Bizim Şarkımız

4.7K 213 200
                                    

Hilal'in ağzından

Anlaşmayı hazırlanken Leon'un suratının aldığı şekil aklıma geldikçe bir gülme alıyordu beni. Her söylediğime itiraz etmiş ama sonunda kuzu kuzu kabul etmek zorunda kalmıştı. O an sanki çikolatası elinden alınmış çocuk gibi bakıyordu bana. Bu anlaşmaya nasıl katlanacaktı bilmiyorum. En çok merak ettiğim şey ise banyo ve tuvaletleri nasıl temizleyeceğiydi. Daha doğrusu nasıl temizleyemeyeceği.

Aradan birkaç saat geçmişti. Leon asık bir suratla, elinde iki valizle odama gelmişti. Şimdilik eşyalarının bu kadarlık kısmını yerleştireceğini söyledi. Ne kadar yardım etmek istesem de beni odadan kovdu. Anlaşılan bana karşı biraz sinirliydi. Ama pişman mıydım? Elbette ki hayır!

Ben de mutfağa indim. Pirinç ıslatmıştım zaten önceden. Eti de buzluktan çıkarmıştım. Akşama pilav, et ve mercimek çorbası yapmaya karar vermiştim. Kendimi yemeğe kaptırmıştım. Yaklaşık bir saat geçmişti aradan. Burnuma bir şey yakılıyormuş gibi bir koku geldi. Yemek yanığı değildi kesinlikle ama ne olur ne olmaz yemekleri kontrol ettim. Düşündüğüm gibiydi. Yemekler gayet iyiydi. Ne olduğuna bakmak için mutfaktan çıktım. Tabi öncesinde yemeklerin altını kıstım.

Koku bahçe tarafından geliyordu sanki. Önce Leon'a seslendim ama bu seslenişimin geri dönüşü kulaklarıma ulaşmadı. Adımlarımı bahçe kapısına yöneltmiştim. Bahçeye yaklaştıkça o taraflarda bir duman olduğunu fark ettim ve adımlarımı hızlandırdım. İçimi bir endişe kaplamıştı. Şu anda aklıma gelen bir ihtimal yoktu. Telaşla bahçeye çıktım.

Karşımda gördüğüm manzarayla ufak bir şok geçirdim. Leon bir şeyler yakmıştı. Çok küçük değildi ama büyük de değildi alev dalgası. Leon ateşin başında, Zigetvar'ı Osmanlı'ya katmış Kanuni Sultan Süleyman edasıyla duruyordu. Yüzünde bir anlam çıkaramadığım gülümsemesi vardı. Alev gözlerine vurmuştu ve havanın çok da kararmamasına rağmen karanlıktaki tek ışık misali parlıyordu. Alev almıştı sanki. O gözler artık kahve değil kızıldı.

"Leon ne oluyor?"

Yavaş yavaş ona doğru yaklaştım. Yürüdükçe şok dalgam bir tsunamiye dönüşüyordu. Neyi yaktığını anlayamamıştım. Daha doğrusu neleri yaktığını. Bir ara acaba anlaşmanın şartları yüzünden kafayı mı yedi diye düşündüğümü hatırlıyorum. Leon beni fark edince zafer gülümsemesini yolladı. Ona yaklaşınca yaktığı şeyin ne olduğunu anlamak için gözlerimi alevlere diktim. Bir dakika! Benim kıyafetlerimdi onlar!

"Leon n'apıyorsun?"

"Anlaşmaya tam uyabilmem için, yolumdan bir engel kaldırıyorum."

Ellerimi anlımın iki yanına dayamış dolmuş gözlerimle yanan kıyafetlerime bakıyordum. Dizlerimin üstüne çöktüm. Bir ileri bir geri sallanıyordum. Geç kalmıştım biricik kuzularımı kurtarmak için. Leon ise benim bu halime kahkahalarla gülüyordu.

"Gitti! Gitti! Gitti gül gibi kıyafetlerim!"

"Esas gül gibi olanlar hala dolabında merak etme."

"Nasıl kıydın onlara? Nasıl kıyabildin vicdansız?!"

"Dedi dünyanın en insaflı eşi." Sinirle ona baktım.

"Sana anlaşma imzalattım diye mi yaktın?"

"Hayır."

"O zaman neden?" En sevdiği oyuncağı kırılmış bir çocuk yüzümü buruştura buruştura ağlıyor ve konuşuyordum. Leon ise bu halime gülmemek için çaba bile harcamıyordu. Sadece gülüyordu. Şu an gülünce kısılan kahveleri ve yanağındaki gamzesi bile beni sakinleştiremezdi.

"Leon güleceğine cevap ver!"

"Anlaşmamızın maddelerinden biri neydi? Senin kıyafetlerine karışamayacaktım öyle değil mi?"

SENDE KENDİMİ KAYBETTİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin