Harry, Ron ve Taylor son ders olan Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersinden çıkmış büyük salona doğru yürüyorlardı, derste fazla gürültü çıkarttıkları gerekçesiyle Umbridge üçünü diğerlerinden daha fazla tutmuştu, Taylor sallanan kravatını sertçe çekerek cebine sıkıştırdı. Fazlasıyla sinirli görünüyordu,
-Gerçekten onu öldüreceğim, hapşırdığı için birine ceza mı verilir lan?! Ron'a kızma sebebini hatırlıyor musun? "Çok yaşa" dediği içinmiş. Peki sana? Yere düşürdüğün mendil için!
-Neymiş eğilirken çıkarttığım çatırtı herkesin dikkatini dağıtmışmış, her şey sona erdiğinde o aptal hayatına bu kadar rahat devam edemeyecek. Bileğime kazıdığı şu şeyi alnının ortasına kazıyacağım.
-Salak, gerizekalı. Bahse girerim hayatı boyunca hiç kimse ona bunu demediği için bu kadar sinirlendi!
Sohbetleri o kadar hararetliydi ki ne etrafta biri olup olmadığına, ne de gittikleri yöne dikkat ettiler. Hızlı ve gergin adımlarla Büyük Salon girişine geldiklerinde Hermione kollarını kavuşturmuş onlara bakıyordu.
-HEY! Bütün okul sizi dinliyor, biraz sakin olun!
Hermione'nin sert çıkmasıyla üçü birden duruldu,
-Dakikalardır sizi bekliyorum, hadi yürüyün. İhtiyaç Odasına gitmemiz gerekiyor.
Hermione'nin ardından merdivenleri tırmanıp İhtiyaç Odasına girdiklerinde büyük bir kalabalık onlara bakıyordu, Hermione'nin aksine üçü de darmadağınık görünüyordu.
Hermione Harry'den bir hareket göremeyince boğazını temizledi ve arkasına bakıp fısıldadı,
-Hey! Hadisene, konuştuğumuz gibi.
Harry Hermione'nin direktifinden sonra planı hatırladı ve ağır adımlarla öne çıktı.
-Şey, selam. Geçen günlerin ardından, umarım hepiniz iyisinizdir. Bugün çalışacağımız büyü biraz üst seviye, Patronus büyüsü. Size ne olduğunu anlatmayacağım, direkt olarak ne olduğunu göstereceğim. Diyerek asasını salladı ve buz mavisi yarısaydam çatalak İhtiyaç Odasında koşturmaya başladı, herkes hayranlıkla onu izliyordu.
-Yapmanız gereken en kolay şey asanızı sallamak, asıl zor olan şey ise şu. Güçlü bir anıya ihtiyacınız var, ona tüm bedeninizle odaklanmasınız. Anı ne kadar güçlüyse yaratacağınız Patronus'da o kadar güçlü olur. Denemelere başlayabilirsiniz, ilk seferinizde başarısız olursanız korkmayın. Sadece denemekten vazgeçmeyin.
Herkes büyüyü denerken Harry onların arasında yürüyüp kontrol ediyordu, Ron kardeşlerinin yanına gitmişti. Taylor ise Hermione'nin yanındaydı.
-Biraz daha zorlarsan olacak.
-Ha, ne? Sen burada mıydın? Neden hiçbir şey yapmıyorsun?
-Aslında, biz bunu daha önceden öğrenmiştik. Üçümüz beraber çalışırken, D.O öncesi.
-Ah, evet. Beni çağırmamıştınız. Hermione bunu söylerken kaşlarını çatmıştı, sesinde de iğneleyici bir ifade vardı.
-Bunu aştığımızı sanıyordum, daha önce konuşmuştuk hatırlarsan.
Taylor git gide ona yaklaşıyordu,
-Acaba ne düşündüğünü sormam da bir sakınca var mı?
-Şey, hayır yok. Senden neden saklayayım ki, yani sonuçta...
Taylor birkaç saniye onu izledi,
-Sonuçta ne?
-Boş ver, sen hangi anıyı seçmiştin?
-İlk başta Ashley ile alâkalı bir şeydi ama etkili olmadı, sonrasındaysa...
Hermione asasını indirmiş onun cümlesini bitirmesini bekliyordu,
-Sonrasında ne?
-Seni düşündüm, yarattığım Patronus hiç olmadığı kadar etkiliydi.
-Aslında, bende. İlk başta ailemle ilgili olan bir şeydi ama yeterli olmadı. Şimdiyse, bize kalmaya geldiğin şu birkaç günü düşünüyordum fakat başaramadım. Bir şeyler eksik gibi, ne yapmam gerekiyor?
-Tekrar denemen gerekiyor,
Taylor ona iyice yaklaşmıştı.
Hermione derin nefes aldı ve tekrar denedi, eskisinden daha iyi olduğu kesindi.
-Harika, şimdi tekrar dene.
Taylor bu sefer onun boşta olan elini tutmuştu.
Hermione'nin bu seferki denemesi gayet başarılıydı, kusursuza yakın biçimdeki buz mavisi bir dişi su samuru ikisinin etrafında dönüyordu.
-Mükemmel! Başardın, en başından beri ilk senin yapacağını biliyord...
Taylor'un sözü kesilmişti çünkü Hermione dayanamayıp onu öpmüştü, kendisini o kadar kaptırmıştı ki odada olan onların dışındaki onlarca kişinin farkında bile değildi. Bir dakikaya süren bir yakınlığın ardından nerede ve kimlerle oldukları aklına dank etti, Taylor'dan ayrıldığında herkes onlara bakıyordu.
Harry dikkati onlardan almak için yüksek sesle konuştu,
-HEY! Neden durdunuz? Hadi, devam edin. Buraya boşuna gelmedik.
-Şey, özür dilerim. Kendimi tutamadım, yani biraz fazla ani oldu. Yanakları kızarmış bir şekilde Taylor'a açıklama yapmaya çalışıyordu,
-Önemli değil, iyi ki tutamadın. Hafızama yeni bir mutlu anı daha eklendi. Elimde pek fazla olmadığından hiçbirini unutmamaya çalışıyorum, hatta not bile alabilirim.
-Bunu kesinlikle yapmayacaksın! Hermione gülmesini tutamıştı.
-İyi be. Şey, çalışmaya devam etmek ister misin? Bende o arada Harry'e yardım edeyim.
-Tamam, tamam olur. Gitmeden önce seninkini görebilir miyim? Patronusun neye benziyor?
Taylor başını aşağı yukarı salladı ve asasını salladı, buz mavisi dev bir kurt Hermione'nin etrafında dönüyordu.
-Harikaymış! Aynı sana benziyor, yani şey haline.
-Anladım, merak etme.
-Neden sadece benim etrafımda dönüyor? Benimki böyle değildi.
-Sanırım kişinin arzuları ile ilgili. Harry'ninki herkesin etrafında turladı, Ron'unki ailesinin etrafında, seninki ikimizin etrafında, benimkiyse sadece senin etrafında. Muhtemelen kişi neyi en çok korumak istiyorsa ona göre şekil alıyor. Dedi ve arkasını dönüp Harry'nin yanına gitti.
-Durum ne? Diyerek Harry'i omzundan dürttü.
-Kötü gitmiyor, gelmene gerek yoktu sen yokken hallettim sayılır. Birazdan gidebiliriz, herkes ne yapması gerektiğini anlamış gözüküyor.
-Tamam, son defa kontrol edelim o zaman.
Yarım saat kadar bir süre geçtikten sonra Harry toplantıyı bitirmişti, herkes teker teker çıkıyordu. Ron Hermione ve Taylor çıkan öğrencileri geçirirken Harry'nin gözü ayna önünde tek başına dikilmiş sırtı dönük duran Cho Chang'e takıldı. Arkasını dönüp çıkışa baktığında sadece Taylor'la Hermione'yi gördü. Hermione Harry'e imalı bir gülümseme gönderirken Taylor göz kırptı ve Hermione'yi alıp odadan çıktı, artık sadece ikisi kalmıştı.
...
-Gerçekten onu öptün mü? Nasıldı peki?
-Ne diyeceğimi bilmiyorum Ron, biraz garip gelebilir ama fazlasıyla ıslaktı.
-Islak mıydı? Taylor'un kafası karışmıştı.
-Evet, ağlıyordu.
-O kadar kötü müydün?
Ron bunu dedikten sonra Taylor'la ikisi kıkırdamaya başladı ama Hermione durumdan rahatsızdı,
-Kesin gülmeyi. En iyi arkadaşımın harika öpüştüğünden eminim, siz iki aptalın anlayamadığı şu. Cho Cedric'in ölümünden dolayı üzgün, sürekli ağlayıp duruyor. Üstüne Harry'le onu aldattığını düşünerek kendisini suçluyor.
-Bir insan bunların hepsini aynı anda hissedemez ki, patlar!
-Senin beynindeki duygusal bölge çay kaşığıysa bunun için bizi suçlama Ronald!
Hermione bunu dedikten sonra kısa bir sessizlik oldu, birkaç saniye sonra Taylor'un kendisini tutamamasıyla bir kahkaha seli başladı. Bu sefer dördü beraber gülüyordu. Günün yorgunluğu ile yatmaya gittiklerinde erkekler yatakhanesinde bir çığlık duyuldu, Harry terler içinde uyanmıştı.
(Arkadaşlar, bu andan sonra filmde ne olduysa o oluyor, o yüzden ben direkt Noel haftasına atlayacağım.)
...
Noel'den bir önceki günün sabahına uyandıklarında hepsi çoktan hazırlanmıştı, sandıklarını sürükleyerek trenin öğrencileri alacağı yere yürüyorlardı ki alt sınıflardan küçük bir kız onları durdurdu,
-Taylor Black sensin değil mi? Profesör Dumbledore seni görmek istiyor. Hemen şu an.
Kız yanlarından ayrıldıktan sonra Taylor arkadaşlarından fikir alma amacıyla hepsiyle tek tek göz teması kurdu.
-Sebepsiz yere, bir yılın ardından neden beni istiyor ki?
-Acaba D.O'yu mu öğrendi?
-Bu mümkün değil Ron, o parşömeni bizzat ben büyüledim.
-Büyüledin mi? Ron'un ağzı çikolata ile dolu olduğundan az kalsın boğuluyordu.
-Evet büyüledim. Bizi ispiyonlayacak birinin yanına kalmasına izin verir miyim sence?
Taylor vaktinin git gide daraldığını bildiğinden eşyalarını onların ellerine tutuşturdu ve hafif tempoda koşarak Dumbledore'un odasının önüne geldi, koridorları bu saatlerde ilk defa boş görüyordu.
Kapının önüne geldiğinde müdürün odasına açılan geçit halihazırda açıktı, Taylor merdivenleri tırmanırken solunlanmak için kısa bir süreliğine durdu, üstünü başını düzeltirken Snape'in sesini işitti, Dumbledore ile konuşuyorlardı.
-Potter'ı uyarman gerekiyor Albus. İşin ne kadar ciddi olduğunun hâlâ farkına varamadı. Derslerde bir adım bile ilerleme kaydedemiyor, Karanlık Lord eğer onun zihnine girmeyi başarırsa olabilecekleri benden daha iyi biliyorsun.
-Hatırlatman için teşekkür ederim Severus, evet olabilecekleri çok iyi biliyorum. Eğer söyleyeceklerin bu kadarsa, şu an kapıda beni bekleyen bir misafirim var.
Snape gözleri kısakarak kafasını yana doğru eğdi ve meraklı bakışlarla kapı eşiğine odaklandı,
Dumbledore'un bu dediğini işittikten sonra Taylor birkaç saniyeliğine panik oldu, en başından beri onları dinlediğinin farkında mıydı?
Apar topar yukarı çıktığında Snape onu süzdü ve Dumbledore'a son bir kez baktıktan sonra pelerinini savurarak odadan ayrıldı.
Dumbledore Taylor'un pek rahat görünmediğini hızlıca fark etmişti,
-Hoş geldin, panik yapmanı gerektirecek hiçbir şey yok çünkü buraya seni ufak bir rica için çağırdım.
-Rica mı?
-Evet, rica. Bu tür zamanlarda ve sonrasında, Harry'nin yanından olabildiğince ayrılmamanı istiyorum. Bunu diğerlerine de söyle, ama Harry'e belli etmeden. Voldemort için onun en zayıf anı, en yalnız olduğu an olacaktır.
-Tabii, tabii ki.
Taylor bunu dedikten sonra birkaç saniyeliğine Dumbledore ile göz temasında kaldı, okulda yaptığı şeyleri düşününce burada bulunmak onu fazlasıyla geriyor ve suçlu hissetmesine sebep oluyordu. Onun birkaç saniyelik dalgınlığını Dumbledore bozdu,
-Bazen babana değil de daha çok Sirius'a benzediğini düşünüyorum.
Taylor onun bu dediğinden hiçbir şey anlamamıştı,
-Ne? Şey, özür dilerim pardon anlayamadım da.
-Baban da çok zeki bir öğrenciydi ama senin aksine biraz daha... Nasıl desem, yerinde oturmayı biliyordu.
Dumbledore her zamanki gülümsemesi ve kibar havasını koruduğundan Taylor'un panik seviyesi şu anlığına sağlıklı görünmesini engellemiyordu. Cevap vermedi, kafası karışmış bakışlarla soru sorarcasına masasına yaslanmış Dumbledore'un gözlerine bakakaldı.
-Demek istediğim, meraklı ve öğrenmeye aç olmak güzeldir fakat bu okulda sandığın kadar anonim kalmak fazlasıyla zordur, özellikle müdür benim gibi biriyken. Öğrenmeye aç, zeki bir beyni kısıtlamak asla yapacağım bir şey değildir fakat okul üzerindeki yetkilerim günden güne daha da kısıtlandığından seni biraz daha "sakin" olmaya davet ediyorum. Treni kaçırmanı önlemek için daha da güzelleşebilecek sohbetimizi burada bitirmek zorundayız, tabii eğer tatili Hogwarts'ta geçirmeyi planlıyorsan işler değişebilir.
-Hayır, yani teşekkür ederim efendim. Sanırım gitsem iyi olacak, dedi ve koşarak okuldan ayrılmak üzere olan grubun yanına gitti.
Ciğerleri patlayacak gibi olduğundan pek kafasını zor kaldırıyordu, arkadaşlarını bulmak için gözüyle etrafını tararken biri onu dürttü,
-Az kalsın geç kalıyordun, bir de sana ne oldu? Neden nefes nefesesin?
-Koştum, yani zorunda kaldım. Harry ve Ron nerede?
-Bilmiyorum, seni ararken onları kaybettim. Trene binince onları buluruz, öncesinde sen üşütmeden içeri girmemiz gerekiyor.