Güneş'in Kızı♥

Start from the beginning
                                    

"Ne işin var, Lajit? Neden geldin?" dedim sertçe ve Lajit'in yüzünde sinsi bir gülümseme oluştu.

Lajit "Beni naip gönderdi, Şahten. Yalnız kalmamanız için." dedi ve derin bir nefes alıp, gözlerimi devirdim.

"Sen şuna seni yalnız bırakmak istemedim desen, nasıl olur? Abim yerine bunu sen daha çok istemişsindir."

"Şahten, kalbimi kırıyorsunuz. Abiniz de, bende sizin iyiliğinizi düşünüyoruz. Abiniz Devilal, sizi korumak istiyor."

"Bence kendi menfaatlerinizi korumak istiyorsunuz. Ne sanıyorsunuz beni? Alnımda saf, salak mı yazıyor? Niyetleri görmeyecek kör değilim." dedim sinirle ve Lajit derin bir nefes aldı.

"Ya benimle Ghunda'ya gelirsiniz ya da bu saraydaki yasağınız devam eder. Lütfen beni abinize bu şımarık davranışlarınızı söylemek zorunda bırakmayın, Şahten." dedi ve gözlerimi kıstım.

"Senden hiç ama hiç hoşlanmıyorum, Lajit. Sen çok sinsi birisisin ama bekle. Zamanı gelince senden de kurtulmasını bileceğim." dedim ve Lajit güldü. Beni ciddiye almışa benzemiyordu.

"Küçük, tatlı bir kızın gündüz düşlerine benziyor bu dedikleriniz. Açıkçası sizden daha merhametli olduğum için bu laflarınızı görmezlikten geleceğim."

"Küçük, tatlı bir kız öyle mi? Sen böyle demeye devam et, Lajit. Beni hafife al ama benim kimin kızı olduğumu unutma. Ben zalimliği ile zamanın en güçlü hükümdarı Şah Naresh Krisnae'nin ve bilgeliği ile bu topraklara yol gösteren Şahbanu Sandhya Sapheda'nın kızıyım. Ben bir şey diyorsam, yaparım." dedim ve atıma bindim. Ardından harekete geçirmiştim.

Salak Lajit. Salak! Hayatımıza girdiği güne lanet olsundu. Neden hayatımızdaydı ki? Neden? Kendisini ne sanıyordu? Her şeye karışma hakkını kim vermişti ona? Abim. Abimin saflıklarına doyum olmuyordu. Lajit'in ne kadar sinsi olduğunu görse, onu yanından kovalasa ne kadar güzel olurdu. Belki abimde kurtulurdu. Ah, hayır kurtulmazdı. Babaannemi nasıl unutabilmiştim? Babaannemden kurtulmak çok zordu.

Tüm günümü Ghunda'ya ve Ghundalı çiftçilere ayırmıştım. Elimden geldiğince tek tek konuşmaya çalışmış, sıkıntılarına dair notlar almıştım. Lajit'in bakışlarını umursamadan, insanlarla konuşmuştum. Emindim ki abime yaptığım her şeyi diyecekti ama umurumda değildi. Sonuçta bende veliaht olabilirdim, değil mi? Sadece öne çıkan Devilal abim olamazdı.

Dakiah ile beraber yürüyüp, sohbet ederken birden çantam çalınmıştı. Koşun, koşun çığlıklarımla askerler peşinden gitmişti.

Dakiah "Tanrıça aşkına! İnsanlar ne kadar aç." dedi sinirle.

"Pislik herif! Nasıl benim çantamı çalar?" dedim ve Lajit bana baktı.

Lajit "Sen burada kal, Şahten. Biz hallederiz." dedi ve gözlerimi devirdim.

"İşimi başkalarına bırakmayı sevmem, Lajit." dedim ve koşmaya başladım.

Çantamı bana doğru sallayan kişiyi görmüştüm. Pazarın dışına doğruydu. Gecekondu sokaklarına giden yoldu. Bu tehlikeye değer miydi? Çantam benim için değerliydi. Onun içinde aldığım notlar, gözlemler vardı. Askerleri oraya doğru yönlendirmek istemiyordum. Salak askerler, işlerini düzgün yapsalardı şu an bu hırsız çantamı bana doğru sallıyor olamazdı. Evet, Saorah kendi işini kendin yap. Bir başkasına bırakma.

Çantamı sallayan yöne doğru koştum. Bu kovalamaya son vermek lazımdı. Oyunu kendim kontrol etmeliydim. Belimdeki hançeri çıkardım ve önümdeki hırsıza fırlattım. Arkasına bakarken gelen hançeri görünce kendisini bir kenara çekmişti ve durmuştu. Şaşkınca bana bakıyordu ve kılıcımı çıkarıp, ona doğrulttum. O ise gülümsemişti. Kirli pasaklıydı ama oldukça yakışıklı bir yüzü vardı. Koyu kestane saçları, kahverengi gözleri vardı. Aynı zamanda tanıdık bir havası vardı ama kim olduğunu çıkaramıyordum. Kılıcını çıkarmıştı.

Ateşin KurbanıWhere stories live. Discover now