☾ BÖLÜM 66 ☽

179K 11.6K 19.7K
                                    

66. BÖLÜM
PLAN

"Nereye götürüyorsunuz beni siz kimsiniz?" diye sorduğumda ağlamamak için dişlerimi birbirine bastırdım.

"Sürpriz." dedi kaba olan adam kendine has korkutucu bir sesle konuştu. Önünde durduğumuz siyah minibüs tarzı arabanın geniş sürgülü kapısını açtığında geçmem için zorladı. "Gidince göreceksin."

İçeriye doğru fırlatılmamla birlikte çantam ve telefonum elimden zoraki bir şekilde alınırken arabanın dışına fırlatılmıştı. "Bayıltın şunu!" dedi benimle birlikte havalimanından çıkan diğer iki kişiden biri arabanın içinde olan adamlara karşı konuştu.

"Karan Milan karısını kaçırdığımızı duyunca çok kızacak çok."

Yavaşça yutkundum. Adamlardan biri ağzıma bir bez yerleştirdiğinde solumamaya çalıştıkça solurken bulmuştum kendimi. Gözlerimin kaydığını hissederken bilincim elden kayıp gidiyordu.

Şey.

Ben... ben kaçırılmıştım!

Bunu idrak edebilmem bir hayli geç olmuştu. İstanbul'da olduğumuz ve kendimize küçük bir izin verdiğimiz için öğlene kadar uyumak beni afallatmıştı. Üstelik Karan'la birlikte bara gitmemiz ve beni sarhoş etmeyeceğini söylediği içkileri içtikten sonra hemen sarhoş olmuştum.

Evet, bünyem hiç içkiyi kaldırmıyormuş bunu da kocamla birlikte öğrenmiş olmuştum. İlk içişime nazaran daha az içtiğim için bilincim tamamen gitmemişti. Neyse ki yanımda Karan vardı da hiçbir şey olmadan eve hızlıca gelmiş beni soğuk suya sokmuştu. Uyutmaya çalıştığını yarım yamalak hatırlıyor, sabahı zor ettiğimi biliyordum.

Gözlerimi açtığımda etrafımın tamamen karanlık olmasından dolayı yerimde kıpırdandım. Gözlerim açıkken siyah bir minibüse bindirilmiştim. Ağzıma tıkanan beze uzun bir süre karşı koymuştum. Öyle ki bayılma numarası bile yapmış beni kaçıran adamlar tecrübeli olacak ki yaptığım numarayı yemeyip kafama vurdukları darbeyle bayılmama neden olmuşlardı.

İki üç adamın sürekli olarak boş konuşmasını duymuş, içinde olduğum aracın ani bir frenle durmasından sonra hiçbir şeye şahit olamamıştım. Kafama yediğim darbe orada gerçekleşmişti.

Kollarım bağlıydı. Sırtım ahşap bir sandalyeye yaslı duruyor gözlerimde bant vardı. Duyduğum tek şey boşluktu. Gözlerim sadece karanlığı görüyorken diğer bütün duyularım daha net hale gelmişti. Ayaklarımın birbirine bağlı olmaması beni şaşırtırken emin olmak için hafifçe bacağımı yere sürttüm. Bileklerimden bağlı olmak canımı fazlasıyla acıtıyordu çünkü bağladıkları ip öyle kalın bir şeydi ki tahriş etmişti.

"Kimse yok mu?" diye seslendiğimde kendime tamamen geldiğimi hissettim. Başımın üzerinde keskin bir acı vardı. Silahın kabzasıyla vurulmuş olmalıydı. Saçlarım önüme düşerken kafamı iki yanıma salladım.

Sessizlik sağır edici bir tondaydı. Nefes alış verişlerim duyduğum tek yaşam belirtisiydi. "Neredeyim ben?"

"Gözümü açın!" dedim yüksek sesle, bağırışımla birlikte sesim bana geri çarpmıştı. Alanın büyük olduğunu sesimin uzunca yankı yapmasından anlamıştım. Zaten genelde filmlerden dizilerden gördüğüm kadarıyla hep bir deponun içinde olurdu kaçırılan kişi. Az ilerisinde de başına diktikleri kişi olurdu. Burada biri varsa sesini çıkarmıyordu. Onu rahatsız edersem sesini çıkartır en azından neler olduğunu öğrenebilirdim.

DÜŞLER AĞIDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin