Limon Çiçekleri 90. Bölüm

1.4K 151 134
                                    




Birkaç hafta sonra

İnsanın içini açacak kadar yeşil bahçenin verandasındaki salıncaklı koltukta dalgın gözlerle önündeki çiçeklere bakarak tek başına oturuyordu Lale. Anita'nın her gün özenle ilgilendiği çiçekleri seyrediyor gibi görünse de baktığı hiçbir şeyi görmüyordu yine. Yeni yeni bahçeye çıkıp da bu koltuğa oturmaya başlamıştı aslında. Annesiyle buraya ilk geldikleri gün bu sallanan koltuğu görüp de ağlamaya başlamış, sonrasında da ilk iki-üç hafta boyunca bahçenin bu tarafına adımını bile atmamıştı. Öyle alelade bir koltuktu oysa. Tek özelliği sallanıyor olmasıydı işte. Ama ona öyle çok şey anımsatıyordu ki o alelade koltuk... Kezzap gibi içini yakıyordu. Arsuz'daki evleri... Bütün bunlar yaşanmadan önce ailesiyle orada geçirdiği günler, aylar, seneler... Arsuz'a gitmediği ilk yazdı bu. Daha önce üniversitede okurken veya çalışırken bile hafta sonları gider gelirdi mutlaka. Oysa bu yaz, bütün hayatıyla beraber alışkanlıkları da değişmişti. Arsuz'dan kilometrelerce uzaktaydı şimdi. Dünyanın diğer ucundaydı. Ama derdi Arsuz değildi ki zaten. O sallanan koltuğun ona anımsattığı eski yazlar da değildi bu denli canını acıtan. Batu'nun peşinden geldiği, onu Arsuz'daki evin bahçesinde tepesinde çirkin bir topuz, üzerinde tavşanlı pijamalarıyla o emektar sallanan koltukta uzanırken bulduğu geceydi tek düşündüğü.

Oysa Toronto öyle güzel bir şehirdi ki... Anita'yla eşi Arda onları havaalanından almış, eve gelene kadar da onlara şehri tanıtmaya çalışarak önünden geçtikleri yerleri anlatıp durmuşlardı. Ne anlattıklarını pek dinlemese de, cam gibi bakan gözlerinin gördükleriyle pek ilgilenmese de buranın çok güzel bir yer olduğunu düşünmüştü. Filmlerdeki gibi bahçeli müstakil evlerin yan yana sıralandığı bu ağaçlı sokağa geldiklerinde Anita'yla Arda'nın üç çocuklarıyla beraber oturdukları kocaman evi görünce içi yanmıştı. Acaba hatayı en başından mı yapmıştı? Ailelerinin onlara neler yaşatacaklarını bu kadar iyi biliyorken neden denemekte ısrar etmişti ki? Keşke bunlara hiç bulaşmadan yeni bir hayata başlasalardı, Kimseye kendilerini anlatmakla uğraşmayıp yurtdışına yerleşselerdi, burada yeni bir düzen kursalardı, bunların hiçbiri olmazdı o zaman. Batu başından beri ona kıyasla bu konuda daha iyimser olmuş, ailelerinin sonunda ikna olacaklarını söyleyip durmuştu ama o biliyordu. Önünde o kadar çok örnek vardı ki bilmemesi imkansızdı zaten. Müslüman bir adamla evlendiği için ailesinin dışladığı, babasının bile yıllardır konuşmadığı ve sonunda apar topar evlendiği eşiyle beraber yurt dışına yerleşmek zorunda kuzeni Anita'yı biliyordu mesela. Ailelerinin ikisini de reddetmesi sonucunda ilk başlarda çok zorlandıklarını, hatta sonunda küçük kızlarına rağmen evliliklerini yürütemeyip oldukça kavgalı gürültülü bir boşanmayla ayrıldıklarını, sonrasında yeniden bir araya gelmeye karar verip bu defa aynı hatayı yapmamak için ailelerinden olabildiğince uzağa, taa Kanada'ya yerleştiklerini biliyordu mesela.. Abisiyle Selin'in neler yaşadığını biliyordu mesela.. Hala birbirlerine aşık olmalarına rağmen başkalarıyla evli olduklarını, başkalarından çocukları olduğunu biliyordu mesela. Ne kendi ailesinin ne de Batu'nun ailesinin birbirlerini sevdiklerini asla anlamayacaklarını, onlara rahat vermeyeceklerini, bu ilişkinin sonunun olmayacağını biliyordu mesela.. Niye diretmişti ki boşuna? "Babamla konuşacağım" diyerek niye hem Batu'yu hem kendini aylarca oyalamıştı ki? Keşke hiç konuşmasaydı.. Hoş zaten konuşmamıştı ya.. Babası kendiliğinden öğrenmişti. Ama keşke buna gerek kalmadan gitselerdi işte çok uzağa, başka bir ülkeye, başka bir hayata gitselerdi.

Öyle ha deyince olacak şey değildi belki ama ailelerinden saklanarak geçirdikleri süreyi yurt dışına yerleşmek için yapılması gereken ayarlamalar için harcamış olsalar şimdiye başka bir ülkeye kapağı atabileceklerinden emindi. Herkes nasıl yapıyorsa onlar da yapardı bir şekilde. Herkesten, her şeyden uzakta, sadece ikisinin olduğu bir dünya değil miydi zaten hep istedikleri? Neden hiç düşünmemişlerdi ki bunu? Hadi Batu düşünememiş olabilirdi, o başından beri hep kendisini durumu fazla abartmakla suçlamış, her şeyin kolay olacağını zannetmişti. Ama kendisi her şeyin farkındaydı. Olacakları en başından beri biliyordu, kendi ailesini, özellikle de babasını, tanıyordu. Batu'nun annesini de görmüştü işte. Neden Anita'nın yaptığını yapmayı hiç düşünmemişti ki? Bu aymazlığı için hiç affetmeyecekti kendini.. Eğer olsaydı, yapabilselerdi, şimdi her şey o kadar başka olurdu ki... Oğlu da hala karnında olurdu o zaman. Ne kadar uzun zamandır içten içe hep istediği şeye, kendi bebeğine kavuşması için hala bir şansı olurdu. Hamileliğini bütün o saçmalıklardan uzakta huzurlu bir şekilde geçiriyor olurdu. Anne olacağı gün yaklaştıkça heyecandan delirecek gibi olurdu. Normal çiftler gibi sadece birbirlerine ve bebeklerine odaklanabilirlerdi. Farklı dinlere mensup oldukları için hiç istemedikleri halde uğraşmak zorunda kaldıkları onca şey yerine bir tek kendileriyle ve bebekleriyle ilgilenebilirlerdi o zaman. O kadar çok istemişti ki bunu. Bir Batu olsun bir de bebekleri; başka hiç ama hiçbir şey gözünde yoktu. Yine de olmamıştı. Olamamıştı. Oysa en başından her şeyden uzaklaşmayı başarabilselerdi şimdi çok daha mutlu ve huzurlu olacaklarından emindi. Bir kere her şeyden önce hala beraber olacaklardı. Hala her güne Batu'yla uyuyup Batu'yla uyanıyor olacaktı. Baş başa kalabilseler her şey öyle güzel olurdu ki... Ve eğer... Eğer dünyaya gelebilseydi Batu'ya benzeyeceğinden adı gibi emin olduğu oğlu şimdi büyümüş, kocaman bir şey olmuş olurdu. Artık içinde hareket ettiğinin farkına varabiliyor olurdu. Beraber uyurlarken ne yapıp edip bacaklarından birini kendisinin üzerine atmayı başaran babasına benzeyeceğine göre eli kolu ve tabii o ufacık ayakları hiç rahat durmayacağından küçük tekmeleriyle canına okuyor olurdu. Ah bunu bir kere de olsa hissedebilseydi... Öyle çok istemişti ki... Sadece bir kere, bir kere bile olsun hissedebilseydi... Olmamıştı ama eğer olsaydı Batu'nun da bunu hissetmesi için heyecandan çığlık çığlığa bağırarak onu yanına çağırabilir, yüzündeki o eşsiz ifadeyi görebilirdi. Batu'nun karnına bıraktığı o öpücükler aklına gelince ağlamaya başlamışken bir de eve girip verandadaki o sallanan koltuğu görünce sinirleri harap olmuştu bile çoktan.

Limon ÇiçekleriiiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin