"Farkındayım." dedim yavaşça.

"Dayım cenaze ile ilgileniyor. Küçük, sade bir tören olacakmış Arvind'in vasiyeti doğrultusunda ve bugün beni şaşırttı."

"Ne oldu ki?"

"Kendisi Rithu'nun tutuklanmasını istemedi, inanabiliyor musun? Doğru bir zaman olmadığını belirtti ve bu beni çok şaşırttı."

"Rithu tutuklanmalı!"

"Dayım şu an tutuklanmasını istemiyor, bunu derken çok sakindi ve dediğine uyacağım. Dayım burada yok iken Rithu'yu adaletle buluşturamam."

"Ne?" dedim şaşkınca.

"Bilmiyor muydun? Dayım bir süreliğine Ghunda'dan ayrılıyor. Denizlere geri dönüyor olacak.Kafasını bir süre orada dinleyecekmiş. Bende bu kararına saygı duydum. Yaşananlar zor."

"Usha ve çocuklarla mı?"

"Evet, onları da yanına alacak. Ne zaman döner, bir fikrim yok. Bence gitmesi iyi olur. Kafasını dağıtır yoksa bu ölümle başa çıkmak, çok zor olacak."

"Sevdiği birinin ölümü çok zor olmalı. Gözlerinin önünde kaybetmek, kollarının arasında ölüsünü kucaklamak çok zor." dedim ve  Naresh derin bir nefes aldı.

"Düşündükçe ben bile delirir gibi oluyorum. Çok zor, çok acı verici Sandhya." dedi ve ona baktım. Dikkatle yüzünü incelemiştim.

"Yaşam devam ediyor, Naresh ve etmek zorunda. Eğer senden önce ben ölürsem sakın delirme, tamam mı? Kendini kaybetmeni istemiyorum, bu beni çok üzer." dedim ve gözleri iri iri oldu.

"Sandhya, neden böyle konuşuyorsun?"

"Bu ölümle gerçekler gün yüzüne çıktı. Ölüm her daim var olan bir şey, Naresh." dedim ve derin bir nefes aldım. Ağlamamak için kendimi tutuyordum. Naresh ise buruk bir gülümsemeyle bana baktı.

"Ölüm her daim var ama yaşamda var, ışığım. Ölümü düşünerek yaşamı erteleyemeyiz. Eğer ben senden önce ölürsem sende kendini kaybetme, tamam mı? Her daim, her zaman kalbinde olduğumu bil." dedi ve birbirimize sarıldık.

Ardından Naresh'in getirdiği belgeleri incelemiş, söylediği ve istediği şeyleri konuşmuştuk. Naresh haklıydı. Ölümü düşünerek yaşamı erteleyemezdik.Hayat devam ediyordu. Ölen kişiler ise hatıraları ile yaşayacaktı. Arvind her daim hatıraları ile bizimle olacaktı. Tanrıça'nın yanında huzuru bulacağını düşünmek, bizleri mutlu etmeliydi. Bir dahaki hayatı için bekleyecekti. Kim bilir belki bir dahaki hayatımızda tekrardan karşılaşırdık. Bu sefer her şey daha farklı olurdu. Böylesine korkunç bir son yaşamazdı, daha sakin ve daha mutlu bir hayatı olurdu. Hayatında sadece onu mutlu eden insanlarla yaşardı.

Akşam yemeği ise oldukça sakindi. Çocukların konuşması geçirmiştik. Saorah'ın yeni kumaşlara olan merakı, Chamsha'nın babasından yeni bir at için yalvarması yemeğin eğlenceli yanı olmuştu. Devilal ve Yadraj ise kız kardeşlerine gülmüşlerdi. Hepsi birbirinden farklıydı ama hepsi kendi içlerinde uyumluydu.

Uykusuz bir sabahın ardından toplantılar yapılmıştı şimdi cenaze törenindeydik. Rahibeler adaçayı tütsülerini etrafa yayıyor iken rahipler dualarını okuyorlardı. Camdan olan tabut ise beyaz kasımpatı ile sarılıydı. Camdan tabutun içinde ise Arvind gözüküyordu. Siyah özel bir kıyafet giydirilmişti, elinde ise kılıcı vardı. Yüzünde ise uyuyor gibi gözüken bir ifade vardı. Evet, uyuyor gibiydi. Sanki birazdan uyanacak ve tüm bunların bir rüya olduğunu demesini çok istiyordum ama hayır, olmuyordu. Onun ölümüne alışmam gerekiyordu.

Cenazeye katılan kişi sayısı azdı. Beni şaşırtan ise Anjali'nin katılmamış olmasıydı. Syon ve Baldev bile katılırken Anjali neden yoktu? Arvind son zamanlarda ona değer veriyordu, onu anladığını diyordu. Belki de başka bir şeyden dolayı burada yoktu. Arvind  kollarının arasında ölmüştü. Bunu kaldırmak bile zor iken cenazesine katılması oldukça güç olabilirdi. En güçlülerin bile en zayıf anı vardı sonuçta. Anjali'nin de en zayıf anlarından birisi bu olmalıydı.

Ateşin KurbanıWhere stories live. Discover now