Limon Çiçekleriii

By hicbirsey

292K 20.7K 9.1K

Birbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın... More

Limon Çiçekleri 1. Bölüm
Limon Çiçekleri 2. Bölüm
Limon Çiçekleri 3. Bölüm
Limon Çiçekleri 4. Bölüm
Limon Çiçekleri 5. Bölüm
Limon Çiçekleri 6. Bölüm
Limon Çiçekleri 7. Bölüm
Limon Çiçekleri 8. Bölüm
Limon Çiçekleri 9. Bölüm
Limon Çiçekleri 10. Bölüm
Limon Çiçekleri 11. Bölüm
Limon Çiçekleri 12. Bölüm
Limon Çiçekleri 13. Bölüm
Limon Çiçekleri 14. Bölüm
Limon Çiçekleri 15. Bölüm
Limon Çiçekleri 16. Bölüm
Limon Çiçekleri 17. Bölüm
Limon Çiçekleri 18. Bölüm
Limon Çiçekleri 19. Bölüm
Limon Çiçekleri 20. Bölüm
Limon Çiçekleri 21. Bölüm
Limon Çiçekleri 22. Bölüm
Limon Çiçekleri 23. Bölüm
Limon Çiçekleri 24. Bölüm
Limon Çiçekleri 25. Bölüm
Limon Çiçekleri 26. Bölüm
Limon Çiçekleri 27. Bölüm
Limon Çiçekleri 28. Bölüm
Limon Çiçekleri 29. Bölüm
Limon Çiçekleri 30. Bölüm
Limon Çiçekleri 31. Bölüm
Limon Çiçekleri 32. Bölüm
Limon Çiçekleri 33. Bölüm
Limon Çiçekleri 34. Bölüm
Limon Çiçekleri 35. Bölüm
Limon Çiçekleri 36. Bölüm
Limon Çiçekleri 37. Bölüm
Limon Çiçekleri 38. Bölüm
Limon Çiçekleri 39. Bölüm
Limon Çiçekleri 40. Bölüm
Limon Çiçekleri 41. Bölüm
Limon Çiçekleri 42. Bölüm
Limon Çiçekleri 43. Bölüm
Limon Çiçekleri 44. Bölüm
Limon Çiçekleri 45. Bölüm
Limon Çiçekleri 46. Bölüm
Limon Çiçekleri 47. Bölüm
Limon Çiçekleri 48. Bölüm
Limon Çiçekleri 49. Bölüm
Limon Çiçekleri 50. Bölüm
Limon Çiçekleri 51. Bölüm
Limon Çiçekleri 53. Bölüm
Limon Çiçekleri 54. Bölüm
Limon Çiçekleri 55. Bölüm
Limon Çiçekleri 56. Bölüm
Limon Çiçekleri 57. Bölüm
Limon Çiçekleri 58. Bölüm
Limon Çiçekleri 59. Bölüm
Limon Çiçekleri 60. Bölüm
Limon Çiçekleri 61. Bölüm
Limon Çiçekleri 62. Bölüm
Limon Çiçekleri 63. Bölüm
Limon Çiçekleri 64. Bölüm
Limon Çiçekleri 65. Bölüm
Limon Çiçekleri 66. Bölüm
Limon Çiçekleri 67. Bölüm
Limon Çiçekleri 68. Bölüm
Limon Çiçekleri 69. Bölüm
Limon Çiçekleri 70. Bölüm
Limon Çiçekleri 71. Bölüm
Limon Çiçekleri 72. Bölüm
Limon Çiçekleri 73. Bölüm
Limon Çiçekleri 74. Bölüm
Limon Çiçekleri 75. Bölüm
Limon Çiçekleri 76. Bölüm
Limon Çiçekleri 77. Bölüm
Limon Çiçekleri 78. Bölüm
Limon Çiçekleri 79. Bölüm
Limon Çiçekleri 80. Bölüm
Limon Çiçekleri 81. Bölüm
Limon Çiçekleri 82. Bölüm
Limon Çiçekleri 83. Bölüm
Limon Çiçekleri 84. Bölüm
Limon Çiçekleri 85. Bölüm
Limon Çiçekleri 86. Bölüm
Limon Çiçekleri 87. Bölüm
Limon Çiçekleri 88. Bölüm
Limon Çiçekleri 89. Bölüm
Limon Çiçekleri 90. Bölüm
Limon Çiçekleri 91. Bölüm
Limon Çiçekleri 92. Bölüm
Limon Çiçekleri 93. Bölüm
Limon Çiçekleri 94. Bölüm
Limon Çiçekleri 95. Bölüm
Limon Çiçekleri 96. Bölüm
Limon Çiçekleri 97. Bölüm
Limon Çiçekleri 98. Bölüm
Limon Çiçekleri 99. Bölüm
Limon Çiçekleri 100. Bölüm
Limon Çiçekleri 101. Bölüm
Limon Çiçekleri 102. Bölüm
Limon Çiçekleri 103. Bölüm
Limon Çiçekleri 104. Bölüm
Limon Çiçekleri 105. Bölüm
Limon Çiçekleri 106. Bölüm
Limon Çiçekleri 107. Bölüm
Limon Çiçekleri 108. Bölüm
Limon Çiçekleri 109. Bölüm
Limon Çiçekleri 110. Bölüm

Limon Çiçekleri 52. Bölüm

1.4K 147 67
By hicbirsey


Lale ne yapacağını bilemeden kararsız gözlerle Batu'yu izliyordu. Batu'nun kendisine böyle bakmasını o kadar özlemişti ki. Üzerinde beyaz gömlek ve siyak kumaştan bir pantolon vardı. İşten çıkıp gelmişti herhalde. Doğru ya, artık babasıyla beraber Adana'da çalışmaya başlamış olması gerekiyordu. O beyaz gömleğin açık üst düğmelerinden gözüken boynunu görünce yutkunmak zorunda kaldı. Batu'nun boynundan öpülmekten ne kadar çok hoşlandığını hatırlamıştı çünkü. Sonra elindeki beyaz laleleri görünce içine ılık ılık bir şeyler aktı. 'Bana mı aldı onları yoksa?' diye düşündü korkarak. Yanıp tutuşuyordu yanına gidip kollarına atılmak için. Saçlarına baktığını görünce ise bir panik duygusu sardı dört bir yanını. Acaba ne düşünüyordu? Beğenmiş miydi saçlarının yeni rengini? Yoksa Başak'a özendiğini mi düşünmüştü!? Batu'nun gözlerini, saçlarından sonra yavaş yavaş aşağılara inerek göğüslerine diktiğini görünce deli gibi heyecanlanmıştı. Daha fazlasını istiyordu. Batu'nun yalnızca bakışlarıyla yetinmek istemiyordu. Ama daha birkaç dakika önce Batu'nun annesi tarafından hayatının aşağılanmasına maruz bırakılmışken bunu nasıl yapacağından emin değildi.

Tanıştıklarından beri hep bundan korkmuştu; Batu'ya geri dönüşü olmayacak kadar delice bağlanmaktan ve sonunda ailesi tarafından veto yemekten. Batu'ya bunu anlatmaya çalışmış durmuştu. Yalnız kendi ailesinin değil, onun ailesinin de böyle bir ilişkiye hiç sıcak bakmayacağını defalarca söylemişti. Ve şimdi bunu bizzat tecrübe etmenin verdiği şoku üzerinden atamıyordu. Batu'nun annesi Leman Hanım değil oğlunun Hristiyan bir kızla beraber olmasını kabullenmek, Hristiyan biriyle aynı ortamda bulunmayı bile garipseyen bir kadınken aralarındaki bu şey nereye gidebilirdi ki? Ama öte yandan Batu'yu da o kadar çok istiyordu ki... Bütün bunları unutup kendini ona bırakmayı, onunla sevişmeyi her şeyden çok istiyordu. Ama yapamazdı. O hakkını İstanbul'da havaalanında karşılaştıklarında Batu'nun askere gideceğini öğrendiği zaman bir kere kullanmıştı. Sonrasında Mersin'de kaza yaptığı geceki o son sevişmeleri ise hiç hesapta olmayan büyük bir hediye olmuştu. Ama artık bundan sonra şansın bir kez daha yüzüne gülmeyeceğinden emindi.

Nitekim o bu düşüncelerle boğuşurken, Leman Hanım Batu'nun önünde durduğu pencereye doğru yürüyüp oğlunun önüne dikilmişti bile çoktan."Ne zaman geldin oğlum, hiç haber de vermiyorsun. Şantiyede işin yok muydu senin? Geleceğini söylememiştin bana." dedi.

Ama cevap alamadı, alamayacaktı da. çünkü Batu hala kendinden geçmiş bir halde Lale'yi seyrediyordu. Ne annesi ne de başka biri umurundaydı. Hem beyni hem kalbi tamamen Lale'ye kilitlenmiş durumdaydı. onun da heyecanlandığını biliyordu. Onun da kendisini istediğini ve en az kendisi kadar uyarıldığını biliyordu. Bilmese de her geçen saniye biraz daha belirginleşen göğüs uçları anlamasına yardımcı oluyordu zaten ve Batu artık uzaktan bakmak değil, dokunmak istiyordu. Dokunmak, sevmek, tatmak, öpmek, okşamak... aklında öyle şeyler vardı ki. Lale şu an onun için aklından neler neler geçirdiğini bilse yine "sapık" diye ardına bile bakmadan uzaklaşırdı belki de. Ama bunda kötü bir şey yoktu ki. Sadece onu çok özlemişti. Çok ama çok özlemişti. Ayrıca kendisinin de bir tahammül sınırı vardı ve o sınırı geçeli çok ama çok uzun zaman olmuştu. Şimdiye kadar iyi bile dayanmıştı. Artık gerçekten çıldıracak noktaya gelmişti. Lale birkaç adım ilerisinde şu halde durmuş kendisine bakarken, burada böylece ona dokunmadan durmak hayatında karşılaştığı en çetin sınavlardan biriydi. Hem saçları... Saçlarını boyatmıştı. O taptığı kestane rengi saçlarını kızıla boyatmıştı. Ama böyle o kadar güzel olmuştu ki kızamıyordu. Sadece gidip burnunu o saçların içine gömmek istiyordu. Öpmek, koklamak, sonra neden saçını boyattığını sormak... Etraftaki herkes defolup gitse, sadece Lale'yle ikisi kalsalar, artık kavga etmeseler, konuşmasalar, bazı şeyleri yalnızca dudaklarıyla ve elleriyle anlatsalar olmaz mıydı?

Anlaşılan olmazdı çünkü ondan hala bir yanıt alamayan annesi pes etmek yerine daha çok soru sorma yöntemine başvurmayı tercih etmiş görünüyordu. "Batu? Batu cevap versene oğlum? İyi misin sen? Neyin var böyle ne bu halin? Ateşin falan mı var?" diyerek uzanıp oğlunun alnına elini koymuştu.

Batu artık sinirden başını taşlara vuracak haldeydi. O yalnızca Lale'nin dokunuşlarını isterken, annesi gelmiş ateşine bakmak için alnına dokunuyordu.

Leman Hanım "Allah Allah ateşin de yok ama böyle hafif bir kızarmış gibisin. Şantiyede çok mu güneşin altında kaldın sen bakayım? Hem niye böyle titriyor gibisin sen? Hızlı hızlı nefes alıyorsun. Bir şeyin mi var oğlum?" dedi kaygıyla. Oysa o an oğlu için yalnızca uzaktan gelen bir vızıltıdan ibaretti. Batu, Lale dışındaki her şeyi ve herkesi kapsama alanından soyutlamıştı. Lale bir şey söylerse diye kulak kesilmişti ama onun dışında hiçbir şeyi tam olarak dinlediği söylenemezdi.

Leman Hanım ise oğlunun elindeki lale buketini yeni fark etmişti o sırada. "Aaa çiçek mi getirdin sen ablanla bana?" dedi yüzünde mest olmuş bir ifadeyle. "Hep böyle düşüncelisindir zaten. Aslan oğlum benim." diyerek pencereden dışarı uzanıp Batu'nun çenesini sıktı.ve Batu'nun bir şey söylemesine kalmadan elindeki buketi uzanıp aldı.

"Bu mevsimde burada laleyi nereden buldun gerçi anlamadım ya. Orkide falan alsaydın keşke, ben en çok onu severim biliyorsun. Neyse bunları da suya koyalım da solmasınlar bari." dedikten sonra Batu'nun bir şey söylemesine kalmadan buketi çekip aldı ellerinden.

Onun bu hareketi Batu'nun sonunda ayılmasına neden oldu. Oldukça garip bir hali vardı, narkozdan uyanır gibiydi. Lale'ye ve göğüslerine bakmaya kendini öyle kaptırmıştı ki annesinin elindeki çiçeklere yapıştığını ancak fark etmişti. "Yok hayır koyma." diyerek annesinin elinden geri aldı buketi.

"Aa niye ama suya koymayalım mı?" dedi oğlunun suratına garip garip bakarak.

Batu bakışlarını tekrar Lale'ye çevirdi. "Yok koymayalım." dedi yutkunarak.

Lale ne yapacağını bilemeyerek bakışlarını kaçırdı. Ne yapacağını bilemiyordu çünkü Batu resmen gözleriyle onu soyuyordu ve Lale bunu elleriyle de yapması için içinden taşan isteği güç bela bastırabiliyordu. Batu'yla daha fazla göz göze bakışırlarsa kendine hakim olamayacağından korkuyordu ve öyle bir durumda Leman Hanım'ın vereceği tepkiyi düşünmek bile istemiyordu.
Leman Hanım bir kez daha garip garip oğlunun suratına baktı. Sonra omuzlarını silkti.

"Neyse sen bilirsin, sonra koyarız o zaman. E hadi madem böyle elinde çiçeklerle habersiz geldin, bir an önce masaya geç bari. Biz de geliyoruz şimdi." dedi ama Batu yerinden bir santim bile kıpırdamadı. Neyse ki Leman Hanım ona laf anlatmaktan yorgun düşmüş, arkasını dönerek odanın kapısına doğru yürümeye başlamıştı. Batu'nun hala aynı noktada sabit durduğu da bu sayede gözünden kaçmış oldu. Odadan çıkmadan önce son bir kez Beril'e döndü.

"Hadi Beril sen de gecikme kızım."

"Tamam Mete'yi emzirip geliyorum. Derya'yla Lale'yi de al masaya götür sen, asıl onlar acıkmışlardır."

Leman Hanım biraz önce Mete'nin sayesinde yakası iyice sünmüş bluzu ile Derya'nın yanında durmakta olan Lale'ye şöyle bir baktıktan sonra hiçbir şey demeden odadan çıktı gitti. Anlaşılan kızının söylediklerinin aksine, Derya ve Lale'yle mümkün olduğunca az muhatap olmak istiyordu.

O odadan çıkarken Derya da öldürücü bakışlarla arkasından bakıyordu. Bu kadını elleriyle boğmasına ramak kalmıştı. Sonra o öldürücü bakışlarını Batu'ya çevirdi. Lale'ye böyle bakmasını biliyordu ama iş annesine gelince tek bir kelime bile edemiyordu ve Derya, kardeşi gibi gördüğü kaç yıllık arkadaşını ne bu sapık bakışlı ana kuzusu kıroya ne de onun kendini beğenmiş kibirli annesine yem etmeyecekti. "Hadi Laloş gel masaya geçelim biz de." diyerek Lale'nin koluna girdi. Onun Batu'ya karşı ne kadar zayıf olduğunu biliyordu ve ikisini asla yalnız bırakmayacaktı.

Lale zaten Batu'dan başka her yere bakmak için büyük bir uğraş vermekle meşguldü o sırada. Gözleri kendisini dinlemeyip yine Batu'yu bulmasınlar diye başını öne eğmiş, ayakkabılarına bakıyordu dikkatle. Derya koluna girince başını yana doğru kaldırıp ona baktı.

"Hadi Laloş." dedi Derya bir kez daha. "Şu hırkanı da giy. Hadi canım." diyerek Lale'nin biraz önce Mete'yi kucağına alırken üstünden çıkardığı hırkasını alıp eline tutuşturdu.
Lale de başını salladı ve Derya'nın yönlendirmesiyle odadan çıktılar.

Biraz sonra bahçeye açılan kapıdan dışarı adım attıklarında Batu ellerinde lalelerle tam önlerinde duruyordu. Başını kaldırıp karşısında onu bulunca birden soluğu kesildi Lale'nin. Derya'nın eline yapıştı dehşetle.
Derya ise sakinliğini korumakta kararlıydı. "Çekilir misin Batu? Bahçeye çıkmak istiyoruz da."
dedi sanki karşılarındaki herhangi biriymiş gibi.

Batu ise onu duymamıştı bile. Tıpkı biraz önce annesini dinlemediği gibi, Derya'nın ettiği tek kelimeyi bile duymamıştı. Tek bildiği Lale'nin arkasını dönüp odadan çıktığıydı ve onu tekrar yakalamak için hiç zaman kaybetmeden gelip bahçe kapısının önüne dikilmişti.

"Lale." dedi tuttuğu nefesi sonunda bırakarak. Bir an bile aklından çıkmayan o ismi, sonunda o ismin sahibesinin yüzüne söyleyebilmek öyle güzeldi ki. Burada durup sabaha kadar "Lale. Lale. Lale." diye sayıklayabilirdi. Ona biraz öncekinden bile daha yakındı şimdi ve artık kendini durdurabileceğinden emin değildi. Aklı tek bir şeye çalışır olmuştu. Vücudundaki bütün kan tek bir bölgede toplanmaya başlamıştı. ve şu anda aklından geçenleri gerçeğe dönüştürebilmek için her şeyi yapmaya hazırdı.

Lale içinse aynı şey geçerli değildi çünkü konuşamıyordu. Batu'yu birdenbire böyle karşısında bulunca iyice fena olmuştu. Bilmiyordu. Ne yapacağını, ne söyleyeceğini, nasıl davranacağını bilmiyordu. Daha birkaç saat önce İstanbul'da bir sokakta Selin'i kucağında bebeği ve yanında eşiyle gördüğünde bir karar vermişti oysa. Uçakta Derya'ya da ucundan kıyısından çıtlattığı bir karar. Farkında olmadan, kendiliğinden verdiği bir karar. İlerde Selin gibi olmak istemiyordu. Melis'ten ya da Derya'dan Batu'nun evlendiğini veya çocuk sahibi olduğunu duymak istemiyordu. Taa ki Batu'nun annesiyle karşılaşana kadar. Buraya gelip de o kadınla tanışınca, verdiği o kararların hepsi kanatlanıp yok olmuştu. Evet Selin gibi olmak istemiyordu ama hayatının geri kalanı boyunca, beraber olduğu adamın annesi tarafından aşağılanmak da istemiyordu. Hem de değiştiremeyeceği bir şey için; inancı için. Bunun için aşağılanmak hor görülmek istemiyordu. Bunu kaldırabileceğinden emin değildi.

Derya sinir içinde kalmıştı. "Batu duymadın mı yemek yiyeceğiz bahçeye çıkmak istiyoruz diyorum, çekilir misin lütfen?" dedi bu kez daha ısrarcı bir ses tonuyla.

Batu ise hala onu duymuyordu. Elindeki beyaz laleleri Lale'ye uzattı. "Ben..." diyerek yutkundu. "Ben bunları sana aldım. Adana'ya hoş geldin."

Lale sonunda başını kaldırıp onun gözleriyle tekrar buluşmaya cesaret edebilmişti. Titrek elleriyle uzanıp aldı laleleri. "Te-teşekkür ederim." diyebildi kekeleyerek. Ama aslında içten içe bayılmak üzereydi. 'Bunları bana almış.' diye düşünüyordu. 'Benim için almış.'

Batu hayranlık dolu bakışlarını Lale'nin yüzünde dolaştırıyordu. Bakışlarının yerini ellerinin alması için her şeyini verirdi. Hem de her şeyini! Öyle istiyordu ki yüzünü okşamayı. Sonra saçlarını...

"Saçların. Saçların çok güzel olmuş." dedi inilder gibi boğuk bir sesle. Lale'yle ilk tanıştıklarında kahverengi dalgalı saçlarının yastığın üzerine nasıl dağılacağını hayal etmişti. Şimdi ise kızıl saçlarının yastığı nasıl süsleyeceğini düşünüyor, düşündükçe de tekrar tekrar kendinden geçiyordu. Neden dokunamıyordu ona; neden, neden, neden.

Gözlerinde öyle bir şey vardı ki yeniden heyecanlanmaya başladığını hissetti Lale. Batu saçlarını beğenmişti. Batu saçlarını beğenmişti ve Başak'a özendiğini düşünmemişti. "Çok güzel olmuş" demişti. Birden yüzünü aydınlatan bir tebessüm kapladı yüzünü.

"Teşekkür ederim." Derken kulaklarının uğultusundan kendi sesini zor duyuyordu.

Batu kesik kesik "Çok yakışmış sana." Dedi. "Çok güzel olmuşsun." Derken nefesi iyice hızlanmıştı. Lale'nin de göğsünün hızla inip kalktığını görmek ona büyük bir cesaret veriyordu. "Yani zaten hep güzeldin. Çok güzeldin. Ama böyle de... Yani böyle de çok güzel olmuşsun." Saçmaladığının farkındaydı. Böyle yaptığı zamanlar hep olduğu gibi yine şapşalca başını kaşıyordu ve bunun için kendine küfrediyordu ama Lale kendisine gülümseyince bütün bunlar aklından uçtu gitti. Kendini daha fazla zapt edemeyerek ona doğru bir adım atıp dudaklarına uzanmıştı ki Derya hırsla geriye çekti Lale'yi.

Lale Batu'nun çekimine daha fazla karşı koymaya çalışmanın anlamsız olduğuna karar vermişti. Şapşal şapşal başını kaşıdığını görünce artık ipler kopmuştu, onun o haline gülümseyerek ona doğru sokulacak gibi olmuştu ki Derya birden koluna girip geri çekmişti onu.

Derya'nın bu müdahalesi üzerine Batu'nun kaşları çatıldı. "N'oluyor Derya?" diye hırladı.

"Onu bana sormayacaksın." dedi Derya ters ters.

"Ya kime soracağım?" Derken Derya'yla uğraşmak yerine daha faydalı şeyler yapabileceği aklına gelmişti. Fakat maalesef, hevesle gözlerini yeniden Lale'nin göğüslerine diktiğinde, büyük bir hayal kırıklığı içinde üstüne bir hırka geçirdiğini ve biraz önce yeğeni sayesinde küçük bir bölümünü görebildiği o muhteşem göğüslerinin artık görünmediğini fark etti. "Hırkanı giymişsin." dedi mutsuz çıkmasına engel olamadığı sesiyle.

"Hı hı." Diye başını salladı Lale. Aptala dönmüş durumdaydı zaten. Elindeki laleleri sevinçle göğsüne bastırmıştı. "Giymese miydim?" Dedi şaşkın şaşkın bakarak.

Batu'nun dudakları muzipçe kıvrıldı. Ve Lale kim bilir kaçıncı kez ona aşık olduğundan emin oldu.

"Giymeseydin." derken nasıl ellerini uzatıp o göğüsleri okşamadan durabildiğine şaşıyordu.

"Niye?" dedi Lale masumca. Öyle aptallaşmıştı ki. Niye'sini çok iyi bildiği halde yine de sorması gerekiyormuş gibi hissediyordu.

"E hava çok sıcak. Böyle terlersin." dedi ikna edici olduğunu umduğu bir tonlamayla.

"Abartma o kadar da sıcak değil." Diye terslendi hemen yanlarında duran Derya.

Batu Lale'nin o deli gibi özlediği, içinde boğulmak için can attığı mavi gözlerinin içine baktı. "Sen söyle Lale. Hava sıcak değil mi? Terlemiyor musun?" Derken sanki Lale'yi hipnoza sokup o hırkayı mutlaka üstünden çıkarttıracakmış gibi dimdik gözlerinin içine bakıyordu ve Lale iyice sersemlemişti.

"Şey. Bi-bilmem." Diye kekeledi yine.

Batu "Çıkarmayacak mısın hırkanı?" dedi yalvarır gibi başını yana eğerek.

Lale yutkundu. Batu böyle baktıkça yalnız hırkasını değil, üstündeki her şeyi çıkarabilirdi. Tam bir şey söyleyecekti ki ne yazık ki tam o sırada, Filiz Hanım'la birlikte içerdeki mutfaktan çıkan Leman Hanım bir şey söylemesine fırsat vermeden bozdu her şeyi.

Biraz önce oğlunun elinde gördüğü buketi şimdi Lale'nin ellerinde görünce suratı asıldı.
"Batu n'oluyor burada?" Diye sorma ihtiyacı hissetti. Bu Hristiyan kızın da adı Lale'ydi galiba. Batu şimdi gidip bu kıza mı lale almıştı?

Lale'nin yüzü elindeki beyaz lalelerle aynı rengi alma yolunda ilerlediği için ondan bir şey çıkmayacağını anlayan Derya duruma el koyması gerektiğini bir kez daha anlamıştı. Bu kadına pabuç bırakacak değildi. Lale'ye de bıraktırmayacaktı. Uzanıp beyaz lale buketini hışımla çekti aldı Lale'nin ellerinden. "Bir şey olduğu yok. 'Düşünceli' oğlunuzun getirdiği çiçeklere bakıyorduk. Siz çiçekleri almayınca hoş geldin hediyesi olarak bize vermek istedi de. Biz de teşekkür ediyorduk kendisine. Zahmet etmişsin Batucum, çok incesin ama biz buraya arkadaşımızın düğünü için geldik. Böyle çiçeklere falan hiç gerek yok." Dedikten sonra buketi hırsla Leman Hanım'ın eline tutuşturdu. "Buyurun suya koyun da solmasın çiçekler." dedikten sonra tekrar Lale'nin koluna girip çekiştirerek ilerdeki yemek masasına doğru sürükledi onu.

Batu ne olup bittiğini anlayamamanın verdiği şaşkınlıkla şok içinde arkalarından bakıyordu.

Biraz sonra herkesle beraber Batu da Filiz Hanım'ın hazırladığı mükellef sofradaki yerini almak zorunda kalmıştı. Ama tabii bundan önce tuvalete küçük bir ziyaret yapması gerekmişti, biraz sakinleşmeden o masaya oturması imkansızdı yoksa. Masaya yaklaşıp da Lale'nin karşısının boş olduğunu gördüğü anda hevesle oraya doğru seğirtmişti ama onun hareketlendiğini gören Derya çoktan boş sandalyeyi kapmış, Lale'nin karşısına kurulmuştu bile.
Batu ters ters ona baktı. "Sen Turgut'un karşısına oturmayacak mısın?" diye homurdandı.

Derya hiç istifini bozmadı. "Yoo biz karşı karşıya değil yan yana oturmayı tercih ediyoruz." dedikten sonra Turgut'a seslendi. "Turgut gelsene canım yanıma otur." Turgut da anında bu emre itaat ederek gidip yanına oturdu.

Batu bu kez de Lale'nin yanına oturmak için hamle yaptı ama Lale'yi Leman Hanım'ın aşağılayıcı bakışlarından korumakta kararlı olan Ayşe Hanım ve Merve ona fırsat bırakmamışlardı. Lale'nin bakışlarını yakalamaya çalıştı, oradan kalkıp masanın diğer ucuna kendi yanına gelmesi için gözleriyle yalvaracaktı ama Lale başını önündeki tabaktan kaldırmıyordu bile.

"Batucum gel oğlum ablanla benim arama otur sen." diyen annesinin sesi duyulduğunda Lale'nin dudaklarında küçümser bir tebessümün kırıntıları belirir gibi olmuş ama Batu'nun kendisini izlediğini fark ettiği anda o kırıntılar da anında yok olmuştu.

Batu el mahkum ablasıyla annesinin arasına geçtiğinde Beril gülümseyerek ona döndü. "Batu biliyor musun, Lale'yle Derya Mete'ye altın getirmişler."

Masadaki bütün gözler Lale'yle Derya'ya çevrildi. Batu'nunki hariç. Onun gözleri başından beri sadece Lale'deydi zaten.

Ayşe Hanım, kızların daha biraz önce tanıştıkları birinin bebeğine altın getirmelerini hafif garipsese de o an bir şey söyleyemeyeceği için gülümsedi."Böyle düşüncelidir işte benim kızlarım." Dedi gururla. Bir yandan da Leman Hanım'a ters bakışlar fırlatmayı ihmal etmiyordu.

Batu ise bu altın işiyle Derya'nın uzaktan yakından alakası olmadığını biliyordu. O altını Lale'nin kendinin aldığını anlamıştı ve bu içini sıcacık yapmıştı. Yeni doğmuş bir yeğeni olduğunu Lale'nin unutmamış olması, incelik göstererek ona altın getirmesi... Bütün hücrelerini engel olamadığı bir umut dalgası kaplamıştı. Belki de... Belki de düzelirdi artık bir şeyler?

Batu gözlerini Lale'den bir an bile çekemediği için annesinin Lale'yi nasıl süzdüğünden de, onun bu süzüşleri karşısında Lale'nin her geçen saniye biraz daha bunaldığından da bihaber olduğu için ne kadar iyimser düşündüğünün de farkında değildi. Lale'nin kendisini ve yeğenini düşündüğünün göstergesi olan altın meselesindeydi o hala. "Çok teşekkür ederiz." dedi sadece ve sadece Lale'ye bakarak. "Ayşe Hanım'ın da dediği gibi gerçekten çok düşüncelisiniz." Derken artık kendini tutamıyor, onca insanın arasında olmalarına rağmen bunu hiç umursamadan hayran hayran bakıyordu Lale'ye.

Leman Hanım ise oğluyla aynı fikirde değil gibiydi. "Düşünceliler de... İnsan getirmişken tam altın getirir. Ne o öyle yarım yarım?" diye kendi kendine söylendi. Neyse ki onun bu serzenişini Beril'den başka duyan olmamıştı. Beril de dönüp yine kızgın kızgın annesine bakmış, gözleriyle onu uyardıktan sonra tekrar önüne dönmüştü. Esasında Batu'nun da annesini duymuş olması lazımdı, zira o da Beril'le annesinin arasında oturuyordu ama o, biraz önce söylediklerinden sonra yanaklarını inanılmaz tatlı bir pembeliğin işgal ettiği Lale'yi izlemekle meşgul olduğu için hiçbir şeyin farkına varmamıştı.

Batu'dan gelen teşekkürden sonra Lale oturduğu sandalyeye iyice gömülmüş, kimseyle göz göze gelmemek için başını tabağından kaldırmaz olmuştu. En çok da Batu'yla göz göze gelmemek için uğraşıyordu çünkü gözleri buluştuğu anda yine zaafına yenik düşüp ona teslim olacağını biliyordu. Gerçi endişelenmesine gerek yoktu. Zaafına yenik düşmemesi için elinden geleni yapmayı kendine misyon edinmiş Derya yine girmişti araya çünkü. Batu'nun teşekkürünü de övgülerini de üstüne alınmış gibi "Sağol Batucum, biz de arada sırada böyle düşünüyoruz işte. Senden düşünceli olmayalım tabii." dedi iğneleyici bir sesle.

Turgut göz ucuyla ona şöyle bir baktı. Onun Batu'ya karşı birdenbire böyle saldırgan bir tavır takınmasına anlam verememişti. Ama bu Batu'nun zerre kadar umurunda değil gibiydi. Önündeki şalgam bardağını dudaklarına götürürken bir kez daha içini delip geçercesine baktı Lale'ye. Ah bir bakışlarını yakalayabilseydi... Ama Lale sanki özellikle bakmıyordu ondan tarafa. İyi de neden? Paskalya sabahı yaptıkları o konuşmadan sonra esas bakışlarını kaçıranın kendisi olması gerekmez miydi? Yoksa Lale kendisini tamamen silmişti de ondan mı böyle davranıyordu? Beyrut'ta gerçekten de anneannesinin bulduğu birileriyle tanışmıştı da bu ilişkiyi kafasında tamamen bitirmiş miydi? Bu muydu bu uzak tavrının sebebi? Peki o zaman biraz önceki karşılaşmalarında verdiği tepki neyin nesiydi? Bu ilişkiyi kafasında bitirmiş olsa, kendisini gördüğünde heyecanlanmaz, göğüs uçları da öyle dikleşip ortaya çıkmazdı değil mi? Bunu düşünürken, Mete'nin sayesinde Lale'nin göğüslerinin açılması gözlerinin önüne gelince Lale'ye bakarak oturduğu yerde şöyle bir kıpırdandı. Artık gerçekten daha fazla sabredemeyecekti. Edemeyecekti yani.

Bir süre kimse konuşmadı. Herkes Filiz Hanım'ın hazırladığı yemeklerin tadına bakmakla meşguldü. Batu ise bu konuda onlardan ayrılıyordu. O yalnızca Lale'nin tadına bakmak istiyordu çünkü. Hiçbir şey yemeden öylece oturmuş Lale'yi seyrediyordu.

Yanında oturan annesi Leman Hanım ise Batu'nun kime veya neye baktığını tam olarak anlayamadığından, yorgunluk sebebiyle bugün biraz dalgın olduğunu düşünüyor, o yemeklere el sürmedikçe tabağını tepeleme dolduruyordu. "Oğlum hadi şu dolmalardan da al. Bak bir sürü koydum tabağına. Yoğurt da koyayım mı ister misin? Sen sarımsaklı seversin ama Filiz Teyzen sarımsaklı yapmamış bu sefer."

Leman Hanım'ın sözleri biter bitmez Derya içmekte olduğu şalgamı yutamayarak gerisingeri bardağına püskürttü. Onun bu hareketi, Batu'nun bakışlarını her an üzerinde hisseden ve ona karşılık vermemek için kendiyle mücadele etmekten bitap düşerek stresten kaskatı kesilmiş Lale'nin de sinirlerinin gevşemesine neden olmuş, iki arkadaş karşılıklı gülmeye başlamışlardı. Leman Hanım'ın şimşeklerini daha fazla üzerine çekmek istemeyen Lale kendini tutmaya çalışıyor, ses çıkarmamak için elini ağzına kapatıyordu ama gülmemeye çalıştıkça daha çok gülesi geliyordu. Karşıda oturup kimseyi umursamaz kahkahalar atan Derya da bu konuda kendisine hiç yardımcı olmuyordu.

Lale kendini tutmaya çalışmasına rağmen başarılı olamayarak küçük kahkahalar atmaya devam ederken Batu dudaklarında çarpık bir gülümsemeyle onu seyrediyordu. Çok özlemişti onu gülerken görmeyi. Hem de çok! Kendisine güldüklerinin ayırdındaydı elbette. Ve normalde bu tür müdahalelerine sinir olduğu annesine şu anda Lale'yi gülerken görmesine sebep olduğu için minnettardı. Ama Leman Hanım pek aynı fikirde değil gibiydi. Zehir zemberek bakışlarla Derya ve Lale'yi süzüyordu ama bakışları daha çok Lale'nin üzerine odaklanmış gibiydi.

Onun yine ters bir laf edeceğini sezen Filiz Hanım tansiyonun yeniden yükselmesine engel olmak için araya girdi hemen."Ee kızlar, arkadaşınız da evleniyor artık. Sizin ufukta bir şeyler yok mu?"

Deminden beri Lale'yi gülümseyerek izlemekte olan Batu'nun yüz hatları kasıldı birden.

"Aşk olsun ama Filiz Teyze ya. Beni adamdan saymıyor musun?" diyerek Derya'nın omzuna kolunu attı Turgut.

Filiz Hanım güldü. "Canım tamam Derya'yla seni biliyoruz da ben Lale'yi kast etmiştim. Sende bir şeyler yok mu Lale?" diye sorunca masadaki bütün gözler birkaç dakika içinde ikinci kez Lale'ye çevrildi. Batu'nunkiler zaten Lale'deydi ama bu kez gülümseyen değil, öfkeyle kararmış ağırlaşmış gözlerle bakıyordu ona.

Lale bu soru karşısında ister istemez gerilmişti. Batu'nun kaşlarının çatıldığını da göz ucuyla görebiliyordu. "Yok Filiz Teyze." dedi utanarak.

Ayşe Hanım "Aman olsa da ne fark eder. Lemi eninde sonunda manastıra rahibe yapacak Lale'yi ben size söyleyeyim." deyince Melis, Derya ve Merve gülmeye başladılar. Batu ise pek komik bulmamıştı bu şakayı. Lale'nin tanıştırıldığı yeni "koca" adaylarını duymaktansa babasının onu manastıra kapamayı planladığını anlatan espriler dinlemeyi tercih ederdi tabii ki ama yine de bu alternatif de çok hoşuna gitmemişti. Hatta hiç gitmemişti.

Lale tatlı tatlı gülümseyerek "Ya öyle demeyin ama babama." dedi. O böyle gülümsedikçe Batu'nun da içi gidiyordu. İçindeki özlemi somut olarak hisseder bir halde baktı ona.

"E doğru değil mi ama? Baban kimselere vermez seni."

"Evet Lale Abla valla kız kurusu olacaksın bu gidişle." diye gülüyordu Merve.

Onlar kendi aralarında böyle gülüşürlerken Leman Hanım'ın ters sesi bıçak gibi kesti gülüşmelerini. "Babanız neden evlenmenizi istemiyor? 'Siz'den kimse yok mu sizin yaşlarınızda?

Lale'nin zoraki gülümsemesi dudağında dondu kaldı. Leman Hanım üstüne basa basa 'siz' derken öyle bir vurgu yapmış, yüzü öyle bir ifade almıştı ki. Açık açık "'siz' 'biz'den değilsiniz" dese bu kadar etkili olmazdı. Onu tamamen başka bir dünyadan gördüğünü bu kadar belli edemezdi.

Batu'nun ise annesinin bu sorusuyla tüyleri diken diken olmuştu. Sorulan sorunun içeriği zaten için için kudurmasına neden olurken, bunu soranın annesi olması daha da sinirlenmesine yol açmıştı. Annesi bu 'siz'in üstüne bu kadar vurgu yaptığına göre, Lale'nin Hristiyan olduğunu biliyor olmalıydı. İyi de nasıl öğrenmişti ki? Önemli olan nasıl öğrendiği değildi aslında. Daha Lale'nin kendisi için ne ifade ettiğini bile bilmiyorken, ona karşı şimdiden böyle tavır almasıydı. Hayretle dönüp annesine baktı. Annesi ise ters bakışlarla Lale'yi süzmeye devam ettiğinden bunu görmedi bile.

Lale işte şimdi Batu'yla göz göze gelmeyi her şeyden çok istiyordu. 'Ben demiştim' demeyi, bol keseden atıp tutarak kendisini korkaklıkla suçlarken şimdi neden suskun kaldığını sormayı, annesine karşı çıkamayacaksa, ona gerekli cevabı veremeyecekse neden bugüne kadar aynı şeyi kendisinden beklediğini sormayı çok ama çok istiyordu. Ama bu sefer de kendisiyle göz göze gelmeyen Batu'ydu. Şaşkın bakışları annesinin üzerindeydi çünkü.

Derin bir nefes aldıktan sonra o da Leman Hanım'a döndü Lale. "'Siz' derken neyi kast ediyorsunuz?" Dedi sakinliğini korumaya çalışarak.

Leman Hanım sabırsız bir hareketle elini salladı. "Canım sizi kast ediyorum işte."

"'Biz'i?"

"Yani sizi... Hristiyanları."

Masada yine buz gibi bir sessizlik olmuştu. Beril inanamayan gözlerle annesini izliyordu. "Anne..."
Dedi ikaz eden bir ses tonuyla. Sonra yavaşça Batu'nun kulağına eğildi. "Ay annem de geldiklerinden beri taktı bu kıza ya. Hristiyan olmasından rahatsız oldu galiba. Ona neyse. Nüfusuna geçirecek sanki."

Batu'nun şaşkınlığı bir kat daha arttı bu sözlerden sonra. Annesinin Lale'ye "taktığını" duymak ve onun Hristiyan olmasından rahatsız olduğunu öğrenmek Batu'yu çok huzursuz etmişti. Üstelik bunu söyleyen Beril olduğuna göre, demek ki annesi gerçekten de Lale'ye karşı böyle davranmıştı. Nüfusuna geçirmeye gelince, ilerde bir gün yapabilmeyi en çok istediği şeydi belki de. Ama o kadar imkansızdı ki. Beril bile hiç olmayacak gerçek dışı bir ihtimalmiş gibi söz ediyordu bundan.başını çevirip Lale'ye baktı. Göz göze geldiler. Ve onun gözlerinde gördükleri çok kötü içini acıttı Batu'nun. Bakışlarındaki o 'ben sana demiştim.' ifadesi her şeyden beterdi.

Lale gözlerini Batu'dan çekip Leman Hanım'a kaydırarak "Aramızda siz-biz diye bir ayrım mı var?" dedi.

Leman Hanım "E var tabii." Deyince Melis, Merve ve Derya öldürmek ister gibi bakmaya başladılar Leman Hanım'a.

Lale acı acı güldü. "Fazla açık sözlüsünüz galiba."

"Belki de öyleyim. Ama 'siz' ve 'biz' aynı değiliz sonuçta. Asla da aynı olamayız."

Filiz Hanım araya girerek "Lemancım..." diyecek oldu ama Leman Hanım devam etti sözlerine.

"Kötü niyetle söylemiyorum bunu, yanlış anlamayın. Ama evlilikten söz ediliyorsa başka türlü düşünmek mümkün değil. Zaten biraz önce Ayşe Hanım da söylüyordu, anneannenizin size birilerini bulmak istediğini. Eminim o da 'siz'in çevrenizden birini arıyordur değil mi? Sonuçta davul bile dengi dengine."

"Anne yeter!" Dedi Batu sertçe. Bu konuşma sinirlerini zıplatmaya yetmişti. Annesinin söylediklerine inanamıyordu. Tabii ki annesini az çok tanıyordu ve bu tür konularda az önce dediği gibi "davul bile dengi dengine" şeklinde düşündüğünü biliyordu. Ama bu kadarını o bile tahmin etmemişti. Edememişti. Annesinin Lale'ye yaptığı muameleden o kadar rahatsız olmuştu ki. Hilda Hanım'ı ne kadar antipatik bulursa bulsun hakkını vermek lazımdı, o bile kendisine böyle davranmamıştı. Lemi Bey de öyle. Hatta Levin bile. Lale'ye karşı olan ilgisini fark etmeden önce gayet normal davranmışlar, hiçbir zaman 'siz'-'biz' türevi bir ayrımın varlığını hissettirmemişlerdi. Evlilik ve beraberlik konusunda annesiyle fikirleri benzeşiyor olabilirdi ama annesinin Lale'ye yaptığı gibi, sırf Müslüman oluşundan dolayı yargılamamışlardı onu. Onların derdi haklı olarak sadece Lale olmuştu. Annesi ise şu an daha aralarındaki ilişkiyi bile bilmeden, sırf Hristiyan olduğu için direkt saldırıyordu Lale'ye.

Leman Hanım "Ne var oğlum, doğru değil mi söylediğim?" Dedikten sonra tekrar Lale'ye döndü. "Antakyalı olduğunuza göre... E o civarda da Hristiyan nüfus var madem."

Lale dimdik bakışlarını yüzüne dikti."Biz Antakyalı değiliz. İskenderunluyuz!" derken bir yandan da Batu'ya bakmamak için mücadele ediyordu. Aynı cümleyi Batu'nun yüzüne söylediği günün hatırası o kadar canlıydı ki. Yapamayacaktı. Bakamayacaktı Batu'ya.

Leman Hanım, Lale'yle birlikte masadaki diğer İskenderunluları da hassas noktalarından yakaladığından habersiz, önemsemez bir tavırla devam etti konuşmaya."E tamam işte canım aynı şey." Diyecek oldu ama bu kez Batu kesti sözünü.

"Aynı şey değil işte anne. Antakyalı değil, İskenderunlular."

Lale'nin gözlerinin içine baktı. Ama Lale hemen gözlerini kaçırdı.

"İyi de İskenderun Antakya'nın ilçesi değil mi? Niye "İskenderunluyuz" diye ısrar ediyorsunuz anlamıyorum?" Diyerek sanki bu durumun tek sorumlusu Lale'ymiş gibi tuhaf tuhaf onun suratına baktı Leman Hanım.

Lale önündeki kebapları alıp tek tek Leman Hanım'ın kafasına fırlatmak istese de derin bir nefes alarak kendini tuttu. "Çünkü İskenderun Antakya'nın değil, Hatay'ın ilçesidir. Hem nüfus hem yüz ölçümü olarak Hatay'ın merkez ilçesi Antakya'dan bile daha büyüktür. Kaç yıldır il olacak diye bekleniyor zaten. Her Antakyalı, İskenderunlu değildir o yüzden." Derken Batu'nun bütün yüz hatlarından okunan bir hasretle kendisine baktığının farkındaydı ama annesi böyle sinirlerine dokunmaya devam ettikçe eli kolu bağlanıyordu, zaten yıpranmış olan sinirleri iyice gerilmişti.

Batu ise aylar önce aynı konuşmayı kendisine yapan Lale'nin o sözleri tekrarlamasını dinlerken artık özleminin had safhaya ulaştığını bir kez daha anlamış olmanın verdiği çaresizlikle kıvranıyordu. Ne yapması gerekiyordu bilmiyordu. Zaten bu ilişki için başından beri gereğinden fazla korkak ve ürkek davranan Lale'nin korkularını haklı çıkardığı için şu an büyük bir öfke duyuyordu annesine karşı. Tabii ki de bu işin çok ama çok zorlu olacağını biliyordu, zaten Lale'yle ilişkilerinde hiçbir şey dikensiz gül bahçesi olmamıştı. Ama bu kadarını da beklemiyordu. Hiç beklemiyordu.

Leman Hanım sesinde alaycı bir tınıyla "İyi peki İskenderunlu diyelim o zaman." dedi. Lale'nin yaptığı kısa açıklamayı oldukça komik bulmuşa benziyordu, dudakları yine ukala bir gülümsemeyle kıvrılmıştı ki Ayşe Hanım lafa girince kendini toparlamak durumunda kaldı.

"Evet İskenderunlu derseniz seviniriz." dedi Ayşe Hanım buz gibi bir sesle."Antakyalı diyerek olmadığımız bir şey söylemiş oluyorsunuz çünkü bize. Antakyalı değiliz biz. İskenderunluyuz." dedi tartışmaya mahal bırakmayan kesin bir ses tonuyla.

O böyle sert çıkınca Leman Hanım da geri adım atmak zorunda kaldı. Ne de olsa Lale'ye yüklenmek kadar kolay değildi Ayşe Hanım'la atışmak. "Tabii Ayşe Hanımcım, siz öyle diyorsanız." Dedi alttan alarak.

Ayşe Hanım kısaca "Öyle diyoruz." dedi.

Filiz Hanım müstakbel dünürüyle en yakın arkadaşlarından birinin arasında çıkan bu gerginlikten son derece rahatsız olmuş bir şekilde yine arabulucu rolüne soyundu hemen. "Neyse canım. Zaten konu nereden buraya geldi anlamadım. Melis'ten sonra arkadaşlarının ne zaman evleneceğini konuşmuyor muyduk biz?" dedi gülümseyerek.

Batu sinirle önündeki şalgam bardağını başına dikti. Lale'nin evlenme ihtimalinden konuşuldukça iyice dibe battığını hissediyordu.

Filiz Hanım'ın ortamı sakinleştirmek için gösterdiği çabanın farkında olan Ayşe Hanım konuyu uzatmamak için hafifçe gülümsedi.
"Evet. Valla bakacağız artık. İkisinin de babası pek sıcak bakmıyor bu konuya ama. Kısmet demek lazım. Güya Galip de Melis'i otuz yaşından önce evlendirmek istemiyordu." Dedi gülerek.

Selçuk gülümseyerek Melis'in elini tuttu. "Aşkım iyi ki baban Lale'yle Derya'nın babalarından etkilenmemiş ya. O da seni manastıra kapamaya kalksa ne yapardım ben?"

Melis "Valla etkilenmesine etkilenmişti ama ben onu ikna etmeyi başardım." dedi havalı bir şekilde. "Ama bu iki beceriksizde öyle bir kabiliyet olmadığı için babalarının sözüne uymak zorundalar."

"Yok ya. Selçuk'un sana evlenme teklifi ettiğini babana anlatmadan önce nasıl kıvrandığını unuttun galiba?"

"Yok yok unutmadım. Nasıl unutabilirim. Lemi Amca da babamı gaza getirip duruyordu "kızın elden gidiyor" diye."

Bunu duyunca Lale de güldü. O gülüşle aynı zamanda Batu'nun da başını döndürüyordu. "Baban da çok çabuk gaza geliyordu ama."

"Lemi'nin işleri işte. Kendi kızına gelince yanına erkek sinek yaklaştırmaz. Bizimkine gelince böyle atıp tutar." diye gülerek söylendi Ayşe Hanım.

Batu da yazın aynı şeyleri defalarca düşündüğünü hatırladı o sırada. Lale'nin değil evlenmesine, bir erkekle yan yana durmasına bile tahammülü olmayan Lemi Bey, iş Melis'e gelince o nişanlanıyor diye evinde davet bile vermişti. Onun bu tutarsızlığıydı Batu'yu en çok sinir eden zaten. Ama şu anda annesinin biraz önce kırdığı potlardan sonra Lale'nin ailesine bir şey söyleyecek hali olmadığını da bildiği için susuyordu yine.

Leman Hanım yine değişik bir ilgiyle Lale'ye baktı. "Babanız hayli tutucu anlaşılan."

Lale onun sesini duyar duymaz yay gibi gerilmişti ama belli etmemeye çalıştı. "Tutucu değil de. Bana biraz fazla düşkün diyelim."

"Allah Allah." dedi şaşkınlıkla Leman Hanım.

Lale ardından yine bir bomba geleceğini bilse de sormadan edemedi."Neden şaşırdınız?"

"Yani ne bileyim." Dedi omuzlarını silkerek. "Yani Türk erkekleri kızlarına çok düşkündür tabii ama sizde de böyle bir şey olduğunu bilmiyordum." Dedikten sonra Lale'nin dehşet kaplayan suratını görmezden gelerek üzerindeki ince hırkanın altından görünen bluzune baktı. "Zaten siz de hiç öyle 'tutucu' bir babanın kızı gibi durmuyorsunuz."

Masada bir ölüm sessizliği olmuştu şimdi. Etrafta uçuşan arıların vızıltısı bile gayet net duyulabiliyordu çünkü kimseden çıt çıkmıyordu. Lale artık bu kadarına da ne diyeceğini bilmiyordu. Kelimenin tek anlamıyla gerçekten de şok olmuştu. "Anne ne demek istiyorsun sen?" diye öfkesini zar zor zapt eden Batu'nun sesini duymamış olsa çoktan kalkıp gitmişti şu masadan ama Leman Hanım'ın Batu'ya ne cevap vereceğini de merak etmiyor değildi.

Leman Hanım "Aaa Batu bi dur oğlum, sana n'oluyor?" dedi alındığını belli eden bir sesle. Ama bu kez Ayşe Hanım girdi söze.

"Siz ne demek istiyorsunuz Leman Hanım? Bütün bunlar ne anlama geliyor? Ne söylemek istiyorsanız açık açık söylesenize."

"Ama... Ama ben bir şey demedim ki." derken hakikaten de herkesin neden bu kadar tepki verdiğini anlamamış gibiydi Leman Hanım. Ona göre dediklerinde aşırı bir şey yoktu çünkü.

Lale daha fazla dayanamadı. "Türk erkeklerinin kızlarına düşkün olması normal de benim babamın bana düşkün olması neden şaşırılacak bir şey anlamadım ben?" derken sesi öyle mesafeli öyle uzaktı ki... İçinin üşüdüğünü hissetti Batu. Lale'nin sesini hiç böyle duymamıştı. Kavga ettiklerinde avaz avaz bağırırken, kendisine bir daha asla dokunmamasını söyleyerek içini dağlarken, onu bir daha aramayacağı söyleyip telefonu yüzüne kapatırken ve daha başka pek çok şekilde duymuştu Lale'nin sesini. Ama hiçbiri bu kadar soğuk bu kadar uzak değildi. Özellikle Lale'yi biraz önce içerdeki o odada gördüğünde onu kolundan tutup ıssız bir yere götürmeyi hayal ederken ondan duymayı hayal ettiği küçük çığlıklar ve iniltiler de kesinlikle bu kadar uzak değildi. Lale kendisine bakmamak için gözlerini her kaçırdığında içine yeni bir bıçak saplanmış gibi oluyordu zaten. Bir de o böyle buz gibi bir sesle konuştukça birileri o bıçakları alıp döndürüyordu sanki yaranın içinde.

"E yani Türk babaları kızlarına çok düşkün olur demek istemiştim ben. Ne var bunda anlamadım?"

"Benim babam ne oluyor bu durumda ben de bunu anlamadım?" derken artık sinirden titrediğini kimse görmesin diye elindeki çatal bıçağı bırakıp masanın altına sakladı ellerini.

"E ama siz Arap değil misiniz?"

Ayşe Hanım öfkeyle elindeki çatalı tabağına fırlattı. "Leman Hanım!"

Ayşe Hanım'ın bir şey demesine kalmadan Batu dehşet içinde annesine dönmüştü zaten. "Anne! Kendine gel n'olursun! Gerçekten saçmaladın artık!" dedi biraz öncekinden de sert bir sesle.

Lale ise duydukları karşısında basbaya sarsılmıştı. Böyle düşünen insanların varlığından haberdardı. Onları bu ülkenin vatandaşı olarak görmeyen ve onları kendilerinden ayıran insanların olduğunu biliyordu elbette. Kaç senedir yüz yüze baktıkları Cemal'in ailesi bile aralarındaki ilişkinin ciddileşebileceğini anladıkları anda aynı tepkiyi vermiş, bu işin olamayacağını söylemişlerdi. Sebep de kendi ailesini onlar gibi görmemeleriydi. Bunca yıllık aile dostları bile böyle düşündükten sonra Leman Hanım gibilerin zihniyetine şaşırmamak gerekirdi belki de. Zaten Lale kendi de bunun böyle olacağını biliyordu. En başından beri Batu'ya hep bunu söylemişti. Onun ailesinin de ne düşüneceğini az çok tahmin etmişti. Ama şimdi bunları bu kadar açık seçik bir şekilde Batu'nun annesinden duymak... Tahmininden daha çok etkilemişti onu. Ama kendini ezdirmeyecekti. Ezdirmeyecekti işte.

Başını dikleştirerek Leman Hanım'a baktı."Biz Arap değiliz Leman Hanım. Hristiyan Türküz." dedi.

"Ama Ayşe Hanım anneannenizin Beyrut doğumlu..."

Lale sertçe Leman Hanım'ın sözünü kesti. "Evet anneannem Beyrut doğumlu ama bu Arap olduğumuz anlamına gelmiyor. Baba tarafım iki yüz yılı aşkın süredir İskenderun'da yaşıyor. Annemin babasının ailesi de çok uzun zamandır Mersin'de. Tabii size göre, Müslüman olmadığımız için Türk olma ihtimalimiz direkt sıfırlanıyor değil mi? Anneannemin Beyrutlu olması sizi neden bu kadar ilgilendirdi ben onu anlamadım zaten. Türk değil Arap olsam bile siz nasıl benimle böyle konuşabilirsiniz? Bu hakkı kim veriyor size?"

Leman Hanım sinifle "Hayır ben..." diyecek oldu ama Lale bir şey söylemesine izin vermedi.

"Ayrıca bana ne söylerseniz söyleyin. Ama babama laf etmenize asla izin vermem." dedikten sonra sandalyesini itip masadan kalkmaya yeltenmişti ki Filiz Hanım yerinden kalkıp yanına geldi.

"Lalecim n'olur yapma." diye fısıldadı kulağına. "N'olur kalkıp gitme. Çok rica ediyorum. Bak Melis de çok üzülür."

Lale içini çekerek dönüp Melis'e baktı. Melis de 'n'olur gitme' der gibi bakıyordu zaten. "Tamam." dedi yine içini çekerek ve tekrar yerine oturdu. Ama Batu'dan tarafa hiç bakmıyordu. Bakmadıkça da Batu'nun içini paramparça ediyordu.

Sonunda Batu artık buna daha fazla dayanamayacağını anladı. "Lale." diye seslenince Lale şaşkınlıkla başını kaldırıp ona baktı. Masadaki diğerleri de. "Annemin adına özür dilerim senden. Biraz fazla ileri gitti. Öyle değil mi anne?" diyerek annesine döndüğünde onun ateş saçan öfkeli bakışlarıyla karşılaşsa da bozuntuya vermedi. "Kimsenin dinini milletini yargılamak kimseye düşmez. Değil mi anne?"

Leman Hanım inanamayan gözlerle bakıyordu oğluna. Öz oğlunun şu Hristiyan kıza karşı kendisini böyle bir duruma düşürdüğüne gerçekten inanamıyordu çünkü. Neden böyle bir şey yaptığını ise hiç anlamıyordu. "Batu..." dedi uyarır gibi bir ses tonuyla.

"Efendim anne?" derken meydan okur gibi bakıyordu annesine Batu.

Anne-oğul bir süre hiçbir şey demeden bakıştılar. Lale ise nefes almaktan bile korkarak önündeki kebap ve lavaş ekmeği dolu tabağa bakıyordu. Kendisi yüzünden Batu'nun annesiyle çatışmasını istemiyordu. Böyle bir şeye sebebiyet vermek istediği en son şeydi ama inkar edecek de değildi, Batu'nun annesi adına özür dilediğini söylemesi çok hoşuna gitmişti. Fakat bundan sonra Leman Hanım'ın kendisine iyice takacağını düşündükçe içi daralıyordu.

Leman Hanım oğluna baktı baktı. Batu da gözlerini annesininkilerden bir an bile çekmeden karşılık verdi onun bu bakışlarına. Ve sonunda Leman Hanım bu kadar insanın önünde başka seçeneği olmadığını anlayarak alttan almaya karar verdi. Ve bakışlarını masaya çevirdi. "Neyse hadi kebaplar soğuyacak." dedi sahte olduğunu aşırı belli eden zoraki bir gülümsemeyle.

Batu onun bu kadar insanın içinde böyle bir duruma düşmekten hoşlanmadığını anlamıştı o yüzden bu kez alçak sesle kulağına fısıldadı. "Lale'den özür dilemeyecek misin?" deyince Leman Hanım başını hızla ona doğru çevirerek korkutucu gözlerle baktı ona.

"Batu çok oluyorsun ama!" diye hışımla fısıldadıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi gülümseyerek Filiz Hanım'a döndü. "Filizcim her şey çok güzel olmu,ş ellerine sağlık." dedi sanki biraz önce öfkeyle oğlunu azarlayan o değilmiş gibi.

Filiz Hanım zoraki bir gülümsemeyle "Afiyet olsun canım." dese de onun da tadı kaçmıştı. Böyle olacağını bilse yemeğe Leman Hanım'ı asla davet etmezdi. Ama Melis'in arkadaşlarının bugünden geleceğini öğrenince onlarla beraber, oğlunun en yakın arkadaşlarını ve onların ailelerini de ağırlamak istemişti. Turgut'un annesi Tülay Hanım çalıştığı için gelememiş ama Leman Hanım davetini hemen kabul etmişti. Yıllardır tanıdığı ve sık sık görüştüğü Leman Hanım'ın, Lale'nin Hristiyanlığına takarak bu yemeği herkese zehir edeceği Filiz Hanım'ın aklının ucundan bile geçmemişti. "Lalecim hadi ama hiçbir şey yememişsin sen." dedi şefkatle Lale'ye bakarak. Leman Hanım'ın davranışlarından sonra çok mahcup olmuştu Lale'ye karşı. Ev sahibesi olduğu için kendini sorumlu hissediyordu.

"Yoo yiyorum Filiz Teyze." diye gülümsemek için kendini zorlayarak çatalını önündeki kuşbaşına batırdı Lale."Ellerinize sağlık, her şey çok güzel olmuş." diyerek çatalını ağzına götürdü ama sanki ağzında et değil de lastik var gibiydi. Ne kadar çiğnerse çiğnesin yutamıyordu. Lokmalar boğazına dizilmişti sanki.

Batu içi acıyarak onu seyrediyordu. Annesinin söylediklerinden sonra nasıl alt üst olduğunu görebiliyordu. Hiçbir şey yemediğini görünce onun da iyice morali bozulmuştu. Lale'yi kucağına çekip ona sarılmak, sonra da onu kendi elleriyle beslemek istiyordu ama. Olmuyordu işte. Olmuyordu!

Tam o sırada Lale'nin telefonu çalmaya başladı ama Lale öyle dalgındı ki duyduğu sesin kendi telefonunun melodisi olduğunu fark edememişti bile. Bomboş gözlerle önüne bakarak elindeki çatalla tabağındaki etlerle oynuyordu.

"Laloş telefonun çalıyor." dedi sonunda Derya.

Lale önce garip garip Derya'ya baktı. Ne dediğini algılayamamış gibiydi.

"Telefonun diyorum, telefonun!"

Lale sonunda birden ayılarak sandalyenin arkasına asılı çantasına uzandı hemen. Bu sırada Leman Hanım yine onaylamayan bakışlarla onu süzmüş, sonra da ayıplayan bir tavırla başını iki yana sallamıştı.

Lale çantasından telefonunu çıkardığında kimin aradığını görünce gülümsedi. Hem de öyle güzel gülümsedi ki... Gülüşü Batu'nun gözünü almıştı. 'Kim arıyor acaba?' diye düşünmeden edemedi. Kıskanmıştı. Hem de çok. Aramasıyla Lale'yi bu kadar sevindiren kimdi? Kendisi aradığında da böyle gülüyor muydu Lale? Hiç sanmıyordu. Hem de hiç.

"Yemek yerken sessize alır insan telefonunu." diye söylenen annesini duymadı bile. Lale'yi arayanın kim olduğuna takılmıştı.

Lale Ayşe Hanım'a bakarak "Ben bir telefonla konuşup geliyorum Ayşe Teyze." dedikten sonra sandalyesini geriye iterek ayağa kalktı ve bahçenin diğer tarafına doğru yürümeye başladı. Bu Batu'yu iyice kuşkulandırmıştı. Neden burada konuşmuyordu? Kimdi arayan. Kimdi!?

O masadan kalktıktan sonra Leman Hanım kızgın bakışlarını yeniden Batu'ya çevirdi. "Batu sen n'aptığını zannediyorsun oğlum?" dedi öfke dolu bir fısıltıyla. "Herkesin içinde bana karşı o gayrimüslim kızı savunmak da ne demek oluyor?"

Batu'nun da sabrı taşmıştı artık. "Anne ne diyorsun sen ya, iyice abarttın artık ama!"

"Neyi abarttım ben oğlum neyi?? Yalan mı, kız gayrimüslim değil mi işte?"

Batu ani bir hareketle sandalyesini geriye doğru iterek ayağa kalktı."Beril şu anneme söyle, ağzından çıkanı kulağı duysun." diye hırladıktan sonra eve doğru yürümeye başladı.

Leman Hanım neye uğradığını şaşırmıştı. "Dur oğlum, nereye gidiyorsun?" dedi şaşkınlıkla arkasından bakarak.

"Tuvalete! Onun için de senden izin mi almam gerekiyordu?" diye terslendikten sonra bir daha dönüp bakmadı arkasına.

Aslında niyeti tuvalete gitmek falan değil, Lale'yi takip ederek kimle ne konuştuğunu dinlemekti. Ama bunu herkesin önünde yapamadığı için önce eve girmiş, sonra arkadaki oturma odasının bahçenin diğer tarafına bakan kapısından çıkarak Lale'nin telefonla konuşmakta olduğu kısıma doğru ilerlemişti. Çocukluğu Turgut ve Selçuk'la burada oyun oynayarak geçtiği için evin her ayrıntısı aklındaydı ne de olsa.

Tahmin ettiği gibi Lale bahçenin arka tarafındaki küçük çardağın altındaydı. Arkası dönüktü. Fazla ses çıkarmamaya çalışarak ona doğru yürüdü ama bu pek kolay değildi. Otların arasından yürüdükçe ses çıkıyordu çünkü. Ama telaş yapmasına gerek yoktu çünkü Lale kendini telefon konuşmasına o kadar kaptırmıştı ki hiçbir şeyi duymuyordu bile! Kimle konuşuyordu böyle. Kimle?
Sonunda Lale'nin ne söylediğini duyabilecek kadar çardağa yaklaşabildiğinde duyduklarıyla olduğu yere çakılıp kalmıştı.

"Ben de seni çok özledim." diyordu çünkü gülerek. Sonra biraz daha gülerek "Hayır ben daha çok özledim." dedi.

Batu beyninden vurulmuşa dönmüştü. Kimi özlemişti bu kız? Kimle konuşuyordu böyle cilve yaparak? Onu gerçekten kaybetmiş olamazdı. Olamazdı. Lale kendisinden başka biriyle böyle konuşamazdı. Hem daha yarım saat önce o odada kendisini gördükten sonra öyle heyecanlanan kız nasıl olur da şimdi bir başkasına onu özlediğini söylerdi?

Söylerdi çünkü Lale aslında babasıyla konuşuyordu. Leman Hanım'ın hakaretlerinden bunaldığı sırada babasının aradığını görünce birden çok sevinmişti. Hem de babası tam ondan bahsediyorken aramıştı. Lale de Leman Hanım'ın önünde konuşmak istemediğinden kalkmıştı masadan. Babası burada olsa bu kadının kendisine böyle davranmasına asla izin vermezdi biliyordu. Zaten o burada olsa, Leman Hanım da böyle bir şeye cesaret edemezdi. Yanında annesi babası olmamasını fırsat bilerek elinden geldiğince aşağılamıştı onu ama babası burada olsa her şey daha farklı olurdu. Gerçi öyle bir durumda, büyük ihtimalle babası da Batu'yu yerin dibine sokar çıkarırdı ama...

"Alo babacım?" diyerek açmıştı telefonu yemek masasından biraz uzaklaştıktan sonra.

Lemi Bey "Kızım. Canım benim. Bizsiz n'apıyorsun bakayım Adana'da?" deyince Lale iyice hüzünlenmişti. Adana'da başına gelenleri bir bilseydi babası....

"İyiyim babacım. Selçuk'un annesi çiftliklerinde bizim için yemek veriyor, oradayız şimdi."

"Öyle mi? Ooo hadi yine iyisiniz Laloş Hanım, kebapları götürüyorsunuzdur şimdi."

Hüzüne batmış bir gülümseme oluştu Lale'nin dudaklarında. Çünkü babasının sandığının aksine o kebaplar boğazına dizilmişti ne yazık ki. "Evet valla yemek yiyoruz işte." dedi geçiştirmek için.

"Melis nasıl? Heyecanlı mı iki gün sonra gelin olacağı için?"

"Ay babacım sorma Melis'e bir haller olmuş. Bizi görünce nasıl sevindi görsen. Evlenecek diye giderayak duygusallaştı galiba."

"E müstahak ona. Babasını bırakıp erkenden evlenmeseydi o da."

Lale dayanamayıp güldü. "Baba yaa off!"

"Ne var canım yalan mı? Niye bu kadar acele etti evlenmek için anlamıyorum ki. Bak söyle ona hala vazgeçmek için zaman var." deyince bütün moral bozukluğuna rağmen Lale kıkır kıkır gülmeye başlamıştı.

"Çok hoşuna gitti galiba?"

"E gitti tabii. Kız iki gün sonra evleniyor, her şeyi hazır. Sen hala 'vazgeçmesi için zaman var' diyorsun."

"İyi iyi, kendi bilir napayım. Ama sen Melis gibi yapmayacaksın değil mi kızım?" diye sesinde belirgin bir korkuyla sorunca Lale yine güldü.

"Hmm bilmem ki. Aslında Melis'i görünce ben de özendim birden. Ben de artık evlensem mi baba ne dersin?"

"Sakın ha!" dedi Lemi Bey sertçe. "Evlenmek falan yok! Daha yaşın kaç başın kaç?"

"Yirmi beş." dedi gülerek.

"Tamam daha çok var işte."

"Yaa evde kalacağım senin yüzünden ama."

"Tamam kal. Hep evde kal. Ne güzel işte. Sana kalma git diyen mi var?"

Lale küçük bir kahkaha attı. Babasıyla konuşunca morali düzelmiş gibiydi ama unuttuğu bir şey vardı, babası sesindeki en ufak değişimi bile anlardı. Nitekim anlamıştı da. "Ha şöyle gül biraz kızım ya. Neydi o telefonu açtığında sesinin hali? Bir şeye canın mı sıkıldı senin?"

Lale yine durgunlaşmıştı. "Yoo." dedi hemen.

"Hadi hadi ben bilmez miyim Lalem'in sesini. Kesin bir şey olmuş. Anlat bakayım bana."

Lale olan o şeyi babasına anlatması durumunda olacakları düşününce ister istemez içini çekti. "Yok bir şey babacım valla bir şey olmadı. Melis'i görünce duygulandım biraz ondandır herhalde."

"Al işte. Kızım niye duygulanıyorsun Melis'i görünce sen? Bana bak bir daha söylüyorum, ondan etkilenip de evlenmeye falan kalkışmak yok ona göre." Deyince Lale yine gülmeye başlamıştı. Onun gülmesiyle rahatlayan babası durup dururken"Mersin işini ne yaptın düşündün mü?" diye sorunca hazırlıksız yakalanan Lale'nin gülümsemesi dudaklarında dondu.

"Bilmiyorum baba." dedi içini çekerek. Aslında bilmiyor falan değildi. Düşünmüştü. Ve olmayacağına karar vermişti. Ama sırf kendi işlerini yapmaya devam etmesi için aylardır işlerinin bir kısmını Mersin'e taşımak için uğraşan babasına bunu nasıl söyleyeceğini bilemiyordu.

"Neyse neyse şu düğün olsun bitsin sonra yine konuşuruz. Çok özledim ben zaten kızımı."

"Ben de seni çok özledim." diye gülümsedi.

"Ama ben babayım. O yüzden ben daha çok özledim."

"Hayır ben daha çok özledim."

"Laf yarıştırma bakayım babayla. Hadi benim şimdi bir müşteriyle görüşmem var kızım. Kapatmam lazım. Bir daha sesini öyle üzgün duymayacağım tamam mı?"

"Tamam." diye başını sallarken hafiften gözleri nemlenmişti Lale'nin.

"Küçükken ne derdim ben sana hatırla bakayım."

"Yaa yine mi?" diye sözüm ona mızmızlandı Lale.

"Mızırdanma mızırdanma! Cevap ver hadi, seni bu dünyada en çok kim sever?"

"Babam sever. Beni bu dünyada en çok babam sever." dedi kendinden emin bir gülümsemeyle. Küçükken ne zaman bir şeye üzülüp ağlasa babasıyla oynadıkları bir oyundu bu. Leon onu ağlattığında, Levin'le kavga ettiklerinde, Melis ve Derya'yla küstüklerinde... Ama küçükken olduğu gibi yeterli gelmiyordu artık bu. Artık dünyada birinin daha en çok kendisini sevmesini istiyordu çünkü. Ama seviyor mu sevmiyor mu bilemiyordu.

"Sen bu dünyada en çok kimi seviyorsun?"

"Babamı seviyorum. Ben bu dünyada en çok babamı seviyorum." dedi küçük bir kız şımarıklığıyla gülerek. Aslında bu cevabında da biraz yanıltmaca vardı ama bunu babasına söyleyemezdi ki.

"Hah aferin." dedi Lemi Bey keyiflenmiş bir şekilde. "Sonra ne diyorduk onu da hatırla bakayım."

Göz pınarlarındaki yaşlar nedeniyle görüşü bulanıklaşmaya başlayan Lale yine güldü. "Babam beni kimsenin üzmesine izin vermez." derken biraz önceki gülümseyen hali yok olmuş, telefonu bir an önce kapatıp hıçkıra hıçkıra ağlamamak için kendini zor tutmaya başlamıştı. Evet babası onu kimsenin üzmesine izin vermezdi ama... Onun iznini takmıyordu ki kimse.

Lemi Bey "Aferin benim akıllı kızıma." dedi tıpkı Lale küçükken bunları konuştuklarında yaptığı gibi. İkisi de güldüler. "Hadi ben kapatıyorum Laloş, sonra yine ararım. Aradığımda cevap ver mutlaka."

"Tamam babacım." deyip telefonu kapattığında gözyaşlarını daha fazla tutamamıştı artık. Sessiz sessiz ağlıyordu. Artık kendinden çok sıkılmıştı. Böyle durup durup ağlamaktan bıkmıştı! Ama kendine engel olamıyordu işte.

Tam o sırada ensesinde bir nefes hissetti. Hemen sonrasında da belinde güçlü kollar...
O kolların sahibi, boynundan bir nefes çekince Lale kendini ona bırakarak gözlerini kapattı.
Bir süre hiç konuşmadan öylece durdular. Batu arkadan kollarını Lale'nin beline sarmış, başını boynuna saçlarının arasına yaslamış, Lale de başını arkaya ona doğru yaslayıp kendini ona bırakmış... Hafif rüzgarda hışırdayan ağaç yapraklarından başka ses yoktu etraflarında. Bir de Batu'nun durup durup Lale'nin saçlarından bir nefes çekmesi... Onun dışında ortalık tamamen sessizdi.

Neden sonra Batu "Ben." dedi başını Lale'nin boynuna gömmüş olduğu için boğuk çıkan sesiyle.

"Hmm?" derken gözlerini açmamıştı hala Lale.

Batu yavaşça başını kaldırdı Lale'nin boynundan. "Seni bu dünyada en çok ben seviyorum."

Lale kolları arasında şöyle bir titreyince biraz daha sıkıca sarıldı ona Batu. "Sen de bu dünyada en çok beni sev." derken yalvarır gibi çıkmıştı çatallaşmış sesi. "N'olur Lale. Sen de en çok beni sev." diyerek tekrar gömdü başını Lale'nin boynuna. Burnunu usul usul Lale'nin boynuna sürterken tenine çarpan nefesi yavaş yavaş eritiyordu Lale'yi. "Ben de kimsenin seni üzmesine izin vermem. İzin vermeyeceğim." diye mırıldanınca Lale kollarının arasında ağır ağır ona döndü.

"Beni en çok sen üzüyorsun ama." dedi ıslak gözlerle.

"Üzmeyeceğim. Artık üzmeyeceğim." diyerek yüzünü ellerinin arasına aldı Batu.

"Nasıl olacak o? Annen sırf Hristiyan olduğum için benden nefret ederken nasıl olacak o Batu?

"Batuuu! Neredesin lan, gelsene Leman Teyze çağırıyor!" diye yırtınan Selçuk'un sesi geldi biraz ilerdeki evin içinden. "Batu! Neredesin abi, çıksana ortaya ya!"

Lale birden kendine gelmiş gibi sıyrıldı Batu'nun kollarından. Onun sıcaklığı kollarının arasından kayıp gidince içinin üşüdüğünü hissetti Batu. "Ben masaya döneyim. Annen birlikte olduğumuzu anlamasın şimdi. Daha fazla hakaret dinlemek istemiyorum." dedi burnunu çekerek. Ve Batu'nun bir şey söylemesine izin vermeden döndü gitti.

Continue Reading

You'll Also Like

22.4K 2.9K 30
Bir cinayet işlendi. Bıçak darbelerinin yağmur damlaları gibi yağdığı çok vahşi bir cinayet. Genç adam, yasını tutmaya ve acısını yaşamaya izin verm...
1.3M 42.9K 38
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
3.3M 119K 65
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
1.6K 246 21
Aşkın labirentlerinde kaybolmaya hazır mısınız? "Av mısın Avcı mı?" romanı, okuyucularını tutkulu ve karmaşık bir aşk hikayesinin kalbine davet ediyo...