Limon Çiçekleri 91. Bölüm

1.4K 143 147
                                    

Batu pür dikkat karşısında oturan ve büyük bir ciddiyetle hiç susmadan İspanyolca bir şeyler anlatan kadını dinliyor gibi görünse de aklında çok daha başka şeyler vardı. Parmaklarını düzenli bir ritmle sessizce masaya vururken kendine soruyordu. Lale de Paris'te o adamla yemeğe çıktığında böyle mi hissetmişti? Kadının önündeki şarap bardağından bir yudum almak için duraklamasını fırsat bilerek buraya adım attığından beri kim bilir kaçıncı defa gözlerini etrafta gezdirdi. Burası, bu otel, bu havuz başı, Adana Hilton, Melis'le Selçuk'un düğünü... Ve o... Lale... Ah Lale ah...

Kadın yeniden konuşmaya başlayınca, dinliyormuş gibi görünmesi gerektiği için mecburen ona çevirdi gözlerini. Üstündeki lacivert elbisenin ince askıları üzerinde dolaştı bakışları. Son günlerde güneşin altında fazla vakit geçirmekten daha da koyulaşmış esmer tenine baktı uzun uzun. Sonra yavaşça yukarı doğru çıktı bakışları, kozmetik sektörünün nimetleri sayesinde daha da dolgun görünen, o konuştukça şekilden şekle giren kalın dudaklarına baktı. Küçük ama biçimli burnunda kısa bir süre duraklayan bakışları sonunda kahverengi gözlerini bulduğunda, söylediklerinin tek bir kelimesini bile dinlemediği anlaşılmasın diye zorla gülümsedi.

Oysa uzun zamandır hayatında gülümseyecek bir şey yoktu. Buraya neden geldiğini de bilmiyordu. Turgut'un dediği çıkmış, yarı Türk yarı Portekiz Ela Hanım İspanyolca'yı rahatça konuşabilen kendisiyle çalışmaktan oldukça memnun kalmıştı. Holdingin diğer yöneticileriyle beraber İstanbul'a döndükten birkaç gün sonra fizibilite raporundan memnun kalmadığını haber vermiş, arkasından da kendi çıkıp gelmişti. Bir haftadır Adana'daydı. Araziyi incelemek için defalarca Mersin'e gitmişti. Bu gidişlerde de ona eşlik etmek zorunda kalan Batu olmuştu. Halbuki istemiyordu. Elinde olsa yakınından bile geçmezdi. O şehre her gidişinde içinde bir şeyler ölüyordu. Ela bir şehir turu yapmak istediğini söyleyince hiç istemediği halde evin önünden geçmek zorunda kalmıştı. Uzaktan apartmanı gördüğü anda midesine yumruk yemiş gibi olmuştu. Başını kaldırıp da bakamamıştı o terasa. Yapamamıştı. Terasın ucundaki o saksıları, susuzluktan solduğuna emin olduğu o çiçekleri, aşağıdan bakıldığında belli belirsiz görünen o limon ağaçlarını görmek istememişti. Bir el sıkıyordu sanki kalbini. Ve o kalp kan pompaladıkça daha çok ağrıyordu sanki. O caddeden defalarca geçmişti halbuki.. Ve istisnasız her geçişinde de Lale'yle doluydu içi. Ya ona gidiyordu ya ondan dönüyordu ya da onunla beraberdi. Oysa şimdi... Dönüp yanında oturan ve dikkatle camdan dışarıya bakan Ela'yı görünce bastıramadığı bir isyanla dolmuştu bedeni. Ama yapacak bir şey yoktu.. Bazı şeylerin önüne geçilemiyordu. Artık bunu öğrenmişti. Gidene dur denmiyordu. Dense de o giden yolundan dönmüyordu..

Ve şimdi buradaydı; bu otelde, yaz aylarında hafta içi restoran olarak kullanılan bu havuz başında, başka bir kadınla. Ela şarap kadehinden yeni bir yudum alırken o da bir kez daha göz gezdirdi etrafa. Sanki Lale her an bir yerden çıkıp gelecek gibi hissediyordu. Halbuki artık biliyordu, bu bilinçaltının ona oynadığı saçma bir oyundu. İstanbul'da önce Başak'a, sonra da Taksim'deki şu bara gittiği gece de aynen böyle olmuştu. Bütün gece Lale'nin bir yerlerden kendisini izlediği gibi bir paranoyaya kapılmış, belki de kendini buna inandırmak istemiş, sonra da gece evde o kızla beraberken sonunda Lale'nin hayalini gördüğünü zannetmişti! Bu sefer aynı şeyi yapmayacaktı. Ama bu öyle zordu ki... Nereye baksa Lale'yi görecekmiş gibi geliyordu. Buraya gelmek için lobiden geçmeleri gerekmişti mesela. Her köşesinden Lale fırlayacakmış gibi tedirginlikle adımlamıştı o koca alanı. Havuz başına ulaştıklarında ise her şey daha da kötü olmuştu. O geceden hatırladığı onca şey bir olmuş, tek vücut halinde üstüne hücum ediyordu sanki. Düğün gecesi nikah masasının yerleştirildiği tarafa baktığında, Melis'le Selçuk nikah defterini imzalarlarken birbirlerine nasıl baktıklarını hatırlıyordu. Diğer tarafa döndüğünde, Lale'nin ailesinin masasında Mişel denen o Arap dallamanın yanında oturduğunu ve anlayış bekleyen bakışlarla kendisine baktığını görür gibi oluyordu. Diğer taraftaki, otelin lobisine açılan şu bölmeye baktığında ise Levin'le yaptığı kavgadan sonra orada durup ağlayan Lale'nin yüzü beliriyordu gözlerinin önünde. Dans pistinin olduğu tarafa ise hiç bakamıyordu bile. O gece yalnızca bir kez dans edebilmişlerdi. Ama o tek bir dans sırasında bile nasıl delicesine heyecanlandığını çok iyi hatırlıyordu. Abisinin ve Selin'in yarım kalan aşkına ağlayan ıslak gözleriyle yüzüne bakan Lale... Başak'la konuşmasına içerlemiş, kızgın bakışlarla söylediklerini yanıtsız bırakan Lale... Kollarının arasındaki kıvrımlı vücuduyla, aklını başından alan kokusuyla, sedef gibi parlayan pembe beyaz teniyle Lale...

Limon ÇiçekleriiiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin