71. Bölüm: Kimberly

64 20 28
                                    

"Doğaüstü... korkunç... bu mümkün değil! HAYIR, BU MÜMKÜN DEĞİL!"  

Stephen'in acı çığlıkları Batı Orman'ın yaşam barındırmayan her noktasına işlerken saliseler içinde ölüm sessizliğine dönüşüyordu. Kimberly, Jane ve Michelle'nin gözleri önünde karanlığın görünmez etkisi ışığı karadelik gibi çekiyor, Sarabande ile Batı Orman arasına görünmez bir duvar örüyordu. Kızların uzun soluklu keşif planı bir ruhun hiçliğe çöküşüne yol açmış; yaşamın domino taşı etkisi yaratan planları kaosu küllerinden doğurmuştu. 

Ölü toprakların üzerine düşen, teni buz kesen ve gözleri zifiriye bürünen Stephen'in bilinçsiz bedeni görüş hizalarındaydı. Bu geceye dek neşesini bir an için dahi yitirmeyen gözlerinde herhangi bir yaşam belirtisi görememeleri, kalplerini tıpkı Stephen'in hiçlikle kaplanan gözlerine çeviriyordu. Her şey bir anda olup biterken; içlerinde kalan ışığın yok olmaya yüz tutması acımasızca gerçekleşirken...

"Ki-ki... Kimberly..."

Michelle'in tükenmeye ramak kalan enerjisinden dökülen kelime, Kimberly'nin yoğunluktan kurtulmayı başararak Stephen'a doğru ilerlediğini gösteriyordu. Bu nasıl olabilirdi? Dere kenarında ilk kez yüzleştiği bilinmeyen tehlikenin potansiyeli açığa çıkmasına rağmen Kimberly içgüdülerini mi dinlemişti? 

Kimberly'nin bilinci Batı Orman'ı bile es geçmeyen engin hiçlik okyanusunun kıyısından açıklara doğru yüzmeye başladı. Zihnini, dolayısıyla korkusunu, endişesini, acısını, kaygılarını hiçliğin kıyılarına bırakmıştı. Genç bedeni Stephen'in cansız bedenine doğru eğilirken bilinci yalnızca boşluktaydı; ne zaman, ne de bir düşünce... yalnızca hiçlik. Engin sessizlikle bütünleştiğinde, bilincinin ezeli gözleri altın sarısı, sonsuzluğu aydınlatabilecek kadar güçlü, fakat bir nefesin ardından her şeyin özünden gelen saf sevgi olduğunu idrak edeceği ışıkla ilk kez yüzleşti. Eş zamanlı olarak Batı Orman'dayken elleri istemsizce açılıp Stephen'in kalbine yaklaştı. Tebessümü, tüm ormanı kaplayan zifiri korkuyu hiçliğin derinliklerine gönderecek kadar derinden geliyordu. 

Bilinci sonsuzluğa koşup sevginin saflığı tüm hücrelerini beslerken ışıltısını Stephen'in kalbine yansıttı. Kimberly yalnızca bir aracıydı; bilinci ilk kez "Ben kimim?" sorusunu kelimelere dökemeden yanıtlıyordu. Zamanın koşulsuzluğu, onun kaynakla bağlı bilincine anında karşılık verdi: Jane ve Michelle'in zihninde beliren olası ihtimallerden hiçbirinin gerçekleşmeyerek hücrelerini öldüren zifiri yoğunluğun son bulması, beraberinde Stephen'in umutsuzca korkuya teslim olan kalbinin bir an içinde canlanmasına yol açtı. Stephen canlanmış, ilk nefesini derinliği sığ bırakacak kadar güçlü bir şekilde almıştı.

Kimberly yaşamının en büyük sınavını tamamlamasına rağmen hiçlikle dansının henüz bitmediğinin farkındaydı. Sessizliğin sesi, sınavının her anında ona sevgi, korku ve hepsini kapsayan sonsuz okyanus hakkında derin deneyim dersleri sunmuştu ve nihayet kendi gerçekliğiyle yüzleşebilirdi. 

Kimberly Batı Orman'da bulunduğunu hissederek olması gerektiği üç boyutlu gezegeni algılamaya başlarken gözlerini bürüyen altın sarısı ışık, merkezinde tüm farkındalığı ile tezahür ederken çevresini oluşturdu. Önce kasabanın merkezinde gördüğü, birbirine zıt yönde dönen yıldız tetrahedronu etrafında hissetti, daha sonra bu şekli de kapsayan, çok güçlü, dünyayı çevreleyebilecek kadar devasa ve sevgiden geldiğini hissettiği disk şeklinde bir yapıyı... ve en sonunda devasa şekli dahi küçük bırakacak kadar büyük ve kozmosun her noktasıyla bütün, tamamlayıcı şeklin koşulsuz girdabına kapılırken...

"Kimberly! Hey, Kimberly! Bizi duyuyor musun?"  

Jane ve Michelle Kimberly'i sevinç çığlıkları atarak dürtüyordu. Kimberly, gerçekten daha gerçek olarak tanımladığı bu şekli görmeyi sonlandırdığından bir saniyelik hüznün bedeninden akıp geçtiğini hissetmiş ve capcanlı bir şekilde ayaklanan Stephen'i gördüğünde, içini apayrı bir neşe kaplamıştı. Aralarında geçen ortak his ise Stephen'in yeniden canlanmasıydı. Kimberly hariç herkes yaşananların şokundaydı ve kendilerine gelip kasabaya, sıcacık yataklarına girdiklerinde, orada neler olup bittiği ve nasıl kurtuldukları sorusunun beyinlerini adeta kemireceği aşikardı. Yine de üzerlerinde hiçbir yoğunluk hissetmeden Batı Orman'ı bir daha geri dönmemeyi umarak terk ederlerken bu soru Michelle'in dudaklarından istemsizce döküldü. O sırada Kimberly en arkada bulunurken, amacına ulaşamayan karanlık ruhu bilgelik ve cesaretiyle karşıladı. Fakat laneti halen kaybolmayan orman henüz son sözünü söylemediğini Kimberly'e aktarmayı başarmıştı. Zihninde beliren hisleri kelimelere döktü:

"Beni alt edemediğini, sadece günü kurtardığını unutma!  Kasabaya çöküşümü, ruhunuzu o fani gibi bedenlerinizden koparışımı engelleyemeyeceksin!"

Kimberly bu sezgiye karşı tebessümünü içten ve sessiz kahkahalara dönüştürerek duygularını ormana ilmek ilmek dokumaya başladı:

"Gerçek senin gibi saf karanlığı dahi kapsıyor. Bu hikaye mutlu sonla bitecek!"

Kimberly cümlesini tamamladığında, Stephen'in ormandan çıktığını ve yüzündeki gülümseyişi yeniden gerginliğe bırakıp kızlara ne gördüğünden söz ettiğini algıladı.

"Tarif edip etmemekte tereddüt ediyorum, ama o şey doğruymuş; bu, bu mümkün olmamalı!"

"Ne gördün, lütfen gördüklerini içine atmak yerine bizimle paylaş, biz senin daima yanındayız!" diyerek destekledi Jane, Michelle ile birlikte omzuna sarılarak. 

"Pekala, siz kazandınız.

Yarı şeffaf, yaklaşık iki buçuk metre; uzun, simsiyah saçlı; zayıf suratlı ve karakteristik, sivri kulaklı; ifadesiz, düz ve solgun dudaklı, kulakları gibi sivri burunlu; upuzun kollara ve tırnaklara sahip, pençe gibi, fakat düz parmaklı; bir yırtıcıdan farksız ayakları olan, düz bacaklı bir varlık... ve en kötüsü çocuklar, gözleri ve kaşları yok!"


MER | Paranormal RomanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin