Limon Çiçekleri 84. Bölüm

1K 134 71
                                    

Lale susuyordu. Sadece susuyordu. O geceden beri ağzını açıp tek kelime etmemişti. Konuşmuyordu. Bir şey söylemiyordu. Ağlamıyordu. Hiçbir şey yapmıyordu. Yalnızca yattığı yerden öylece boşluğa bakıyordu. O korkunç gecenin üstünden üç gün geçmişti. Hastanede bir gün daha kaldıktan sonra Batu onu alıp eve getirmişti. Hastanedeki o keskin kokudan ve iç karartıcı kasvetli ortamdan uzaklaşınca onun hiç değilse biraz düzeleceğini düşünmüştü ama hiçbir şey düşündüğü gibi olmamıştı. Evdeyken de hastanedeki halinden bir farkı yoktu Lale'nin. Yataktan hiç çıkmıyordu. O gece Batu'nun kucağında kanlar içindeki halini gördüğü o yataktan şimdi hiç kalkmıyordu. Kıpkırmızı kesilmiş çarşafları görüp her şeyi baştan yaşamasın diye Melis ve Derya onlardan önce eve gelip ortalığı toparlamışlar, Lale için lisedeyken alt katta kendilerinin kaldığı odalardan birini hazırlamışlardı. Batu'nun isteğiyle üst kattaki yatağı da değiştirmiş, yerine yenisini getirtmişlerdi. Ancak Lale kendisi için hazırlanan alt kattaki o odada kalmak istememişti. Ağzından zorla çıkan tek tük kelimeler dışında günlerdir kurduğu en uzun cümleydi; "Kendi odamda kalmak istiyorum." Batu onun o odayı bir daha görmek bile istemeyebileceğini sanarken o, günlerdir yüzünden silinmeyen ifadesiz bakışlarla odaya girip yatağa yatmıştı. Yatağın değiştiğini fark etmiş miydi bilmiyorlardı bile. Fark ettiyse bile yine hiçbir şey söylememişti. Sadece yatağın o tarafına yatmamış, normalde Batu'ya ait olan tarafa uzanmayı tercih etmişti. Günlerdir de oradan kıpırdamamıştı. Arada bir tuvalete gitmek dışında yataktan çıkmıyordu. Boş gözlerle tavana bakıyordu. Kimi zaman yatakta sağa doğru dönüp yine ifadesiz gözlerle terası izliyordu. Bazen de gözlerini boşluğa dikiyor, baktığı hiçbir şeyi görmediğini açıkça belli eden donuk gözlerle öylece duruyordu.

Batu hayatı boyunca kendini hiç bu kadar çaresiz hissettiğini hatırlamıyordu. Önceleri Lale'nin gözyaşını dindirmek adına hiçbir şey yapamadığı için kendine kızardı, kendini çaresiz hissederdi. Oysa çaresizliğin ne olduğunu şimdi çok iyi anlamıştı. Zamanı geri alamamak, gideni geri getirememek, getirmek için hiçbir şey yapamayacağını bilmek ve bunu kabullenmek zorunda olmaktı çaresizlik. Taptığı o mavi gözlerde gördüğü donuk ifadeydi çaresizlik. Aklından çıkmayan 'oğlu'nu hiç tanımayacağını bilmekti belki de. Onun büyüdüğünü göremeyeceğini, nasıl biri olacağını hiç bilemeyeceğini fark ettikçe boğazına oturan o sert yumruydu çaresizlik. Ne söylerse söylesin Lale'ye teselli olmayacağını biliyordu. Lale'nin söylediklerinin tek bir kelimesini dinlemeyeceğini de biliyordu. Yine de deniyordu. Onu konuşturmak için, ağzından tek bir kelime alabilmek için bütün gün yatağın başucunda oturuyor, onu hiç yalnız bırakmıyordu. Lale nasıl yataktan hiç çıkmıyorsa o da yatağın yanından hiç ayrılmıyordu. Yatağın başucuna çektiği ve yerinden kımıldatmadığı o koltuktan nadiren kalkıyordu; hep orada oturuyor, Lale'yi izliyordu. Ama Lale hala konuşmuyordu. Konuşmadığı gibi o geceden sonra hiç ağlamamıştı da. Hiçbir şey yemiyordu, zorla yedirmeye çalıştığı ne varsa geri çeviriyordu. Onun bu tepkisizliği Batu'yu her şeyden çok endişelendiriyordu. Nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Fazla üzerine gitmek istemiyordu ama onu kendi haline bıraktığı takdirde de her şeyin çok daha kötü olacağından korkuyordu. Ümit Abi'nin de yönlendirmesiyle telefonda bir psikoterapistle görüşmüştü. Adam Lale bunu kendiliğinden istemediği sürece, ne kendisinin ne de bir başkasının onunla konuşmaya çalışmasının bir faydası olmayacağını söylemişti. Henüz her şey çok yeni olduğundan kaybını kabullenebilmesi için Lale'nin biraz zamana ihtiyacı olacağını anlatmıştı. Aynı şey Batu için de geçerliydi ama Batu'nun kendini pek umursadığı söylenemezdi. O sadece Lale'nin bakışlarındaki şu ifadesizlik yok olsun istiyordu. O kahrolası yataktan çıkmasını, bir-iki kelime etmesini ve bir şeyler yemesini istiyordu. Ama Lale kendi bunların hiçbirini istemiyordu. O sadece hiç konuşmadan yatıyordu. Oradaydı ama yok gibiydi. Evin içindeydi, yatak odasındaydı, hatta o yataktaydı. Ama bedeni o yatakta külçe gibi yatarken ruhu orada değildi. Sesi gibi ruhu da kayıptı.

Limon ÇiçekleriiiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin