Limon Çiçekleriii

By hicbirsey

292K 20.7K 9.1K

Birbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın... More

Limon Çiçekleri 1. Bölüm
Limon Çiçekleri 2. Bölüm
Limon Çiçekleri 3. Bölüm
Limon Çiçekleri 4. Bölüm
Limon Çiçekleri 5. Bölüm
Limon Çiçekleri 6. Bölüm
Limon Çiçekleri 7. Bölüm
Limon Çiçekleri 8. Bölüm
Limon Çiçekleri 9. Bölüm
Limon Çiçekleri 10. Bölüm
Limon Çiçekleri 11. Bölüm
Limon Çiçekleri 12. Bölüm
Limon Çiçekleri 13. Bölüm
Limon Çiçekleri 14. Bölüm
Limon Çiçekleri 15. Bölüm
Limon Çiçekleri 16. Bölüm
Limon Çiçekleri 17. Bölüm
Limon Çiçekleri 18. Bölüm
Limon Çiçekleri 19. Bölüm
Limon Çiçekleri 20. Bölüm
Limon Çiçekleri 21. Bölüm
Limon Çiçekleri 22. Bölüm
Limon Çiçekleri 23. Bölüm
Limon Çiçekleri 24. Bölüm
Limon Çiçekleri 25. Bölüm
Limon Çiçekleri 26. Bölüm
Limon Çiçekleri 27. Bölüm
Limon Çiçekleri 28. Bölüm
Limon Çiçekleri 29. Bölüm
Limon Çiçekleri 30. Bölüm
Limon Çiçekleri 31. Bölüm
Limon Çiçekleri 32. Bölüm
Limon Çiçekleri 33. Bölüm
Limon Çiçekleri 34. Bölüm
Limon Çiçekleri 35. Bölüm
Limon Çiçekleri 36. Bölüm
Limon Çiçekleri 37. Bölüm
Limon Çiçekleri 38. Bölüm
Limon Çiçekleri 39. Bölüm
Limon Çiçekleri 40. Bölüm
Limon Çiçekleri 41. Bölüm
Limon Çiçekleri 42. Bölüm
Limon Çiçekleri 43. Bölüm
Limon Çiçekleri 44. Bölüm
Limon Çiçekleri 45. Bölüm
Limon Çiçekleri 46. Bölüm
Limon Çiçekleri 47. Bölüm
Limon Çiçekleri 48. Bölüm
Limon Çiçekleri 49. Bölüm
Limon Çiçekleri 50. Bölüm
Limon Çiçekleri 51. Bölüm
Limon Çiçekleri 52. Bölüm
Limon Çiçekleri 53. Bölüm
Limon Çiçekleri 55. Bölüm
Limon Çiçekleri 56. Bölüm
Limon Çiçekleri 57. Bölüm
Limon Çiçekleri 58. Bölüm
Limon Çiçekleri 59. Bölüm
Limon Çiçekleri 60. Bölüm
Limon Çiçekleri 61. Bölüm
Limon Çiçekleri 62. Bölüm
Limon Çiçekleri 63. Bölüm
Limon Çiçekleri 64. Bölüm
Limon Çiçekleri 65. Bölüm
Limon Çiçekleri 66. Bölüm
Limon Çiçekleri 67. Bölüm
Limon Çiçekleri 68. Bölüm
Limon Çiçekleri 69. Bölüm
Limon Çiçekleri 70. Bölüm
Limon Çiçekleri 71. Bölüm
Limon Çiçekleri 72. Bölüm
Limon Çiçekleri 73. Bölüm
Limon Çiçekleri 74. Bölüm
Limon Çiçekleri 75. Bölüm
Limon Çiçekleri 76. Bölüm
Limon Çiçekleri 77. Bölüm
Limon Çiçekleri 78. Bölüm
Limon Çiçekleri 79. Bölüm
Limon Çiçekleri 80. Bölüm
Limon Çiçekleri 81. Bölüm
Limon Çiçekleri 82. Bölüm
Limon Çiçekleri 83. Bölüm
Limon Çiçekleri 84. Bölüm
Limon Çiçekleri 85. Bölüm
Limon Çiçekleri 86. Bölüm
Limon Çiçekleri 87. Bölüm
Limon Çiçekleri 88. Bölüm
Limon Çiçekleri 89. Bölüm
Limon Çiçekleri 90. Bölüm
Limon Çiçekleri 91. Bölüm
Limon Çiçekleri 92. Bölüm
Limon Çiçekleri 93. Bölüm
Limon Çiçekleri 94. Bölüm
Limon Çiçekleri 95. Bölüm
Limon Çiçekleri 96. Bölüm
Limon Çiçekleri 97. Bölüm
Limon Çiçekleri 98. Bölüm
Limon Çiçekleri 99. Bölüm
Limon Çiçekleri 100. Bölüm
Limon Çiçekleri 101. Bölüm
Limon Çiçekleri 102. Bölüm
Limon Çiçekleri 103. Bölüm
Limon Çiçekleri 104. Bölüm
Limon Çiçekleri 105. Bölüm
Limon Çiçekleri 106. Bölüm
Limon Çiçekleri 107. Bölüm
Limon Çiçekleri 108. Bölüm
Limon Çiçekleri 109. Bölüm
Limon Çiçekleri 110. Bölüm

Limon Çiçekleri 54. Bölüm

1.7K 142 48
By hicbirsey




Derya restoranın kapısının önünde sabırsızlıkla bir aşağı bir yukarı yürüyerek Lale'yi bekliyordu ama Lale bir türlü gelmiyordu. Batu denen o kırocukla beraber otoparkın diğer tarafına doğru gideli kaç dakika olmuştu bilmiyordu, bir süre sonra saatine bakmayı bırakmıştı. Merve iki defa gelip babasının ısrarla onları sorduğunu ve artık masaya dönmelerinin iyi olacağını söylemiş, bir kere de Beril gelip Batu'yu görüp görmediğini sormuştu. Leman Hanım merak içinde herkese Batu'nun nerede olduğunu sorup duruyordu çünkü. Derya da çareyi, Batu'yu hiç görmediğini söylemekte bulmuştu. "Belki de restoranın bar tarafındadır." diyerek Beril'i postaladıktan sonra sabırsızlığı iyice artmıştı. Neredeydi Lale. Niye gelmiyordu. O sapıkla dakikalardır otoparkın kuytu köşelerinde ne işler çeviriyordu?

Batu'nun kendisini parçalama riskini göze alarak gözden kayboldukları şu büyük kamyonetin arkasına gidip Lale'yi kendi elleriyle getirmeyi düşünürken, Batu'yu görünce birden şaşırdı. Çünkü Batu tek başınaydı. Yanında Lale yoktu. Ve çok ama çok perişan görünüyordu. Ellerini ceplerine sokmuş, boynunu öne eğmiş, gözlerini yerden kaldırmadan, çökmüş omuzlarla ağır ağır yürüyordu Batu.

Derya "Lale nerede?" diye önüne atlamasa onu fark edeceği de yoktu. O kadar dalgındı ki.
Ama onu fark ettiği anda da yüzündeki o yılgın ifadenin yerini uyuz bir sırıtma almıştı.

"Sen hala burada mısın?"

"Tabii ki buradayım, başka nerede olacaktım? Galip Amca'ya Lale'nin seninle olduğunu söylemeyeceğime göre?"

"Söyleyebilirdin aslında. Lale benimle olduğu sürece merak etmesini gerektirecek bir şey yok." derken tekrar dalgınlaşmıştı Batu'nun bakışları. Lale kendisiyle olmadığı zamanlarda ne yapacağını düşünüyordu çünkü. Bu gidişle Lale'nin onunla olacağı falan yoktu ne yazık ki.

"Bence tam aksine asıl Lale seninleyken merak etmek lazım onu. Ayrıca anneciğin de seni merak etmiş. Ablan gelip seni sordu. Bir an önce yanına git de sonra yine Lale'den bilmesin. Lale nerede bu arada?" diye tekrarladı sorusunu.

Batu'nun suratı önce öfkeyle allak bullak olsa da sonra yine biraz önceki o sırıtma kapladı suratını. "Lale'yle birlikte olmamıza artık sen de karşı çıkıyorsun demek?"

"Evet karşı çıkıyorum. Rahat bırak Lale'yi. Olmayacak bir şey için kızı kaç aydır üzdüğün yeter artık."

"Olmayacak bir şey değil. Olacak." dedi Batu kararlılıkla.

"Olmayacak."

"Olacak. Gerekirse olduracağım!"

"Bok oldurursun." diye hırsla bağırdı Derya Batu'nun suratına."Anca böyle boş boş konuşuyorsun. Bir şeyi olduracağın falan yok senin. Bırak artık Lale'nin peşini."

"Senin ne düşündüğün umurumda bile değil. Lale'yle ilişkimize karşı olan o kadar çok insan var ki. Ha bir eksik ha bir fazla. Senin de onların tarafına geçmen hiç fark etmez. Ne düşünmek istiyorsan düşün. Bugün bana yaptıklarından sonra seni ikna etmekle uğraşamayacağım." dedi ve Derya'yı uyuz eden o sırıtmasıyla beraber yürüdü gitti.

Derya öfkeden kudurmak üzereydi. 'Pis kıro! Terbiyesiz. Münasebetsiz. Sapık!' Diye içinden hakaretler yağdırarak izliyordu onun gidişini. Lale'nin hala gelmediğini görünce, Batu'nun biraz önce geldiği tarafa doğru yürümeye başladı. Biraz sonra Lale'yi otoparkın köşesindeki taş duvarın dibine çömelmiş, dizlerine sarılmış bir halde bulunca aklı başından gitmişti.

"Lale n'oldu, iyi misin sen?" diyerek yanına çöktü hemen.

Lale titreyen kirpiklerinin altındaki ıslak bakışlarını ona çevirdiğinde, içinden Batu'ya bir kez daha küfür yağdırmaktan kendini alamadı Derya.

"Ya Derya..." dedi kirpiklerinden beter titreyen bir ses tonuyla.

"N'oldu Lale? Ne bu halin? Bir şey mi yaptı o sapık sana?"

Lale başını iki yana salladı.

"E n'oldu o zaman?" diye sordu merakla.

"Çok kötü bir şey oldu." dedi Lale sayıklarcasına. Bu haliyle Derya'nın da içini kurutmuştu korkuyla.

"N'oldu Lale konuşsana, korkutma beni ya!" dedi endişeyle.

Lale Derya'nın merakla bekleşen gözlerinin içine baktı. "Ben... Ben Batu'ya sandığımdan da çok aşık olmuşum galiba." Başını kollarına gömerek gözlerini kaçırdı Derya'dan. Onun hayret dolu bakışlarını görmek istemiyordu çünkü. Onun gözünde ne kadar zavallı göründüğünden emindi. Yardıma muhtaç küçük bir kız çocuğu gibiydi. Bunun farkındaydı. Ve Derya'ya bu halini göstermek istemiyordu. Onun yüzünde belirecek hayreti görmek istemiyordu. İstemiyordu işte.

Haklıydı da. Çünkü Derya'nın bakışları gerçekten de sadece ve sadece hayretten ibaretti. "Bu da nereden çıktı şimdi?" dedi bir süre sonra kendini toparlamayı başarınca.

"Bir yerden çıktı işte." dedi Lale sabırsızca. Nereden çıktığı neyi değiştirirdi ki? Batu'ya aşıktı işte. Hem de düşündüğünden daha çok aşıktı. Bütün yollar tek bir kapıya çıkıyordu. O da Batu'ydu. "Önemli olan o değil ki! Önemli olan benim şimdi ne yapacağım." diyerek burnunu çekti. "Ne yapacağım ben Derya? Babama nasıl anlatırım bunu? Anneanneme ne derim? Batu annesine nasıl anlatır bunu? Anlatsa bile o kadın ikna olur mu? Ne yapacağım ben? Ne yapacağım? Bula bula niye en zorunu buldum Derya?" derken kendi kaderine isyan ederek hıçkırıklara boğulacak gibi görünüyordu. O kadar çaresiz, o kadar kaybolmuş bir hali vardı ki Derya dayanamayıp sarıldı ona. Lale bir süre kendisine destek olacak bir omuz bulmanın verdiği rahatlıkla Derya'ya yaslanıp sessiz kaldı ama sonra sayıklarcasına konuşmaya başladı. "Olmayacak bir şey bu. Olmaz. Olamaz. Belki ailelerimiz başka türlü olsa olabilirdi ama. İkimizin de ailesi de bu konuda bu kadar tutucuyken olmaz. Bu durumda olmaz. Olamaz." derken Derya'dan çok kendi kendine söylüyor gibiydi bunları."Babam, kuzeni Anita'yla bile yıllarca konuşmadı. Bizi de konuşturmadı. Bize kötü örnek oluyor diye." dedikten sonra başını kaldırıp korku dolu gözlerle Derya'ya baktı. "Ya benimle de konuşmazsa? Ya bir daha yüzüme bakmazsa? Ne yaparım o zaman Derya? Ya annemi, abimi, Daniel'la Lena'yı da benimle görüştürmezse? Ya Levin de bana küserse? Ya anneannem..."

Derya "Felaket senaryosu yazdın iki dakikada kızım bir dur ya!" diyerek susturdu onu yoksa Lale daha devam edecekti.

Lale ise "Batu'nun ailesini sen de gördün işte." diyerek onu hiç duymamış gibi devam etti. "Annesi için zaten bir şey söylemeye gerek yok." dedi hıçkırıkla karışık bir sesle. "Abisiyle eşinin dertleri ne anlamadım ama Turgut'un dedikleri doğruysa o zaten Batu'nun birlikte olacağı herkese karşı çıkacaktır mutlaka." diyerek önlerindeki engelleri saymaya devam ediyordu ki Derya daha fazla tahammül edemedi bu konuşmanın gidişatına.

"Lale yeter ya!" diye bağırdı isyan içinde. "Madem bu kadar imkansız olduğunu düşünüyorsun, madem "olmayacak bir şey" diyorsun bırak o zaman. Ne diye kendine boş yere acı çektiriyorsun? Olmayacaksa bırak! Daha fazla uğraşma. Hem kendini hem onu boşuna üzme."

Lale içinin yandığını bire bir yansıtan gözleriyle Derya'nın suratına bakarak alayla gülümsedi. "Böyle demekle oluyor mu sanki? Olsaydı çoktan yapmaz mıydım? Çoktan unutmaz mıydım onu? Kaçabileyim diye kalktım Paris'e gittim Derya. Kaç ay saçma sapan işlerde çalıştım. Yok garsonluktu. Yok bu yaştan sonra parasız stajerlikti. Aylarca kaçtım, uzak durmaya çalıştım. Ama olmadı. Olmadı işte! Ne kadar uzak durmaya çalışırsam çalışayım olmuyor! Unutamıyorum. Aklımdan çıkaramıyorum. Uzak duramıyorum. Düşünmeden yapamıyorum. Bana bir kere dokundu mu bütün kızgınlığımı bütün öfkemi unutuyorum." Çaresizlikle yüzünü ellerine gömdü. "Ne yaparsa yapsın, ona ne kadar sinirli olursam olayım, tek bir dokunuşuyla her şey siliniyor. Dünyayı unutuyorum. Eski sevgilisiyle karıştırdığı haltları bile unutmaya hazırmışım meğerse Derya. Bunu bile yapabilmişken şimdi sadece ailelerimizi bahane ederek nasıl uzak durabilirim ki ondan?" derken aslında bunları açıkça söylediği için kendinden utanıyor gibiydi. Batu'ya olan zaafını bu kadar açıkça dile getirmek gururunu yaralamıştı ne de olsa. Öfkeyle başını ellerinin arasına aldı. "Ne yapacağım ben ya? Ne yapacağım? Nereden geldi böyle bir şey benim başıma ya?" diye kendi kendine söylenirken dokunsalar ağlayacak gibi görünüyordu. "Selin'le ilişkisine sahip çıkamadığı için abime kızarken nereden benim başıma geldi bu! Kendi halimde ne güzel yaşayıp gidiyordum ben. Nereden çıktı bu adam. Niye geldi hayatıma girdi? Niye unutamıyorum? Niye ona karşı çıkamıyorum? Niye?! Ne yapacağım şimdi ben?" Sonunda olan olmuş, hıçkırarak bir güzel ağlamaya başlamıştı.

Derya yine içinden Batu'ya hakaretler yağdırmaya devam ederek bir kez daha sarıldı ona. Gerçekten anlamıyordu. Neden böyle olmuştu? Lale'nin dediği doğruydu. Kendi halinde mutlu mesut yaşayıp giderken nereden böyle bir şey gelmişti bu kızın başına? Hadi bir kere olan olmuştu tamam. Peki kurtuluşu yok muydu? Bu kız Batu'yu hiç silemeyecek miydi aklından?

Derya Lale'yi tuvalete gidip yüzünü yıkamak için zar zor ikna edebilmişti. Zaten Lale hıçkıra hıçkıra ağladığı için ne söylemeye çalıştığını anlatması da pek kolay olmamıştı. Sonunda Lale'yi biraz olsun kendine getirdikten sonra masaya doğru yürürlerken Batu'yla burun buruna geldiler.

Batu Lale'nin kızarmış gözlerini görünce olduğu yerde kalakalmıştı.

"Lale? İyi misin sen?" diye yutkundu. Ona fazla sert davrandığından korkuyordu zaten. Tamam, artık bir karar versin diye onu orada tek başına bırakıp gitmişti ama bunu yaptığı anda da pişmanlıktan içi kavrulmuştu. Masaya döndüğünden beri diken üstündeydi. Onu öyle bırakıp gelmese miydi acaba... yanlış mı yapmıştı? Dakikalar geçip de Lale hala dönmeyince iyiden iyiye endişelenmeye başlamıştı. Yerinde duramıyordu bir türlü. Aklı sadece ondaydı. Sonunda ona bakmak için tekrar masadan kalktığında, hiç beklemediği bir anda onunla karşı karşıya gelince neye uğradığını şaşırmıştı.

"İyiyim. Neden sordun?" dedi Lale mesafeli bir sesle. Sanki Batu'nun neden sorduğunu bilmiyormuş gibi.

Batu başını hafif yana eğerek ona baktı. "Merak ettim seni." dedi yumuşacık bir ses tonuyla. Bunu söylerken Lale'ye öyle bir bakıyordu ki biraz önce Derya'ya dile getirdiği bütün o engelleri onun tek bir bakışıyla unutabileceğini bir kez daha fark etti Lale. Ve bu onu inanılmaz ürküttü.

"Merak edilecek bir şey yok." dedi kendine hakim olmaya çalışarak. Yoksa Batu'nun kollarına atlaması an meselesiydi.

"Hadi Laloş masaya gidelim artık, Galip Amca iyice merak etmiştir." diyerek koluna girip onu bu rahatsızlık verici konuşmadan kurtardı Derya. Aslında bu konuşma Lale'ye rahatsızlık falan veriyor değildi. Bu konuşma ona bir şey veriyorsa, o da heyecandı. Kalbinin atışını kulaklarında duymasını sağlayan deli bir tutkuydu. Batu'yu karşısında gördüğü anda damarlarına yayılan o tuhaf duyguydu. Ama rahatsızlık değildi. Asla değildi.

Onlar masaya doğru yürürlerken Batu çok daha vahim bir durumdaydı. Biraz önce Lale'ye dediklerinin tek bir kelimesi bile abartı değildi. Artık sahiden de dayanacak gücü kalmamıştı. O kadar uzun zamandır hasretti ki Lale'nin tenine. Bu ayaküstü öpüşmeler, ona bazı şeyleri kabul ettirmek, kendisinden başka kimseyle olamayacağını ispat etmek için oynadığı küçük oyunlar her geçen dakika daha da fazla tutuşmasına yol açmaktan başka bir işe yaramamıştı. Lale'ye bazı şeyleri kabul ettirmeyi hala başaramadığı gibi bir de kendini çıldırmanın eşiğine getirdiğiyle kalmıştı. Oyunu ters tepmişti. O kadar uzun zamandır dokunmamıştı ki Lale'ye, şimdi ayaküstü birkaç öpücükle yetinmesi mümkün değildi. İmkansızdı. Aklından Lale'ye dair öyle şeyler geçiyordu ki... Bunları bir an önce gerçekleştirmezse ölecek gibi hissediyordu kendini. Sanki hayatı buna bağlıydı. Bugüne kadar hayatta hiçbir şeyi bu kadar istememiş olabilirdi ya da artık o kadar özlemişti ki kendisine öyle geliyordu. Ama yapamazdı. Lale istemedikten sonra nasıl dokunurdu ki ona? Zorlayacak hali yoktu ya. Biliyordu, o da istiyordu. Ama önce, istediğini kabul etmesi lazımdı. Ama Lale'yi birazcık tanıyorsa bunu yapmayacağını da biliyordu. Ve bu iyice delirmesine neden oluyordu.

Galip Bey Lale ve Derya'yı görür görmez "Kızlar nerede kaldınız merak ettim ya." dedi.

Derya hemen "Dışarda biraz dolaştık Galip Amca. Bu restoranın bar kısmı da varmış biliyor muydun? Gerçi aramızdaki Adanalılar mutlaka biliyordur." derken arkalarından gelip yerine oturan Batu'ya zehir gibi bir bakış atmayı da unutmamıştı elbette.

Galip Bey "Hadi ya. E yemekten sonra oraya geçelim bari." diyerek gevrek gevrek gülünce anında Ayşe Hanım'dan paparayı yedi.

"Sen kendini Laleler'le aynı yaşta zannediyorsun galiba Galip. İki gün sonra kızını evlendiriyorsun, unuttun herhalde?"

"Aman tamam tamam. Hatırlatmasan olmaz." diye söylendi Galip Bey. Sonra birden bir şey hatırlamış gibi Leman Hanım'la Bülent Bey'e döndü."Leman Hanım, artık Lale masaya döndüğüne göre... Biraz önce konuştuklarımızı hatırlıyorsunuzdur herhalde?" derken havada kalan cümlesinin devamı ne söylemeye çalıştığını çok açık anlatıyordu aslında.

Lale rahatsızlıkla oturduğu yerde kıpırdandı. Neydi bu şimdi? Kendisi masaya döndüğü için ne yapacaktı Leman Hanım? Yeni bir laf mı sokacaktı?

Leman Hanım yardım isteyen gözlerle eşine baktı. "Bülent." diye fısıldasa da eşinden aradığını bulamayacağı ortadaydı.

"Hiç 'Bülent' deme. Yapabileceğim bir şey yok, kendin istedin bunu." diye sessizce söylendi Bülent Bey.

Leman Hanım ters ters baktı ona. Sonra Galip Bey'in beklenti dolu gözleriyle karşılaşınca çaresizlikle içini çekti. Şu gayrimüslim kızda ne vardı anlamıyordu. Neden herkes bu kızın avukatlığını yapmaya bu kadar hevesliydi onu hiç anlamıyordu. Kendi öz çocukları bile bu kız için kendisine karşı gelebilmeye cüret etmişlerdi ya, hala inanamıyordu.

Galip Bey tekrar "Leman Hanım?" dedi neyi kast ettiğini gayet açık ve net bir şekilde belli eden bakışlarla.

Leman Hanım bir kez daha göz ucuyla eşine baktı. Ama Bülent Bey oralı bile değildi. O da bir kez daha içini çekerek derin bir nefes aldı. Ağzının içinden duyulur duyulmaz bir sesle "Lale Hanım, biraz önce dediklerim için özür dilerim." diye mırıldanırken gözlerini devirmekten kendini alamamıştı. Hayatı boyunca yaptığı en utanç verici, en aşağılayıcı şeylerden biriydi herhalde bu.

Lale duyduklarına inansa mı inanmasa mı bilemiyordu. Doğru mu duymuşt?? Yoksa Batu'nun biraz önceki o baş döndürücü öpüşlerinden ve dokunuşlarından sonra artık halüsinasyon mu görmeye başlamıştı? Leman Hanım kendisinden özür dilemişti. İyi de nasıl?

Onun Leman Hanım'ın suratına bön bön baktığını gören Galip Bey devreye girdi yine.

"Lalecim, bir şey söylemeyecek misin?" dedi 'bir şey söyle de artık bu konu kapansın' dercesine. Bu laf uzadıkça sinirleri bozuluyordu çünkü. Müstakbel dünürleriyle bozuşmasına da ramak kalmıştı.

Lale biraz zaman kazanmak için hafifçe öksürerek boğazını temizledi. Sonra yardım istercesine Ayşe Hanım'a baktı. Ayşe Hanım'ın kaşlarını yukarı doğru kaldırdığını görünce derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. "Rica ederim. Önemli değil." gibi bir şeyler söyledi. Tam olarak ne söylediğinden emin değildi çünkü hayatında ilk defa beyninin çalışmadığını hissediyordu.

Batu ise annesinin özür dilemesinden öyle memnun olmuştu ki. Yüzünü engel olamadığı bir gülümseme kaplamıştı. Bu durum ister istemez ümitlenmesine neden olmuştu. Lale ne kadar "olmaz" derse desin belki annesinin ve tabii ki Lale'nin ailesinin bir gün ilişkilerini kabullenmesi mümkün olabilirdi? Neden olmasındı ki? Çocuklarının mutluluğuna engel olmak istemezlerdi herhalde. Lale de buna inanabilirse, onların da böyle düşünebileceği ihtimalini kabul edebilirse, işte o zaman her şey hallolurdu. Zaten annesi Lale'den özür dileyebildiğine göre bu dünyada her şey mümkündü. Mümkün olmalıydı.

Leman Hanım ise yaptığı şeyi kendisine yediremediğinden olsa gerek, hemen konuyu kapatma telaşındaydı."Eee daha daha nasılsınız Filizcim? Düğüne çok az kaldı. Hazırlıklar tamam mı?" diye sordu Filiz Hanım'a. Oysa bu soruları daha önce defalarca sormuş, cevaplarını da defalarca dinlemişti Filiz Hanım'dan ama şu gayrimüslim kızla bir saniye daha muhatap olmak istemiyordu.

Filiz Hanım ortalığın bir an önce yatışması için her şeyi yapabilecek durumdaydı zaten. Leman Hanım'ın bu beylik sorularına denize düşenin yılana sarılması gibi sarıldı can havliyle. "Tabii tabii her şey hazır. Yarın da kına gecesini yaptık mı düğünden başka bir şey kalmıyor zaten." diye atıldı.

Derya "Aaa kına gecesi yarın mı?" dedi şaşkınlıkla."Normalde düğünden bir önceki gece olmaz mı?"

"Evet ama düğünden bir önceki gün olsaydı ben çok yorulacaktım o yüzden iki gün önceye alalım dedik." diye açıkladı Melis.

Merve güldü. "Melis'i biliyorsun Derya Abla. Yorulmaya gelemez, canı tatlıdır." dedi ablasıyla dalga geçerek.

"Ya baba bir şey söylesene şu cadı kızına bak kaç gündür benimle dalga geçmekten başka bir şey yapmıyor. Bir işin ucundan tuttuğu yok, anca böyle bana laf dokunduruyor."

Babası Galip Bey "E yalan mı kızım rahatına düşkünsün işte. Filiz Hanım da bunu çoktan fark etmiştir zaten." deyince Melis hafiften kızarmış ama yalnızca babasına ters bir bakış atmakla yetinmişti.

Onlar bu konulardan bahsederken Lale hiç konuşmadan önüne bakıyordu. Batu'yla göz göze gelmemeye çalışıyordu çünkü. Onunla göz göze geldiği anda babasını, annesini, abisini, kardeşini, anneannesini, yeğenlerini ve geri kalan herkesi unutup onunla olmak için yanıp tutuştuğunun farkına varmıştı çünkü. Bunu yapamayacağına göre Batu'yla göz göze gelmekten kaçınması gerekiyordu.

"Nerede olacak peki kına gecesi?"

"Yine bizim çiftlikte yapalım diye düşündük. Siz ne dersiniz?" diyerek kızlara sordu Filiz Hanım.

"Aa güzel olur bence, iyi düşünmüşsünüz. Değil mi Lale?" diyerek sessiz sessiz önüne bakmakta olan Lale'yi konuşmaya katmak için ona doğru döndü Derya.

"Yaa evet çok güzel olur." dedi Lale gülümsemeye çalışırken. Batu tam karşısında otururken ona bakmadan durmak çok zordu. Dayanamıyordu.

"E artık sen de gelinin arkadaşı olarak kına yakarsın eline." dedi Bülent Bey yanında oturan Lale'ye takılarak.

"Gerçekten kına yakılacak mı ki?"

"Tabii." dedi Filiz Hanım gülerek. "Selçuk'un halaları çok meraklıdır böyle şeylere. Bir sürü hazırlık yapmışlar. Gidip kına da almışlar. Melis'in eline süreceğiz onu. İstiyorsanız size de süreriz."

"Yok ya bize sürmeyin gerek yok." diye atıldı Lale.

"Bence de." dedi Derya hararetle.

Merve ise gülüyordu. "Aaa olur mu ama, düğünde hepimiz böyle elimiz turuncu turuncu oynayacağız." dedi dalga geçmeyi sürdürerek."Hem Selçuk Abi'nin halaları bindallı da almışlar, biz de giyecekmişiz.

"Yok artık!" dedi Derya kendini tutamayarak.

"Doğru söylüyorum ya, bak inanmıyorsan İrem'e sor. Gelinin bekar arkadaşları falan da giyermiş."

"Evet biz de bindallı giyip elimizde mumla Melis Abla'nın etrafında dönüp şarkı söyleyerek onu ağlatacakmışız." diye güldü İrem.

"Peki gerçekten ağlayacak mısın Melis?" diyerek sırıttı Derya.

"Saçmalama ya niye ağlayayım manyak mıyım? Zorla mı evleniyorum sanki?"

Galip Bey sinirle "Tabii canım niye ağlasın. Babasını bırakıyormuş, baba evinden ayrılıyormuş, başka bir şehre taşınıyormuş. Umurunda mı Melis Hanım'ın?" diye sitem edince Melis oturduğu yerden kalkıp babasının yanına giderek sarıldı ona.

"Ya babacım başka şehre taşınıyorum sayılmaz ki. İskenderun'dan taş çatlasa bir buçuk saat uzak sadece. Hem önceden de ben devamlı İskenderun'da değildim ki. İstanbul'da çalışıyordum."

Galip Bey duygulandığını belli etmemek için bir şey demedi, güldü sadece. "Tamam tamam geç hadi yerine." demekle yetindi. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi Lale'ye döndü. "Sahi Lale, başka şehirde çalışmak demişken, sen ne yaptın şu Mersin işini? Ne cevap vereceksin babana?" deyince Batu'nun dakikalardır Lale'nin üzerinde gezinen gözleri şaşkınlıkla açıldı. 'Mersin işi' mi? Mersin işi de neyin nesiydi? Lemi Bey Mersin'le ilgili ne yapmıştı da Lale ona cevap verecekti?

Lale bu konunun açılmasından rahatsız olsa da Galip Bey'in sorusunu cevaplamaktan kaçamayacağının farkındaydı. Şimdi babasının teklifini kabul etmeyeceğini söyleyince Galip Bey nedenini soracak, sonra bunun kendisi için iyi bir fırsat olduğunu ve kabul etmesi gerektiğini söyleyerek uzunca bir konuşma yapmaya başlayacaktı. Ve şu an Batu'nun ve onun ailesinin önünde böyle bir konuşmaya girmek Lale'nin istediği en son şeydi. "Kabul etmeyeceğim galiba Galip Amca." dedi derin bir nefes aldıktan sonra.

Tahmin ettiği gibi Galip Bey'in yüzünü bir hayret ifadesi kaplamıştı. "İyi de neden? Kabul etmeyip ne yapacaksın? Başka bir yerde iş mi buldun yoksa?"

Batu'nun kafası iyice karışmıştı. Neler oluyordu? Lale'nin iş bulması, bir şeyleri kabul etmemesi, babası, Mersin; bütün bunlar ne anlama geliyordu?

Lale yavaşça "Yok henüz bulamadım." deyince Nesrin'in dudaklarında küçümseyen bir gülümseme oluştu. Leman Hanım da sanki Lale'nin işsiz olması onun hakkındaki düşüncelerini perçinlemiş gibi kurumla arkasına yaslanmıştı o sırada.

"Ama arayacağım."

Batu'nun canı biraz daha sıkılmıştı bu sözlerden sonra. Lale'nin iş aradığını unutmuştu. Daha doğrusu Paris'ten dönüşüne, sonra Beyrut'a gidişine, oradan İstanbul'a geçip en sonunda düğün için buraya Adana'ya gelişine öyle kilitlenmişti ki onun bundan sonra nerede yaşayacağını, nerede çalışacağını hiç düşünmemişti. Lale'ye biraz önce dediklerine rağmen o da büyük bir umutsuzluğa kapılmıştı yeniden. Lale bir adım atıp "tamam" dese bile nasıl bir ilişki olacaktı bu? Lale İstanbul'da çalışmaya başlarsa nasıl görüşeceklerdi? Hafta sonları yanına giderdi, bir şekilde görüşürlerdi elbet. Hem İskenderun ve Adana'ya göre İstanbul'da çok daha rahat ederlerdi, aileleri orada olmayacaktı çünkü. Ama artık değil beş gün, ondan bir an bile uzak kalmak istemiyordu. Zaten şu an boşu boşuna hayallere kapılıyordu. Lale hiçbir şeye "tamam" demiş değildi ki. Kendisi yine erkenden havaya girip daha şimdiden yalnızca hafta sonları görüşmenin yetmeyeceğini düşünmeye başlamıştı

"Nerede arayacaksın, İstanbul'da mı?"

Lale oturduğu yerde şöyle bir kıpırdandı. "Yok." derken konunun burada kapanmasını ne kadar çok istediği her halinden belliydi ama Galip Bey işin ucunu kolay kolay bırakacak gibi değildi.

"Nerede peki?" dedi kaşlarını çatarak.

Lale "Şeyde. Yani..." derken kıvranıyor gibiydi. Batu hiç ama hiç hoşlanmamıştı onun bu halinden! Hiç hayra alamet değildi çünkü. İstanbul'da iş aramayacaksa nerede arayacaktı bu kız? Yoksa yine?

"E hadi Lale söylesene!" diye üsteledi Galip Bey.

Lale tuttuğu nefesini bıraktı sonunda. "Paris'e geri döneceğim herhalde." dediğinde Batu'nun gözlerinin yuvalarından fırlayacak gibi kocaman açıldığını görmüştü.

"Ne? Saçmalama Lale!" diye patladı Galip Bey.

Derya ve Melis de şaşkınlıkla Lale'ye bakıyorlardı. Paris'e geri dönmeyi düşündüğünü bilmiyorlardı çünkü, onlar da ilk kez duyuyordu. "Ya geri mi gideceksin?" dedi Melis üzüntüyle.

Lale bir şey söylemeden başını salladı. Batu'nun yüzündeki ifadeyi gözünün ucuyla görebiliyordu. Ona bunu yaptığı için kendinden nefret ediyordu ama başka yol yoktu.

Batu birkaç saniye içinde çökmüş gibiydi. Bütün dünyası yıkılmıştı. Kurduğu hayaller, Lale'ye sonunda "tamam" dedirtmek için yaptığı planlar, yalnızca haftasonu görüşmenin hiçbir şekilde yetmeyeceğini düşünerek aradığı çözümler, hepsi kumdan kaleler gibi yıkılmış gitmişti. Lale Paris'e geri dönmeyi düşünüyordu. Kendisi burada her hafta sonu İstanbul'a gidip onu görmenin yeterli olmayacağını düşünürken, o yeniden Paris'e gitmeyi ve orada iş aramayı düşünüyordu

"Lale aklını başını topla, ne işin var Paris'te senin ya? Baban ne kadar uğraştı Mersin'deki ofis için sen biliyor musun? Aylardır işlerin bir kısmını oraya alabilmek için didiniyor adam. Yalnızca o değil, Leon da çok uğraştı. Sana kolaylık olsun diye hem limana hem serbest bölgeye yakın bir yerde ofis bulabilmek için kaç kere gidip gidip geldiler Mersin'e haberin yok tabii."

Batu'nun kapkaranlık kesilmiş donuk bakışları birden yeniden kıvılcım alır gibi oldu. Galip Bey ne diyordu? Lemi Bey ve Leon'un işleri Mersin'e taşımak için uğraştıklarını neden anlatıyordu şimdi? Yoksa... aklına gelen ihtimal nefesini kesmeye yetmişti ama yine umutlanıp yine hayal kırıklığına uğramaktan deli gibi korkuyordu. Doğru mu anlamıştı? Yoksa yine kendi kendine hayallere mi kapılıyordu?

Lale sandalyesine sinmiş, mahcup bir halde Galip Bey'in dediklerini dinliyordu. Babasının da abisinin de Mersin'de bir ofis açmak için ne kadar uğraştıklarını, tekliflerini kabul ederek bu ofisin başına kendisinin geçeceğini düşündüklerini, kendisine kolaylık olsun diye Mersin odaklı yeni bir müşteri portföyü oluşturmak için nasıl çalıştıklarını, hepsini biliyordu. Babası defalarca anlatmıştı. Abisi de. Aslında gerçekten çok güzel bir fırsattı bu. Ailesini çok seviyordu ama İskenderun'da babasıyla birlikte çalışmaya başlarsa baskılarından hiç kurtulamayacağını ve nefes bile alamayacağını biliyordu. Zaten aile şirketlerinde çalışmak istememesinin nedeni buydu. İskenderun'da yaşamak istemiyordu. Bunu babasına hiçbir zaman açık açık söyleyememişti. Onu kıracağından endişelenmişti çünkü. Babası da gerçek nedenini bilmediğinden bu işi yapmak istemediğini, ithalat-ihracatla uğraşan şirketlerinde çalışmaya niyetinin olmadığını düşünerek üzülüp durmuştu. Bir de Paris'e gidip orada çalışacağını ilan edince adamcağız üzüntüden kahrolmuştu. Daha doğrusu annesinin anlattığına göre öyle olmuştu. Lale babasının bu konuya bu kadar üzüldüğünü bilmiyordu yoksa. Sonunda onun bu konuya bu kadar dertlendiğini gören Leon, Lale'nin neden kendileriyle beraber çalışmak istemediğini usturuplu bir dille açıklamıştı babasına. Lale'nin üstüne fazla düşmez ve baskı yapmazsa, Lale'nin İskenderun'a dönebileceğini söylemişti. Ama bu imkansızdı. Lemi Bey'in Lale'nin üstüne düşmemesini beklemek hiç gerçekçi bir beklenti olmazdı çünkü. Sonunda düşünüp taşınmışlar ve en iyi çözümün, Lale'nin, bir-iki saat uzaklıktaki Mersin'de kuracakları ofisin başına geçmesi olduğuna karar vermişlerdi. Mersin'de nasılsa ev vardı. İşleri biraz büyütmek ve Mersin'deki serbest bölgedeki pazardan pay almak zaten epeydir düşündükleri bir atılımdı. Sadece kriz nedeniyle ertelemek zorunda kalmışlardı. Ama söz konusu kızının Paris'ten dönmesi olunca, Lemi Bey uğraşmış didinmiş, Mersin'deki Hristiyanlar arasında tanıdıklarından da yardım alarak işe girişmişti. Bütün bunları Beyrut'a gittikleri ilk akşam Paskalya yemeğinde Lale'ye anlatırken mutluluktan gözlerinin içi parlıyordu, çocuk gibi sevinçliydi. Öyle mutlu görünüyordu ki hemen "hayır" demeye yüreği el vermemişti Lale'nin. Batu'yla beraber geçirdikleri o son geceden sonra Mersin'den de oradaki evlerini mümkün olduğunca kaçmak istediğini nasıl açıklayacaktı ki zaten babasına? Bir süre düşüneceğini söylemişti bu yüzden. Babası da bunu iyiye yormuş, Melis'in düğününden sonra Lale'nin Mersin'de çalışmaya başlayacağına her geçen gün biraz daha inandırmıştı kendini.

Ama ne yazık ki boşuna ümitlenmişti. Çünkü Lale yapamayacaktı. Adana'da Batu'yu gördükten sonra bunu iyice anlamıştı. Onu unutmak için buralardan gitmesi gerekiyordu. Mersin'deki o evde yaşamaya başlarsa evin her köşesinde Batu'yu arayacaktı. Her yerde onu görecekti. Ve sonunda delirecekti! Batu'dan da onunla olan hatıralarından da uzak durması gerekiyordu. Bunun tek yolu buradan uzaklaşmaktı. Bir kez daha kaçmaktı. İlk seferinde olmamıştı ama... belki bu sefer başarabilirdi. Batu'yu aklından da kalbinden de silebilirdi belki?
Bunları düşünürken yine Batu'yla göz göze gelmemek için büyük bir çaba sarf etmişti. Çünkü göz göze geldikleri anda ne kadar saçmaladığını anlayacağını biliyordu. Batu'yu silemezdi. Ne aklından ne kalbinden ne de teninden. Kazınmıştı artık her bir hücresine. Nasıl silecekti ki?

Galip Bey onun bu düşünceli sessizliğini, kararsızlığına vermiş ve onu ikna etmek için hararetle konuşmaya devam ediyordu. "Bak insanın kendi işini yapması gibisi yoktur Lale. Bu kadar insan neden sermaye bulup kendi işini kurabilmek için uğraşıyor sanıyorsun? Senin önüne böyle bir fırsat gelmiş, sen kendi ayağınla tepiyorsun kızım! Ne yapacaksın Paris'te o züppe heriflerin arasında?? Gel kendi ülkende kendi işinde mis gibi çalış işte."

Sıkılmış gözlerle etrafı inceleyerek bu konuşma kendisini ilgilendirmiyormuş gibi davranmayı seçen Leman Hanım, Galip Bey'in son sözleri üzerine kendi kendine sessizce güldü. "Burası onun ülkesi mi sanki_ Gitsin Paris'e işte." diye mırıldandı.
Galip Bey ve Lale onu duymamıştı ama Bülent Bey gayet net duymuştu. Sert bakışlarla "Leman!" deyince Leman Hanım gözlerini süzerek başını diğer tarafa çevirdi.

"Bak İskenderun'da çalışmak istemiyorsun diye adamcağız bu kadar uğraştı, Mersin'e ofis açtı. Şimdi senin tekrar Paris'e gideceğini duyarsa yıkılır. Daha fazla inat etme, gel başla çalışmaya. Yeterince kalmadın mı artık Paris'te? Yok illa ben Paris'e gideceğim orada yaşıyorum diyorsan da bir an bunu önce babana söyle. Adamcağız Melis'in düğününden sonra hemen çalışmaya başlayacağını sanıyor. Bari söyleyelim de şu tapu işleriyle uğraşmasın."

"Hangi tapu işleri?" dedi Lale sonunda suskunluğunu bozarak.

Galip Bey içini çekerek ona baktı. "Hangi tapu işleri olacak, Mersin'deki evin tapusunu senin üstüne geçirme işleriyle."

Lale şok içinde bakakaldı Galip Bey'in suratına. "Benim üstüme mi? Niye? Ne gerek var ki buna? O ev hepimizin zaten."

Galip Bey omuzlarını silkti. "Ne bileyim, öyle istedi işte. Üniversiteyi bitirdiğinden beri sana bir araba hediye edecekti biliyorsun. Sen üniversiteden sonra master'ı da bitirince "kızıma hala bir araba alamadım" diye üzülüp duruyordu. Sonra sen geçen yaz otobanda kaza yapınca araba almaktan falan vazgeçti. Bu Mersin işi çıkınca en iyisi evi Lale'nin üzerine geçireyim diye düşünmüş. Uğraşıyordu işte tapu dairesiyle falan."

Ayşe Hanım lafa karıştı. "Annen de takılıp duruyor zaten "Lale'ye erken düğün hediyesi bu" diye."

"Annen öyle dedikçe baban delleniyor tabii. Erken düğün hediyesi falan değilmiş. Bir baba kızına illa düğününde mi hediye almak zorundaymış. Bu saçma sapan gelenekleri kim uyduruyormuş. Bir başladı mı susmuyor." diye güldü Galip Bey. "Neyse. Ama madem sen Mersin'de kendi işinizde çalışmak yerine tekrar Paris'e gitmek istiyorsun, bir an önce babana söyle de daha fazla heveslenmesin bari adam. Çok üzülecek yalnız, benden söylemesi." dedi ciddileşerek.

Bu duyduklarından sonra Batu'nun nutku tutulmuştu. Fal taşı gibi açılmış, rengi siyaha dönmüş kopkoyu gözleriyle Lale'ye bakıyordu. Lale... Sırılsıklam aşık olduğu, özleminden çıldıracağı, onsuz bir saniye bile geçirmek istemediği, uğruna herkese her şeye karşı gelebileceğini düşündüğü kadın. Aylardır başka bir ülkede başka bir şehirde olduğu için yüzünü göremediği, o beyaz yumuşacık tenine dokunamadığı, saçlarını koklayamadığı kadın. Bundan sonra temelli burada olabilirdi, bir daha hiç gitmeyebilirdi, burada yaşayabilirdi, burada çalışabilirdi. Kendisiyle aynı şehirde; Mersin'de. Her anını eksiksiz hatırladığı o son gece kaldıkları o evde. Lale Mersin'de kalabilirdi. Orada yaşayabilirdi. Orada çalışabilirdi. Bunun için her şey hazırdı. Lale'nin kendisi dışında. O bütün bunlara değil, her şeyi elinin tersiyle itip gitmeye hazırdı. Her zamanki gibi.

Lale Batu'nun bu Paris işini hiç hoş karşılamayacağını tahmin edebiliyordu. Herhalde Batu Türkiye'de kalıp İskenderun'da veya İstanbul'da çalışmaya başlayacağını düşünmüş olmalıydı. Yeniden Paris'e gideceğini duyunca çok sinirlenmişti herhalde. Kesin biraz sonra fırsatını bulduğunda, yanlarında kimse yokken gizlice yanına yaklaşacak ve kolundan tutup hesap soracaktı. Ama böyle olmak zorundaydı işte.

"Kusura bakmayın araya giriyorum ama siz bu kadar konuşunca elimde olmadan merak ettim. Sorun nedir? Lale babasıyla çalışmak istemiyor mu?"

Bülent Bey'in sesiyle kendine geldi Lale. İçinden yükselen isyanı bastırmakta zorlanıyordu. Neden bu konu bir türlü kapanmıyordu? Tamam Bülent Bey'i çok sevmişti. O yandan yandan çapkınca bakan gözlerini Batu'ya benzetmişti. Leman Hanım gibi kendisine yaratık muamelesi yapmadığına da çok sevinmişti. Ama bu iş konusunu artık daha fazla konuşmak istemiyordu.

"İstemiyor valla Bülent Bey. Babası gözünün içine bakıyor kızım gelsin de benimle beraber çalışsın diye. Ama Paris kontesi Lale Hanım şımarıklık yapıyor istemiyor. Neymiş Paris'te iş arayacakmış. Paris de onu bekliyordu sanki."

Galip Bey'in Lale'yi 'Paris kontesi' olarak tanımlaması karşısında kızlar gülmeye başlamışlardı. Lale de dahil. Batu ise hiç gülmüyordu. Kaşları çatık, bakışları donuk ve öfke doluydu. Artık ona göz ucuyla bakmaya bile çekiniyordu Lale.

Bülent Bey merakla Lale'ye baktı. "Niye istemiyorsun sen bakayım babanla çalışmayı? Anladığım kadarıyla abin de var. Hep beraber çalışın işte ne güzel."

Lale bütün masanın, özellikle de Leman Hanım'ın önünde bu konuyu konuşmaktan inanılmaz rahatsızdı ama cevap vermek zorundaydı sonuçta. Gerçi cevabı da yoktu ki. "Yoo istemediğimden değil de..." derken Batu'nun haşin bakışlarıyla karşılaşınca hemen başını öne eğdi yine.

Batu'nun içi içini yiyordu. Lale'nin neden Mersin'de çalışmak istemediğini çok ama çok iyi biliyordu. Neden tekrar Paris'e gitmek istediğini de biliyordu. Yine kaçmak için, uzaklaşmak için, aralarında her ne varsa tamamen bitirmeyi denemek için. Her zamanki Lale'ydi işte.

"Ee niye peki? Bak adamcağız sırf senin için Mersin'e ofis açmış o kadar. Sen Paris'e gidersen kim duracak şimdi oranın başında?"

"Hah söyleyin Bülent Bey söyleyin." diye onu desteklercesine başını salladı Galip Bey.

"Adamcağz bu krizde boşu boşuna bu kadar yatırım yaptığıyla kalıp zarar edecek."

"Ya abim bakar Mersin'deki ofise. Zaten Melisa'nın kız kardeşi Mersin'de. Belki abimler de oraya taşınırlar." dedi ama bu dediğine kendi de inanmıyordu aslında.

"Olur mu öyle şey canım, Leon İskenderun'daki işleri yürütüyor. Sen de çalışmaya başladıktan sonra baban yavaş yavaş işleri tamamen size devretmeyi düşünüyordu zaten. Leon İskenderun'a, sen Mersin'e bakacaktın." diye yine Lale'yi susturdu Galip Bey.

"E belki Levin bakar. Mezun olmasına ne kaldı ki şurada." dediği sırada İrem'in yüzünden geçen gölgeyi de fark etmişti fark etmesine. Ama yine üstünde duramadı.

"Ohoo Levin'in daha işi uzun. Askere falan gidecek o daha."

Bülent Bey yine araya girdi. "Hem sen niye böyle bahane uydurup duruyorsun bakayım? İnsan kendi işine sahip çıkmaz mı canım? Bak baban o kadar uğraşmış didinmiş, işi buralara getirmiş. Şimdi sıra sizde. Kardeşlerinle el ele verip daha da büyüteceksiniz şirketi değil mi ama?" dedi hararetle. Lale'yi ikna etmeyi kendine misyon edinmiş gibiydi. Hassastı bu konuda. O da binbir zorlukla kendi işini kurmuş, büyük emekler vererek bugünlere getirmişti. Tanıştığı her gence, aile işleri varsa mutlaka sahip çıkmalarını öğütlerdi hep. Bu nedenle kendi çocuklarının da işlerine sahip çıkmış olmasından dolayı müthiş gururlanıyordu. Nesrin ve Burak'ın Batu'ya fazla sıcak bakmadıklarının farkındaydı ama aralarındaki sorunların zamanla çözüleceğine inanıyordu. Hadi Nesrin yabancıydı ama Burak'la Batu sonuçta kardeşlerdi. Elbette hallolurdu aralarındaki mesele. Aklından geçenleri Lale'ye de kısaca özetleyerek ona nasihat vermeyi kafasına koymuştu Bülent Bey. "Bak bizimkiler çok şükür beni üzmedi, şimdi hepsi benimle birlikte çalışıyor. Ben de artık yavaş yavaş her şeyi onlara bırakıyorum. Sonunda Batu Efendi de haytalığı bıraktı, askerliğini bitirip Mersin'deki şantiyede çalışmaya başladı da ben de biraz rahatladım. Bundan sonra dinleneceğim biraz. Torunumla ilgileneceğim." diyerek sevgi dolu gözlerle Beril'in kucağındaki Mete'ye baktı.

Lale ise kafasının içinde kocaman bir soru işaretiyle ona bakakalmıştı. Nasıl yani? Mersin'deki şantiye mi? Mersin'de şantiyeleri mi vardı?? Batu Mersin'deki o şantiyede mi çalışıyordu? Doğru mu duymuştu? Yoksa artık iyice kafayı sıyırıp gaipten sesler duyuyor, duymadığını da uyduruyor muydu?

Bülent Bey'in bu kısa konuşması ne Burak'ın ne de Nesrin'in hoşuna gitmişti. Yüzlerindeki birbirinin aynısı ifadeler açıkça belli ediyordu bunu. Nitekim Burak daha fazla dayanamayarak lafa karıştı yine. "Ben hala Batu'ya bu kadar sorumluluk vermek için erken davrandığını düşünüyorum baba." derken sanki Batu orada değilmiş gibi ona hiç bakmamıştı bile. Kardeşinden değil de şirketteki herhangi bir çalışandan söz eder gibiydi. O konuşmaya başlayınca ondan cesaret alan Nesrin de atlamıştı hemen lafa.

"Ben de öyle düşünüyorum baba. Tamam inşaat mühendisi biliyorum ama. Bir şantiyeyi idare edebilmek yalnızca diploma değil, deneyim de ister. Batu Mersin'deki şantiyenin idaresini tek başına üstlenebilecek deneyime sahip değil henüz."

Lale'nin artık iyiden iyiye soluğu kesilmişti. Galiba uydurmuyordu. Mersin'de gerçekten de bir şantiye vardı ve Batu orada çalışıyordu. Batu Mersin'de çalışıyordu. Yine de kendinden emin olamadı. Biraz önce Batu'ya bakmaktan korkan gözlerini merakla ona çevirdi bu sefer.

"Mersin'de mi çalışıyorsun?" derken sesinin hafifçe titremesine engel olamamıştı.

Batu onun o titrek sesini ve beklenti dolu bakışlarını görünce biraz önceki o öfkeli tavrını daha fazla sürdüremedi. Lale Mersin'de çalıştığını bilmiyordu. Peki bilse, babasının teklifini kabul etmesi konusunda bir etkisi olur muydu bunun? Yoksa yine geri çevirip gider miydi Paris'e?

"Evet. Mersin'deki şantiyedeyim ben."dDerken sesi, sanki böyle sıradan bir cümle kurar gibi değil de Lale'ye en ateşli aşk sözcüklerini fısıldar gibi çıkınca Lale yutkundu. Önündeki bardağa sarılıp bir iki yudum su içti.

"Mersin'de kalıyorsun o zaman?" diye sorarken Batu'yla göz göze geldiler. Lale'nin ürkek mavileri Batu'nun hasretle siyaha dönmüş gözleriyle buluşunca ikisi de bir an için nerede olduğunu unuttu. Sanki o masadaki diğer herkes kaybolmuş gitmiş, yalnızca ikisi kalmışlardı.

"Evet." dedi yine."İlk başlarda her gün gidip geliyordum ama çok yorucu olmaya başlayınca şantiyede kalmaya başladım."

Lale'nin resmen nefesi kesilmişti. İşte bu hiç ama hiç aklına gelmemişti. Batu Adana'da değil Mersin'de yaşıyordu. Orada çalışıyordu. Orada kalıyordu. Hem de aylardır. "Şantiye nerede?" dedi Batu'ya bu kadar soru sormasının Leman Hanım'ın şimşeklerini üzerine çekmesine neden olacağını hiç düşünmeden.

"Şehrin kuzey tarafında. Otoban çıkışına çok yakın." diyerek yutkundu o da.

Lale şimdi anlamıştı. Paskalya sabahı Batu'nun, yeğenleriyle karşılaştığı şu market de tam tarif ettiği yerdeydi işte. Demek o sabah da şantiyeden çıkıp gelmişti o markete. Birden kalp atışları hızlandı. Nefes alıp verişi düzensizleşti. Aklına gelen ihtimaller ilk defa içinde küçük bir umut ışığının yanmasına neden olmuştu. Git gide büyüyen, parlaklığı gözlerine vuran bir umut ışığı. Batu'ya ışıl ışıl gülümsedi.

O gülümsemeyle beraber Batu'nun da aklını başından almıştı. Lale'yi kendisine böyle gülümserken görmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki. O kadar çok özlemişti ki. O da kocaman gülümsedi Lale'ye.

Onların yüzlerinde aptal bir sırıtmayla birbirlerine baktıklarını fark eden ve bu durumdan hiç hoşnut kalmayan Leman Hanım anında duruma el koyarak Lale'nin içindeki o küçük umut ışığını söndürdü. "Bence Nesrin haklı Bülentcim. Batu böyle bir sorumluluk üstlenmek için daha çok genç. Hem her gece ofisteki o kanepede yatmaktan sırtı kulunç doldu çocuğumun. Sürünüyor valla şantiye köşelerinde. Gelsin Adana'da çalışsın, akşamları da kendi evinde yatsın." derken Lale'ye öyle pis bir bakış atmıştı ki Lale'nin yüzündeki gülümseme geldiği gibi bir anda yok olup gitmişti.

Yanında oturan Derya ise gözlerini devirdi Leman Hanım'ın bu sözlerini duyunca. "O kulunçlar daha da çoğalır da kambur olur çocuğun inşallah." diye kendi kendine mırıldandı.

Bülent Bey hem Nesrin'le Burak'ın hem de Leman Hanım'ın durup dururken lafa karışıp bu tür şeyler söylemelerine oldukça sinir olmuştu.

"Allah Allah gene nereden açıldı bu konu ya? Ben Batu'nun bu işin altından kalkabileceğini düşündükten sonra başka kimseye laf düşmez. Anlamadığınız işlere karışmayın öyle." diye azarladı onları. Eşinin, oğlunun ve gelinin fırsatı buldukları anda bu konuda laf sokuşturmalarından bıkmış usanmıştı, artık hiç toleransı kalmamıştı onların bu tavırlarına.
Sonra tekrar Lale'ye döndü. "Sen de inat etme, babanı üzme. Paris'e gideceğine kendi işinin başına geç çalış. Bak İskenderun'dan ailemden uzak olacağım, Mersin'e alışamam falan diye düşünüyorsan merak etme, biz de yardım ederiz sana. Öyle değil mi Batu?"

Annesinin söyledikleri nedeniyle Lale'nin suratının düştüğünü gördüğü anda içindeki öfkesi yeniden alevlenen Batu, babasının bu sözleri karşısında ağzı kulaklarına varıncaya dek gülümsedi. "Ederiz tabii." derken Lale'ye öyle bakıyordu ki bir kez daha önündeki su bardağından medet ummak zorunda kaldı Lale. Her yerini ateş basıyordu Batu böyle baktıkça. Hem de öyle bir ateşti ki bu. Onlarca bardak su da içse söndüremediği. Ve Batu'dan başka kimsenin söndüremeyeceği bir ateş.

"Sağolun Bülent Bey ama Lale Mersin'e alışkın zaten. Melis ve Derya'yla beraber liseyi orada okudular. Demin bahsettiğim ev de o zamandan kalma zaten. Önce kirada oturuyorlardı, sonra ev satılığa çıkınca Lale orayı çok seviyor diye almıştı Lemi. Şimdi de ona hediye etmek istiyor işte." dedi Galip Bey.

"Yaa öyle mi? Nerede bu ev?" diye sordu Lale'ye Bülent Bey.

Lale "Sahil yolunun başında. Hilton Oteli'nin tam karşısında." derken Batu'nun aklından geçenleri kitap gibi okuyabildiğini hissediyordu. Çünkü Batu öyle bir bakıyordu ki; o bakışlarla, Hilton'un karşısındaki o evde geçirdikleri geceyi en küçük ayrıntısına kadar hatırlatıyordu bütün bedenine.

Leman Hanım dayanamadı. "Sizin orada eviniz mi var?" dedi hayretler içinde. O evlerin manzarasının çok güzel olduğunu duymuştu ve o evlerden birinin Lale'nin üzerine geçme ihtimali hasetlenmesine sebep olmuştu. Ne işi vardı bu gayrimüslim kızın öyle bir evde?

"Evet." derken Lale'nin yüzü asılmıştı yine. Leman Hanım böyle bir soru sorduğuna göre arkasından pek de hoş bir şey gelmeyeceğini kestirebiliyordu.

Yanılmamıştı da. Leman Hanım tam bir şey söylemek için ağzını açmıştı ki Galip Bey'in meydan okuyan bakışlarıyla karşılaşınca bir şey söylemekten vazgeçip başını çevirdi.

"E daha ne istiyorsun be kızım? Evin hazır, işin hazır. Daha önceden bilmediğin bir yer de değil. Bir an önce git başla çalışmaya. Ahh ahh bu yeni nesil böyle işte Galip Bey. İş beğendiremiyorsunuz bir türlü."

"Valla öyle. Hiç zora gelemiyorlar. Şımarık bunlar şımarık." dedi Galip Bey gülerek.

"Bizde de suç var ama. Böyle yetiştirirsek olacağı bu. Hiçbir şeyden memnun olmuyorlar azizim. Hiç zora gelemiyorlar. Mesela bizim Batu. Askerliğini Muğla'da yaptı. Şu memlekette askerlik yapılacak en rahat yer herhalde. Millet güneydoğuda sınırda askerlik yapar, gıkını çıkarmaz. Bizim küçük bey de Muğla'yı beğenmez! Beş ay boyunca söylendi de söylendi. Her gün şikayet ede ede bitirdi o askerliği. Yok şöyle yok böyle sızlandı durdu. Hep annesinin yüzünden. "oğluşum da oğluşum" diye tepemize çıkarırsa olacağı bu."

Lale yine gülümseyerek Batu'ya baktı. Gerçekten de Batu askerliğini ondan bundan şikayet edip sürekli sızlanarak geçirmişti. Onun o kapris yapan kıskanç halleri aklına gelince gülmeden edemedi.

Lale'yi kendisine gülümserken görünce içi kıpır kıpır oldu Batu'nun. "Babam abartıyor, o kadar da şikayet etmiyordum." diye gülümserken Lale'nin gözlerinin içine bakan gözleri başka şeyler diyordu aslında. Evet askerliği boyunca çok söylenmiş, çok şikayet etmişti, doğruydu. Ama bunun tek bir sebebi vardı, o da şu anda karşısında oturuyordu.

Bülent Bey kızmıştı Batu'nun bu dediklerine. "Yok ya. Yalan mı söylüyorum ben?" diye çıkıştı oğluna.

Batu ise "Ya tamam şikayet ediyordum ama. Aslında çeşit çeşit insanla aynı koğuşta kalmak, pis pis dolaşmak, o korkunç yemeklerden yemek, dışarı çıkamamak, ondan bundan emir almak falan değil de sevdiklerinden uzak olmak koyuyor insana. O yüzden şikayet ediyordum. Oradayken daha da çok özlüyorsun sevdiklerini." derken yine dosdoğru Lale'nin gözlerinin içine bakıyordu.

Lale Batu'nun söylediklerini duyunca öyle heyecanlanmıştı ki. Yerinden kalkıp yanına gitmek, kucağına oturup boynuna sarılarak yüzünün her bir köşesini öpücüklere boğmamak için kendini zor zapt ediyordu. Utanarak bakışlarını kaçırdı. Bu gidişle biri bir şeylerden şüphelenecekti. Ve o 'biri'nin Leman Hanım olması istediği en son şeydi.

Biraz sonra yemekleri geldiğinde Lale'nin önüne konan karışık et tabağını görünce burun kıvırarak Nesrin'e doğru eğildi Leman Hanım. "Paris kontesi domuz etinden başka et yiyebiliyormuş meğerse." diye fısıldayınca Nesrin de alayla güldü.

Neyse ki ne Batu'yla göz göze gelmeme çalışmalarına geri dönmüş Lale ne de onun bakışlarını yakalamak için gözlerini ayırmadan onu izleyen Batu duymuştu bu konuşmayı. Ama Beril duymuştu. Ve annesine de, ona yaranmak için yılışa yılışa gülen Nesrin'e de çok sinir olmuştu. "Anne sen de taktın bu domuz eti olayına ama." dedi sinirle. "Gören de sen hiç yemedin sanacak." deyince Leman Hanım'ın suratı çarpıldı öfkeden.

"Beril ne diyorsun, sen düzgün konuş benimle."

Onların arasındaki gerginliği Bülent Bey de fark etmişti sonunda. "N'oluyor gene?" dedi bıkkınlıkla. Ailesindeki bu gerginliklerden usanmıştı artık.

"Şu ukala kızına bir şey söyle Bülent! Başıma avukat kesildiği yetmiyormuş gibi bir de saygısızlık ediyor bana." dedi kızına ters ters bakarak.

Beril umursamaz bir tavırla omuzlarını silkti. "Bir şey demedim ki. Yurt dışında kendisinin de domuz eti yediğini söyledim sadece. En son geçen sene hep beraber Barcelona'ya Batu'nun yanına gittiğimizde yedin ya hatta anne." dediğinde bu kez masanın diğer ucundakiler de duymuşlardı söylediklerini.

Merve anında gülmeye başlamış, sonrasında da lokması boğazına kaçtığı için öksürmeye başlamıştı. Onun sırtına vuran İrem de açık açık gülüyordu. Derya ve Melis zaten kahkahaları koyvermişlerdi, Ayşe Hanım da onlara katılmıştı. Galip Bey de gülmesini saklamaya gerek duymadan arkasına yaslanmış kahkaha atıyordu. Lale ise dudaklarında küçük bir gülümsemeyle önüne bakıyordu sadece. Batu da hayran hayran onu izliyordu.

Leman Hanım öfkeden kulaklarından buhar çıkaracak hale gelmişti. Evde olsalar ayağındaki terliği çıkarıp çoktan Beril'in kafasına fırlatmıştı. "Saçma sapan konuşma Beril! Barcelona'da domuz eti falan yemedim ben! O bir kere yanlışlıkla oldu, çarpıtma hemen." dedi hışımla.

"Yanlışlık dediğin bir kere olur, sen o sandviçlerden kaç defa yedin. Yüz kez dedim sana "bak üstünde yazıyor içinde domuz eti varmış, sonradan ahlayıp vahlama bana" diye. Batu da dedi. Ama dinlemedin. "Ay bunların tadı çok güzelmiş" diye diye yiyip durdun."

Bülent Bey "Aaa evet bak şimdi ben de hatırladım." dedi eşine dönerek. "Batu'nun evinin bulunduğu sokaktaki cafede satılan sandviçleri diyorsunuz değil mi? Anneniz çok sevmişti onları."

Leman Hanım artık öfkeden kuduracak hale gelmişti. Sinirle kalkıp gitti masadan. Kalkarken Beril'e "ben sana sorarım" diyen bir bakış atmayı da ihmal etmemişti ama Beril'in pek umursadığı söylenemezdi.

Yemeğin geri kalanı, başlangıcına göre çok daha huzurlu geçmişti. Barcelona'da yediği sandviçlerin konusu açıldıktan sonra Leman Hanım yemek boyunca kimseyle konuşmamıştı. Arada Beril'e ve tabii ki Lale'ye kötü kötü bakışlar atmak dışında hiçbir imada da bulunmamıştı. Filiz Hanım ve Murat Bey sonunda rahat bir nefes almışlardı. Ev sahipleri olarak Yemeğin başındaki o gerginlikten sonra yeni bir sorun çıkacak diye çok tedirgin olmuşlardı.

Bülent Bey ise yanında oturan Lale'yle muhabbeti ilerletmişti. Ayşe Hanımlar'ın konuşmalarından onun daha on gün önce Beyrut'ta olduğunu öğrenince çok heyecanlanmış, Beyrut ve Şam hakkında soru yağmuruna tutmuştu onu. "Ben çok görmek istiyorum Beyrut'u. Ama bir türlü fırsat olmadı gidemedim. Ne zaman niyetlensem ya orada savaş çıktı ya da benim işim çıktı." demişti hayıflanarak. "Sen baya iyi biliyorsun oraları herhalde?"

"Hı hı. Anneannem Beyrutlu benim zaten." diyerek başını sallarken Leman Hanım'a doğru tedirgin bir bakış atmaktan kendini alamamıştı Lale. Yine öğleden sonraki gibi lafı başka yerlere çekeceğinden korkmuştu ama Leman Hanım küçümseyen bir ifadeyle onu yandan yandan süzmekten başka bir şey yapmamış, ağzını açmamıştı.

Bülent Bey "E iyi bir ara bizi de götür de gezdir bari ya." diye göbeğini hoplatarak güldü yine.

"Artık vize de kalktı zaten değil mi?"

"Evet, Lübnan'a vizesiz girilebiliyor."

"İyi o zaman, ben ikisini de çok merak ediyorum zaten. Tur rehberim de sen olursun gezdirirsin beni. Arapça da biliyor musun bakayım sen?"

"Eh birazcık." diye gülmüştü yine tedirginlikle. Leman Hanım'dan gelecek yeni bir hakaret için kendini hazırlamıştı sonra da. Ama Leman Hanım sadece ukala bir gülümsemeyle yetinmiş, yine tek laf etmemişti.

"Aman iyi iyi. Güzelce gezdirirsin artık sen beni. Bak ama ben öyle çarşı pazar gezmek istemem, tarihi yerlere götüreceksin beni."

"Olur götürürüm."

"Ahh ahh aslında tarihçi olacaktım ben biliyor musun. Ama hayat mücadelesinin içine düşünce olmadı, bırakmak zorunda kaldım okulu." derken yine efkarlanmış, rakı kadehini dikmişti kafasına Bülent Bey.

"E sonradan dışarıdan bitirseydiniz keşke?"

"Nasıl bitireyim kızım fırsat mı oldu. Çok istedim bu üçünden biri öyle bir şey okusun diye. Ben okuyamadım, bari çocuklarım okusun dedim ama Burak'la Beril işletme okudu, Batu da mühendislik. Artık umutlarımı Mete'ye saklıyorum." diye gevrek gevrek güldü.

Babası Lale'ye bitmek tükenmek bilmeyen tarih okuma macerasını anlatırken Batu kendini uzun zamandır olmadığı kadar mutlu hissediyor, dudaklarından hiç eksik olmayan şapşal bir sırıtmayla onları seyrediyordu. Lale'yi öyle özlemişti ki burada oturup sabaha kadar onu seyredebilirdi. Ama tabii dürüst olması gerekirse, sabaha kadar Lale'yle başka bir şeyler yapmayı tercih ederdi, o ayrı. Ama buna da razıydı. Yeter ki gözünün önünde olsun, her şeye razıydı.

Bülent Bey Lale'ye yarım kalan tarih fakültesi macerasını anlatırken Lale de dikkatle onu dinliyordu ama Batu'nun bakışlarının da tabii ki farkındaydı. Batu tam karşısında oturmuş, gözlerini bir an bile ayırmadan kendisine bakarken babasının anlattıklarını dinlemek giderek daha da zorlaşmaya başlamıştı. İçi gidiyordu her şeyi boşverip Batu'nun yanına gidip ona sarılmak için. Ama yapamıyordu. Bunun yerine hiç kımıldamadan Bülent Bey'in anlattıklarını dinliyormuş gibi yapmaya devam ediyordu. Oysa içi kıpır kıpırdı. Tek istediği Batu'nun kendisine belinden çekip yine kucağına oturtması, sonra da o güçlü kollarını etrafına sarmasıydı.

Bülent Bey'in ise yanında oturan Lale'nin aklından geçenler hakkında en ufak bir fikri olmadığı gibi karşıda oturan oğlu Batu'nun bakışlarından okunanlardan da haberi yoktu. Hızlı hızlı konuşarak hüsranla sonuçlanan tarih fakültesi macerasını Lale'ye anlattıktan sonra hevesle çocuklarına döndü. "Çocuklar bakın Lale beni Beyrut'a götürecek. Siz de gelirsiniz değil mi? Vize istemiyorlarmış zaten artık."

Burak ve Nesrin biraz önceki konuşmalar nedeniyle hala kızgınlardı babalarına. Hiçbir lafa karışmadan sessizce yemeklerini yiyorlardı. Başlarını kaldırıp babalarının gözlerine bakmaya bile tenezzül etmeden, hiç cevap vermeden başlarını hayır anlamında sallamakla yetindiler.
Beril ise onların tepkisine tamamen zıt bir şekilde heyecanla lafa atladı. "Biz geliriz valla. Ben de çok görmek istiyorum oraları ama Mete'yi ne yapacağız?"

"Hallederiz kızım ya, olmazsa o da gelir!" dedikten sonra Batu'ya döndü. Tabii Batu'nun zaten dakikalardır Lale'yle konuştuklarını dinlediğinden bihaberdi. "Ya sen Batu? Sen de gelir misin? Bak Lale bizi oralara götürüp gezdirmeyi kabul etti."

Batu çok şey anlatan gözleriyle Lale'nin gözlerinin içine bakıp gülümsedi. Nasıl bir soruydu bu böyle? Gelmemesi gibi bir ihtimal var mıydı!? Hilda Hanım'ın Lale'ye koca arayışları nedeniyle Beyrut'a bayıldığı söylenemezdi ama Lale yanında olduktan sonra zaten her şey vız gelirdi. "Gelmez olur muyum? Tabii gelirim." diyerek başını hafifçe yana eğip gülerken öyle tatlıydı ki Lale yine ona baktığı anda her şeyi ve herkesi unuttuğunu fark etmişti. Bu nasıl bir şeydi anlamıyordu. Galiba ne kadar direnirse dirensin sonunda yenik düşecekti. Hem de büyük bir zevkle. Hatta zevkten bayıla bayıla yenik düşecekti.

Leman Hanım'sa kimse kendisine bir şey sormamış olmasına rağmen "Ben gelmem." diye terslenerek masanın ortasına bomba gibi düştü yine hırçın sesiyle.

"Niye yahu?" dedi Bülent Bey. "Hani sen de görmek istiyordun Lübnan'ı?" dedi şaşkınlıkla.

"Saçmalama Bülent Lübnan'ın nesini görmek isteyeceğim Allah aşkına! Ne yapacağız canım Beyrut'ta falan. Gidecek yer mi kalmadı? Ne işimiz var elin Araplarının arasında!" diyerek dik dik Lale'ye bakınca Lale'nin de yine yüzü düştü.

Batu'nun tepesi atmıştı artık. Lale'nin yüzünü böyle solgun görmeye daha fazla dayanamayacaktı. "İyi tamam anne, sen gelmezsin o zaman." diye kestirip attı. Annesinin gelmesini asla istemiyordu zaten.

Lale Batu'nun bu tepkisine duyduğu şaşkınlığı göstermemek için gözlerini yeniden yere indirmişken, Leman Hanım kırgın gözlerini Batu'nun yüzüne dikti. "Yaa. Demek öyle Batu."
dedi gücenmiş bir sesle. Ama o sırada Bülent Bey o gümbür gümbür sesiyle masanın diğer ucundaki Murat Bey'le konuşmakta olduğundan o gürültünün içinde kayboldu gitti sesi.

"Murat bak Lale bizi Beyrut'a götürüp gezdirecek, siz de gelir misiniz?" diye bağırıyordu boru gibi sesiyle.

Leman Hanım "Aman şu kız bir önce gitsin de orada kalsın bir daha dönmesin." Diye iç geçirerek mırıldandı. Neyse ki yine Nesrin'den başka duyan olmamıştı. Nesrin de hiçbir şey söylememiş, yine ukala bir srıtmayla kayınvalidesine bakıp onaylacasına başını sallamıştı sadece.

"Bu esnada Merve "Ooo Lale Abla, Beyrut'tan ayrılamıyorsun ne iş?" diyerek Lale'ye göz kırptı. O hala Derya'nın öğleden sonra çiftlikte anlattıklarını gerçek zannediyordu. Zamanında Lale'yle beraber Hilda Hanım'ın Beyrut'taki damat adaylarının çok dalgasını geçmiş olduklarından şimdi Lale'ye sürekli takılmak gayet doğal geliyordu ona. Ama tabii bilmediği bir şey vardı; o da bu konu açıldıkça Batu'nun yüzüne yerleşen karanlık gölgelerin Lale'yi çok ama çok huzursuz ettiğiydi.

Lale kaşlarını havaya kaldırarak baktı ona. "Merve." dedi uyarır gibi ama Merve kulak asmadı ona.

"Yoksa seninki Beyrut'ta mı şimdi? Sudan'a gitmedi mi hala? Aaa hala Paris'te mi yoksa?" dedi heyecanlanarak. "Tabii ya. Şimdi anladım senin niye Lemi Amca'yla çalışmak istemeyip Paris'e geri gideceğim diye tutturmanı! diye keyifle güldü sonra.

Bunları duyan Batu'nun yine kaşları çatılmıştı. Merve'nin bahsettiği kişinin gerçek olmadığını biliyordu elbette ama yine de Lale'ye böyle yakıştırmalar yapılmasından hiç hoşlanmıyordu. Gerilen yüz hatlarından belliydi zaten bu konudan ne kadar rahatsız olduğu.

"E şimdi ne yapacaksın, gidecek misin Paris'e? Peki gidersen Lemi Amca'ya Mişel için gitmek istediğini söyleyecek misin?"
Bu konuşmalar kulağına çalınınca Galip Bey gecikmeden müdahale etti duruma.

"Hopp hopp n'oluyor orada?? Mişel kim bakayım?"

Merve tam cevap vermek için ağzını açmıştı ki Lale masanın altından ayağını tekmeleyince sustu. Lale "Hiç. Anneannemin bir akrabası Galip Amca." dedi acele acele konuşarak. Galip Bey bu Mişel hikayesini gerçek zannedip de babasına anlatırsa tek kelimeyle facia olurdu!

"Ee Paris'te mi bu akraba?"

"Yoo Beyrut'ta." derken tam karşısında oturan Batu'nun yine barut fıçısına döndüğünü görünce iyice artmıştı tedirginliği. Batu'nun boynundaki damarlar yine gözle görülür bir şekilde şişmişti çünkü.

"Bana bak kız bu Mişel senin yavuklun mu yoksa?" diye göbeğini hoplatarak bir kez daha güldü Bülent Bey.

Batu'nun masanın üstünde duran elleri iki iri yumruğa dönüşmüştü o sırada.

"Yok hayır değil. "dedi çabucak Lale.

Merve heyecanla "Ama olabilir." diye atılınca Lale bir kez daha tekmeledi onu masanın altından.

"Ahhh ayağım." diye eğilerek ayağını tuttu Merve.

"Siz bu cadıya bakmayın. Benimle dalga geçiyor işte." dedi Merve'ye ters bakışlar fırlatarak.

"N'oldu pek bir heyecanlandın?" derken çok eğlenir gibi bir hali vardı Bülent Bey'in. "Elin ayağına dolaştı?" Dedi küçük bir kahkaha daha atarak.

"Yok hayır heyecanlanmadım." diye yutkunarak Batu'ya baktı Lale. Yalan söylüyordu elbette. Zira Batu'nun şu korkutucu bakışlarını görüp de heyecanlanmaması mümkün değildi.

Bülent Bey "Yok yok ben anladım bu Mişel kesin yavuklun senin. Artık Beyrut'a gittiğimizde bizi de tanıştırırsın." dedi gülerek.

Lale panikle "Yok gerçekten yavuklum falan değil." derken bu durumun sorumlusu Derya'yı elleriyle boğmak istiyordu ama Derya hiç oralı değildi.

"Şimdilik değil ama ilerde olabilir tabii." diye oyunu devam ettiriyordu hatta Derya.

Lale "Derya!" dedi ona dönüp gözlerini kocaman açarak.

Merve "Aman Lale Abla ya. Sen de bulmuşsun gül gibi adamı. Hala yok yavuklum değil de yok şöyle de böyle de diye ayak yapıyorsun." dedikten sonra Lale tam ayağına esaslı bir tekme daha indirecekken sandalyesini geriye doğru çekerek ayaklarını kaçırdı Lale'den.

Batu masanın etrafında dolaşan garsondan derhal bir duble rakı getirmesini istedi. Yoksa bu konuşmaları daha fazla dinlemeyi başı götürmeyecek, elinden bir kaza çıkacaktı. Bu konunun yeniden açılmasına neden olduğu için kaç yıllık arkadaşı Turgut'un sevgilisi Derya'yı boğazlamak gibi bir kaza örneğin!

"Bir dakika yahu ben hiçbir şey anlamadım. Neymiş yani bu Mişel Lale'ye mi talipmiş şimdi?" diye lafa karıştı Galip Bey.

"Ben sana akşam anlatırım Galipcim." diyen Ayşe Hanım Lale'nin betinin benzinin atmasına neden olmuştu. Olmayan bir meselenin Galip Bey'e anlatılacak olması tüylerini diken diken etmeye yetmişti.

"Anlatılacak bir şey yok ki Ayşe Teyze." dese de Ayşe Hanım onun bu itirazlarını ciddiye almadı. O hala Lale'nin utandığı için böyle konuştuğunu sanıyordu çünkü.

"Ay Lale sen de amma utangaçmışsın kızım ya. Bu kadar utanacak bir şey yok kızım. Artık yaşınız geldi. Gayet normal şeyler bunlar. Bak Melis iki gün sonra evleniyor! Babanın da alışması lazım artık böyle şeylere. Hem ben senin şu gelinlikli resmini gördüm, ne kadar yakışmış öyle. Allah gerçeğini giydiğini görmeyi de nasip etsin."

Garsonun önüne bıraktığı rakı kadehini başına dikmiş olan Batu birden hızla indirdi kadehi elinden. Lale'nin gelinlikli fotoğrafı mı? Lale'nin gelinlikli fotoğrafı mı vardı? Kendisi niye bilmiyordu bunu?

Benzer bir tepki Galip Bey'den de gelmişti o sırada. "Ne gelinliği yahu Lale'nin gelinlikli fotoğrafı mı var?" dedi kafası karışık bir halde.

"Ay Lale o fotoğrafı ben de gördüm, gerçekten çok güzel olmuşsun ama." diye gülümseyerek Lale'ye baktı Filiz Hanım. Sonra Derya'ya döndü. "Sen de çok güzel olmuştun Deryacım."

"Ay evet Derya seni daha önce hiç öyle hanım hanımcık görmemiştim, maşallah pek bir güzel olmuştun. Kendi düğününde giydiğini de görürüz inşallah."

Şimdi Batu'yla beraber Turgut'un da kafasının karıştığı belli oluyordu. Neden bahsedildiğini o da anlamış değildi.

"Ay sağolun Ayşe Teyze ama ben kendi düğünümde öyle bir şey giyeceğimi sanmıyorum. Ne o öyle eteğin ucunda binbeş yüz metre kuyruk? İnsan yürüyemez bile ya. Sahi Melis sen en son hangi modele karar verdin? Öyle kuyruk yaptırmadın inşallah?"

"Yok yok onu yaptırmadım. Lale'nin denediği gelinliğin kuyruk kısmıyla seninkinin göğüs kısmını birleştirtip kendi modelimi yarattım."

Deminden beri bu muhabbete hiç katılmamış olan Lale de dayanamayıp lafa karıştı sonunda. "Aaa hani benim giydiğimi sonradan hiç beğenmemiştin noldu? Hangi ara kararını değiştirdin sonra?" derken Batu'nun merakını iyice cezbettiğinin farkında değildi galiba. Farkında olsa ve Batu'nun aklından geçenleri bilse susmaya devam edeceği kesindi.

"Ya bir dakika n'oluyor bu kızlar niye gelinlik giydi?" diye isyan ederek hepsini susturan Galip Bey olmasa Batu'nun meraktan ortadan ikiye ayrılması kaçınılmazdı. Lale neden gelinlik giymişti. Ne zaman giymişti. Niye o halde fotoğraf çektirmişti. Bu fotoğraftan kendisinin niye haberi yoktu?

"Ya Galip Amca senin bu despot kızın Paris'te bize zorla gelinlik denettirdi de. Kendi denedikleri yetmezmiş gibi üç beş tane de bize giydirip fotoğrafımızı çekti. Sonra burada bir modacıya gösterip aynısını yarı fiyatına diktirecekti falan filan. Ama bir türlü karar veremediği için iki gün sonra nasıl bir şey giyecek biz de bilmiyoruz." diye açıkladı Derya.

Melis heyecanla "Aaa durun göstereyim size. Merve'nin telefonunda da fotoğrafı var. Göstersene Merve. Ama sen sakın bakma Selçuk." diyerek Selçuk'a doğru dönüp parmağını sallayınca Selçuk güldü.

"Tamam aşkım bakmıyorum."

Batu ise Selçuk'la aynı fikirde değildi. Melis'in iki gün sonra giyeceği gelinlik umurunda değildi ama Lale'nin giydiğini çok merak ediyordu. Daha doğrusu o gelinliği giyen Lale'nin nasıl göründüğünü çok merak ediyordu. Hem de öyle merak ediyordu ki merakından ölebilirdi.

"Tamam Selçuk bakmasın ama biz bakalım bari." deyince Lale'nin masmavi bakan gözleri ona doğru çevrildi. Zaten Batu'nun gözleri de akşamın başından beri olduğu gibi onun üzerindeydi. Göz göze geldiklerinde onun yüzündeki o hevesli ifadeyi görünce dayanamayıp yine gülüverdi Lale.

Onların arasındaki bu bakışma İrem'in gözünden kaçmamıştı. Merve'nin elindeki telefonu alarak masanın üstünden Batu'ya doğru uzattı.

"Bakın tabii Batu Abi. Abim bakamıyor ama siz bakın bari. Bak şu ilk resim Melis Abla'nın gelinliği. Ondan sonra da Lale Abla'yla Derya Abla'nın resimleri var." deyince Batu minnettar gözlerle İrem'e bakarak uzanıp aldı telefonu.

İki yanında oturan Turgut ve Beril de merakla telefonun üzerine eğilmişlerdi. Turgut Derya'yı, Beril ise her kadın gibi gelinlikleri görmenin derdindeydi. Onların dertlerinin ne olduğu ise Batu'nun umurunda bile değildi. Melis'in gelinliğinin son halini gösteren resimleri hızla geçti.

"Ya Batu yavaş geçsene hiçbir şey göremedik." diye sızlandı Beril ama kardeşinin onu duyduğu söylenemezdi. Çünkü kardeşi sonunda aradığını bulmuş, Lale'yi üzerinde gelinlikle gösteren o resmi bulduktan sonra da gerçek dünyayla bağlantısı bir süreliğine kopmuştu. Turgut, Paris'te çektikleri fotoğrafların bulunduğu o usb'yi verdiğinde Lale'nin kızlarla beraber başına gelin duvağı taktığı resmi gördüğünde bile kitlenip kalmışken şimdi adeta nefesi kesilmişti. Lale o kadar kadar güzeldi ki gözlerini telefonun ekranından ayırıp da başka bir yere bakamıyordu. O kadar güzel duruyordu ki üstündeki o beyaz gelinlik. Melek gibi olmuştu. Gelinliğin için bembeyaz teni öyle duru görünüyordu ki. Sonra saçları... kendi rengiydi halen. Kestane rengi bukleleri omuzlarından aşağıya dökülüyordu. Göğüs dekoltesi ise çoktan Batu'nun başını döndürmüştü. Ayların verdiği hasret o göğüs dekoltesinin mükemmel bir şekilde sergilediği görüntüyle birleşince Batu'nun nabzı giderek hızlanmaya başlamıştı. Biraz önce Melis'in, Lale'nin denediği gelinliğin göğüs kısmını değiştirttiğini söylediğini anımsayınca içinden gülümsedi. Bu gelinlik sanki Lale'nin vücut hatları için özel dikilmiş gibiydi. Lale'den başka kimseye bu kadar yakışamazdı. Yakışması imkansızdı. Ya da belki ona öyle geliyordu. Ama öyleydi işte. Peki Lale'yi gerçekte de böyle görebilecek miydi acaba? Mümkün müydü? Yoksa deminden beri o konuşulanlar gerçek olacak ve Lale'yi gelinlikle başka biri mi görecekti?

"Batu hadi ya diğer resimlere geçsene, kaç dakikadır aynı resme bakıp duruyorsun."

"Evet abi hadi Derya'nınkini aç ya!" diye söylenen Beril'le Turgut'a aldırış etmeden hala Lale'nin resmine bakıyordu. Başını ekrandan kaldırıp Lale'nin kendine baktığında ise, onun da kendisine baktığını gördü. Ne tepki vereceğini bekler gibi merakla kendisini izliyordu Lale. Bir kez daha göz göze geldiler. Batu Lale'ye hayran hayran bakmaya devam ediyordu.

"Gerçekten bu gelinlik sana çok yakışmış. Çok güzel olmuşsun." dedi bir nefeste. Sesi öyle baştan çıkarıcıydı ki. Sanki Lale şu anda bile karşısında o gelinlikle oturuyormuş gibi bakıyordu. Bir kez daha her yerini ateş bastı Lale'nin. Kalbi ağzında atmaya başlamıştı sanki.

"Teşekkür ederim." diye mırıldanarak gözlerini kaçırdı Batu'dan. Yoksa düşüp bayılması işten değildi. O kadar heyecanlanmıştı.

"Yalnız suratındaki ifade çok komik Lale ya." diyerek gülmeye başladı Turgut "Hayattan bezmişsin resmen.

"Evet Lale ya gelinlik denemen için başına silah dayadı Melis herhalde?"

Lale belli belirsiz gülümsedi. "Eh biraz öyle oldu."

Melis hışımla konuşmaya dahil oldu hemen.

"Hiç de öyle olmadı! Öyle dünya batmış gibi görünmesinin sebebi ben değilim.!

Lale "Ya kim peki?" dedi gülümseyerek.

"Aman ben senin neden o gün sürekli surat astığını bilmiyorum sanki. Konuşturma beni şimdi."

"Haa doğru yılbaşı günü bu değil mi?" dedi Derya.

Lale iyice sessizleşerek başını önüne eğip çatalını eline alarak tabağındaki yemeklerle oynamaya başladı.

Batu'nun da tüm keyfi kaçmıştı. Lale'nin yılbaşı günü neden böyle mutsuz olduğunu çok iyi biliyordu çünkü. Kendisi yüzündendi. Defalarca aradığı halde kendisine ulaşamadığı içindi. Daha sonra konuştuklarında ise kendisi, askerliğin de verdiği bunalımla yine saçma sapan bir kıskançlık krizine kapılarak kavga çıkarıp üzmüştü Lale'yi. Hatırlıyordu elbette.

"Aaa yılbaşında neden öyle keyifsizdin sen?" diyerek merakla Lale'ye döndü Bülent Bey.

Lale Batu'yla göz göze gelmemeye çalışarak ona baktı. "Hiç ne bileyim. Öylesine." derken aslında o günkü keyifsizliğinin tek nedeni karşısında oturuyordu o anda. O yanında olmadığı için keyifsizdi o gün. Onunla konuşamadığı için öyle mutsuzdu. Oysa şimdi... tam karşısında oturuyor olmasına rağmen yine keyifsiz, yine mutsuzdu. Niye böyle oluyordu?

"Siz gençler de bir alemsiniz! İnsan öylesine keyifsiz olur muymuş ya. Hem de yılbaşı günü! Bizim Batu Efendi de askerdeydi o sırada. Akşam bizi bir aradı. Allaaahh göreceksiniz. Bir afra tafra. Bir çalım. Neymiş askerlikten çok bunalmış paşam! Zaten sonra o akşam cep telefonuyla koğuş çavuşuna yakalandı, sonra da ceza aldı bir hafta disiplin koğuşunda kalmak zorunda kaldı."

Bu kez Lale'den gözlerini kaçırmaya çalışan Batu'ydu. O akşam çavuşa yakalandığı sırada telefonda konuştuğu kişi Lale'ydi çünkü! Ve yine Turgut'un getirdiği usb'deki videolardan izlediği kadarıyla, Lale'nin o akşam sarhoş olduğu ve kendisi çavuşa yakalandığı için askerliğinin uzayacağından korkarak bağıra çağıra ağladığı o videoyu da hatırlıyordu.

"Ya Batu ver abicim şu telefonu, diğer resimlere baktırmadın bir türlü ya." diyerek telefonu hızla elinden kapan Turgut'a karşı koymadı bile. Yılbaşı akşamından laf açılınca Lale gibi onun da tadı kaçmıştı iyice.

Turgut ve diğerleri telefondan, Melis'in gelinliğine ve Lale'yle Derya'nın gelinlikli resimlerine bakarken Bülent Bey bir kez daha Lale'ye yöneltmişti dikkatini.

"E Lale biraz da Paris'i anlat bakalım. Kaç yıldır oradasın sen?" diyen Bülent Bey olmasa Lale'nin gözlerini tabağından kaldıracağı yoktu ama kendisine yöneltilen bu soru karşısında daha fazla suskun kalamayacağı için cevap verdi Bülent Bey'e.

"Aşağı yukarı iki yıl falan oldu." dedi an be an artan bir can sıkıntısıyla.

"Ooo baya olmuş ya. N'apıyordun sen orada?"

"Önce okuyordum. Master için gitmiştim ben oraya. Sonra yazın bir süre burada iş aradım. Bulamayınca oraya geri döndüm." derken Batu'yla göz göze gelmemek için akla karayı seçmişti. Söyledikleri doğru değildi çünkü. Aslında kısmen doğruydu. Yazın bir süre burada iş aramış, bulamamıştı. Ama Paris'e geri dönmesinin nedeni orada iş bulabileceğini düşünmesi değildi ki... alakası bile yoktu!

Batu Lale'nin söylediklerini duyunca yüzünde acı bir tebessümün belirmesine engel olamamıştı. Bu kız bazen ne kadar rahat yalan söylüyordu! Lale Paris'e gerçekten bu nedenle gitmiş olsa bu kadar içi yanmazdı belki. Ama sırf kendisinden uzak durmak için gittiğini bilmek çok fena canını acıtıyordu. Aynı şey şu anki durumları için de geçerliydi. Lale net bir cevap verse, "seni istemiyorum" dese, içten içe kahrolsa da bir şey demez, o böyle olmasını istiyorsa onu vazgeçirmek için asla uğraşmazdı. Ama şimdi aralarındaki bu belirsizlik ve Lale'nin devamlı "bilmiyorum" demesi çok daha fazla canını yakıyordu. Hayatlarından akıp giden her anı beraber geçirebilecekken, Lale'nin kararsızlığı ve korkaklığı yüzünden bu fırsatı ellerinin tersiyle itmiş oluyorlardı.

"E o zaman sen Parisli olmuş sayılırsın artık. Baya seviyorsun herhalde, baksana bir türlü bırakıp dönemediğine göre."

Lale bu soruyu cevapsız bırakmayı tercih etti. Ne diyebilirdi ki? Dönmek istememesinin nedeni Batu'yla ilişkilerinde bir gelecek görememesiydi, Paris'i çok seviyor olması değil.

"Çok mu seviyorsun sen Paris'i söyle bakayım." diye ısrar etti Bülent Bey.

Lale ne söyleyeceğini bilemeden içini çekti. Sonra Batu'ya baktı. "Yani. Öğrenciyken seviyordum tabii. Çok seviyordum hatta. Ama bu sene... sevmedim. Hiç sevmedim."

Batu da onun gözlerinin içine baktı. Dudaklarında küçük bir gülümseme vardı. Başını yana eğerek 'o zaman gel bana artık' dercesine Lale'ye baktığında, Lale tepeden tırnağa ürperdiğini hissetti.

Bülent Bey ise onların arasındaki bu göz kontağından habersizdi. "E öğrenciyken her yer sevilir. Çalışma hayatı zor geldi tabii değil mi, tembel seni." dedi gevrek bir gülüşle.

Nesrin yine Lale'ye küçümser bir bakış attı. Bu sefer Burak da ona katılmıştı. Lale'nin, gözlerindeki hiçbir işe yaramayan ipsiz sapsız imajı iyice pekişmişti sanki. Nesrin, Leman Hanım'ın kulağına eğilerek bir şeyler söyleyince Leman Hanım da dudaklarını büzerek ukala bir bakış gönderdi Lale'ye.

"Doğrusu daha ne kadar böyle boş boş gezmeyi düşünüyorsunuz merak ettim." dedi dayanamayarak. Her zamanki gibi yine lafını esirgememişti.

Lale içini çekerek arkasına yaslandı. Daha bugün tanışmış olmalarına rağmen Leman Hanım'ın bu imalı laflarına o kadar alışmıştı ki ne söylese şaşırmıyordu artık.

Batu onun bu mahzunluğuna dayanamıyordu. "Farkındaysan ben de daha yeni çalışmaya başladım anne." diye çıkıştı annesine.

Burak ona bakarak alayla güldü. "Gayet iyi farkındayız merak etme." dedi.

Bülent Bey ise o sırada şaşkınlıkla eşine dönmüştü. "Hakikatan Leman ya bunu sen mi diyorsun? Kendi çocuklarına baksana."

"Nesi varmış benim çocuklarımın? Hepsi aslanlar gibi çalışıyorlar işte. Hele oğlumla gelinim gece gündüz demiyor, harıl harıl çalışıyor." dedi takdir dolu bakışlarını Burak ve Nesrin'e yönelterek.

Bülent Bey'in yüzündeki ifadeye bakılırsa bu konuda eşine katılmadığı belliydi. "Bırak Allah'ını seversen ya." dedikten sonra Lale'yle Derya'ya döndü.

"İnsanın işine sarılması, çok çalışması, hırslı olması elbette güzel bir şey ama. Hırstan gözünün kararmamasına da dikkat etmek lazım. Dengeyi bileceksin." deyince Nesrin'in de Burak'ın da yine suratları asılmıştı. Ama bir şey söylememeyi tercih ettiler.

Yemeğin geri kalanı boyunca Melis, Ayşe Hanım ve Filiz Hanım'ın düğün hazırlıklarıyla ilgili anlattıkları sayesinde başka kimseden pek ses çıkmamıştı. Lale bu durumdan gayet memnundu, Leman Hanım'dan gelecek yeni bir darbeyi daha kaldırabileceğinden emin değildi çünkü. Şu yemeğin bir an önce sona ermesini istiyordu. Aslında Leman Hanım falan hikayeydi, otoparkta olanlardan sonra saatlerdir Batu'nun karşısında oturuyor olmak sinirlerini harap etmişti. Kendi kendine karşı mücadele vermekten yorgun düşmüştü. Her ne kadar Batu'ya bakmamaya çalışarak gözlerini ondan kaçırsa da, bir şekilde sürekli buluşuyordu gözleri. Batu'nun deli bozuk bakan o derin bakışlarını gördükçe Leman Hanım'ı da masadaki geri kalan herkesi de boşverip dudaklarına yapışmak istiyordu. Bunu yapamadıkça da sıkıntıdan her yerini ter basıyordu.

Batu'nun durumu da ondan farklı değildi, hatta çok daha vahimdi. Hadi Lale yanında değilken kendini bir şekilde dizginlemeyi başarıyor, içinden ona dair geçenleri dışarı vurmamak için elinden geleni yaparak kendini tutuyordu ama şimdi Lale böyle karşısında otururken kendini tutmaya çalışmak işkence gibi bir şeydi. Lale babasıyla veya masadaki diğerleriyle konuşurken, gözünü bile kırpmadan onu izlemişti. Epeyce bir süreyi dudaklarını izleyerek geçirmişti. Arsuz'da ilk tanıştıklarında yaptığı gibi. Gülümserken o dudakların aldığı kıvrımları. Karşısındaki bir şey anlatırken onu dinlerken farkında olmadan hafifçe alt dudağını dişlemesini. Bir soru sorulduğunda cevabını düşünürken dudaklarını büzmesini. Arada bir göz göze geldiklerinde bakışlarını kaçırmasına rağmen aslında içinden bunun tam tersini yapmayı geçirdiğini gösteren bir şekilde dudaklarını ısırmasını... hepsini ama hepsini. Dudaklarının en küçük hareketini bile izlemiş, aklına kazımıştı. Ama artık bu yeterli gelmiyordu. O dudakları kendi dudaklarının üstünde, kendi teninde hissetmek istiyordu.

Melis'in babası Galip Bey'den çekindiği için kendine göre rekor sayılabilecek bir süre boyunca Lale'nin boynuna ve göğüslerine bakmamaya çalışmış ama Lale, düğünün yapılacağı mekanın resimlerini görmek adına Melis'in telefonunu almak için ona doğru uzandığında göğüsleri hafifçe açılınca Batu da artık boşa kürek çekmekten vazgeçmişti. Niye çabalıyordu ki zaten? Lale'nin kendi babası Lemi Bey burada olsa bile yine bir yolunu bulup bakacaktı o göğüslere. Elinde değildi. Baktıkça da yine böyle kanı kaynayacak, yerinde duramaz hale gelecekti. Şüphe çekmemek için bazen başını öne eğip sanki sadece tabağındaki yiyeceklere bakıyormuş gibi yapıyor ama bu sırada yine uzun uzun Lale'nin dekoltesine bakıyordu. Resmen acınacak bir haldeydi! Ama şu an için halinden çok memnundu. Hiç olmadığı kadar memnundu hem de. Lale karşısında böyle otursun, kendisi de oturup onu izlesin. Ama yeter ki Paris'e falan gitmesin.

Yemeğin sonlarına doğru masaya meyve tabakları geldiğinde Batu bunun iradesini sınamak için bir test olduğuna karar vermişti çünkü Lale'yi, kendisini ne hale getirdiğini fark etmeden, iştahla erik ve çilek yerken izlemek artık sabrını iyice zorlamaya başlamıştı. Bir ara Lale masum masum elindeki çileği ısırırken, tesadüfen Batu'yla göz göze gelip de gözlerindeki o bakışı görünce lokması boğazına kaçmış, öksürmeye başlamıştı. Bülent Bey "Helal helal. Biraz yavaş ye yahu kaçmıyor ya çilekler." Diyerek Lale'nin sırtına vururken Batu da masanın karşısından yine o bildik sırıtmasıyla ona bakıyordu.

Sonunda yemek bitip herkes ayaklandığında otoparka doğru yürürlerken olur da Batu Lale'yi yine tenhada köşede kıstırır diye Derya bir an bile ayrılmamıştı Lale'nin yanından. Zaten Batu da böyle bir teşebbüste bulunmamıştı. Lale'nin birkaç adım arkasından yürüyerek bacaklarına bakmak daha çok işine gelmişti çünkü.

Herkes arabalara doğru yönelmişken Beril'in sesi duyuldu. "Hepiniz otele mi dönüyorsunuz şimdi?" dedi Laleler'e bakarak.

Lale "bilmem" dercesine dudaklarını bükünce Batu içini çekerek havaya baktı. Galiba dünyanın en iradeli insanıydı!

"Yarın kızlara bizim evi göstereceğim ben. Bir de akşam kına gecesi olacak ya. O yüzden bugün erken yatalım diyoruz." dedi Melis.

"Sen mi diyorsun, biz mi?" diyen Derya'ya ters ters baktı Melis.

"E bu kadar da erken yatmayın ama. Saat daha on."

Melis "Ne yapabiliriz peki? Gidebileceğimiz bir yer var mı?" diye sordu Selçuk'a bakarak.

Selçuk'un bir şey söylemesine fırsat kalmadan Beril atıldı yine. "Aslında bu restoranın bar kısmı da var. Oraya geçebilirsiniz ama o zaman ben gelemem." dedi kucağındaki Mete'yi işaret ederek.

O restoranın bar kısmının lafı geçtiği anda Lale'nin gözlerine yerleşen soğuk bakış Batu'nun içinin buz kesmesine yetmişti.

Lale mesafeli bir tonla "Yok ben otele giderim o zaman." deyince bir kez daha çöktü Batu.

"Yok yok burada kalmayalım zaten!" dedi hemen telaşla.

"Aaa niye? Sen severdin burayı." diyen Beril'le beraber Lale'nin yüzündeki soğuk ifade iyice katılaşmıştı. Zehir zemberek bir bakış attı Batu'ya.

"Hayır ya nereden çıkardın, sevmiyorum." dedi Batu cılız bir sesle.

"Neyse canım, zaten burada kalmanız benim de işime gelmez." dedi gülümseyerek Mete'ye bakarken. "Bakın ne diyeceğim, en iyisi hep beraber bize gidelim. Zaten Ömer de yemeğe katılamadığı için mahcuptu sizlere karşı. Bizim çok güzel bir bahçemiz var, orada oturur bir şeyler içeriz. Bu küçük bey de yukarda mışıl mışıl uyur."

Lale Batu'ya o kadar sinir olmuştu ki bu teklifi hiç düşünmeden reddetmeye kararlıydı ama Melis ve Selçuk onunla aynı fikirde değil gibilerdi.

"Şey bilmem ki. Bu saatte sana iş çıkarmayalım şimdi?"

"Yok canım ne iş çıkarması aşk olsun! Hem bizim bahçede biz bize daha rahat ederiz. Hem de siz de fazla yorulmamış olursunuz. Yarın erken kalkacakmışsınız ya."

Selçuk "Ne dersin canım size uyar mı?" dedi Melis'e bakarak.

Melis soran bakışlarla Lale ve Derya'ya döndü. "Ne diyorsunuz?"

Lale ve Derya sesli olarak itiraz edemeyecekleri için kaş göz işaretleri yapıyorlardı Melis'e ama Turgut gelip Derya'nın elini tutarak "Bence çok iyi fikir, değil mi aşkım?" deyince Derya "Olur." diyerek saf değiştirmek zorunda kaldı.

Lale ise azimle kaş göz işaretlerine devam ediyordu ama Melis onu görmezlikten gelmeyi tercih ederek Beril'e döndü. "E sana fazla zahmet vermeyeceksek gelelim bari." deyince Beril gülümsedi.

"Saçmalamayın canım ne zahmeti aa!"

Leman Hanım, bu grubun kızının evine davetli olmasından hiç ama hiç hoşlanmamıştı. Anında müdahale ederek Beril'i bir kenara çekti. "E Mete ne olacak? O gürültüde çocuk uyuyamaz şimdi." diyerek bu hoşnutsuzluğunu dile getirince Beril dik dik baktı ona. Güya kendisini bir kenara çekerek diğerlerine duyurmadan söylemişti annesi bunları ama yine birkaç adım ötede duran Lale'ye laf çarpmaya çalıştığından emindi Beril.

"Niye uyuyamasın anne ya? Ayrıca ne gürültüsünden bahsediyorsun, bando takımı çağırmıyorum eve herhalde."

Leman Hanım "Evet ama ne bileyim." diyerek memnuniyetsiz bakışlarını Lale'nin bulunduğu tarafa çevirince Beril sıkıntıyla bir off çekti.

"Merak etme oturup hep beraber İncil okumayacağız anne." deyince bu dediklerini duyan Lale gülmemek için dudaklarını ısırarak başını öne eğdi.

Kartal gibi bakışlarla her hareketini takip eden Batu da yine iç geçirerek izledi onu. Tam yemekten sonra Lale'nin otele gitmesi halinde onu nasıl göreceğini düşünürken Beril'in bu daveti ilaç gibi gelmişti.

Lale ne hissetmesi gerektiği konusunda kararsızdı. Aslında Beril'i sevmişti, onun evine gidecek olmaktan rahatsız değildi. Ayrıca inkar edemezdi, Batu'nun bu restoranın bar kısmını seviyor olmasına ne kadar sinir olsa da ondan ayrılmak istemiyordu. Böyle karşı karşıya oturmak bakışmak iyiydi. Çok iyiydi hem de. Tek sorun artık başka şeyler de yapmak istemesiydi. Ama buna bir kere kalkışırsa, bier daha geri dönüşünün olmayacağından korkuyordu. Ne yapabilirdi ki? O da öyle bir insandı işte! Evet belki korkaktı. Cesaretsizdi. Gemileri yakmaya cesaret edemiyordu. Edemeyecekti. Ama o da böyleydi işte. Nasıl değişebilirdi ki?

Burak ise "Biz gelmeyiz. İkimiz de çok yorgunuz. Eve gidip yatacağız." diye ilan etti Beril kendisini davet etmememiş olmasına rağmen.

Nitekim Beril de hiç istifini bozmadan "Yaa öyle mi? E bir dahaki sefere artık." deyip hiç üstünde durmadan kapatmıştı konuyu.

Galip Bey "Ben anlamadım şimdi. Yalnızca gençler mi davetli yoksa biz de gelebiliyor muyuz?" deyince herkesten kahkahalar yükseldi.

"Ay saçmalama Galip ne işin var senin gençlerin arasında! Yürü hadi otele."

"Aman tamam tamam. Bir şey demedik." diye bozuk çalarak arabasına doğru yürüdü Galip Bey.

"Galip Bey haklı ama ya biz gelmiyor muyuz şimdi?? İstemiyor musunuz bizi?" diyen Bülent Bey Batu'nun yüreğini ağzına getirmişti. Babasının gelmesi durumunda annesi de asla eksik kalmaz, mutlaka o da gelirdi. Ve bunu hiç ama hiç istemiyordu Batu! Lale'yi, annesinin olmadığı bir ortamda görmek istiyordu artık!

Beril bir telaş açıklamaya girişti. "Yok babacım o nasıl söz. Hani saat geç oldu ya, siz yorulmuşsunuzdur diye..."

"Tamam tamam ben anlayacağımı anladım. Eşek sıpaları sizi. Civciv yumurtadan çıkmış, kabuğunu beğenmemiş." deyince Beril gülerek babasını yanağından öptü.

"Ee şimdi kim kimin arabasıyla gidiyor?"

Batu "Lale benimle gelsin." diye atılmıştı ki Derya lafını kesti anında.

"Yok yok Beril'le Mete seninle gelsin. İrem'le Merve Melisler'le, Lale de bizimle gelsin." diyerek Lale'nin koluna yapıştığı gibi onu Turgut'un arabasına doğru yürütmeye başladı.

Batu Derya'nın bu emrivakilerine iyice sinir olmaya başlamıştı ama Beril yanına gelip de
"Hadi yardım et de Mete'nin arabasını bagaja koyalım." deyince bir şey yapamadı. Üzgün gözlerle Lale'nin Turgut'un arabasına binmesini izlemekten başka...

Batu'nun arabası önden gitmiş, Selçuk ve Turgut da onu takip etmişti ve on-on beş dakika sonra Beriller'in göl manzaralı villasının önünde durduklarında Derya keskin bir ıslık çaldı.

"Vay vay vay. Eve bak be! Melis'le Selçuk'un evi de böyle mi yoksa?" dedi Turgut'a dönerek.

"Yok bu kadar değil. Ama onlarınki de güzel tabii." diye gülerken arabayı park etmeye çalışıyordu bir yandan da.

Lale dalgın gözlerle önlerinde uzanan villaya bakıyordu o sırada. Sonra Batu'nun arabasını biraz ileriye park ettiğini görünce dikkat kesildi. Mete'nin bebek arabasını çıkarıyordu bagajdan. Lale başını cama yaslayarak onu izlemeye devam etti. Bu kadar yakışıklı olmak zorunda mıydı?!

Tam o sırada bagajı kapatan Batu onlara doğru dönünce yine göz göze geldiler. Lale hemen gözlerini kaçırarak başını çevirdi.

"Leman Teyzeler'le Burak Abiler de bu sitede oturuyor." diyen Turgut'u duyunca dehşetle ona döndü.

"Leman Hanım gelmeyecek ama değil mi?" deyince Turgut halden anlar gözlerle dikiz aynasından baktı ona.

"Yok yok gelmez merak etme. Beril Bülent Amca'ya "siz de gelin" dese gelirdi ama artık gelemez, Bülent Amca bırakmaz onu."

Lale rahatlamış bir şekilde tuttuğu nefesi bıraktı. "İyi bari."

Turgut arabayı park ettikten sonra kontağı kapatıp arkasına dönerek tekrar Lale'ye baktı. "Lale, ya sormayayım diyorum ama. Dayanamayacağım. Batu'yla konuşmayacak mısınız?"

Yine gözlerinin dolacağını anlayan Lale bunu önlemek için gözlerini kırpıştırdı.
Zaten bu sırada Derya hışımla Turgut'a çıkışmaya başlamıştı bile.

"Niye soruyorsun Turgut?? İster konuşurlar ister konuşmazlar, bizi ilgilendirmez ki."

"Yaa ne bileyim. Üzülüyorum Batu'ya."

Lale'nin içi sızladı bunu duyunca ama bir şey söylemedi.

"Ben de Lale'ye üzülüyorum."

Turgut "Ya tamam da sen Lale'yi üzdüğü için kızıyorsun Batu'ya." dedi Derya'ya. Sonra Derya'nın yine kendisine laf yetiştirmek için ağzını açtığını görünce "Haklısın da. Ona bir şey demiyorum." diye ekledi telaşla. "Ama inan bana Batu da çok üzüldü." dedikten sonra Lale'ye döndü. Lale'nin gözlerindeki yıkılmış bakışı görünce içini çekti. "Yanlış anlama, seni suçlamak için söylemiyorum. Sana kızmıyorum da. Senin de ne kadar mutsuz olduğunu görüyorum." dedi ve tekrar Derya'ya döndü. "Ama Batu da çok mutsuz. Gerçekten çok mutsuz. Sen Lale'yi üzüyor diye kızıyorsun ona ama. Batu için de hiçbir şey kolay değil Derya. Lale düğüne gelmekten vazgeçecek diye kaç gündür kendini yedi bitirdi."

Lale'nin boğazına bir şey gelmiş oturmuştu. Ne doğru düzgün nefes alabiliyordu ne yutkunabiliyordu ne konuşabiliyordu. Bir şey söylemeden Turgut'u dinliyordu yalnızca.

"Niye vazgeçsin ki Lale düğüne gelmekten? Bu düğün bizim kaç yıllık çocukluk arkadaşımızın düğünü. Kimse için düğüne gelmemezlik etmeyiz herhalde."

"Ya tamam ben bir şey demiyorum ki." diye yine alttan aldı Turgut. Bu yüzden Derya'yla takışmak istemiyordu. "Sadece onu da biraz anlamaya çalış diyorum."

"Hiç kusura bakma Turgut, anlayamam! Annesi Lale'ye demediğini bırakmazken ağzını açıp iki çift laf etseydi bu kadar sinirlenmezdim. Ama o kadın Lale'ye arka arkaya hakaretler yağdırırken Batu Bey susup kukumav kuşu gibi oturuyorsa ben de onu anlamam, anlayamam."

Lale "Ben iniyorum." dedi boğuk bir sesle. Bu konuşmaya artık daha fazla katlanamayacaktı. Batu'ya kırgındı. Ama onu üzdüğü için kendine de çok kızgındı. Bu nasıl bir şeydi anlamıyordu? Turgut Batu'nun çok mutsuz olduğunu söyleyince resmen içi acımıştı. Gerçekten düğüne gelmeyeceğini düşünerek üzülmüş müydü acaba? Evet 'bir bahane bulsam da düğüne gitmesem' diye düşündüğü çok olmuştu ama bunu hiçbir zaman içten istememişti. Batu'nun burada olduğunu bile bile nasıl gelmezdi buraya? Böyle bir şey olabilir miydi?

Arabadan inmek için kapıyı araladığı anda karşısında Batu'yu bulunca birden neye uğradığını şaşırıp öylece kalakaldı. Batu arabanın kapısını açarak elini uzattı Lale'ye. Tatlı tatlı bakıyordu ona. "İnmeyecek misin?" derken sesi öyle yumuşak öyle şefkatliydi ki...

"İneceğim." dedi titrek bir gülümsemeyle. Ve Batu'nun elini tutup indi arabadan. Eli eline değdiğinde yer yerinden oynamıştı sanki. Bu kadar zaman sonra Batu'nun elini tutmak öyle güzeldi ki.

Batu zaten ergenlik çağına geri dönmüş gibi hissediyordu kendini. Lale uzanıp elini tuttuğunda tuhaf bir şeyler olmuştu vücuduna, aklı başında değil gibiydi. Onun o bembeyaz tenine dokunmayı öyle özlemişti ki, otoparktaki o ayaküstü öpüşmelerinden sonra içindeki ateş biraz daha harlanmış, her bir hücresini kaplamıştı. Lale haklıydı galiba. Ya gerçekten sapıktı. Ya da artık tahammül sınırlarını aşan bir noktadaydı!

Bir el tutuşmasından bu kadar heyecanlandığını belli etmemek için güçlükle yutkundu. "Hoş geldin." dedi gülümsemeye çalışarak.

Heyecan konusunda Lale'nin de ondan aşağı kalır yanı yoktu. O da kalbinin deli gibi çarptığını belli etmemek için gülümsemeye çalıştı. "Hoş bulduk. Sizin eviniz de bu sitedeymiş öyle mi?" dedi sırf sessizlik olmasın da Batu ne kadar heyecanlandığını anlamasın diye.

"Evet. Beriller'in evinin iki ev yanında bizimki. Daha doğrusu annemlerinki." derken Lale çoktan arabadan inmiş olmasına rağmen bırakmamıştı elini halen. Sımsıkı tutuyordu. Bir kere bulmuşken bırakmayacaktı artık.

"Niye, senin ayrı evin mi var?" derken Batu'nun avucunun içinde elinin küçücük kalmış olmasından öyle mutluydu ki...

Batu'nun dudaklarında o çarpık gülümsemesi belirince yanakları çukurlaştı yine. "Ayrı evim yok da. Dedim ya, ben Mersin'deki şantiyede kalıyorum genelde." deyince Lale'nin kalbinin çarpıntısı biraz daha arttı. Tabii bu mümkünse! Ağzı dili kurumuştu birkaç saniye içinde.

"Niye ev tutmuyorsun peki?" derken Batu'nun baş parmağının elinin üzerinde gezinmeye başladığını hissedince bayılacak gibi oldu. Her geçen saniye biraz daha artıyordu içindeki heyecan.

"Bilmem. Çok sevdiğim birinin Mersin'e yerleşme ihtimali var. Onu bekliyorumdur belki? Olamaz mı?" diyerek Lale'ye çapkınca bir bakış atınca Lale kendini tutamayıp gülüverdi.

"Olabilir tabii." demişti ki Beriller'in villasının önünde yeni bir araba daha belirdi. Far ışıkları ikisinin de gözünü alınca Batu Lale'yi belinden tutarak yol kenarına çekti. Batu'nun elini belinde hissettiği anda Lale nefesini içine çekti hızla. Artık her an kalbi duracakmış gibi geliyordu.

Batu'nun arabasının önüne park eden arabadan inen uzun boylu kumral genç adam Batu'yu görünce gülümsedi. "Vay kayınço! N'aber lan?" diyerek yanlarına gelip Batu'nun omzuna vurunca Lale yavaşça elini çekti Batu'nun elinden. Buna sebep olduğu için eniştesine uyuz olmuştu Batu.

"İyidir." dedi sadece.

Eniştesi Ömer yine güldü. "Yine keyfimiz yerinde bakıyorum." dedi Batu'nun yüzündeki kızgın ifadeye bakarak. Sonra gülen bakışlarını Lale'ye çevirdi.

"Merhaba ben Ömer. Batu'nun eniştesi oluyorum." deyince Lale de gülümseyerek elini uzattı.

"Ben de Lale. Selçuk'un nişanlısı Melis'in arkadaşıyım." derken diğerleri de yanlarına gelmişti bile. Ömer sırayla Derya, Melis ve Merve'yle de tanıştırıldı.

Ömer "E hadi buyurun içeri geçelim." deyince herkes evin arkasında kalan bahçeye doğru ilerlemeye başlayınca Batu öfkeyle içini çekti. Araya başkaları girince biraz önce yaşadıkları o kısacık an ellerinden kayıp gitmiş, Lale Merve ve İrem'le beraber yürüyüp gitmişti bile!

Lale, Merve ve İrem'le birlikte yürüyüp bahçeye geçmişti çünkü aklı başında değildi. Batu'nun elini tuttuğu o bir-iki dakika her şey o kadar güzeldi ki. Kendine gelememişti halen. Merve'nin boş gevezelikleri, İrem'in de arada bir ona katılmasıyla biraz olsun kafasını dağıtabileceğini düşünerek peşlerine takılmıştı işte. Bahçeye geçtiklerinde Beril'in yolun iki yanına yerleştirilmiş büyük şamdanları yaktığını gördüler.

Beril "Gelin bakalım. Hoş geldiniz!" dedi neşeyle onlara doğru dönerek. "Nasıl bahçemiz? Beğendiniz mi?"

Lale alıcı gözle etrafa göz gezdirdi. Bahçe gerçekten de Beril'in dediği kadar vardı. Yemyeşil çimlerin üzerine beyaz renkte bir oturma grubu yerleştirilmişti. Çimlerin üzerinde büyük beyaz puflar vardı. Beril'in yaktığı beyaz şamdanların ışığı, verandaya astıkları beyaz fenerlerin ışığıyla birleşiyor, baraj gölü ise ilerde aşağıda boylu boyunca önlerinde uzanıyordu.

"Gerçekten çok güzelmiş bahçeniz." dedi hayranlıkla.

"Sağol Lalecim. Hadi geçin oturun şöyle. Nereye geçmek istersiniz?"

"Şu üç kişilik sallanan koltuğa geçsek olur mu?" diye sordu Merve.

"Tabii geçin güzelim, sorulacak şey mi bu. Hadi buyurun." diyerek onları verandadaki büyük sallanan koltuğa oturttu Beril. Sonra evin içinden Mete'nin ağlama sesi duyulunca içeri koşturdu hemen.

Biraz sonra Batu da, Turgutlar'la beraber bahçenin diğer tarafındaki koltuklara geçmişti ama gözleri hala Lale'deydi. Lale de ona bakmadan yapamıyordu. Şamdanların bahçeye yaydığı loş ışığın içinde bakışları birbirleriyle dans ediyor gibiydi. Lale nereye baksa Batu'nun bakışlarıyla karşılaşıyordu. Başını nereye çevirirse çevirsin Batu'nun gözlerini hemen o anda karşısında buluyordu. Mıknatıs gibi çekiyordu gözlerini sanki Batu'nun gözleri.

Biraz sonra Beril bir elinde tuz, diğer elinde kocaman bir erik tabağıyla Laleler'in yanına gelmişti.
"Buyurun kızlar." diyerek elindekileri önlerindeki sehpaya bıraktı.

Merve "Hiiih eriklere bak kocaman kocaman!" diye sevinçle cikleyince İrem güldü.

Beril "Bizim çiftlikteki erik ağacının erikleri bunlar. Biz çocukken tepesinden inmezdik. Hadi siz de bir tadına bakın. Zaten sen restoranda getirdikleri meyve tabağındaki erikleri pek bir iştahla yiyordun Lale, bunlardan da al hadi." deyince Lale utangaç bir gülümseyişle tabağa uzattı elini.

Lale kızlarla konuşarak erikleri bir bir götürürken Batu bahçenin diğer ucundan, gözlerinden buram buram akan hasretle onu izliyordu. Lale'nin dudaklarına bulaşan tuzu parmaklarıyla hafifçe sildiğini görünce içini çekerek başını oturduğu koltuğun arkasına yaslandı. Artık gerçekten de daha fazla dayanamayacaktı. Ne yapmalıydı nasıl davranmalıydı bilmiyordu. Tek bildiği artık dayanacak gücünün kalmadığıydı.

Lale Batu'nun bakışlarının farkındaydı. Çünkü kendisi de gözlerini onun üzerinden çekemiyordu. Aşk hayatından dert yanan Merve'yi dikkatle dinliyor gibi görünse de aslında gözü hep Batu'daydı. Onun elindeki viski kadehini dudaklarına götürüşünü, gülümseyerek eniştesini dinleyişini, arada bir lafa karışarak Selçuk'la Turgut'a bir şeyler söyleyişini seyrediyordu.

"Yaa işte böyle Lale Abla." dedi Merve içini çekerek."Ay neyse ben çok konuştum, biraz da İrem anlatsın." diyerek tabaktan bir erik alıp arkasına yaslanınca İrem'in tedirgin gözleriyle karşılaştı Lale.

"Benim anlatacak bir şeyim yok ki." dedi İrem gereğinden fazla bir panikle.

Merve "Nasıl yok ya? Kesin vardır." dedi ağzı dolu dolu.

"Valla yok." diyerek Lale'den bakışlarını kaçırdı İrem.

Lale "Neyse ısrar etmeyelim, anlatmak istemiyordur belki." dese de İrem'in sakladığı şeyi ve bunun Levin'le bir ilgisi olup olmadığını deli gibi merak ediyordu.

İrem "Yok anlatmak istemediğimden değil de..." diyordu ki kucağında Mete'yle yanlarına gelen Melis konuşmalarının yarım kalmasına neden oldu.

"Kızlar şunun gözlerine bakın ya cin gibi. Hiç uykusu da gelmemiş!"

Lale gülerek ayağa kalktı. "Bana versene." diyerek Melis'in kucağından aldı Mete'yi.

Mete yine küçücük kollarını oynatarak Lale'nin göğüslerine vurmaya başlayınca kızlar güldü. Derya öğleden sonra Mete'nin yaptıklarını onlara da anlatmıştı çünkü. Merve "Bu bebek senin göğüslerine pek bir düşkün Lale Abla, hayırdır?" dedi gülerek.

Lale gülümsedi. "Bilmem." diyerek Mete'yi kaldırıp başını omzuna yasladı. Ve o anda Batu'yla göz göze geldiler.

Batu, kucağındaki Mete'nin küçük omzunun üzerinden kendisine bakan Lale'yle göz göze gelince içinin titrediğini açıkça hissetmişti. Kucağındaki bebekle öyle mükemmel, öyle tapılası görünüyordu ki Lale gözüne. Ona baktıkça içinde bir şeyler eriyordu sanki. Daha fazla oturamazdı artık burada. Elindeki kadehi masaya bıraktığı gibi kalktı yerinden. Ve gözlerini Lale'den bir an bile ayırmadan ona doğru yürümeye başladı.

Lale Batu'nun yerinden kalkıp da kendisine doğru yaklaştığını görünce biraz daha sarıldı kucağındaki Mete'ye. Mete de ondaki heyecanlanmayı fark etmiş, kendince kıpırdanmaya başlamıştı.
Birkaç saniye sonra Batu yanlarına gelmişti bile. "Lale." dedi soluksuz bir halde. Lale'nin mavi gözleri daha da mı derinleşmişti yoksa ona mı öyle geliyordu?

Lale bir şey söyleyemeden uzun uzun baktı Batu'nun gözlerine. O böyle baktıkça Batu'nun başı dönmeye başlamıştı artık. Aklına olduk olmadık hayaller gelmesine engel olamıyordu. Tıpkı Lale'yi kucağında Lena'yla ilk kez gördüğünde olduğu gibi. Daha ilk günden bile Lale'yle bir kızları olmasının hayalini kurmuşken, şimdi kucağında bir bebekle gözlerinin önünde dururken aklına öyle şeyler geliyordu ki kendine engel olamıyordu.

"Yeğenin çok benziyor sana." diye gülümsedi Lale.

"Evet baya benziyor." diye gülümserken Lale'nin pembe dudaklarından gözlerini alamıyordu.

"Kucağına almak istiyorsan vereyim?"

Batu telaşla atıldı. "Yok yok böyle iyi. Sende kalsın." dedi hayranlık dolu bakışlarla."Çok yakıştı sana."

"Ne çok yakıştı? Bebek mi?" dedi şaşkınlıkla.

"Hı hı." diyerek hevesle başını sallayınca Lale güldü.

"Teşekkür ederim mi desem, ne desem bilemedim?" deyince Batu da güldü.

Bu sırada Mete cin gibi gözlerle Lale'nin omzunun üzerinden dayısına bakıyordu. O kadar tatlı görünüyordu ki Batu eğilip üstünde birkaç tutam saç bulunan kafasının tepesine bir öpücük kondurdu. Asıl derdi Lale'ye biraz daha yaklaşarak saçlarının kokusunu içine çekmekti. Ve bunu başarmıştı. Batu hiç beklemediği bir anda o kadar yakınına girince Lale hafiften ürpermişti yine. Batu ise şu anda dışarıdan bir aile gibi görünmekte olduklarını düşünmeden edemiyordu. Ama bu gidişle ne yazık ki böyle şeyler hep düşüncelerinde kalacak gibiydi.

Tam o esnada "Batu nerdesin ya gel şu hoparlörlere bir el at da müzik açalım. Ben beceremiyorum!" diye seslenen Ömer'in sesiyle beraber Lale hiç istemeyerek de olsa kendini yavaşça geri çekti.

"Ben Mete'yi annesine vereyim." diyerek yutkundu. Ve Batu'ya başka bir şey söyleyecek fırsat bırakmadan Beril'e doğru yürüdü. Batu'ya yine iç geçirerek arkasından bakmak düşmüştü.

Bir saat kadar sonra içilen şarap ve viskilerin de etkisiyle muhabbet iyice koyulaşmıştı. Erkekler bahçenin diğer tarafındaki koltuklarda toplanmışken, kızlar verandadaki sallanan koltuğa ve etrafındaki puflara yerleşmişlerdi. Batu'nun bakışları karşısında git gide eli ayağı birbirine dolaşan Lale, Beril'in ikram ettiği şarap kadehine sarılmış, arka arkaya içtiği birkaç kadeh iyice uyuşmasına yol açınca oturduğu sallanan koltuğa yapışıp kalmıştı. Öyle bir uyuşukluk gelmişti ki üzerine, elindeki şarap kadehini bile zor götürüyordu dudaklarına. O farkında olmadan dudaklarını yaladıkça Batu bahçenin diğer ucunda biraz daha çıldırıyordu. Lale'nin şarap nedeniyle kaymış gözlerine baktıkça tüm vücuduna bir şeyler oluyordu.

Biraz sonra Ömer taraf değiştirerek kızların yanına geldi. "Hanımlar keyifler nasıl, memnun musunuz halinizden?" diyerek gelip Beril'i yanağından öptü.

İrem "Tabii memnunuz Ömer Abi. Manzaranız çok güzelmiş ya." dedi göle bakarak.

Ömer "Teşekkür ederiz İremcim." derken sallanan koltuğun yanındaki puflardan birine kurulmuştu bile. "Ee anlatın bakalım, yemek nasıl geçti?" deyince Beril gözlerini devirdi.

"Babam yine kendinden geçti, Lale'nin babasıyla çalışmak yerine Paris'te iş aramayı düşündüğünü duyunca ona bol bol nasihat verdi."

Ömer hem şaşkınlık hem takdir dolu gözlerle Lale'ye baktı. "Paris'te mi iş arayacaksın?"

Lale bir şey söylemeden başını salladı. Öyle mayışmıştı ki konuşsa bile fazla bir şey söyleyemeyebilirdi.

"Lale zaten orada yaşıyormuş canım. İki yıldır oradaymış." diye araya girerek açıkladı Beril.

"Hadi ya." dedi Ömer imrenerek. "Ne güzel. Biz daha görmedik bile Paris'i."

Beril"Evet Lale ya, kaç yıldır gitmek istiyoruz ama bir türlü ayarlayıp da gidemedik. Bundan sonra da zor artık. Mete de var." diye hayıflanınca Lale gülümsedi.

"Gidersiniz ya. Çok zor bir şey değil. Vize aldıktan sonra uçakla iki saat." dedi omuzlarını silkerek.

"Orası öyle de bir türlü olmadı işte. Hem bildiğim kadarıyla vizeyi de öyle hemen vermiyorlar ya değil mi?" diyerek Beril'e döndükten sonra bir şey hatırlamış gibi tekrar Lale'ye baktı Ömer. "Ya da veriyorlar mı bilmiyorum ki? Yakınlarda giden birine sormak lazım aslında. Sen biliyor musun Lale?"

"Açıkçası pek bilmiyorum. Geçen sene almıştım vizemi ben." dedi Lale.

"Bu aralar Paris'e giden birileri var mıydı Beril?" diyerek eşine baktı Ömer.

"Bilmem ki?" dedi Beril de düşünceli bir sesle. Ömer bir an durup düşündü. Sonra aniden bir şey hatırlamış gibi Beril'e döndü. "Batu gidecekti bir ara Paris'e ya. Vize için evrak topluyordu. N'oldu o iş?"

Şarap kadehi Lale'nin dudaklarında dondu kaldı.

"Aaa evet doğru ya. Hatta Nesrin laf sokup duruyordu "çalışmaya başlayalı daha birkaç ay olmuşken ne bu böyle" diye."

Lale'nin kalbi ha durdu ha duracaktı. Batu Paris'e mi gelecekti yani? Gelmeyi ciddi ciddi düşünmüş müydü? Evet o askerdeyken bunu konuşmuşlardı, hem de defalarca. Ama sonra Beril'in hamileliğindeki sorunlar nedeniyle bunu ertelemek zorunda kalmıştı Batu. Sonra da bir daha konuşacak fırsatları olmamıştı. Araya o kadar çok şey girmişti ki. Ama o zaman Ömer ve Beril nereden biliyorlardı Batu'nun Paris'e gitmek istediğini?

"Aman bırak o manyağı. Batu'ya da sana da laf sokmak için fırsat arıyor o zaten. Ama sahiden Batu'nun Paris işi n'olmuştu sonradan ya? Niye gitmedi? Vize mi alamadı acaba?"

"Yok ya vizesi çıkmıştı ama sonra niyeyse gitmekten vazgeçti. Yoksa Nisanın ikinci haftası kesin gidiyordu."

Lale titrek ellerle elindeki şarap kadehini önündeki sehpaya bıraktı.

Nisanın ikinci haftası Paris'e gelmeyi düşünen Batu sonradan vazgeçip gitmediyse... kendisi Türkiye'ye döndüğü için vazgeçmiş olmalıydı. O zaman... o zaman Batu Paris'e kendisini görmeye gelecekti demek ki? Telefon numarasını değiştirerek günlerce kimseyle konuşmadığı o günlerde, Batu vize almak için uğraşmış, Paris'e gelme planları yapmıştı demek ki. Birden aldığı nefes az gelmeye başladı Lale'ye. Soluk soluğa kalmıştı. Göğsü hızla inip kalkıyordu. Gözlerini bahçede gezdirirken bakışları sonunda Batu'nunkileri bulduğunda onun biraz önce hoparlörlere bağladığı telefonuyla uğraştığını gördü. Birkaç saniye sonra da çalan müzik değişmiş, yerini Lale'nin kendisinin de çok iyi bildiği bir şarkıya bırakmıştı.

Kim derdi ki seninle bir gün ayrılacağız
Geçip giden yılların ardından bakacağız
Kim derdi ki birtanem gün gelip bıkacağız
Ben ve yenik yüreğim yalnız mı kalacağız

Böyle ayrılık olmaz
Böle yalnız kalınmaz
Hani verdiğin sözler hani ellerin nerde?
Hani huzur bulduğum deniz gözlerin nerde?
Hani sen hep benimdin, şimdi nerdesin nerde?

"Off Batu gene mi bu şarkı ya!" diye kardeşine doğru bağırdı Beril.

Ömer de "Off yine mi? Ne buluyor bu şarkıda bu adam, anlamıyorum ben ya." diye sızlandı.

Beril umutsuzca başını iki yana sallayarak gözlerini devirdi. "Benim hamileliğimden beri aynı şarkıyı dinliyor." dedikten sonra neyden bahsettiğini açıklamak için Lale'ye döndü.
"Ben hamileliğimin yedinci ayında çok kötü grip oldum da. Yoğun bakımda falan kaldım birkaç gün. Sonra da doğuma kadar evden çıkamadım. Batu da beni oyalamak için her gün benimleydi, hep yanımdaydı. Ama sürekli suratı asıktı, mutsuzdu, öfkeliydi. O halleri yetmiyormuş gibi bir de bu süre boyunca günde en az on defa şu şarkıyı dinleyerek Ömer'i de beni de delirtti. Şarkıdan nefret eder hale geldik artık, o derece. Duydukça içim kararıyor ya."

Bu duyduklarından sonra Lale'nin elleri titremeye başlamıştı. Bir de başını kaldırıp Batu'nun o simsiyah bakan gözleriyle karşılaşınca bütün vücudu engel olamadığı bir şekilde titremeye başladı. Bunu Ömer ve Beril de fark etmişlerdi elbette.

Beril "Lale sen iyi misin?" dedi endişeyle.

Lale yutkunarak başını salladı ve içinde kalan bütün gücü toparlayarak aniden ayağa fırladı. "B-ben... Ben... Otele gideceğim ben." diyerek ayağa dikilmesiyle kafasını sallanan koltuğun tepesine çarpması da bir olmuştu. "Ahh!" diyerek ellerini başını götürünce herkes iyice telaş yapmıştı.

"Lale n'oldu, iyi misin?"

"Lale Abla bir şey oldu mu?"

"Lale Abla?"

"İyiyim. İyiyim." dedi sayıklar gibi. Elleri hala başındaydı. "Otele gideceğim ben. Bir taksi çağırır mısınız lütfen?" diyordu ki birden burnuna aylardır deliler gibi özlediği o koku çarptı. Sonra da belinde o iri güçlü elin tanıdık tutuşunu hissetti.

"Taksiye gerek yok. Ben götürürüm seni."

Lale'nin iradesi artık sıfırı tüketmişti. Şu dakikadan sonra artık Batu'nun teninden gelen çağrıya daha fazla karşı koyamayacaktı. Gerçekten hiç gücü kalmamıştı artık, tükenmişti. Öğleden sonra onu elinde beyaz lalelerle gördüğünden beri içinde kendine karşı bitmek bilmeyen bir mücadele vermekten yorgun düşmüştü. Hele biraz önce Beril ve Ömer'in söyledikleri... Batu'dan köşe bucak kaçtığı, kendisine ulaşamasın diye telefon numarasını değiştirdiği ve kimseyle konuşmadığı o günlerde Batu'nun Paris'e gelmek için hazırlık yaptığını öğrenince içinde bir şeyler eriyip gitmişti. Hele o şarkı... ablası hastanedeyken "sana ihtiyacım var" dediğinde hemen o an kalkıp gelemediği için haftalarca kendisiyle konuşmadığı, telefonlarına çıkmadığı o günler boyunca dinlediği o şarkı. Yok yok Lale artık daha fazla dayanamayacaktı.

Dönüp Batu'nun gözlerinin içine baktığında kendisini karşılayan arzudan simsiyah kesilmiş o gözleri görünce daha da fena oldu. "Tamam. Sen götür beni." dedi fısıldar gibi. İçine düşecekmiş gibi bakıyordu Batu'ya. Batu kendisini götürdüğü takdirde fazla bir yol alamadan kendini direksiyon koltuğunda Batu'nun kucağında bulacağını biliyordu gerçi ama zaten asıl istediği de buydu.

Batu rahat bir nefes alarak gülümsedi. Lale yine karşı çıkıp itiraz edecek diye korkmuştu. Sonra ellerini Lale'nin başına götürdü. Alçak sesinden belli olan bir endişeyle "Acıyor mu?" dedi biraz önce koltuğun tepesine çarptığı yere hafifçe dokunarak. Sadece dokunmakla kalmayıp dudaklarını da oraya değdirmek, usulca öpmek istediği gözlerinden o kadar belliydi ki...

Lale dizlerinin nasıl olup da kendisini hala ayakta tutabildiğine inanamıyordu. O kadar kötü bir durumdaydı ki Batu biraz önce çarptığı başındaki o noktaya dokunduğunda bile içi titremişti. Galiba zamanında Batu'ya 'sapık' demekle haksızlık etmişti. Batu'nun yaptıkları sapıklıksa, kendisinin şu hali neydi hiç bilmiyordu! Başına dokundu diye çocuğun üstüne atlayacak hale gelmişti. Yanlarında bunca insan olmasa şimdiye kadar kendini çoktan Batu'nun kollarına atmıştı bile. "Acımıyor." dedi yine fısıltı gibi çıkan bir sesle.

Batu ellerini Lale'nin saçlarından çekmemişti halen. Bir kere dokunmuşken bu kadar çabuk bırakmak istemiyordu. Bırakamıyordu. "Emin misin? Buz koyalım mı?" dedi Lale'nin başını usulca ovalayarak. Zaten baştan çıkmaya hazır olan bedeni, Lale'nin bakışları karşısında her geçen saniye biraz daha uyarılmaya başlamıştı.

