47. Bölüm: Çeyrek Asrın Sonunda...

3.5K 131 24
                                    

Sokağın ahengi yerini derin bir sessizliğe teslim etmiş, Marie rutin işlerini tamamlamak adına Passacaglia'nın uçlarına açılmıştı. Rastlantılar zinciri Anthony ve Ophelia'nın karşılaşmasını eş zamanlılıklarla dolu planlarıyla özel kılmış olmalıydı. Hayatın milatlarını değiştiren tokadıyla tek bir anda yerle yeksan eden; beş duyularının yerini altıncı hislerine bıraktığı bir karşılaşma rastlantıdan ibaret olabilir miydi? Değilse, capcanlı planlarıyla zaman ve mekan yanılsamalarının oluşturduğu duvarları yok sayan yaşam tam olarak neyi arzuluyordu? Yoksa arzulayanlar Anthony ve Ophelia'dan başkası değildi de zihinlerinin ördüğü ve aşamadığı duvarlarından dolayı bunun farkında değillerdi?

...

Dört dakika önce...

"Sohbetin harikaydı Ophelia." Raphael dudaklarını büzmüş ve gözlerini kısmış bir şekilde ablasının yanıtını bekliyordu, dalgınlığının farkındaydı.

"Teşekkür ederim tatlım." diye mırıldandı Ophelia; ruhu adeta kayıptı, bedeni otomatik çalışan bir robottan farksızdı. 

"OPHELIA!"

Raphael'in kardeşlik çizgisini aşmayan ses tonunu kullanarak kükremesiyle Ophelia yerinden sıçradı. Şoke olmuştu, dudakları çizgi şeklinde görünüyor, gözlerini faltaşı gibi açıp kırpmadan ona bakıyordu; hava karardığında uykuya dalıp uyandığında nerede olduğunun farkına varamayan bir uyku serseminden farksızdı.

"Farkındalık üstadının sebepsizce bu durumda olduğuna i na na mı yo rum!" diyerek sesini alçaltmaksızın devam etti Raphael; endişeli görünüyordu, "Neler oluyor Ophelia, benimle paylaşmadığın bir durum mu var?"

"Ha-hayır tatlım... çok özür dilerim!" Ophelia evden çıktıktan sonraki hiçbir anı hatırlamamanın korkusuyla koltuğa adeta mıhlanmıştı. Hayat şartları onu birçok kez dalgınlaştırmayı başarsa da girdiği bilinçsizlik halini ilk kez deneyimlemişti, "Seninle iletişim kurdum mu sahiden? Başka neler yaptım?"

"Şaşkınlığımı atamıyorum ki sana neler sorduğumu, senin neler dediğini hatırlayayım." diye söylendi Raphael kaşlarını çatarak, "Sen bana hep yarım ağızlı yanıtlar verdin, cümlelerin üç kelimeyi geçmemiştir."

"Bir kahve içmek istemediğine emin misin peki?" diye ısrar etti Ophelia, "Belki yaşadığım bu saçmalıkla ilgili kafa kafaya veririz, ne dersin?" Ses tonuyla ortamı ısıtmayı başarmıştı. 

"Bunu akşam yemeğine saklayabiliriz. Unutma, seni erkenden alacağım." Ablasını yanağından öptü ve devam etti, "Bir insan olduğunu unutma, sen de boşluğa düşebilirsin." Son cümlesi ile kıkırdaması bir oldu. Ophelia da ona aynı şekilde eşlik ederken arabanın kapısını açtı ve tek bacağını yere attı:

"Ah, tatlım. Öyle haklısın ki... bazen bir insan olduğumu dahi unutuyorum." Ophelia arabadan inmeden kardeşini öpmeyi unutmadı.

...

"O-ophelia?" Ruhunun derinliklerinden gelen sesi -şayet kalabalığın içinde olsalardı- yalnızca Ophelia'nın işitebileceği frekansla yayıldı. Passacaglia'ya varmasıyla birlikte bilincini terk edişinin açıklaması bu olabilir miydi?

"Bir düşün içinde miyim ben?" Tıpkı Anthony gibi hareketsizdi, fakat frekans uyumu ile yalnızca onun duyabileceği bir cümleyle karşılık verdi. En zayıf noktasına kendi arzusuyla gitmiş ve hayat onu gerçekten hazırlıksız yakalamıştı. Az önceki boşluk hissi onu uyarmasına rağmen...

Henüz bir asırdan farksız hissettikleri bir dakikayı artlarında bırakmışlardı. Buzdan bir heykelden farksızlardı; yavaş yavaş çözülmeye hazırlanıyorlardı. Anthony dolu gözlerini gözyaşlarına teslim etmeye direnirken zihninde defterine yazdığı satırlar eksiksizce belirdi:

MER | Paranormal RomanWhere stories live. Discover now