Canın Acıması

4.9K 207 195
                                    

Leon'un ağzından

Hilal'i Yağız'la görünce kan beynime sıçramıştı. Ağzıma geleni söylemiştim Hilal'e ama sonradan pişman oldum. Hatamı bir şekilde telafi etmek istiyordum. Bu aslında herkese karşı hissetiğim bir şey değildi. Hiç kimse için hatamı telafi etmeye çalışmamıştım. Ama zaten bu Hilal için ilk değildi. Önceden de yapmıştım.

Eve giderken yol üzerinde bir eczaneye uğradık. Gerekli kremleri falan aldım. O Yağız denen herife bunun hesabını sormam lazımdı. Gerçi hesabını sormam için bile olsa karşıma çıkmamasını tercih ederdim. Eve kadar yürüdük. Azize annelere hiçbir şey çaktırmadık. Bir süre sonra odaya çıktık.

"Tamam. Ver sen bana kremleri. Ben bir ara sürerim."

"Bir arası falan yok bu işin! Hemen sürülecek." Hilal ofladı.

"Tamam ver hadi! Şimdi sürerim." Üzerindeki hırkasını çıkarmıştı. Elini uzatmış ona kremleri vermemi bekliyordu. Hiç umursamadım ve kremi kapağını açıp sürmek için eğildim. Hilal hemen kolunu çekti.

"Ne yapıyorsun ya? Ben kendim sürerim."

"Hilal sürerken canın acıyacağı için tam olarak sürmezsin sen. Bir etkisi olmaz o zaman."

"Aa doğru! Senin benim canımı ne kadar kolay yakabildiğini unutmuşum!" Böyle söyleyince gerçekten kendimi kötü hissediyordum. Ama haklıydı. Bu yüzden bu seferlik ses etmeyecektim.

"Senin canını yakmak gibi özel bir merakım yok. Hatta o zamanlarda sen üzüldüğün için benim de canım yanıyor!" Bana inanamaz gözlerle baktı. Sonra her ne kadar bu konuyu açınca kalbime iyice ağırlık çökeceğini bilsem de açtım.

"B-ben... Ben senin kolunu morarttığımda kremi nasıl sürebildin? Yani düzgünce sürdün mü?"

"Krem sürmedim."

"Ne?"

"Krem falan sürmedim. Sadece ilk gün sürmüştüm."

"Niye?"

"Canım istemedi." Sinirle güldüm hafifçe. Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Sonra ona baktım.

"Kolun geç iyileşmiştir. Bu kremler ağrıyı falan da alıyor. Hilal niye sürmedin? Niye kendine dikkat etmiyorsun sen?" Sesimi kontrol etmeye çalışmıştım.

"Gerek duymadım Leon."

"Gerek duymadın!" Sinirle gülüyordum. "Bundan sonra duy o zaman!"

"Ver kremi ben sürerim." Kremi hızla geri çektim.

"Madem o zamanlar sürmedin, gerek duymadın! Şimdi de sana güvenemem. Bu yüzden sabah akşam kremini ben süreceğim. O yüzden bende kalacak." Aslında bu bir nevi bahaneydi. Kolunun nasıl olduğunu yakından gözlemlemek ve onu kendim iyileştirmek için. Acısı benimle azalsın ve son bulsun istiyordum.

"Leon süreceğim. Söz veriyorum. Gerek yok senin bu kadar zahmet etmene!"

"Zahmet falan değil bu! Şimdi kolunu uzat!"

"Leon!"

"Civcivim."

"Deme bana şunu!" Onu şu an az da olsa sinir etmek iyi gelmişti bana. Hem sinirlenebildiğine göre ağrısı çok yok demektir.

Bir süre inatla bakışmaya devam edince pes etti ve kolunu uzattı. Bana doğru bakmıyordu. Ben ise şu an yüzünün her bir zerresini inceliyordum. Kremi biraz morluğun üstüne sıkmıştım. Hilal ben daha elimi bile sürmeden yüzünü buruşturmuştu. Canı acıyordu ama bunu belli etmemeye çalışıyordu. Elim yavaşça morluğun üstünde gezinmeye başladı. Bastırmıyordum bile ama Hilal'in yüzü daha çok buruşmuştu. Gözlerini kapatmıştı. Kremin etkili olması için biraz daha bastırmam gerekiyordu. Canı biraz daha yanacaktı. Bu yüzden ben de gözlerimi kapattım ve biraz daha bastırarak sürdüm.

"Ah!" diye bir inleme çıktı Hilal'in ağzından. Gözlerimi daha çok yummaya çalıştım. Kısa bir süre daha bu işlem devam etti. Sonunda bitmişti. Sanırım ondan çok ben rahatladım. Derin bir nefes aldım. Gözlerimi açtığımda Hilal'in hala gözlerinin kapalı olduğunu fark ettim. Demek o kadar çok acıyordu. Bedenimin her bir zerresi öfkeyle doldu. Yine de bir şey belli etmemeye çalıştım.

"Bitti. Biraz böyle kalsın. Sonra hırkanı giyersin." Gözlerini açtı.

"Sağol."

"Bir şey yapmadım ki."

"Ne kadar daha bu kremi sürmek gerekiyor?"

"Çok mu acıdı?"

"Çok değil." Hala gizlemeye çalışıyordu. Açıkçası buna sinirlenmiştim.

"Benim yanımda canının yandığını itiraf edersen zayıf konumuna düşmezsin Hilal."

"Sen 'Canın acıdığında benim de canım acıyor.' demedin mi?" deyip kalkıp gitti. Bir dakika! Üzülmeyeyim diye mi inkar etmişti? Böyle saçmalık mı olur ya?! Bu kız kesin deli!

O günün üzerinden bir hafta geçti. Artık Hilal'le tam olarak 4 aydır evliydik. Bugün İstanbul'a gidecektik. Hilal'in kolu iyileşmişti neredeyse. Şimdiye kadar sabah akşam kremini sürmüştüm. Artık sürmeyecektim. Zaten eskisi gibi de acımıyordu canı. Bu iyi bir şeydi tabi. Azize anne ve Cevdet baba gidecek olmamıza üzülüyordu. Ben de üzülüyordum. Cevdet babanın bana laf sokmalarına bile alışmıştım. Ama hem Hilal'in hem de benim şirkette işlerimiz başlayacaktı. Yaz artık bitmişti zaten. Biz eve gitmeden önce ev temizlenecek ve alışveriş yapılacaktı. Yani her şey hazır olacaktı. Beni düşüncelerimden ayıran Cevdet babanın sesi olmuştu.

"Leon senin şirkette işlerin başlıyor. Ama Hilal tasarım için sık sık uğramasa da olur değil mi?"

"Bu Hilal'in bileceği iş. İsterse şirkete de gelebilir."

"Tamam. O zaman sen git. Hilal biraz daha kalsın." Şu anda fikrimi değiştirdim. Cevdet babaya alışamadım ve ondan kurtulacağım için mutluydum.

"Uzun zamandır buradayız zaten baba."

"Bu süre senin için uzun evet ama benim kızım için kısa!"

"Ben nereye karım oraya Cevdet baba! Hem isterseniz siz de bizi ziyarete gelebilirsiniz." Cevdet baba bana gülümseyerek baktı.

"Şu an bana içinden kızıyorsun değil mi?"

"Yok. Ben..."

"Kızıyorsun biliyorum. İlerde senin de bir kızın olursa beni anlarsın damat." Tamam işte bunu gerçekten beklemiyordum. Kalktı ve yanıma oturdu. Elini omzuma koydu.

"Babalar her evladını sever. Ama kız çocukları farklıdır. Her baba kızının ilk aşkıdır. Kahramanıdır. Senin için bu durum biraz zor olacak tabi."

"Neden?"

"Torunumun ben ve Haluk gibi dedeleri varken ilk aşkı olman zor olacak." dedi gülümseyerek. Ben de gülümsedim. Hilal'in çocuğunun babası olmak... İçimi bir sıcaklık kaplamıştı. Bir dakika! N'oluyor lan?!

"Ben serçemin ilk aşkı olabilirim. Ama bundan sonra tek aşkı sen olacaksın. Bu yüzden onu korumak zorundasın. Kızım, en değerli varlığım bundan sonra sana emanet oğlum." Cevdet baba sanırım ilk defa bana oğlum demişti.

"Merak etmeyin. Hilal'i canım pahasına koruyacağım. Size söz veriyorum." Daha önceki Ankara'ya gelişimde canını yakmak için her şeyi yapacağıma yemin ettiğim kızı korumak için şimdi babasına söz veriyordum. 4 ay bir insanı değiştirebilir mi? 4 ay her şeyi değiştirebilirmiş. O sırada Azize anne ve Hilal aşağıya indi.

"Eee bakalım Cevdet Bey! Sen kızını görünce beni unutursun ama geriye yanında sadece karın kalır!" dedi gülümseyerek Azize anne. Hepimiz gülüyorduk. Hilal önce annesine sonra babasına sıkı sıkı sarıldı. Havalimanına kadar gelmelerini istememiştik. Taksiyle gidecektik ve taksimiz kapının önünde bizi bekliyordu. Sonunda Cevdet baba serçesinden ayrılabildi de yola çıkabildik. Pek de yorucu olmayan bir yolculuğu  ardından evimize varabildik. Ve yeniden İstanbul'daydık.

Bizimkiler yeniden evlerine döndüler. Bakalım bundan sonra neler olacak😉
Umarım bölümü beğenmişsinizdir😊

SENDE KENDİMİ KAYBETTİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin