Limon Çiçekleriii

By hicbirsey

292K 20.7K 9.1K

Birbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın... More

Limon Çiçekleri 1. Bölüm
Limon Çiçekleri 2. Bölüm
Limon Çiçekleri 3. Bölüm
Limon Çiçekleri 4. Bölüm
Limon Çiçekleri 5. Bölüm
Limon Çiçekleri 6. Bölüm
Limon Çiçekleri 7. Bölüm
Limon Çiçekleri 8. Bölüm
Limon Çiçekleri 9. Bölüm
Limon Çiçekleri 10. Bölüm
Limon Çiçekleri 11. Bölüm
Limon Çiçekleri 12. Bölüm
Limon Çiçekleri 13. Bölüm
Limon Çiçekleri 14. Bölüm
Limon Çiçekleri 15. Bölüm
Limon Çiçekleri 16. Bölüm
Limon Çiçekleri 17. Bölüm
Limon Çiçekleri 18. Bölüm
Limon Çiçekleri 19. Bölüm
Limon Çiçekleri 20. Bölüm
Limon Çiçekleri 21. Bölüm
Limon Çiçekleri 22. Bölüm
Limon Çiçekleri 23. Bölüm
Limon Çiçekleri 24. Bölüm
Limon Çiçekleri 25. Bölüm
Limon Çiçekleri 26. Bölüm
Limon Çiçekleri 27. Bölüm
Limon Çiçekleri 28. Bölüm
Limon Çiçekleri 29. Bölüm
Limon Çiçekleri 30. Bölüm
Limon Çiçekleri 31. Bölüm
Limon Çiçekleri 32. Bölüm
Limon Çiçekleri 33. Bölüm
Limon Çiçekleri 34. Bölüm
Limon Çiçekleri 36. Bölüm
Limon Çiçekleri 37. Bölüm
Limon Çiçekleri 38. Bölüm
Limon Çiçekleri 39. Bölüm
Limon Çiçekleri 40. Bölüm
Limon Çiçekleri 41. Bölüm
Limon Çiçekleri 42. Bölüm
Limon Çiçekleri 43. Bölüm
Limon Çiçekleri 44. Bölüm
Limon Çiçekleri 45. Bölüm
Limon Çiçekleri 46. Bölüm
Limon Çiçekleri 47. Bölüm
Limon Çiçekleri 48. Bölüm
Limon Çiçekleri 49. Bölüm
Limon Çiçekleri 50. Bölüm
Limon Çiçekleri 51. Bölüm
Limon Çiçekleri 52. Bölüm
Limon Çiçekleri 53. Bölüm
Limon Çiçekleri 54. Bölüm
Limon Çiçekleri 55. Bölüm
Limon Çiçekleri 56. Bölüm
Limon Çiçekleri 57. Bölüm
Limon Çiçekleri 58. Bölüm
Limon Çiçekleri 59. Bölüm
Limon Çiçekleri 60. Bölüm
Limon Çiçekleri 61. Bölüm
Limon Çiçekleri 62. Bölüm
Limon Çiçekleri 63. Bölüm
Limon Çiçekleri 64. Bölüm
Limon Çiçekleri 65. Bölüm
Limon Çiçekleri 66. Bölüm
Limon Çiçekleri 67. Bölüm
Limon Çiçekleri 68. Bölüm
Limon Çiçekleri 69. Bölüm
Limon Çiçekleri 70. Bölüm
Limon Çiçekleri 71. Bölüm
Limon Çiçekleri 72. Bölüm
Limon Çiçekleri 73. Bölüm
Limon Çiçekleri 74. Bölüm
Limon Çiçekleri 75. Bölüm
Limon Çiçekleri 76. Bölüm
Limon Çiçekleri 77. Bölüm
Limon Çiçekleri 78. Bölüm
Limon Çiçekleri 79. Bölüm
Limon Çiçekleri 80. Bölüm
Limon Çiçekleri 81. Bölüm
Limon Çiçekleri 82. Bölüm
Limon Çiçekleri 83. Bölüm
Limon Çiçekleri 84. Bölüm
Limon Çiçekleri 85. Bölüm
Limon Çiçekleri 86. Bölüm
Limon Çiçekleri 87. Bölüm
Limon Çiçekleri 88. Bölüm
Limon Çiçekleri 89. Bölüm
Limon Çiçekleri 90. Bölüm
Limon Çiçekleri 91. Bölüm
Limon Çiçekleri 92. Bölüm
Limon Çiçekleri 93. Bölüm
Limon Çiçekleri 94. Bölüm
Limon Çiçekleri 95. Bölüm
Limon Çiçekleri 96. Bölüm
Limon Çiçekleri 97. Bölüm
Limon Çiçekleri 98. Bölüm
Limon Çiçekleri 99. Bölüm
Limon Çiçekleri 100. Bölüm
Limon Çiçekleri 101. Bölüm
Limon Çiçekleri 102. Bölüm
Limon Çiçekleri 103. Bölüm
Limon Çiçekleri 104. Bölüm
Limon Çiçekleri 105. Bölüm
Limon Çiçekleri 106. Bölüm
Limon Çiçekleri 107. Bölüm
Limon Çiçekleri 108. Bölüm
Limon Çiçekleri 109. Bölüm
Limon Çiçekleri 110. Bölüm

Limon Çiçekleri 35. Bölüm

3.1K 298 55
By hicbirsey

Dört bir yanına kıyafetler saçılmış darmadağınık odanın ortasında açık duran iki kocaman bavulun önünde ellerini beline koymuş öylece dikiliyordu Lale. Saatlerdir kıyafetlerini ayırmaya çalışıyordu ama pek bir ilerleme kaydettiği söylenemezdi, bavullar hala bomboş duruyordu. Arada bir toplanıp toplanmadığını kontrol etmek için annesi odaya giriyor, bavulların hala bomboş olduğunu görünce söylenerek geri çıkıyordu. İki gündür evde kimse onunla fazla konuşmuyordu zaten. O akşam bahçede Paris'te yaşamak istediğini açıkladığından beri herkes bu ani karardan ötürü şaşkın, biraz da kırgındı Lale'ye. O an bahçenin ortasına bomba düşse ancak bu kadar afallayabilirlerdi. Babası hemen parlamış, durup dururken bunun nereden çıktığını anlamadığını ve buna asla izin vermeyeceğini söylemişt.. Annesi ise sadece bunu gerçekten istediğinden emin olup olmadığını sormuş, Lale gerçekten de istediğini söyleyince sesini çıkarmamıştı. Anneannesi ilk başta fazla ciddiye almamış ama Lale'nin babasını ikna etmek için sabırla dil döktüğünü görünce aylardır ilk defa Lale'yi fazla bunaltmış olabileceğini düşünmeye başlamıştı. Gece yarısına kadar hep beraber bahçede oturup konuşmuşlardı. Lemi Bey'i ikna etmek için Lale'nin yapmadığı kalmamıştı. Sonunda babası hiçbir şey söylemeden küskün bir yüz ifadesiyle kalkıp içeri gidince, onun istemeyerek de olsa izin verdiğini anlayan Lale rahat bir nefes almıştı. Kendini hiç olmadığı kadar mutsuz hissederken bir de babasına karşı mücadele etmekten yorgun düşmüş ama sonunda istediğini elde etmişti. Ertesi gün uçak biletini almak ve kararını Melis'le Derya'ya açıklamakla geçmişti. Melis telefonda adeta çıldırmış, avaz avaz bağırarak düğününe gelmezse Lale'yi arkadaşlıktan sileceğini söylemişti. Derya ise hala bir anlam veremiyordu. İki gün önce İstanbul'a iş görüşmesine giden kızın birdenbire Paris'e yerleşmek istemesine bir türlü bir açıklama getiremiyordu ama son bir-bir buçuk aydır bir haller olmuştu zaten Lale'ye..

