Limon Çiçekleriii

By hicbirsey

292K 20.7K 9.1K

Birbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın... More

Limon Çiçekleri 1. Bölüm
Limon Çiçekleri 2. Bölüm
Limon Çiçekleri 3. Bölüm
Limon Çiçekleri 4. Bölüm
Limon Çiçekleri 5. Bölüm
Limon Çiçekleri 6. Bölüm
Limon Çiçekleri 7. Bölüm
Limon Çiçekleri 8. Bölüm
Limon Çiçekleri 9. Bölüm
Limon Çiçekleri 10. Bölüm
Limon Çiçekleri 11. Bölüm
Limon Çiçekleri 12. Bölüm
Limon Çiçekleri 13. Bölüm
Limon Çiçekleri 14. Bölüm
Limon Çiçekleri 15. Bölüm
Limon Çiçekleri 16. Bölüm
Limon Çiçekleri 17. Bölüm
Limon Çiçekleri 18. Bölüm
Limon Çiçekleri 19. Bölüm
Limon Çiçekleri 20. Bölüm
Limon Çiçekleri 21. Bölüm
Limon Çiçekleri 22. Bölüm
Limon Çiçekleri 23. Bölüm
Limon Çiçekleri 24. Bölüm
Limon Çiçekleri 25. Bölüm
Limon Çiçekleri 26. Bölüm
Limon Çiçekleri 27. Bölüm
Limon Çiçekleri 28. Bölüm
Limon Çiçekleri 29. Bölüm
Limon Çiçekleri 30. Bölüm
Limon Çiçekleri 31. Bölüm
Limon Çiçekleri 32. Bölüm
Limon Çiçekleri 33. Bölüm
Limon Çiçekleri 34. Bölüm
Limon Çiçekleri 35. Bölüm
Limon Çiçekleri 36. Bölüm
Limon Çiçekleri 37. Bölüm
Limon Çiçekleri 38. Bölüm
Limon Çiçekleri 39. Bölüm
Limon Çiçekleri 40. Bölüm
Limon Çiçekleri 41. Bölüm
Limon Çiçekleri 42. Bölüm
Limon Çiçekleri 43. Bölüm
Limon Çiçekleri 44. Bölüm
Limon Çiçekleri 45. Bölüm
Limon Çiçekleri 46. Bölüm
Limon Çiçekleri 47. Bölüm
Limon Çiçekleri 48. Bölüm
Limon Çiçekleri 49. Bölüm
Limon Çiçekleri 50. Bölüm
Limon Çiçekleri 51. Bölüm
Limon Çiçekleri 52. Bölüm
Limon Çiçekleri 53. Bölüm
Limon Çiçekleri 54. Bölüm
Limon Çiçekleri 55. Bölüm
Limon Çiçekleri 56. Bölüm
Limon Çiçekleri 57. Bölüm
Limon Çiçekleri 58. Bölüm
Limon Çiçekleri 59. Bölüm
Limon Çiçekleri 60. Bölüm
Limon Çiçekleri 61. Bölüm
Limon Çiçekleri 62. Bölüm
Limon Çiçekleri 63. Bölüm
Limon Çiçekleri 64. Bölüm
Limon Çiçekleri 65. Bölüm
Limon Çiçekleri 66. Bölüm
Limon Çiçekleri 68. Bölüm
Limon Çiçekleri 69. Bölüm
Limon Çiçekleri 70. Bölüm
Limon Çiçekleri 71. Bölüm
Limon Çiçekleri 72. Bölüm
Limon Çiçekleri 73. Bölüm
Limon Çiçekleri 74. Bölüm
Limon Çiçekleri 75. Bölüm
Limon Çiçekleri 76. Bölüm
Limon Çiçekleri 77. Bölüm
Limon Çiçekleri 78. Bölüm
Limon Çiçekleri 79. Bölüm
Limon Çiçekleri 80. Bölüm
Limon Çiçekleri 81. Bölüm
Limon Çiçekleri 82. Bölüm
Limon Çiçekleri 83. Bölüm
Limon Çiçekleri 84. Bölüm
Limon Çiçekleri 85. Bölüm
Limon Çiçekleri 86. Bölüm
Limon Çiçekleri 87. Bölüm
Limon Çiçekleri 88. Bölüm
Limon Çiçekleri 89. Bölüm
Limon Çiçekleri 90. Bölüm
Limon Çiçekleri 91. Bölüm
Limon Çiçekleri 92. Bölüm
Limon Çiçekleri 93. Bölüm
Limon Çiçekleri 94. Bölüm
Limon Çiçekleri 95. Bölüm
Limon Çiçekleri 96. Bölüm
Limon Çiçekleri 97. Bölüm
Limon Çiçekleri 98. Bölüm
Limon Çiçekleri 99. Bölüm
Limon Çiçekleri 100. Bölüm
Limon Çiçekleri 101. Bölüm
Limon Çiçekleri 102. Bölüm
Limon Çiçekleri 103. Bölüm
Limon Çiçekleri 104. Bölüm
Limon Çiçekleri 105. Bölüm
Limon Çiçekleri 106. Bölüm
Limon Çiçekleri 107. Bölüm
Limon Çiçekleri 108. Bölüm
Limon Çiçekleri 109. Bölüm
Limon Çiçekleri 110. Bölüm

Limon Çiçekleri 67. Bölüm

1.2K 129 75
By hicbirsey


Sonraki birkaç gün boyunca Lale ruh gibiydi. Doğru düzgün bir şey yemiyor, içmiyor, uyumuyordu. Sürekli üstünde bir tedirginlik vardı. Sanki her an çok kötü bir şey olmasını bekler gibiydi. Telefonu her çaldığında yerinden sıçrıyor, ekrana bakıp da arayanın ailesinden biri olduğunu görünce çok fena irkiliyordu. Tina'yla yaşamak zorunda kaldıkları tartışma, daha doğrusu yüzleşmenin bu kadarla sınırlı kalmayacağını az çok kestirebiliyordu ve bu yüzden çok huzursuzdu. Derin sessizliğin arkasından kopacak fırtınayı bekler gibi düşünceli bir hali vardı. Levin her şeyi öğrendikten sonra bile böyle bir stres yaşamamıştı çünkü İrem'le olanlar nedeniyle Levin'in konuşmayacağını tahmin etmişti. Aslında şimdi düşününce, kardeşi gerçekten de aşıktı galiba İrem'e ve pişmandı yaptıklarından herhalde? Ama şimdi bunun hiç sırası değildi! Hayati önem taşıyan çok daha önemli sorunları vardı!

Lale ne kadar tedirginliğini Batu'ya yansıtmamaya çalışsa da onun bu diken üstündeki hali Batu'yu da etkiliyordu. Lale'nin bu suskun, durgun, dalgın hali içini acıtıyordu. En kötüsü de elinden bir şey gelmemesiydi. Onu neşelendirmek için ne kıroluklar ne sapıklıklar (!) yapmasına rağmen yüzünü güldüremiyordu. Lale içindeki huzursuzluğu ona belli etmemeye çalışarak kendini zorluyor, yüzüne küçük bir gülümseme yerleştirmek için çabalıyordu ama olmayınca olmuyordu işte. Zaten Batu da hangi gülümsemesinin içten, hangisinin zoraki olduğunu bilecek kadar iyi tanıyordu onu. Lale'nin o cıvıl cıvıl sesini, kıkır kıkır gülüşünü, cilveli hallerini arıyordu. Tabii aradığını belli etmemeye çalışarak! Aslında Lale'nin bu düşünceli halleri deli gibi korkutuyordu onu. Güya artık aileleri nedeniyle aralarındaki uzadıkça uzayan bu belirsizlik bitsin, Lale kendisini bir daha bırakamasın diye evlenme teklif etmişti ona ama iş ciddiye bindikten sonra Lale böyle durgunlaşınca korkuları daha da artmıştı. Bu bekleyiş sinirlerini bozuyordu, bir an önce ne olacaksa olsun bitsin istiyordu ama Lale bu kadar üzgünken ona baskı yapmaya da içi el vermiyordu.

İkisinin de akıllarından geçenleri yüzlerine yansıtmamak için uğraş vererek her şeyi içlerine attıkları birkaç günden sonra Cuma günü gelip çattığında Lale'nin huzursuzluğunu onla çarpan bir gelişme oldu. Ertesi sabah Hilda Hanım Mersin'e geliyordu. Cuma öğleden sonra durup dururken Lale'yi aramış, onun aradığını gören Lale telefonu yine kalp çarpıntılarıyla açmış, ertesi sabah Mersin'de olacağını haber vermek için aradığını anladığında ise midesine şiddetli bir ağrı saplanmıştı. Bu ani Mersin ziyareti nereden çıkmıştı anlamamıştı. Tamam kendisi burada yaşamaya başladığından beri anneannesi sık sık bir bahaneyle Mersin'e gidip geliyordu ama normalde geleceğini en az bir hafta önceden bildirirken şimdi arayıp ertesi gün burada olacağını söylemesi de neyin nesiydi? Hem neden geliyordu ki? Önce Tina'nın sözünde durmayıp her şeyi anneannesine anlattığından şüphelendi. Hatta şüphe falan değil, yüzde yüz emindi bundan! Ama sonra anneannesi Mersin'e Seymur'un babaannesi Suzan Hanım'la beraber geldiklerini, hatta gelmişken Tina'yı da görmek istediklerini ve bu nedenle Lale'den yarın akşam için bir yemek organize etmesini rica ettiklerini söyleyince biraz rahatladı. Anneannesi aramadan önce Tina'yla konuşmuş olsa akşam yemeğini organize etme işini kendisine bırakmazdı herhalde. Ya da bırakır mıydı.? Bilemiyordu. Emin olamıyordu. Bildiği bir şey varsa o da; Batu'yla beraber yaşadığını duymuş olsa anneannesinin asla bu kadar sakin olamayacağıydı.

"Teta neden yemeğe Tina'yı da çağırmak zorundayız? Biz baş başa yesek daha güzel olmaz mı? Kaç aydır görüşemiyoruz, çok özledim seni. Tina da gelmesin bu seferlik." diyerek başladığı ikna turları olumlu sonuçlanmış, anneannesi Cumartesi akşam yemeğe Tina'yı ve eşini de çağırma fikrinden vazgeçmişti. Vazgeçmişti ama onu vazgeçirene kadar da Lale'nin dilinde tüy bitmişti. Neyse ki şimdilik tehlikeyi atlatmış sayılırdı. Ama daha sonra ne yapacaktı bilemiyordu. Anneannesinin bu gelişinde Tina'yla kontakt kurmasını bir şekilde engellemişti ama ya sonra.? Sonra ne yapacaktı? Tina'nın gördüğü her şeyi anneannesine, hatta daha da kötüsü babasına, anlatmasına nasıl engel olacaktı?

Anneannesiyle konuştuktan sonra akşama kadar bu sorular beynini kurcalayıp durdu. Artık harekete geçmesi, bir şeyler yapması gerekiyordu. Daha fazla böyle devam edemezdi. Elinde kahve fincanıyla düşünceli gözlerle mutfakta oturmuş parmağındaki yüzüğe bakarken çalan kapı ziliyle irkildi. Sonra gelenin Batu olabileceği aklına gelince bir nebze ferahlayarak kapıya koşturdu. Kapıyı açtığında elinde bir demet papatyayla Batu duruyordu karşısında.
"Lalelerin olmasına daha bir hafta-on gün falan varmış. Papatyalarla idare edeceksin artık.
diye gülümseyerek içeri giren Batu'yu görünce içi ısındı. Sıcacık gülümseyerek elindeki papatyaları alıp ona sarıldı.

"Haftaya lale de alacaksın ama değil mi?"

"Alacağım tabii." diye gülerek beline doladı kollarını Batu. "Beyaz laleler alacağım yine sana." diyerek eğilip boynuna ardı ardına birkaç öpücük bıraktı. Sonra gözlerinde parlayan muzip ışıltılarla Lale'nin yüzüne baktı. "Yanında gene iç çamaşırı da alayım mı?" diye hevesle sorunca Lale önce küçük bir kahkaha attı. Ama sonra Batu'nun kendisine lalelerle birlikte aldığı iç çamaşırlarını anneannesinin de gördüğünü hatırlayınca yüzü değişti birden.

"Batu yarın anneannem geliyormuş." dedi yavaşça.

Batu bugüne kadar Hilda Hanım'ın hiçbir ziyaretinden memnun olmamıştı ama böyle birden pat diye çıkıp gelmesi ve bunu son anda haber vermesi her zamankinden daha çok tedirgin etmişti onu. "Niye?" derken onun da yüzü asılmıştı.

"Bilmiyorum, söylemedi. Beni görmek istiyormuş, sadece öyle dedi." Sonra bunun ne anlama geldiğini bilmediği için bir kez daha endişeyle yutkundu. "Ha bir de Suzan Teyze'yle beraber geliyorlarmış."

Batu'nun asık yüzü anında öfkeyle çarpılmış, kaşları çatılmıştı. "Lale bunlar gene sana birini ayarlamaya çalışıyor olmasınlar?"

Lale olumsuzca başını iki yana salladı. "Yok yok sanmıyorum. Ayarlamaya çalışsalar da o bir şekilde hallolur, önemli değil."

"Nasıl önemli değil ya?" diye parladı Batu.

"Çünkü asıl önemli olan Tina'nın anneanneme seni evde yatak odasında gördüğünü anlatıp anlatmadığı!" dedi yüksek sesle. "'Yarın akşam Tina ve eşiyle beraber akşam yemeğine gidelim' diye tutturdu anneannem. Zor vazgeçirdim. Bir şey biliyor da benim ağzımı mı arıyor yoksa hiçbir şeyden haberi yok öylesine mi konuşuyor anlamadım." derken içindeki huzursuzluk yüzüne yansıyınca, biraz önce verdiği sert tepki yüzünden kendini kötü hissetti Batu bu sefer de. Tekrar sarıldı Lale'nin beline.

"Tina ona beni gördüğünü anlatmış olsa neden ağzını arasın ki? Direkt 'doğru mu bunlar?' diye bağırmaya başlardı sana. Bence anneannenin bir şey bildiği yok. O gene sana birilerini ayarlamak için geliyor buraya. Hilda 2'yi de yanında destek olarak getiriyor." dedi son derece uyuz bir ses tonuyla. "Gerçi Hilda 2 seni kendi torunu Seymur'a istiyordu değil mi? O yüzden başkasına ayarlamaya çalışmaz seni."

"Off Batu her şey bitti, bu mu kaldı şimdi?" dedi gözlerini devirerek.

"Anneannen geliyorsa şimdi ben bütün hafta sonu seni göremeyeceğim değil mi?"

Lale yine üzgünce başını sallayınca onun bu boynu bükük hali içine dokundu Batu'nun. Papatyaları elinden alıp biraz ilerdeki mutfak tezgahına bıraktıktan sonra Lale'yi sırtına alıverdi.

"Ya Batu ne yapıyorsun?" dedi şaşkınlık dolu küçük bir çığlıkla.

Bu sırada Batu çoktan merdivenlere yönelmişti. "Hafta sonu görüşemeyeceğimize göre önden avans istiyorum." deyince sonunda başarmış, Lale'yi yeniden güldürmüştü.

"Şimdi mi istiyorsun avansını?"

"Evet şimdi. Sonra da baş başa yemek yeriz. Yorulmuş olacağımız için baya acıkmış oluruz ne de olsa." derken onun yine imalı imalı sırıttığını sesinden anlayan Lale şakayla sırtına vurdu. "Ne vuruyorsun ya ciddi diyordum ben! Hatta yemeği terasta yiyelim bence, nasılsa hava fazla soğuk değil. Güzel bir şarap da açarız. Sonra ben yine o koltuklarda kucağına yatarım. Sen de saçlarımla oynarsın."

"E bunları önceden yapsak da avansını sonra alsan olmuyor mu?" diyerek güldü.

"Olmuyor canım, şarap içtikten sonra mayışıp uyuyakalıyorsun sen!" dedi suçlarcasına.

"Hani 'azdırıyordu' şarap beni?"

"Tabii o da var ama mayıştırma etkisi daha baskın oluyor nedense. Ben kıvranırken sırtını dönüp uyumak daha çok işine geliyor senin." derken yatak odasına gelmiş oldukları için Lale'yi yatağa bırakıp üstüne uzanarak kıkırdamalarını susturdu.

Sabah olduğunda bu kez geçen seferki gibi risk almak istemeyen Lale kurduğu alarmın sesine uyanmış, Batu'yu da güçlükle uyandırıp kaldırmıştı yataktan. İnanılmaz huzursuzdu. İçinde ağır bir sıkıntı vardı. Neyse ki Batu sayesinde dünden beri bu kasvetli havadan biraz olsun sıyrılabilmişti. Ama şimdi anneannesinin gelişi yaklaştıkça içinin daralmasına engel olamıyordu.
Cumartesi sabahı bu kadar erken uyanmak zorunda kaldığı için söylenen Batu sonunda hazırlanabildiğinde beraber aşağıya indiler.

"Beraber bir kahvaltı edecek zamanımız da mı yok?" dedi yalvaran gözlerini Lale'ninkilere dikerek.

Etkilenmemek için hemen gözlerini kaçırdı Lale. "Yok! Anneannem her an gelebilir." dedi taviz vermeyen bir sesle ve sokak kapısını açtı. "Hadi git çabuk. Asansörde falan karşılaşırsanız facia olur."

"Niye ya ne var bunda. Bu apartmanda oturan başka birine geldim belki olamaz mı?"

"Olamaz Batu olamaz!" diyerek itekledi onu.

"Niye olmasın canım. Gayet medenice 'Günaydın' deyip hatırlarını sorarım Hilda 1'le Hilda 2'ye. Sonra da 'Bu apartmanda oturan bir sevgilim var, dün gece onda kalmıştım' derim." diye sırıtınca Lale hışımla kafasına bir fiske vurdu.

"Oldu olacak babama dediğin gibi 'nişanlım bu apartmanda oturuyor' deseydin!"

"Aa doğru bak ben onu unutmuştum!" diye sırıtınca Lale sabırsızca içini çekti.

"Batu ne olur git artık!"

"Tamam gidiyorum. Bak gittim bile." diyerek çıktı kapıdan. Sonra dönüp Lale'ye baktı.

"Bir veda öpücüğü de mi yok?" diye yeniden sırnaşmaya çalışınca Lale kızgınlıkla kaşlarını çattı.

"Yok!"

"Aşk olsun ama. İnsan sevgilisini böyle mi yolcu eder ya?" diyerek dudaklarına uzanmaya çalışınca Lale onu itti.

"Dün yeterince 'yolcu ettim' ben seni Batu! Aldığın 'avansı' unuttun galiba!"

"Hiç unutur muyum sevgilim? Hala her anı aklımda." dedi o çarpık gülümsemesiyle. Lale'nin bakışlarını görünce ise onu her daim sinirlendirmeyi başaran sırıtması kapladı yüzünü. "İnanmıyorsan anlatayım bak?"

"Ay hayır anlatma tabii ki Batu!" dedi hışımla. "Git artık hadi!"

"Seni öpmeden gidebilir miyim ama ben ya..." diye sızlandı.

"Batu hiç laftan anlamaz mısın sen?" dedi bıkkınlıkla.

"Ya ama ne var bir öpücük versen? Ne olur ki yani?"

"Off Batu hadi git artık ya! Ben sana öpücük verirken birden asansörden çıkarlarsa görürsün!"

"Nerede o günler?" diye mırıldanınca Lale ona ters bir bakış atarak sertçe kapıyı kapattı.

Batu hafiften somurtan bir suratla asansörü çağırırken birden kapı tekrar açıldı. Ve Lale koşar adımlarla yanına gelip boynuna atladı. "Seni çok seviyorum. Sakın unutma tamam mı?" diye fısıldayarak yüzünü omzuna gömünce Batu'nun yüzünü, gamzelerini çukurlaştıran o derin gülümseme kaplamıştı.

"Unutmam merak etme..." diyordu ki birden Lale'nin bu beklenmedik itirafının altında yatabilecek nedenler üşüştü aklına. Lale'nin beline sardığı kollarını çözerek geri çekilip gözlerinin içine baktı. "Ne demek şimdi bu 'sakın unutma'? Niye böyle bir şey söyledin sen?" derken sesinin sert çıkmasına engel olamamıştı. Ama Lale'yi tanıyordu. Biraz önceki şakalaşmalarından sonra durup dururken böyle bir şey söylemesinin altında mutlaka bir şeyler olduğunu tahmin edebiliyordu.

"Hiç öylesine." diyerek omuzlarını silken Lale'nin söylediklerinin tam tersine dudaklarının titrediğini görünce daha da çatıldı kaşları.

"Lale böyle lafı dolandırma, ne söylemek istiyorsan açık açık söyle bana. Ne anlama geliyor bu 'sakın unutma' lafı?" Derken asansörün geldiğini haber veren ses duyulunca Lale uzanıp yanağına küçük bir öpücük bıraktı.

"Bir anlama gelmiyor, öylesine söyledim. Hadi git artık." dese de hüzünle gölgelenmişti gözleri.

"Ne demek istediğini söyleyene kadar hiçbir yere gitmiyorum." dedi ısrarla.

"Bir şey demek istemedim Batu, ne olur uzatma."

"Ne demek uzatma ya?" derken artık iyiden iyiye bağırmaya başlamıştı ki evin içinden Lale'nin telefonunun sesi geldi.

"Kesin anneannem arıyor. Mersin'e girmişlerdir mutlaka. Ne olur Batu git artık!" dedi panikleyerek. Sonra uzanıp tekrar öptü onu. "Seni seviyorum." dedi ve yavaşça eve girip kapıyı kapattı.

Batu ne düşüneceğini bilemeden kızgın gözlerle kapanan kapıya bakarken Lale'nin bu hallerinin hiç de iyiye alamet olmadığının farkındaydı. Ama birlikte bunca şeyi atlattıktan sonra buraya kadar gelmişken artık ne olursa olsun onu bırakamazdı. Onun kendisini bırakmasına da izin vermeyecekti.

**

Gün geceye doğru devrilirken akşam üstü güneşiyle yıkanan Mersin'in birkaç alışveriş merkezinden birinin açık hava kısmında yanında anneannesi ve Suzan Hanım'la birlikte boş boş dolanıyordu Lale. İki yaşlı kadın sabah geldiklerinden beri çılgınca bir alışveriş turuna kaptırmışlardı kendilerini. Hatta Mersin'e böyle apar topar gelişlerinin nedeninin sadece alışverişle ilgili olduğundan şüpheleniyordu Lale. Dünden beri boşu boşuna kuruntu yaptığını anlayınca içi rahatlamıştı. Alışveriş konusunda bir sürü ünlü markaya ev sahipliği yapan mağazalarıyla Mersin çok daha cazip bir seçenekti alışverişkolik anneannesi için. İskenderun'da ve Antakya'da hep aynı mağazalara gitmekten sıkıldığını söyler dururdu zaten. Ama işte Tina'yla olanlar nedeniyle o kadar tedirgindi ki bu ani ziyaretin sebebinin alışveriş gibi basit bir şey olabileceğini aklına bile getirmemişti. Aşırı rahatlamasına neden olan başka bir konu da, Batu'nun şüphelerinin aksine ne anneannesinin ne de Suzan Teyze'nin evlilik konusunu sabahtan beri bir kez bile gündeme getirmemiş olmasıydı. Boş yere günahlarını almışlardı, iki eski arkadaş gerçekten de yalnızca alışveriş için gelmişlerdi Mersin'e galiba.

Akşan yemeği için babası yanındayken Batu'yla karşılaştıkları balık restoranından üç kişilik yer ayırtmıştı Lale. Bütün gün bu iki alışveriş delisi kadının arkasında oradan oraya dolaştığı için ayaklarına kara sular inmişti, bir an önce yemeğe gitmek için can atıyordu. Acaba bu akşam Batu ne yapacaktı? En son öğlen vakti konuştuklarında Batu şantiyede az bir işinin olduğunu, sonrasında annesinin sitemlerini dindirmek için Adana'ya ailesini görmeye gidebileceğini söylemişti ama sonra bir daha sesi çıkmamıştı. Tam telefonunu çıkarmış, anneannesiyle Suzan Hanım'ın yeni bir mağazaya dalmasını fırsat bilerek mağazanın kapısının önünde durup Batu'yu aramak için ekrana basmıştı ki kalabalığın arasından karşıdan kimin geldiğini görünce olduğu yere çivilenip kaldı.

Eşiyle beraber vitrinlere bakarak sallana sallana yürüyen Tina da çok geçmeden Lale'yi fark etmişti. Bir an için o da durdu kaldı. Ama sonra yüzünde imalı bir gülümsemeyle ona doğru yürüdü. "Merhaba Lale." diyerek gelip önünde durdu.

Lale ne yapacağını bilemeden boş boş Tina'nın suratına baktı. Birkaç gün önce işittiği onca hakaretten sonra değil selam vermek, yüzüne bile bakmak istemiyordu bu kadının ama yanında eşi Yusuf da olduğu için nasıl davranacağına karar verememişti. Sonunda mecburen soğuk bir sesle "Merhaba." dedi.

Tina "Alışverişe çıkmışsın galiba?" dedi hayra alamet olamayacak kadar yumuşak bir sesle.

"Hı hı." diyerek hızla başını salladı. Anneannesi ve Suzan Teyze mağazadan çıkmadan Tina'yı başından savmak istiyor, olabildiğince az ve öz cevaplar vererek Tina'nın onlarla karşılaşmasını önlemekte kararlı görünüyordu.

Ne yazık ki Tina'nın "Sevgilin için bornoz bakıyordun herhalde?" demesiyle beraber aldığı bütün bu kararlar çöpe gitti. Bir anda sanki damarlarındaki tüm kan çekilmiş, vücudunun her yanı buz kesmişti.

"Ne diyorsun sen ya?" derken öfkeden sesi titriyordu.

"Ne dediğimi sen gayet iyi biliyorsun." diye sırıtarak eşi Yusuf'a döndü Tina. "Biliyor musun canım ben geçen sabah Lale'ye kahvaltıya gittiğimde kimle karşılaştım?"

Yusuf, eşi ve Lale arasında geçen bu kısa konuşmadan hiçbir şey anlamadığını gösteren şaşkın bir ifadeyle sordu. "Kimle karşılaştın?"

"Tina!" diye bağırdı Lale sertçe ama Tina hiç oralı olmadı.

"Lale'nin 'yatak arkadaşı' Batu'yla. Hem de tahmin edebileceğin gibi Lale'nin yatak odasında."

Lale'nin sinirden şakakları zonklamaya başlamıştı. Gözleri kararır gibi oluyor, midesi bulanıyor, kulakları uğulduyordu. Tina'yı elleriyle boğmak için bir kaşık suya bile ihtiyacı yoktu artık! "Saçma sapan konuşma Tina." diye tısladı.

Tina hiç umursamıyordu bile Lale'yi. Gayet sakin bir sesle "Saçma sapan konuşmuyorum, gördüklerimi anlatıyorum." dedikten sonra yeniden eşine döndü. "Sabahın sekiz buçuğunda duştan çıkmış, üstünde sadece beline sardığı bir havluyla Lale'nin odasında dolanıyordu. O yatak odasına ilk gelişi olmadığı her halinden belliydi yani. Bir de benim üstüme yürüdü inanabiliyor musun? Ama tabii bilemeyiz, Lale belki 'Batu'dan başkalarını da atmıştır garsoniyerine değil mi?" diye alayla gülünce Lale'nin bütün vücudu sinirden tepeden tırnağa titremeye başlamıştı.

"Sen kim oluyorsun da benimle böyle konuşabiliyorsun?" derken avazı çıktığı kadar bağırdığının farkında bile değildi, öfkeden kendini kaybetmişti. "Orası benim garsoniyerim falan değil, evim! Batu da benim yatak arkadaşım falan değil, sevgilim! Sadece sevgilim de değil, evleneceğim adam! Batu'dan başka kimse girmedi o eve. Ondan başka kimseye de dokunmadım ben!"

Tina Lale'nin dediklerinin tek bir kelimesinin bile doğruluğuna inanmadığını gösteren küstah bir tavırla güldü. Karşılık vermek için ağzını açmıştı ki birden yüzü kül rengine döndü. Gözleri yerlerinden çıkacak gibi korkuyla açılmıştı.

Lale onun neyi fark edip de bu kadar sarsıldığını görmek için arkasını dönerken bile aslında içten içe biliyor, karşılaşacağı manzaradan deli gibi korkuyordu. Ve korktuğu başına geldi. Anneannesi bembeyaz bir suratla arkasında durmuş, duyduklarına inanmak istemeyen hayal kırıklığı dolu bir ifade ve bomboş bakan gözlerle donmuş kalmıştı. Yanında duran Suzan Hanım'ın da ondan pek farkı yoktu ama Hilda Hanım çok daha kötü görünüyordu. Olduğu yerde sallanmaya başlayınca Lale panikle ona doğru atıldı. "Teta!" diyerek kolunu tutmaya çalıştı ama Hilda Hanım o şoka girmiş halinden beklenmeyecek bir çeviklikle kolunu çekti. Boş boş bakan gözleri Lale'ninkilerle karşılaşınca birden canlandı, öfke dolu pırıltılarla alev aldı.

"Yazıklar olsun!" dedi dişlerinin arasından.

Gözleri anında dolu dolu oldu Lale'nin. Anneannesinin eline sarıldı. "Teta ne olur..." dedi yalvaran bir sesle ama Hilda Hanım hışımla elini çekti.

"Bırak dokunma bana!" diye nefretle bağırdı Lale'nin suratına. Sonra arkasını dönüp gitmek için bir adım atmaya çalıştı ama sendeledi. Suzan Hanım'ın koluna tutunarak dengesini bulmaya çalışırken gözleri kaydı ve Hilda Hanım yere yığıldı kaldı.

Lale birkaç saniye heykel gibi olduğu yerde durdu kaldı. Sonra anneannesinin yerde yatan baygın bedenini görünce deli gibi bağırmaya başladı. Aklını kaybetmiş gibiydi, anneannesinin yanına yere çökmüş çığlık çığlığa ağlıyordu. "Anneanne! Anneanne aç gözlerini! Tetacım n'olur aç gözlerini! Teta beni duyuyor musun? Teta n'olur yalvarıyorum gözlerini aç!" diye hıçkıra hıçkıra ağlayarak sarsıyordu anneannesini ama Hilda Hanım numara yapmıyordu. Gerçekten de bayılmıştı. "Yardım edin n'olur!" diye başını kaldırıp etrafına bakınarak bağırdı Lale. "Biri ambulans çağırsın. Öyle izleyeceğinize yardım etsenize!" diyerek haykırdı birkaç saniye içinde başlarına toplanan kalabalığa. Sonra iğrenerek dönüp şok olmuş bir halde orada dikilen Tina'ya baktı. "Orada öyle duracağına ambulans çağırsana!" diye bağırdı. Ama Tina sahiden de şoka girmiş gibiydi. Lale'ye söylediklerini Hilda Hanım'ın duyabileceğini hiç hesaba katmamış olduğu yüzündeki korkmuş ifadeden belli oluyordu. Lale'ye ne demiş olursa olsun, bu olayı Hilda Hanım'a duyurmayı hiçbir zaman istemediği anlaşılıyordu. Lale'ye ettiği zehir zemberek lafların nelere yol açacağını o da bilememişti.

