101. Bölüm: Sonun Kaotik Başlangıcı

77 15 13
                                    

Sirius, yüzlerce metre yükseklikteki iki dağ zirvesinin arasına bağlanmış bir ipin üzerinde haylayn (highline) yaparcasına temkinli ve tedirgindi; büyük büyükbabasının arkadaşının yaptığı hataların tekrarlanmaması adına kendini telkin ediyordu. Nefes kontrolünü sağlayarak doğaüstü yüzleşmenin aralanan kapısından içeri girdi:

Tüm hikayeyi öğrendik. Amacına ulaştın; ölümsüzsün ve seni sınırlayan bedeninden ayrısın. Hırs bürüyen gözünün hep daha fazlasını istemesine şaşırmamalı. Amacına ulaşmak için vazgeçmeyeceksin, değil mi?

Sirius'un söze girişi ile cümlelerini tamamlaması arasındaki stres değişimi dostları tarafından rahatlıkla algılanıyordu. Ophelia, "Sirius" diye ışıldarken sesindeki sakinleştirici ahenk başta Sirius olmak üzere tüm ekibe yardımcı oldu. O sırada ruh çağırma tahtasının üzerinde hareketsiz duran ok, keskin soğukluktaki enerjiyle yüklenerek harekete geçti ve "EVET"e doğru ilerledi.

Sirius, yüzleşmenin ateşini harlandırmak adına harekete geçti:

Belki de hepimizin tahmini bize ne kadar yakın olduğun konusunda yetersizdir. Eğer bu doğruysa, "Neden biz?" sorusunun üzerine ne derece düştüğümüzü de biliyorsun. Bilmelisin de. Çeyrek asrın hasretiyle, yaşamın kusursuz planının bir birer nasıl işleyerek kavuşmamızı sağlamasını; kasabalıların gözlerindeki umut ışığını; gücümüzün çocukluğumuzla birleşmesiyle nasıl katlandığını... bu gecenin şafağında, bizi birbirimizden uzaklaştıran ve hayatımızın ışık değmemiş katmanlarına yaralar açan her an etkisini sonsuza dek yitirecek! 

Sirius'un görünmez, işitilmez ve gücü tahmin edilemez varlık karşısında herkesi ve her şeyi hiçe sayacak kadar cesaret dolu konuşması son buldu. Şato ise temkinli, fakat bir o kadar pervasızca çıkan sözlerin karşısında tepkisizdi. Ne Sirius görünmez bir etkiyle sandalyesinden uçmuştu ne de tepelerine inen görünmez bir bulut ruhlarını çekmişti. 

Ürkünç enerji, oku yeniden harekete geçirdi. Bedenleri aniden kasılmıştı çünkü ne Sirius ne de ekibin diğer savaşçı ruhları şatonun gizemli varlığına bir soru yöneltmişti. Oku takip eden ise yalnızca gözleriydi ve beş saniye içinde aldıkları ilk nefesle gevşemeyi başarmışlardı. Korkusuzlukları ve bir anda kendilerini Batı Orman'da bulmalarının dışında tehlikeli bir durumla karşılaşmamaları, kendilerini tamamen güvende hissettiriyordu. Fakat doğaüstü okyanusun yüzeyine taşınan, temkinlilik duygularının yetersizliği simgelediği karanlık an, bilinmeyeni bilinir kılan acımasız adımı attı:

Yaşamlar boyu sürebilecek bir döngünün nihai sonu... 

Ruhun yanıtı tamamlandığında, ruh çağırma tablasının çevresini saran mumlar karadeliğe çekilen yıldızların çaresizliğinden farksız bir edayla söndü. Sirius, güven dürtülerini canlı kılan ışığına doğru hızlıca atılırken, tüm ekip kontrolü kaybetmemek adına ceplerindeki telefonun fenerine sarıldı. Bir aksiyon sanatçısının reflekslerine taş çıkaran adımları sonuçsuz kalmıştı; ışığın düğmesi çalışmıyordu. Telefonlar ise kapanmıştı ve cihazlarını yeniden açma denemeleri sonuçsuz kalmıştı. Elektronik cihazların ve floresan el lambasının devre dışı kalmasının kalplerine bir mızrak etkisiyle saplandığı an, şatonun duvarlarını çatırdatırcasına güçlü bir basınç zifiri karanlığa eşlik etti. İpleri ilk elinden bırakan, basıncın çınlayan hassas kulağını diğerlerininkinden daha çok etkilediği Raphael'di. Ayaklanarak gözlerini sımsıkı kapadı ve Ophelia'nın koluna iki koluyla kenetlendi. Basıncın artan şiddeti, Ophelia'nın ve ışığın geri kalan savaşçılarının konuşamamasına yol açıyordu; bu, Batı Orman lanetinden gelen kaos anının ilk ve son olmasını diledikleri dalgasının yıkıcı etkisiydi. 

Şok edici etki, şatonun çeyrek asır boyunca zihinlerine kazınan yeşilin en korkunç tonuyla yeniden görünür kılınmasını sağladı. Işığın şiddeti kör edici noktaya yaklaşırcasına artıyor, ekibin gözlerini tüm güçleriyle çaresizce kapamasına sebep oluyordu. Yoğunluğun ve şiddetli ışığın yok edici dansı, dikkat ustası Ophelia'nın dahi aklının ucundan geçmeyecek bir gelişmenin mimarı oldu: Işığın şiddeti, karanlığın zifirisini beraberinde götürerek bir saniye içinde ortadan kayboldu. Şatonun tüm hatları ışığa ihtiyaç duymadan görünebiliyordu ve bu, manzaranın ürperticiliğini kat be kat artırıyordu; doğaüstü ruhun kaybolan negatif ışığı, şatonun duvarlarından çatısına dek tüm enerjisini nakşetmiş hissi veriyordu.  

Yeşilin teslimiyete büründüğü yoğunluğun hareketi bütünüyle beş yetişkin kafadarı hedef almıştı; yapının adeta en uç köşelerinden akın eden enerji, merkeze, ruh çağırma masasının etrafında sıralanan ekibe işliyordu. Ruh çağırma seansının tahmin güdülerini yitirdikleri anda cereyan ettiği doğaüstü kasırga, seansın bambaşka bir boyuta geçerek son bulduğunu gösterirken, Sirius, bu seansı gerçekleştirerek yüzleşmenin ilk basamağında kontrolü yitirdiğini düşünüp travmasının nüksetmeye başladığını ve tüm hücrelerini işgal eden basınçla birlikte nefesini çevirmekte güçlük çektiğini hissetti. Dostlarının endişesini bulanıklaşan gözleriyle okuyabilmesi, yoğun duygularını daha da hassaslaştırarak tek ve kilit açıcı bir hamle yapma fikrini ortaya çıkardı. Dostlarının kısa süre içinde karamsarlaşan yapılarının asıl sebebi, Raphael'in Ophelia ve Celestia'nın telkin edici yardımlarını yok saymasıydı. Ayrıca Anthony'nin bir gözü dostları ve kardeşinde olsa bile asıl amacı, böylesine lanetli bir şatonun en güvenilir bölgesini bulmaktı.

"Kendilerinde değiller!" diye iç sesiyle haykırdı Sirius, "Ah, dostum..."

"Raphael!" diye haykırdı Sirius kemiklerini kıracak kadar güçlü yoğunluğu tek nefeste def ederek, "Derhal kendine geri dön ve karşılaşacağımız tüm zorlukları tek bir yolla alt edeceğimizi hatırla!" Gözlerindeki kararlılık, zamk gibi yapışan geçmişini pençeleriyle söküp atmışçasına netti. Raphael'in hassaslığına karşı yaptığı sert çıkış Kimberly teyzesinin satır aralarına nakşeden dokunuşlarıyla gerçekleşmişti.

Sirius'un şiddetli haykırışı işe yaramıştı. Raphael, dostunun ismini avazı çıktığı kadar bağırmasıyla içine çekildiği bataklık etkisini bir anda yitirmiş, Sirius ise ona adeta kırılmaz bir dal olmuştu. Raphael'in toparlanması, eş zamanlı olarak Ophelia ve Celestia'ya yansıdı. Hiçbiri dudaklarını kımıldatmadı ve etkisi sabit hale gelen doğaüstü yoğunluğa değil, içlerindeki altın sarısı ışığa odaklandılar. Gergin yüz hatları saniyeler içinde gevşedi; dudaklarının düz çizgisi ise derin bir tebessüme dönüştü.

Sirius yaşam sınavları içindeki en hassas dersi vermenin hazzını yaşıyor, kendisiyle birlikte tüm dostlarının yok edici basınçtan kurtulmasına olabildiğine seviniyordu. Bu süreçte kendini ekipten ayrı gösteren Anthony'nin sevinci ise bu konuyu kapsasa dahi farklılıklar barındırıyordu.

"ÇOCUKLAR!"

Travmatik yeşilin karanlığa teslim olmasıyla görünür kılınan şatonun duvarları, Sirius'un aniden ciğerleri parçalanır misali bağırmasıyla titredi. Bir an içinde tezahür eden zifiri bilinmezlik, dalgasız bir okyanustan farksız Sirius'un ani çığlıklarıyla rüzgarın yönünü en tehlikeli yöne doğru değiştirdi.

Başta ona bir adım kadar yakın Anthony olmak üzere her biri çeneleri kasılmış, göz yuvaları yerinden çıkacak derecede yeniden içine girdikleri şokla, yüzü değişen, karnını acı içinde tutarak nefesini çevirmeden kıvranan dostlarına seslenmeye çalıştı. Fakat on saniye dahi sürmeyen bu kaotik süreç, Sirius'un görünmez bir güç tarafından müthiş bir hızla sırtından çekilerek merdivenden basamaklarını tırmanması ve acının en sessiz tonuyla gözden kaybolmasıyla son buldu.

Sirius'un şok edici kayboluşunun oluşturduğu sessizlik, Anthony'nin yumruğunu avucuna tüm gücüyle vurmasıyla noktalandı.

MER | Paranormal RomanWhere stories live. Discover now