Limon Çiçekleri 96. Bölüm

En başından başla
                                    

Bu sefer Ayşe Hanım da Merve de ne halde olduğunu bir şekilde hissetmiş olacaklar ki kimse kapısına dayanmadı. Sonunda kendini aşağıya inmeye hazır hissettiğinde aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyordu. Sonunda ayağa kalkacak gücü toplayabildiğinde kendini yataktan kazımak zorunda kaldı. Ama sonunda sürünerek de olsa ayağa dikilebildi. Odanın içindeki küçük banyoya gidip de aynaya baktığında göz altlarının şişmiş olduğunu görünce yenilgiyi kabullenir bir halde iç çekti. Şu kıpkırmızı teni bu halde makyaj da kaldırmayacağına göre yüzüne bol bol soğuk su çarpmaktan başka yapabileceği bir şey yoktu. Yine de odadan çıkmadan önce kirpiklerine biraz maskara sürmeyi ihmal etmedi. Gerçi aynadaki görüntüsüne baktığında içinden 'şahtım şahbaz oldum!' diye geçirmekten kendini alamamıştı ama oda onu giderek biraz daha boğduğundan daha fazla oyalanmadan dışarı attı kendini.

Merdivenlerden inerken Batu'nun otele dönüp dönmediğini deli gibi merak ediyordu. Aslında odanın penceresinden baksa rahatlıkla görebilirdi. Ama bakmak istememişti. Çünkü onu bahçede, o kadının yanında gördüğü takdirde nasıl bir yıkım yaşayacağını o kadar iyi biliyordu ki... Biliyordu, bu kaçınılmazdı ama. Kendince biraz olsun ertelemeye çalışmıştı belki de. Bunun için onu kim suçlayabilirdi ki? Bahçeye bakıp da Batu'nun hiçbir şey olmamış gibi orada oturmaya devam ettiğini ve tabii ki yanından ayırmadığı ekürisi Ela'nın da onun hemen yanı başında olduğunu gördüğünde yaşayacaklarını birkaç dakika ertelemek istediyse ne vardı ki bunda?! Halbuki onun tanıdığı Batu böyle bir konuşmadan sonra bir dakika bile durmazdı burada. O öfkeyle kimseye tek kelime etmeden fırtına gibi çıkar giderdi buradan. Misafirlikmiş, şuymuş buymuş hiç tınlamazdı bile. Ama işte, artık onun tanıdığı Batu değildi o. Öyle ya, artık Ela'sı vardı! O kadın olmasa bile, ne yazık ki artık onunla konuşmak, tartışmak, kavga etmek, kısaca ona dair hiçbir şey eskisi kadar anlam ifade etmiyordu Batu'ya. Ne onu ne de ona dair hiçbir şeyi önemsemediği için o konuşmadan sonra basıp gitmek yerine hiçbir şey olmamış gibi bahçede oturmaya devam etmek daha çok işine geliyordu.

Batu'nun o ruhsuz bakışlarıyla "Bitti." deyişi bir kez daha kulaklarında çınlayınca adımlarını yavaşlatıp durdu. Göz yaşlarına kendince bir set çekebilmek için derin bir nefes alarak başını kaldırıp yukarı baktı. Neden bu kadar çok ağlamak zorundaydı sanki! O burada bu haldeyken Batu'nun keyfinin yerinde olduğundan da emindi üstelik. En ağırı da buydu zaten. Gözlerinin içine baka baka "Bitti!" diye bağırmış ve bir kere bile arkasına dönüp bakmadan yürüyüp gitmişti. Hiç tereddüdü yoktu demek ki. O kadar emindi kendinden. Sonradan pişman olmayacağından da emindi. Hiç ihtimal bile vermiyordu belli ki.

Boş salondan geçip bahçeye adım attığı anda Melis'le burun buruna geldi.

"Kızım neredesin sen!" diye hışımla fısıldayarak anında koluna yapıştı Melis. "Batu'yla konuşuyorsunuzdur diye arkandan gelmedim ama o geleli yarım saat oldu, sen hala yoksun!"

Melis'in sözleriyle beraber Lale'nin gözleri bahçenin ortasındaki masaya doğru kaydı. İşte oradaydı. Hiçbir yere gitmemişti. Ve işte, tahmin ettiği gibi Ela'nın yanında uslu uslu oturuyordu. Ela'nın yine deyim yerindeyse pişmiş kelle gibi sırıttığını görünce kanının çekildiğini hissetti. Bir an arkasını dönüp gitmeyi düşündü. Neden kendine bu işkenceyi yapıyordu ki? Ama sonra Batu'ya söyledikleri aklına geldi. Onun bütün karşı koymalarına rağmen sabırla bekleyeceğini söyleyen o değil miydi? "Öfkenin geçmesini bekleyeceğim." dememiş miydi? Elbette bunu derken Batu'yu biraz da olsa etkileyip aralarındaki bu uzaklığa bir son vermek vardı aklında. Yoksa dediğini yapmanın hiç de öyle kolay bir şey olmadığını tabii ki o da biliyordu. Ve şimdi bunu birebir tecrübe de ediyordu! Batu gözünün önünde her dakika o kadınla beraberken sabırla öfkesinin geçmesini beklemek falan hikayeydi. Bunu asla yapamayacağını biliyordu. Ama ne yazık ki başka seçeneği de yoktu. Batu gözünün içine baka baka "Bitti!" derken elinden gelen tek şey içindeki cılız umut ışığına dört elle sarılmak, bu kabustan beter anların kısa bir süre sonra tamamen sona ereceğine inanarak beklemekti. Başka ne yapabileceğini bilmiyordu. Batu'yu kızdırmak, daha da fazla üstüne gitmek, onu kışkırtmak bu noktada artık işe yaramayacak basit numaralardı. Böyle ayak oyunları yaparak onu geri kazanamayacağını biliyordu. Öyleyse çok zor da olsa, içi kan da ağlasa, dilinin ucuna gelen sözcükleri yutup susmak ve Batu'ya dediği gibi sabırla beklemeyi denemek zorundaydı. Yapamayacağını biliyordu. Çünkü Batu söz konusu olduğunda, hele de onun başka bir kadınla herhangi bir yakınlığının söz konusu olduğu durumlarda hiçbir zaman sabırlı davranamamıştı. Bundan sonra da aksi olmayacaktı, bunun farkındaydı. Ama o kadar çaresizdi ki... Bu çaresizliğin içinde son bir umut gibi görünen bu ihtimale sarılmak zorundaydı işte.

Limon ÇiçekleriiiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin