42. Bölüm: Şato

11.7K 189 25
                                    

Sirius'un yüz hatlarındaki ciddiyetini bir saniye geçmeden kat be kat artırarak değiştirmesi ve sesindeki netliği ekibin kulaklarına değil kalplerine nakşetmesi tahminlerinin gerçekleştiklerini bilmelerine rağmen şoke olmalarına engel değildi. Her yapının birbirinden tuhaf detaylar barındırması en şatafatlı ve karanlık yapı olan şatoyu gözlerinde daha da büyütüyordu. Akıllarının bir köşesinden asla çıkmayan "Notların kalan kısımlarını orada bulabilirler mi?" ve "Notlarda ne yazıyor?" sorularının yanıtını almak üzerelerdi. Onlar artık zamanda yolculuk yaparcasına derin bir deneyimle büyükbabalar ile arkadaşlarının yanında yürüyorlardı. 

Kalp atışları hızlanan Sirius nefesini ciğerlerine doldurmadan devam etti: 

"Nihayet şatoya benzeyen üçüncü evle göz göze gelecekleri kadar ilerlemişler. Gecenin zifirisinde gaz lambasının da etkisiyle seçebildikleri evin şatoya benzemesinin sebebinin ön cephesinin iki yanındaki kalın ve silindirik duvarlar olduğunu kısa sürede algılayıp hayretler içinde tüm katları incelemeye başlamışlar: Giriş katın orta kısmının özenle tasarlanmış mimarisi ve yüzlerce yıldır terk edilmiş hissi veren yıpranmış dış cephesi zihinlerinde perili şato etkisi yaratıyor; silindirik duvarların orta bölmelerinde birer adet, bir buçuk metre yüksekliğinde taştan balkon korkuluklarının çevrelediği tek kişilik balkonlar ve ikinci katın merkez hizasındaki her biri silindirik duvarlara yakın iki adet, iki metrelik devasa pencere yapıya olan şaşkınlıklarını kademe kademe artırıyor; genel kül grisi görünümü yok sayarak kiremit rengine bürünen orta cephedeki bütünlük hissi yaratan kalan katların çatılaşarak sivrilmesi ve silindirik blokların tepesinde hizalanıp kule gibi görünmesini sağlayan sivri çatılar Batı Orman'ın lanetli topraklarına inşa edilmiş bu yapıyı öngörülemez derecede can alıcı kılıyormuş."

Sirius'un çatıyı deftere ihtiyaç duymadan detaylıca betimlemesi özellikle Ophelia'yı şaşırtmıştı; onun bu özelliğini hem kendisine hem de konunun etkileyiciliğine yorabilirdi. 

"Ellerinde bir anahtar yokken şatoya nasıl giriyorlar?" diye sordu Anthony.

"Anahtarları cesaretleriymiş." Sirius'un vurgusu Anthony'i etkilemiş, büyükbabasına duyduğu gururun kısa sürede kat be kat arttığını sezmişti. Sirius konuşmasını sürdürdü: 

"Üç metrelik devasa ahşap kapının ne tokmağı ne de anahtar deliği varmış. Gerçi bu yapıların hangi tarihte inşa edildiğini bilmiyorum; belki insan elinin -öyle umuyorum- değdiği her şey sandığımızdan da antiktir ve henüz anahtar icat edilmemiştir diye düşünürken ikinci yapıdaki anahtar deliğinin kapı yerine kutuda olması aklıma geliyor. Ah, çocuklar... sanırım düşüncelerimi bekletmeliyim." Sirius okyanusun derinliklerinde keşfettiği detaylarla istem dışı bir şekilde olayları aktarmayı bırakıp sorgulamalara girmişti ve oksijeni azalmış bir dalgıç misali su yüzeyine hızla çıkmayı başarmıştı.

"Büyükbabanız kapıyı itmeye çalışmış, fakat kapı açılmamış. Ayağı incilen büyük büyükbabam da yardıma kalkışırken arkadaşları herhangi bir soruna karşın önce davranmış, kapıda bir değişiklik olmamış. Büyükbabamın babasının tüm gücüyle açmaya çalışacağını bildiklerinden onun denemesine izin vermeyip sorunun başka bir yerde olduğunu vurgulamışlar, ama asıl durum bambaşkaymış: kapıya dokunduklarında Batı Orman'ın tüm ürpertisini iliklerinde yaşıyorlarmış. Bu mümkün mü gerçekten? Bir nesne sebepsizce insanın ruh halini tepetaklak edebilir mi?" 

Sirius'un zihni görünmez bir elin kafasını okyanusa bastırıp dalış yapmaya zorlarcasına baskın çıkıyordu. Akışa karşı direnmekten vazgeçip ekibin fikrini almak için duraksadı ve Ophelia konuşmaya başladı:

"Sence de mümkün değil mi Sirius?" Sözleriyle çarpıcı girişte bulunmuştu, "Batı Orman'ın ta kendisi sorunu yanıtlıyor zaten, tabii deftere göre... yani ortamların ve nesnelerin insanın ruh halini değiştirebileceğini kesinlikle mümkün görüyorum. Evet, anlam yüklediğimiz her şey bizi özgür irademize göre şekillendirir, bunu Kimberly Teyze bizlere geçmişten itibaren vurguluyor; yani ona göre kapıya dokunduklarında ve kapıyı açılması için zorladıklarında onlara kapıdan geçen korku enerjisinin asıl sorumluları büyükbabalar. Buna kabulüm, ama yine de kapının bir enerjisi olduğunu reddedemeyiz." Ophelia'nın düşüncesine Anthony destekle çıkıştı:

"Yani Ophelia, kapının verdiği korku enerjisini özgür iradeleriyle sevgiye dönüştürebilirlerse artık o kapı sıradanlaşır, öyle mi?"

"Toparlamak istediğim de buydu. Teşekkür ederim." Ophelia Anthony'e göz kırptı ve Anthony utangaç bir tebessümle onu karşıladı.

"Sizi de ben desteklemek isterim," dedi Sirius şaşkınlığını ses tellerine tamamen yansıtarak, "Kapıyı büyükbabamın babası da var gücüyle zorlarken aynı ürpertiyi yaşamış; nihayetinde denemeler sırasında kapının açılmasının bir güç tarafından engellendiğine emin olmuşlar. Sonrası büyükbabaların arkadaşının farkındalığı ile taçlanmış ve onlara sadece fiziki güçlerini kullandıklarını, güce karşı direncin aslında kendi korkuları olduğunu söylemiş. Ona göre verdikleri güç tüm güçleri değilmiş; içlerinde tezahür eden korku kapının açılmasını engelliyormuş. Ve söylediği olmuş; sakinleşerek hep birlikte kapıyı ağır ağır itmeyi denemişler ve yeniden hücrelerini sarsan korku bilinçli farkındalıklarıyla özgüvene dönüşmüş. Kapı açılmış."

"Yani doğaüstü bir güç onları engellememiş mi?" diye sordu Celestia hayal kırıklığı yaşarcasına. 

"Ne fark eder ki?" Sirius kısa ve öz yanıtladı; defteri bir ders kitabı gibi görüyordu ve bazı kilitli kapıların anahtarını sayfalardan ve satır aralarından bulmuş olmalıydı. Celestia düşüncelere dalarken Sirius şatonun iç kısmını imgelercesine sessizleşti ve sözlerini sürdürdü:

"Kapının açılması ve hepsinin içeri girmesiyle bu zamana dek görüp yaşadıkları her şeyin bir rüya olduğunu ve rüyadan henüz uyandıklarını algılarcasına güçlü bir gerçeklik sezgisiyle dolmuşlar. Batı Orman ve Sarabande zihinlerinden bir anda uçup gitmiş; his ruhlarına öylesine güçlü etki etmiş ki, dünyaları saniyeler içinde yalnızca şato olmuş. 

Karşılaştıkları ilk detaylar olabildiğine geniş bir salon; salonun ortasında daire şeklinde ahşaptan bir masa, masayı çevreleyen beş adet sandalye ve masanın arkasında onlara sırtını çeviren burgulu, geniş bir merdivenmiş. Merdiven şatonun girişinin tam zıt yönde olduğu hissini vermiş ve her yöne dikkatlice bakarak giriş katın arka kısmına doğru ilerlerken girdikleri kapının üç metre ilerisindeki hizada, salonun sağ ve sol noktalarında dışa doğru çaprazlamasına iki kapı görmüşler. Bu yapı tahminlerinden çok daha genişmiş. Eh, tabii ki tüm bu yorumları o an yapacak algıda değillermiş; kasabaya geri döndüklerinde hatırladıkları detaylarmış. 

Arka kısımda tahmin etikleri bir kapıya rastlamamışlar; şatonun arkası devasa dört pencereyle ve kiremit rengi duvarla kaplıymış. Ancak yine sağ ve sol kısımlarda aynı sadelikteki iki kapının varlığı gözlerinden kaçmamış. Bu farkındalıklarla birlikte önce başlarını antik ve ahşaptan yapılma, bir metre uzunluğundaki burgulu merdiven korkuluklarına, ardından artlarında bıraktıkları dairesel masaya çevirmişler ve üçü de tek kelime etmeden adımlarını masaya doğru atmış." Sirius'u herkes ağzı yarı açık dinliyordu, Anthony son detaya yönelik soru sormak adına hafifçe öksürdü:

"Tek kelime etmemeleri garip değil mi? Tıpkı Batı Orman'da ilerlemeleri gibi... ve sürekli üstünde durduğumuz eş zamanlılıklar ile bilinmeyen zeka... hepsi birbiriyle bağlantılı gibi, değil mi?" Celestia ve Raphael onu başlarıyla onayladı. Fakat Anthony'nin sorusu Sirius'u düşüncelere daldırmıştı; defterde tahminlerinden öte bir farklılık olduğu aşikardı.

"Büyük büyükbabam kısmen rutubet kokusunun burunlarına geldiği salonun kenarında, tamamen ahşaptan yapılı duvarlara dokunarak ilerlerken büyükbabanızın bir gözü onda olacak şekilde, adımlarına uygun hızda yürüyormuş. Arkadaşlarının tek odağı masaymış; Batı Orman'da yaşadıkları her adımın onları bu masaya, ruh çağırmaya sürükleyerek bunu başaran zekanın ne ya da nasıl olduğu sorusu zihnini bir matkap gibi delmiş. Ve nihayet geçen saatlerin ardından masaya oturmuşlar."

MER | Paranormal RomanWhere stories live. Discover now