Limon Çiçekleriii

By hicbirsey

292K 20.7K 9.1K

Birbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın... More

Limon Çiçekleri 1. Bölüm
Limon Çiçekleri 2. Bölüm
Limon Çiçekleri 3. Bölüm
Limon Çiçekleri 4. Bölüm
Limon Çiçekleri 5. Bölüm
Limon Çiçekleri 6. Bölüm
Limon Çiçekleri 7. Bölüm
Limon Çiçekleri 8. Bölüm
Limon Çiçekleri 9. Bölüm
Limon Çiçekleri 10. Bölüm
Limon Çiçekleri 11. Bölüm
Limon Çiçekleri 12. Bölüm
Limon Çiçekleri 13. Bölüm
Limon Çiçekleri 14. Bölüm
Limon Çiçekleri 15. Bölüm
Limon Çiçekleri 16. Bölüm
Limon Çiçekleri 17. Bölüm
Limon Çiçekleri 18. Bölüm
Limon Çiçekleri 19. Bölüm
Limon Çiçekleri 20. Bölüm
Limon Çiçekleri 21. Bölüm
Limon Çiçekleri 22. Bölüm
Limon Çiçekleri 23. Bölüm
Limon Çiçekleri 24. Bölüm
Limon Çiçekleri 25. Bölüm
Limon Çiçekleri 26. Bölüm
Limon Çiçekleri 27. Bölüm
Limon Çiçekleri 28. Bölüm
Limon Çiçekleri 29. Bölüm
Limon Çiçekleri 30. Bölüm
Limon Çiçekleri 31. Bölüm
Limon Çiçekleri 32. Bölüm
Limon Çiçekleri 33. Bölüm
Limon Çiçekleri 34. Bölüm
Limon Çiçekleri 35. Bölüm
Limon Çiçekleri 36. Bölüm
Limon Çiçekleri 37. Bölüm
Limon Çiçekleri 38. Bölüm
Limon Çiçekleri 39. Bölüm
Limon Çiçekleri 40. Bölüm
Limon Çiçekleri 41. Bölüm
Limon Çiçekleri 42. Bölüm
Limon Çiçekleri 43. Bölüm
Limon Çiçekleri 44. Bölüm
Limon Çiçekleri 45. Bölüm
Limon Çiçekleri 46. Bölüm
Limon Çiçekleri 47. Bölüm
Limon Çiçekleri 48. Bölüm
Limon Çiçekleri 49. Bölüm
Limon Çiçekleri 50. Bölüm
Limon Çiçekleri 51. Bölüm
Limon Çiçekleri 52. Bölüm
Limon Çiçekleri 53. Bölüm
Limon Çiçekleri 54. Bölüm
Limon Çiçekleri 55. Bölüm
Limon Çiçekleri 56. Bölüm
Limon Çiçekleri 57. Bölüm
Limon Çiçekleri 58. Bölüm
Limon Çiçekleri 59. Bölüm
Limon Çiçekleri 60. Bölüm
Limon Çiçekleri 61. Bölüm
Limon Çiçekleri 62. Bölüm
Limon Çiçekleri 63. Bölüm
Limon Çiçekleri 64. Bölüm
Limon Çiçekleri 65. Bölüm
Limon Çiçekleri 66. Bölüm
Limon Çiçekleri 67. Bölüm
Limon Çiçekleri 68. Bölüm
Limon Çiçekleri 70. Bölüm
Limon Çiçekleri 71. Bölüm
Limon Çiçekleri 72. Bölüm
Limon Çiçekleri 73. Bölüm
Limon Çiçekleri 74. Bölüm
Limon Çiçekleri 75. Bölüm
Limon Çiçekleri 76. Bölüm
Limon Çiçekleri 77. Bölüm
Limon Çiçekleri 78. Bölüm
Limon Çiçekleri 79. Bölüm
Limon Çiçekleri 80. Bölüm
Limon Çiçekleri 81. Bölüm
Limon Çiçekleri 82. Bölüm
Limon Çiçekleri 83. Bölüm
Limon Çiçekleri 84. Bölüm
Limon Çiçekleri 85. Bölüm
Limon Çiçekleri 86. Bölüm
Limon Çiçekleri 87. Bölüm
Limon Çiçekleri 88. Bölüm
Limon Çiçekleri 89. Bölüm
Limon Çiçekleri 90. Bölüm
Limon Çiçekleri 91. Bölüm
Limon Çiçekleri 92. Bölüm
Limon Çiçekleri 93. Bölüm
Limon Çiçekleri 94. Bölüm
Limon Çiçekleri 95. Bölüm
Limon Çiçekleri 96. Bölüm
Limon Çiçekleri 97. Bölüm
Limon Çiçekleri 98. Bölüm
Limon Çiçekleri 99. Bölüm
Limon Çiçekleri 100. Bölüm
Limon Çiçekleri 101. Bölüm
Limon Çiçekleri 102. Bölüm
Limon Çiçekleri 103. Bölüm
Limon Çiçekleri 104. Bölüm
Limon Çiçekleri 105. Bölüm
Limon Çiçekleri 106. Bölüm
Limon Çiçekleri 107. Bölüm
Limon Çiçekleri 108. Bölüm
Limon Çiçekleri 109. Bölüm
Limon Çiçekleri 110. Bölüm

Limon Çiçekleri 69. Bölüm

1.3K 134 55
By hicbirsey

Cumartesi günü gelip çattığında bütün haftayı diken üstünde geçiren Batu'nun sinirleri iyice gerilmişti. Lale'nin gideceği şu düğün günlerdir kafasını kurcalıyordu. Pazar akşamı olanlardan sonra artık sinirlerine hakim olmak için kendi kendine kararlar almış, ne kadar öfkelenirse öfkelensin hıncını Lale'den çıkarmaya çalışmayacağına dair kendine söz vermişti ama düğün günü gelip çatınca bütün bu aldığı kararlar verdiği sözler teker teker uçup gitmişti aklından. Lale'nin şu Okan denen herifin düğününe gitmesini istemiyordu. Bir kere Cemal'in en yakın arkadaşı olan bu herifin düğününde ne işi vardı Lale'nin? Ayrıca adını koyamadığı bir huzursuzluk vardı içinde. Evet Lale'yi deli gibi kıskanıyordu. O Cemal denen eski sevgilisiyle aynı ortama girmesini katiyen istemiyordu. Ama tek derdi bu değildi. Günlerdir Lale'ye bunu anlatmaya çalışmıştı ama Lale karşısına dikilip "Neymiş peki derdin? O düğüne gitmemi neden bu kadar sorun haline getiriyorsun? Kıskançlık değilse ne bu sinirinin sebebi?" deyince verecek bir cevap bulamıyordu. Çünkü kendi de bilmiyordu. Lale'nin o düğüne gitmesini istememesinin en büyük nedeni Cemal'di, bunu kabul ediyordu. Ama içindeki o adlandıramadığı huzursuzluğa gelince işte onun ne olduğunu çözemiyordu.

Düğüne yalnızca Lale değil, Melis ve Derya da davet edilmişlerdi. Bunu duyunca Batu'nun içindeki sıkıntı biraz olsun hafifler gibi olmuştu ama tam olarak geçtiğini söylemek mümkün değildi. Onun bu konuyu neden bu kadar büyüttüğünü Lale çok iyi anlıyordu. Ona karşı sabırlı ve anlayışlı yaklaşmaya çalışıyordu. Batu eski sevgilisiyle aynı ortama gireceği herhangi bir yere gidecek olsa kendisi de kıskançlığından kudururdu çünkü. Pazar akşamı vuku bulan 'ayna faciası'ndan sonra birbirlerine karşı daha özenli davranır olmuşlardı zaten ama arada yine atıştıkları olmuştu. Batu sim kartını pencereden aşağı fırlattığı için Lale yeni kart almak zorunda kalmış, halen ısrarla onun kendine yeni bir numara almasını isteyen Batu ise bu gelişmeyi hiç hoş karşılaşmamıştı. Lale'nin eski numarasını kullanmasını istemiyordu! Bu yüzden epeyce didişmişlerdi ama sonunda Lale numarasını değiştirmesinin işyerinde de sorun yaratacağını söyleyince Batu kaderine razı olmak zorunda kalmıştı. Aslında razı olmak denemezdi buna. Kendini dizginlemeye çalışıyordu. Ama düğün gününün gelip çatmasıyla bir hafta boyunca bastırmaya çalıştığı huysuzluğu bütün ihtişamıyla su yüzüne çıkmış, hatta su yüzüne çıkmakla da kalmayıp tavan yapmıştı. Şantiyede işinin olduğunu bahane ederek sabah erkenden evden dışarı atmıştı kendini. Giderken Lale'yi uyandırmamıştı bile. İnşaatın bitim tarihi yaklaştıkça işleri yoğunlaşmıştı, bu doğruydu. Şu son bir haftayı sağ elini kullanamayarak geçirmesinin de işlerin hafiflemesinde hiç katkısı olmamıştı, o da doğruydu! Ama o Cumartesi günü sabahın köründe kendini dışarı atmasını gerektirecek kadar da işi yoktu. Ama evde durmaya dayanamıyordu. Lale'nin akşamki düğün için koşturmasını, ne giyeceğini ne takacağını hazırlamasını seyretmek istemiyordu! Neden bu kadar gerilmişti bilmiyordu aslında. Lale Cemal'i görse ne olurdu ki? Koşup kollarına atılacak hali yoktu ya. Cemal'in de mutlaka yeni bir sevgilisi olmalıydı zaten. En son şu işgüzar sevgilisi Dilara'dan ayrıldığını duymuştu gerçi ama üstünden kaç zaman geçmişti. Mutlaka Cemal'in hayatında da birileri olmalıydı. Olmasa bile sanki yıllardır Lale'nin kendisine geri dönmesini mi bekliyordu yani? Öyle olsa baştan hiç ayrılmazlardı değil mi? Ama işte bunu düşünmek bile midesine bir ağrı girmesine neden oluyordu. Lale'nin bir zamanlar o herifle birlikte olduğunu, onu öptüğünü, onun tarafından öpüldüğünü düşünmek hakikaten midesine yumruk yemiş gibi hissetmesine neden oluyordu. Lale'nin eski bilgisayarında gördüğü o fotoğraflar geliyordu sürekli gözünün önüne.

Birkaç saat boş boş dolandı şantiyede. Gereksiz işlerle kendini oyalamaya çalıştı. Ama olmuyordu işte. Lale arayıp neden giderken kendisini uyandırmadığını sormuştu. Yalan söylediğini de kesin anlamıştı sesinden. Ama bir şey dememişti. Birkaç kez daha aramıştı sonra. Ne zaman geleceğini sormuştu. Öğlen iki gibi Melis, Selçuk ve Derya gelecekti. Selçuk'un da Melis'in eşi olarak o düğüne davetli olduğunu fark edince Batu'nun siniri bir kat daha artmıştı. Kendisi ne zaman Lale'nin eşi olarak onun yanında böyle yerlere davet edilebilecekti acaba? Yoksa hayatı boyunca Lale'nin Şam'a, Beyrut'a, Paskalya kutlamasına, Noel yemeğine, arkadaşının düğüne ve daha birçok ıvır zıvır davete tek başına katılmasına dayanmak zorunda mı kalacaktı?

Sonunda sinir içinde ofisini arşınlamanın huzursuzluğunu biraz daha pekiştirmekten başka bir işe yaramadığını fark edince eve doğru yola koyuldu. Zili çaldığında kapıyı Lale'nin yerine Selçuk'un açtığını görünce birden afalladı.

"Vay mühendis bey, cumartesi günleri de başınızı kaldırmadan çalışıyormuşsunuz artık." diye gülerek sarıldı Selçuk ona.

Bozuntuya vermemeye çalıştı Batu. "Napayım konutların teslim tarihi yaklaştı oğlum." diyerek arkadaşına sarıldı o da.

"Sevgilin sabahın köründe haber bile vermeden gitmene biraz bozulmuş yalnız, haberin olsun."

"Bozulmuş mu?" dedi şaşkınlıkla. Bu akşam tek başına eski sevgilisinin de katılacağı bir düğüne gidecek olan kendisiyken bir de buna mı bozulmuştu şimdi Lale?

"Bozulmuş valla. Ama tabii benden duymuş olma."

Batu bir an durup Selçuk'un yüzüne baktı. "Nerede o?" dedi sonra düşünceli bir sesle.

"Kızlarla yukarıdalar. Akşam ne giyeceklerini falan gösteriyorlar birbirlerine." dedi gözlerini devirerek.

"Ben bir Lale'ye bakıp geleyim." dedi ve merdivenleri üçer üçer tırmanarak üst kata çıktı Batu.

Gerçekten de yatak odasının içindeki giyinme odasından kızların gülüşme sesleri geliyordu. Ses çıkarmamaya dikkat ederek kapıya yaslanıp onları dinlemeye başladı.

"Acaba Okan Duygu'yu da davet etti mi?" diyordu Derya gülerek.

"Ay saçmalama Derya! Hangi insan eski sevgilisini düğününe davet eder?" dedi Melis.

"İyi de onlar ayrıldıktan sonra gayet arkadaş modundalardı."

"Sen de buna inanmış mıydın yani?" dedi Melis azarlar gibi.

"Ne bileyim inanmışım galiba." dedi Melis'in karşısında cılızlaşan bir sesle.

"Onu bırakın da acaba Gamze geliyor mu düğüne?"

"Ay gelirse Lale çok sevinir eminim!" diyerek bir kahkaha attı Derya.

"Bana ne ya, ne sevineceğim? İster gelsin ister gelmesin." diyerek onları dinlemeye başladığından beri ilk defa konuştu Lale. Batu elinde olmadan merak etmişti bu Gamze'nin kim olduğunu. Neyse ki fazla merak etmesine gerek kalmadı.

"Ay ne nefret ederdin sen o kızdan..." derken gülmeye devam ediyordu Derya.

"Nefret etmekte de haklıydı ama! Yavşak kız bulduğu her fırsatta asılırdı Cemal'e." dedi Melis.

"Hadi şimdi de asılsın da göreyim. Dilara Lale gibi uzaktan sinir olmakla kalmaz, saçını başını yolar Gamze'nin valla."

Bu cümle Batu için bardağı taşıran son damla olmuştu. Lale'nin bir zamanlar kendisini olduğu gibi Cemal'i de kıskandığını duymak bütün sinirlerini ayağa kaldırmıştı. Hışımla içeri daldı.

"Lale!" diye seslendi kızgınlıkla.

Şaşkın bir yüzle giyinme odasının girişinde belirdi Lale. "Batu? Ne zaman geldin sen hiç duymadım. Selçuk mu açtı sana kapıyı?"

Batu ona hiç aldırış etmeden Melis ve Derya'ya doğru yürüyüp öptü onları. "Hoş geldiniz." dese de sesinin soğuk çıkmasına engel olamamıştı. Şu düğünün hiç olmamasını ve Melis'le Derya'nın gelmemesini tercih ederdi.

Melis ve Derya da Batu'daki tersliğin farkındalardı. Lale onlara defalarca "Batu bana resmen surat yapıyor, düğüne gitmesem mi acaba?" diye sormuştu çünkü. Hatta en son Batu gelmeden biraz önce bir kez daha sormuştu. Ama ne yazık ki düğüne birkaç saat kala gitmekten vazgeçemezdi. Ayrıca annesiyle babasının hediyesini de o götürecekti. Gerçekten de bu düğüne gitmesi gerekiyordu. Ama gel gör ki Batu bunu anlamıyordu işte.

Melis hemen "Hoşbulduk Batucum." dedi ortamı yumuşatmak için zoraki bir neşeyle. "Siz iyiden iyiye beraber yaşıyor gibi olmuşsunuz ne güzel ya. İnşallah kendi evinize de geliriz. Değil mi Derya?" diye kaş göz işaretleri yaparak Derya'ya döndü.

Batu'nun bu gereğinden kıskanç ve maço tavırlarından oldum olası hoşlanmayan Derya yine ters bir laf etmeye niyetliydi aslında ama Melis'in bakışlarını görünce vazgeçti. "Evet evet inşallah." dedi o da zorla gülümseyerek.

"Neyse biz aşağıya Selçuk'un yanına inelim, yalnız kaldı benim zavallı kocam." diyerek zoraki bir kahkaha daha attı Melis çünkü Batu'nun öfke dolu gözlerini görünce onu bir an önce Lale'yle yalnız bırakmazlarsa sinirini kendilerinden çıkaracağını anlamıştı.

"İyi peki." dedikten sonra Lale'ye baktı Derya. "Ama fazla oyalanma Lale. Yarım saat sonra kuaförde olmamız gerekiyor, biliyorsun.

"Tamam biliyorum merak etme." diyerek başını sallıyordu ki Batu'nun gereğinden yüksek sesi doldurdu birden odayı.

"Ne kuaförü? Kuaföre mi gideceksin sen bir de?"

Melis ve Derya garip garip birbirlerine baktılar. Batu'nun bunda bu kadar sinirlenecek ne bulduğunu anlamamışlardı.

Lale de "Şey... Evet?" dedi Batu'nun suratına garip garip bakarak.

"Neden?" dedi biraz daha yüksek bir sesle.

"Şey için işte... Düğün için?" derken Lale bir anlam veremiyordu Batu'nun bu tepkisine.

"Gidemezsin!" diye bağırarak Lale'nin de kızların da oldukları yerde sıçramalarına neden oldu Batu. "Gitmeyeceksin!" diye bağırdı yine.

Lale sanki ilk kez görüyormuş gibi şaşkın şaşkın bakıyordu Batu'ya.

"Eski sevgilinle aynı ortama girecek olman yetmezmiş gibi bir de saçını başını yaptırıp mı gideceksin oraya?" diye kükreyince Lale'nin ağzı şaşkınlıkla aralandı.

"Batu sana inanamıyorum!" diye patladı sonra. Sinirden eli ayağı titriyordu, arkadaşlarının önünde Batu'dan bu muameleyi görmek çok ağrına gitmişti.

"İnansan iyi edersin!" dedi ters ters. "O düğüne takıp takıştırıp gidersen senin için hiç iyi olmaz Lale."

"Ne demek 'senin için hiç iyi olmaz' ya?" derken arkadaşlarını falan unutmuş, o da deli gibi bağırmaya başlamıştı.

Melis ve Derya onların kavgasına yeterince tanık olduklarını düşünerek aceleyle sıvıştılar odadan. Lale de Batu da onların gidişini fark etmemişti bile.

"Ne demekse o demek işte! Günlerdir "ille de gideceğim" diye tutturdun. Artık ne yapacaksan o düğünde..."

"Batu kendine gel! Ağzından çıkanı kulağın duysun!"

"Duyuyor zaten merak etme! Selçuk da var diye düğüne gitmene bir şey demeyeceğim, buyur git. Ama oraya suratını makyaj kutusuna düşürmüş gibi boyanıp gidersen çok fena olur ona göre!"

"Batu sen ne dediğinin farkında mısın? Yataktan yeni kalkmış gibi mi gideyim düğüne?"

"Evet yataktan yeni kalkmış gibi git de o eski sevgilin olacak pezevenk de senden ümidini kessin!"

"Onun bir ümidi falan yok zaten. Bunlar senin saçma sapan paranoyalarından başka bir şey değil!"

"Paranoya ya da değil ama sen o düğün için saçını yaptırmayacaksın Lale. Gitmeyeceksin kuaföre!" diyerek parmağını Lale'nin yüzüne doğru salladı.

"Ne demek şimdi bu? Tehdit mi ediyorsun sen beni?" dedi ellerini beline koyarak.

"Nasıl istiyorsan öyle anla!"

"Ben anlayacağımı anladım zaten! Ne yapmaya çalışıyorsun anlamıyorum! Saçımı yaptırınca ne olacak yani? Kuaföre gitmesem de kendi saçımı yapabilirim ben zaten. Evde her şeyim var benim! Saçımı da istediğim gibi yaparım makyajımı da. Kuaföre gitmeye ihtiyacım yok!"

Bu sözler Batu'yu zıvanadan çıkarmıştı. Nedense o öfkeyle Lale'nin saçını da makyajını da kendi başına yapabileceği aklına gelmemişti ve bu onu çıldırtmış durumdaydı. "Lale beni delirtme!" diye var gücüyle bağırdı.

"Asıl sen beni delirtme!" diyerek ondan aşağı kalmayan bir sesle cevap verdi. "Her dediğine 'tamam' diyeceğimi mi zannediyordun? Sen beni ne sanıyorsun Batu? "Onu giyme, bunu giyme, saçını yaptırma, makyaj yapma, onunla konuşma, bu telefonu kullanma, buraya gitme." Yeter ya!" derken delirmiş gibi bağırıyordu ama söyledikleri Batu'nun aklına yeni bir şey gelmesine neden olmuştu.

"Akşam ne giyeceksin sen?" dedi onun söylediklerini hiç duymamış gibi.

Lale artık gerçekten aklını kaybetmek üzereydi. "Ya sen nasıl bir insansın? Ben ne diyorum sen ne diyorsun? Ne yapacaksın sen benim akşam ne giyeceğimi?" diye bağırdı avaz avaz.

"Nasıl bir insan olduğumu başından beri en az benim kadar iyi biliyorsun! Akşam uzun kapalı bir şey giyeceksin!"

Lale artık öfkeden titremeye başlamıştı. "İstersen başımı falan da örteyim. Çarşaf giyip gideyim hatta." diye haykırdı.

"Bacağını göğsünü sırtını açmadığın sürece benim için fark etmez, ne giyersen giy!"

Lale öfkeyle bir çığlık atarak banyoya girip kapıyı çarptı. Batu'nun arkasından geleceğini bildiği için kapıyı da kilitledi.

Doğru tahmin etmişti. Onun böyle birden çekip gitmesine iyice celallenen Batu bir koşu arkasından gitmiş, kapıyı açmayı deneyip kilitli olduğunu görünce yumruklamaya başlamıştı bu sefer. "Lale aç şunu! Aç şunu diyorum sana aç!"

"Seninle konuşmak istemiyorum! Defol git nereye gidiyorsan!"

"Nereye gideyim ya, aç şunu!" diyerek kapının kolunu zorladı.

"Bana ne nereye gidersen git! Eski sevgililerine git. Başak'ına git! Yeter ki defol git!" diye bağırdıktan sonra içerden su sesi geldi. Anlaşılan Lale suyu açıp küvete girmişti.

Batu onun bu umursamazlığı karşısında biraz daha dellenmişti. Anlamsız sesler çıkararak öfke içinde biraz daha yumrukladı kapıyı. Omzuyla iterek kapıyı açmayı bile denedi. Baktı ki olmuyor bir küfür savurarak çıktı gitti odadan. Önce odadan. Sonra da evden.

Dışarı zor attı kendini. Arabaya atladığı gibi bastı gitti. Nereye gittiğini bilmeden yayından fırlamış ok gibi deli deli sürdü arabayı. Biraz olsun sakinleşip etrafına bakınmayı akıl ettiğinde Silifke'ye yaklaşmış olduğunu görünce kendi kendine şaşırdı. Biraz daha bassa kendini Alanya'da falan bulacaktı herhalde. Gerisingeri dönerken aklında hala Lale vardı. Acaba kendisi çıkıp gittikten sonra ne yapmıştı? Gitmiş miydi kuaföre? Acaba hiç aramış mıydı? Ulaşamayınca merak etmiş miydi?

Mersin'e geri dönene kadar bu sorular beynini kemirip durdu. Arabayı apartmanın önüne bırakıp asansöre bindiğinde saat altı buçuğu geçiyordu. Düğün yedide başlayacağına göre Lale ve diğerleri çoktan hazırlanmış olmalılardı. Neyse ki düğünün yapılacağı Hilton Oteli evin tam karşısındaydı. Düğün başlamadan beş dakika önce evden çıksalar yeterdi, bu da demek oluyordu ki şu anda hala evdelerdi.

Lale'nin aylar önce verdiği anahtarla kapıyı açarken nasıl bir manzarayla karşılaşacağını bilmediği için heyecanlıydı. Kapıyı açar açmaz karşısında yine Selçuk'u buldu. "Abi neredesin sen öldük burada meraktan!" dedi telaşlı bir sesle. O da düğün için hazırlanmış, siyah bir takım elbise giymişti. "Telefonun saatlerdir kapalı. Ne kadar endişelendik biliyor musun ya?"

Batu'nun ağzını açıp bir şey söylemesine gerek kalmadan üst kattan Melis'in sesi geldi. "Selçuk kimle konuşuyorsun sen? Bir haber mi var?"

"Batu Bey teşrif ettiler sonunda, onunla konuşuyorum." diye seslendi merdivenlere doğru Selçuk.

Melis "Aman hiç gelmese de olurdu!" dedi kızgın bir ses tonuyla. "Lale gözün aydın gelmiş seninki!" diye bağırırken sesi biraz daha zor duyuluyordu şimdi. Merdivenlerden uzaklaşarak yatak odasına girmişti herhalde.

Melis'in sesi uzaklaşır uzaklaşmaz Selçuk sinirli bir yüz ifadesiyle gelip Batu'nun koluna yapıştı. "Ne yaptığını zannediyorsun sen? Ne bu böyle ergen çocuklar gibi telefonunu kapatıp çekip gitmeler? Kaç saattir perişan oldu kızcağız ya!"

Batu şaşkın gözlerini Selçuk'un yüzüne dikti. "Kim?" diye sordu salak gibi.

"Kim olacak; Lale!" dedi sabırsızlıkla gözlerini devirerek. "Hadi çık yukarı gönlünü al. Ağlamaktan gözleri küçücük kaldı kızın ya. Oraya buraya telefon açıp seni sormaktan canı çıktı. Adana'ya gitmişsindir diye babanla Beril'i bile aradı."

Bunları duyunca içi burkuldu Batu'nun. Ne diyeceğini bilememenin verdiği eziklikle yine saçmalarken buldu kendini. "Kuaföre gitti mi?" deyince Selçuk kafasına bir tane patlatıverdi.

"Oha artık ama ya. Hanzo musun nesin oğlum?" dedi sinirle.

Tam o sırada merdivenden ayak sesleri gelmeye başladı. Batu başını kaldırdığında önce Lale'ye o çok yakıştırdığı siyah topuklu ayakkabıları ve ince ayak bileklerini gördü. Sonra mutsuz bir yüz ifadesiyle Lale indi merdivenlerden. Bedenine oturan sıfır yaka, siyah, dümdüz, sade elbisesinin tek gösterişli kısmı fırfırlı omuzlarıydı. Başını kaldırınca Batu'yla göz göze geldiler. Yutkunup kaldı yine Batu. Söyleyecek bir şey bulamadı çünkü nutku tutulmuştu. Lale kuaföre gitmiş miydi gitmemiş miydi bilmiyordu ama yüzünü çevreleyen dalga dalga saçları omuzlarına öyle güzel iniyordu ki. Ve evet makyaj da yapmıştı ama öyle güzel olmuştu ki şu makyajına laf ederse taş kesilirdi herhalde! Birkaç adım atıp yanına gitmek istedi ama hüzünlü bakışlarını görünce cesaret edemedi. Lale ise onun aksine emin adımlarla ilerleyip yanına gelmişti bile.

Selçuk ne ara ayak altından çekilmişti, nereye kaybolmuştu hiç bilmiyordu Batu ama Lale'yle yalnız kalmalarını sağladığı için minnettardı ona. Ne diyeceğini bilemeden baktı Lale'ye. Yakından bakınca daha mı güzeldi ne?

"Merak etme kuaföre gitmedim. Kendi maşamla yaptım saçımı." diyen Lale'nin genizden gelen derin sesini duyunca onun öğleden sonra uzunca bir süre ağladığını anladı. Zaten gözlerine biraz daha dikkatli bakınca makyajına rağmen gözlerinin etrafının şiş ve kızarık olduğunu da fark etmişti.

Lale sitemle ona bakmaya devam ediyordu. "Giyebileceğim en kapalı elbiseyi giydim. Benim yaşımda bir kadının yapabileceği en sade makyajı yaptım. Başka talimatın varsa onları da alayım, hani ayakkabımı değiştirmemi falan istiyorsan?"

Batu bir şey söylemek için ağzını açacak oldu ama sesi çıkmıyordu sanki.

"Ha "yüzüğün nerede" diye sorun çıkaracaksan..." dedi elini elbisesinin yakasından içeri sokarak. "İşte burada." dedi ve elbisesinin altından çıkardığı zincirin ucuna taktığı yüzüğünü gösterdi.

"Lale özür dilerim." dedi inlercesine. "Çok özür dilerim. Ben... Çok kıskanıyorum napayım... Seninle beraber gelemeyeceğim için..." derken çok çaresiz bir görünümü vardı.

Ama Lale onun görünümünden de sözlerinden de zerre etkilenmemişti. "Kaç saattir neredeydin sen?" dedi sert bir sesle.

"Ben şey..."

"Kime gittin?" derken daha da sertleşmişti sesi.

"Kimseye gitmedim." dedi şaşkınlıkla.

"Yalan söyleme!" diye bağırdı. "Bana sinirlendin kapıyı vurup gittin. Hem de ben "eski sevgililerine git" dedikten sonra. Kim bilir nereye gittin? Kimin kollarına gittin?"

Batu hiç beklemediği bu suçlama karşısında afallamıştı. "Kimseye gitmedim Lale. Arabaya atladım, bir baktım Silifke'ye gelmişim."

"Öyle mi? Silifke'de kim var peki? Yoğurtçu güzeli bir eski sevgilin falan vardı herhalde?" derken zehir saçıyordu sanki gözleri.

"Hayır Lale." dedi şaşkın şaşkın bakarak.

"Telefonunu niye kapattın o zaman? O kadar zaman ne haltlar karıştırdın?"

"Dedim ya o sinirle arabaya atlayınca basıp gitmişim." diyerek Lale'nin ellerini ellerinin arasına aldı. Hışımla ellerini geri çekmeye çalıştı Lale ama Batu bırakmadı. "Seni endişelendirdiğim için özür dilerim. Ama yemin ederim kimseye gitmedim ben Lale. Nereye gidebilirim... kime gidebilirim? Görmüyor musun halimi, aklımı seninle bozmuş durumdayım ben!"

Lale dudaklarını büzerek dargın bir bakış attı ona. Sözlerine inanmadığını gösteren bir tavırla başını çevirdi.

"Kaç gündür çok üzdüm seni biliyorum." dedi kendinden beklenmeyecek bir ağırbaşlılıkla. "Ama bu düğün beni çok geriyor. Bir an önce olup bitseydi..." dedi sıkıntıyla.

Onun duygularını bu kadar net bir şekilde dışa vurması Lale'yi biraz sakinleştirir gibi olmuştu. "Gerilecek bir şey yok." dedi biraz öncesine göre çok daha yumuşak çıkan sesiyle. "Bana hiç mi güvenmiyorsun? Alt tarafı bir-iki saat bir düğüne gidip geleceğim."

"Biliyorum ama..." dedi dertli dertli içini çekerek.

"Sanki bütün erkek cinsi benim peşimden koşuyormuş gibi davranıyorsun. Kuaföre gidip saçımı yaptırsam ne olurdu yani, beni gören kara sevdaya mı tutulacaktı?"

Batu bu sorular karşısında iyice köşeye sıkışmıştı. "Hayır ama..." dedi yine içini çekerek.

"Ee daha ne o zaman? Niye böyle yapıyorsun? Niye hem kendini hem beni bu kadar üzüyorsun?" derken öyle kırgın bakıyordu ki gözleri.

"Seni üzmek istemiyorum." dedi boğulur gibi bir sesle. "Ama anlamıyorsun, bazı şeyler elimde değil!" diye itiraf etti sonunda. "Şimdi bütün o eski arkadaşların... Sonra o Cemal dallaması!"

"Batu!" dedi sertçe. "Neden bu kadar olay yaratıyorsun anlayamıyorum. Düğün havuz başında olacakmış zaten, bu kadar tedirgin oluyorsan çık terasa seyret. Kendini bu kadar huzursuz etmeni gerektirecek hiçbir şey yok ortada. Hem Selçuk da yanımda olacak zaten. Bana güvenmiyorsan ona güven bari hiç değilse!"

"Ben sana güvenmiyor değilim ki." diye atıldı.

"Yaa her halinden belli oluyor zaten! Neyse, dediğim gibi için rahat etmiyorsa çık terasa seyret. Olur da lise arkadaşlarımdan biriyle veya Cemal'le fingirdersem falan hemen görürsün böylece."

"Lale..." dedi yüzünü ekşiterek.

Lale ise onu hiç duymamış gibi yukarıya doğru seslendi. "Melis! Derya! Hadi geç kalıyoruz!" diye bağırdı.

Beş dakika sonra Melis, Derya ve Selçuk'la beraber kapıdan çıkarken, başını kapının pervazına yaslamış üzgün gözlerle arkalarından bakan Batu'ya dönüp baktı Lale. Çok kızgındı ona. Çok kırgındı. Ama bu mahzun haline de dayanamıyordu. Ani bir kararla hızlı adımlarla geri dönüp dudaklarına küçük bir öpücük bıraktı.

"Dikkat et de terastan beni izlemeye çalışırken dengeni kaybedip aşağıya düşme." diye fısıldadı kulağına. Hiç içinden gelmemesine rağmen kendini tutamayarak güldü Batu. Lale de gülümseyerek tekrar öptü onu. "İki saate geleceğim, söz." diye fısıldadı ve asansöre doğru koşturdu.

Onlar gider gitmez Batu da yine merdivenleri üçer üçer tırmanarak terasa koşturdu hemen. Lale haklıydı. Buradan bütün düğünü rahatlıkla izleyebilirdi. Masaların arasında dolanan Cemal'i bile seçebiliyordu buradan. Rahat bir nefes aldı. Bütün akşam boyunca kafayı yemesine gerek kalmamıştı işte. Buradan Lale'nin ne yaptığını, kiminle konuştuğunu, nerede oturduğunu rahatça görebilirdi.

Bir saat kadar sonra Lale evin terasından tabak gibi görünen masalardan birinde Melis, Selçuk ve Derya'yla birlikte oturuyordu. Masalarında liseden tanıdıkları birkaç kişi daha vardı ama hiçbiri Batu için tehlike teşkil edecek tipler değildi herhalde ki terasın demirlerine yaslanmış Batu sessiz sedasız düğünü gözetlemeye devam ediyordu. Nikah kıyılırken bile Lale'nin gözü yukarda, terastaydı. Batu'nun gözü zaten ondaydı. Lale'nin kendisine baktığını gördükçe pişmiş kelle gibi sırıtarak ona el sallıyordu. Lale'nin kimlerle merhabalaştığına, kimlerle tokalaştığına, kimlerle sarılıp öpüştüğüne, kısacası yaptığı her şeye o yükseklikten bile vakıftı. Evin Hilton Oteli'nin tam karşısında olması ilk defa bir işe yaramıştı. Batu şimdi kendini çok daha sakinleşmiş hissediyordu. Lale de bunun farkındaydı, aksi takdirde Batu'nun anında telefona sarılacağını biliyordu çünkü. Bu yüzden o da çok daha rahat hareket ediyordu. Tabii Batu'nun bu sakinliğindeki en büyük etken Lale'nin hala Cemal'le yan yana gelmemiş olmasıydı! Batu'nun bir gözü devamlı Cemal'in üstündeydi. Olur da Lale'nin yanına gider, sarılıp öper falan diye tetikte bekliyordu. Ama anlaşılan Cemal düğüne ailesiyle beraber katılmıştı. Annesi ve babası olduğunu tahmin ettiği orta yaşlı bir hanım ve beyle birlikte Laleler'den epey uzakta bir masada oturuyordu. Sevgilisi, ya da eski sevgilisi artık o kadarını bilemeyecekti, Dilara da ailesiyle beraber katılmıştı düğüne, o da başka bir masadaydı.

Okan ve çiçeği burnunda eşi masaları dolaşırken Lale sıkıntıyla etrafa göz gezdiriyordu. En başından beri bu düğüne gelmeyi istememişti. Lise arkadaşları arasından özledikleriyle zaten fırsat buldukça görüşüyordu. Ama şimdi bu düğüne gelince görmek istemediği pek çok kişiyle de karşılaşmak zorunda kalmıştı. Aslında lise arkadaşları değil, anne-babalarıydı görmek istemediği. Hatta daha spesifik olursa Cemal'in anne ve babasıydı esas görmek istemediği. Okan'ın annesi deü İskenderunlu olduğu için etraf tanıdık doluydu. Annesinin babasının pek çok arkadaşı buradaydı. Hepsiyle selamlaşmış, ayak üstü sohbet etmişti ama Cemal'in ailesiyle konuşmak zorunda kalmak tam bir zulüm olmuştu onun için. Elinden gelse yüzlerini bile görmek istemiyordu çünkü. Üç sene önce hem onlar hem de kendi ailesi Cemal'le aralarındaki ilişkinin yeniden alevlendiğini ve evliliğe doğru gittiğini sandıklarında iki taraf da birbirine çok ağır sözler söylemişti. Yıllardır yüz yüze bakan o iki aile gitmiş, yerlerine böyle bir evliliği asla kabul etmeyeceğini kesin bir dille belirten iki düşman aile gelmişti sanki. Daha sonra Cemal'le ilişkileri sona erince yorgan gitti kavga bitti misali iki aile de yeniden barışmış, böyle bir durum hiç yaşanmamış gibi her şey normale dönmüştü ama Cemal'in annesinin söylediklerini hala unutmamıştı Lale. Söylenenleri sindiremiyordu. Sanki onun oğluyla evlenmeye çok meraklıymış gibi, oğlunun aklını çelmekle suçlanmıştı Cemal'in annesi tarafından. En çok hazmedemediği şey de buydu işte.

Cemal'in ailesi yetmezmiş gibi bir de şu sevimsiz Dilara ve onun kendinden de sevimsiz ailesiyle selamlaşmak zorunda kalmıştı. Kendisine kalsa dönüp suratlarına bakmazdı ama ne yazık ki Dilara'nın babası, babasının üye olduğu iş adamları derneğinden arkadaşıydı. Bu yüzden yanlarına uğrayıp selam vermeye mecbur kalmıştı. Dilara'yla Cemal hala ayrılardı anladığı kadarıyla. Ve Dilara bu ayrılığın sorumlusu Lale'ymiş gibi nefret dolu gözlerle süzmüştü onu. Öyle kötü bakıyordu ki o bakışlardan bir hayır gelmeyeceğini tahmin edebiliyordu Lale. Ya nazar değecekti ya bir iş gelecekti başına, hissediyordu. Dilara'nın bakışlarını başka bir şeye yormak imkansızdı.

Annesinin Okan'a ve eşine aldığı hediyeyi de taktıktan sonra sabırsızlıkla aradan bir yarım saat daha geçmesi için beklemeye başladı. Şimdi hemen kalkıp gitse ayıp olurdu ama bir yarım saat sonra gidebilirdi herhalde. Bir an önce eve, Batu'nun yanına dönmek istiyordu. Başını yukarı doğru kaldırarak bir kez daha Batu'ya bakmıştı ki telefonu çaldı.

Lale'nin Mina Hanım'ın şu meşhur hediyesini sonunda gelinin boynuna taktığını gören Batu artık onun bir an önce kalkıp eve gelmesi için dakikaları saymıştı. Tam bunu ona söylemek için telefona sarılmıştı ki Lale'nin masanın üstünde duran telefonunu alıp kulağına götürdüğünü görmüştü. Zaten aradığında da meşgul çıkmıştı Lale. Batu son bir saattir uykuya yatan içindeki kıskanç canavarın yeniden kıpırdanmaya başladığını hissetti. Kimle konuşuyordu bu kız böyle?

Sonraki on dakika boyunca bitmedi Lale'nin konuşması. Batu onun konuşmasının devam ettiğini gözleriyle görüyor olmasına rağmen otuz saniyeye bir numarasını çeviriyor, yine meşgul çaldıkça sinir içinde söylenmekten kendini alamıyordu. Bu konuşma biraz daha uzun sürerse soluğu otelin havuz başında alacağını düşünürken telefonu çaldı.

"Telefonla konuştuğumu görmene rağmen niye yirmi kez aradın beni sorabilir miyim?" derken bıyık altından güldüğü sesinden belli oluyordu. Başını kaldırmış terasın demirlerinin arkasından kendisini izlemekte olan Batu'ya bakıyordu gülerek.

"Kimle konuşuyordun sen iki saattir?"

"Annemle." dedi içini çekerek.

Batu bu ihtimalin hiç aklına gelmemiş olmasına şaşırsa da bozuntuya vermemek için çabaladı. "Hadi ya." dedi sadece.

""Hadi ya!" diye sesini kalınlaştırarak onu taklit etti Lale. "Şu evlilik yıldönümü seyahatleri bugün bitti ya. Antakya'ya inmişler, Arsuz'a gidiyorlarmış şimdi. Onu haber vermek için aramış. Sonra da düğünün nasıl geçtiğini falan sordu, o yüzden uzun sürdü konuşmamız. Sen kimle konuştuğumu sandın?"

"Ne bileyim ben." dedi lafı geçiştirmek için. "Ne zaman geleceksin Lale ya hadi gel artık!" diye sızlandı sonra.

"Ne oldu özledin mi yoksa?" diye gülümsedi.

"Ne özleyeceğim seni ya..." dedi gülerek.

"E iyi, ben de seni özlememiştim zaten. Düğünün sonuna kadar kalayım ben o zaman." deyince Batu yine gülerek pes etti.

"Ben de gelip o düğünü basarım o zaman!"

"Yaa o kadar kolaydı."

"Evet o kadar kolay. Alır kaçırırım seni oradan!"

"At mı kaçırıyorsun sen ya?" diye güldü.

"Buradan ne kadar güzel görünüyorsun haberin var mı senin?" dedi usulca. Lale'nin yelkenlerini de suya indirmişti bu sözleriyle. "Gel hadi artık özledim."

"Tamam yarım saat sonra geleceğim, söz."

"Ne yarım saat mi?" diye feryat etti.

"Yarım saat çok uzun Lale yaa!"

"Ne yapayım Batu şimdi apar topar kalkarsam ayıp olur."

"iyi iyi tamam. Bak ama sadece yarım saat!"

"Tamam, yarım saat." dedi uysal bir sesle.

"Bak Selçuk'un yanından ayrılmak yok. Söyle ona sana göz kulak olsun."

"Off Batu tamam uzatma ama!"

"Bak göbek havası falan çalarsa kalkıp oynamak yok. Getirme beni oraya." deyince Lale küçük bir kahkaha attı.

"Hadi şimdi kapatıyorum, birazdan geleceğim. Sen de içeri gir istersen artık."

"Yok sen gelene kadar bekleyeceğim ben burada."

"Aman iyi bekle!" dedi sinirle. "Baykuş gibi orada dikil, bekle öyle. Hadi kapatıyorum ben."

"İyi peki kapat bakalım. Ben de öpüyorum..." dedi imalı bir sesle.

"Neremden?" dedi Lale sesindeki muzip tonu saklayamayarak.

"Eve gelirsen göstereceğim nerelerinden öptüğümü!" deyince Lale gülerek kapattı telefonu.

On dakika kadar sonra Lale içinden saniyeleri sayarak önündeki tabakta uzanan yemeği itekleyip duruyordu çatalıyla. Bu düğün muhabbetinden gerçekten sıkılmıştı, bir an önce Batu'nun yanına gitmek istiyordu. Batu da hala terastaki o köşede durmuş, onu izliyordu. Lale'nin başını kaldırıp kendisine baktığını görünce yine muzır bir tavırla el salladı. Lale tam gülerek bunu Selçuk'a gösteriyordu ki Cemal'in sesi çalındı kulaklarına.

"Lale n'aber ya, bir türlü hoş geldin diyemedim size." diyerek gelip yanında bitmişti Cemal. "Nikahın başından beri Okanlar'ın peşinden bir oraya bir buraya koşturup duruyorum, uğrayamadım yanınıza. Hoş geldiniz." dedikten sonra Lale'nin bir şey söylemesini beklemeden eğilip ona sarıldı ve yanaklarından öptü. Sonra da sırayla Melis ve Derya'yı öptü "Hoş geldiniz." diyerek. Selçuk'la tokalaşmak için elini uzattığı anda ise Lale'nin telefonu uğursuz uğursuz çalmaya başlamıştı bile.

Kimin aradığını görmek için Lale'nin ekrana bakmasına gerek yoktu. Batu'nun dokuz kat yukardaki terastan bakan şahin misali gözlerini üzerinde hissedebiliyordu. Ve başını yukarı kaldırıp Batu'ya bakmaktan korkuyordu.

Cemal "Eee n'apıyorsun Lale? Mersin'de hayat nasıl gidiyor? Babanla çalışmaktan memnun musun?" diyerek elini Lale'nin sandalyesinin arkasına koydu.

Lale yardım istercesine Selçuk'a baktı. Selçuk'un yukarıya bakan tedirgin gözleri de Batu'nun üzerindeydi zaten. Telefonun sesi de kesilmişti sonunda.

Cemal "Lale?" diye üsteledi ondan bir cevap alamayınca.

Lale panik dolu gözlerini Cemal'e doğru çevirdi. "Ha pardon. Ne demiştin Cemal, duymadım?" derken profesyonel yalancılığını bir kez daha konuşturmuştu.

"Nasıl gidiyor diyordum. Mersin'de çalışmaktan memnun musun?"

"Memnunum memnunum. Gayet iyi gidiyor." diye telaşla konuşurken telefonuna mesaj geldiğini belirten uyarı sesiyle irkildi.
Mesajın kimden geldiğini de mesajda ne yazdığını da gayet iyi biliyordu ama Cemal'in yeni sorularına maruz kalmamak için hemen telefonu aldı eline. Mesajı açtığında stresle yutkundu.
"Beş dakika içinde evde olmazsan ben oraya geliyorum."

Bakışlarını telefonundan kaldırıp tekrar Selçuk'a baktı endişeyle. Selçuk'un gözlerinin hala yukarıya çevrili olduğunu görünce cesaretini toplayarak o da yukarı kaldırdı başını. Ama Batu orada değildi. İçeri girmişti. Mesajda yazdıkları kuru tehdit değildi. Bunu biliyordu Lale. Batu gerçekten gelirdi buraya. Hatta galiba geliyordu da. Onun buraya gelip kolundan tuttuğu gibi kendisini eve götürmesi halinde olacakları düşününce sandalyesini geriye iterek hızla kalktı yerinden. "Benim... Benim gitmem lazım." dedi telaşla masanın üstünde duran küçük çantasını alırken.

Cemal şaşkınlıkla "Nereye?" dedi. "Eve mi?"

"Evet. Sonra görüşürüz Cemal." deyip onun başka bir soru sormasına fırsat vermeden hızlı adımlarla yürümeye başladı Lale. Kızlarla Selçuk'a açıklama yaparak zaman kaybetmeye gerek görmemişti çünkü onlar zaten neden böyle apar topar kalktığını tahmin ediyor olmalılardı.
Lale başka bir tanıdıkla karşılaşıp dert anlatarak zaman kaybetmemek için koşar adımlarla havuz başından lobiye doğru ilerlerken bir yandan da uzun uzun Batu'nun telefonunu çaldırıyordu ama açan yoktu. Sıkıntıyla etrafına bakındı. Acaba Batu gerçekten de mesajda yazdığı gibi kalkıp gelmiş miydi? Yok canım. O kadarını da yapmazdı herhalde. Böyle bir şey yapmasını gerektirecek bir şey olmamıştı ki! Ama tabii bu kendi yorumuydu ve Batu'nun kendisi gibi düşünmediğini tahmin edebiliyordu.

Olabildiğince çabuk adımlarla çıkışa doğru ilerlerken birden tuvaletlere giden koridordan çıkan Dilara'yla karşı karşıya gelince içinden şansına küfretmekten kendini alamadı. Bu kadar acelesi varken şimdi bunun sırası mıydı? Zaten yeterince rahatsız oluyordu Dilara'nın kem gözlerinden! Zorunlu kalmadıkça bir daha asla onunla aynı ortama girmemeye karar vermişken şimdi yine karşılaşmıştı onunla işte, hem de bir an önce buradan çıkıp Batu'ya ulaşması gerekirken.
Tek kelime etmeden geçip gitmekte kararlıydı aslında. Ama Dilara kendisi gibi düşünmüyordu anlaşılan.

"N'oldu, Cemal'den yüz bulamayınca düğünü erken terk etmeye mi karar verdin?"

Dilara'yı duyduğu anda artık hiçbir şey söylemeden geçip gitmesinin imkansız olduğunu biliyordu Lale.

"Ne diyorsun sen ya?" diye kaşlarını çatarak ona döndü. "Böyle imaların arkasına saklanacağına derdin neyse açıkça söylesene."

Dilara alayla dudaklarını bükerek ona baktı. "Zaten açıkça söylüyorum işte. Senin derdinin ne olduğu ortada. Cemal artık seninle ilgilenmiyor diye hırsından kuduruyorsun. Bu yüzden pervane gibi etrafında dolanıyorsun."

Lale yanlış anlamanın bu kadarına da inanamıyordu. Ona kalsa Cemal'in kendisiyle hiçbir şekilde ilgilenmemesini tercih ederdi. Cemal'in yanına gelip ayak üstü hal hatır sorması bile Batu'yla arasında bu kadar soruna yol açarken, Dilara'nın Cemal kendisiyle ilgilenmiyor diye hırsından kudurduğunu zannetmesi gerçekten çok ironikti. "Sen herkesi kendin gibi sanıyorsun galiba." dedi buz gibi bir sesle. "Ne Cemal benimle ilgilenmiyor diye hırsımdan kuduruyorum ne de pervane gibi onun etrafında dolanıyorum. Cemal'i aylardır ilk kez görüyorum. Benimle ilgilenmesi gibi bir isteğim de yok zaten."

"Kes artık numara yapmayı." diye öfkeyle bağırdı Lale. "Bu masum kız ayaklarını bana yutturamazsın. Cemal benden ayrılınca tekrar sana döner diye umutlanmadığını söyleme bana, asla inanmam. Bizi ayırmak için yapmadığın kalmadı. Cemal'le çıkmaya başladığımızdan beri kıskanıyorsun sen beni."

"Ne?!" diye hayretle bağırdı Lale. "Sen kafayı falan mı buldun? Hangi dünyada yaşıyorsun? Nerenden uyduruyorsun bunları?"

"Gerçekleri söyleyince işine gelmedi tabii." dedi Dilara mağrur bir tavırla. "Tabii alışmıştın her yaz başı Cemal'in gözünü boyayıp onunla yeniden çıkmaya, sonra yaz biterken de kıçına tekmeyi basmaya! Cemal benimle çıkmaya başlayınca hırsından delirdin." diyerek söylediklerinin doğruluğunda bir damla bile şüphelenmeden kendinden emin bir tavırla devam etti sözlerine. "Ama hiç boşuna heveslenme. Evet Cemal benden ayrılmış olabilir ama sana geri dönmeyecek. İpek Teyze de Tahsin Amca da oğullarının sizin aileden biriyle evlenmesine asla izin vermezler. Bunu sen benden daha iyi biliyorsun. Hiçbir zaman Cemal'le bir geleceğin olmayacak senin."

Lale artık kendini daha fazla tutacak halde değildi. Tamamen tepesi atmıştı. Düğündü, beş yıldızlı otel lobisiydi, şuydu buydu düşünmeden üstüne atlayıp saçını başını yolacaktı bu kızın. "Eee yetti ama artık! Ne zannediyorsun sen kendini? Bana laf edecek halin mi var senin?" diyerek Dilara'nın üstüne yürümeye başlamıştı ki Batu'nun "Lale? Ne oluyor burada?" diyen şaşkın sesini duyunca durup sesin geldiği tarafa döndüğünde karşısında onu buldu.

"Ne oluyor burada?" diyerek sorusunu yineledi Batu. Bir yandan da ters bakışlarla Dilara'yı süzüyordu. Aslında bu soruyu formalite icabı sormuştu. Neler olduğunu gayet iyi biliyordu çünkü. Dilara'nın Lale'ye neler dediğini duymuştu. Cemal'in Lale'nin yanına yaklaştığını gördüğü anda yay gibi gerilen sinirleri, Cemal pervasız bir şekilde sarılıp Lale'yi öpünce iyiden iyiye şaha kalkmış, üstüne bir de Lale telefonuna cevap vermeyince yine kan beynine sıçramıştı. Durup düşünmeye gerek bile görmeden soluğu asansörde almış, apartmandan çıktıktan sonra koşar adımlarla hemen karşıdaki otele doğru yürümüştü. Lobiye girdiği anda Lale'yi görmek ateşe dökülen su etkisi yaratmıştı gergin sinirlerinin üzerinde. Ama sonra Dilara'nın Lale'ye söylediklerini duymak, alev almak için tek bir kıvılcım bekleyen sinirlerini yeniden ateşlemişti.

Dilara neye uğradığını şaşırmış bakışlarla Batu'yu inceliyordu. Onun birdenbire ortaya çıkmasına ne anlam vereceğini şaşırmış durumdaydı. Kimdi bu adam? Niye hızla Lale'nin yanına gelip neler olduğunu sormuştu? Hem kendisi nereden tanıyordu bu adamı? Bir şey söylemeden Batu'nun suratına baktı, baktı, baktı... "Tabii ya!" dedi sonra onun kim olduğunu hatırlamanın verdiği coşkuyla. "Sen Melis'in kocasının arkadaşısın. Nişan zamanı Arsuz'a gelmiştin!"

Lale onun Batu'yla ilgili bu ayrıntıları hatırlamasından hiç hoşnut kalmamıştı. Nişanda Batu'yu bol bol incelemişti demek ki Dilara! Ama o an Dilara'nın umurunda bile değildi bu. Gözleri sadece Batu'nun üzerindeydi. "Hatta nişandan bir ay kadar sonra yine Garaj'da görmüştüm seni ben. Lale'yi arıyordun!"

Batu Dilara'nın dediklerini duymamış gibi davranması gerektiği konusunda kararlıydı. Yalanlamadı dediklerini. Ama onaylamadı da. "Gel hadi gidelim." dedi elini Lale'nin beline koyarak.

Dilara ise aralarında ne gibi bir ilişki olabileceğini çözmek isteyen bakışlarla ikisini inceliyordu dikkatle. Sonra birden alayla güldü. "Demek Cemal'den sonra yine bir Müslüman erkeğini taktın ağlarına?"

Bu kadarı artık yetmişti Lale'ye. Öfkeyle omuzlarından itti Dilara'yı. "Sen kim oluyorsun da benimle böyle konuşuyorsun?"

Dilara'nın yüzünde ukala bir gülümseme belirdi. "Kim olduğunu bildiğim için böyle konuşuyorum zaten."

Batu Lale'yi kolundan tutup geriye çektikten sonra Dilara'ya doğru bir adım attı. Lale'nin hareketlerini ciddiye almayarak küstah laflarıyla onu daha çok çileden çıkaran Dilara, Batu'nun üstüne yürümesi karşısında ise gerçekten ürkmüş görünüyordu. Gözleri panikle büyümüştü.

"Sana mı kaldı Lale'yle benim ilişkimi eleştirmek?" derken ezmek istediği bir böcekmiş gibi bakıyordu Batu. Dilara'ya. Dilara da hakikaten böcek gibi görünüyordu, olduğu yere sinmiş kalmıştı. "Sen kimsin ya? Ne hakla Lale'ye hakaret ediyorsun? Ne sanıyorsun kendini?"

Dilara "Ben... Yani şey... Hakaret değil de..." dedi duyulur duyulmaz bir sesle.

"Bu lafları bir bir yedireceğim ama sana ben."

Dilara'nın telaşı biraz daha artmıştı bu sözlerle. Yardım isteyecek birilerini bulma umuduyla panikle etrafına bakındı.

"Bir daha seni ilgilendirmeyen şeylere burnunu sokmayacaksın! Lale'den de uzak duracaksın. Anladın mı?" dedi Dilara'ya doğru bir adım daha atarak.

Dilara gayri ihtiyari birkaç adım gerilemişti bu sırada. Verecek bir cevabı olmadığından yutkunmuştu sadece. Kireç gibi olmuştu yüzü. "Dilara?" diyen babasının sesini duymasıyla önce birden ne yapacağını bilmeden bocaladı. Sonra özgüveni birden yerine gelir gibi oldu. Omuzlarını dikleştirerek meydan okuyan bir bakış attı Batu'ya ve babasına döndü.

"Babacım?" diyerek karşılık verdi babasına.

Lale içinden yeni bir küfür daha savurmakla meşguldü bu sırada. Dilara'nın babası Ahmet Gençoğlu'nun bu sahneye tanıklık etmesi hiç ama hiç hoş olmamıştı. Şimdi nasıl açıklayacaklardı bu durumu? Açıklasalar bile kendi kızı dururken onlara hak verecek değildi ya adam!

Onlara doğru yaklaşan boylu poslu adamın Dilara'nın babası olduğunu öğrenen Batu da mecburen birkaç adım geri atmak zorunda kalmıştı. Babasının önünde Dilara'yı tehdit etmeye devam edecek hali yoktu ne de olsa.

Ahmet Bey "Ne oluyor burada?" derken bir açıklama bekleyen gözleri Lale, Batu ve Dilara arasında gidip geliyordu.

Sahte bir neşeyle güldü Dilara. "Bir şey olduğu yok babacım. Lale yine kendine Müslüman bir sevgili yapmış da... Onu konuşuyorduk."

Lale'nin başından aşağıya kaynar sular döküldü bir anda. Müslüman bir sevgilisi olmasını duymasını istediği en son kişiydi Ahmet Gençoğlu. Hatta en son kişi bile değildi! Babasının arkadaşıydı bir kere! Ayrıca kızından bile daha dedikoducuydu. Dilara solda sıfır kalırdı babasının yanında. Bu adam Batu'yla beraber olduklarını bütün bir İskenderun'a, hatta sadece İskenderun'la kalsa iyi, bütün bir Hatay'a yayacaktı şimdi, bundan emindi.

Bu konu anında ilgisini çekmişti Ahmet Bey'in. Meraklı gözlerle süzdü Lale'yi. Sonra hemen yanında onu üzecek bir şey söyleme gafletinde bulunacak ilk kişinin kafasını koparmaya hazır gibi görünen Batu'ya kaydı gözleri. "Müslüman bir sevgili mi?" dedi doğru duyduğundan emin olmak ister gibi.

"Evet baba." diye hevesle atıldı Dilara. "Hem de Galip Amca'nın kızı Melis'in kocasının arkadaşıymış.

Ahmet Bey gevrek gevrek güldü. "Vaaay? Melis kendine bulmakla kalmadı sana da bir tane ayarladı demek ha?"

Batu'nun kaşları çatıldı bu soru karşısında. "Ne demek istiyorsunuz siz?" diye diklendi.

Ahmet Bey ise aldırış bile etmedi ona. "Eee Lemi ne diyor bu işe? Nedense içimden bir ses pek sıcak bakmayacağını söylüyor. Yanılıyor muyum Lale? Hristiyan olmayan adamı istemez baban, yanlış mıyım?" Ballı bir dedikodunun kokusunu almış olmanın verdiği keyif bütün yüzüne yansımıştı.

Lale babası yaşındaki bu münasebetsiz adama haddini bildirmeyi bir an için ciddi ciddi düşündü. Ama sonra vazgeçti. Bu küstah adama ve kızına laf anlatmak için uğraşarak enerjisini harcayamayacaktı. Bu saatten sonra kimin ne dediğinin ne önemi vardı ki? Önemli olan kendisinin bir an önce babasıyla konuşmasıydı. Ve babası bu akşam itibariyle iki haftadan sonra Türkiye sınırlarına giriş yaptığına göre bunu en kısa zamanda, hatta hemen yarın yapmalıydı. Yoksa bu adamın birkaç gün içinde bu 'ballı dedikodu'yu bütün şehre yayması işten bile değildi. Soğuk bir sesle "Bu bizim bileceğimiz bir konu Ahmet Amca. Sizi ilgilendirdiğini sanmıyorum." dedikten sonra Batu'nun koluna girdi.

Ama anlaşılan bu akşamki tuhaf tesadüfler zincirinin sonu henüz gelmemişti. Cemal, annesi İpek Hanım ve babası Tahsin Bey havuz başına açılan kapıdan lobiye girmişler, Lale'yi ve diğerlerini bir arada görünce de oraya doğru yürümeye başlamışlardı. Cemal'in annesi İpek Hanım "N'apıyorsunuz siz burada böyle?" dedi sırayla hepsine garip garip bakarak. Sıra Batu'ya gelince onu tanımadığı için şöyle bir durakladı ama bozuntuya vermedi.

İpek Hanım'ın sorusunu "otobüs bekliyoruz!" diyerek cevaplayabilmeyi her şeyden çok istiyordu o anda Lale ama bir şey demeden sustu.

Cemal'i gördüğü anda Batu'nun öfkesi yeniden kıvılcımlanmaya başlamıştı. Öldürmek ister gibi bakıyordu Cemal'e. Bu gidişle öyle de olacaktı zaten. Cemal'i kendi elleriyle boğacaktı! Ne diye kedi gibi Lale'nin peşinde dolaşıyordu bu herif, anlamıyordu ki!

Cemal ise Lale'nin Batu'nun koluna girdiğini görünce şöyle bir şaşırmış ama hiçbir şey sormamıştı. 'Ne oluyor burada?' diye sorarcasına Dilara'ya baktı ama ondan da bir cevap alamadı.

İpek Hanım "Çok güzel bir düğün oluyor değil mi?" dedi nasıl bir konuşmanın ortasına daldığından habersiz. "Ah Lale keşke annenler de gelebilseydi."

Dilara imalı bir sesle "Bence de." diye mırıldandı gözlerini devirerek.

Lale'nin sinirden titremeye başladığını fark eden Batu usulca kolunu okşadı.

"Sahi ya Mina'yla Lemi niye gelemedi Lale?" diye soran Tahsin Bey, Batu'nun bu hareketini görünce yüzünü kaplayan şaşkınlığa engel olamamıştı ama bir şey söylemedi.

Lale kısaca "Seyahattelerdi Tahsin Amca." dedi. Bir an önce gitmek istiyordu artık buradan!

Ahmet Bey ise "İyi ki de gelmemişler Tahsin." dedi kızınınkinin tıpatıp aynısı bir sırıtmayla. "Baksana Lemi kızını böyle görse kalpten gitmez miydi?"

Batu içten içe neden hala bu adamın ağzını burnunu kırmadığını soruyordu kendine. Ama daha fazla bekleyecek değildi. Adamın üstüne atlamak ister gibi bir hamle yapacak oldu ama Lale sertçe tuttu kolundan.

"N'olur yapma." diye fısıldayınca eli kolu bağlandı sanki Batu'nun. Dönüp Lale'ye baktı. Gözlerindeki yalvaran bakışları gördüğünde istese de bir şey yapamazdı artık.

İpek Hanım "O ne demek?" derken bu konuşmalardan pek bir şey anlamadığını ele veren bir ifade vardı yüzünde.

Ahmet Bey "Sizin Cemal'den sonra Lale yine Hristiyan olmayan bir sevgili bulmuş kendine." diye gülerek başıyla Batu'yu işaret edince kulakları sağır eden bir sessizlik oldu. İpek Hanım meraklı gözlerle Batu'yu inceliyor, Cemal şaşkın bakışlarını Lale'nin yüzünde gezdiriyor, Tahsin Bey ne düşündüğünü belli etmeden sadece Lale'ye bakıyor, Dilara da haklı çıkmış olmanın verdiği gururla Lale'ye pis bakışlar fırlatıyordu.

"Bak Lale de koluna takmış, getirmiş buraya. Lemi'nin ne diyeceğini pek takmıyorlar galiba." diyen Ahmet Bey, Batu için son damla olmuştu. Artık kabına sığacak durumda değildi. Lale'nin yalvaran bakışlarının hatırına bile duramayacaktı artık. Cemal'in şaşkın şaşkın bakan gözleri de bardağı taşıran son damla olmuştu zaten. Neden böyle aptal gibi bakıyordu ki bu herif? Niye bu kadar şaşırmıştı? Öfkeyle kıstığı gözlerini Dilara'nın babası Ahmet Bey'e çevirdi. "Siz bizim hakkında böyle konuşamazsınız!" diyen sert sesi bomba gibi düştü sessizliğin ortasına. "Hadi ben neyse ama arkadaşınızın kızı hakkında nasıl böyle konuşabiliyorsunuz? Lale'ye bunları nasıl söylersiniz? Hiç mi saygınız yok?"

Ahmet Bey'in yüzündeki imalı sırıtma silinivermişti bir anda. "Nasıl konuşacağımı senden öğrenecek değilim." dedi ters bir sesle.

"O zaman haddinizi bilin. Lale'ye hakaret etmenize karşı sessiz kalacak değilim." diyerek diklenince Lale bir kez daha can havliyle koluna yapıştı.

"Batu yapma. Hadi gidelim. N'olur gidelim buradan." diye fısıldayan sesi öyle ürkmüş çıkıyordu ki Ahmet Bey'i de diğerlerini de parça parça doğramak istemesine rağmen kendini frenlemek zorunda kaldı Batu. Derin bir nefes alarak alnını ovaladı. Sonra Lale'ye bakıp gülümsedi. Elini uzattı. Lale de titrek bir gülümsemeyle elini tutup parmaklarını parmaklarının arasından geçirince, kocaman açılmış meraklı gözleriyle kendilerini izlemekte olan bu küçük gruba tek kelime etmeden çıkıp gittiler otelden.

Beş dakika sonra eve çıktıklarında ikisinin de ağzını bıçak bile açmıyordu. Lale baştan aşağıya titriyordu zaten. Biraz önce olanların her şeyi değiştirebileceğinin farkındaydı. Eğilip titrek elleriyle ayakkabısını çıkarmaya çalıştı ama yapamadı. Elleri o kadar çok titriyordu ki ayakkabının tokasını açamıyordu. Batu hiçbir şey söylemeden sessizce eğilip çıkardı ayakkabılarını.

Batu "Ayağın ağrıyor mu?" derken geçen hafta ayna kırığı batan ayağını kast ediyordu.

Başını salladı Lale. Sonra göz pınarlarına biriken yaşları geri itmeye çalışarak gözlerini kırpıştırdı. "Senin elin ağrıyor mu?"

"Cık."

Batu "cık" deyince ağlıyor mu gülüyor mu belli olmayan garip bir ses çıkardı Lale. Sonra ellerini yüzüne kapattı. Ağlamıyordu ama hıçkıra benzeyen boğuk sesler çıkıyordu boğazından.

Batu üzüntüyle içini çekerek ona baktı. Kendini suçlu hissetmeye başlamıştı yine. Cemal Lale'nin yanına gitti sarıldı öptü diye dellenip aşağıya inmeseydi belki de bunlar olmayacaktı. Aslında bu doğru değildi. Kendisi orada olmasa bile Dilara yine sataşacaktı Lale'ye. Ama en azından ilişkilerini öğrenmemiş olacaktı. Öğrenince de bunu Lale'nin babasının arkadaşı olan babasına söylememiş olacaktı. Dilara'nın babası da sonra bunu Cemal'e ve ailesine söylememiş olacaktı. Bunca aydır dikkatle sakladıkları, herkesten gizli yürüttükleri ilişkileri birdenbire nasıl böyle açığa çıkıp birkaç dakika içinde ağızdan ağza yayılmıştı anlayamıyordu.

"Sen haklıydın. Keşke gitmeseydim o düğüne." diyerek hıçkırınca Batu'nun da içinden bir şey kopup gitti yine. Lale ne zaman ağlasa böyle oluyordu zaten. Boğazına bir şey gelip oturuyordu. O karşısında böyle ağlarken yutkunamıyordu bile.

Lale'nin yüzünü kapatan ellerini yavaşça çekerek yanaklarını okşadı. "Olan oldu artık. Hem böyle olacağını nereden bilecektin ki?"

"Hep o kızın yüzünden!" dedi yeni bir hıçkırıkla. "Cemal'in ondan benim yüzümden ayrıldığını düşünüyor. Aklınca benden intikam aldı işte!"

"Şşş tamam. Geçti artık. Sakin ol." diyerek usulca yüzünü okşamaya devam etti ama Lale sakinleşecek gibi değildi.

"Nasıl sakin olayım Batu!? Bitti artık. Dilara anlatmasa babası gidip anlatır herkese! Hadi bir mucize oldu onlar sustu diyelim. Bu sefer de Cemal'le ailesi herkese söyler! İpek Teyze o zaman bile neler demişti bana. Yok oğlunun aklını bulandırıyormuşum da bilmem ne de... Şimdi herkese neler neler diyecek kim bilir!" derken boğazından kopan hıçkırığı bastırmak için elini ağzına kapattı.

O böyle hıçkırarak ağladıkça Batu'nun içi kıyılıyordu. Ayrıca o Cemal'in annesinin de gidip suratını dağıtmak istiyordu! Ama o kadının suratını dağıtana kadar önce dönüp kendi annesine bakması gerekiyordu. Annesi de her konuşmalarında ısrarla Lale'nin onun aklını çeldiğini iddia etmiyor muydu? "Benim oğlum aptal!" diye bağırarak kendisini Lale'nin oyununa gelmekle suçlamıyor muydu? Cemal'in annesine gelene kadar önce kendi annesini susturması gerekiyordu ama Leman Hanım'ı susturmak hiç de öyle kolay bir iş değildi çünkü kendinden başka kimseyi dinlemiyordu! Ön yargıları öyle sabitti ki 'acaba yanlış düşünüyor olabilir miyim?' diye düşünmesini beklemek büyük saflık olurdu.

Bu sırada Lale daha da şiddetli ağlamaya başlayınca Batu onu kollarının arasına aldı. Ne söyleyeceğini bilmiyordu, bu nedenle de hiç konuşmuyordu. Ama zaten Lale de ondan bir şey söylemesini beklemiyordu. Söylenecek bir şey yoktu ki. Kelimelerin sonuna gelmişlerdi artık. Hepsini kullanmış, tüketmişlerdi. Burnunu çekerek başını kaldırıp Batu'ya baktı. "Yarın erkenden gidip babamla konuşmam lazım. Daha fazla erteleyemem."

Aylardır, hatta belki de yıllardır bu anı bekliyor olmasına rağmen sevinemiyordu bile Batu bu duyduklarına. 'tamam' dercesine başını salladı sadece. "Ben de seninle geleceğim." dedi sonra.

"Hayır olmaz!"

"Olur!"

"Batu, babamla önce yalnız konuşmam lazım."

"Tamam yalnız konuş. Ama seni oraya ben götüreceğim. Hiç boşuna itiraz etme, asla yalnız yollamam seni oraya."

Lale itiraz etmeyi bırakarak uzun uzun ona baktı. Sonra kollarını boynunda kenetleyerek yavaşça ona sarıldı. Ne kadar kıskanç da olsa, çekilmez adamın teki de olsa çok aşıktı bu delibozuk adama. Bir şey söylemeden usulca boynunu öptü. Sonra bir daha öptü. Bir daha. Bir daha. Öpüşleri yukarı doğru kaydı sonra. Dudaklarını buldu. Delicesine öpüşmeye başladılar. Bu gece olanları unutmanın tek yolu buydu; birbirlerini sonuna kadar sevmek.

Ne yazık ki evin sessizliğini Lale'nin telefonunun uğursuz melodisi bozdu yine. Lale soluk soluğa kendini geri çekerken aklına gelen ihtimal kanını dondurmaya yetmişti.

"Babam arıyor!" dedi keskin bir fısıltıyla.

Batu sertçe yutkundu. Öpüşmelerinin en tutkulu anlarında Lale'nin telefonunun çalmasından bıkmış usanmıştı ama o da Lemi Bey'i aradığını tahmin edebiliyordu.

Lale titrek ellerle biraz önce öpüşürlerken yere fırlattığı çantasını eğilip aldı. Ellerinin titremesinden çantayı açamayınca Batu el attı işte. Sonunda telefonu çantadan çıkarıp ekrana baktıklarında Lale tutunacak destek arar gibi Batu'nun eline sarıldı. Buz kesmişti zaten elleri. Babası arıyordu işte. Çok uzun zamandır sanki bu an hiç gelmeyecekmiş gibi yaşamaya zorlamıştı kendini. Bundan kaçamayacağını, korktuğu bu anın bir gün er geç kendisini yakalayacağını bildiği halde yapmıştı bunu. Çeşit çeşit yalanlar, kandırmacalar, oyalamalar... ama buraya kadardı işte. Sonuna gelmişti. Artık daha fazla kaçması, daha fazla ertelemesi, daha fazla yalanlar söylemesi mümkün değildi.

Kendini bayılacak gibi hissetmesine rağmen titrek bir nefes alarak telefonu açıp kulağına götürdü. "Alo baba?" derken dizleri de titremeye başlayınca Batu sımsıkı beline sarıldı. Güya Lale'ye destek vermek için yapıyordu bunu, olur da düşecek olursa düşmeden tutayım diye yapıyordu. Ama aslında kendinin de desteğe ihtiyacı vardı. Lale'yi tanıdığından beri bu anın gelmesini beklemişti. Sonrasında Lale'nin ne yapacağını merak ederek ne uykusuz geceler geçirmişti. 'Yanımda kalır mı yoksa beni bırakıp gider mi?' diye düşüne düşüne sabahı etmişti defalarca. İşte şimdi o an gelmişti işte. Ve Batu ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Bu yüzden de destek ararcasına Lale'nin beline sardı kollarını.

"Lale!" diye hiddetle bağırırken Lemi Bey'in öfkeden sesinin titrediğini Batu bile duyabiliyordu. "Duyduklarım doğru mu Lale?"

Lale korktuğunun başına geldiğini anlayarak gözlerini kapattı. Telefonu açarken bile 'belki de başka bir şey yüzünden arıyordur' diye düşünmek için kendini zorlayan küçük bir umut vardı içinde. Ama şimdi o da yok olup gitmişti.

"Düğüne yanında o çocukla mı gittin Lale?! O çocukla gerçekten beraber misin sen? Böyle bir şeyi gerçekten yaptın mı bize, doğru söyle bana Lale! O çocukla aranda ne var?"

Lale elinde telefon donmuş kalmıştı. Ne yanı başındaki Batu'yu ne de başka hiçbir şeyi görmüyor, duymuyor, hissetmiyordu. Her yeri uyuşmuştu. Ne yapacağını bilmeden öylece duruyordu. Ne diyebilirdi... ne söyleyebilirdi? Batu'yu tanıdığı ilk günden beri var gücüyle kaçmaya çalıştığı felakete sonunda yakalanmıştı. Korktuğu başına gelmişti işte. Artık ne kaçacak bir yer vardı ne de söylenebilecek yeni bir yalan. Başından beri hep bundan korkmuş, bu anın yaşanmaması için elinden geleni yapmaya çalışmıştı. Bunun hem kendisinde hem Batu'da hem de babasında bırakacağı tahribatı sezmiş ve bundan kaçınmaya çalışmıştı çünkü hep. Oysa şimdi görüyordu ki o 'sezdiği' tahribat gerçeğinin yanında hiçbir şeydi. Neler olacağını gayet iyi tahmin ettiğini zannederek bu ana kendini hazırlamaya çalışmıştı ama şimdi anlıyordu ki yalnızca kendini kandırmıştı. Bu ana hazırlanmak gibi bir şey yoktu, olamazdı. Bütün çabalarına uğraşlarına rağmen hazırlıksız yakalanmıştı işte. Köşeye sıkışmıştı. Söyleyecek tek sözü yoktu.

Onun bu sessizliği Lemi Bey'i daha da köpürtmüş gibiydi. "Cevap ver bana Lale!" diye kükredi.

Lale titrek bir nefes aldı. O da istiyordu cevap vermeyi ama... ne söyleyebilirdi ki?

Batu soluğunu tutmuş Lale'yi izliyordu. Endişelenmeli mi rahatlamalı mı bilemiyordu. Lale'nin bu sükuneti, cam gibi olmuş boş boş bakan gözleri, titrek nefesleri pek hayra alamet değil gibiydi sanki? Hatta Lale o an Batu'nun yanı başında olduğunun farkında olmayabilirdi. Hem ona destek hem de kendine teselli vermek için beline sardığı kollarının da farkında değildi belki de. Öyle donuk, öyle anlamsız bakıyordu gözleri.

"Lale cevap ver dedim!" diyerek bağıran Lemi Bey'in sesi Lale'nin hafifçe sıçramasına neden olunca bundan gizli bir sevinç duydu Batu. En azından bir tepki vermişti sonunda!

"Baba..." diyebildi Lale sadece. Gerisini getirememişti çünkü gerisinde ne olduğunu kendi de bilmiyordu.

Belki o bilmiyordu ama Lemi Bey biliyordu. Yurtdışı seyahatinden döneli daha iki saat bile olmamışken bu saatte çalan telefonunu açtığı anda biricik kızı hakkında pervasızca kendisine yetiştirilen bu söylenti doğru olmasaydı, Lale böyle bir suçlamanın karşısında asla sessiz kalmaz, ağzından çıkan tek kelime sadece yalvaran bir "baba..." olmazdı. O kadar tanıyordu kızını. "Demek doğru?" derken sesindeki soğuk hayal kırıklığını duyunca kendinden nefret etti Lale.

Babasının sesindeki o hayal kırıklığını yok edebilecek bir şey söylemek istedi. Öyle bir şey söylemeliydi ki hem babası bu olanları unutsun, hiç böyle bir şey yaşanmamış gibi kendisiyle eskisi gibi sıcacık konuşsun, kendisini affetsin... Hem de Batu aşklarına sahip çıkmadığını, babası bunca zamandır sakladıkları ilişkilerini öğrendi diye onu gözden çıkardığını zannetmesin, onu nasıl sevdiğinden emin olsun, hiçbir şey bozulmasın, hiçbir şey değişmesin... ne yazık ki bu kadar anlamı karşılayacak kadar maharetli bir kelime yoktu Türkçe'de. Ve ne söyleyeceğini bilemeden bir kez daha yutkunarak sustu Lale.

Lemi Bey "Bunu nasıl yaparsın?" dedi boğuk bir sesle. Kelimeler boğazına diziliyor, ağzından güçlükle çıkıyordu. Lale'si, yere göğe koyamadığı, kimseleri ona layık bulmadığı biricik kızı, Laloş'u nasıl yapmıştı bunu? Nasıl bunca zaman kendisine yalan söylemişti?

"Baba..." dedi Lale bir kez daha, bu defa içinde tutamadığı bir hıçkırıkla. Babasının o an neler hissettiğini, aklından neler geçirdiğini biliyor ve bu yüzden kendisinden nefret ediyordu.

"Bizi hiç mi düşünmedin? Aileni hiç mi düşünmedin? Hiç mi aklına gelmedik?" diye bağıran Lemi Bey'i duyan Batu onun Lale'ye çok büyük haksızlık ettiğini düşünüyordu o sırada. Kim Lale'nin ailesini düşünmediğini iddia edebilirdi? Böyle bir suçlamayı nasıl yapabilirlerdi? Lale mi ailesini düşünmemişti? Bu yersiz suçlamanın tam aksine, Lale ailesini o kadar çok düşünmüştü ki ilk günden itibaren onları üzecek bir şey yapamayacağını söyleyerek kaçmış, kendisi hiç değilse bir kere denebileceklerini söyleyince ise bu öneriyi şiddetle reddederek denemeye bile yanaşmamıştı. Ailesini gereğinden fazla düşündüğü için onca ay ayrı kalmışlar, hatta Lale aynı ülkede olmalarını bile yeterince tehlikeli bulduğundan kalkmış Paris'e gitmişti. Bütün bunların hepsini ailesi Müslüman bir erkekle birlikte olmasına asla sıcak bakmayacağı için yapmıştı. Kaçabildiği yere kaçmıştı. Hatta belki kendisi bu kadar kararlı olmasa, bu kadar sağlam durmasa Lale şu an hala kaçıyor olacaktı. Durum böyleyken şimdi Lale'yi nasıl ailesini hiç düşünmemekle suçlayabilirlerdi aklı almıyordu Batu'nun.

Babası bağırdıkça Lale sessiz sessiz ağlamaya başlamıştı. Ama sonunda Batu'nun yanında olduğunu hatırlamış gibiydi. Ani bir hareketle belini saran kollara sıkı sıkı tutundu. "Ben... Ben kötü bir şey yapmadım." dedi sonra sessizce.

Bu cevap Lemi Bey'i çıldırtmaya yetmişti. "Nasıl kötü bir şey yapmadın... Nasıl?!" diye gürledi "Bana, annene, abine, hepimize yalan söyledin sen! Aylardır bizi kandırdın! Biz senin orada işten güçten başını kaldıramadığını düşünerek üzülürken sen..."

"Ben bir şey yapmadım baba!" dedi bu kez daha kararlı bir sesle. Sesi kararlıydı kararlı olmasına ama dizleri titriyordu hala korkusundan. "Ben sadece... ben..." diye sayıkladı doğru kelimeleri bulmak istercesine. "Baba ben... Ben Batu'yu seviyorum baba." dedi sonunda.

Batu saniyelerdir farkında olmadan tuttuğu soluğunu bıraktı. Gerginlikten tüm vücudunun kasıldığını, hatta fark etmeden kollarıyla Lale'nin belini de gereğinden fazla sıktığının şimdi ayırdına varıyordu. Kollarını belli belirsiz gevşetti. Biraz önceki kadar sıkı sıkı sarılmasa da yine de ona fazla hareket alanı vermemeye kararlıydı.

Batu'nun aksine Lemi Bey bu itiraftan zerre kadar etkilenmemişti. "Seviyorsun öyle mi?" dedi tükürür gibi. "Yazıklar olsun sana Lale!" dedi sonra. "Bize, ailene, bana bunu da mı yapacaktın?"

"Baba ben bir şey yapmadım!" derken hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı artık.

"Bir de böyle "ben bir şey yapmadım" diyerek beni iyice delirtme Lale! Herkese rezil ettin bizi. Hem bizi hem kendini! Ben bunu hak edecek ne yaptım Lale? Kızımın Müslüman bir erkekle karıştırdığı haltları ondan bundan duyup yerin dibine geçmeyi hak edecek ne yaptım ben?" diye bağırdı babası. Sonra durdu.

Ağır bir sessizlik oldu aralarında. Ama bu sessizliğe rağmen Lemi Bey'in öfkesinin yatışmamış olduğu kesik kesik nefes sesinden anlaşılabiliyordu. Lale'den ise sadece hala ağladığının göstergesi bir burun çekme sesi geliyordu.

Lemi Bey "Yarın sabah erkenden burada oluyorsun." dedi birdenbire büyük bir ciddiyetle.

Nedenini sormadı bile Lale. Zaten babası aramamış olsa bile ertesi sabah gidecekti onunla konuşmaya. "Tamam." dedi sadece.

"Sakın beni bekletme. En geç sekizde burada ol."

"Tamam." dedi yine burnunu çekerek.

Yeni bir sessizlik daha gelip oturdu aralarına. Sonra Lemi Bey kırgın bir sesle "Gelirken hız yapma. Dikkatli sür." deyince Lale yeniden yavaşça hıçkırdı. Ama bir şey söylemesine fırsat kalmadan telefonu yüzüne kapattı Lemi Bey.

"Alo baba? Alo?" derken kulağına çalınan sinyal sesinden babasının telefonu kapattığını anlayan Lale'de ipler tamamen kopmuştu artık. Başını yana çevirip Batu'ya baktığında onun endişeyle kendisini izleyen gözlerini görünce Batu'nun boynuna sarıldı. Ve deli gibi ağlamaya başladı.

Batu ne yapması gerektiğini bilememenin verdiği çaresizlikle kendine doğru çekti Lale'yi. Başını omzuna yasladı. Usulca saçlarını okşadı. Ve Lale ağladı, ağladı, ağladı. O kadar çok ağladı ki düğüne giderken yaptığı makyajı gözlerinden aktı, yüzünde siyah ıslak izler bıraktı. O ağladıkça Batu biraz daha sarılıyordu ona, biraz daha öpücükler bırakıyordu aralarında ellerini gezdirdiği saçlarına. Ne kadar öyle durdular ikisi de bilmiyordu. Zaten Lale zamanın falan farkında değildi, kendini bırakmış ağlıyordu o. Bu yüzden Batu'nun kendisini kucaklayıp merdivenlere yöneldiğinin de sonradan farkına vardı. Biraz sonra kendini yukarıda, odalarında yatağın üstüne bırakılırken bulmuştu. Batu onu yatağa bıraktıktan sonra üstünden doğrulur gibi olunca panikle atılıp elinden tuttu.

"Nereye?" dedi ağlamaktan zor duyulan bir sesle.

Batu yavaşça yanına uzanıp kolunu beline atarak onu kendine çekti yeniden. "Hiçbir yere gitmiyorum. Buradayım Lale." diyerek elini yüzüne götürüp ıslak yanaklarını okşadı usulca.

Lale de ona biraz daha sokuldu, başını yine boynuna yasladı. Ve Batu'nun dokunuşları arasında göz kapakları git gide biraz daha ağırlaşırken ağlaya ağlaya uykuya daldı.

Lale yorgun gözlerinin isyanına daha fazla karşı koyamayarak uykuya yenik düştüğünde Batu'nun da omuzlarından dağlar kalkmıştı sanki. O böyle ağladıkça kendi de mahvoluyordu çünkü. Söyleyeceği hiçbir şeyin onu teselli etmeye yetmeyeceğini bildiğinden sessiz kalmayı tercih etmiş, onu avutmak için hiçbir şey yapamamanın verdiği çaresizlikle sadece o an içinden geleni yapıp sarılmıştı ona. "Ağlama" diyemiyordu çünkü ne derse desin Lale'nin yine ağlayacağını biliyordu. Haklıydı da zaten ağlamakta. Ama onu böyle görmek kendisini de perişan ediyordu. Lale sonunda ağlayarak uyuyakaldığında bu yüzden bir nebze rahatlamıştı işte. En azından yarın sabaha kadar ağlamayacaktı artık Lale. Burada, koynunda, kollarının arasında güvendeydi, huzurluydu. Burada kimse bir şey yapamazdı ona, kimse üzemezdi. Ölse izin vermezdi buna. Vermeyecekti.

Ne yazık ki Batu'nun bu kararlı planları uzak bir hayal olmanın ötesine geçemedi. Çünkü Lale uykuya daldıktan çok değil yirmi dakika kadar sonra Batu'nun telefonu çalmaya başladı. Batu Lale'yi uyandırmamak için telaşla cebinden çıkarıp kulağına götürdü telefonu. Arayan numara Selçuk'a aitti ama telefonu açtığında Melis çıktı karşısına. Endişeli bir sesle neler olduğunu soruyordu. Düğünde bulunan bütün İskenderunluların dilindeydi bir saat önce lobide olanlar. Herkes bunu konuşuyordu. Daha doğrusu Dilara'nın babası Ahmet Bey ve Cemal'in annesi İpek Hanım'dı konuşan. İtinayla kimseyi atlamadan teker teker herkese bu son 'dedikodu'yu aktarmışlar, sonunda söylenenler Melis'le Derya'nın kulağına kadar gelmişti. Melis de hem apar topar masadan kalkıp gittikten sonra Lale'nin ne halde olduğunu merak ettiğinden hem de söylenenlerin doğruluğundan emin olmak istediğinden Batu'yu aramıştı. Batu Lale'nin uyuduğunu söyleyerek bir an önce telefonu kapatmak niyetindeydi ama Melis de öyle kolay kolay yakasını bırakacak değildi. Onun şiddetli ısrarı karşısında sessizce olanların özetini geçti Melis'e. Lale'yi uyandırmamak için yataktan kalkıp konuşmak istemişti ama Lale uykusunun arasında ona doğru biraz daha sokulunca bu mümkün olmamıştı. Batu fazla ses çıkarmamak için olabildiğince dikkat ediyordu ama telefonun diğer ucundaki Melis için aynı şey söylenemezdi. Lemi Bey'in her şeyi öğrendiğini duyunca feryadı basmış, cırtlak sesi sadece Batu'nun kulağını paralamakla kalmayıp Lale'ye de ulaşmıştı. Yavaşça gözlerini aralayan Lale neler olduğunu anlamak istercesine Batu'nun suratına bakarken Batu Melis'e bildiği tüm küfürleri sıralamamak için kendini tutmaya çalışıyordu. Zorla uyandırmıştı işte Lale'yi.

Lale Batu'nun konuştuğu kişinin Melis olduğunu anlayınca telefonu Batu'nun elinden almış ve Melis'in sesini duyar duymaz yeniden ağlamaya başlamıştı. "Melis babam her şeyi öğrendi!" derken o kadar çok ağlıyordu ki sonunda Batu telefonu elinden alıp kapatmak zorunda kaldı. Onun nasıl ağladığını duyan Melis'in de ağlamaklı bir sesle "Ya Lale ağlama böyle lütfen ya!" diyerek demesi Lale'yi daha da bir tetiklemişti zaten. Uykuya dalmadan öncekinden daha beter ağlıyordu şimdi.

Batu telefonu elinden alıp kapattıktan sonra önce Lale'nin üstündeki elbisenin arkadan fermuarını açıp onu kucaklayarak yataktan kaldırdı. İçerdeki giyinme odasına geçtiler. Lale'nin üstündeki elbiseyi çıkardı. Dolaptan çıkardığı pijamalarından birini giydirdi ona. Saçlarındaki tokaları özenle çıkardı tek tek. Sonra yüzünü avuçlarının içine aldı.

"Makyajını da sileyim diyeceğim ama... nasıl yapıldığını bilmiyorum."

Lale'den küçük bir kahkahaya benzeyen tuhaf bir ses yükseldi. "Aslında yüzümde makyaj diye bir şey kalmadığı için silmesem de olur zaten ama..." dedi gözlerinin altını elinin tersiyle silerek.
Ama sonra oturup yüzünü temizledi. Batu da hiç konuşmadan sessiz sessiz onu izledi.

İşi bitince dönüp ona baktı Lale. "Sabah en geç altıda yola çıkmam lazım." dedi dudaklarını büzerek.

"Çıkmamız lazım." diye düzeltti onu Batu.

Başını hafifçe yana eğerek ona baktı Lale. "Batu senin gelmene ge..."

"Hiç boşuna kendini yorma." diyerek sözünü kesti Batu. "Beraber gideceğiz."

"Ama benim babamla yal..."

"Tamam sen gene babanla yalnız konuşursun. Ben dışarıda beklerim." derken kollarını kavuşturmuştu büyük bir ciddiyetle.

"İyi de seni görürse babam daha çok sinirle..."

"Ben de saklanırım, görmez o zaman."

Lale'nin dudaklarında buruk bir tebessümün kırıntıları belirdi. Hüzne bulaşan bakışları bir kez daha Batu'nunkilerle buluştu. "Benden korkuyorsun değil mi? Babamın dediklerine boyun eğeceğimi düşünüyorsun, emin olamıyorsun benden."

Doğruydu. Tam da aklından geçenleri dile getirmişti Lale. Ama şu anda bunu ona söyleyemezdi. "Hayır." derken gelip arkadan beline sarıldı. Yüzünü boyun çukuruna gömdü. "Yarın akşam yanımda olmanı istiyorum. Akşam orada kalamazsın. Beraber gidip beraber döneceğiz." diye mırıldandı.

Lale ne diyeceğini bilemeden durdu öylece. Yarın akşam beraber olabilirler miydi? Bu eve yeniden dönebilirler miydi? Hiç sanmıyordu ama bir şey söylemedi. Batu'nun kollarının arasında ona doğru döndü. Bir anlık duraklamadan sonra kollarını boynuna sarıp onu kendi çekerek öpmeye başladı.

Batu işte bunu hiç beklemiyordu. Hatta aklından bile geçirmiyordu. Tamam Lale yanındayken çoğu zaman hep bu geçiyordu aklından ama... bu gece değil. Tamam Lemi Bey aramadan önce belki. Ama daha sonra kesinlikle değil. Lale öyle kendini kaybetmiş gibi ağlarken ne yapacağını şaşırmıştı, böyle bir şey aklına bile gelmemişti. Hayır şartlar farklı olsa asla itirazı olmazdı zaten! Hatta ilk girişimin Lale'den gelmesi zevkten dört köşe olmasına bile neden olurdu çünkü Lale yavaştan gömleğinin düğmelerini çözmeye başlamış, göğsünde dolaşan ince parmaklarıyla iradesini giderek biraz daha zorlamaya başlamıştı. Ama o ilk girişimi başlatırken Lale'nin aklından neler geçtiğini tahmin etmek aldığı alacağı zevki tamamen yok ediyordu.

Bütün iradesini toplayarak göğsünde dolaşan Lale'nin ellerini gönülsüzce durdurdu. Sonra güçlükle kendini geri çekti. Lale'nin yüzünden geçen gölgelerden onun böyle bir şeyi hiç beklemediğini anlıyordu. Şimdi büyük ihtimalle bütün şapşallığıyla onu reddettiğini, istemediğini düşünecekti belki. Ama bu bile kafasından geçen o aptalca şeylerden daha iyiydi.

"Bu birlikte son gecemiz değil." derken ellerini hala bırakmamıştı. Dimdik gözlerinin içine bakıyordu. "Hele son sevişmemiz hiç değil." dedi son derece kararlı bir sesle.

Şaşkındı Lale. Aklından geçenlerin Batu tarafından bu kadar kolay tahmin edilmesi karşısında afallamıştı. Bu adam sonunda zihnini de mi okumaya başlamıştı bilmiyordu ama korkularını ona belli etmek en son istediği şeydi. 'Biliyorum, değil.' demek istedi ama yapamadı. Yıllardır çok sevdiği anne ve babası da dahil olmak üzere hayatındaki herkese gayet rahat yalan söyleyebilmişken nedense aynı şeyi karşısında Batu olunca yapamıyordu. Yalan söyleyemiyordu. Dudaklarını hareket ettirip 'Biliyorum, bu son sevişmemiz değil.' diyemiyordu.

Lale'nin gözlerine yerleşen soru dolu bakışlar delip geçiyordu Batu'yu. Nefret ediyordu. Her şeyin pamuk ipliğine bağlı olmasından, Lale'nin hiçbir zaman yeterince cesur olamamasından, hatta kendisine yalan söylemeyi becerememesinden bile nefret ediyordu şu anda. Yalan da olsa Lale'den duyacağı bir 'Tabii ki de değil.' cümlesine bu kadar ihtiyacı olduğuna inanamıyordu, inanmak istemiyordu. Ama doğruydu işte. Keşke gözlerinin içine baka baka yalan söyleyebilseydi şu an Lale. Bunu ilk ve son defa bu kadar yürekten istiyordu belki de.

"Lale yapma bunu bana." diye inledi.

Saatlerdir yarın sabah Lale'nin Lemi Bey'le yapacağı konuşmaya dair aklına getirmemeye çalıştığı ne varsa üşüşüvermişti birden zihnine. Sağlam durmaya, duyduğu şüpheyi belli etmemeye çalışıyordu ama ne yazık ki bunun son geceleri olmadığından kendi de emin değildi. Sadece Lale'nin önünde güçlü durmaya çalışıyordu. Hep ne istediğini bilen ve tuttuğunu koparan biri olmuştu. Lale'yi de bu sayede kendisiyle birlikte olmaya ikna etmişti zaten. Onun tüm itirazlarına rağmen pes etmemiş, vazgeçmeyi bir an bile düşünmemişti. Düşünse de Lale'nin mavi bakışlarıyla göz göze geldiği anda bunun ne kadar aptalca bir şey olduğunu fark edip eski savaşçı zırhına bürünmeyi bilmişti. Ama şimdi... şimdi kendinden emin değildi. Önlerine çıkan bu son virajı alamayacaklarından korkuyordu; daha doğrusu Lale'nin bu virajı alamayacağından, kendisinin de bunu kaldıramayıp darmadağın olacağından. Her ne kadar korkularını saklamaya çalışsa da Lale'nin yüzünü kaplayan soru işaretleri bütün iradesini alıp götürüyordu.

"Yarın sabah... yarın sabah babana..." derken sözcükler boğuluyordu sanki ağzında. Çıkmıyordu sesi. Getiremiyordu cümlenin devamını.

Lale bu kez itiraz etmesine fırsat bırakmadan yapıştı dudaklarına. Cümleyi tamamlamasına izin vermedi. Veremezdi. Biraz önceki tutuk çekingen öpüşünün aksine nefesini kesecek sonsuz bir ihtirasla öpüyordu bu kez onu.

Batu daha fazla karşı koyamayacaktı artık. Neden uğraşıyordu ki zaten? Lale'ye ne zaman karşı koyabilmişti ki şimdi koyacaktı? Denemek bile anlamsızdı. Boğazının derinliklerinden kopan bir iniltiyle bir elini Lale'nin beline doladı. Diğeri ise çoktan onun o dalga dalga saçlarının arasındaki yerini almıştı. Başka türlüsü mümkün değildi. Lale'nin dili dudaklarını aralayıp usulca ağzının içine sızarken daha ne kadar direnebilirdi ki?

Kısa bir süre sonra soluk soluğa ayrıldıklarında Lale "Değil. Son sevişmemiz değil." diye inledikten sonra tekrar delicesine Batu'nun dudaklarına kapandı. Yalan mı söylüyordu yoksa buna gerçekten inanıyor muydu kendi bile bilmiyorken Batu nereden bilebilirdi?

**

Lale hafif bir ürpertiyle karanlığın içinde gözlerini birdenbire açtığında aradan epey bir zaman geçmişti. Başını sağa çevirip bir kolunu yastığına, diğer kolunu ise kendisinin beline atmış yüzü koyun yatan Batu'yu görünce ritmi bozuk kalp atışları sakinleşmeye başladı. Şu anda hatırlayamadığı karmakarışık rüyalar görmüştü. Son hatırladığı Batu'nun kollarının arasında, onun kucağında bedenini ele geçiren tatlı yorgunlukla beraber gözlerini kapadığıydı. Acaba saat kaçtı? Sabah olmasına daha ne kadar vardı?

Başını sola doğru çevirip komidinin üzerinde duran saate baktığında saatin henüz 2 olduğunu görünce sessizce içini çekti. Daha sabah olmasına dört saat vardı. Dört koca saat. Nasıl geçeceğini bilmediği dört koca saat... Tekrar dönüp Batu'ya baktı. Karanlığın içinde öylece onu izledi. Nasıl derin uyuyordu. Çok değil birkaç saniye önce nasıl geçeceğini düşündüğü o dört saatten sonra belki de onu bir daha uyurken göremeyeceğini düşünce kalbini ezen bir ağırlık oturdu içine. Gözleri doluverdi. Usulca biraz daha sokuldu ona. Başını göğsüne koydu. Belindeki kolu kendine doğru çekti biraz daha. Hiç kıpırdamadan onun sakince atan kalp atışlarını dinledi. Belli belirsiz dokunuşlarla okşadı yüzüne sürttüğü zaman teninin kızarmasına yol açtığı için hep şikayet ettiği sakallarını. İçinden yükselen ağlama dürtüsüne karşı koymaya çalışarak kokusunu içine çekti. Çok daha fazlasını yapmak geliyordu içinden aslında ama onu uyandırmamak için tuttu kendini. Aklından aynı anda öyle çok şey geçiyordu ki. Batu gibi bir adam kendisine aşık olduğu için ne kadar şanslıydı aslında. Evet zor bir adamdı, hem de çok zor. Onu idare etmek hiç kolay değildi. Hatta çoğu zaman onu idare edeyim derken kendini onun tarafından idare edilirken buluyordu. Kolay kolay taviz vermiyor, ne yapıp edip bir şekilde kanına giriyor, dediğini yaptırıyordu. Al işte, bugün o daha fazla delirmesin diye kuaföre bile gitmemişti mesela. Oysa başka birinin aynı şeyi yaptığını duysa nasıl da burun kıvırırdı... 'Ben asla kendimden bu kadar taviz vermem, asla kimseye boyun eğmem.' diye atıp tutardı. Biliyordu, çünkü daha önce yapmıştı. Ama Batu bir anda gelip hayatına dalarak bütün ezberlerini bozmuştu. Onunla ilgili her şey hep uçlarda yaşanıyordu, hiç ortası yoktu. Öfkesi de, kıskançlığı da, sahiplenmesi de, korumacılığı da hep fazlaydı. Çok fazla. Kararında yaşamıyordu hiçbir şeyi. Hep uçlardaydı. Ama sevgisi de öyleydi. Sevdi mi öyle güzel seviyordu ki... O kadar çok üstüne düşüyor, öyle mutlu ediyordu ki... Artık ondan başka biriyle olduğunu düşünemiyordu. Ama belki de böyle düşünerek ona haksızlık ediyordu. Batu kendine değil de etrafındaki onlarca Müslüman kızdan birine aşık olsaydı bunların hiçbirini yaşamayacaktı. Ne anneannesinin aşağılamalarına, ne babasının hakaretlerine, ne kardeşinin dayılanmalarına hiçbirine katlanması gerekmeyecekti. Çünkü önünde hiçbir engel olmayacaktı. Kendi gibi bir kızla sorunsuz bir birlikteliği olacak, hatta öyle ki bu 'din' mevzusu aklının ucundan bile geçmeyecekti. İstemeden Batu'nun hayatını da alt üst etmişti. Kim devamlı sevdiği kızın ailesiyle sürtüşmek isterdi ki? Daha da kötüsü, kim sevdiği kız yüzünden devamlı kendi ailesiyle sürtüşmek isterdi? Evet Leman Hanım'ın hiç de kolay bir kayınvalide olmayacağı kesindi, Batu'nun birlikte olduğu kızda muhakkak bir kusur bulurdu yine. Ama bunu hiçbir zaman şu anda kendisine yaptığı kadar ileri götüremezdi. Batu'nun başına bu işleri açan hep kendisiydi. Ve biliyordu, kendisi Batu'nun hayatına hiç girmemiş olsa bile o asla yalnız kalmazdı. Ne kadar çapkın olduğunu, bu konularda işini iyi bildiğini hem defalarca duymuş hem de kendi bizzat tecrübe etmişti. Ondan nefret ettiğini düşünürken nasıl olduğunu anlamadan kendini ona sırılsıklam aşık bulması yeterince sağlam bir kanıttı işte! Bir kadını isterse, ne yapar eder mutlaka onu elde ederdi. Bunu kabul etmekten hiç hoşlanmasa da durum böyleydi. O elde etmese ona göz koyan kadınlar onu elde etmeyi bilirdi mutlaka. Buna da kaç kez şahit olmuştu işte! Hiç olmadı 'eski'lerle idare ederdi. Kabarık geçmişindeki kadınların onu kolay kolay unutamadığı su götürmez bir gerçekti sonuçta. Ama o bunların hiçbirini yapmamış, gidip en zorunu seçmişti; en karmaşığını, en çetrefillisini, en korkağını! Batu başından beri böyle sahiplenip böyle severken kendisi hep kaçmış, korkaklık etmişti. Batu'un hep "Az mı koşturdun beni peşinden." diye şikayet etmesi aklına gelince sessizce güldü. Doğruydu. Ama peşinden koşsun diye yapmamıştı. Gerçekten korktuğu, böyle bir ilişkiyi kaldıramayacağını bildiği için kaçmıştı hep. Batu kolay pes eden biri olsaydı şimdi burada aynı yatakta olmaları imkansızdı. Melislerin nişanından sonra bir daha görmezlerdi bile birbirlerini. Bugün bu noktaya gelebildilerse bu Batu'nun sayesindeydi. O elinden gelen her şeyi yapmıştı. Bu ilişki için yapabileceği daha fazla bir şey kalmamıştı artık. Sıra kendisindeydi. Bu noktadan sonra artık Batu'nun daha fazla yapabileceği bir şey yoktu.

Lale Batu'yu izleyerek orada öylece ne kadar uzandığını bilmiyordu. Bir süre sonra belki geri uyurum diye ummuştu ama olmuyordu. Uykusu kaçmıştı bir kere. Böyle gecelerde genelde Batu'yla birbirlerinin tam anlamıyla pestilini çıkarttıkları için sabaha kadar deliksiz uyurdu aslında ama bu gece o gecelerden değildi. Bütün yorgunluğuna rağmen birkaç saat uyuyup şam şeytanı gibi ayağa dikilmişti, daha doğrusu Batu'yu uyandırmadan yataktan kalkabilirse dikilecekti işte.

Onu uyandırmamak için olağanüstü yavaş hareketlerle belinin üstünde duran kolu çekti önce. Sonra yine olabildiğince yavaşça yataktan doğruldu. Tam başardığını sanarak ayaklarını aşağıya doğru sarkıtmıştı ki arkadan kollarının kavranmasıyla yatağa düşüverdi.

"Nereye gidiyorsun?" derken yeni uyanmış birine göre fazla ciddiydi Batu'nun sesi.

Lale'nin birden içi burkuldu. Acaba yine onu uyandırmadan evden çekip gideceğini mi zannetmişti? Zannettiyse de onu suçlayamazdı. Ona bu güvensizliği aşılayan kendisiydi.
İçinde kopan fırtınaları belli etmemek için gülümsemeye çalışarak "Tuvalete." dedi. "Geceleri hep gidiyorum, biliyorsun."

Kollarını sıkıca kavrayan Batu'nun elleri gevşedi birden. "Haa..." dedi sadece. Sustu. Bunu düşünemediği için içten içe kendine kızıyor gibiydi. "Ben de sandım ki..." diye devam etti sonra. "Saat altı oldu ve sen yine beni uyandırmadan gidiyorsun sandım."

Bir şey diyemedi Lale. Ne diyebilirdi ki? Daha önce yapmadığı şey değildi. Böyle bir kuşku duyduğu için Batu'yu suçlayamazdı. "Daha altıya çok var." dedi sessizce.

Batu göz ucuyla Lale'nin tarafındaki komidinin üzerinde duran saate baktığında Lale'nin haklı olduğunu ve saatin henüz üç bile olmadığını gördü. Lale'nin kollarını yavaşça bıraktı.

Lale "Uyandırdım seni. Özür dilerim." dedi üzgün bir sesle. Aslında içinden başka şeyler için özür diliyordu ama. Dile getirecek yüzü yoktu.

"Önemli değil." diyerek eğilip dudaklarına hafif bir öpücük kondurdu Batu. "Uyandığım iyi oldu."
diye ağzından kaçırdı sonra.

Lale mutsuz bir bakış attı ona. "Seni uyandırmadan giderim diye mi?"

Batu kısa bir süre bir şey söylemeden Lale'ye baktı. Sonra yarım yamalak gülümsedi. "Yoo." dedi. "Öyle bir şey yapamazdın ki. Nasılsa uyanırdım ben. O numarayı bir kere yerler Lale Hanım." diye gülerek bu kez daha uzun bir öpücük bıraktı dudaklarına.

Lale'nin ise tam tersine içinden ağlamak geliyordu. Bir şey demeden Batu'ya baktı üzgün gözlerle.

Batu "N'oldu?" diye sordu hafifçe kaşlarını çatarak.

"Hiç." diyerek gözlerini kaçırdı hemen. "Neyse ben tuvalete gidip geleyim." diyerek yataktan doğruldu sonra.

Biraz sonra döndüğünde Batu'yu kollarını başının altına almış düşünceli gözlerle tavana bakarken buldu. Yatağın üstünde dizlerinin üzerinde ilerleyerek gelip göğsüne yattı. "Uykun mu kaçtı?" diye sordu Batu'ya.

"Galiba." demekle yetindi. Açık açık 'şu saatten sonra tekrar uyuyup da sabah gizlice kaçıp gitmene göz yumacak değilim' diyemezdi sonuçta.

Lale bir şey söylemeden sarıldı ona. Burnunu boynuna sürttü usulca. "Benim de uykum kaçtı." dedi. Sonra başını kaldırıp Batu'nun yüzüne baktı. Hevesli bir sesle "İkimizin de uykusu kaçtığına göre play station oynasak mı?" diye sorunca Batu önce bir durdu. Sonra gülmeye başladı.

On dakika sonra ikisi de kendilerini Lale'nin seçtiği oyuna kaptırmış, gözlerini ekrana kilitlemiş, pür dikkat birbirleriyle mücadele ediyorlardı. Yatak odasının duvarları önde giden Lale'nin keyifli gülüşleri ve Batu'nun hırs içinde söylenmeleriyle çınlıyordu. Uzun zamandır böyle gülmemişlerdi aslında. Evdeyken ya kavga ediyor ya sevişiyorlardı, özellikle de Lale Paskalya'dan sonra Beyrut'tan döndüğünden beri. Bu kadar stresli bir gecenin sabaha devrilmesini beklerken bu oyun seansı ikisine de iyi gelmişti. Özellikle Lale, Batu'yu her seferinde geçtiği için bunu onun başına kakmaktan büyük bir zevk alıyor, Batu da bu kadar kışkırtmaya gelemeyip sürekli bir tur daha oynarlarsa ona ağzının payını vereceğini iddia edip duruyordu. Lale'nin o düşünceli dalgın halinden sıyrılıp eskisi gibi cıvıl cıvıl şakıması onu da biraz rahatlatmıştı. Birkaç saat sonra kopacak kıyametten sonra Lale'nin nerede kimin yanında durmayı tercih edeceğini düşünüp durmaktansa kendini oyuna kaptırıp bağıra çağıra Lale'yle yarışmak çok daha cazip gelmişti ona da.

Gece yavaş yavaş elini ayağını çekerken karanlık silinmeye başlamış, ortalık hafiften aydınlanmıştı. Oynamaya devam ediyorlardı aslında ama uyku bastırması sebebiyle ikisi de biraz önce şevklerini kaybetmişlerdi. Lale çoktan Batu'nun kucağına kıvrılmış, göğsüne sokularak başını omzuna yaslamıştı. Batu da esneyerek tek eliyle oyun kumandasını idare ederken diğer eliyle onun saçlarını okşuyordu. Sonunda Lale'nin kıpırdanmaları kesilip nefesi düzenli bir ritm tutturunca onun uyuyakaldığını anladı. Lale kucağında öyle güzel görünüyordu ki elinde olsa onu hiç kıpırdatmazdı buradan. Elindeki joystick'i bırakarak kollarıyla sarıp sarmaladı onu. Çenesini başının üstüne dayadı ve kapanan gözlerinin çağrısına uyarak kendini uykuya bıraktı.

Bir-bir buçuk saat sonra Batu'nun telefonunun alarm sesi odayı inletmeye başladığında Lale ok gibi fırladı onun kucağından. O alarm sesinin ne anlama geldiğini biliyordu. Saat beş buçuktu yarım saate Arsuz'a doğru yola çıkmaları gerekiyordu. Panikle doğruldu yataktan. Batu ise uyku akan çipil çipil gözlerini güçlükle araladı o sırada. Uyku sersemliğiyle ne olduğunu anlayamadan gözlerini kırptı birkaç defa. Ama sonra Lale'nin kaygı dolu yüzünü görünce dün akşam olanlar teker teker düştü aklına. O da hızla doğrulup kalktı yataktan. Lale çaresizlikle büyüyen gözlerini ona çevirdi. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Çok şey söylemek istiyor da tıkanmış konuşamıyor gibiydi.

Batu ondaki bu halin farkındaydı. Ama ağzından çıkacaklardan korkuyordu. Hem de o kadar korkuyordu ki konuşmasına engel olmak için her şeyi yapabilirdi. Lale'nin doğru kelimeleri bulmak için bocalamasını anlamazlıktan gelerek ona elini uzattı. "Hadi sevgilim bir duşa gir, kendine gelirsin."

Lale önünde duran Batu'nun eline baktı. Sonra başını kaldırdı, göz göze geldiler. Lale ağzını açıp bir şey söyleyecek oldu. Ama sonra vazgeçti. Batu'nun elini tutup kalktı yataktan.
İçerdeki banyoya doğru yürürken ikisi de sessizdi. Kapının önüne geldiklerinde Lale yine bir şey söyleyecekmiş gibi ani bir kararla Batu'ya doğru döndü.

"Batu ben..."

"Hadi Lale duşa gir artık, geç kalacağız." diyerek telaşla sözünü kesti Batu.

"Ama ben..."

"Yoksa üstündekileri benim çıkarmamı mı istiyorsun?" dedi o çarpık gülümsemesiyle. Ve Lale'nin yeni bir şey söylemesine izin vermeden pijamasının üstünü çekip çıkardı. Göğüslerine doğru konuşarak "Günaydın." diye sırıtınca hiç içinden gelmemesine rağmen birden gülüverdi Lale. Batu göğüslerine doğru konuşmaya devam ederek "Günümün güneşleri bu sabah nasıllar acaba? Güzellerim benim." derken göğüslerini avuçlarının içine almaya kalkışınca Lale yine gülerek onu itip banyoya girdi ve kapıyı kapattı.

O kapıyı kapattığı anda Batu'nun yüzündeki gülümseme de silindi.

Lale biraz sonra duştan çıktığında yüzü bembeyazdı. Birkaç dakikalığına da olsa düşünceleriyle baş başa kalınca paniği iyice artmıştı. Batu yanındayken onun sayesinde biraz olsun sakinleştiriyordu kendini ama kendi kendine kaldığında delirecek gibi oluyordu. İçinden tekrarladığı hiçbir telkin hiçbir teselli fayda etmiyordu. Odanın içine doğru baktığında Batu'yu göremeyince daha da kötü oldu. Aklından geçenlere telsim olmamak için kendine karşı kıyasıya bir mücadele vererek giyinmeye başladı.

Altına ince bir külotlu çorap giyip üstüne alelade bir elbise geçirdikten sonra odadan çıktığında Batu'nun terasta olduğunu gördü. O da terasa çıkıp sessiz adımlarla ona doğru ilerledi.

Lale duşa girdiği anda içine çöreklenen kasvetten kurtulmak ümidiyle yapacak bir şey ararken terastan gelen limon çiçeklerinin kokusuna daha fazla karşı koyamamış ve kendini orada bulmuştu Batu. Gerçi bir ay önce Lale'ye evlenme teklifi ettiği o geceki kadar yoğun değildi çiçeklerin kokusu ama yine de insanı baştan çıkarmaya yetiyordu. Terasa çıkıp limon çiçeklerinin kokusu eşliğinde Akdeniz'i izlemeye başladı. Gözleri karşıdaki otelin havuz başına kayınca her şeyin ne çabuk değiştiğine inanamadı. Burada durup aşağıdaki düğünü gözetlemesinin, Lale'nin her hareketini takip ederek bir an önce o düğünü terk edip eve dönmesi için sabırsızlanmasının üstünden daha on iki saat bile geçmemişti. Dün akşam buradan Lale'yi izlerken içinden yükselen kıskanç çığlıkları bastırmaya çalışıyor, aşağıya inip onu kolundan tuttuğu gibi eve getirmemek için kendi kendiyle mücadele ediyordu. Oysa şimdi... şimdi her şey değişmişti. Lale'yi tamamen kaybetme korkusu, onu eski sevgilisinden kıskanmaktan çok daha beterdi, bunu şimdi anlıyordu.

Beline sarılan çekingen kolları fark edince, duygularını belli etmemek için yüzüne yine o bildik maskeyi geçirip gülümseyerek Lale'ye doğru döndü. "Canım... Ne çabuk çıkmışsın." diyerek kolunun altına aldı onu. Hafifçe eğilerek yüzünü saçlarının arasına gömdü. Islak saçlarının kokusunu içine çekti. Lale'nin banyodan çıktıktan sonraki bu kokusuna bayılıyordu. Ve bundan sonra bu koku olmadan yaşayabilir miydi bilmiyordu.

Lale'nin yine bir şeyler söylemek için hareketlendiğini fark edince hızla toparladı kendini. Şimdi bunları düşünerek oyalanmanın sırası değildi. "Ben de hemen hızlı bir duş alayım. Sonra da bir şeyler atıştırıp çıkarız olur mu?" derken kendini zorlayarak sıyrıldı Lale'nin kollarından. Bunu birkaç dakikalığına yapmak için bile bu kadar zorken o temelli ayrılmalarını isterse ne yapacaktı? Bu saçları, bu kokuyu, bu sıcak kolları nasıl bırakacak, onun gitmesine nasıl izin verecekti? İçinde neresi olduğunu bilmediği bir yer ağrıyordu düşündükçe. Sızım sızım sızlıyordu.

Lale ondaki bu garip hallerden işkillenmişti. Batu sanki evden çıkıp babasıyla konuşmaya değil de tatile gidecekler gibi davranıyordu. Neden böyle yaptığını anlayamamıştı. Genelde böyle muzip takılmalar Batu'dan gelmesine rağmen bu kez o aldı ipleri eline. Batu teras kapısına doğru yürürken arkasından seslendi.

"Sen de duş alacaktın madem, keşke birlikte girseydik."

Batu bir an durdu. Lale'den ilk defa gelen bu teklif onu adam akıllı şaşırtmıştı. Arkasını dönüp Lale'ye baktı şaşkın şaşkın. "Zaman kazanmış olurduk hani; o bakımdan."

Aynı şeyleri aylar önce barıştıkları gecenin ertesinde Lalelerin Arsuz'daki evinde kendisinin söylediğini anımsadı Batu. Lale o zaman da sabahın köründe bir an önce evden çıkmak için acele ediyordu yine. Çünkü bir önceki gece Melis arayıp babasının onu aradığını haber vermişti. Bazı şeyler hiç değişmeyecekti galiba. Neyse zaten Lale'nin teklifinin ciddi olmadığından emindi ama yine de gözlerinde davetkar parıltılar belirmesine engel olamadı. "E hadi gel o zaman." dedi sırıtarak.

"Olmaz artık, duşumu aldım ben." dedi ciddiyetle.

"Bir daha duş almış olursun işte, iyice temizlenirsin. Hatta istiyorsan seni keselerim ben."

Lale'nin kaşları yukarı kalktı. "Neremi keseleyeceksin?"

"Bilmem." derken sırıtmaya devam ediyordu Batu. "Nereni istiyorsan oranı."

Lale oyunu daha fazla sürdüremeyip gülmeye başlayınca Batu içini çekerek gözlerini devirdi. "Biliyordum zaten." dedi umutsuzca başını sallayarak. "Anca laf. İcraata gelince hiçbir şey yok."

Lale gülmeye devam ederek ona doğru yürüdü ve yine beline sarılarak boynuna ardı ardına öpücükler bırakmaya başladı. Bu kez de geçmişten başka bir anı hatırlatmıştı Batu'ya. Askere gitmeden önce Lale'yle bu evde geçirdikleri o son gece... Yine bu saatlerde terasta oturmuşlar, güneşin doğuşunu izlemişlerdi. Sararmış soluk limon ağaçlarının arasında yine böyle sarmaş dolaş durmuşlardı. O zaman da Lale'ye baktıkça içi acıyordu çünkü onu aylarca göremeyeceğini biliyordu. Ama şimdi. Şimdi sanki daha da çok yanıyordu canı. Bu belirsizliğin verdiği çaresizliğe kendini kaptırmamak için çok uğraşmıştı. Çok debelenmişti. Canının ne kadar acıyacağını bile bile ateşe yaklaşan pervane gibi her gün biraz daha tutulmuştu Lale'ye. Bu işin sonunun kötü olabileceğini aklına getirmemeye çalışmış, hep her şeyin iyi olacağına inandırmıştı kendini. Ama onun da gücü bir yere kadardı işte. Artık daha fazla yalan söyleyemiyordu kendine.

"Geç kalacağız." dedi kendini zorlayarak Lale'nin kollarından sıyrılırken. Şakağına küçük bir öpücük bıraktı sonra. "Ben beş dakikada çıkarım hemen. Sen de saçını kurut bu arada." derken gözlerinin içine bakıyordu. Dayanamayıp bir kez daha öptü saçlarını. Ve içeri doğru yürüdü hızlı adımlarla.

Lale ne düşüneceğini bilemeden arkasından bakakaldı öylece.

Biraz sonra Batu beline sardığı havluyla duştan çıktığında Lale giyinme odasındaki aynanın önüne oturmuş saçlarını örmeye çalışıyor ama nedense bir türlü beceremiyordu. Neden beceremediği açıkça ortadaydı aslında. Parmaklarının titremesinden öremiyordu bile saçlarını. Batu içini çekerek sessizce arkasına geçti. Hala nemli saçlarını yavaşça ellerine aldı. Hep yaptığı gibi taparcasına okşadı elindeki kestane rengi bukleleri.

"Ben öreyim mi?" dedi aynadan Lale'nin gözlerinin içine bakarak.

Lale pes etmiş gibi kollarını aşağıya bıraktı. Ama Batu'ya şüpheli bir bakış atmayı da ihmal etmedi. "Sen saç örmeyi biliyor musun ki?"

"Tabii biliyorum." dedi küçük bir tebessümle. Bir yandan da Lale'nin buklelerini usul usul parmaklarına dolayıp bırakıyordu.

"Yok ya. Nereden biliyorsun?" dedi oturduğu yerden Batu'ya doğru dönerek. "Çok kızın saçını ördün bugüne kadar herhalde?" derken bakışları soru işaretleriyle doluydu.

Batu gülerek onu omuzlarından tutup aynaya doğru çevirdi. Sonra saçlarını ayırmaya başladı. "Çok kızın değil de... Küçükken Beril bebeklerinin saçlarını zorla bana ördürürdü. Öyle öğrenmek zorunda kaldım yani."

"Sen? Oturup Beril'in bebeklerinin saçını örüyordun öyle mi?"

Lale'nin yüzündeki kuşkunun hala silinmediğini görünce gözlerini devirdi Batu. "Yapma Lale. Oturup kızların saçlarını örecek halim yoktu herhalde."

"Niye, şu an benimkini örüyorsun ama."

"Tamam işte bir tek seninkini örüyorum." derken gerçekten de elinin çabukluğunu bir kez daha göstermiş, Lale'nin saçlarını hızla örmeye başlamıştı.

"Niye?"

Batu göz açıp kapayana kadar birden eğilip kulağına "Çünkü sen başkasın." diye fısıldayınca nefesi ensesini yalayıp geçti.

Lale yutkunmaya çalışarak aynadan ona baktı. "İnanayım mı?"

Batu yamuk bir gülümsemeyle başını sallayarak "İnan." derken ördüğü saçların ucuna Lale'nin elinde duran tokayı alıp geçirmişti bile. Sonra Lale'yi elinden tutarak ayağa kaldırdı.

"Dün neden kuaföre gitmemi istemediğin anlaşıldı o zaman. Saçımı kendin yapmak istediğini açıkça söyleseydin keşke."

Batu yine gülerek onu kucaklayıp tuvalet masasının üstüne oturttu. Lale de bacaklarını onun beline dolamış, ellerini çıplak göğsüne koymuştu ama gözlerinde değişik bir ifade vardı. "Batu ben sana bir şey söy..."

Bir an için içinde bulundukları durumu unuttuğu için kendine küfretti Batu ve hemen kendini toparlayarak yine Lale'nin sözünü kesti. "Hadi ben giyineyim. Geç kalmayalım." dedi.

"Batu bir dakika." diyerek atıldı Lale ama Batu çoktan kendini geri çekmişti. Kıyafetlerini bıraktığı dolabın kapağını açarken hiç içinden gelmemesine rağmen Lale'ye muzip bir bakış fırlattı.

"Akşam devam ederiz, söz." dedi.

Lale'nin yüzü iyice allak bullak oldu. "Akşam birlikte buraya döneceğimize inanıyorsun yani öyle mi?" dedi.

Batu dolabın içinde tshirt aramayı kesip başını kaldırarak ona baktı. "Ne demek şimdi bu?"

"Bir şey demek değil." diyerek halen oturmakta olduğu tuvalet masasından yere atladı. "Ben mutfağa iniyorum." dedi sonra ve başka bir şey söylemeden odadan çıkıp merdivenlerden aşağı inmeye başladı.

Arkasından bakan Batu hırsla elindeki tshirtü yere fırlattı.

Beş dakika sonra mutfağa Lale'nin yanına indiğinde onu hiçbir şey yemeden dalgın dalgın masada otururken bulunca yine bozuntuya vermedi. Lale'nin her sabah yediği yulaf paketini ve yağsız sütünü dolaptan çıkardıktan sonra getirip önüne koydu. "Bir şeyler ye hadi." demek zorunda hissetti kendini çünkü Lale dönüp bakmadı bile önüne konulanlara.

"Canım istemiyor." dedi yalnızca.

"Ama benim canım yemeni istiyor. Hadi Lale."

"Batu yiyemem ısrar etme, midem bulanıyor."

"Bir şey yemezsen yolda daha kötü bulanır."

"Yemeyeceğim."

"Yiyeceksin." derken Lale'nin dediklerine hiç kulak asmadan yulafı bir kâseye doldurup üstüne sütü dökmüştü bile. Çekmeceden çıkardığı kaşığı da eline tutuşturduktan sonra geçip Lale'nin karşısına oturdu. "Ye hadi." deyince Lale derin bir nefes alarak önündeki kâseyi kaşıklamaya başladı.

Ama ne yazık ki bu fazla uzun sürmedi. Birkaç kaşık aldıktan sonra kâseyi elleriyle itip halsizce başını masanın üstüne koydu. "Yiyemiyorum. Midem bulanıyor." derken öyle kötü görünüyordu ki biraz önce yemesi için ısrar ettiğine çok fena pişman oldu Batu. Ama bir şey söylemesine fırsat kalmadan Lale hızla oturduğu sandalyeden ayağa fırlayarak elini ağzına kapatıp normalde pek kullanmadıkları alt kattaki banyoya koşturdu.

Batu ne yapacağını şaşırmıştı. Aşırı heyecanlandığı durumlarda Lale'nin midesinin bulandığını biliyordu ama bu kadar ciddi olabileceğini düşünememişti. Onu zorladığı için kendini berbat hissediyordu. Lale'nin arkasından hızlı adımlarla o da banyoya doğru ilerledi ama Lale kapıyı kilitlediğinden içeri girememiş, anca kapıyı arka arkaya deli gibi yumruklamakla yetinmek zorunda kalmıştı. Biraz sonra kapı açıldığında içerden yüzü sapsarı olmuş, gözlerinin feri kaçmış, dudakları titreyen bir Lale çıkınca Batu'nun aklı başından gitti.

"Lalem? İyi misin canım?" diyerek yüzünü avuçlarının içine aldı.

Lale belli belirsiz başını salladı. Yanakları buz gibiydi, yüzüne bolca su çarpmış olmalıydı. Batu onu öpmek için eğilince titrek eliyle yavaşça itti onu. "Dişlerimi fırçalamam lazım." deyince Batu bir tebessüm kırıntısıyla başını salladı. Merdivenlere doğru yürüyüp yukarı çıktılar el ele.

Lale içerde dişini fırçalarken Batu yüzünde endişeli bir ifadeyle kollarını kavuşturmuş onu bekliyordu. İçerden bir şangırtı gelince panikle banyoya doğru koşturdu. Ve Lale'yi içine diş fırçalarını koydukları bardağın yere saçılmış kırıkları arasında dikilirken buldu.
Özür dileyen bir bakış attı Lale ona. "Elim titreyince... yanlışlıkla çarptım."

Batu bir şey söylemeden içeri girerek onun yanına doğru ilerledi.

"Gelme sen, ayağına batacak!" derken kendini Batu'nun kucağında banyodan çıkarken buldu Lale.

"Ayağına batmadı bir şey değil mi?" diye sordu Batu.

"Hayır da..."

"İyi o zaman. Hadi çıkalım artık." dedi ve Lale'yi kucağında aşağıya indirdi.

Kapının önüne geldiklerinde ayakkabılarını ayağına geçirirken umut dolu gözlerini ona çevirdi Lale. "Arabayı ben süreyim mi?" derken alacağı cevabı biliyordu aslında ama yine de şansını denemek istemişti. Nitekim aldığı cevap Batu'dan yediği ters bir bakış oldu. "Ya ama dikkatimi yola verince kafam dağılırdı, ondan diyorum." diye ısrar etse de Batu'dan başka cevap alamadı.

Yol boyunca yine birkaç kez durmaları gerekmişti çünkü Lale'nin midesi hala aşırı derecede bulanıyordu. Batu iyice endişelenmeye başlamıştı, belki de açlıktan oluyordur diye bir mola yerinde Lale'ye zorla bir şeyler yedirdi ama Lale'nin hiç hali yoktu. Birkaç lokma aldıktan sonra bırakmıştı yine yediğini.

Sonunda Arsuz'a girdiklerinde Lale'deki stres artık dayanılmaz boyutlara ulaşmıştı. Hayatında ilk defa şu sahil şeridinde ilerlerken kendini bu kadar kötü hissediyordu. Yol biraz daha uzasaydı keşke. Ya da... ya da ne bileyim bir mucize olsaydı da eve hiç varamasalardı. Denize bakan sıra sıra yazlık sitelerin önünden geçerlerken eve varmalarına yalnızca dakikalar kaldığını düşündükçe içi çekilir gibi oluyordu. Kendini sakinleştirmek için derin nefesler alarak pencereden dışarı bakarken heyecanla parmaklarını çıtlatıp duruyordu.

Batu'nun aklından geçenler de ondan farklı sayılmazdı. Selçuklar'ın düğününden iki gün Lale'yle burada barıştıkları geceden beri Arsuz'a gelmemişti. Hem Lale'yle burada tanıştığı için hem de her şeyi değiştiren o gece yine burada barıştıkları için her zaman çok sevmişti bu küçük beldeyi. Ama bu sabah Arsuz hiç de sevilesi görünmüyordu gözüne. Lale'nin parmaklarını çıtlatma sesi sinirlerini bozmaya başlamıştı çünkü onun ne kadar heyecanlı olduğunu gördükçe ne düşüneceğini şaşırıyordu. Babasıyla yapacağı konuşmanın Lale için hiç kolay olmayacağını en başından beri biliyordu ama açıkçası bu kadarını da beklemiyordu. Onun için de bu yol hiç bitmesini istemediği tatlı bir işkence haline gelmişti. İşkenceydi çünkü eve vardıklarında neler olacağını bilmemek her geçen dakika onu biraz daha öldürüyordu. Yine de bunun bitmesini istemiyordu çünkü bitmesi demek... Lale'nin gitmesi demekti.

Keşke Lale'nin yanında Lemi Bey'in karşısına çıkabilmesi mümkün olsaydı. Ama değildi ne yazık ki. Lale babasıyla yalnız konuşacaktı. Ve bu durum hiç hoşuna gitmiyordu. Lale'nin o eve yalnız girmesi karşısında ne hissedeceğini bilmiyordu. Babasının dediklerinden kolayca etkilenebileceğini biliyordu. Dün geceki telefon konuşmasında bile babasının "aileni hiç mi düşünmüyor musun?" gibi suçlamaları karşısında eli ayağı boşalmışken şimdi duyacaklarından kim bilir ne kadar etkilenecek, hatta belki de kendini tüm duygularını yeniden gözden geçirmek zorunda hissedecekti. Yan yana olsalar, elini tutsa, ona güç verse böyle olmazdı biliyordu. Ama Lale'yi Lemi Bey'in önüne tek başına göndermek... büyük risk almak demekti. Fakat ne yazık ki aksi de mümkün değildi.

Lalelerin evinin bulunduğu sokağa girerlerken Lale'nin yüzü kağıt gibiydi. İsterik bir sesle "Batu dur!" deyince Batu şaşkın şaşkın ona baktı. "Evin önüne kadar gitme. N'olur burada dur!" diye bağırınca Batu da karşı çıkmadı. Arabayı sağa çekip durdu.

Lale titrek ellerini yüzüne kapatarak bir süre öylece kaldı. "Saat kaç?" dedi sonra duyulur duyulmaz bir sesle.

Ona bakarken içi yanıyordu Batu'nun. Artık onun da rol yapacak takati kalmamıştı. "Sekize on var." dedi.

Bir süre yine hiç konuşmadan öylece durdular. Lale durdukları mola yerinden aldıkları şişe suyun kapağını güçlükle açıp birkaç yudum aldı. Arka arkaya derin nefesler alarak heyecanını kontrol altına almaya çalışıyordu ama fazla başarılı olduğu söylenemezdi. Sonra Batu'ya dönerek belli belirsiz gülümsedi. "Hatırlıyor musun?" dedi. "Sen askere gitmeden önce, Levin'le teknede kavga ettiğiniz gece vedalaşırken arabayı yine burada durdurmuştuk."

Batu'nun ifadesiz yüzü hatırladığı anın verdiği mutlulukla aydınlandı. Çünkü o Levin'le kavgasını değil, Lale'yle arabanın içindeki öpüşmelerini hatırlamıştı.

"Levin çok kötü gözünü şişirmişti. 'Bu halde Adana'ya dönme, bu gece burada otelde kal' diyordum, dinlemiyordun."

"Kardeşin olacak o lavuk senin de dudağını patlatmıştı." derken o gece hissettiği öfkenin kalıntıları halen duruyordu sesinde.

"Hatırlıyorum. Sen çok sinirlenmiştin." dedi gülümseyerek.

Batu ellerini Lale'nin yüzünün iki yanına koyarak baş parmaklarıyla dudaklarını okşadı. "Nasıl sinirlenmeyeyim? O saplantılı kardeşin yüzünden birkaç dakika önce öptüğüm dudaklardan kan akarken nasıl sinirlenmeyeyim?"

Lale ellerini onunkilerin üstüne koydu. "Sonra burada arabanın içinde öperken bu sefer sen kanatmıştın dudağımı ama."

Batu uzanıp tıpkı o geceki gibi öptü onu. Kendine daha fazla engel olamamıştı.

Lale titreşen göz kapaklarını açmadan fısıldadı. "O gece de babam dakika başı arayıp eve çağırıyordu."

Batu içini çekerek alnını onun alnına dayadı. "Ben yine seni bırakamıyordum." diye inledi.

"Kucağındayken dirseğim yanlışlıkla direksiyona değince o saatte bütün sokak korna sesiyle inlemişti hatırladın mı?"

Bir şey söylemeden gülerek başını salladı Batu.

"Babam aramıştı sonra yine."

"Sonra da yine beni bırakıp gitmiştin." dedi çatallaşan sesiyle.

Bu kez Lale tıpkı o geceki gibi öptü onu. "Bir daha olmayacak." diye fısıldadı sonra. Derin bir nefes aldıktan sonra devam etti. "Batu sabahtan beri sana bir şey söylemek istiyorum ben." dedi.
Ve Batu sabahtan beri kaçmaya çalıştığı o konuşmayı daha fazla engelleyemeyeceğini anladı.

Lale onun aklından geçenlerden habersiz "Ama bir türlü olmadı." diye devam etti sözlerine. "Yolda konuşurum diyordum ama. Midem yüzünden fırsat olmadı. Ama sana bunları söylemeden gitmek istemiyorum."

O konuştukça Batu yavaş yavaş dünyanın başına yıkıldığını hissediyordu. Acaba yine sustursa... Konuşmasına engel olsa... değişmez miydi bir şeyler? Ama yapamıyordu. Ağzını açıp tek kelime söyleyemiyordu. Sonradan buna çok pişman olacağını da biliyordu. 'Keşke bir şey söyleseydim, keşke onu sustursaydım konuşmasına izin vermeseydim.' diye kendini yiyecekti, bunu da biliyordu. Ama elinden bir şey gelmiyordu. Konuşamıyordu.

Bu sırada Lale gözlerini Batu'nun simsiyah kesilmiş gözlerinden ayırmadan sürdürüyordu konuşmasını. "Benden emin olamıyorsun, biliyorum. Bana baktığında nasıl tedirgin olduğunu görüyorum. Güvenmiyorsun bana."

Batu ağzını açıp bir şey söylemek istedi ama nedense sesi çıkmadı.

"Haklısın da." dedi Lale. "Ben olsam ben de güvenmezdim bana. Çok güçlü bir insan değilim ben, biliyorum. Özellikle de ailem konusunda. Özellikle de babam konusunda." dedikten sonra birkaç saniye konuşmadı. "Dün gece seni uyandırmadan çekip gideceğimi sandın biliyorum. Ve yine haklıydın. Giderdim. Zaten daha önce yapmadığım şey değildi. Ama Batu ben... Ben çok seviyorum seni. O kadar çok seviyorum ki..." derken derin bir ürpertiyle tuttuğu nefesi bıraktı. Batu nefesini tutmuş onu dinliyordu. "Benim... Benim bundan sonra sensiz bir hayatım olamaz. Sensiz devam edemem. Yapamam. Evet çok güçlü bir insan sayılmam belki ama hangi konularda zayıf olduğumu da iyi bilirim ben. Ve konu sen oldun mu ben çok zayıfım Batu." derken gözlerinin içi yaşlarla parlıyordu. "Sana hiçbir zaman karşı koyamadım, senden ayrılmayı hiçbir zaman göze alamadım. Almaya kalkıştığımda da her şeyi yüzüme gözüme bulaştırdım. Senden kaçmak için Paris'e gittim belki ama sonra kendimi telefonda sana Paris'e yanıma gelmeni teklif ederken buldum. Çok dengesiz davrandım. Hatta bunu sana itiraf etmem ne kadar doğru bilmiyorum ama..." diyerek alt dudağını ısırdı. "Seni Başak'la sarmaş dolaş yakaladığımda bile... eninde sonunda seni affedeceğimi biliyordum. O gece defalarca kovdum seni, 'git' dedim, 'benimle eve gelemezsin, seni içeri almam' dedim ama aslında hep beni dinlemeyip zorla peşimden gelmeni, beni ikna etmeni istedim. Sürekli aklımdasın, kendimi ne kadar düşünüyorsam inan seni de o kadar düşünüyorum. Hatta belki daha çok bile düşünüyorum. Sen varsan ben de varım. Sen yoksan yokum. Sadece öyle boş boş nefes alıyorum." diyerek tekrar Batu'nun gözlerinin içine baktı. "Şimdi arabadan inip eve gideceğim. Ama bu son." dedi. "Bu son kez seni bırakıp ailemin yanına gidişim. Yanımda sen olmadan son kez gireceğim o evden içeri. Bundan sonra oraya ya beraber gireriz... ya da... ya da girmeyiz." derken sesi çatlamış, gözlerinin içinde biriktirdiği yaşlardan birkaçı yanaklarından aşağı süzüldü.

Batu artık daha fazla dayanamadı. Elleriyle kavradığı yüzünü kendine doğru çekerek dudaklarını onunkilerle mühürledi. Lale dudaklarını aralayıp ona karşılık vermeye başladığında artık ayakları tamamen yerden kesilmişti. Öyle yumuşak sakin bir öpücük değildi birbirlerine verdikleri. Daha fazlasını arayan, tutkulu, vahşi bir öpüşmeydi. Soluk soluğa ayrıldıklarında hem öpücüğün etkisinden hem de nefessizlikten ikisinin de başı dönüyordu.

Batu nefes nefese inleyerek Lale'ye sarıldı, yüzünü boynuna gömdü. "Bunları duyduğuma inanamıyorum." diye mırıldandı. "Bir daha söylesen de bir yere kaydetsem?"

Lale boğuk bir mırıltıyla güldü. "Öyle her zaman söyleyemem. Dikkatli dinleseydin."

"Lale..." diye inleyerek dudaklarını boynunda gezdirmeye başladı Batu.

Biraz sonra Lale bu defa titrek bacaklarla arabadan inerken bütün itirazlarına rağmen Batu da onunla birlikte inmişti. "Batu lütfen sen gelme ya!" dedi ona kızgın olmaya çalışan bir bakış atarak.

"Gelmeyeceğim ki."

"E niye indin o zaman?"

"Odanın tam karşısındaki çınar ağacının altında bekleyeceğim seni. İlk günkü gibi."

Lale birden durdu. Ona baktı. Batu yine itiraz edeceğini sanmıştı ama öyle olmadı. "Tamam." dedi uysal bir sesle. "Ama ben eve girdikten sonra gel tamam mı?"

Bu kez uysallaşan Batu'ydu. "Tamam." dedi başını sallayarak. Sonra ekledi. "Seni odaya falan kilitlemeye kalkarsa çığlık at. Oradan hemen duyarım ben."

"Yok artık!" dedi gülmeye çalışarak ama açıkçası babasının böyle bir şey yapmayacağından da emin olamıyordu.

"Olsun, yine de aklında bulunsun. Ben her ihtimale karşı çınar ağacının altında bekleyeceğim. Seslenirsen hemen duyarım."

Hiç içinden gelmese de dayanamayıp güldü Lale. Sonra hüzünlenen bakışlarını bir kez daha onun gözlerine dikti. "Hadi ben gideyim artık." derken yine sesi çatlamıştı.

"Tamam." diyerek ellerini ceplerine soktu Batu. Yoksa kendine hakim olamayıp beline sarılarak onu bırakamayacağından korkuyordu.

Lale birkaç saniye kararsızca dikildi olduğu yerde. Sonra tam dönüp yürümeye başlamıştı ki Batu arkasından seslendi.

"Ha Lale..."

Lale hemen ona doğru döndü. "Efendim?"

Batu kısa bir an için sessizce ona baktı. Sonra yutkundu. "Ben seni daha çok seviyorum, unutma olur mu?"

Boğazında sert bir düğüm hissetti Lale. Bir şey söylemek istedi, yapamadı. Yutkunmaya çalıştı, olmadı. Sulu gözlülüğü galip geldi, yine gözleri doldu. "Unutmam." diyerek başını salladıktan sonra hızlı adımlarla eve doğru yürümeye başladı.

O telaşla eve doğru yürürken Batu tıpkı biraz önce bahsettikleri o gece olduğu gibi yine üzgün gözlerle arkasından bakıyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

2.2M 109K 20
Romantizm #1# İpek Böceğinin kozası mı yoksa çelik mi daha sağlamdı? Zorluklara en çok hangisi dayanırdı? Her şey zıddını içinde barındırır; varlık...
82.1K 203 1
ilk aşk ilk göz agrısı
1.6K 246 21
Aşkın labirentlerinde kaybolmaya hazır mısınız? "Av mısın Avcı mı?" romanı, okuyucularını tutkulu ve karmaşık bir aşk hikayesinin kalbine davet ediyo...
KADIN By handeeuyann

General Fiction

1K 81 34
Kadın olmak, güzel ve gurur vericidir. Ancak yaşamın getirdiği zorluklarla dolu bir yolculuğa çıkmak, onu güçlü ve cesur kılar. Bu hikâyede, Elif adı...