biliyorsun, hayatımda daha fazla stres unsuruna gerek yok, hazır yurt varken. Yol sıkıntısı da yok..."

İnanmıyor. Tahmin ettiğim gibi...

"Başka bir şey mi oldu?" diye soruyor. Her göz kırpışında kirpikleri zihnimdeki o surları parçalamakla tehdit etse de direniyorum. "Bir şey var sende..."

Dediklerine aldırmıyorum bile... "Yemek nasıl geçti?" diye soruyorum.

"Boş ver yemeği! Sen anlat, dün ne oldu? Bir şey olduğu belli... Annenle bu kez çok mu kötü tartıştınız?"

Aldırmamaya devam... Kızlar tuvaletinde duyduklarım, dün gecenin anılarını bastırınca öfkeme sığınıyorum.

"Ama asıl haberler sendeymiş, Sümer... Gerçi Ceren biraz heyecanını kaçırdı ama olsun! Ben yine de senden duymayı bekliyorum."

"Neyi?" diye soruyor önce. "Gece gezdiğimizi sana mesajımda söylemiştim."

"Onu biliyorum zaten, baş başa sahilde yürüyüş yaptığınızı da, ikiniz için özel bir gece olduğunu da..."

Sümer o an gerçekten şok oluyor, utanç yanaklarında kırmızı lekeler bırakırken kırpık cümlelerle kendini savunmaya çalışıyor.

"Ne özeli? Ceren mi dedi bunları? Ne de- Tamam ama- bir dakika! Özel derken? Ne kast ediyorsun, Eylül?"

Gözlerimin yanışını birazdan titreyen dudaklarım izleyecek. Kalp kırıklığının bütün semptomlarını bastıran tek bir ilacım var: Öfkem.

"Bilmiyorum, Sümer. Dediğim gibi haberler sende."

Bakışları, gözlerim arasında mekik dokuduktan sonra bir ampul yanmış gibi parlıyor.

"Ha, demek sen o yüzden sinirlenip tek başına çıkıp geldin..." diyor, "Şimdi oturdu taşlar yerine. Peki, bu konuşmanın vakti geldi de geçiyor bile..."

Başını hafifçe yana eğiyor, hiçbir şey kaçırmak istemiyormuş gibi gözlerini gözlerime dikiyor ve konuşmaya başlıyor.

"Hadi, artık itiraf et hislerini, Eylül... Gözlerinden her şeyi görsem de sözlerine ihtiyacım var. Beni kıskandığını söyle," Vurgulayarak devam ediyor. "Bana âşık olduğunu itiraf et, ben de merak ettiğin her şeyi sana açıklayayım."

Göğüs kafesim, merkez üssünün kalbim olduğu bir depremle derinden sarsılırken ne yapacağımı şaşırıyorum.

"Hadi ama, Eylül!" diyor neşeli bir sesle. Eğlendiğini görünce sinirlerime hakim kalamıyorum.

"Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyorum, Sümer."

"Yalnız değilsin, Eylül. Ben de seni anlayamıyorum. Mesela neden kendine bu kadar engel koyduğunu anlamıyorum. Geçmişinde yaşadıklarınla bizi bir tutarak neden bana bir kere bile şans tanımadığını anlayamıyorum. Bakışların böylesine alev alevken dudaklarından dökülenler neden böyle buz gibi, ben anlayamıyorum."

Aşkını itiraf ettiği güne geri dönmüştük sanki, yine nefes nefeseyiz. Kalplerimiz dört nala koşturuyor.

"Sümer, yapmaya çalıştığın şey hiç hoş değil. Birilerini yedekte tutmaya çalışamazsın. Ceren'e bu kadar umut verip hâlâ bana..." Devam etmeden önce kendimi toparlama gereği hissediyorum, yoksa kelimelerime onca gece biriktirdiğim umut sıçrardı. "Hâlâ bana âşıkmış gibi ortada dolanamazsın."

Sümer kırık bir gülüşle tekrar ediyor. "Mış gibi..."

Gözlerini gözlerimden düşürüp arkasını dönüyor.

"Fark etmediysen," diyorum. "Ceren sana adeta tapıyor."

"En başından beri biliyordu," derken tekrar yüzünü bana dönüyor. "Kalbimde bir başkasının olduğunu en başından beri biliyordu."

Direkt gözlerimin içine bakınca yutkunuyorum.

"Yine..." Kalbimi ağrıtan bakışlarıyla seyretmeye devam ediyor. "Yine sessiz kalmayı tercih ediyorsun."

Gözlerimi kaçırıyorum.

"Gün gelir," diyor Sümer. "Eylül, bir gün gelir ve tüm o hisleri kalbin daha fazla kaldıramaz. Adeta patlarsın. O çok korktuğun itiraf, günün birinde bir çığlık olarak dudaklarından firar eder fakat seni de özgür kılardı. Ama sen..."

İkimiz de derin bir nefesle iç geçiriyoruz.

"Sen hapsolduğun zindandan çıkmak istemiyorsun, Eylül. Uzattığım tüm anahtarları inatla reddediyorsun. Beni reddediyorsun, kalbini reddediyorsun. Sürekli kaçıyorsun. Sana yetiştiğimi sandığım anda tekrar kayıyorsun parmaklarımın arasından. Tekrar tekrar yakalamamı da istiyorsun ama... Acaba birilerini yedekte tutan ben miyim?"

Bir cevap beklese de bir şey söyleyemiyorum. Fazla yıkık dökük, fazla hırpalanmıştım ona karşılık verebilmek için...

Kafasını sessizliğime inanamıyormuş gibi iki yana sallıyor.

"Peki," diyor... "Her şey senin istediğin gibi olsun."

Çantasını alıp gitmeden önce tekrar bana dönüyor.

"Senden uzak durmamı isteseydin, dururdum, Eylül. Zor da olsa, inan bunu başarırdım. Yurt olayına kalkışmana gerek yoktu."

Not: Kalpli yorumlarınızı benden esirgemeyin.

Mucizevi (Efsanevi #2)Where stories live. Discover now