Ateşin ve Suyun Uyumu❦

Start from the beginning
                                    

"Bende seni seçtim, ışığım. Neyse artık konuklarımızın yanına gidelim. Şah Krisnae ve Şahbanu Sapheda'yı görsünler."

"Evet." dedim gülerek ve odadan çıktık.

Kol kolaydık. Bizi görenler sağ ellerini yumruk yaparak, sol göğüslerine bastırarak selamlıyorlardı. Şahbanu ve Şah, bu sarayın sahipleriydi ve elbette saygılarını sunacaklardı. Bundan sonra buna alışmam lazımdı. Artık basit bir cariye değildim. Bir şahbanuydum. Bu ülkenin ve sarayın hanımıydım, Naresh ile eş güçte hükümdardım. Kimsenin ezemeyeceği birisiydi. Herkesin saygı duyacağı güçte bir kadındım. Beni artık kim durdurabilirdi ki?

Yemek salonuna geldiğimizde içerideki herkes ayağa kalktı. Priya ailesi ve diğer kan bağı bulunan kişiler buradaydı. Naresh'in deyimiyle aile yemeği olmuştu. Ayrıca yabancı ülkelerden gelenlerden sadece Medarat elçisi Prens Enıtken bizimle olacaktı. Masanın başında iki sandalye vardı. Naresh ile yan yana oturacaktım. Eski şahbanular, şahlarının yanında otururmuş. Zamanla bu gelenek bozulmuş ve şahın sağ tarafına oturmaları istenmişti. Şimdi ise Naresh beni yanına alarak, eskiyi takip edeceğinin işaretini veriyordu.

Naresh ile yerimize geçmiştik. Benim sol tarafımda Prens Enıtken vardı, Naresh'in sağ tarafında ise annesi Anjali vardı. İşaretimle yemeğe başlamıştık. Sohbetler oldukça güzeldi. Arkadan gelen müzik sesiyle beraber ortam büyüleyiciydi. Anjali ile ufak şakalaşmalar yaşıyorduk. Bu Naresh için güzeldi çünkü gözlerinde huzurlu bir ifade görmüştüm. Annesi ve sevdiği kadın anlaşıyor, şakalaşıyordu. Onun için bu olay mucizevi bir olay değil miydi? Sadece ateşkes vardı. Düğünden sonra Anjali hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını görecekti.

Naresh şarap kadehimi özenle doldururken, ona gülümsedim. O da bana çapkınca gülümsemişti. Gümüş ayaklı kristal kadehi elime aldım ve bir yudum aldım. Şarap oldukça keskindi. Önceki içtiklerimizden farklı bir tat verse de oldukça zevkliydi. Prens Enıtken'in sürmeli gözleri ile karşı karşıya geldiğimde bana gülümsedi.

Enıtken "Şahbanu, içtiğiniz şarap Medarat şarabıdır. Nasıl, sevdiniz mi? Sizler için özel olarak getirdim." dedi ve gülümsedim.

"Oldukça güzel. Keskin bir tadı var." dedim ve bir yudum daha aldım.

"Aynı zamanda insanın içtikçe içesi gelir. Yaşadığımızı hissettirir. Hayat kısa, Şahbanu ve yaşamayı hissetmemiz lazım."

Naresh "Enıtken, benimle yaşıtsın değil mi? Fakat çok şey yaşamış gibisin. Bir yaşta bin olay yaşamış ve bu olayları bastırmak için farklı yollara başvurduğunu düşünüyorum." dedi samimi bir şekilde ve Enıtken güldü. Vilraj ise Anjali'nin yanında Enıtken'i süzmüştü.

Vilraj "Bizim Arvind gibi değil mi?" dedi gülerek.

Enıtken "Zor bir hayatım oldu. Ölümün kıyısından çok döndüm. Hanedanımda kadınlar tahta çıkar ama onlar için ben bile tehdit oldum. Beni bu sürede koruyan ise, canımdan çok sevdiğim Asenath oldu." dedi tabağındaki tatlı ile oynayarak. Yüzünde acı çeken, mutsuz olan bir ifade vardı. Zorluklarla mücadele etmişti. Görünen neşeli yüzün altında derin bir keder vardı.

"Her şey yaşandı ve bitti, Prens. Yaşamanın kıymetini bilmek gerekiyor. Sevdiklerimiz avuçlarımızdan kaysalar bile onların güzel hatıralarına sarılabiliriz. Bize kattıkları güzel hatıralarla yolumuza devam etmeliyiz." dedim buruk bir gülümsemeyle. Aklıma abim Vityor gelmişti ve dudaklarımdan kelimeler dökülmüştü.

Anjali "Sandhya haklı. Sevdiklerimizi nasıl kaybettiğimizi değil, onların bize kattıklarını hatırlamamız daha iyi. Zihnimiz acı çekmez böylece. Kalben daha rahat oluruz." dedi yavaşça. Yeşil gözleri donuklaşmıştı. Acaba kimi düşünüyordu? Bunu merak etmiştim.

Ateşin KurbanıWhere stories live. Discover now