☾ BÖLÜM 8 ☽

322K 19.8K 20.5K
                                    

8. BÖLÜM
KARŞILAŞMA

Kapının tıklatılmasıyla birlikte gözlerimi zorlukla araladığımda dudaklarımın arasında acı bir inilti döküldü. Düne göre daha mı iyiydim, yoksa daha mı kötü olduğumu bilmiyordum. Boğazımdaki tahriş daha artmıştı.

"Hanımım?" diye bir ses geldi. Rojda beni uyandırmaya gelmiş olmalıydı. Yanımdaki telefona uzanıp elime aldığımda kapalı olduğunu gördüm. Şarja takmıştım ama elektrik arızalı olduğu için şarj olmamıştı.

Benim sessizliğim sürerken kapı arkasından Rojda, "İlaç saatiniz geliyor hanımım," dedi. "Bir de elektriği tamir etmek için konağa teknik ekip geldi. Arıza sanırım banyodan olmuş hanımım, uyandınız mı? Sizi bekliyorlar."

Yorganı üstümden kaldırdığımda bacaklarımı aşağıya sarkıttım. Ağzımdaki ilaç tadı gitmemişken bir de ikincisi gelecekti. "Uyandım Rojda," diye seslendim. "On beş dakikaya odadan çıkacağım. O zaman gelebilirler."

Yataktan kalkıp banyoya ilerlediğimde ışık için düğmeye basmış ama sonra yine karanlık yerle karşılaşmıştım. Köşe olduğu için banyonun içerisi karanlıkta kalıyordu. Yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladıktan sonra giyinme odasına geçtim.

Bana ait olmayan kıyafetlere baktığımda bugünlük idare etmesi için etiketli olan kıyafetleri seçmiş ve giymiştim. Altıma pantolon, üstüme boğazlı bluz giymiştim. Boğazımı sıcak tutmam lazımdı.

El çantamı da hazırladığımda odanın kapısını açtım. Rojda asker gibi kapıda dikiliyordu. Beni görmesiyle toparlandı. İlaçları elinde tuttuğunu görünce, "Yemekten sonra ilaçları içerim Rojda," dedim. "Sen bana ver ilaçları, tekrar uğraşma. Rahatına bak, bir şey olursa yanıma gelirsin, çekinme benden."

"Peki, hanımım." Benimle birlikte yürümeye başladı. "Başka istediğiniz bir şey var mı?" diye sormasıyla aklıma telefonumun şarjı olmadığı geldi.

Ona telefonumu uzattığımda, "Telefonumun şarjı olmamış, arızadan dolayı. Şarja takarsan çok sevinirim. Biraz dolması yeterli," dedim. Telefonu almasıyla yanımdan ayrıldı. Konağın geniş terasına kahvaltı masası kurulmuş, çalışanlar hızlıca kahvaltıyı hazırlıyordu.

Barzan Ağa, "De hayde yemeğe," diye seslendi.

Masanın kurulduğu yere giderken henüz benim varlığımı fark eden olmamıştı. Çoğunluk masaya doğru ilerlerken başka bir kısımdan ben de yürümeye başladım. İsmet oturduğu yerden kalkıp, "Ben Marin ablanın yanına oturacağım," dedi. "Karan abim yok zaten."

İsmet'in annesi, "Olmaz," dedi. "Bak deden kızıyor sana, sözümü dinle İsmet."

Daha önce görmediğim bir adam, "Ablan hasta, rahatsızlık verme," dedi.

Boş kalan iki tane sandalye vardı. Birini çekip oturmak üzereyken yüzümde beliren gülümsemeyle, "Rahatsızlık vermez, yanıma otursun," dedim.

Gülnarin Hanım beni görmesiyle zehir damlayan dudaklarını aralayıp, "Vay vay vay Prenses Hazretleri," dedi. Bakışları beni oyar gibiydi. Zahir ve Zühre'nin annesiydi. "Sonunda masamıza teşrif ettiniz. Yüzünüzü gören cennetlik," derken daha çok alay ediyor gibiydi. "Soframızı beğenmediniz galiba. Sabah yoksunuz, akşam gelmek bilmiyorsunuz."

Uzun masanın etrafında oturanların bakışları beni bulduğunda, bana kaç kişinin baktığını saymaya çalıştım. Çok kişi vardı. Karan'ın ailesi bir hayli kalabalıktı. "Hayırlı sabahlar hepinize," dedim, sıcak bir selamlamayla. "Afiyet olsun." Bakışlarımı çoğunda gezdirmiş en sonda Gülnarin Hanım'da bırakmıştım. "Ben de dün katılmak isterdim ama konakta laflar saniyesinde kulağınıza geliyordur zaten. Bütün gün hastanedeydim."

DÜŞLER AĞIDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin