58. Bölüm: Ekip Tamamlandı

3.5K 131 35
                                    

Ophelia, Anthony'nin güçlü sezgisiyle birlikte telefonunun çalmasının ardından, arayanın Sirius olduğunu imgeledi; yanılmamıştı ve yüzünü çepeçevre saran bir etkiyle bütünleşti. Bu etki, masadaki herkesin kalbini durdurabilecek kadar güçlüydü. Kabusun, karşılaşmalarının ve son olarak, Anthony'nin fikriyle birlikte Sirius'un onu an içinde aramasının derinliği, ses dalgasının şok dalgasına dönüştüğü yüz doksan dört desibeli aşmalarına yol açmıştı. Şok dalgasını tüm hücrelerinde hisseden ekibin tutunacak son dalı, Anthony'nin telefonu her şey yolundaymış gibi açmasıyken, onun diğerleri gibi tepki vermesi, 3 Ekim gecesindeki çaresizliği masanın atmosferine yansıtmıştı.

"Evet, doğru." Sesi titreyen Anthony, Sirius'u yanıtladı. 

"İnanamıyorum. Ben... hayır Sirius, yalnızca kendimde değilim ve sana her şeyi anlattığımda, tepkimin kaynağını algılayacağından şüphem yok. Tam olarak neredesin?" 

Anthony'nin yanıtıyla çenelerine güçlü bir kroşe yiyerek nakavt olmak üzerelerken son anda geri çekilmişlerdi.

"Marie mi? Aman Tanrım! Evde değilim, ama eve çok yakın bir restorandayım. Hem de... neyse, geldiğinde bizi çok daha iyi anlayacaksın."

Kısık sesle "Çocuklar, Sirius geliyor!" diye sıçradı Celestia, Ophelia ve Raphael ile aynı şaşkınlıkta birbirlerini izleyerek.

"Caddeye inip sağ tarafa doğru aynı yol üzerinden ilerler misin? Ben seni karşılayacağım."

On saniye geçmeden Anthony telefonu kapadı ve Celestia ile dostlarına tek kelime etmeksizin restorandan ayrıldı; dizlerinin bağı çözülmüş, dudakları kurumuş, gözleri yalnızca Sirius'a kavuşma anına odaklanmıştı. Restoranın dış kapıya açılan düz koridorunu koşar adımlarla tamamladı ve yaşamının en hassas saatlerinin nihai noktasını, ruhundan gelen kasırga ile güçlendirdiği Elli Beşinci Cadde ateşinde deneyimlemek için bilincini anın sonsuzlukla harmanlanmış armağanında tuttu.

Karşı kaldırıma geçti. Evi ile restoran arasındaki sayılı metreler, birbirlerine doğru ilerleyen eski dostların yarım dakikadan kısa süre içinde karşılaşacağını gösteriyordu. Bunun farkındalığını yaşarken nefesini çevirmekte güçlük çeken Anthony'nin gözleri, Elli Beşinci Cadde'nin her detayını ustalıkla tarıyordu. Adımlarını yavaşlattı ve caddenin restoran hizasına doğru yürüyen yirmi erkekten hangisinin Sirius olduğunu seçmeye çalıştı; yüzleri kolaylıkla seçilmese dahi onu üçüncü saniyeden tanıdı. Birbirlerini tanımamaları ne mümkündü?

Aralarında yalnızca on iki metre vardı; Sirius, cadde lambasının tam altındayken adımlarını durdurmuş, tüm donukluğu ile ona bakıyordu. Anthony ise aralarındaki mesafeyi kısaltan adımları sanki mıknatısın aynı kutbu tepki verirmişçesine güçlükle atmış, ona üç metre kadar yaklaşmıştı. Onu iten Sirius değil, vicdan okyanusunun dibinde canlanan güçlü depremin oluşturduğu dev dalgalardı. Şok dalgasının etkileri halen devam ederken, imgeler dahi sessizliğe bürünmüş, Sarabande hatıraları ne kalbinde ne de gözlerinde canlanabilmişti. Sirius, Anthony'nin tüm temellerinin yıkılma tehlikesi yaşadığı depremini sonlandıracak adımı attı:

"Dostum!"

Anthony'nin kalbi çözülmüş, dev dalgalar yerini çarşaf misali bir okyanusa bırakmıştı. Donukluğunu, yanaklarından süzülen gözyaşlarıyla sonlandırdı. Birbirlerine çeyrek asrın hasretiyle sarıldılar. 

"Ne hissettiğimi, neler düşündüğümü kelimelere dökemiyorum dostum." 

"İçin rahat olsun, seni anlıyorum." dedi Sirius dolan gözleriyle Anthony'e gözünü kırpmaksızın bakarken, "Yaşamda her şey olması gerektiği gibi. Bu ayrılık yaşandı ve bitti. Peki ya aramızdaki bağ? Değişen hiçbir şey yok dostum."

Anthony seneler boyu süren bir savaşın zafer anına şahit olan bir savaşçıdan farksızdı; kendini bir illüzyona kaptırırken yaşamının temel taşlarını unutmaya çalışıp, çıktığı tüm basamakların yerle bir olduğuna şahit olması onu başta boşluğun sonsuzluğuna taşıyıp, ardından şok edici yüzleşmelere sürüklese de, özüyle bütünleşmenin verdiği duygu ile tüm hücrelerini besliyordu. 

"Bugün olması gerektiği gibi deneyimlemiş olmalıyım." diye karşıladı, "Hislerim bu gecenin henüz bitmediğini vurgularken beni aradın."

"Kaderin cilveleri," diye destekledi Sirius, "Gözlerindeki parıltıdan hissettiğim kadarıyla şaşkınlığımız Mars'ın zirvesi Olympus'a dek yükselecek; hatta evrenlere bile sığamayacak." Anthony, Sirius'un anlamlı, fakat bir o kadar masumca yönelttiği bakışlarını son kurduğu cümlelerle harmanladığında, tüyleri diken diken oldu. O sırada Anthony nazik bir el hareketiyle Sirius'a restorana doğru ilerleme teklifinde bulundu ve ağır adımlarla yürümeye başladılar.

"İlk önce sen başlayabilirsin." dedi kıkırdayarak.

"Pekala." Sirius'un heyecan dürtüleri Anthony'nin ricasıyla artmıştı; nefesini hafif bir tebessümle vererek soruyla karışık hamlesini gerçekleştirdi:

"Nihayet karşılaştınız mı?"

"K... kiminle?" Anthony, Sirius'un doğru tahminde bulunma ihtimaliyle ense kökünden çok güçlü bir ürpertinin geçtiği hissine kapılarak kesik kesik nefes aldı. 

"Celestia, Ophelia ve Raphael." 

"Hayır, Sirius... bu mümkün değil!" Anthony'nin yüz kasları uyuşmuş, teni solmuştu; parmak uçları titriyordu. Anthony gerçekten de gün boyu yaşadığı şok dizisinin ardından daha büyük bir etkiyle baş başa kalmıştı. Senelerce sakin ve kontrollü yaşarken hayatın bahşettiği güçlü bir tecrübeyle karşılaşıp en zayıf haliyle yüzleşmesi onu hem yormuş hem de derinlemesine sarsmıştı. Yine de tüm zayıflığını yaşam pınarlarının yanında deneyimlemişti, tıpkı onlar gibi. Açıkçası Anthony'nin senelere sığabilecek on iki saatlik tecrübesi, onun kendi yarattığı imajını da içten içe sorgulamaya başlamasını sağlamış, kendini Anthony kalıbından uzaklaştırıp ona dış gözden bakmasına yardımcı olmuştu.

"Şu an onlarla birlikte olduğunu bilmiyordum, yalnızca bir tahmin; gerekçeleri olan..."

"Gerekçeleri olan mı?"

"Evet." dedi Sirius elini dostunun omzuna koyarak, "Yüzümden anlaşılmıyor mu hayrete düşürüşün? Anthony, her şeyi konuştuğumuzda tüm taşlar yerinde oturacak, hepimizde..."

"Sirius. Karşıma çıkana dek rotasını kaybetmiş bir geminin içindeki kaptandan farksızdık. Aldığım her nefeste tüm parçaları bir kez daha sarsılmayacak gibi oturmuş görüyorum. Ama..." Anthony duraksadı ve özlem duygusuyla çevrelenmiş gülüşüyle devam etti, "içinde bulunduğumuz bilinmezlik girdabı dahi senin gelmenden önemli değil. İyi ki geldin." Birbirlerine yeniden hasretle sarıldılar ve restorana doğru tıpkı kasaba zamanlarında yaptıkları gibi omuz omuza, çocukluklarıyla bütünleşmiş bir şekilde ilerlediler.

Sirius, kırk üçüncü yaşının getirdiği olgunluğu yüzüne yansıtmayı başarmış, genç ruhunu parıldayan kısmen çekik gözlerine ve giyim tarzına işlemişti. Anthony'den yedi santim kısa, beş kilo daha zayıf ve kendi gençlik dönemine göre daha esnek görünümlüyken, üslubu tıpkı Sarabande'deki defteri açıklarken olduğu gibi düzgün ve kelimelere hayat veren türdendi. Araştırmacı bir hava katan orta uzunlukta balbo sakalı ve kaş hizasından ayırıp yana taradığı, açık tenine uygun koyu saçı; bej rengi trençkotu ile içine giydiği açık gri kazağı ve mavinin en mat tonlarını barındıran ince atkısı; altına giydiği dar paça koyu lacivert cin pantolonu ve ince, trençkotu ile uyumlu kahverengi botu ise oval yüzü, küçük burnu, düz kulakları ve karakterist yapıdaki hafif geniş çenesi ile müthiş bir uyum içindeydi. 

Nihayet restorana vardılar. Anthony Sirius'u nazikçe içeri geçirdi; yan yana yürümedikleri iki saniye içinde ise gözü zeytin yeşili, yatay ve geniş postacı çantasına takıldı. Şehir dışından geldiğinden kıyafetlerini koyduğunu düşünse de içinden geçen bir his, çanta ile bir sırrı da beraberinde taşıdığını söylemişti.

MER | Paranormal RomanWhere stories live. Discover now