Lale kendinde değil gibiydi. "Bilmem." diyordu ki Beril girdi araya.

"Olur mu canım, yarın çok fena şişer sonra. Mutfağa gel de buz koyalım Lale. Otele sonra da gidersin nasıl olsa."

Batu'nun ister istemez yüzü asıldı. Lale kendisine öyle bakmaya başlayınca birden nerede olduklarını unutmuştu. Bu kadar insanın arasında olduklarını da. Ama sağolsun ablası boş durmamış, çok güzel hatırlatmıştı nerede olduklarını. "Siz oturun, ben Lale'ye buz veririm." dedi sinirli çıkmasına engel olamadığı sesiyle.

Beril "İyi de sen nereden bileceksin benim mutfağımda buzun nerede olduğunu?" dedi şaşkınlıkla Batu'ya bakarak.

Batu'nun kaşları iyice çatıldı. "Buz dediğin buzlukta olur başka nerede olacak Beril! Hadi gel Lale." diyerek elini bir kez Lale'nin beline koyunca Lale yine yutkundu. Ve ikisi beraber eve doğru yürümeye başladılar. Batu'nun eli hala Lale'nin belindeydi. Lale'nin her yanını ter basmıştı sanki, Batu'nun eli ateş topu gibi duruyordu öylece belinde. Batu'dan tarafa hiç bakmamaya çalışırken içinden geçenleri güçlükle zapt etmeye uğraşarak yavaş yavaş yürüyordu ki birden gördüğü bir şey duraklamasına neden oldu.

O birden durunca Batu da gözlerini Lale'nin baktığı tarafa çevirdi. Neye baktığını görünce hüzünle gülümsedi. "Limon çiçekleri." dedi sessizce.

Lale nefes almaktan bile korkarak başını yavaşça Batu'ya doğru çevirip ona bakınca gözleri buluştu. Bir süre hiç konuşmadan birbirlerine baktılar.

"Sana demiştim bizim evlerde de var küçük limon ağaçları diye. Beril de senin annen gibi büyük saksılarda yetiştiriyor. Her gördüğümde canıma okuyor bu çiçekler." dedi gözlerini bir an bile Lale'ninkilerden çekmeden.

Lale sarhoş olmuş gibiydi. Aslında son bir saattir kafaya diktiği şarap kadehleri düşünülecek olursa hakikaten sarhoştu belki de. Ama Batu'nun bakışları en sert içkiden bile daha çok sarhoş ediyordu onu. Düşünemiyordu. Konuşamıyordu. O büyük saksının içindeki limon çiçeklerinden gelen koku da başını döndürmüştü. Öyle kontrolünü kaybetmişti ki şu an Batu ne istiyorsa yapabilirdi. Ne istiyorsa. "Batu." dedi boğuk bir sesle. "Hadi içeri girelim." deyince Batu'nun gözlerinde şimşekler çaktı sanki. Yüzüne tuhaf bir gülümseme yayıldı.

Lale'nin belinde duran elini hızla onunkine yönlendirip sımsıkı tuttu elini. Sonra da Lale'yi arkasından sürükleyerek aceleci adımlarla eve doğru yürüdü. Aslında topu topu on saniye süren ama ikisine de asırlar kadar uzun gelen bir süreden sonra mutfağa girmişlerdi sonunda. Batu telaşla mutfağın bahçeye açılan kapısını kapatıp perdeleri çektikten sonra Lale'ye döndü. Harekete geçmesine fırsat kalmadan Lale boynuna atılıp dudaklarına kapanmıştı bile.

Batu kendini kaybetmiş gibi öpüyordu Lale'yi. Lale de aynı şekilde karşılık veriyordu. Birbirlerinin dudaklarına yapışmışlar bırakmıyorlardı. Batu'nun bırakması zaten mümkün değildi. Bunu o kadar istiyordu ki. Aylardır bu anların o kadar çok hayalini kurmuştu ki. Şimdi gerçeğinin yanında o hayallerin lafı bile edilemezdi. Lale'nin genizden gelen o boğuk iniltileri, damarlarından zaten deli deli akan kanını daha da çok ateşliyordu. Lale'yi belinden tutup iyice kendine çekerek bedenine yasladıktan sonra ellerini onun kıvrımlarında dolaştırırken bir yandan da diliyle dudaklarını aralamaya çalışıyordu. Bunun için fazla bir çaba göstermesi gerekmedi, ondan gelecek her şeye zaten dünden hazırdı Lale. Bu haliyle Batu'yu iyice delirtiyordu. Öpüşlerine inanılmaz bir tutkuyla karşılık veren Lale'ye karşı kayıtsız kalması imkansızdı. Sonunda ellerini Lale'nin kalçasına götürerek onu kendi vücuduna tamamen yapıştırınca Lale'den gelen yeni bir iniltiyle beraber, kalan bir gram aklını da kaybetti. Lale'yi kucağına aldığı gibi mutfak tezgahının üstüne oturtuverdi.

Lale'de zaten ne akıl ne mantık kalmamış durumdaydı, farkında olduğu tek şey Batu'nun dokunuşlarıydı. Başka her şeye kapanmıştı duyuları. Batu'nun yüzünü ellerinin arasına almış, çıldırtacak kadar büyük bir istekle öpüyordu onu. Batu'yu öpmekten, ona dokunmaktan, aylardır içinde yanan alevi söndürmekten başka bir şey düşünemiyordu. Batu sonunda dudaklarını serbest bırakıp öpücüklerini boynuna yöneltince kollarını biraz daha sardı boynuna. Bacaklarını da beline dolamıştı. Tüm varlığıyla kendini Batu'ya bırakmaktan başka bir şey yoktu aklında.

Batu Lale'nin boynuna ve göğsüne ardı ardına sonu gelmeyen öpücükler bırakmaya devam ediyordu. Bu sırada saçlarında gezinen Lale'nin ince parmakları her şeyden çok tahrik ediyordu onu. Dudakları, Lale'nin boynundaki anneannesinin hediyesi olan o gösterişli haçlı kolyeye denk geldiğinde ne yaptığının farkında olmadan eliyle asıldığı gibi çekip kopardı kolyeyi Lale'nin boynundan. Kolye Lale'nin kucağına düşerken Batu'nun dudakları daha aşağılara doğru iniyordu. Elleri ise Lale'nin elbisesinin eteğinin içine girmiş, çıldırmış gibi bacaklarını okşuyordu. Dudaklarını Lale'nin göğüsleriyle bütünleştirmeden önce "Lale ben dayanamıyorum artık. Çok özledim seni." diye inledi. Bütün istediği Lale'yi biraz daha derinlerde hissetmekti, başka hiçbir şey istemiyordu. Hiçbir şey!

Bir-iki saniye sonra dudakları Lale'nin elbisesinin dekoltesinden göründüğü kadarıyla göğüslerine değdiğinde Lale'nin sırtı yay gibi gerilmişti. Boynuna biraz daha sarılarak daha çok çekti Batu'yu kendine. "Ben de. Ben de dayanamıyorum." diye kesik kesik inledi. "Ben de çok özledim. Çok özledim."

Üst kattan gelen bir bebek ağlaması duyuldu tam o sırada. Ama buna rağmen Batu başını Lale'nin göğüslerinin üzerinden kaldıramıyordu. Lale de onu itemiyordu. Ama ikisi de bir nebze olsun kendilerine gelmiş gibilerdi. Birbirlerinin inlemelerinden başka sesleri de duyabiliyorlardı en azından! Ama buna rağmen birbirlerini bırakamıyorlardı. Hatta Lale belki de farkında olmadan, biraz daha çekmişti Batu'nun başını kendine doğru.

Sonra bahçeden "Hadi Ömercim söylenme, bu sefer bakma sırası sende. Ben de mutfağa gidip Laleler'e bakayım." diyen Beril'in sesi gelince Lale sonunda itebildi Batu'yu. Ve tezgahtan yere atladı. Ama hala tir tir titremekte olan dizleri bu ani harekete hazırlıklı değildi. Dizleri birdenbire bükülüp yere düşecek gibi olunca Batu kollarından tuttu. Lale başını kaldırıp ona bakınca yine göz göze geldiler. Yaklaşan ayak seslerine rağmen bir kez daha birbirlerine sokulmaya başlamışlardı ki Lale bahçeye bakan kapının kolunun oynadığını görünce son bir gayretle kendini Batu'nun kollarından sıyırıp yerde duran kolyesini almak için yere eğildi.

Tam o sırada açılan kapıdan Beril ve Ömer girdiler içeriye.

Ömer "Bu kapı ne zaman kapanmış böyle ya rüzgar mı çıktı acaba? Perdeyi de çekmişsiniz." derken Beril de Batu'ya bakarak "Ne yaptınız diye bakmaya geldim. Buzları çıkarabildin mi Batu?" diyordu ki Lale'nin yere çömelmiş olduğunu, yanı başında ayakta duran Batu'nun da hiç iyi görünmediğini fark etti. "Lale n'oldu bir sorun mu var?" dedi şaşkınlığını açıkça belli eden bir sesle.

Lale panikle doğrulup ayağa kalktı. "Yok yok, bir sorun falan yok." dedi aceleyle. "Kolyemle oynarken birden zinciri kırıldı, yere düştü de. Ona bakıyordum." diyerek söylediklerini kanıtlamak istercesine elindeki kolyeyi gösterdi. Böyle bir yalan uydurmak birkaç saniyede nereden aklına gelmişti bilmiyordu ama iyi ki gelmişti.

Beril hemen yanına gelmişti bu sırada. "Aa n'oldu birdenbire böyle? Niye kırıldı?"

Lale "Bilmiyorum ki." derken hala nefes nefese olduğu için Beril bir şeylerden şüphelenecek diye aklı çıkıyordu aslında.

"E buz koyma işini ne yaptınız? Demin bilmiş bilmiş ahkam kesiyordun Batu. Çıkarabildin mi buzluktan buzları bari?" dedi alayla kardeşine bakarak.

Ama Batu'nun ona cevap verecek hali yoktu. Hiçbir şey yapacak hali yoktu. Boynu bükülmüş öylece kalakalmıştı. Aslında şu anda Lale'den çok kendisinin buza ihtiyacı vardı. Buz dolu kocaman bir bardak suya ihtiyacı vardı hem de! Hatta belki de daha fazlasına! Her şey yine birdenbire yarım kalmıştı ama Batu'nun vücudunun Lale'ye karşı duyduğu istek yarım kalmış falan değildi, gösterdiği reaksiyonlar hala tam gaz devam ediyordu. Zaten Lale şaşkın şaşkın bakışlarla yanında duruyorken başka türlüsü mümkün olabilir miydi? Ablasıyla eniştesine daha fazla rezil olmamak için güçlükle buzdolabına doğru bir iki adım atarak onlara arkasını döndü.
Tuhaf bir sesle "Çıkarıyordum şimdi." diyerek buzluğun kapağını açtı. Kafasını buzluğa soksa ancak kendine gelebilecekti.

Beril Batu'nun bu garip halinden pek bir şey anlamamıştı ama Ömer'in şeytani bir pırıltıyla parlayan gözlerine bakılırsa onun için aynı şey söylenemezdi. Yüzünde pis bir sırıtmayla Batu'ya yaklaşıp ensesine bir tane patlattı. "Lan ne bu halin!? Ayıp ayıp. Ahlaksız! Utanmıyor musun hiç? Çocuk var herhalde bu evde." diye fısıldarken kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu.

Batu halsiz bakışlarını ona çevirerek yutkundu. "Ne diyorsun ya?" diyebildi sadece. Lale'nin bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu ve bunu hissetmek kendini toparlamasına hiç yardımcı olmuyordu.

"Bak hala konuşuyor! Yürü git hadi ben hallederim buzları. Sen git bir soğuk su çarp yüzüne!" derken çok eğleniyor gibi görünüyordu ama onun aksine Batu hiç ama hiç eğlenmiyordu.

"Uğraşma benimle Ömer ya." dese de onun itirazlarına kulak asmayan Ömer itekleyerek mutfaktan çıkarmaya çalışıyordu.

Lale ise aptallaşmış gibiydi, ne olup bittiğini anlamıyormuş gibi öylece duruyordu. Zaten o sırada Derya ve Melis de bahçe tarafından mutfağa girmişlerdi.

Melis "Laloş hadi biz de kalkıyoruz. Selçuk'la Turgut hepimizi bırakacak." deyince Batu Ömer'i iterek dönüp baktı onlara.

"Nereye gidiyorsunuz?!" dedi feryat edercesine.

Derya garip garip Batu'ya baktı. "Otele." dedi sanki bu dünyanın en doğal şeyiymiş gibi. Sonra Lale'nin koluna girip çekiştirdi onu. "Hadi Laloş oyalanma ya." derken elinde kolyeyi fark etti. "Aa n'oldu kolyene?" dedi hayretle.

"Kırılmış." derken göz ucuyla Batu'ya bakıyordu Ömer

"Aaa nasıl kırılır ya? Çok dandik bir şeydi demek ki. Zaten boynun da kızarmış Laloş. Cildin hassas olduğu için alerji yaptı bu zincir sende galiba."

Batu yine yutkunarak Lale'nin boynuna baktı. Evet Lale'nin boynu ve göğsü kızarıklıklarla doluydu. Ama o kızarıklıkları yapan kolyenin zinciri falan değil, kendi dudaklarıydı. Biliyordu bunu. Tabii kolyeyi Lale'nin boynundan sertçe çekip koparmasının da etkisi olmuştu mutlaka.

Derya "Neyse ya İskenderun'da yaptırırsın artık. Hadi gidelim." diyerek Lale'yi çekiştirince Batu yine atıldı.

"Ama... Ama daha Lale'nin başına buz koymadık!" deyince Ömer sırıtmaya başladı.

"O buzu sen kendi başına koy bence." dedi Batu'nun kulağına eğilerek.

Batu sertçe itti onu. Zaten canı burnundaydı, bir de eniştesinin imalı laflarıyla uğraşamayacaktı.

Derya "Otelde koyarız ya ne olacak." dedi omuzlarını silkerek.

Lale çaresiz gözlerle Batu'ya bakıyordu. Gitmek istemiyordu aslında. Hem de hiç istemiyordu ama şu durumda ne söyleyebilirdi ki? Ayrıca Batu'nun eniştesi Ömer'in her şeyi anladığından şüpheleniyordu. O şüphe yüzünden ağzını açıp tek kelime edemiyordu zaten, feci utanmıştı düştükleri durumdan.

"E hadi Laloş! Turgut bekliyor." dedi Derya ısrarla.

Lale kendini zorlayarak "Tamam tamam geliyorum da. Şey... Beni Batu bırakacaktı ya. O bakımdan..." derken gayri ihtiyari bir şekilde elini boynuna götürerek, Batu'nun bıraktığı kızarıklıkları ovuşturunca Batu derin derin içini çekti. Kendini tutmayı nasıl başardığına dair hiçbir fikri yoktu.

"Ya boşver Batu hiç boşuna yorulmasın şimdi. Hem onların evi de bu sitedeymiş zaten, bu saatte git gel yapmasına gerek yok. Turgut bizi bırakır, oradan da kendi evine geçer." dedi ve kimsenin başka bir şey söylemesine izin vermeden Lale'yi mutfaktan çıkardı Derya.

Batu yüzünde şapşal bir ifadeyle arkasından bakakalmıştı. "Şansına küs kayınço." diye sırıtarak onu mutfağın biraz ilerisindeki banyoya doğru itekledi Ömer.

Batu banyoda yüzüne bol bol soğuk su çarparak az biraz kendine geldikten sonra dışarı çıktığında Laleler çoktan gitmişti. Ne evin içinde ne bahçede kimse yoktu. Sinirle bahçedeki dağınıklığı toparlamaya çalışan Beril ve Ömer'in yanına gitti. "Herkes nerede?? Ne zaman gittiler?" dedi sanki dünyanın en büyük felaketi başına gelmiş gibi.

"Derya'nın çok uykusu gelmiş, o yüzden bir an önce kalkmak için acele etti. Apar topar gittiler.

Batu içinden okkalı bir küfür salladı. "Ne uykusuymuş bu ya. Ne yapmış da bu kadar uykusu gelmiş? Bütün gün boş boş oturdu." dedi dişlerinin arasından.

"Ne bileyim. İstanbul'dan bugün geldiler ya. Yol yordu herhalde. Uçak yolculuğu sarsıyor ne de olsa insanı."

Ömer yüzünde yine pis bir sırıtmayla Batu'ya baktı. "Ne oldu sen niye bu kadar üzüldün gitmelerine?"

Batu dik dik baktı ona.

"Üzülme ya, bak yarın kına gecesi varmış, orada görürsün nasılsa." diye sırıttı Ömer.

Beril "Kimi görecek?? Derya'yı mı?" dedi araya girerek.

Batu "Ne Derya'sı ya?!" dedi öfkeyle. Derya'yı eline geçirse boğabilirdi şu an! Bütün gün Lale'yle aralarına girerek her şeyi mahvetmekten başka bir şey yapmamıştı o Derya!

Ömer "Evet Beril ya, ne Derya'sı. Kolyesi kırılan şu kızcağızdan bahsediyorum. Hani kafasını çarptı ya bizim koltuğun tepesine. Tabii birileri gözleriyle yiyip bitirince kızın başı döndü ne yapsın." dedi imalı bir şekilde sırıtarak.

"Haa Lale'yi diyorsun sen." derken benzer bir sırıtma da Beril'in dudaklarında belirmişti.

"Evet Lale'yi diyorum. Hani Batu başına buz koymak için perişan etti ya kendini. O kız işte."

"Batu pek bir ilgili o Lale'yle zaten. Anneme karşı kızı savunacağım diye aslan kesildi. Sen hep kaçırdın onları." dedi gülmemek için kendini sıkarak.

"İşte benim kayınbiraderim bu ya." diyerek Batu'nın sırtına vurdu Ömer sertçe. "Haşin erkek!"

Beril kendini daha fazla tutamayıp kahkaha atmaya başlamıştı. "Ya karı-koca ne uğraşıyorsunuz benimle?" diye bir hışımla bağırdı. "İşiniz gücünüz yok mu sizin? Gidip oğlunuzla ilgilensenize! Olduk olmadık zamanlarda ağlayıp duruyor!"

"Biz uğraşmıyoruz da bak kız Hristiyanmış. Annen hayatta kabul etmez böyle bir şeyi haberin olsun." dedi Ömer.

Batu öfkeden çakmak çakmak olmuş gözlerini dikti Ömer'in yüzüne. "Sağol söylediğin için ya. Ben bilmiyordum zaten." dedikten sonra hırsla eve doğru yürümeye başladı. "Ben bugün burada kalacağım, annemin dırdırını çekemeyeceğim şimdi. Hadi iyi geceler." dedikten sonra eve girip her zaman kaldığı yukardaki misafir odasına çıktı ve kendini yatağa attı. Artık delirmek üzereydi. Öyle böyle değil, gerçekten delirmek üzereydi. Derin derin nefes alarak tavana bakarken Lale'yle mutfakta yaşadıkları o anlar gitmiyordu gözlerinin önünden. Bir damla uyku yoktu gözlerinde. Aklında Lale'yle mutfakta yaşadıkları o kısacık anlarla ilgili binbir türlü şey varken. Nasıl uyuyabilirdi ki!?

Continue Reading

You'll Also Like

4.7K 1K 21
Sunucu: Eşinle nasıl tanıştın. Sansasyonel bir evlilik şekliniz var ama ben daha çok tanışma hikayenizi merak ediyorum. Alparslan: Bana şaka yaptı...
225K 6.5K 55
Sen benimsin, aksini düşünen sonunuda düşünsün. +18 Cinsellik fazla bulunuyor bunu bilerek okuyalımm. Askeri kurgu Çocukluk aşkı Arkadaşlıktan doğan...
55.5K 2.5K 4
Kendini anlatamayan bir adam... Adamın anlatamadıklarına bile inanmayan bir kadın. Aralarına duvarlar örmüş 2 yıl... Kalplerini yakan bir aşk... Bede...
1.3M 42.4K 38
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...