Limon Çiçekleri 104. Bölüm

Start from the beginning
                                    

Yolcu koltuğuna fırlattığı telefonunu uzanıp aldı. Ekrana baktı. Melis'i aramaya kalksa cevap alamayacağını biliyordu. Ne de olsa o da aylardır onun tek bir telefonuna bile cevap vermemişti. Şimdi Melis'in de ondan farklı davranmayacağından emindi ve açıkçası Melis'e muhtaç olmak cidden zoruna gidiyordu! Ama yapacak bir şey de yoktu. Melis'ten yardım istemek zorunda kaldıysa bunun sorumlusu yine kendisiydi. bir-iki tuşa bastıktan sonra telefonu kulağına götürdü. Birkaç saniye sonra telefon açıldı.

"Abi neredesin sen ya?" dedi karşıdaki ses. "Bak biz oteldeyiz, Beriller de burada. Hep beraber oturuyoruz lobide. İnsene aşağıya sen de."

Batu sıkıntı içinde sakallarını kaşıdı. "Yok ben otelde değilim zaten." dedi kısaca. Sonra sustu. Lafa nasıl gireceğini bilmiyordu ama bir yerden başlaması lazımdı. "Yaa." dedi yine giderek katlanan bir sıkıntıyla. "Şey diyecektim ben aslında sana ya." derken farkında olmadan elini saçlarına götürüp kafasını kaşıdıktan tekrar sakallarını kaşıyarak elini boynuna indirdi. "Ya Melis evde, değil mi?" Karşıdan gelecek cevabı beklemeden devam etti. "Ya şimdi ben ararsam açmaz. önce sen bi arayıp söylesen de..." diyordu ki karşıdan gelen yanıtı duyunca durdu. "Ne, yanında mı?" dedi. "Melis senin yanında otelde mi?"

**

On beş dakika kadar sonra Selçuk'un arabası evin önündeydi. Garaja girmektense bahçe kapısının önünde durup sağa çeken arabanın yolcu kapısından indi Melis. Arabanın kapısını sertçe çarparken çiseleyen yağmurun altında biraz ilerde arabasının önünde süklüm püklüm bekleyen Batu'ya zehir zemberek bir bakış attı.

"N'oldu, niye süt dökmüş kedi gibi bekliyorsun orada öyle?" diye bağırdı. Sinirinden sesi titriyordu. "Gene ne bok yedin söylesene!"

"Melis!" diye araya girdi Selçuk arabadan inerken. "Gelirken ne konuştuk biz?!" derken anlamlı bakışlarla Melis'in gözlerinin içine bakıyordu.

"Gelirken ne konuştuğumuz umrumda bile değil! Şunun halini gördükten sonra..." dedi başıyla Batu'nun durduğu yeri işaret ederek. "Hiç sakin falan davranamayacağım kusura bakma!" dedi hararetle. "Kim bilir gene ne yaptı da sonra dayanamadı geldi burada nöbete dikildi. Benden medet umacak hale geldiğine göre zaten kesin bi bok yemiş olması lazım! Yoksa haşmetmaapları benimle konuşmaya tenezzül eder miydi hiç!" Bir hışımla dönüp tekrar Batu'ya baktı. "Suçlandın galiba evde kimse olmadığını duyunca. Ondan apar topar çağırdın beni. N'oldu, içerde yalnız olduğunu öğrenince çok mu merak ettin Lale'yi?!" derken alaycı sesi buz gibiydi. Nefret dolu bakışlarla Batu'yu baştan aşağıya süzdükten sonra başka bir şey söylemeden arkasını dönüp bahçe kapısını iterek içeri girdi.

Melis içeri girdiğinde Lale'yi üstündeki sırılsıklam plaj elbisesi, uçlarından hala su damlayan ıslak saçları ve kan içindeki dizleriyle verandada sakin sakin otururken bulunca bir an için çok korkmuştu. Batu'yla aralarında ne geçtiğini bilmese de tahmin edebiliyordu ve Lale'yi bu halde görünce yine kötüleyecek diye aklı çıkmıştı. Oysa Lale oldukça sakindi. Ağlamıyordu. Bırak ağlamayı, sinirli bile değildi. Elindeki telefonunda oyun oynuyordu. Melis'i görünce belli belirsiz gülümsemiş, oyunu kapatıp telefonunu bırakarak ayağa kalkmıştı.

"Hoş geldin." demişti sakin bir sesle. "Selçuk yok mu?"

Melis Lale'nin bu sessiz sakin tavrından iyice korkmaya başlamıştı. Zaten aylardır ne onun ne Derya'nın suratına bakan Batu Efendi Selçuk'un aracılığıyla da olsa o muhteşem gururunu bir kenara bırakıp onu buraya çağırdığına göre durum gerçekten de acil olmalıydı. Onu evin önünde beklerken görünce şüpheleri iyice artmıştı. İçeri girdiğinde Lale'yi tahmin ettiği gibi salya sümük ağlar halde bulmadığına rahatlamıştı tabii ama bu sakinliğine de bir anlam veremiyordu.

Limon ÇiçekleriiiWhere stories live. Discover now