Limon Çiçekleri 86. Bölüm

1.5K 134 126
                                    

Hissettikleri o uçsuz bucaksız acıya hiç aldırış etmeden hızla geçip gidiyordu zaman. Günler ardı ardına birbirini kovalıyordu. Güneş bıkmadan usanmadan her sabah yeniden doğuyor ve akşam sessizce yeniden batıyordu. Dünya, acıydı mutsuzluktu demeden dönmeye devam ediyor; hayat, içlerindeki o sonsuz boşluğu zerre kadar umursamadan bütün hızıyla akıp gidiyordu. Kaç gün olmuştu, artık Batu da bilmiyordu. Saymıyordu. İstese kolaylıkla yapabileceği gün hesabını yapmak bile artık içinden gelmiyordu. Çünkü bu moralini daha çok bozmaktan başka bir faydası olmuyordu Her gün artan üzerine artı bir eklenen o gün sayısı, aradan geçen bunca zamana rağmen hiçbir şeyin düzelmediğini, hatta her şeyin daha kötüye gittiğini biraz daha gözüne sokmaktan başka bir işe yaramıyordu. Evet artık Lale o ilk günlerdeki gibi değildi belki. Bütün günü yatakta geçirmiyor, hayatta kalmasını sağlayacak kadar cüzi bir miktar da olsa bir şeyler yiyor, bunu yapmak için kendini nasıl zorladığını aşırı belli etse de konuşuyor, her gün biraz daha uzun cümleler kuruyor, terasa çıkıyor, mutfağa iniyor, televizyon izliyor, hatta bazen dışarı bile çıkıyordu. Ama artık o eski Lale değildi. Zaten artık hiçbir şey eskisi gibi değildi.

Aradan geçen bu birkaç haftada babası Bülent Bey yapılan kapsamlı tetkiklerden sonra hastaneden çıkmıştı fakat hala evine gitmiyor, Beriller'de kalmaya devam ediyordu. Beril'den, annesi Leman Hanım'ın bu duruma çok üzüldüğünü, eşini eve dönmeye ikna etmek için her gün defalarca özür dilediğini öğrenmişti ama babası nuh diyor peygamber demiyordu. O gün onu Lale'ye geçmiş olsuna zorla götüren oydu, eline o bir buket çiçeği tutuşturan da oydu. Çünkü geçmişte olanlara rağmen böyle bir acının, yalnızca bir gün için bile olsa, onları bir araya getirebileceğini düşünmüştü. Çünkü karısının kendisinden gizli saklı çevirdiği işlerin hiçbirini bilmiyordu! Leman Hanım Lale'nin düşük yaptığını duyunca gerçekten de üzülmüştü, Bülent Bey de bunu görünce umutlanmış, "Kalk bir geçmiş olsuna gidelim hadi." diye tutturmuştu. Aslında Leman Hanım bütün bu olanlardan sonra yüzsüz gibi oraya gitmek istemiyordu, Lale'nin de bunu istemeyeceğinden emindi. Bu nedenle bu fikre hiç sıcak bakmadığını açıkça belli etmişti fakat ısrarcılıkta Batu'dan hiç aşağı kalmayan Bülent Bey bıktırana kadar ısrar etmiş, o gümbür gümbür sesiyle kendi isteğiyle gelmezse onu zorla götüreceğini ilan edince Leman Hanım da gitmeye mecbur kalmıştı. Ve şimdi Bülent Bey, o gün orada Lale'den ve Batu'dan duyduklarından sonra karısının yüzünü bile görmek istemiyordu. Onu oraya götürdüğü için de deli gibi pişmandı. Bu yaptıklarından haberi olsaydı böyle bir şey için asla ısrar etmezdi. Hem Lale'ye hem de Batu'ya karşı mahcup duruma düşmüş olmaktan aşırı rahatsızdı. Özellikle de Lale'nin o solgun hali gözünün önünden gitmiyor, söyledikleri günlerdir kulaklarında çınlıyordu. Gencecik bir kıza yaptıkları yüzünden karısına çok ama çok kızgındı. En çok da Lale'nin hamile kaldığını öğrendikten sonra hiç utanmadan oraya gidip gözünün içine baka baka bebeği aldırmasını istediğine inanamıyordu, düşündükçe cinleri tepesine çıkıyordu! Demek bunca yıllık karısını hiç tanıyamamıştı. Nasıl bu kadar gaddar olabildiğine, karnında oğlunun çocuğunu taşıyan kızı yaşındaki birine karşı nasıl bu kadar zalim davranabildiğine hakikaten inanamıyordu. Bu öğrendiklerinden sonra uzun bir süre onu görmek istemiyordu. Tıpkı Batu gibi onun da inadı inattı. Kolay kolay affetmeyecekti karısını. Bu yüzden günlerdir Beriller'de kalıyordu ve daha uzunca bir süre eve dönmeyi düşünmüyordu.

Burak ve Nesrin ise o geceden sonra ortadan kaybolmuşlar, evlerini kapatıp Adana'dan ayrılmışlardı. Nerede olduklarını kimse bilmiyordu, yalnızca Burak birkaç gün sonra Beril'i arayıp birkaç ay boyunca Adana'ya dönmeyeceklerini söylemişti. Babasını kendi aramaya cesaret edemediği için onun nasıl olduğunu öğrenmek amacıyla Beril'i aramıştı. Ayrıca Beril'den, olanlar için ne kadar üzgün olduğunu Batu'ya iletmesini istemiş, işlerin bu noktaya varacağının hiç aklına gelmediğini, böyle olmasını kendisinin de hiç istemediğini söylemişti. Yaptıklarını inkar etmiyordu, Beril hatalarını yüzüne vurunca sadece "Biliyorum Beril." demişti. Saçma bir para hırsı yüzünden kardeşinin hayatını ne hale getirdiğini biliyordu. Zaten bu yüzden o gece Batu'ya hiç karşılık vermemiş, hiç kendini savunmaya kalkışmamıştı. Batu'ya ne yaptığının farkındaydı çünkü. Bunları hak ettiğini biliyordu. Ayrıca son olanlardan annesinin de haberi yoktu, o mahkeme işini ona hiç anlatmamışlardı. Kızılacak biri varsa o da kendisiydi, annesi değil. Bu son olanlarda bütün suç kendisindeydi. Yalnız o değil, Nesrin de hatalarının farkındaydı. Evet, hırs gözünü kör etmiş, biraz fazla ileri gitmişti ama Batu'yla Lale'nin bebeğine bir şey olmasını asla istememişti. Başından beri hırsını törpüleyememişti, kendisi de onun dolduruşuna gelmiş, yıllardır boş yere Batu'ya böyle davranmıştı. Nesrin'den fazla etkilendiğini kabul ediyordu ama aslında ilk başta niyeti kötü değildi. Biraz daha fazla para kazanmak istemiş, şirkette daha çok söz sahibi olmak istemişti ama sonunda işin buralara geleceğini akıl edememişti. Yani Burak'a göre bu böyleydi. Nesrin de en az onun kadar üzgündü. Böyle olmasını o da hiç istememişti. Diğer söyledikleri neyse de, laf buraya gelip de abisi Nesrin'in ne kadar içten bir şekilde pişman olduğunu anlatmaya başlayınca Beril çok sinirlenmiş, bağırıp çağırdıktan sonra telefonu Burak'ın yüzüne kapatmıştı. Sonradan sinir içinde bunları Batu'ya anlatırken Batu hiç tepki vermeden onu dinlemişti. Garipti ama artık bunlar umrunda bile değildi. Ne abisinden ne annesinden ne de Nesrin denen o kadından hala alamamıştı öfkesini, muhtemelen hiçbir zaman da alamayacaktı. İçi asla soğumayacak, hırsı hiçbir zaman geçmeyecekti. Ama zaten Lale ona bu kadar uzakken artık bunların ne önemi vardı? Burak pişmanlıktan ayaklarına kapansa, annesi günlerce gecelerce ağlasa ne olacaktı artık bu saatten sonra? Ne değişecekti? Ne düzelecekti?

Limon ÇiçekleriiiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin