3. Bölüm: 3 Ekim Gecesi

20.8K 726 143
                                    

Sarabande 

3 Ekim 1995 - 23:23

Anthony'nin gözleri hafifçe aralandı. Hiçbir şey göremiyordu; odaya kör edici bir karanlık hakimdi. Sokak lambasının arızalandığını düşündü. Kafası karışmıştı; o, geceleri tuvalet ya da su ihtiyacı duymadığında asla uyanmazdı. Kabus da görmemişti. Ayrıca, odanın havası olması gerekenden çok daha yoğundu ve çevresi ilk kez kalp atışlarını duyabileceği kadar sessizdi. İşkillenmeye başladı; derin bir nefes alıp vererek kendini toparladı ve yataktan kalktı. Ayakları yere bastığında, odanın tahta zemini tüm Sarabande'yi uyandıracak kadar güçlü bir sesle gıcırdadı. Sesle birlikte ürpertisi yoğunlaşan Anthony adımlarını hızlandırarak hafızasında canlandırdığı odanın kapı koluna uzanmayı denedi, fakat eli ne kapı koluna değdi ne de herhangi bir cisme. Genç yaşının verdiği tez canlılıkla heyecanını kontrol edemeyerek sağ eliyle kapı koluna dokunmayı tekrar tekrar denedi ve diğer eliyle herhangi bir nesneye dokunmak için var gücüyle çabaladı. Ama sonuç hüsrandı; on yedi senedir yaşadığı odasında adeta bir yabancı gibi hissediyordu. Odanın havası iyice yoğunlaştı, kendisinin en az yirmi kilogram daha ağır olduğunu düşünüyordu. Yaşadığı durumun şaşkınlığıyla çabalamayı bırakıp kendini dürtmeye ve rüyada olup olmadığını kontrol etmeye çalıştı; o an bir kabusun içinde olmak ve uyanmak için sahip olduğu birçok şeyi feda edebilirdi. Fakat nafileydi, yaşadıkları hiç olmadığı kadar gerçekti. Çaresizce ailesine seslenmeye başladı:

"ANNE, BABA, CELESTIA!" İlk seferki bağırışında kendini ister istemez sınırladığından yeteri kadar şiddetli seslenemediğini düşündü ve yükselen korku dürtüsüyle beraber ses telleri yırtılırcasına bağırmaya ve herhangi bir yere dokunma çabalarına devam etti.
"SİZE YALVARIYORUM, BURAYA GELİN!" 

Harap olmuş bir şekilde gözyaşları dökülürken çaresizliği iliklerinin ötesinde hissetmeye başladı. Gözyaşları gözünü açmasını engellerken, karanlığın kör edici girdabında bunun hiçbir anlamı yoktu. Fakat o an pes etmeye hazır Anthony'nin kapalı gözleri hafif bir ışık sezdi; o, neye uğradığını şaşırmış bir şekilde gözyaşlarını hızlıca silmeye başladı. Görüşünün biraz olsun netleşmesiyle hayatının şoku sert bir kroşeyle suratında patladı; odanın kapısı tam karşısındaydı ve kapı, tahta zemini aratmayan gıcırtısıyla kendi kendine açılıyor, kapı aralığından gelen parlak ışık ise gözüne acımasızca vuruyordu. Ağzı korkudan öylesine kurumuştu ki, yutkunmak şöyle dursun ayakta durmakta zorlanıyordu. Kapının ardındaki ışığa, bilinmeyene doğru koşarken bembeyaz ışıkla bütünleşti, bütünleşti...

05:45 

Anthony yerinden vahşi bir kaplan edasıyla sıçrayarak uyandı; ama bu ani hareketi yerini gözyaşlarına teslim etti. Kendine gelene dek ciddiyetini yitirip on yedi yaşındaki haline bürünse de, uyumadan önce kapatmadığı gece lambası onun için biçilmiş kaftandı ve ışığın rahatlatıcı etkisiyle kısa sürede toparlandı. Terden sırılsıklamdı. Beklemeden bugün için hazırladığı slim fit beyaz gömleğini, dikkat çekici gri kravatını ve siyah, dar paça İtalyan kesim kumaş pantolonunu gardırobundan çıkardı. Ardından yatağının solundaki komodinden iç çamaşırlarını da çıkarıp yatağının sırılsıklam çarşafını yerinden söktü ve ışığı açık bırakıp banyoya doğru ilerledi. Ilık duş sırasında diyafram nefes egzersizi yaparak hızlıca gevşedi. Bu egzersiz, yaşamında edindiği en önemli tecrübelerden biriydi; zorlu ve şok edici bir süreçten geçtiğinde, kendine gelmesi ve durumun trajedisini gözlemci olarak algılayabilmesi için sağlıklı nefes alabilmek çok önemliydi. 

Odasından çıkarken kendisini kaybedercesine ürkmüş görünen Anthony'nin odaya yeniden girdiğinde eski halinden eser yoktu. Kıyafetlerini kırıştırmadan, ağır ağır hareket ederek giydi ve gömleğinin düğmelerini iliklemeden önce karşısında duran aynaya doğru ilerleyip banyoya girmeden önce açık bıraktığı abajurun düğmesini kapadı. Gözü aynanın hemen önünde duran parfüm kutusundaydı. 

Kadın ve erkek parfümlerine düşkünlüğü yirmili yaşlarında, üniversite okurken bir mağazada denediği orijinal parfümle başlamış, bu deneyim hayatını bambaşka bir yöne çekmişti. Hatta parfümün keskin kokusu tüm kokulara olan duyarlılığını artırmış, kahve gurmeliği tam olarak o günün etkisiyle başlamıştı.

Yılların tecrübesi, eline aldığı parfüm kutusundan on dört farklı deneme sonucu net bir şekilde verdiği kararla satın aldığı özel karışımı çıkardı. Kulak arkasına, ensesine, omuzlarına ve bilek içlerine ikişer kez sıktıktan hemen sonra parfümün tepe notaları zencefil, turunçgil harmanı ve ozonun iliklerine işleyen melodisi tüm odaya yayılmaya başladı. Anthony gözünü kapadı ve tüm hücrelerini kokuya teslim etti; dışarıdan adeta meditasyon yaptığı görünüyordu. Birkaç saniyelik teslimiyet onu kendine tamamen getirmeye yetmiş olmalıydı; gömleğinin düğmelerini usulca ilikleyip mutfağa doğru ilerledi. Hafif ve hızlı bir kahvaltı yapıp defterini yeniden karalayacak ve Passacaglia'ya geçecekti. Dolabından orta boy tabağı, French Press'i ve koyu kavrularak özel harmanlanmış filtre kahveyi çıkarıp su ısıtıcısını çalıştırdı. Hız kesmeden masanın üzerindeki kruvasan paketini açtı ve tabağına iki adet çikolatalı kruvasan ekledi. Fakat buzdolabına doğru ilerlerken yatak odasından güçlü bir düşme sesi işitti ve sessizliğin son buluşuyla neye uğradığını şaşırarak yerine mıhlandı. Derin bir nefes çekerek adımlarını hızlandırdı ve yatak odasına girdi. 

Gördüğü manzara karşısında tamamen afalladı; gece boyunca yakınından dahi geçmediği köşede duran antika masa saati yere düşmüştü. Zihni bir koşucunun yarışa başlama hızıyla mantıklı açıklamalar üretmeye çalıştı ve ilk aklına gelen düşünce, saatin sehpanın ucuna yakın olduğuydu. Bu olasılık onun için tutarlıydı ve hemen ardından yan dairede gerçekleşen anlık, güçlü bir hareketin kendi dairesini etkilediği ve saatin bu yüzden düştüğü düşüncesi zihninde canlandı. Hızlanan nabzı normale dönmüştü. Parfümün tepe noktasının yerini menekşe yaprakları, fesleğen çiçeği ve beyaz biberle harmanlanan kalp notasının almaya başladığını sezerek kendisini kokuya ve ana yeniden teslim etti. 

Buzdolabından çıkardığı iki yumurtayı ve baharatlı sosisi hızlıca hazırlarken bir yandan da kaynamaya henüz başlayan suyu, French Press'in içindeki kahveye boşalttı. Dört dakikalık demlenme süresinde neredeyse her şeyi hazırlamayı başararak balkonun kapısını açtı ve defteri kaldırarak kahvaltısını sehpaya yerleştirdi. 

Anthony kırk beş dakika içinde hem kahvaltısı ile kahvesini bitirdi hem de kalemini tatmin olurcasına akıcı bir şekilde kullanmayı başardı. Ancak balkondan kalkarken suratı asıktı; defter sayfasını satır satır dokumasına rağmen düşünceleri ve korkusu nüksetmiş, anda kalma çabaları sonuç vermemişti. Duygularına hakim olmak için Elli Beşinci Cadde'ye çıkıp Passacaglia'ya doğru yürümeliydi.

Gece bende aşkı anımsatıyor; hem onda huzur buluyor hem de tedirginliği, yüzleşememe korkusunu iliklerimin ötesinde hissediyorum. Çoğu kez anda yaşadığımı sanıyorum, ama geçmişin karanlık izleri en savunmasız hissettiğim zamanlarda gözlerimin önünde bir yıldırım gibi çakıyor; hem bilinçaltımda hem de... sanırım paylaşmalıyım.

Eşyaların kendine özgü enerjilere sahip olduğunu, hatta bu enerjilerin çevresine göre şekillendiğini pek kabullenmezdim. Ama bu doğru olabilir. Eğer yaşadığım durum kendimi sakinleştirmek için ürettiğim düşüncelerin dışındaysa, yani eşyalar travmalar yaratabilecek kadar güçlü anıların ve kabusların enerjilerinden etkileniyorsa...  

MER | Paranormal RomanWhere stories live. Discover now