Lale son iki gündür olanları düşünürken birden babası girdi odaya.

"Baba? Senin bu saatte evde ne işin var?" dedi şaşkın bakışlarla. Daha önce hiç babasını bu saatte evde görmemişti.

Lemi Bey "Seninle konuşmaya geldim." dedi asık bir suratla ve yatağın üstüne tepeleme dizilmiş kıyafetleri iterek oturdu.

"E akşam konuşurduk işinden kalmasaydın sen?"

"Hayır şimdi konuşacağız." dedi sıkıntılı bir sesle. Lale iki gün önce Paris'e yerleşmek istediğini söylediğinden beri hep bu konuyu düşünüyordu. Bir saat kadar önce Mina Hanım telefonda Lale'nin bavul yaptığını söyleyince duramamış, arabaya atlayıp eve gelmişti. Kızıyla konuşmak için akşamı bekleyemeyecekti.

Lale "Tamam konuşalım." diye içini çekti. Aynı şeyleri yeniden konuşacak gücü yoktu aslında ama babasının 'hayır'dan anlamayacağını da biliyordu ve onu daha fazla kızdırmak istemiyordu.

Lemi Bey yerde boş duran bavullara baktı. "Hani toplanmamışsın hala?"

Lale kısaca "Evet." dedi.

Lemi Bey ona şöyle bir baktıktan sonra hararetle konuşmaya başladı. "Lale bak kaç gündür düşünüyorum, bu Paris işi nerden çıktı bir türlü anlayamıyorum! Daha önce hiç söz etmemiştin böyle bir şey düşündüğünden. Birdenbire nereden aklına geldi kızım anlamıyorum ki! İki gün önce iş görüşmesi için İstanbul'a gidiyorsun. Döndüğünde bana gelip "Ben Paris'te yaşamak istiyorum!" diyorsun. Hani Paris defteri kapanmıştı artık? Master bittikten sonra artık temelli dönüş yapmıştın, bir daha gitmeyecektin? Madem Paris'e geri gitmeyi düşünüyordun, o zaman niye yaz başından beri Türkiye'de iş başvurusu yapıyorsun kızım?"

Lale babasına hak veriyordu. Hak vermekten öte, haklı olduğunu biliyordu. Aynı şeyleri kendi de merak ediyordu. Babasından tek farkı bütün bu soruların tek bir cevabı olduğunu bilmesiydi. Ama o cevabı da babasına söyleyemezdi. Bir kez daha içini çekerek kendini açıklamaya girişti. "Babacım ben master bittikten sonra bir süre daha orada kalıp çalışmak istiyordum zaten, biliyorsun. Ama sen dönmemi çok isteyince ben de daha fazla kalmayayım, bir an önce Türkiye'ye dönüp iş arayayım diye düşünmüştüm. Kaç aydır da arıyorum zaten, onu da biliyorsun. Ama iş yok. Başvurmadığım yer kalmadı ama olmuyor işte. İstanbul'da gittiğim görüşme de kötü geçince ben de Paris'te şansımı tekrar deneyeyim diye düşündüm."

"Lale kendi ülkende bile iş bulamıyorken Fransa'da nasıl iş bulmayı düşünüyorsun söyler misin bana!?" diye patladı Lemi Bey. "İşsizlik sadece Türkiye'de değil ki, bütün dünya etkilenmiş durumda. İşsizlik yalnızca burada yok ki.  Fransızların kendileri bile ülkelerinde iş bulamazken sen bir yabancı olarak orada nasıl işe girmeyi düşünüyorsun kızım?"

Bu sorunun cevabını Lale kendisi de bilmiyordu açıkçası ama yine de söyleyecek bir şeyler düşünmüştü elbette.  "Babacım ben de zaten beni hemen işe almalarını beklemiyorum ki. Ama önceden konuşmuştuk ya, oradaki bir okulu bitirdikten sonra staj yapabilme imkanın oluyor zaten. Önce stajyer olarak başlarım bir yerde, sonra benden memnun kalırlarsa kadroya da alınırım. Veya önce yarı zamanlı olarak çalışmaya başlarım, bu arada tam zamanlı bir iş aramaya da devam ederim."

"Yarı zamanlı çalışmak derken neyi kast ediyorsun, gidip bir restoranda garsonluk falan mı yapacaksın Lale?? Bu kadar eğitimi Fransızlara servis yapmak için mi aldın sen?" diye bağırdı Lemi Bey.

"Hayır tabii ki de baba." dedi sakince. Aslında hemen iş bulamayacağını biliyordu, babası haklıydı, şu sıralar Fransa'da kendi vatandaşlarına bile iş veremiyorlarken bir Türk olarak orada direk bir işe girebileceğini düşünmek hayalperestlik olurdu. Öyle bir durumda bir süre için bir kafede veya restoranda garson olarak çalışıp idare edebileceğini düşünmüştü. Ama bunu babasına söylese değil Paris'e gitmek, evden çıkıp havaalanına bile gidemezdi, onu da biliyordu.

"Bu işsizlikte bir yabancı olarak orada bulabileceğin tek iş garsonluk ya da kasiyerlik olur Lale bunu sen de biliyorsun! Hatta onu bile bulamayabilirsin, o tür işleri yapmaya gönüllü bir dolu göçmen var orada sen benden daha iyi biliyorsun!"

"Babacım ben 'garsonluk yapmak istiyorum' demedim ki zaten. Dedim ya işte, hemen iş bulamazsam bir yerde stajyer olarak başlarım ben de."

"Vizen ne olacak peki? Artık öğrenci olmadığına göre tekrar öğrenci vizesi de alamazsın! Hemen bir işe giremezsen çalışma vizesi de vermezler. O zaman ne yapacaksın, kaçak olarak mı kalacaksın orada Lale?" derken bu önemli konuda bir pürüz çıkarmayı başarmış olmanın verdiği keyifle gergin yüz hatları biraz olsun gevşemişti. Oraya gitmeyi ne kadar isterse istesin, vizesi olmadıktan sonra kılını bile kıpırdatamazdı Lale nasılsa.

"Tabii ki de hayır baba. Öğrenci vizemin bitmesine daha birkaç ay var zaten. O zamana kadar bir şeyler bulurum herhalde, ondan sonra da çalışma vizesi alırım işte."

Söylediği her şeye Lale'nin verecek bir cevabının olması Lemi Bey'i iyice kızdırmıştı. "Bir şirkette stajyer olarak çalışmaya başlarsan para alamayacağını biliyorsun yalnız değil mi?"

"Biliyorum." dedi başını öne eğerek.

"Nasıl geçinmeyi planlıyorsun peki?"

Lale gözlerini yerden kaldırıp babasına baktı.

"Öğrenciliğinde olduğu gibi sana her ay düzenli para yollayacağımı sanıyorsan çok yanılıyorsun Lale!" dedi babası. "Sen beni çiğneyip ne idüğü belirsiz işler yapmaya oralara gideceksin, ben de bu yaptığını onaylıyormuşum gibi her ay sana para yollayacağım öyle mi?"

"Ama baba..."

"Hiç boşuna yalvarma! Tek kuruş yollamam sana haberin olsun! Ya kendine iyi bir maaşı olan düzgün bir iş bulursun –tabii bu işsizlikte de nasıl olacak bilmiyorum artık- ya da orada aç dolaşırsın! Yurtdışında baba parası yiyecek yaşı çoktan geçtin sen. Madem Paris'e gitmekte bu kadar kararlısın, kendi başının çaresine de bakarsın o zaman."

"Baba niye böyle yapıyorsun? Ben yanlış bir şey yapmıyorum ki! Sonsuza kadar orada kalmak gibi bir düşüncem zaten yok, birkaç sene çalışıp döneceğim. Niye bu kadar karşı çıkıyorsun anlamıyorum." dedi telaşla. Babası para yollamazsa gerçekten de çok büyük sıkıntı çekeceği ortadaydı. Onun da söylediği gibi gider gitmez düzenli maaş veren iyi bir iş bulamayacağı kesindi. Bu durumda bir süre için garsonluk ya da o tür bir şey yapması şart görünüyordu. Başka bir yol göremiyordu.

"Peki bütün bunlar yeni mi aklına geldi? Yaz başından beri aklın neredeydi? Senin okulun Mayıs'ta bitmemiş miydi? Madem Paris'te çalışmak istiyordun o zaman hiç dönmeseydin buraya! Mezun olduktan sonra direk aramaya başlasan şimdiye iş bulurdun belki! Niye bu kadar bekledin? Paris'e geri dönmeyi düşünüyorsan orada kaldığın evden niye çıktın, eşyalarını niye dağıttın?"

Lale babasının bu soruları karşısında iyice köşeye sıkışmıştı. Ne cevap vereceğini bilemiyordu.. Ne diyebilirdi ki? İki gün öncesine kadar Paris'e geri dönmenin aklının ucundan bile geçmediğini, Batu'nun askere gideceğini öğrenip bir de üstüne birlikte geçirdikleri o geceden sonra hem aklı hem de duyguları karmakarışık olunca ne Batu'dan ne de ailesinden vazgeçemeyeceğini fark edip tek çözümü buradan uzaklaşmakta bulduğunu nasıl söyleyebilirdi ki babasına? Artık anlamış kabullenmişti.. Batu'dan kopmak hiç de sandığı kadar kolay olmayacaktı. Aralarında geçenleri, birkaç günlük gelip geçici bir beğeni zannetmekle ne büyük hata yaptığını biliyordu artık.. İstanbul'da olanlardan sonra Batu'yu asla unutamayacağını da biliyordu. Ama ortada bazı gerçekler vardı. Aralarındaki din farkı ve ailelerinin ikisinin beraberliğini asla onaylamayacakları gerçeği gibi mesela. Ve ne yazık ki İstanbul'da olanlar bile bu gerçekleri değiştirmeye yetmezdi. Keşke yetseydi ama... Üstelik Batu kendisini hiçe sayarak gidip askerlik şubesine kaydını yaptırmıştı ve üç-dört gün sonra askere gidiyordu! Böyle bir durumda yapabileceği en doğru şeyin buradan uzaklaşmak olduğuna karar vermişti Lale. Başka türlü Batu'dan uzak duramıyordu. Ama ailesini de üzmek istemiyordu. Arada sıkışıp kalmıştı ve bu karmaşadan kurtulmanın tek yolu gitmekti. Zaten Batu da öyle yapmamış mıydı? Askere gitmeye karar vermesinin sebebi bu değil miydi?? Kendisi de aynı şeyi yapıyordu işte.

"Hem şimdi oraya gittiğinde nerede kalacaksın sen? Geçen yıl okurken kaldığın daireyi çoktan başkasına vermişlerdir."

"İlk gittiğimde bir süre bir arkadaşımda kalacağım. O sırada ev de bakarım. Bir yer bulurum nasılsa."

"Nasıl bulacaksın ya o kadar kolay mı Paris'te düzgün bir daire bulmak! Geçen sefer ne kadar uğraşmıştın hatırlamıyor musun? Sonunda bula bula fare deliği gibi otuz metrekare bir yer bulmuştun! Hem kim bu senin evinde kalacağın arkadaşın?"

"Okuldan arkadaşım." dedi ve sustu Lale.

"Adı ne?"

"Gabriel." dedi ve yine sustu. Babası Gabriel'in Kolombiyalı bir erkek olduğunu bilse ne derdi kim bilir... Ama neyse ki Lemi Bey bu ismin bir kıza ait olabileceğini düşünmüş ve daha fazla üstelemeyerek sorularına devam etmişti.

"Peki sen şimdi orada ne yapacaksın Lale? Demin cevap vermedin bana.. Madem orada çalışmayı bu kadar istiyordun, neden döndün o zaman? Okul biter bitmez iş aramaya başlasaydın..."

"Babacım haklısın ama ben zaten orada bir süre daha kalıp çalışmak istemiştim hatırlarsan. Ama sen izin vermemiştin..! Eninde sonunda buraya döneceksem burada çalışmaya başlamamın daha mantıklı olacağını söylemiştin."

"Sen de "tamam" demiştin! Benim gibi düşündüğünü söylemiştin!" dedi sesini daha da yükselterek.

"Evet hala da öyle düşünüyorum ama..."

"O zaman niye gidiyorsun kızım? Derdin ne?"

Lale daha fazla bir şey söylemedi artık. Onun sessizliği babasını daha da sinirlendirdi. Ayağa fırlayıp bağırmaya başladı Lemi Bey.

"İş bulamamak falan senin bahanen Lale. Çok istesen elbette bir iş bulurdun! Tamam belki düşündüğün gibi bir şey olmazdı ama kimsenin ilk işi hayallerindeki gibi olmaz ki zaten! Bir süre dişini sıkardın sen de herkes gibi.. Hiç olmadı gelip benimle ve abinle çalışabilirdin! Kaç kişinin elinde böyle bir fırsat var ha söylesene? Önünde bir sürü seçenek vardı Lale. Ama sen hepsini elinin tersiyle ittin. Şimdi de iş bulamamış olmanı bahane ediyorsun. Sen gitmek istediğin için gidiyorsun kızım. Kendini kandırma! İş bulmak çalışmak falan senin için hep ikinci planda!"

Lale babasının sözleri karşısında iyice sinmişti, gözlerini yerden kaldıramadan öylece duruyordu. Babası doğru söylüyordu. İş bulmak falan şu anda çok büyük bir önem teşkil etmiyordu onun için. Gitmek istemesinin tek bir sebebi vardı, o da Batu'ydu. Başka çaresi yokmuş gibi hissediyordu, şu durumda yapılabilecek tek şey bu gibi görünüyordu. Babası şimdi böyle kızıp bağırıyor, esip gürlüyordu ama "Evet baba haklısın. Paris'e gidiyorum çünkü ben Müslüman bir erkeğe aşık oldum!" dediğinde babasının neler yapacağını düşündükçe buna şükrediyordu Lale.

Lemi Bey sessiz sessiz durmakta olan kızından bir cevap bekliyordu ama Lale konuşmuyordu.. Sonunda babasının hiçbir şey söylemeden kendisine baktığını fark edince "Baba tabii ki de gitmek istediğim için gidiyorum. Gitmek istemesem gitmezdim zaten." dedi.

Bu cevap Lemi Bey'in sigortalarını attırmaya yetmişti. "Ne yaparsan yap Lale ben artık karışmıyorum. Bu kadar istiyorsan git. Git elin züppe Fransızlarına çay kahve servisi yap. Hayat senin hayatın, sen bilirsin." dedi ve öfkeli adımlarla odadan çıktı.

Lale birkaç dakika boyunca gözleri dolu dolu bir halde odanın ortasında dikilmeye devam ettikten sonra yatağın üstünde duran kıyafetleri katlayarak bavullara yerleştirmeye başladı. Biraz öncesine kadar bomboş duran bavullar yavaş yavaş dolmaya başlamıştı sonunda.

**

Otobanın Arsuz çıkışına sapan ve otomatik geçiş gişesinden yıldırım gibi geçip giden araba şimdi de hızla Arsuz'a doğru yol alıyordu. O kadar süratli gidiyordu ki solladığı arabalar için yanlarından birkaç saniyede gelip geçerek uzaklaşan bir görüntüden ibaret gibiydi. Sol şeritte inanılmaz bir hızla ilerliyor, önüne çıkmaya cüret etmiş arabaları selektörle taciz ederek yolundan çekilmeleri için zorluyor, sonra da göz açıp kapayana dek gazı kökleyip uzaklaşıyordu.. Direksiyonun arkasındaki hız göstergesinin yüz doksandan aşağı inmediği göz önünde bulundurulursa Adana'dan Arsuz'a bir saatte gelmiş olması hiç de garipsenecek bir durum değildi. Garip olan direksiyondaki adamın cinayet işleyebilecek kadar öfkeli görünmesindeydi.

Batu ilk başta Selçuk'un Lale hakkında söylediklerini yanlış anladığını düşünmek istemişti.. Paris'e yerleşmek falan da nereden çıkmıştı şimdi? Mutlaka Melis yanlış anlamıştı Lale'nin dediklerini. Ya da kendisinden hoşlanmadığı için oyun oynuyordu, Selçuk'a yalan söylemişti. Hatta belki de Lale Melis'e yalan söylemişti? Fazla soru sorup üstüne gittiyse onu susturmak için böyle bir şey uydurmuş olamaz mıydı yani? Selçuk'un dakikalardır kendisine acıyarak baktığı düşünülürse, hayır olamazdı! Selçuk yalan söylemiyordu.

Selçuk "Batu çok üzgünüm." demişti Batu'nun hala inanamayarak kendisine baktığını görünce. "Ama Lale böyle karar vermiş. Sana bir şey demek düşmez." derken ağzından çıkan son kelimeyle beraber Batu da sessizliğini bozmuş, deli gibi bağırmaya başlamıştı.

"Nasıl düşmez ya nasıl düşmez!? Bana mı bir şey demek düşmez!!? Sen ne dediğinin farkında mısın Selçuk? hanımefendi kalkıp Paris'e gidecek, oraya yerleşecek ve bana bir şey demek düşmeyecek öyle mi??"

Selçuk "Ya tamam dur bi sakin ol." demişti eve doğru çekingen bir bakış atarak. Korktuğu başına gelmişti işte. Yeni bir öfke nöbeti kapının eşiğindeydi ve Batu'nun annesiyle babası biraz ilerde içerde otururlarken bu durumu nasıl kontrol edeceğini bilemiyordu Selçuk.

"Sakin falan olamam Selçuk!" diyerek delirmiş gibi kendi etrafında döndükten sonra bahçede volta atmaya başlamıştı Batu. "Nasıl gider ya? Nasıl gider!? Nereden çıktı şimdi bu Paris?" diyerek sanki bütün cevaplar ondaymış gibi Selçuk'a bakmıştı sonra.

"Bilmiyorum abi. Tek bildiğim birkaç gün içinde gideceği. Melis'in de daha bugün haberi olmuş, "önceden hiç böyle bir şey yoktu" diyor. Ben de bilmiyorum yani." diyerek omuzlarını silkmişti..

Batu "Ben biliyorum nereden çıktığını... Allah kahretsin!" deyip büyük bir gürültüyle bahçedeki ahşap sandalyelerden birini tekmelemişti. Ve sandalye büyük bir ses çıkararak yere düşerken domino etkisi yaratarak yanındaki diğerlerini de beraberinde sürüklemişti. "Ne yapmaya gidiyor şimdi Paris'e anlamıyorum ki! Ne işi var orada? Durup dururken nereden çıktı? Öyle her aklına estiğinde yurtdışına mı yerleşmeye karar veriyor bu kız?" diye bağırırken içerden annesi çıkmıştı telaş içinde..

"Batu n'oluyor oğlum? O gürültü neydi?" derken gözbebeği ahşap sandalyelerini yerde görünce şaşkınlığı iyice artmıştı. "Aa noldu bunlara? Rüzgar falan da yok niye düştü bunlar?? Sen yaptın değil mi Batu?"

Batu o sırada annesini duymuyordu bile. Oldukça korkutucu görünüyor, adeta burnundan soluyordu. "Anne biz Selçuk'la bi dışarı çıkıyoruz." dedikten sonra Selçuk'a tek kelime etmemesini gayet açıkça anlatan bir bakış atmıştı.

"Dışarı mı çıkıyorsunuz? Bu saatte mi?"

"Evet.. Ne var sanki saatte!" diye terslemişti annesini Batu.

Leman Hanım gücenmiş bir ifadeyle bakmıştı oğluna. "Batu bak şurda birkaç gün sonra askere gidiyorsun diye bir şey demiyorum ama iyice abarttın oğlum. Ben senin annenim hatırlatırım!" demişti içerlemiş bir halde.

"Ya tamam anne sonra konuşuruz bunları. Hadi yürü Selçuk." demiş ve Selçuk'un bir şey söylemesine izin vermeden garaja doğru yürümeye başlamıştı.. Selçuk bir iki dakika sonra Leman Hanım ve Bülent Bey'le vedalaşıp ona yetiştiğinde Batu çoktan arabasına binmişti bile.

"Batu dur nereye gidiyorsun?" demişti cama vurarak.

"Arsuz'a! Annem ararsa idare edersin. "İçkiyi fazla kaçırdı, gece bende kalacak" falan de." derken arabayı çalıştırmıştı.

"Batu dur bu saatte gitme! Yarın sabah beraber gideriz!" diyerek hareket eden arabaya yetişebilmek için adımlarını hızlandırmıştı  Selçuk ama birkaç saniye sonra Batu gazı köklemiş ve uzaklamaya başlamıştı bile. Selçuk'a da ağzı açık bir halde arkasından bakmak kalmıştı.

Ve işte bir saat sonra Batu sonunda Arsuz'a gelmişti. Bu bir saat boyunca öfkesi azalacağına daha da artmıştı. Lale'nin yine korkaklık yapacağını ve kendini geri çekeceğini az çok tahmin etmişti ama yurtdışına yerleşmeye karar verebileceği aklına bile gelmemişti! Lale'yi fazla hafife alıyordu galiba. İş kaçıp gitmeye geldiği zaman Lale Hanım hiç olmadığı kadar cesur davranabiliyordu! İki gün önce evde kendisini uyurken bırakıp gitmesinden anlamalıydı bunu. Şimdi de kalkıp Paris'e gidiyordu işte! Düşündükçe aklını oynatacak gibi oluyordu. Nereden gelmişti Lale'nin aklına bu Paris'e yerleşme işi hiç anlamıyordu! Tamam beraber olmaları çok zor hatta belki imkansızdı. Lale'ye hak veriyordu. Arsuz'da geçirdiği birkaç günde ailesinin, onun bir Hristiyan'la evlenmesini ne kadar istediğini görmüştü. Kendi durumu da çok farklı değildi zaten. Annesi kendi mezheplerinden olmayan birine bile sıcak bakmazken, Hristiyan bir kıza aşık olduğunu duyunca ne tepki verirdi düşünmek bile istemiyordu. Ama bütün bunlar birdenbire kalkıp Paris'e yerleşmeyi de gerektirmiyordu!

Arsuz'un tek şeritli yollarına göre fazla tehlikeli bir hızla ilerlerken bir yandan da Lale'yle nasıl konuşacağını düşünüyordu. Hiçbir şey düşünmeden birden arabaya atlayıp gelmişti buraya ama saatin gece yarısını geçtiğini yeni fark ediyordu. Lale çoktan uyumuş olmalıydı. Uyumadıysa bile bu saatte ailesine görünmeden evden çıkması imkansızdı. Batu dişlerinin arasından bir küfür daha savurarak biraz daha bastı gaz pedalına. Sabahı bekleyecek sabrı yoktu, Lale'yle bir an önce konuşması gerekiyordu. Aslında kendisi şu anki öfkesiyle düşünemiyordu ama Lale'yle konuşmayı bekleyecek sınırsız bir zamanı da yoktu, askere gitmesine yalnızca birkaç gün kalmıştı. Yedek subay sınavının sonuçları yarın gece açıklanacak, askerliğini nerede yapacağı belli olacaktı.

Lale'yi aramakla uğraşmadı bile Batu, nasılsa açmayacağını ve bunun kendisini daha çok delirteceğini biliyordu. Öncelikle Lale'nin evde olup olmadığını öğrenmesi gerekiyordu.. Evde olmaması daha çok işine gelecekti aslında, aksi takdirde Lale bu saatte babasına fark ettirmeden evden asla çıkamazdı. Önce Turgut'u arayıp ondan Derya'ya ulaşarak Lale'nin nerede olduğunu öğrenmesini istedi. Turgut aslında Batu'ya trip atmaya niyetliydi ama sesinden ne kadar sinirli olduğunu anlayınca hiç bulaşmamıştı. Biraz sonra arayıp homurdanarak Derya'dan öğrendiklerini aktardığında Batu'nun siniri bir kat daha artmıştı. Lale Hanım, Derya ve Seymur'la beraber Garaj'daydı çünkü. Her akşam oraya gitmek zorundalar mıydı anlamıyordu Batu! Lale birkaç gün sonra temelli olarak Paris'e gidiyor olduğuna göre bir akşam da evde otursa olmuyor muydu!? Askere gittiğinde de Lale böyle her gün olduk olmadık insanlarla orada burada gezmeye devam ederse kafayı yemesi işten bile değildi!

Arabasını Garaj'ın bulunduğu sokağa doğru sürdü. Anlaşılan içerisi yine epey kalabalıktı, park yeri bulması epey sürmüştü çünkü ve Batu artık gerçekten de sinir krizinin eşiğindeydi. Lale'yi bulduğu anda herkesin içinde ona bağırıp çağırmak istemiyorsa hiç değilse biraz sakinleşmesi lazımdı ama kolay değildi işte! Çatık kaşlar, öfkeyle cayır cayır yanan bakışlar ve ürkütücü bir yüz ifadesiyle içeri girdiğinde bu kalabalıkta Lale'yi nasıl bulacağını düşünerek sıkıntıyla çevresine göz gezdirdi. 'En iyisi önce barın oraya gideyim, belki Seymur'u ya da Derya'yı görürüm önce." diye düşünerek kalabalığın içinde ilerlemeye başlamıştı ki biri dirseğinden tutup çekti. Kendi Lale'yi bulana kadar Lale onu bulmuştu galiba, bir ilki gerçekleştirerek bu defa kaçmayacaktı belki de! Bunu düşünerek arkasına döndüğünde karşısında Lale yerine onun eski sevgilisi Cemal'in yeni sevgilisi Dilara'yı bulunca ister istemez şaşırdı.

"Merhaba. Hatırladın mı beni bilmiyorum, nişanda tanışmıştık?" diyerek elini uzattı Batu'ya.

"Hatırladım tabii. Dilara'ydı değil mi?" diyerek kızın elini sıktı.

"Evet. Sen de Batu'ydun?"

Batu başını salladı sadece.

Dilara onu şöyle bir süzdü. "Arsuz'dan ayrılamıyorsun galiba?" dedi alaycı bir gülümsemeyle..

"Yaa biraz öyle oldu." diye kısa bir cevap verdi Batu.

"Lale'yi arıyorsun herhalde... değil mi?" derken küçümseyerek dudaklarını bükmüştü Dilara.

Batu bir an ne cevap vermesi gerektiğini bilemeden durdu. Lale'ye şu an ne kadar sinirli olursa olsun yine de zor durumda kalmasını istemiyordu. Ayrıca kızın suratındaki ifadeyi görünce Lale'nin bu kızdan neden hiç hoşlanmadığını hatırlamış ve içten içe ona hak vermişti.

"Evet Lale'yle Derya'yı arıyordum. Hatta sanırım Seymur da onlarlaydı. Sen gördün mü buralarda olmaları lazımdı ama..?" diye bir yalan kıvırıverdi.

Yüzüne yerleşen alaycı gülümsemeye rağmen Dilara'nın bakışları hiç de gülüyor gibi değildi.. Aksine acımasızca bakan gözlerinden hırs ve öfkeyle karışık bir hınç akıyordu. "Boşuna arama o zaman.  Seymur şu tarafta Nazlı'ya yazmakla meşgul ama Lale'yle Derya biraz önce gittiler. Kaçırdın yani." dedi saklayamadığı bir öfkeyle.

"Gittiler mi?" dedi şaşırarak. "Nereye gittiler eve mi?" Turgut çok değil, daha on beş dakika önce konuşmuştu Derya'yla ve Derya ona burada olduklarını söylemişti. Acaba Turgut kendisinin yolda olduğunu falan ağzından kaçırmıştı da o yüzden mi Lale birdenbire kalkıp eve gitmişti? Yapmayacağı şey değildi ne de olsa. Sonuna kadar kaçmazsa rahat edemezdi!

O bunları düşünürken Dilara'nın bakışlarındaki hırs gözlerinden taşmış, bütün çehresine yayılmıştı.. Kıskançlıkla yanıp kavrulan sinirli bir sesle "Valla eve mi gittiler başka yere mi bilmiyorum artık." dedi. "İkisi de baya çakırkeyif olmuştu çünkü. Ama yalnız değiller. Cemal de yanlarında. Kıymetli çocukluk arkadaşlarını o halde tek bırakamazmış beyefendi! Eski sevgilisine karşı bu aşırı düşkünlük nereden çıktıysa artık... Paris'e gideceği ortaya çıkınca yine kıymete bindi Lale Hanım." Batu'nun yüzünün öfkeyle çarpıldığını görünce az önce söylediklerinin bıraktığı etkiden memnun bir gülümsemeyle ona baktı. "Neyse ben arkadaşlarımın yanına döneyim artık. Görüşürüz Batu, sana iyi eğlenceler. Lale'yi bulabilirsen tabii." dedi ve ona son bir kez alayla gülümsedikten sonra arkasını dönüp kalabalığın içine karıştı.

**

Akşam yemeğinden sonra Derya ve Seymur uğramışlar, biraz oturduktan sonra da Garaj'a gitmek için Lale'ye ısrar etmeye başlamışlardı. Lale'nin hiç keyfi yoktu, ne o kalabalığı ne de karşılacağı insanların sorularını çekecek halde değildi. Bu kaprisleriyle sonunda Seymur'un tepesini attırmıştı.

Seymur "Her zaman gittiğimiz yer zaten, niye bu kadar büyütüyorsun anlamıyorum! Zaten Paris'e yerleşeceğim diye tutturdun, bari şu son birkaç gününü bizle geçir!" diye başladığı tiradını Lale'nin son zamanlarda aşırı dengesizleştiği ve bu durumun herkesin siniri bozduğu gerçeğine bağlayarak bitirmiş, Lale de sırf o sussun diye gitmeye ikna olmuştu. Zaten evde kalmak çok cazip bir alternatif değildi, öğleden sonraki tartışmadan sonra babası kendisiyle konuşmuyordu çünkü.

Ama Garaj'a gidince içi bir fena olmuştu. Her köşeden sanki Batu fırlayacakmış gibi geliyordu. Aslında Batu'dan sonra buraya ilk gelişi değildi. Hem zaten Batu'dan sonra Arsuz'da nereye gitse böyle hissediyordu. Arsuz Otel'e gittiğinde de sanki Batu yukardaki odasından inip karşısına dikiliverecek gibi oluyordu. Tekneye gittiğinde aklına Lena'yla beraber yağmurda denize girdikleri o gün geliyordu. Bazen Batu'ya deniz anası sürttüğü o günü hatırlayıp gülüveriyordu. Seymurlar'ın evinin önünden geçerken Seymur'un odasındaki cama elini geçirdiği o akşamı hatırlıyordu. Biraz da bu yüzden gitmek istiyordu buradan zaten. Böyle her baktığı yerde onu görerek yaşayamazdı. Oysa kendi de çok iyi biliyordu ki değil Paris'e, dünyanın öbür ucuna bile gitse Batu'yu da, aralarında geçenleri de, ona karşı hissettiklerini de unutamayacaktı. Batu için içinde büyüttüklerinin yüz ölçümü yeryüzünden bile fazlaydı. Bundan sonra nereye gitse eski Lale olamayacaktı ama yine de devam etmeyi denemek zorundaydı.

Lale'nin ne kadar keyifsiz olduğunu gören Seymur'la Derya onu biraz olsun neşelendirebilmek için eline sürekli yeni bir içki kadehi tutuşturuyorlardı. Bu sırada devamlı yanlarına uğrayan arkadaşları sayesinde Lale'nin Paris'e gideceği kısa süre herkese yayılmış, bir saat sonra Paris haberini duymayan kalmamıştı. Lale herkese dert anlatmaktan yorgun düşmüştü, sanki kendilerini çok ilgilendiriyormuş gibi her önüne gelen neden birdenbire böyle bir karar aldığını sorup durmuştu. Ailesine bile bu sorunun yanıtını veremiyorken, bu sıradan insanlara açıklama yapacak değildi! Bir süre sonra içtikleri kanına karışınca keyiflenmek yerine iyice tadı kaçmış, ağlamamak için kendini zor tutmaya başlamıştı. Bütün bu insanlardan bir an önce uzaklaşıp eve gitmek ve yatağına girip bir güzel ağlamak istiyordu. Daha kırksekiz saat saat önce bu sıralarda Batu'nun kollarında olduğunu anımsadıkça midesi düğümleniyordu, çok özlemişti şimdiden. Ve bu gidişle daha çok özleyecekti. Acaba Batu Paris'e gideceğini ne zaman duyacaktı? Duyunca çıldıracağı kesindi. Belki de askere gidene kadar haberi olmazdı. Gerçi Melis'i azıcık tanıyorsa, Melis çoktan arayıp Selçuk'a her şeyi anlatmış olmalıydı. Batu da yakında Selçuk'tan her şeyi öğrenirdi herhalde. Bunları düşündüğü için kendinden nefret ediyordu Lale. Resmen içten içe Batu'nun bu Paris işini bir an önce duymasını ve kendisini vazgeçirecek bir şeyler yapmasını istiyordu çünkü. Ne zaman bu kadar içten pazarlıklı bir insana dönüşmüştü bilmiyordu. Batu'yu tanıdığından beri kim bilir kaçıncı kez kendini tanıyamadığını düşündü.

Lale kendi düşüncelerine gömülmüş bir halde bir kenarda öylece dururken Derya arkadaşlarıyla muhabbet ediyor, Seymur ise yaz başından beri yılmadan tavlamaya çalıştığı Nazlı'nın etrafında dolanıyordu. Lale birden inanılmaz sıkıldığını hissetti. Niye gelmişti ki zaten? Başı da dönmeye başlamıştı. Morali bozuk olduğundan mıdır nedir içtiği şu votka öz limonlar daha çabuk çarpmıştı bu gece sanki onu. Ne işi vardı burada bu insanların arasında? Tek istediği yalnız kalıp Batu'yu düşünmekken neden gelmişti ki buraya? Derya'nın kulağına eğildi.

"Ben eve gideceğim."

Derya şaşkınlıkla ona döndü. "Ne eve gitmesi ya saçmalama daha yeni geldik!"

"Ne yeni gelmesi Derya esas sen saçmalama, geleli en az iki buçuk saat oldu! Hem çok sıkıldım ben daha fazla kalmak istemiyorum."

"O zaman ben de seninle geleyim, tek başına gitme." diyerek hızla oturduğu yerden kalktı ama fazla hızlı davranınca birden başı döndü, sendeledi Derya.

"Senin benimle gelecek halin mi var ya otur oturduğun yerde. Şuna bak hemen sarhoş olmuşsun."

"Sen kendine bak, gözlerin kaymış! Hem fazla geç kalmayacağım diye söz verdim Turgut'a. Artık eve dönsem iyi olur."

"Ooo ne zamandan beri erkek arkadaş sözü dinler oldun sen?"

"Dalga geçme fena yaparım! Hadi gidelim ama önce Seymur'a söyleyelim eve gideceğimizi." diyerek Lale'nin koluna girdi ama ikisi de düzgün yürüyemedikleri için Seymur'un yanına ulaşmaları epey uzun sürdü.

Seymur sıkıntıyla onlara bakarak "Ya şimdi gitmek zorunda mısınız?" dedi."Nazlı daha yeni geldi ya. Biraz daha oturun hadi."

Lale "Bize ne Nazlı'dan ya? Biz gideceğiz." diye diretti.

"Bu halde nasıl tek başınıza gitmeyi düşünüyorsunuz? Hadi sizin ev yakın, oraya kadar yürüdünüz diyelim. Sonra Derya tek başına kendi evine kadar nasıl yürüyecek?"

"Yürürüm tabii ya niye yürüyemeyecekmişim?"

"Off n'olur biraz daha oturun, sonra ben ikinizi de eve bırakacağım, söz."

"Yok olmaz biz şimdi gitmek istiyoruz." diye inatla başını iki yana salladı Lale.

"Ya bencil misiniz nesiniz kızım ya! Tam muhabbeti kurdum Nazlı'yla, şimdi yarım kalmasın."

Lale yine "Bana ne Nazlı'dan ya!" deyince  Seymur kötü kötü baktı ona..

"Ben sana böyle mi yapıyordum?? Batu Bey balkon kapısının camını indirdi de bir şey demedim. Ama sen şurada yarım saat daha oturamıyorsun benim için!"

Batu'nun lafının açılmasıyla Lale'nin iyice rengi solmuştu. Kendi aklı zaten mütemadiyen Batu'daydı ama başkaları ondan söz edince daha kötü oluyordu. Seymur'un bahsettiği o akşam gelmişti yine aklına. Evlerinin bahçesinde Batu kendisini ilk kez öpecekken babasına yakalanmaları... Mahzun bakışlarını Seymur'un yüzüne dikti. "O zaman sen burada Nazlı'yla kal. Biz ikimiz gideriz."

Seymur "Olmaz öyle şey."  diyordu ki Cemal bitti yanlarında.

"N'oluyor ya iki saattir niye tartışıyorsunuz siz? Lale Paris'e gitmeye karar verince üç silahşörlerin arası mı bozuldu yoksa?" diyerek güldü.

Lale ters ters ona baktı.. Espri yaptığını mı sanmıştı Cemal acaba!?

Seymur "Ya bu ikisi tutturdu illa eve gideceğiz diye. Ama yürüyecek halde değiller baksana! Ben de Nazlı'yı bırakıp gitmek istemiyorum, kız daha yeni geldi." diye ayaküstü dert yandı hemen Cemal'e.

Derya kızgınlıkla "Sen niye laftan anlamıyorsun ya, 'biz kendimiz gideriz' dedik ya işte!" diye söylendi.

Seymur sinirle "Nasıl gideceksiniz ya ayakta bile duramıyorsunuz!" diye bağırırken Cemal girdi araya.

"Seymur haklı. Hem siz ikiniz gitseniz bile Lale'yi bıraktıktan sonra sizin eve kadar tek başına nasıl yürüyeceksin sen?"

Derya bir hışım "Sana ne?!" diye tersledi onu ama Derya'nın bu hallerine alışkın olan Cemal hiç üstüne alınmadı..

"En iyisi ben geleyim sizinle." dedi.

"Ay olur mu hiç, Dilara ne der sonra!" diye alayla bir kahkaha attı Derya.

Lale ise hiç karışmıyordu bile konuşmaya. Dalgın dalgın etrafına bakınıyordu leyla gibi. Hala Batu her an bir yerden çıkacak gibi hissediyordu. Olur da bir köşeden fırlarsa diye durmadan bakışlarını etrafta gezdiriyordu.

"Bir şey olmaz ya ben konuşurum onunla." diyordu Cemal. "Siz bekleyin burada geliyorum hemen." deyip Dilara'nın yanına gitti.

Biraz sonra Cemal ve Dilara hararetli hararetli bir şeyler tartışıyor gibi görünüyorlardı, Derya da alaycı bir sırıtışla onları izliyordu. Lale ise hiç kimseyi görmüyordu. Aklı Batu'yla İstanbul'da geçirdikleri o gecedeydi. Cemal, Dilara, Derya, Seymur ve diğerleri... Zerre kadar umurunda değildi. Batu'daydı aklı.

Biraz sonra Cemal yanlarına gelmiş, baymış bir yüz ifadesiyle "Hadi gidelim." demişti.

"Emin misin?" dedi Derya. "Bak sonra ayrılırsanız vebali bizim üstümüze kalacak."

"Ayrılırsak sizin yüzünüzden değil Dilara beni boğduğu için ayrılacağız!" dedi sinirle. "Lale'yle aramızda ne geçmiş olursa olsun, siz ikiniz de benim çocukluk arkadaşımsınız. Hem Lale'yle olanlar da tarih oldu artık ama Dilara bir türlü anlamak istemiyor bunu. Bu halde eve kadar tek başınıza yürüyemeyeceğinizi görünce sizi bırakayım dedim yani ne var bunda anlamıyorum." diye söylenerek çıkışa doğru yürümeye başladı.

"E Dilara da gelseydi o zaman!" diyerek gülmeye başlayan Derya'ya cevap bile vermemiş, yalnızca ters bir bakış atmakla yetinmişti.

Ve şimdi üçü Laleler'in evine doğru yan yana yürüyorlardı. Dilara'yla atışan Cemal'in sinirleri bozulmuştu, hiç konuşmadan sinirle önüne bakıyordu. Derya da Turgut'la telefondaydı, çakırkeyif olduğu için habire gülüyor, anlattıklarıyla onun çakırkeyif olmasına uyuz olan Turgut'u da güldürmeyi başarıyordu. Lale ise kollarını kavuşturmuş, ne Derya'ya ne de Cemal'e aldırış etmeden hızlı hızlı yürüyordu. Dokunsalar ağlayacak gibiydi, hemen eve gitmek istiyordu. Arsuz Otel'i geçtikten sonra köprünün üzerinden yürürken fişek gibi hızla yanlarından geçen bir araba yol kenarından yürüyen Cemal'i ezecek gibi olunca Derya telefonda gülme krizine tutulmuştu.

"Turgut senin hemşehrilerden biri Cemal'i neredeyse asfalta yapıştırıyordu. Valla diyorum ya! Niye inanmıyorsun yemin ediyorum bak 01 plakaydı gördüm yaa!  Böyle uçtu gitti yanımızdan." diye bağırarak kahkahalar atınca Cemal yine ters ters bakmıştı ona. Derya ve Lale'yi eve bırakmak için bu kadar ısrar ettiğine her geçen saniye biraz daha pişman oluyordu.

Lale ise hala kendi alemindeydi. Derya'nın bu Paris işini Turgut'a anlatıp anlatmadığını merak ediyordu. Anlattıysa bile Turgut bunu Batu'ya söyler miydi acaba? Peki Batu... Öğrenince ne yapardı? Belki de umursamazdı? Zaten üç gün sonra askere gidiyordu. Acaba neresi çıkacaktı Batu'ya? Doğuda bir yere gönderirler miydi onu? Ya askerdeyken başına bir şey gelirse... Ne yapardı o zaman..?

Biraz sonra köprüyü geçip Laleler'in evinin sokağına geldiklerinde Lale Cemal'le Derya'ya döndü.

"Siz hiç bizim evin oraya kadar yürümeyin, buradan dümdüz Deryalar'a gidin."

"Olur mu öyle şey ya, geliriz seninle eve kadar." diye itiraz edecek oldu Cemal.

"Ya ne gerek var, iki adımlık yol. Boşuna yolu uzatmayın. Hem böylece Dilara'yı da daha fazla sinirlendirmemiş olursun." diyerek ilk defa gülümsedi Cemal'e.

Cemal de ona bakarak güldü. "Evet daha fazla sinirlenmese iyi olur tabii."

"Gördün mü bak bir şey biliyoruz da konuşuyoruz herhalde. Hadi çok sağol, Cemal iyi geceler." diyerek uzanıp yanaklarından öptü onu..

"Ne demek ya, lafı mı olur? Gitmeden görüşelim ama tamam mı?"

"Tamam tamam görüşürüz tabii." diyerek başını salladıktan sonra Derya'ya döndü. "Sen de eve git hemen yat! Bu kadar çabuk sarhoş olmazdın sen ya hayırdır? Aşk çarptı seni galiba?"

"Ne sarhoş olması ya sarhoş değilim ki ben..." dedikten sonra tekrar telefonda Turgut'la konuşmaya döndü. "Ya hayır sen Lale'ye ne bakıyorsun o kendi sarhoş olduğu için beni de sarhoş sanıyor. Turgut yemin ediyorum sarhoş değilim ya! Gerçekten diyorum. Ya yalan mı söyleyeceğim sana aşk olsun ama..!"

Lale gülerek ona baktıktan sonra Cemal'le ikisine el salladı ve eve doğru yürümeye başladı.

Biraz sonra eve yaklaştıkça evin elli metre kadar ilerisinde duran karaltıyı görünce tedirgin olmuştu. Attığı her adımda o karaltı biraz daha belirginleşiyordu, sonunda bunun bir araba olduğunu görünce iyiden iyiye endişelendi. Bu saatte tanımadığı bir arabanın evlerinin önünde ne işi vardı? Daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı. Aksi gibi evde de tek bir ışık açık değildi, herkes çoktan uyumuş olmalıydı. Kendisi ve Levin dışında herkes evdeydi aslında. Levin de bir arkadaşının ev partisine gitmişti ve bir ev partisinden bu kadar erken saatte dönmesi görülmüş şey değildi. Zaten onun arabayı almadan gittiğini biliyordu. Hem arabayı almış olsa bile eve döndüğünde böyle karanlıkta pusuya yatıp beklemezdi herhalde! Ayrıca bu araba onların değildi, ne olduğunu tam seçemiyordu ama daha önce hiç görmediğinden emindi. Lale ne yapacağını şaşırmıştı, panikten ellerinin içi terlemeye başlamıştı. 'Keşke Cemal'le Derya'ya gidin demeseydim' diye düşündü. Ne yapacaktı şimdi? Bu karanlık sokakta tek başınaydı! Eve doğru bir koşu koparsa... Ama araba birden önünü keserse ne yapacaktı? Çığlık atardı o da! Babası veya abisi duyardı nasılsa, ev hemen şurasıydı. İyi de babası duyana kadar arabadakiler kendisine bir şey yapmaya kalkışırsa...

Lale'nin korkudan resmen başı dönmeye başlamıştı, ne yapacağını bilemiyordu. Arabadakiler kim bilir kaç kişiydi? Bir şey yapmaya kalkışsalar nasıl karşı koyacaktı? Çantasından telefonunu çıkarıp birilerini aramayı düşündü ama arabadakilerin niyeti kapkaçsa bu hiç de akıllıca bir hareket olmazdı. Zaten telefonla konuştuğunu gördükleri anda üstüne saldırırlardı herhalde! Peki şimdi ne yapacaktı? Eve doğru yürümeyi bırakıp gerisingeri gitse Cemal'le Derya'ya yetişebilir miydi acaba? Öyle bir şey yapsa bile arabadakilerden hızlı gidecek hali yoktu herhalde. Niyetleri kötüyse yine önünü keserlerdi. Peki ne yapacaktı o zaman!?

Birdenbire arabanın farları yanınca Lale'nin başından aşağı kaynar sular döküldü. Arabanın farları karanlığın içinde gözünü almıştı, doğru düzgün göremiyordu bile. Hissettiği panik her saniye biraz daha artıyordu. Üstelik yanlış görmediyse araba hareket etmiş ve sokağın başına doğru gelmeye başlamıştı ama emin olamıyordu çünkü lanet olası farlar yüzünden hala net göremiyordu! Ama yanılmış olamazdı, araba sokağın başına, yani onun durduğu noktaya doğru geliyordu! Ne yapıyordu bu psikopat? Arabayı onun bulunduğu yere doğru sürerek ne yapmaya çalışıyordu? Onu zorla arabaya bindirmeye falan kalkar mıydı acaba? Korkudan kulakları uğuldamaya başlamıştı Lale'nin, kalbi gümbür gümbür atıyordu. Araba iyice yaklaşmıştı, gerçekten de başına bir iş geleceğinden iyice eminde artık. Tam o anda arabayı süren her kimse frene asılarak zınk diye hemen yanında durdu. Lale'nin kalbi artık durmak üzereydi ki... Farlardan yayılan ışığa alışan gözü birden arabanın plakasına çarptı. 01 plakalı siyah bir Audi'ydi bu. Ve direksiyondaki... Emin olmak istercesine birkaç kez gözlerini kırpıştırdı. Doğru görüyordu işte. Direksiyondaki... Batu'ydu!

Lale birkaç saniye şok içinde ön camın arkasındaki Batu'ya bakakaldıktan sonra öfkeyle arabaya doğru yürümeye başladı. Fazla yürümesi gerekmemişti zaten, zira araba ayaklarının yalnızca beş santim yanında duruyordu! Delirmiş gibi Batu'nun camını yumrukluyordu şimdi.

"Sen ne yaptığını zannediyorsun!? Manyak mısın sen? Ne yapmaya çalışıyorsun? Kafayı mı yedin Batu, niye beni korkutmaya çalışıyorsun?!"

Batu aniden kapıyı açıp arabadan indi ve arabanın camlarını yerinden oynatarak sertçe çarptı kapıyı.

Batu'nun bakışlarını görünce Lale gayri ihtiyari bir iki adım geriledi. Batu gerçekten de kendisini ezmek istiyor gibi görünüyordu çünkü. Yüzündeki ifadeden kendisini bir kaşık suda boğmak istediği belli oluyordu. Aralarındaki mesafeyi birkaç adımda kapatarak haşin bir tavırla Lale'nin kolunu kavradı.

"Asıl sen ne yaptığını zannediyorsun?" diye tıslarken korkutucu bakışları Lale'nin yüzünde dolaşıyordu. "Gecenin köründe eski sevgilinle sokaklarda ne işin var senin! Beni delirtmeye mi çalışıyorsun sen? Neydi o yanağından öpmeler falan!?"

"Batu ne diyorsun..." diyerek kolunu çekmeye çalışsa da olmadı, Batu onu bırakacak gibi değildi.

"Sen ne dediğimi gayet iyi biliyorsun." dedi yine tıslar gibi bir sesle.

Lale onun öfkesinden korkmaya başlamıştı, Batu pek de laf anlayacak gibi görünmüyordu. "Batu n'olur sakin ol, babamlar duyacak," diye yalvardı. Babası uyanıp penceren dışarı bakacak olsa tek kelimeyle facia olurdu.

"Umrumda mı sanıyorsun!? Duyarlarsa duysunlar!" diye kükredi. Kendini kaybetmiş gibiydi. Lale'nin babası da başkaları da hiç mi hiç ilgilendirmiyordu onu.

"Batu bak benim eve girmem lazım," derken onu daha fazla sinirlendirmemek için tane tane konuşuyordu. Batu'yu daha önce de sinirli görmüştü hem de sık sık ama gözüne bu kadar kendini kaybetmiş göründüğünü hatırlamıyordu.

"Bana doğru düzgün bir açıklama yapmadan hiçbir yere gitmiyorsun Lale!" dedi dişlerinin arasından.

Lale "Ama..." diyecek oldu fakat Batu kolundan tutup arabaya doğru çekiştirerek susturdu onu.

"Hem daha bu Paris'e yerleşme işi nereden çıktı onu anlatacaksın bana!"

Continue Reading

You'll Also Like

55.5K 2.5K 4
Kendini anlatamayan bir adam... Adamın anlatamadıklarına bile inanmayan bir kadın. Aralarına duvarlar örmüş 2 yıl... Kalplerini yakan bir aşk... Bede...
1.3M 42.6K 38
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
3.3M 119K 65
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
79.2K 6.6K 60
Tanrının bile adını unuttuğu bir sürgün kasabasına yolu düşen kayıp bir kadının hikayesi değildi bu.Tanrının seni unutmadım dediği bir adamın hikayes...