"Tetacım, tetacım, n'olur gözlerini aç lütfen lütfen lütfen..." diyerek sayıklıyordu Lale.

Tam o sırada kalabalığı yaran biri nefes nefese gelip yanına çöktü. "Lale?" diye soluyarak sımsıkı ellerine sarılan Batu'ydu bu.

Onu görünce büsbütün delirmiş gibi ağlamaya başladı Lale. "Batu, anneannem... Anneannem!"

"Biliyorum canım. Biliyorum Lalem. N'olur sakin ol." diyerek ellerini okşadı. "Ambulans çağırdım ben. Birazdan burada olacak."

Batu konuşuyordu ama Lale sanki duymuyordu. Duyuyorsa da anlamıyordu. Deli gibi ağlamaya devam ediyordu.

"Ya bir şey olursa? Ya uyanamazsa?" diye çığlık atarken o kadar şiddetle ağlıyordu ki sonunda öksürmeye başlayınca Batu da panikledi. Yüzünü ellerinin arasına alarak Lale'nin kendisine bakmasını sağladı.

"Bir şey olmayacak anneannene! Lale n'olur beni dinle, bir şey olmayacak diyorum. Kendine gel Lale n'olur!"

Sesini Lale'ye duyurmak için o da bağırıyordu artık ama Lale onu duymuyor, arada öksürüklerle kesilen ağlaması tüm şiddetiyle devam ediyordu.

Birkaç dakika sonra sağlık görevlileri gelip de Hilda Hanım sedyeyle ambulansa taşındığında Batu, ayakta durmakta bile güçlük çeken Lale'yi belinden tutarak oraya doğru yürüttü. O kadar halsiz görünmesine rağmen, ambulans hareket etmeden önce anneannesinin yanına geçmek için hamle yaptı Lale. Ama Suzan Hanım sertçe itti onu. Tiksintiyle Lale'nin suratına baktıktan sonra "Sen gelme. Ben giderim onunla." dedi tükürür gibi. Ve Lale'nin bir şey söylemesine fırsat bırakmadan ambulansa binip Hilda Hanım'ın yanına geçti. Ambulansın kapısı kapatıldıktan sonra siren sesi yeniden çalınmaya başlayıp araç hareket edince Lale anneannesini götüren ambulansın arkasından çaresizlikle bakakaldı.

**

Alışveriş merkezinin hemen yakınında bir özel hastane olduğu için ambulansın siren sesi bile uzaklaşmadan hastaneye yetiştirilmişti Hilda Hanım. Batu da hala deli gibi ağlayan Lale'yi arabasına bindirip oraya götürmüştü hemen. Lale Batu'ya tutunarak perişan bir halde hastaneye girdiğinde, bayılıp yere düştüğü sırada kafasını çarpmış olduğu için her ihtimale karşı apar topar tomografiye almışlardı Hilda Hanım'ı. Bunu duyan Lale biraz önceki gibi hıçkırarak ağlamaya başlayınca Batu kolunu omzuna atarak göğsüne çekti onu. Onu biraz olsun sakinleştirebilmek için saçlarını okşayıp öpüyor, kulağına yatıştırıcı sözler fısıldıyordu ama Lale sakinleşecek gibi değildi. Batu'nun göğsüne yaslanmış ağlıyordu. O ağladıkça Batu'nun içinden bir şeyler kopup gidiyordu. O boğuk hıçkırıkları içini parçalıyor, yanaklarından süzülen göz yaşları yüreğini dağlıyordu.

"Lalem, canım, bak hastanedeyiz, bir şey olmayacak anneannene. Ne olur artık biraz sakinleş canım lütfen." diye mırıldanarak saçlarını okşuyordu ki kendilerini nefretle süzen Suzan Hanım'la göz göze geldi. Ve sabah Lale'nin söylediklerinden işkillenip bütün günü onu takip ederek geçirdiği için içinden şükretti. İyi ki o "seni çok seviyorum, sakın unutma tamam mı?" cümlesinden şüphelenmiş, iyi ki öğlene kalmadan şantiyedeki işlerini bitirmiş ve iyi ki telefonda Lale'den nerede olduğunu öğrendikten sonra gidip peşine takılmıştı. Hilda Hanım'la ekürisi Suzan Hanım'ı günahı kadar sevmediğinden onlara hiç güvenmiyor, bir iş çevirdiklerinden yüzde yüz emin olduğundan, akşam Lale'yi bilmem kimin oğluyla buluşturacaklarından fena halde kuşkulanıyordu. Bu yüzden bütün gün gölge gibi Lale'yi takip etmişti. Alışveriş merkezinde biraz geride durarak onu izlerken Tina'yla karşılaştığını ve tartışmaya başladıklarını görünce yanına gidip gitmemekte tereddüt etmişti. Hilda Hanım'la Suzan Hanım hemen yandaki mağazada olmasalar çoktan soluğu orada almıştı ama Lale'nin bundan hiç hoşnut kalmayacağını bildiğinden dişini sıkmış, o Tina denen işgüzara haddini bildirmek için yanıp tutuşmasına rağmen kendini tutmuştu. Fakat sonrasında Hilda Hanım'ın mağazadan çıktığını ve yüzündeki dehşet ifadesiyle Lale'ye bakakaldığını görünce olayın çığırından çıktığını anlamış, Lale'nin bu durumu tek başına göğüslemesine izin vermemek için oraya doğru yürümeye başlamıştı ki Hilda Hanım birden yere yığılmıştı. Sonrası Lale'nin canhıraş çığlıklarının hala kulaklarında uğuldadığı, ambulans çağırdıktan sonra onun yanına nasıl koşup gittiğini hatırlayamadığı, çığlık çığlığa ağlayan o halini görünce buna sebep olan herkesi öldürmek için delicesine bir istek duyduğu ve asla bir daha yaşamak istemediği bir kabustu.

Yarım saat kadar sonra Hilda Hanım kendine gelmiş ve odaya alınmıştı. Çekilen tomografide korkulacak bir durum olmadığı görülmüş, yaşadığı ani şok ve stres nedeniyle onun yaşında biri için oldukça tehlikeli boyutlara ulaşan tansiyonu yüzünden baygınlık geçirdiği ortaya çıkmıştı. Bunu duyan Lale bütün bunlara kendisinin sebebiyet verdiğini düşünerek biraz daha ağlamış ama sonunda anneannesinin gayet iyi olduğunu öğrenince biraz sakinleşmişti. Ama ağlamaktan yüzü muşmulaya dönmüş durumdaydı. Kanlanmış gözleri bir çizgi halini almış, burnu kıpkırmızı olmuştu. Elindeki peçeteyle devamlı burnunu silip duruyordu. Onu böyle gördükçe Batu'nun boğazına taş gibi bir şey gelip oturuyordu.

"Lale hadi ne olur ağlama artık. Bak bir şeyi yokmuş işte anneannenin, gayet iyiymiş. Biraz dinlendikten sonra taburcu bile olabilir dediler, sen de duydun." diyerek yüzünü ellerinin arasına aldı.

"Nasıl ağlamayayım Batu ya?" derken ağlamaktan sesi kısıldığı için zar zor duyabiliyordu Batu onu. "Hepsi benim yüzümden oldu." Yeniden gözleri dolmuştu.

"Hayır senin yüzünden değil." derken usulca yanaklarını okşuyordu.

"Nasıl benim yüzümden değil ya, benim yüzümden işte!" diyerek burnunu çektikten sonra Batu'nun gözlerinin içine baktı. "Sen nasıl hemen geldin oraya?" diye sordu masumca. Batu'nun gün boyunca kendisini takip etmiş olma ihtimali aklının ucundan bile geçmiyordu besbelli.

Hafifçe gülümsedi Batu. "Benim Lalem öyle ağlar da ben gelmez miyim?" deyince gözleri ıslak olmasına rağmen Lale de hafifçe tebessüm etti.

"İyi ki geldin." diye mırıldanarak başını yana doğru çevirip yanağının üstünde duran Batu'nun elinin içine küçük bir öpücük bıraktı sonra.

Batu da eğilip saçlarına usulca bir öpücük kondurdu. "İyi ki geldim." dedi sessizce.

Tam o sırada Hilda Hanım'ı yatırdıkları odadan çıkan Suzan Hanım pis bir bakış attı onlara doğru. Sonra da kahve almak için koridorun diğer ucundaki kahve makinesine doğru yürüdü.

Onun odadan çıktığını gören Lale ise attığı bakışlara hiç aldırış etmeden odaya doğru seğirtti hemen. Batu yavaşça kolundan tuttu. "Lale istersen biraz daha dinlensin anneannen?"

Lale panikle başını iki yana salladı. "Hayır hemen konuşmam lazım onunla."

Batu da içini çekti. "Peki sen bilirsin. dedi. Sonra kararsızlıkla Lale'nin gözlerine baktı. "Ben de gelip 'geçmiş olsun' diyeyim mi?

Bütün bu olanlara rağmen bunu içtenlikle sorabilmesi karşısında Lale resmen erimişti. Keşke şu kapıdan bu adamın elini tutarak girebilseydi... Ama işte olmuyordu. Hayran hayran baktı ona. "Demiş kadar oldun boşver." derken sesi titriyordu. Sonra parmak ucuna yükselip kulağına fısıldadı. "Şimdi burada olmasaydık öperdim seni."

Batu'nun ağzı kulaklarına vardı bu sözlerle. "Neyse borcun olsun, sonra öpersin." deyince Lale sessizce güldü. "Ama bak borcunu unutmak yok."

Lale başını salladı. Sonra alnına götürdüğü elleriyle saçlarını geriye iterek derin bir nefes aldı ve elini kapı koluna uzattı. İçeri girmeden önce son kez Batu'ya baktı. Ürkek bir sesle "Sen burada bekle tamam mı?" derken yalnız kalmaktan korkan küçük bir kız çocuğu gibiydi.

Batu elini tutup dudaklarına götürerek avucunun içini tuttu. "Ben zaten buradayım. Ama sen de ağlamayacaksın tamam mı?"

Lale halsizce gülümsedi. Ve odanın kapısını açıp içeri girdi.

Hilda Hanım odanın ortasındaki yatakta boylu boyunca yatıyor, hiç konuşmadan tavana bakıyordu. Odaya birinin girdiğini duyunca başını çevirip kapıya doğru baktı. Lale'yi görünce yüz hatları gerildi. Bakışları sertleşti. Kaşları çatıldı. Hiçbir şey söylemeden başını çevirdi.

Lale çekinerek yavaş adımlarla yatağa doğru yürüyüp Hilda Hanım'ın ayak ucunda durdu. "Teta biliyorum bana kızgınsın ama..." dedi duyulur duyulmaz bir sesle. "Ne olur beni bi dinler misin?"

Hilda Hanım öfkeyle parlayan gözlerini tavandan çekip Lale'ye baktı. "Neyini dinleyeceğim Lale? Neyini? O çocukla evinin yatak odasında neler yaptığını mı anlatacaksın bana?"

"Teta lütfen..." derken anneannesine yalvarıyordu adeta ama Hilda Hanım ona merhamet etmekten çok uzaktı o anda.

"'Lütfen'i falan yok bunun Lale! Nasıl bir hata yaptığının farkında mısın sen?"

Lale usulca yatağın ucuna iliştikten sonra derin bir nefes alarak anneannesinin gözlerinin içine baktı. "Sen bunun bir hata olduğunu düşünüyorsun biliyorum ama inan öyle değil. Hata yapmıyorum ben."

"Hata yapmıyormuş!" diye öfkeyle bağırdı Hilda Hanım. "Ya ne yapıyorsun? Şu yaptığın işin nesi doğru söylesene bana Lale! Seni uyardım. Bu işin en başında uyardım seni ben. 'Yapma' dedim, 'bu iş olmaz' dedim, 'o çocuğun senden tek istediği seninle beraber olmak' dedim. Ama sen sanki ben bunların hiçbirini dememişim gibi gittin yine kendi bildiğini okudun!"

"Teta nolur bağırma. Bak beni bir dinlersen..."

"Seni dinlememe gerek yok Lale. Çünkü ne söyleyeceğini gayet iyi biliyorum. O serseriye aşık olduğunu söyleyeceksin değil mi?" diye dudak büktü.

"Evet öyle. Ben Batu'ya aşığım Teta. Çok aşığım. Çok seviyorum. Neden anlamak istemiyorsun? Bunu anlamak bu kadar zor mu?" derken yine göz pınarlarına yaşlar birikmişti ama anneannesi gözyaşlarından zerre kadar etkilenmiş görünmüyordu.

"Evet zor! Benden bunu anlamamı bekleme Lale. Aşk falan değil bu. O çocuğun derdinin ne olduğu en başından belliydi. Kaç kez söyledim bunu sana." derken haklı olduğundan o kadar emindi ki söylediklerinin doğruluğundan hiç şüphe duymadığı yüzündeki ifadeden anlaşılıyordu. "Ama sen o kadar aptalsın ki. O pislik gözünü o kadar kör etmiş ki bunu bile göremiyorsun! Hevesini aldıktan sonra seni ortada bıraktığı zaman anlayacaksın beni ama o zaman çok geç olmuş olacak."

Sonunda odaya girerken sakinliğini korumak için kendine söz vermiş olan Lale daha fazla dayanamayıp ayağa fırladı. "Hayır öyle değil işte! Hiçbir şey senin sandığın gibi değil! Senin sandığın gibi Batu'nun tek derdi benimle yatmak olsaydı şimdiye çoktan hevesini almış olması gerekirdi!"

Hilda Hanım'ın yüzü üzerinde yattığı çarşaflar gibi bembeyaz kesildi bir anda. "Ne demek istiyorsun sen?" dedi dehşetle.

"Ben Batu'yla ilk defa tanıştığımız yaz beraber oldum. Sonrasında da o askere, ben Paris'e gidince çok uzun süre ayrı kaldık. Hevesini alıp sıkılacak beni bırakacak olsaydı şimdiye çoktan yapardı bunu."

Hilda Hanım halsizce elini alnına götürerek başını tuttu. "Sana inanamıyorum Lale." dedi sayıklar gibi. "Bir de çok büyük marifetmiş gibi söylüyorsun bunu bana!"

"Marifet diye söylemiyorum. Batu senin düşündüğün gibi biri değil, ilişkimiz de sandığın gibi bir ilişki değil, bunu anlaman için söylüyorum! Ben onu seviyorum anneanne. Hem de çok seviyorum. Ne olur biraz anlamaya çalış beni." diyerek anneannesinin elini tutmaya çalıştı ama Hilda Hanım yine izin vermedi, sertçe çekti elini.

"Allah'ım inanamıyorum. Daha böyle ne rezillikler duyacağım kim bilir?" diye inildedi. "Yazıklar olsun sana Lale. Biz seni böyle mi yetiştirdik?" diye hırsla bağırdı. "Böyle mi terbiye verildi sana? Gördüğün ilk erkekle yat diye mi bu kadar üzerine düştü baban senin?"

"Gördüğüm ilk erkek olmasıyla falan alakası yok bunun! Ayrıca Batu'nun gördüğüm ilk erkek olmadığını sen de çok iyi biliyorsun. Hiç boşuna sözde ahlak dersi vermeye çalışma bana anneanne. Batu Hristiyan bir ailenin oğlu olsaydı şu an sevinçten boynuma sarılmıştın, ikimiz de biliyoruz bunu."

"Sorun da bu işte. Hristiyan bir ailenin oğlu değil o."

"Değilse değil, ne yapayım? Bu benim umurumda bile değil ki! Benim Müslüman bir ailenin kızı olmamam da Batu'nun umurunda değil! Yeter artık anneanne ya hangi devirde yaşıyoruz? Farklı dinden biriyle evlenen bir sürü insan var!"

"Evet var ama o insanların hiçbiri benim torunum değil."

Lale sakin olmaya çalışarak derin bir nefes aldı. Anneannesinin tansiyonunun yeniden fırlamasını istemiyordu ama bu konuşma devam ettikçe öfke kat sayısının hızla artmasına da engel olamıyordu. "Bak ben seni anlamaya çalışıyorum. Yaşadığımız ülkede çok küçük bir azınlığız biz. Haklı olarak çocuklarının, torunlarının kendileri gibi Hristiyan biriyle evlenmelerini istiyorsun. Gerçekten anlıyorum seni." derken gözleri dolu doluydu. "Sen de kendine göre haklısın. Ama ne olur sen de beni anlamaya çalış. Lütfen Teta..." diyerek bu defa çekmesine izin vermeden tuttu elini. "Ben deliler gibi seviyorum onu. Aşığım diyorum anlasana!" diye bağırırken sonunda ağlamaya başladı. "Ondan başkasıyla olamam ben. Hristiyan olmaması falan umurumda değil. Hiçbir şey yok gözümde. Yeter ki onunla olayım, başka hiçbir şey istemiyorum!" derken bir yandan da şiddetle ağlıyordu. "Batu'dan başkasıyla olursam ölürüm ben. Yapamam. Biraz anla beni Teta ne olur yalvarıyorum sana. Sen hiç mi aşık olmadın?"

Hilda Hanım ters bakışlarla süzdü torununu ve yine sertçe çekti elini. "Konumuz benim aşık olup olmamam değil Lale! Aşktan daha önemli şeyler de var hayatta. Aşık olduysam bile ailemin sözünden dışarı çıkmadım ben. Sonu gelmeyecek bir şey için ailemi çiğnemedim."

Lale ister istemez şaşırmıştı bu cevap karşısında. Burnunu çekerek anneannesine baktı merakla. "Nasıl yani? Sen de mi başka dinden birine aşık olmuştun?" diye sordu hayretle ama bu soru Hilda Hanım'ı daha fazla sinirlendirmekten başka bir işe yaramamıştı.

"Şimdi konumuz bu değil." diye hışımla bağırdı. "Nasıl yapabildin bunu hala anlayamıyorum Lale. Biz sen burada tek başına çalışıyorsun uğraşıyorsun didiniyorsun diye düşünürken aylardır burada o çocukla düşüp kalkıyor muydun sen?"

"Teta daha kaç kez söylemem lazım, ben Batu'yu seviyorum! O da beni seviyor. Evleneceğiz biz. Kimseyle düşüp kalkmadım ben!" derken artık o da sesinin seviyesini kontrol edemiyor, bas bas bağırıyordu.

"Evlenecek misiniz?" diyerek isterik bir kahkaha attı Hilda Hanım. "Hayal görme Lale! O çocukla evlenemezsin sen! Böyle bir şeyi ne biz kabul ederiz ne de onun ailesi. Baban böyle bir şeyi asla kabul etmez! O aile de seni hiçbir zaman istemez."

"Neden ama... neden? Neden kabul etmiyor babam? Başka dinden biriyle evlenen bir sürü..." diyerek biraz önce söylediklerini tekrarlıyordu ki anneannesi sinirle sözünü kesti.

"Sana biraz önce de söyledim Lale, o insanların hiçbiri benim torunum değil. Hiçbiri babanın kızı değil! O insanların hiçbiri beni ilgilendirmiyor, beni sen ilgilendiriyorsun. Ben böyle bir şeye asla göz yumamam. Baban da ölse affetmez seni, biliyorsun." dedikten sonra inanamayarak başını iki yana salladı. "Şu hale bak. Baban da nasıl gururlanıyordu seninle. Sana Mersin'de iş kurduğu için nasıl memnundu. İşleri çekip çevirmeyi birkaç ayda öğrendin diye nasıl seviniyordu, kabına sığamıyordu adam. Babanın senin için bütün bu yaptıklarına teşekkürün bu mu? O çok düşkün olduğun, herkesten çok sevdiğin babana bunu mu layık görüyorsun?"

İşte sonunda Lale'yi en hassas noktasından yakalamayı başarmıştı Hilda Hanım. Torununun kirpiklerinin ucundaki göz yaşlarını görünce alayla gülümsedi. "Adamcağızın aylardır aklı hep sende. 'Bu kız orada ne yer ne içer, tek başına ne yapar' diye bir an dilinden düşürmüyordu seni. O kadar nankörsün ki Lale... Adamcağız kızının burada ne haltlar çevirdiğini bir bilse küt diye gider herhalde."

"Teta!" dedi ağlamaklı bir sesle.

"Hiç öyle 'teta' deme bana Lale! Melis'in düğününde Mişel'i sizden habersiz getirdim de babanın fenalaşmasına neden oldum diye kızıyordun bana. Peki senin bu yaptığına ne demeli? Baban o çocukla beraber olduğunu, evlenmeyi düşündüğünü, evinde onunla beraber yaşadığını öğrenince ne yapacak sence? 'Aferin kızım, çok iyi yapmışsın' diyeceğini mi zannediyorsun?" dedi bağırarak.

O bağırdıkça Lale biraz daha küçülmüştü olduğu yerde. Deminden beri konuştukları arasında en çok canını acıtan bu son cümlelerdi belki. Babasının bu ilişkiyi öğrendiğinde neler söyleyeceğini, neler yapacağını zaten tahmin edebiliyordu ama bunları böyle açıkça bir başkasından duymak bir nevi tokat etkisi yaratmıştı bünyesinde. Suçluluk duygusu mengene gibi sıkıyordu sanki boğazını, nefes alamıyordu. Hissettiği vicdan azabının ağırlığıyla başını öne eğdi.

Hilda Hanım da son söylediklerinin Lale'nin üstünde bıraktığı etkinin farkındaydı. Ve aynı şeyleri evirip çevirip tekrar söyleyerek biraz daha Lale'nin üstüne gitmekte kararlıydı. "Bu iş bir an önce bitecek Lale. Daha fazla zaman kaybetmeden, yediğin bu haltlar babanın kulağına gitmeden, Lemi bunları duyup kalp krizi geçirmeden ayrılacaksın o serseriden."

Lale başını kaldırmadan titreyen kirpiklerinin altından anneannesine baktı ürkek gözlerle.

"Bak bugün benim başıma gelenlere. Hepsi senin iradesizliğin yüzünden. O çocuğa karşı koyamaman yüzünden. Dünya başıma yıkıldı sandım. Bütün vücudum uyuştu. Aynı şey babana da mı olsun istiyorsun?"

"Hayır Teta bak..." diye atıldı ama anneannesi konuşmasına izin vermedi.

"Bunlar babanın kulağına giderse neler olacağını biliyorsun değil mi Lale? Adamcağız Mersin'de sana iş kurduğu için gururlanırken burada aylardır o serserinin yatağını ısıttığını öğrenince neler olacağını çok iyi biliyorsun."

Lale kulaklarına inanamayarak başını kaldırıp anneannesinin sinirden kıpkırmızı kesilmiş suratına baktı. "Anneanne ne demek "yatak ısıtmak" ya?" derken ağlamamak için dişlerini sıkıyordu.

"Ne demekse o demek işte! Bunca zamandır yaptığına başka ne denir ki?" diye bağırdıktan sonra parmağını Lale'ye doğru salladı." "Bak bir kez daha söylüyorum Lale, bu iş daha fazla uzamadan bitecek! Suzan'ın dediğine göre o da buradaymış öyle mi?"

"Evet." diye atıldı. "Ambulansı o çağırdı. Suzan Teyze beni ambulansa almayınca beni buraya o getirdi. Sana geçmiş olsun demek için odaya gelmek istedi. Hiç sandığın gibi biri değil o anneanne. Biraz tanımaya çalışsan eminim sen de..."

Hilda Hanım haşin bir sesle böldü cümlesini. "Onu tanımak falan istemiyorum ben." diye öfkeyle haykırdı. "Hemen şimdi dışarı çıkıp bu işi bitiriyorsun Lale! O çocuktan derhal ayrılıyorsun!"

"Hayır!" diye bağırdı Lale.

"Evet!" diye daha da yüksek bir sesle bağırdı. "Ya o çocuktan ayrılırsın ya da bu iş ortaya döküldükten sonra bir daha ailenden kimsenin yüzünü göremezsin!"

Lale en büyük korkusu gelip karşına dikilmiş gibi bakakaldı anneannesine. Duyduklarına inanamıyordu. Eninde sonunda işin buraya geleceğinden korkmuştu hep. Bu yüzden ertelemişti babasıyla konuşmayı. Bu yüzden Batu'yu kırma pahasına kaçmıştı her şeyi ailesine açıklamaktan. Ama şimdi anneannesi karşısında durmuş, bir tercih yapmasını bekliyordu ondan. Güçlükle yutkundu. Son bir manevra denemeye karar verdi. "Anneanne gel ne olur eve gidelim, biraz dinlen. Sonra konuşuruz bunları."

"O çocukla yatıp kalktığın eve bir daha asla adımımı atmam ben!" derken köpürüyordu Hilda Hanım. "Hemen şimdi ayrılacaksın ondan Lale!"

Lale ağlayarak "Ayrılamam." dedi.

"Ayrılacaksın!"

Umutsuzca başını iki yana salladı Lale. "Hayır ayrılmayacağım. Ayrılamam. Yapamam diyorum anlamıyor musun?" diye hıçkırdı.

Hilda Hanım gözlerinde derin bir hayal kırıklığıyla torununu baştan aşağıya süzdü. "Son sözün bu mu?"

"Hayır son sözüm bu değil. Ben tercih yapmak istemiyorum ki! Neden hem aşık olduğum adamla birlikte olup hem de ailemle olamıyorum anneanne? Neden? Neden tercih yapmak zorundayım?"

"Yaptıkların babanın kulağına gittiğinde bunları ona da söylersin artık." dedi alay ederek. "Ama şunu da bil Lale. Benim sözümü çiğnersen... bütün bu anlattıklarıma rağmen o çocukla evlenmek için diretirsen... bunu asla kabul edemeyeceğimi bile bile onunla olmaya devam edersen... o çocuk için dinine ailene sırtını dönersen... seni asla affetmem!" dedikten sonra yattığı yerde yan tarafa dönerek Lale'ye sırtını çevirdi.

"Teta..." dedi Lale boğuk bir hıçkırıkla.

"Git Lale. Git ve dediklerimi iyice düşün. O çocuktan ayrılmadan da gelme yanıma."

"Teta ne olur gel eve gidelim..." diye yalvaracak oldu.

"Ben o eve bir daha gitmem!" dedi hışımla. "Hadi git artık. Bu işi bitirmeden de bir daha yanıma gelme. Gelsen bile zaten yüzüne bakmam."

Lale boğazına dizilen hıçkırıklarını zapt etmek için elini ağzına kapadı. Yatağın diğer tarafına dönmüş kıpırdamadan yatan anneannesinin sırtına baktı uzun uzun. Sonra sessiz adımlarla kapıya doğru yürüdü, çıktı odadan.

Kapıyı açtığında karşısında kapı dibinde bekleyen Suzan Hanım'ı buldu. Suzan Hanım yine nefret dolu bir bakış attıktan sonra geçip odaya girdi ve kapıyı sertçe Lale'nin yüzüne kapadı.
Lale kısa bir an için boş gözlerle yüzüne kapanan kapıya baktı. Sonra gözleri hemen orada kollarını kavuşturarak duvara yaslanmış bekleyen Batu'nun simsiyah kesilmiş gözlerini buldu. Hiçbir şey söylemeden birbirlerine baktılar.

Batu'nun kalbi resmen kulaklarında atıyordu o dakikalarda. Kapının hemen önünde beklediği için Lale'yle Hilda Hanım'ın bağıra çağıra yaptıklarını konuşmaları kelimesi kelimesine duymuştu. Lale'nin kendisi hakkında söyledikleri onu duygulandırsa da Hilda Hanım'ın ültimatomu karşısında eli kolu bağlı kalakalmıştı. Lale o odadan çıkınca anneannesinin sözünü dinleyerek "Ayrılalım Batu." diyecek diye ödü kopuyordu. Ve Lale sonunda o odadan çıktığında Batu'nun yüreği ağzında atıyordu artık. Bu kadar çaresiz, bu kadar gurursuz olduğu için kızıyordu kendine ama başka ne yapabilirdi onu da bilmiyordu ki! Ne düşünmesi gerektiğini bilmeden, içinden geçenleri belli etmemek için büyük çaba sarf ederek Lale'nin gözlerinin içine baktı.

Lale gözlerini Batu'nun gözlerinden bir an bile çekmeden birkaç adımda yanına gelip elini tuttu. Saatlerdir ağlamaktan, deli deli bağırmaktan kısılmış sesiyle "Hadi gidelim buradan." dedi.

**

Hastaneden çıktıktan sonra eve gelene kadar ağlamıştı Lale. Eve geldikten sonra da. O kadar çok ağlıyordu ki Batu istemeden buna neden olduğu için kendini çok ama çok kötü hissetmeye başlamıştı. Eve gelince Lale anneannesini aramış ama Hilda Hanım telefonunu açmamıştı. Hastaneyi arayıp odasını bağlattığında ise oda telefonunu Suzan Hanım açmış, "Hilda seninle konuşmak istemiyor!" diye tersledikten sonra telefonu Lale'nin suratına kapatmıştı. Bunun üzerine Lale daha kötü ağlamaya başlamıştı. Batu kendine gelmesi için onu duşa girmeye ikna ettikten sonra bir uzunca bir süre de sıcak suyun altında ağlamıştı Lale. Duşun altında ne kadar kaldığının farkında değildi, o kadar uzun süre suyun altında durmuştu ki... Batu endişelenip içeri girmese daha epeyce bir süre orada kalacak gibiydi. Çok perişan bir hali vardı, saatlerdir kesilmeyen ağlaması bütün enerjisini alıp götürmüştü. Batu onu küçük bir çocuk gibi havluya sarıp kucaklayarak küvetten çıkarırken sırf Lale'yi bu kadar üzdüğü için Hilda Hanım'ı elleriyle boğabileceğini düşünüyordu. O ihtiyar cadının Lale'ye söylediği her şeyi duymuştu ve tabii Lale'nin verdiği cevapları da. İtiraf etmesi gerekiyordu ki Lale'nin bunları söyleyeceğini hiç tahmin etmemişti. Lale o odaya girdiği andan itibaren yürek çarpıntılarıyla kapı önünde dikilmesi bu yüzdendi. Hilda Hanım'ın Lale'ye neler diyeceğini duymaya hiç ihtiyacı yoktu. Gayet iyi biliyordu çünkü. Ama Lale'nin anneannesinin söylediklerine nasıl karşılık vereceğini, işte bunu bilmiyordu. Hilda Hanım konuştukça içeri girip karşısına dikilmemek için, suratına "Ben sandığınız gibi bir adam değilim, Lale'yi gerçekten seviyorum!" diye haykırmamak için, Lale'ye ettiği hakaretlerin her birini ona yedirmemek için kendini zor zapt etmişti. Kendi torununa nasıl da rahat hakaret ediyordu bu kadın böyle. Ona bu hakkı kim vermişti? Torunu kendisinin onaylamadığı bir beraberlik yaşadığı için ona nasıl böyle laflar edebiliyordu? Ama kabul etmeliydi ki Lale'nin bu sözlere karşılık ne söyleyeceğini de çok merak etmişti. Zaten bu yüzden kapının önünde durup hiçbir şey yapmadan beklemişti. Ama sonra Lale kendisini savundukça, ilişkilerine sahip çıktıkça içinde tel tel bir şeyler dağılmıştı. Lale'yle geleceklerini düşündüğünde en çok korktuğu şeylerden biriydi Hilda Hanım'ın tepkisi ve Lale'nin buna nasıl karşılık vereceği. Neyse ki korktuğu olmamış, bu zorlu virajı fazla yara almadan atlatmışlardı. Havlulara sarıp yatağa götürdüğü Lale'nin nemli gözlerini görünce fazla yara almadıklarını düşündüğü için pişmanlık duydu.

İki kişilik geniş yatağın ortasına yatırdığı Lale'nin yanına uzanıp gözlerinin içine bakarak gülümsedi. "Böyle kime benzedin biliyor musun?" dedi boynuna dökülen ıslak saçlarını okşayarak.

"Kime?" dedi hafifçe burnunu çekerek.

Batu'nun saçlarını okşayan eli boynuna inmişti şimdi. "Lena'ya." dedi gülümseyerek. "Hani yağmurda denize girdiğimiz gün eve dönerken ıslanmasın diye onu böyle havlulara sarmıştık ya. Kucağımda koşa koşa götürmüştüm ben."

Lena'nın o görüntüsü gözlerinin önüne gelince Lale de gülümsedi. "Hatta yağmurun altında ağzını kocaman açarak güldüğü için su yutmuştu." diye gülerken birden durdu. Yine gözleri dolmuştu. Batu'nun bir şey söylemesine fırsat vermeden "Batu..." dedi titrek bir sesle.

"Lalem..." derken ıslak saçlarını parmaklarına dolayıp bırakıyordu Batu.

"Lena'yla Daniel'ı bir daha göstermeyecekler bana." diyerek ağlamaya başlayınca Batu'nun içi paramparça oldu. Göğsüne çekerek sarıldı ona.

"O kadar da değil Lale. Niye göstermesinler yeğenlerini sana?" dese de aslında dediklerinden kendi de emin olamıyordu. O kadarını da yapmazlardı herhalde? Yok canım... yapmazlardı. Ama bilemiyordu ki işte. Yapmazlar mıydı gerçekten?

Lale sessiz sessiz ağlamaya devam ediyordu. "Anneannem öyle dedi ama. 'Bir daha ailenden kimsenin yüzünü göremezsin' dedi."

Batu bunları söylediği için Hilda Hanım'a da, tüm bunlara sebep olan aralarındaki din farkına da, bu zorlukları yaşamalarına neden olan bu saçma sapan anlayışa da deli gibi sövüyordu içinden.

"Ne yapacağım onları bir daha görmeme izin vermezlerse?" diyerek hıçkırınca yeniden sımsıkı sarıldı ona Batu. Lale'nin mutsuzluğu onu öyle kötü yapıyordu ki her şeyden herkesten korumak için alıp içine sokası geliyordu aşık olduğu bu kadını. Onu biraz sakinleştirebilmek için usul usul sırtını okşadı. Bu kasvetli ruh halini dağıtmak için "Ben alıp getiririm onları sana." dedi.

Lale onun göğsüne sakladığı başını kaldırarak dalga geçip geçmediğini anlamak için gözlerine baktı.

"Gerçekten diyorum. " dedi Lale'nin inanmayan bakışlarını görünce.

"Nasıl alıp getireceksin peki?"

"Kaçırırım!" deyince Lale'nin dudaklarından küçük bir gülüş fırladı.

"Batu yaa!"

"Ne var, kaçırırım tabii. Ne olacak ki. Daniel'a iki araba, Lena'ya da birkaç Barbie aldım mı tamamdır. Aslında 'Sizi Laloş'a götüreceğim' deyince onlar bayıla bayıla gelecekleri için tam kaçırma olmaz ama." diye gülünce Lale de tekrar gülerek yeniden göğsüne yasladı başını. Bir süre hiç ses çıkarmadan Batu'nun kalp atışlarını dinledi. Batu ise sessizce saçlarını okşuyordu yavaş dokunuşlarla.

Sonra Lale birden "Batu?" dedi yine.

"Lalem?" diyerek onu bir kez daha gülümsetmeyi başardı Batu. Ama bu sefer uzun sürmedi, Lale yeniden ciddileşti hemen.

"Ben çok düşündüm. Babamla kendim konuşacağım. Başka birinden duymasını istemiyorum." dedi. İşte bunu hiç beklemiyordu Batu. Ne söyleyeceğini bilemeden öylece kalakalmıştı. Lale ise onda bıraktığı etkiden habersiz devam etti sözlerine. "Paskalya'da konuşacağım babamla. Yani tabii hemen sabah konuşamam, ayine gideriz çünkü. Sonra da hep beraber yemek yenir, orada da konuşamam. Akşam da bir sürü giden gelen olur. Off keşke Beyrut'a gitmiyor olsaydık!"

Batu'nun tüm bedeni yay gibi gerildi duyduğu bu son cümleyle. "Ne Beyrut'u?" dedi ters çıkmasına zor engel olduğu bir sesle.

"Ben sana söylemedim mi?" diye başını kaldırarak ona baktı Lale.

"Söylemedin." deyip sustu. Lale bu kadar üzgünken bu mesele yüzünden sorun çıkarmak istemiyordu. Ama bu 'Beyrut' konusu onu çok geriyordu, elinde değildi.

"Paskalya'da gene Beyrut'a gidecekmişiz biz."

"Niye?"

"Bilmem." diyerek omuzlarını silkti. "İşte bayram diye herhalde. Annem istemiş gitmeyi. Oradaki kuzenlerini epeydir görmüyordu, ondan herhalde."

Batu ona 'gitme' demeyi her şeyden çok istiyordu o anda. Ama Lale zaten o kadar mahzun, o kadar kırılgandı ki bugün olanlardan sonra bir de kendisi yüzünden üzülür diye ödü kopuyordu. Dilinin ucuna gelen kelimeleri bir bir yuttu, bir şey demedi. Ama Lale de onun içinden geçirip dile getiremediklerini hissetmiş, anlamıştı. Başını kaldırarak boynunu öptü. "Sadece birkaç gün. Sonra hemen geleceğim."

Batu başını sallayarak yutkundu. "Babanla Türkiye sınırları içine girdikten sonra konuş ama!" dedi sonra.

Buruk bir gülümsemeyle başını salladı Lale. "Zaten oradayken konuşursam babam ne yapıp edip buraya geri dönmeme engel olur mutlaka."

"İstediği kadar engel olsun. Gelip alırım ben seni." dedi. Doğru da söylüyordu, gerçekten gidip alırdı Lale'yi. Ama yine de Lemi Bey'in yapabileceklerini düşünmek onu çok huzursuz ediyordu.
Lale'nin titrek iç çekişini duyunca içine bastıran sıkıntıyı dağıtabilmek için derin bir nefes aldı. "Gel hadi giydirelim seni. Üşüteceksin böyle." deyip Lale'yi yavaşça kollarından sıyırdıktan sonra yataktan kalkıp giyinme odasına doğru yürüdü. Biraz sonra döndüğünde elinde Lale'ye aldığı geceliklerden biri, yüzünde ise çapkın bir sırıtma vardı. "Bunu giymek ister misin?" dedi sırıtmaya devam ederek.

Lale "Hayır ya, üşürüm. O gecelik üstümdeki havludan bile daha çok yerimi açıkta bırakıyor." deyince Batu gülerek tekrar giyinme odasına döndü. Geri geldiğinde ellerinde bu kez kendi tshirtlerinden ve boxerlarından bir adet tutuyordu. "Kalk bakalım." diye elinden tutarak kaldırdı Lale'yi. Sonra da küçük bir çocuk gibi dikkatle giydirdi onu. Kendisinin kocaman tshirtünün içinde ufacık kalmıştı Lale. Gülerek yatağa oturup onu kucağına çekti. Lale de hemen onun sıcağına sokuldu.

"İyice küçücük kaldın bunları giyince."

Lale yüzünü boynuna yaslayarak mırıldandı. "Sen biraz irisin napayım."

Batu yüzünde küçük bir gülümsemeyle gözlerinin önüne dökülen ıslak saçlarını iterek yüzünü açtı. "Canım... Canım benim. Lalem benim." diye kendi kendine mırıldanarak tane tane yüzünü öpüyordu.

Lale gözlerini kapatarak kendini ona bırakmıştı. Biraz sonra aklına gelen şeyle beraber açtığında ise yine nemlenmişti gözleri. "Batu?" derken yine sesi titriyordu.

"Canım..." diyerek tekrar saçlarını öptü.

"Sen de onlar gibi düşünmüyorsun değil mi?" Batu'nun çatılan kaşlarından soruyu anlamadığını görünce arkasından ekledi. "Yani ben... yatağını ısıtmıyorum senin değil mi?"

Kirpiklerinin ucunda titreşen göz yaşlarını görünce aynı gün içinde kim bilir kaçıncı defa Hilda Hanım'ı boğmak istedi Batu. Hastanede Lale'ye neler söylediğini anımsadıkça o odaya girip haddini bildirmediği için pişmandı zaten. Ve şimdi Lale'nin bu sorusuyla daha da artmıştı pişmanlığı. "Bak bakayım sen bana." diyerek çenesinden tutup kendine doğru çevirdi Lale'nin yüzünü. "Ne demek 'yatak ısıtmak' ya? Öyle şey olur mu Lale? Ne yatağı ya, içimi ısıtıyorsun sen benim. Hayatta en çok sevdiğim insansın. Hayatımdaki en önemli en değerli şeysin. Sen onların dediklerine ne bakıyorsun? Bizim aramızdakinin nasıl bir şey olduğunu onlar anlayabilir mi? Sen söyle, anlayabilirler mi?"

Belli belirsiz başını iki yana salladı Lale.

"Anlayamazlar. Anlayamadıkları için böyleler zaten. Ayrıca onlara ne? Evet ısıtıyorsun yatağımı. Sıcacık yapıyorsun. Hep sen ısıt yatağımı. En çok istediğim şey bu hayatta, biliyorsun."

Lale hafifçe gülümsedi.

"Seninle ilk kez beraber olduğumuz günü ben unutmadım. Hiç unutmadım. Benim için de çok önemli çünkü. Anneannenin dediği gibi "düşüp kalkmıyoruz" biz, sevişiyoruz. Hem de çok güzel sevişiyoruz. Değil mi?" Lale alt dudağını ısırarak ona bakınca Batu uzanıp dudaklarına küçük bir öpücük bıraktı. "E yalan mı? Çok güzel sevişmiyor muyuz şimdi yani? Görüyorsun halimi işte, deli ediyorsun beni." Bir şey söylemeden sadece güldü yine Lale. "Bu konuda kimsenin sana kendini kötü hissettirmesine izin verme. Bizim aramızdaki bu şeyi bizden başka kimse bilemez, anlayamaz. Onlar ne derlerse desinler. Sen beni biliyorsun, ben de seni. Tamam mı?"

"Tamam." dedi sessizce. Batu'nun söylediklerini o da çok iyi biliyordu aslında ama bunu ondan duymaya onaylatmaya ihtiyacı vardı bu akşam. "Demek ilk kez beraber olduğumuz günü hiç unutmadın?" dedi sonra muzır gözlerini Batu'nun dudaklarına dikerek.

Batu'nun yüzünde hain bir gülüş belirdi. "Cık." dedi Lale'nin taklidini yaparak. "Unutmadım." diye sırıttı. "İş görüşmesinden geldiğin için beyaz bir gömlekle siyah dar bir etek vardı üstünde. Çok güzeldin." dedi gözlerinin içine bakarak. "Böyle kucağıma oturtmuştum seni yine. Sen ağlıyordun." diyerek sevgiyle yüzünü okşayıp saçlarını geriye itti. "Ah Lale. O kadar çok ağladın ki..." diyerek iç geçirdi. "Artık ağlamanı istemiyorum. Kimse üzemeyecek, kimse ağlatamayacak seni bundan sonra. İzin vermeyeceğim."

Lale bir şey demeden gözlerinin içine baktı. Çünkü doğru söylediğini biliyor, ağzından çıkanların yüreğinden kopup geldiğini hissediyordu. "Sen üzecek misin peki?" diye sordu çocuk gibi.

"Ben de üzmeyeceğim." diyerek yanağını öptü. Islak saçlarının kokusunu içine çekti.

"Ama o gün üzmüştün beni. Şimdi bi de 'ağlıyordun' diyorsun. Niye ağlıyordum ben acaba?" dedi imalı imalı.

"Bilmem ki. İşte orasını hatırlamıyorum." diye güldü.

"Yok canım? Zaten hatırladığını da yanlış hatırlıyorsun, ilk başta ben seni öperken sen kıpırdamadan put gibi duruyordun. Sonradan kucağına oturtmuştun beni."

"Niye öyle put gibi duruyordum ben acaba?" dedi yine onun taklit ederek. "Keyfimden değil herhalde! Sen öyle boynumu öperken kendimi tutmak için ne kadar uğraştım ben biliyor musun?"

"Aşkım... Hiç kıyamam." diye gülerek yanağından tutup kendine çekerek öptü onu. Sonra dudaklarına uzandı. Sakince ama her zamankinden bile daha uzun öptü dudaklarından. Oksijen ihtiyacıyla ayrıldıklarında geri çekilip Batu'nun arzudan yine simsiyah kesilmiş gözlerine baktı. "Borcum kapanmıştır artık herhalde?" deyince Batu hırıltılı bir sesle güldü.

Sonra Lale yeniden kedi gibi Batu'nun boynuna sokularak başını omzuna yasladı.

"Uykun mu geldi gene?" dedi Batu şakayla karışık imalı bir sesle.

"Hı hı." dedi gülerek.

"İyi hadi uyu bakalım." diyerek içini çekse de aslında Lale'nin ne kadar zor bir gün geçirdiğini o da çok iyi biliyordu. Ağlamaktan kısılmış, küçücük kalmış gözlerine baktıkça içi acıyordu. Ama sanki her şey yolundaymış gibi doğal davranarak onu neşelendirmeye çalışıyordu işte.

"Böyle kucağında uyuyabilir miyim?" diye şirin şirin sordu Lale.

"Canım... bebeğim." derken şakağına, alnına, yanağına sıra sıra öpücükler bırakıyordu. "Hep böyle kucağımda uyu. Gitme bir yere."

"Tamam gitmem." diyerek koynuna sokularak iyice yerleşti kucağına. Ve Batu öpe koklaya saçlarını okşaya okşaya koynunda uyuttu Lale'sini.

**

Sonraki hafta ikisi için de çok sıkıntılı geçti. Batu'nun yanındayken onun sayesinde bir nebze rahatlıyordu Lale ama gündüzleri o şantiyede, kendisi de ofisteyken içi içini yiyordu. Geçen haftaki paniği, tedirginliği, huzursuzluğu şimdi iki katına çıkmıştı. Konuşmak için her gün defalarca arıyordu anneannesini ama Hilda Hanım telefonlarına çıkmıyordu. Cumartesi gecesini hastanede geçirdikten sonra ertesi gün Lale'ye haber bile vermeden Suzan Hanım'ın şoförüyle İskenderun'a geri dönmüştü ve Lale bunu o sabah onu görmek için Batu'yla beraber hastaneye gittiğinde öğrenmiş, anneannesinin kendisine haber bile vermeden taburcu olduğunu öğrenince bir kez daha yıkılmıştı. Telefonu elinden düşmüyordu, her fırsatta tekrar tekrar arıyordu anneannesini ama cevap alamıyordu. Anlaşılan Hilda Hanım'ın öfkesi kolay kolay dinmeyecekti. Ve Lale o öfkeyle gider de babasına her şeyi anlatır diye korkusundan her gün ölüp ölüp diriliyordu. Neyse ki o Pazar Paskalya'ydı. Babasına her şeyi anlatmasına yalnızca birkaç gün kalmıştı. Kalmıştı da.... Lale'de cesaret namına hiçbir şey kalmamış durumdaydı! Zaten en başından beri hiç olmamıştı ki... Ama üst üste gelen bu son olaylardan sonra iyice gözünü korkmuştu. Önceleri içinde küçük de olsa bir umudu vardı. 'Belki ben fazla büyütüyorumdur. Batu'yu ne kadar sevdiğimi görünce anlayış gösterirler belki.' diyen cılız bir ses vardı içinde. Ama şimdi o küçük umut da, cılız ses de sönüp gitmişti. Anneannesinin "Ya o çocuktan ayrılırsın... ya da bu iş ortaya döküldükten sonra bir daha ailenden kimsenin yüzünü göremezsin!" diye bağıran sesi kulaklarından gitmiyordu. Bu tehdidin gerçekleşmesi durumunda ne yapardı düşünmek bile istemiyordu.

Peki ya babasıyla konuştuğunda ne söyleyecekti? İşte onu hiç bilmiyordu. Nasıl açıklayacaktı her şeyi ona? Ne anlatacaktı? Babasının karşısına geçip "Babacım hani Melis'in eşi Selçuk'un bir arkadaşı vardı ya. Batu. Hani nişan için Arsuz'a geldiğinde tanışmıştın. Düğünde de görmüştün. İşte ben onu seviyorum. O da beni seviyor, evlenmeyi düşünüyoruz." demesi halinde babasının yüzünün alacağı ifadeyi gözlerinin önüne getirdikçe içi çekilir gibi oluyordu. Acaba önce annesiyle ya da abisiyle mi konuşsaydı? Ama zaman kalmamıştı! Aylardır hep bu konuşmayı ertelemişti. Ama artık daha fazla erteleyecek lüksü yoktu. Kendisi anlatmazsa ya anneannesi ya Tina ya Suzan Hanım ya da başka biri mutlaka bir şekilde babasına bunu söyleyecekti. Onlardan önce davranmalı, babasıyla kendisi konuşmalıydı. Bunu artık anlamış, kabullenmişti. Ama o konuşmayı nasıl yapacaktı hiçbir fikri yoktu! Çok huzursuzdu, çok mutsuzdu. Ve bütün bu huzursuzluğu, mutsuzluğu bir tek Batu'nun yanındayken azalıyordu. Batu'nun varlığı bile onu biraz rahatlatıyor, tüm bunlara neden katlandığını ve daha da fazlasına katlanmayı neden göze aldığını yeniden hatırlayarak kendini bir nebze daha güçlü hissetmesini sağlıyordu. İş dışında bütün zamanını Batu'nun yanında geçirir olmuştu, yalnız kalmaktan korkuyor gibiydi. Aslında yalnız kalmaktan değil, düşünceleriyle baş başa kalmaktan korkuyordu. Bütün gün ofiste zaten tek başınaydı, gün sonunda düşünmekten, kafasında kendi kendine bir şeyler kurmaktan, stresten kendi kendini yemekten yorgun düşüyordu. O yüzden işten çıkar çıkmaz soluğu Batu'nun yanında alıyordu. İnşaatın bitiş tarihi yaklaştıkça Batu'nun şantiyede işi çok daha geç bitmeye başlamış ve bu ne yazık ki bu döneme denk gelmişti. Önceden olsa, bir şekilde Bülent Bey'in veya Burak'ın kulağına gider diye şantiyeye gitmekten çekinirdi Lale ama artık umurunda değildi. Ofisten çıkar çıkmaz Batu'nun yanına şantiyeye gidiyordu. Batu'nun işi bitene kadar orada onu bekliyordu ama zaten o geldikten sonra Batu pek fazla çalışamıyordu. Lale'yi gördüğü anda yüzü aydınlanıyordu. Sonra da Lale'yi kucağına oturtarak çalışmaya devam etmekti, odasındaki kanepede kucağında Lale'yle beraber çalışmaya biraz ara vermekti derken iş güç yalan oluyordu.

Perşembe akşamı Lale yine ofisten çıkıp şantiyeye gitmiş, Batu'nun odasında otururken birkaç gündür devam eden rutin tekrarlanmış ve kendini Batu'nun kucağında buluvermişti. Gülerek kollarını itip kucağından kalkmaya çalışırken Batu sıkıca belinden kavrayıp tamamen kucağına oturttu onu. "Bir şey söyleyeceğim sana." dedi sonra.

"Ne söyleyeceksin?" diye gülümsedi Lale.

"Babamla şu tekrar tanışma işini sen gitmeden bu hafta sonu yapalım mı?"

Lale hiç beklemediği bu teklif karşısında ister istemez afallamıştı. Şaşkın şaşkın Batu'nun suratına baktı.

"Hani söylemiştim ya sana babam seninle tekrar tanışmak istiyor diye..."

"Söylemiştin de..."

"İstemiyor musun yoksa?" diye sordu yavaşça.

"Hayır istiyorum!" diye atıldı Lale. "Çok istiyorum. Sadece biraz şaşırdım."

"Hiç şaşırma çünkü babam günlerdir 'ne zaman tekrar tanıştıracaksın bizi' diye sıkıştırıyor beni." dedi. Doğru söylüyordu, babasına Lale'ye evlenme teklif ettiğini ve onunda teklifini kbul ettiğini söylediğinden beri her gün arayıp bunu soruyordu babası.

Lale'nin yüzünü son günlerde pek görünmeyen bir heyecan dalgası kapladı. İlişkilerine karşı çıkılmasına o kadar alışmıştı ki Batu'nun babasının kendisiyle tanışmak için sabırsızlanması karşısında ne diyeceğini bilememişti.

Batu ise Lale Beyrut'a gitmeden babasını ve ablasını onunla bir araya getirme planlarının peşindeydi. Bu Beyrut işi hiç ama hiç hoşuna gitmemişti ama Lale bu aralar fazlasıyla hassas olduğu için sesini çıkarmıyor gibi görünüyor, halbuki içinden kurdukça kuruyordu. Hilda Hanım Lale'nin telefonlarını açmıyordu, evet. Ama buna rağmen Lemi Bey'e gidip öğrendiklerini anlatmamayı tercih etmişti. Ki Batu bunca zamandır o kadını birazcık tanıdıysa bu durumu kolay kolay kabullenmeyeceğini ve pes etmeyeceğini tahmin edebiliyordu. Paskalya bahanesiyle Beyrut'ta yine o lanet olası akrabaları ve tanıdıklarıyla bir araya geldiklerinde mutlaka Lale'ye birilerini ayarlamaya çalışacaktı! Batu da burada kilometrelerce uzakta kafayı yiyecekti!! Ayrıca bundan daha da önemli bir şey vardı, o da Lale'nin babasıyla konuşmaya karar vermiş oluşuydu. Her ne kadar belli etmese de Lemi Bey'in vereceği tepki Batu'yu da ürkütüyordu. Anneannesine karşı ilişkilerini savunabilmişti Lale. Ama bunu tek başınayken babasının karşısında da yapabilecek miydi? İşte bu yüzden Lale gitmeden onu babasıyla ve ablasıyla bir araya getirmek, ilişkilerine biraz daha resmiyet kazandırmak istiyordu. Lale biraz daha cesaretlensin, ilişkilerini destekleyen birileri olduğunu bilsin, geçen hafta sonu anneannesine karşı nasıl dik durabildiyse aynı şeyi babasına karşı da yapabilsin istiyordu.

"Ee ne diyorsun? Bu hafta sonu için bir şeyler ayarlayalım mı?" dedi Lale'nin sessizliğinden faydalanarak. İpin ucunu kolay kolay bırakmayacaktı.

Lale bir an durdu. Batu'ya baktı. Sonra başını salladı.

Batu rahatlamış bir halde tuttuğu nefesi bıraktı ve Lale'nin dudaklarına istekli bir öpücük bıraktı.

"Ama eve gelsinler olur mu? Yemek yapayım ben onlara?" dedi Lale.

"İyi de o kadar insana nasıl yemek yapacaksın sen? Yorulma sonra?"

"O kadar insan dediğin üç kişi değil mi? Bir de Mete var işte."

"Emin misin? Dışarda bir yerlere de gidebiliriz?"

"Eminim. Ben yapayım, evde yeriz."

Batu ona bakarak güldü. "Yaa onlar gelince yaparsın tabii... Bize hiç yemek falan yapılmıyor ama!"

"Aşk olsun Batu!" diye omzuna vurdu dediklerini ciddiye alarak.

"Ben anlamam. Yatağımı ısıtıyorsan yemeğimi de ısıtacaksın." diyerek boynunu öperken bir yandan da bacaklarını okşamaya başlayınca Lale de gülerek parmaklarını saçlarının arasından geçirdi.

"Çok konuşma da hadi ara babanı!" deyince Batu keyifle gülerek tekrar öptü onu.

İki gün sonra Cumartesi akşamı mutfakta deli gibi koşuşturuyordu Lale. İki gündür Bülent Bey, Ömer, Beril ve Mete için hazırlık yapmakla uğraşıyordu. Bu yemek işini kendi başına kendi sardığı için de pişmandı biraz aslında. Çünkü Batu'ya rahatlıkla "ben onlara yemek yapayım" derken bu kadar zorlanacağını düşünmemişti! Bir-iki defa yaptığı yemeğin altını yakmış, hatta birinde tencerenin dibi tutunca hem yemeği hem tencereyi atmak zorunda kalmıştı. Ama aslında birkaç gün öncesine kadar daha iyi hissediyordu kendini. Ne yemek yapacağım, nasıl yapacağım, sofra düzenlemesi nasıl olsun, eve ne almak lazım falan filan derken kendini oyalamış, günlerdir içini kemiren sıkıntıdan iki günlüğüne de olsa kaçmayı başarmıştı. Yoksa Paskalya ve Beyrut'ta ailecek geçirecekleri birkaç gün aklından çıkmıyordu. Ama neyse ki yemekti şuydu buydu derken kendini oyalamıştı. Hem artık panik yaptığı tek konu bu değildi. Batu'nun babasının karşısında nasıl davranacağını, ne konuşacağını, sorduklarına nasıl cevaplar vermesi gerektiğini düşünerek yeterince panik yapıyordu zaten! İnanılmaz heyecanlıydı, 'Ya beni sevmezlerse?' diye kuruntu yapmaktan alamıyordu kendini.

Batu ise onun mutfaktaki bu telaşlı hallerini izlemeye bayılıyordu. Babası ve ablası için bu kadar zahmete girişmesi karşısında zaten zevkten dört köşe olmuştu ama asıl Lale'nin bu heyecanlı, oradan oraya koşuşturan panik halleriydi onu mest eden. Bu yemekten sonra ertesi sabah Lale önce İskenderun'a, oradan da ailesiyle beraber Beyrut'a gidecekti. Ve gidişinin verdiği acıyı yalnızca bu akşamın çok güzel geçeceğini düşünmek hafifletebiliyordu. Babasıyla Lale'nin iyi anlaşacağından emindi, zaten geçen sene Selçuklar'ın düğününden önce tanıştıklarında da babası çok sevmişti Lale'yi. Beril'le Ömer zaten o zamandan şüphelenmişlerdi bir şeylerden. Ablasına durumu anlatıp Lale'yle yeniden tanışmasını istediğini söylediğinde çok sevinmişti Beril. "Ben zaten sizi çok yakıştırmıştım." deyip duruyordu. Ömer ise "Ben zaten anlamıştım." diye ahkam kesmişti ama gerçi düşününce gerçekten de anlamış olması muhtemeldi. Ne de olsa evlerinin mutfağında öpüşürlerken basmıştı onları!

Lale mutfak kapısına yaslanmış kendisini seyreden Batu'yu görünce ona döndü. "Ne oldu niye bakıyorsun?" dedi gülümseyerek.

Batu iki adımda yanına gelip beline sarıldı. "Hiç. Lalem'in de eline her şey yakışırmış ona bakıyorum."

Lale güldü. Ocaktaki tencerenin içinden bir kaşık alarak Batu'nun ağzına uzattı. "Baksana tadına nasıl olmuş?"

Batu Lale'nin elinden onun yaptığı yemeği yerken o an gerçekten de mutlu hissediyordu kendini. Bunun hep böyle sürüp gitmesinden başka bir isteği yoktu. Lale hep yanında olsun, hep beraber olsunlar, hep aynı evde yaşasınlar, aynı yatakta uyusunlar. Bi de Lale'nin gözleri ona hep gülümseyerek baksın. Başka bir şey istemiyordu.

"Ee nasıl olmuş?" diye sordu sabırsızlıkla.

"Valla ne desem bilmem ki. Bunu yedikten sonra evlenmemize karşı çıkabilir babam."

Lale kafasına bir fiske vurdu. "Döveceğim seni ama!"

"Şaka yapıyorum sevgilim, çok güzel olmuş. Sen yaparsın da güzel olmaz mı? Ellerine sağlık. Ama onlar gelmeden biraz da ben senin tadına baksam nasıl olur?" diyerek Lale'yi mutfak tezgahına yaslayıp sıkıştırmaya başladı yine.

"Olmaz!" dedi kesin bir dille. "Daha bir sürü işim var."

"Ya boşver o işleri sen. Sev beni biraz hadi." diyerek belini okşamaya başlayınca Lale güldü.

"Zaten seviyorum."

"E göster o zaman!" dedi ısrarla. Sonra kaşla göz arasında Lale'nin üstündeki elbisenin içine soktu ellerini.

"Off Batu ya durup dururken niye böyle coştun gene sen?" diyerek ellerini itmeye çalışsa da başarılı olduğu söylenemezdi.

"Bilmiyorum ki. 'Belime kuvvet' geldi sanırım." deyince Lale küçük bir kahkaha attı.

"Yaa beline kuvvet geldi demek?" diyerek boynuna doladı kollarını.

"Hı hı." diye başını sallayarak yutkundu. "Bir de bu elbisenin altından bacakların çok güzel görünüyordu." diye sırıttı.

"Gerçekten mi?" dedi gülümseyerek dudaklarına bakarken.

"Gerçekten bebeğimmm." deyip dudaklarına gömüldü Batu. Biraz sonra ayrıldıklarında iyice niyeti bozmuş durumdaydı artık. "Ama şu an belime sarılmış olsalar çok daha güzel görünebilir bu bacaklar bence." diyerek Lale'yi kucağına aldığı gibi tezgahın üstüne oturtmuştu ki kapı çaldı.

"Hiiih geldiler!" diye heyecanla fısıldayarak onu itip tezgahtan yere atladı Lale.

O kapıya koştururken Batu yüzündem mutsuz bir ifadeyle arkasından bakakaldı. Neyse ki kendini çabuk toparlaması gerektiğinin farkındaydı. Yutkunarak hevesini geceye saklamak için kendini dizginlemeye çalıştı.

"Ya gelsene, tek başıma mı açacağım ben kapıyı?" diye hışımla kendisine seslenen Lale'nin yanına gitti gülerek.

"Geldim geldim tamam." dedi.

Ve Lale kapıyı açtı.

"Niye açmıyorsunuz yahu, ağaç oldum burada!" diye söylenerek içeri girdi Bülent Bey. Beriller yoktu yanında, anlaşılan onlardan ayrı olarak yalnız gelmişti. Lale'yi görünce Batu'nunkini andıran sıcak bir gülümseme belirdi yüzünde. Lale de onu görünce rahatlamış, heyecanının biraz olsun kaybolduğunu hissetmişti. Geçen sene Adana'da tanıştıklarında da çok sevmişti zaten Bülent Bey'i. Batu babasının ilişkilerini desteklediğini ve ne olursa olsun arkalarında durma sözü verdiğini söylediğinde önce inanamamıştı ama şimdi Bülent Bey'in gülen gözlerini görünce emin olmuştu. İnanması ne kadar zor gelse de ailelerinde ilişkilerine karşı çıkmayan, hatta onlara destek olacak biri vardı işte.

Batu "Haklısın da mutfakta işimiz vardı baba." diye imalı imalı sırıtınca Lale'nin yüzü kıpkırmızı oldu.

"Hoş geldiniz." derken Bülent Bey'in suratına bakamıyordu artık.

Bülent Bey "Hoş bulduk hoş bulduk." deyip de Lale'nin kızarmış yüzünü görünce şakayla karışık bir kızgınlıkla Batu'ya baktı.

"Ne yaptın da gene kızı böyle utandırdın serseri?"

"Ben bir şey yapmadım ya." diye sırıtarak savundu kendini Batu.

"Yaa mutlaka öyledir. Bak bi de nasıl pişmiş kelle gibi sırıtıyor. Utanmaz herif!" diyerek ensesine bir şaplak atınca Lale bu kez gülmemek için zor tuttu kendini.

"Ceketinizi alayım ben." diyerek atıldı ama Bülent Bey "Dur yahu alırsın ceketimi sonra." dedikten sonra kolunu omuzlarına atıp onu kendine doğru çekti. "Bu haytanın evlenme teklifini kabul etmişsin doğru mu?

Bu soruyla beraber bir kat daha kızarmıştı sanki Lale'nin yüzü. Bülent Bey'in vereceği tepkiyi bekliyordu merakla. O sessizce başını sallarken Batu hayran hayran onu seyrediyordu.

"E hadi bakalım hayırlı olsun." dedi Bülent Bey sevinçle. "Gerçi bu düdük makarnasıyla evlenip de ne yapacaksın bilmiyorum ama."

Lale kendini tutamayıp güldü.

Batu sırıtarak "Baba yapma ya zaten zor ikna ettim evlenmeye. Bak vazgeçecek şimdi!" diye sızlanınca Lale göz ucuyla ona baktı.

"Bi de böyle kaprislidir bu." dedi başıyla Batu'yu işaret ederek. "Elinden çekeceğin var, benden söylemesi."

Lale "Ne yapayım, çekeceğim işte artık." diye sevgiyle ışıldayan gözleriyle Batu'ya bakınca Batu ona sarılıp deli gibi öpmemek için zor tuttu kendini.

Lale Bülent Bey'e dönerek "Buyurun içeri geçelim, ayakta kaldınız." deyince onların arasındaki bu kısa bakışmayı dikkatle takip eden Bülent Bey de kendini toparlayarak ceketini çıkarıp Lale'ye verdi ve salona doğru yürümeye başladı.

"Lale eviniz de pek güzelmiş yahu." dedi salonun geniş pencerelerinden önlerinde uzanan deniz manzarasını görünce.

"Teşekkür ederim, sağolun." diye seslendi Bülent Bey'in ceketini asarken.

Bu sırada babasıyla salona geçen Batu, Lale'nin olduğu tarafa kaçamak bir bakış atarak babasının kulağına eğildi. "Anneme ne dedin buraya gelirken?"

"Bir şey dememe gerek kalmadı. Naim bu hafta sonu iş için Ankara'da olduğundan annen her dakika Şehnaz'la beraber. Akşam gene bize gelecekti hatta. O yüzden kendi telaşındaydı annen, fazla soru soramadı bana."

"İyi o zaman." dedi rahatlayarak.

Lale yeniden yanlarına dönmüştü zaten bu sırada. Batu elinden tutarak onu yanına çekti. "Beriller gelmeyecek mi? Onlar nerede?" diye sordu babasına.

"Yok yahu, geliyorlar tabii. Mete yüzünden evden geç çıkmışlar, birazdan burada olurlar." dedikten sonra Lale'ye baktı. "Bak Laloş sizin çocuklarınız da bize çeker de Mete gibi kapkara olursa külahları değişiriz ona göre! Ne yap et bir şekilde sana benzesin çocuklarınız."

Lale dayanamayıp gülüverdi. Ama Bülent Bey'in söylediklerine gülmüyordu aslında. Batu'nun babasının Batu'yla ikisinin çocukları hakkında konuşuyor olmasına gülüyordu. Bülent Bey gerçekten de istiyordu evlenmelerini demek ki. Hristiyan olduğu için kendisine karşı değildi. Evlenmelerini ve çocuk yapmalarını istiyordu. Bunu açıkça dile getiriyordu. Birden uzun zamandır ilk defa bu kadar mutlu hissetti kendini. Yarınki Paskalya ayinini düşündüğünde bile içine kasvet dolarken, şimdi Batu'yla paylaşacağı bir geleceğe ilk kez bu kadar umutla bakabiliyordu. Onlara karşı olmayan biri vardı. Ayrılmalarını değil, evlenmelerini ve hatta çocuk yapmalarını isteyen biri vardı!

Bülent Bey "Gülme öyle kız. Ciddiyim ben!" diyerek kendi de gülünce Lale kendini tutamayıp küçük bir kahkaha attı. Biraz tuhaf davranıyordu, farkındaydı ama birden üstünden büyük bir yük kalktığını hissetmiş ve kendini bırakmıştı.

Ama bu tabloyu ondan daha büyük bir heyecanla izleyen biri vardı; Batu. Babasıyla Lale'nin iyi anlaşacağını zaten tahmin ediyordu ama daha ilk dakikadan böyle karşılıklı kahkahalar atmaları karşısında hem biraz şaşırmış hem de mutluluktan deli olmuştu. Lale'nin kahkahasının sesini öyle özlemişti ki. Babasının önünde olmalarına aldırmayıp elini tuttu. Lale gülen gözlerini ona çevirdiğinde bir süreliğine kilitlendi bakışları. Hiç konuşmadan gözleriyle çok şey anlattılar birbirlerine.

"E oldu. İstiyorsanız gideyim ben?" diye patladı onların birbirlerine nasıl baktıklarını gören Bülent Bey. "Babanızın önünde böyle bakışmaya utanmıyor musunuz?"

Dudaklarından yeni bir kahkaha fırlayınca telaşla elini ağzına kapattı Lale. Batu ise zaten açık açık gülüyordu onun bu haline.

"Yok yok siz iyice yoldan çıkmışsınız. Bir an önce evlenseniz iyi olacak." deyince önce bir sessizlik oldu. Sonra üçü birden yeniden gülmeye başladılar.

Tam o sırada Batu'nun telefonu çaldı. Batu arayanın Beril ya da Ömer olduğunu düşünerek cebinden telefonunu çıkarırken bir yandan da hala gülüyordu. Telefonun ekranına baktığında ise gülüşü dudaklarında dondu kaldı. Arayan annesiydi. Önce açmamayı düşündü ama Lemi Bey kadar olmasa da annesi de açılmayan telefonun peşine düşer, tekrar tekrar arardı. Bütün akşam bu stresi yaşamak istemiyordu, en iyisi konuşup bir şekilde başından savmaktı.

Batu bir anda üstüne çöken huzursuzluğu Lale'ye belli etmemeye çalışarak elini yavaşça bırakıp kalktı oturduğu yerden. Lale 'ne oldu' dercesine başını kaldırıp kendisine bakınca yarım yamalak gülümsedi.

"Hemen geliyorum." diyerek mutfağa doğru yürüdü. Sesinin salona gitmesini önlemek amacıyla usulca kapıyı kapatırken babasının Lale'ye "Aman sanki hafta içi şantiyede çok bir iş yaptığı var da bi de böyle hafta sonları telefondan iş hallediyor pozlarına giriyor sıpa!" diye söylendiğini duyabiliyordu.

Derin bir nefes alarak açma tuşuna basıp telefonu kulağına götürdü.

Daha 'alo' demesine kalmadan annesinin "Batu?!" diye feryat figan bağırışı doldurdu kulağını.

"Anne? Ne oldu, niye bağırıyorsun?" dedi panikleyerek. Bir şey mi olmuştu acaba?

"Batu!" diye tekrar bağırdı annesi.

"Efendim anne, ne oldu konuşsana?"

"Duyduklarım doğru mu Batu? Duyduklarım doğru mu?" derken etinden et koparıyorlar gibi çığlık çığlığa bağırıyordu Leman Hanım.

"Ne diyorsun anne ya, ne doğru mu?" derken artık yavaştan sinirlenmeye başlıyordu. Zaten annesinin şu çığlıklarını duyduktan sonra sinirlerinin bozulmamasına imkan yoktu!

"Şehnaz'ın dedikleri... Şehnaz'ın dedikleri doğru mu Batu?" derken ağlamaya başlayınca Batu artık gerçekten öfkelenmişti.

"Ne diyor o Şehnaz gene, bilmiyorum ki ya!"

"Selçuk'un karısının o Hristiyan arkadaşıyla sen..."

Annesinin ağzından sözcükler döküldüğü anda birden Batu'nun başından aşağıya kaynar sular boşaldı.

"Sizi benzinlikte öpüşürken görmüş. Doğru mu Batu?"

Batu bir an ne diyeceğini bilemedi. Elindeki telefonu hırsından deli gibi sıkıyordu. Şehnaz denen o Adana'nın en dedikoducu kadının Lale'yle kendisini nasıl olup da benzinlikte öpüşürken gördüğüne inanamıyordu. Nasıl olurdu bu!? Ne zaman görmüş olabilirdi. Nerede? Derken birden bütün bu sorularının cevabı gözlerinin önüne geldi. İstanbul'dan döndüğü gece... Lale'nin Adana'da havaalanında kendisini karşılamaya geldiği gece, Lale'ye evlenme teklif ettiği gece! Adana'nın içindeki o benzin istasyonundan benzin alırken babasının arkadaşı Naim Amca'yla karşılaşmıştı. Ama Şehnaz Hanım'ı görmemişti. Kendisi onu görmemişti ama o bir şekilde öpüştüklerini görmüştü demek ki ve gidip bunu hemen annesine yetiştirmişti. İyi de Lale'yi nasıl tanımış olabilirdi ki?

"Doğru söyle bana Batu. Doğru söyle! O kız gerçekten Selçuk'un karısının o gayrimüslim arkadaşı mıydı?" demesiyle beraber Şehnaz Hanım'ın Lale'yi Selçuklar'ın düğününden hatırlamış olabileceğini anladı. Ama zaten artık önemli olan bu değildi. Annesi şu 'gayrimüslim' lafını yeniden açarak kanın beynine sıçramasına neden olmuştu.

"Anne bu 'gayrimüslim' lafını bir daha duymak istemiyorum!" dedi dişlerini gıcırdatarak. Sesi içeriye gitmesin diye kendini kontrol etmeye çalışıyordu ama bunu daha ne kadar devam ettirebilirdi bilemiyordu.

"Demek doğru. Demek o Hristiyan orospuydu yanındaki kız?"

"Anne ne diyorsun ya, düzgün konuş!" diye bütün ses tellerini zorlayarak kükredi Batu. Lale'nin içerde olduğunu da, içeriye ses gideceğini de bir an için unutmuş gitmişti. "Lale için bir daha böyle şeyler söylemeyeceksin!"

"Yazıklar olsun sana Batu. Yazıklar olsun!" derken kendini kaybetmiş bir halde ağlıyordu Leman Hanım. "O Hristiyan kız için mi bağırıyorsun bana?"

Batu artık zembereğinden boşalmış gibiydi. Öfkeyle elini yanında durduğu mutfak dolabının kapağına vurdu. "Anne ben sana ne dedim!? Biraz önce ben sana ne dedim? Lale için bir daha böyle şeyler söylemeyeceksin, düzgün konuşacaksın demedim mi?"

"Bana karşı o kızı mı savunuyorsun Batu?" diyerek bağırdı.

"Evet sana karşı onu savunuyorum! Bundan böyle Lale hakkında tek bir söz söylediğini duymayacağım!"

"Onunla bununla sürten, benzinlik köşelerinde her önüne gelenle öpüşen gayrimüslim bir orospu için ne söylesem az Batu. Ne söylesem az!"

Batu işte şimdi delirmişti. Öfkeden gözü dönmüştü. Ne yaptığını, nereye saldıracağını bilmiyordu. Hırs içinde Lale'nin yemekte servis etmek için çıkarıp tezgaha dizdiği şarap kadehlerini elinin tersiyle yere itince büyük bir şangırtıyla parçalanan kadehler tuzla buz olup yere saçıldı. "Anne beni delirtme!" diye bağırmıyor, böğürüyordu adeta. "Lale hakkında böyle konuşamazsın. Konuşmayacaksın!" diye kükredi tekrar. "Lale'yi seviyorum ben. Deli gibi aşığım ona. Ve sen ne söylersen söyle evleneceğim onunla!"

"Evlenecek misin?" diye çığlık attı Leman Hanım. "Evlenecek misin? Sen kiminle evleniyorsun Batu? Ne dediğinin farkında mısın? Allah'ım bunları da mı görecektim?!" diye bağıra bağıra ağlıyordu. "O kızla evlenemezsin! O gayrimüslim orospuyla evlenemezsin sen! Asla izin vermem. Ölürüm de izin vermem! Cesedimi çiğnemen lazım Batu!"

"Senin iznin benim umurumda bile değil! Lale'yi seviyorum. Ve onunla evleneceğim! Buna kimse engel olamayacak. Sen de sakın denemeye kalkma!"

"Öyle bir şey yaparsan seni silerim. Evlatlıktan reddederim seni!" derken sinir krizi geçiriyor gibi tuhaf sesler çıkarmaya başlamıştı Leman Hanım. "Baban da böyle bir şeye izin vermez! Bizi çiğneyemezsin! Annenle babanı ezip geçemezsin!"

"Sen öyle san!" diye bağırdı Batu yeniden. "Lale'yle beraber olmama karşı çıkan herkesi ezip geçerim ben! Hem zaten babamın her şeyden haberi var. Hatta şu an burada. Lale'yle benim yanımda."

Leman Hanım titrek bir sesle "Bülent!" diye feryat ettikten sonra birden sesi kesildi. Batu ne olduğunu anlayamamıştı. Ama arkadan Şehnaz denen o kadının "Leman? Leman? İyi misin Leman? Ne olur bir şey söyle. Kendine gel Leman!" diye bağırtısını duyunca annesinin bayıldığını anladı.

"Alo? Alo anne? Anne bir şey söyle? Anne?" diye bağırırken mutfak kapısı açıldı birden. Ve içeriye yanağından süzülen bir damla yaşla Lale ve yüzünde derin bir endişeyle ona bakan Bülent Bey girdi.

Bülent Bey "Ne oldu annene?" dedi gözlerini Batu'ya çevirerek.

"Bilmiyorum, fenalaştı galiba." dedi sıkıntıyla içini çekerek.

"Ver bakayım şu telefonu bana." diyerek telefonu Batu'nun elinden alıp salona doğru yürüdü tekrar Bülent Bey.

Batu mutfağa girdiğinden beri Lale'den alamıyordu gözlerini. Onu böyle görmekten bıkmıştı. Böyle mutsuz, ağlamaklı, endişeli, üzgün... Artık onu böyle görmek istemiyordu. Bunun için her şeyi yapabilirdi! Oysa daha beş dakika önce her şey ne kadar güzeldi. Ne kadar mutlulardı. Lale'nin o özlediği kahkahasını duymuştu yeniden. Gözlerinin içinin güldüğünü görmüştü. Ama şimdi her şey yine arapsaçına dönmüştü. "Lale..." diyerek ona doğru bir adım atmıştı ki "Gelme. Cam batacak ayağına!" diye hıçkırarak atıldı Lale.

Batu başını iki yana sallayarak cam kırıklarının üstünden atlayıp yanına geldi hemen. Onu kollarının arasına alarak göğsüne çekip sarıldı. Batu kendisine dokunduğu anda Lale'nin gardı düşmüş, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı.

"Nereden duymuş? Nasıl öğrenmiş?" dedi ağlayarak.

"Boşver. Artık bir önemi yok." diye mırıldanarak saçlarını öptü Batu.

"Hayır söyle." diyerek doğrulup gözlerinin içine baktı. "Nasıl öğrenmiş?"

Batu içini çekti bir kez daha. "Geçen gün Adana'da bir benzin istasyonuna girmiştik ya. Ben babamın bir arkadaşını görmüştüm ödeme yaparken. Onun karısı da bizi öpüşürken görmüş sanırım, o söylemiş."

Lale o akşam benzin istasyonunda kendisini dikkatle inceleyen o kadını hatırladı birden. O ısrarcı bakışlarından nasıl huzursuz olduğunu, gözlerini bile kırpmadan kendisini incelediğini fark edince içinde nasıl derin bir rahatsızlık duyduğunu... Ve daha şiddetli ağlamaya başladı.

"Lale ağlama. Ne olur ağlama!" diyerek omuzlarından tuttu onu. "Annemin ne dediği benim umrumda değil. Bunu biliyorsun! Ne yaparsa yapsın ne söylerse söylesin, hiçbir şeyi değiştiremeyecek. Seni kimse alamaz benden. Kimse alamaz!" Lale hıçkırarak ellerini yüzüne kapatınca ellerini tutup çekti. "Ağlama artık ne olur seni böyle görmeye dayanamıyorum." derken gerçekten acı çeker gibiydi. "Ne benim annem ne senin baban... ikisi de umrumda değil! Ben seni seviyorum Lale. Nasıl seviyorum hem de. Ölüme bile giderim senin için biliyorsun."

Lale başını kaldırıp ıslak gözleriyle ona baktı. "Saçma sapan konuşma. Kıro!" diye hıçkırınca Batu kırık bir gülümsemeyle ona sarıldı yeniden.

"Sen de ağlama artık. Ne olur ağlama."

Bülent Bey yeniden yanlarına geldi o sırada. Üzgün bir ifadeyle Batu'ya baktı. Sonra da onun göğsünde hıçkırarak ağlayan Lale'ye. "Batu Adana'ya dönüp annenin yanına gitsek iyi olacak." dedi durgun bir sesle.

Batu "Gerçekten fenalaşmış mı?" diye sorunca Lale onun göğsünden doğrulup Bülent Bey'e baktı.

"Kolonyayla falan kendine getirmişler bir şekilde ama gene de gidelim biz. Hem bu işi de adam akıllı konuşmuş oluruz."

"Ama..." diyecek oldu Batu.

"Beni tek başıma annenin önüne mi atacaksın düdük makarnası! Sen de gel, hep beraber sakin sakin konuşalım işte. Beriller'i de aradım, onlar da geri dönüyor." dedikten sonra Lale'ye baktı Bülent Bey. "Sen de ağlama bakayım." diyerek yine kolunu omuzlarına atarak sarıldı ona. "Ben halletmeye çalışacağım ama sizin de güçlü durmanız lazım. Değil mi ama?"

Lale burnunu çekerek başını salladı. O kadar mahsun bir görüntüsü vardı ki ona baktıkça kötü oluyordu Batu.

"Hadi ben çıkıyorum. Sen de fazla oyalanmadan arkamdan gel Batu."

"Tamam." dedi derin bir off çekerek.

Bülent Bey "Bak beni annenin önünde yalnız bırakırsan kemiklerini kırarım ona göre!" dedi ve Lale'ye sarıldı yeniden. "Ağlamak yok Laloş, tamam mı?"

Lale de gülmekle ağlamak arası bir ses çıkararak sarıldı ona. Gerçekten sevmişti Bülent Bey'i.

"Bu yemek işini de daha sonra tekrarlayacağız. Hem belki o zaman Leman da gelir." dese de aslında bu dediğinin olacak şey olmadığını kendi de biliyordu.

Biraz sonra Bülent Bey kendi arabasıyla yola koyulmak için evden çıkmıştı. Lale onun arkasından kapıyı kapattıktan sonra Batu'ya döndü. "Şimdi ne olacak?" diye sorarken sesi titriyordu.

"Hiçbir şey olmayacak." diyerek yanına gelip ellerini tutarak avuçlarının içini öptü. "Annemle konuşacağım. Kabullenirse ne ala. Kabullenmezse de kendi bilir." Lale'nin yüzünü ellerinin arasına aldı sonra. "Sen de babanla konuşacaksın. Değil mi?"

Lale belli belirsiz başını salladı yine. Başını kaldırıp Batu'ya baktığında dolu doluydu gözleri. "Şimdi gidecek misin sen?"

Batu'nun içi paramparça oldu bu soruyla. "Gitmek zorundayım." diye inledi.

"İnşallah annenin önemli bir şeyi yoktur."

"İnşallah. Ama yoktur herhalde." deyip yeniden ellerini tuttu. "Yarın hemen geleceğim ben. Hatta bu gece annemle konuştuktan sonra geleceğim. Yalnız bırakmayacağım seni."

Lale bu sözler üzerine yeniden ağlamaya başladı. "Gelme. Ben yarın sabah İskenderun'a gidiyorum ya. Oradan da Beyrut'a gideceğiz, unuttun mu?"

Batu çok fena oldu birden. Bu kargaşanın içinde nasıl olmuşsa olmuş Lale'nin gideceği bir anlığına aklından çıkmıştı. Gitmekle kalmayıp bir de Beyrut'a gideceğini hatırlayınca içindeki sıkıntı onla çarpılmıştı birdenbire. Ne diyeceğini bilemedi, durdu kaldı öylece.
Onun çaresizliğini sezen Lale'nin ağlaması daha da arttı bu kez. Batu bile söyleyecek şey bulamıyorsa bu durumlarının gerçekten de hiç parlak olmadığını gösteriyordu ona göre. Boğazından kopan bir hıçkırıkla Batu'ya sarıldı.

Lale haklıydı, Batu ilk defa söyleyecek bir şey bulamıyordu. Annesinin ilişkilerini er geç öğreneceğini biliyordu, buna değildi şaşkınlığı. Ama zamanlama... bu berbat zamanlamaydı elini kolunu bağlayan. Tamam gene öğrensindi annesi. Gene bağırıp çağırsındı. Ayılıp bayılsındı. Ama Lale'nin Paskalya için ailesiyle Beyrut'a gitmesinden bir gece önce de öğrenmeseydi! Lale'nin babasıyla konuşmayı planladığı bu aptalca Beyrut seyahatinden önce öğrenmeseydi! Ya Lale gene vazgeçerse? Bu akşam olanlardan sonra, annesinin ilişkilerini öğrenmesinden sonra bir de ertesi gün ailesiyle Beyrut'a gidince vazgeçmeye kalkarsa? Ya babasıyla konuşması düşündüğünden de kötü giderse. Ya Lemi Bey'le Hilda Hanım el ele verip onu kendisinden ayrılmaya ikna ederlerse? Ya yine bırakıp giderse? Ne yapacaktı o zaman? Nasıl dayanacaktı bunlara? O Şehnaz denen kadını elleriyle boğmaz mıydı o zaman?

Lale onun söyleyecek bir şey bulmakta çaresiz kalışını gördükçe daha çok ağlıyordu. Ama sonra aklına gelen şeyle birden geri çekilip Batu'ya baktı. "Batu?" dedi. "Geçen yılki Paskalya'yı hatırlıyor musun?"

Batu'nun gergin yüz hatları gevşedi bir anda. Gülümsedi. "Tabii ki hatırlıyorum. Unutmam mümkün mü Lale?" diyerek saçlarını okşadı. "O marketin otoparkında karşıma çıkmıştın. Nerede nasıl olduğunu bilmediğim için delirirken orada birden seni görünce..." derken durdu. Çünkü şu anki hissettiğinin çaresizlik olduğunu düşünürken, esas çaresizliği o zamanlar yaşadığını fark etmişti. Lale'nin nasıl olduğunu bilmiyordu. Nerede olduğunu bilmiyordu. Telefonunu bile bilmiyordu. Sesini duymuyor, yüzünü görmüyordu. Aklına gelen bütün yolları denemesine rağmen ona ulaşamıyordu. Ama şimdi. Şimdi öyle değildi ki... Evet şu an içinde bulundukları durum çok daha zor, çok daha çetrefilliydi belki çünkü aileleri yavaş yavaş her şeyi öğreniyordu artık. Ama beraberlerdi. Kilometrelerce uzakta, bilmediği bir şehirde değildi Lale. Kendisiyle birlikte olmayı kabul etmişti. Evlenme teklifini kabul etmişti. Yarın Paskalya için Beyrut'a gidiyordu belki ama gelecekti. Geri gelecekti. Ona gelecekti.

Lale'yi belinden kavradığı gibi tutup kendine çekti. "Beni yarım saate bir arayacaksın tamam mı? Ben aradığımda da hemen açacaksın! Bak Lale açmazsan..."

Lale küçük bir tebessümle elini Batu'nun yüzünde gezdirdi. "Açacağım. Açamazsam mesaj atarım."

"Babanla konuşmak için de Türkiye sınırlarına girmeyi bekleyeceksin!"

"Tamam." diye gülümsedi.

"Sonra bir anlık öfkeyle seni orada evlendirmeye kalkar falan..."

"Yok yok merak etme, sınırdan geçtikten sonra konuşacağım babamla." diye hafifçe güldü. Sonra ciddileşerek Batu'ya baktı. Samimi bir üzüntü vardı gözlerinde. "Sen de annenle konuşurken sakin ol ama tamam mı? Gene fenalaşmasın n'olur."

Batu bunun mümkün olmayacağını bildiği halde bir şey demeden başını salladı. Sonra sıkıntıyla mutfağa baktı. "Kadehler için özür dilerim." dedi mahcup bir halde.

Lale gülerek parmak ucuna yükselip dudaklarına bir öpücük bıraktı. "Önemli değil. Neyse bu sefer sadece kadeh kırmakla kaldın, elini kesmedin."

"Elimi sadece sana sinirlendiğim zaman kesiyorum."

Lale gülerek tekrar öptü onu. Sonra bir daha. Bir daha. Batu'nun gitmesi gerektiğini biliyordu ama bırakamıyordu bir türlü. O bırakmadıkça Batu zaten hiç bırakamıyordu. Sonunda Lale güçlükle kendini çekti. Göğsü hızla inip kalkarken son bir öpücük daha kondurdu Batu'nun dudaklarına. "Hadi git artık. Yoksa bırakamayacağım." dedi hüzünle.

Batu eğilip hırsla bir kez daha öptü dudaklarından. Vazgeçmeyecekti Lale. Vazgeçmesine izin vermeyecekti. Buna engel olmak için elinden ne geliyorsa yapacaktı, hatta belki daha fazlasını! Kendisini bırakıp gitmesine asla izin vermeyecekti. Bu gurursuzluksa, evet gurursuzdu. Acizlikse, evet acizdi. Gurur yapacak hali mi kalmıştı zaten? Geberiyordu resmen aşkından. Lale'nin kendisini bırakmasına izin vermeyecekti işte. Ama ne yazık ki şimdi kendi gitmek zorundaydı ve tabii aklından geçenleri Lale'ye belli etmemek zorundaydı!

Derin derin iç geçirerek kapıyı açtı. Dönüp Lale'ye baktı son bir defa daha. "Mutlu Paskalyalar." deyince Lale gözleri dolu dolu gülümsedi.

"Sana Paskalya yumurtası getireyim mi? İster misin?"

Güldü Batu. "İsterim. Ama Lena'yla beraber boyadıklarınızdan getir." dedikten sonra çıktı kapıdan.

Lale tam arkasından seğirtmişti ki Batu ona doğru döndü. "Ne olur gelme Lale." dedi yalvarır gibi. "Asansöre binip seni görürsem gidemem." dedi. Askere gitmeden önce Lale'yle yine burada, aynı noktada durmuş, birbirlerine veda ederlerken onu son kez asansörün iki yandan kapanan kapıları arasından gördüğünü anımsıyordu çünkü. Ve bunun onu son görüşü olduğunu, sonrasında Lale'yi çok ama çok uzun bir süre göremediğini...

Lale de onun bunu neden söylediğini anlamıştı. Uysalca başını salladı.

"Hadi sen eve gir. Kapıyı da kilitle."

Lale yine başını salladı. Sonra boynuna atılıp bir kez daha öptü onu. Ve koşar adımlarla eve girip kapıyı kapattı. Batu cam gibi olmuş gözlerle onun biraz önce durduğu yere bakarken, Lale kapının arkasında yere çökmüş, dizlerini karnına çekip başını ellerinin arasına almış deli gibi ağlıyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

55.5K 2.5K 4
Kendini anlatamayan bir adam... Adamın anlatamadıklarına bile inanmayan bir kadın. Aralarına duvarlar örmüş 2 yıl... Kalplerini yakan bir aşk... Bede...
3.3M 119K 65
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
238K 6.7K 55
Sen benimsin, aksini düşünen sonunuda düşünsün. +18 Cinsellik fazla bulunuyor bunu bilerek okuyalımm. Askeri kurgu Çocukluk aşkı Arkadaşlıktan doğan...
4.7K 1K 21
Sunucu: Eşinle nasıl tanıştın. Sansasyonel bir evlilik şekliniz var ama ben daha çok tanışma hikayenizi merak ediyorum. Alparslan: Bana şaka yaptı...