16. Bölüm: Beklenmedik Fırtına

13.9K 493 158
                                    

06.58

Anthony irkilerek uyandı. Gözlerini çapaklanmanın etkisiyle açamıyor; kapısı ve penceresi kapalı olduğundan oksijensizliğin desteklediği uykunun hükmedici yoğunluğuna tüm gücüyle karşı koyuyordu. İrkilmesine sebep olan ve uyanık bir insanın dahi dizlerini titretebilecek kadar güçlü sesi çözmeye odaklanmalıydı; beş saniye içinde gözlerindeki çapağı işaret parmaklarını bükerek temizledi ve uzun, derin bir nefes alıp bitkinleşmiş göz kapaklarını araladı. Saatin kaç olduğundan bihaberdi; oda antika saate bakması için yeterli ışığı barındırmıyordu. Kendine geldikçe sesin ne olduğunu tahmin etmeye başladı; yavaşça doğrulup ayağa kalktı ve perdesini araladı. Tahmini doğruydu, fakat Sarabande'de böylesi bir manzaraya ilk kez şahitti: benzerinin dünyanın en vahşi bölgelerinde ya da yabancı bir gezegende görülebileceği; kömür grisinde, olabildiğince koyu tonda ve yoğunlukta kasvet dağıtan fırtına bulutları kasabanın kentin arasında mahsur kalmasına yol açıyordu. Hayatında ilk kez yağmur sesini idrak edememiş; fırtına bulutları yağmur damlalarını devasa bir şelaleye dönüştürmüştü. 

Birkaç saat içinde böylesine etkili bir fırtınanın Sarabande'yi nasıl vurduğunu sorgulayarak masa saatini pencereye doğru tuttu; akrep yedinin tam üzerindeydi. Gündeminde ne uyumadan önce gördüğü ışık ne de buluşma konusu vardı; öyle ki uyku sersemliğini şok edici bir doğa olayına şahit olarak atlatırken bu konuların zihninde canlanması şaşırtıcı olurdu. Hafifçe yükselen adrenalin hormonunun sayesinde odayı terk etmesi üç saniye sürmedi. 

Evde iki lavabo vardı; banyo ise lavabo ile birlikte Anthony ve Celestia'nın olduğu üst kattaydı. Sola dönüp lavaboya ilerlerken kardeşinin de fırtınanın etkisiyle uyanmış olabileceğini düşündü; kapısı hafif aralıktı ve olabildiğince sessiz davranarak kapıyı araladı. Ama yatakta kimsecikler yoktu. Kasabanın kasveti koridora çökmüş, zihni karamsarlığa kapılmıştı. Yüzünü vakit kaybetmeden yıkamalıydı. Kapıyı kapatıp arkasına döndü. 

"Anthony?"

Celestia, ağabeyini korkutmamak adına fısıldadı, fakat nafileydi; kasvetin getirdiği dalgınlıkla ruhu çekilircesine irkildi. 

"Ö-ö-özür dilerim! B-be-n..."

"Ödümü kopardın Anthony! Merak etme, tek parçayım." diye yanıtladı odanın kasvetini gülüşüyle dağıtarak, "Fırtına mı uyandırdı seni?" Anthony odanın oksijenini sömürürcesine güçlü bir nefes daha çevirdi; kalbi güm güm atarken yaşadığı kısa ürperti onun ayılmasıyla sonuçlandı.

"Tabii buna fırtına denirse... bu ülkede daha önce bir kasırga yaşanabileceğini duymamıştım." diye karşılık verdi Anthony ruh halini dengelemeye çalışırcasına sırıtarak, "başka sebepleri de sayabilirim, ama henüz değil." 

"Nedir o sebepler?" Celestia uykunun etkisiyle dağılan saçlarını topluyordu, "yine bir şey mi oldu?" 

"Sabretmelisin sevgili Celestia," diye karşılayarak derin bir iç çekti, "fırtına dinmezse sabretmeye devam edeceğiz." Celestia ağabeyinin yanıtına gıcık oldu ve "Peki o zaman," diyerek geceki tavrını yeniden takındı; odasının kapı koluna uzandı ve heceleyerek fısıldadı: "Çok gıcıksın." Anthony hafifçe gülümseyip lavaboya doğru ilerlemesiyle onu yanıtladı.

Ağabey kardeşlik ilişkileri günün ilk ışıklarında, fırtınanın en hiddetli olduğu anda dahi tartışabilecekleri kadar canlıydı. Yaptıkları irili ufaklı tartışmalar kendilerini müthiş bir dengeye soksa da onlar dengenin tanımıyla henüz tanışmamıştı; kendilerini iyi hissetmeleri onlar için yeterliydi.

Celestia yatağını düzeltip üzerini değiştirirken Anthony yüzünü Sarabande'nin gün geçtikçe soğuyan suyuyla uzun uzun yıkadı ve musluğa bakıp gördüğü kabusu anlatırcasına negatif düşüncelerini paylaştı. Bu paylaşım, büyükannesinin annesinden gelen zihni rahatlatıcı bir aktiviteydi; çocukluğundan beri çok şiddetli bir kabustan kurtulduğu her an gördüklerini musluğa bakarak paylaşır ve tüm karanlığın suyla birlikte akıp gittiğine inanırdı. En nihayetinde yaşamı derinden sorgulamaya başlamaya karar verdiğinde, bu inanışı saçma bulmaya ve kabus gördüğü zamanlar hiçbir şey yapmadan gördüklerini unutmaya başlamıştı. Ama bu gece bilinmeyenle dolu -kimine göre ufak tefek sayılabilecek- olaylarla birlikte gün ışığını hiçe sayan bir fırtınanın çıkmasından dolayı farklıydı. Lavabodan ayrıldığında zihni boşalmıştı. Yaşadığı rahatlamanın akabinde yağışın sesinin epey azaldığını algıladı. Gün ışığı tüm görkemiyle kömür grisi bulutları dağıtırcasına Sarabande'yi aydınlatmaya başladı. Bu kadar şiddetli bir fırtına bir anda son bulamazdı; doğa gerçekten sürprizlerle doluydu.

On dakika geçmeden hem Celestia hem de Anthony hazırlandı; Celestia daha rahat hareket etmek istediği için bordo eşofman takımını;  Anthony ise kareli gömleği ile geniş paça pantolonunu giymişti. Odadan aynı anda çıktılar ve birbirlerini bir kovboy edasıyla süzdükten sonra kıkırdayarak merdivenlerden indiler. 

Michelle uyanmıştı; hafifçe yağmaya devam eden yağmur eşliğinde kahvaltıyı hazırlıyordu. Görünüşe göre fırtınanın sesinden etkilenmiş, kahvaltılıkların çoğu masadaki yerini almıştı. 

"Günaydın anne!" Celestia'nın enerjisi dün gecekinden halliceydi ve Michelle'ye upuzun sarıldı. Anthony'nin bir gözü masadaydı; erken kalktığı zamanlarda -okul haricinde birkaç kez- midesi kazınır, kahvaltı yapmadan kendine gelemezdi. 

"Günaydın, her zamanki gibi harikasın anne! İzninle hemen başlayabilir miyiz, fırtına şiddetini yitirdiği için Celestia ile çıkabiliriz." Michelle Sarabandelilerin de uyguladığı üzere hep birlikte yemek yeme alışkanlığı kazandıkları için bu konuda hassastı, tıpkı babaları Richard gibi. Bu alışkanlık, düşünmeksizin "Hayır beyefendi, babanızı bekliyorsunuz ve masaya birlikte oturuyoruz." diye çıkışmasına yol açtı. Michelle farkında olmadan Richard'ın uyku keyfini bozmuştu ve bunu Celestia'nın Anthony'e alaycı bir yüz ifadesiyle bakmasıyla geç de olsa fark etti. 

"Ha-hayır! Celestia!"

Celestia koşar adımlarla babasını uyandırmaya doğru emin adımlarla ilerlerken Richard kahkaha atarak kapıyı açtı ve hızını alamayan kızını iç ısıtan bir şekilde sarılarak durdurdu. 

"Her şeyi duydum! Doğru masaya, marş marş!" Richard ve Celestia gülüşmeler eşliğinde masaya ilerlerken Anthony annesinin elinden hazır kahvaltı tabaklarını hızla aldı ve yerine oturdu. Özellikle Michelle'nin geceki hisleri şu anki garipliğin doğurduğu düşünceleri tetiklemişti. İkisinin de ağızları doluyken Richard söze girdi.

"Anthony," çayından yudum alarak tok ve bir o kadar keyifli ses tonuyla devam etti, "bunun gibi bir fırtınayı tam senin yaşında deneyimledim." Anthony hem benzer bir fırtınanın kasabayı vurduğuna hem de onun bu sabaha karşı yaşananlardan haberdar olduğuna şaşırmıştı."

"Ne zaman uyandın tatlım?" diye sordu Michelle. Richard "Senden yarım saat önce sevgilim," diye karşılık verdi, "bebekler gibi uyuyordun, parmak uçlarımda yürüyüp bir süre fırtınayı izledim. Sonrasında odaya geçince uyumuşum. Biraz miskinlik yapmak iyi geldi." Michelle genç bir kız edasıyla utandı ve kıkırdadı. Ardından Richard, kahvaltısını bitirmeye yaklaşan Anthony'e yöneldi.

"Oğlum, günden güne şaşırtıyorsun." kol saatini işaret ederek devam etti, "Eskiden olsa bu fırtına bile uyandıramazdı seni. Sabahın köründe kalktın; annene yardım bile ettin. Pire gibisin bu sabah. Heyecanlandım doğrusu. Nereye gideceksiniz bakalım?"

"Dün gece biraz geç çıktık baba," dedi Anthony çayının son yudumunu alarak, "Hafta sonu tatili malum, uzun uzun vakit geçirelim istedik. Fırtınayı hesaba katmadık tabii, bu kadar yağışa nasıl su basmadı, hayret..." Richard onu başıyla uzun uzun onayladı; simsiyah pos bıyığının altındaki neşeli tebessümü yerini sözlere bıraktı.

"Kıyamet kopsa bu kasabaya zarar gelmez oğlum; hem çatılar rüzgara ve yağışa hem de yollar sele karşı aşırı dayanıklı. Büyüklerin hiçbir şeyi aceleye getirmedi. Onlar her soruna bir çözüm bulan insanlardı ve bizi de öyle yetiştirmek istediler." 

Anthony'nin zihninde dün gece hatırlanan geçmişteki birtakım yaşanmışlıklar belirdi ve kendini istem dışı düşüncelere dalarken buldu. O sırada Celestia da tabağındakileri bitirmişti. Ağabeyinin bacağını çimdikledi ve kendine gelmesini sağladı. 

"Hadi, kalk!" diye fısıldadı, "Umarım hazırdırlar, zillerini çalalım." Anthony Celestia'ya hak verdi ve hızla doğrularak babasına yöneldi.

"Baba, bu konuları zevkle konuşmak isterim." ardından Michelle'ye yöneldi, "İzninizle Ophelia ve Raphael'e doğru gidiyoruz. Gelirken bir şeyler almamı ister misin? Hemen bir kağıt çıkarıp not alabilirim." 

Michelle ikisinin de gözlerine geceki anlamlı tavrıyla bakarak "Siz eğlenmenize bakın, Richard halleder. Siz dikkatli olun yeter ki." dedi. Kapının kenarındaki askılığa doğru ilerleyen Anthony ve Celestia kapı zilinin çalmasıyla hafifçe irkildi ve kapıya yakın olan Anthony önce davrandı. Gelenler Ophelia ve Raphael'di. 


MER | Paranormal RomanWhere stories live. Discover now