Limon Çiçekleriii

By hicbirsey

291K 20.5K 8.9K

Birbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın... More

Limon Çiçekleri 1. Bölüm
Limon Çiçekleri 2. Bölüm
Limon Çiçekleri 3. Bölüm
Limon Çiçekleri 4. Bölüm
Limon Çiçekleri 5. Bölüm
Limon Çiçekleri 6. Bölüm
Limon Çiçekleri 7. Bölüm
Limon Çiçekleri 8. Bölüm
Limon Çiçekleri 9. Bölüm
Limon Çiçekleri 10. Bölüm
Limon Çiçekleri 11. Bölüm
Limon Çiçekleri 12. Bölüm
Limon Çiçekleri 13. Bölüm
Limon Çiçekleri 14. Bölüm
Limon Çiçekleri 15. Bölüm
Limon Çiçekleri 16. Bölüm
Limon Çiçekleri 17. Bölüm
Limon Çiçekleri 18. Bölüm
Limon Çiçekleri 19. Bölüm
Limon Çiçekleri 20. Bölüm
Limon Çiçekleri 21. Bölüm
Limon Çiçekleri 22. Bölüm
Limon Çiçekleri 23. Bölüm
Limon Çiçekleri 24. Bölüm
Limon Çiçekleri 25. Bölüm
Limon Çiçekleri 26. Bölüm
Limon Çiçekleri 27. Bölüm
Limon Çiçekleri 28. Bölüm
Limon Çiçekleri 29. Bölüm
Limon Çiçekleri 30. Bölüm
Limon Çiçekleri 31. Bölüm
Limon Çiçekleri 32. Bölüm
Limon Çiçekleri 33. Bölüm
Limon Çiçekleri 34. Bölüm
Limon Çiçekleri 35. Bölüm
Limon Çiçekleri 36. Bölüm
Limon Çiçekleri 37. Bölüm
Limon Çiçekleri 38. Bölüm
Limon Çiçekleri 39. Bölüm
Limon Çiçekleri 40. Bölüm
Limon Çiçekleri 41. Bölüm
Limon Çiçekleri 42. Bölüm
Limon Çiçekleri 43. Bölüm
Limon Çiçekleri 44. Bölüm
Limon Çiçekleri 45. Bölüm
Limon Çiçekleri 46. Bölüm
Limon Çiçekleri 47. Bölüm
Limon Çiçekleri 48. Bölüm
Limon Çiçekleri 49. Bölüm
Limon Çiçekleri 50. Bölüm
Limon Çiçekleri 51. Bölüm
Limon Çiçekleri 52. Bölüm
Limon Çiçekleri 53. Bölüm
Limon Çiçekleri 54. Bölüm
Limon Çiçekleri 55. Bölüm
Limon Çiçekleri 56. Bölüm
Limon Çiçekleri 57. Bölüm
Limon Çiçekleri 58. Bölüm
Limon Çiçekleri 59. Bölüm
Limon Çiçekleri 60. Bölüm
Limon Çiçekleri 61. Bölüm
Limon Çiçekleri 62. Bölüm
Limon Çiçekleri 63. Bölüm
Limon Çiçekleri 64. Bölüm
Limon Çiçekleri 65. Bölüm
Limon Çiçekleri 66. Bölüm
Limon Çiçekleri 67. Bölüm
Limon Çiçekleri 68. Bölüm
Limon Çiçekleri 69. Bölüm
Limon Çiçekleri 70. Bölüm
Limon Çiçekleri 71. Bölüm
Limon Çiçekleri 72. Bölüm
Limon Çiçekleri 74. Bölüm
Limon Çiçekleri 75. Bölüm
Limon Çiçekleri 76. Bölüm
Limon Çiçekleri 77. Bölüm
Limon Çiçekleri 78. Bölüm
Limon Çiçekleri 79. Bölüm
Limon Çiçekleri 80. Bölüm
Limon Çiçekleri 81. Bölüm
Limon Çiçekleri 82. Bölüm
Limon Çiçekleri 83. Bölüm
Limon Çiçekleri 84. Bölüm
Limon Çiçekleri 85. Bölüm
Limon Çiçekleri 86. Bölüm
Limon Çiçekleri 87. Bölüm
Limon Çiçekleri 88. Bölüm
Limon Çiçekleri 89. Bölüm
Limon Çiçekleri 90. Bölüm
Limon Çiçekleri 91. Bölüm
Limon Çiçekleri 92. Bölüm
Limon Çiçekleri 93. Bölüm
Limon Çiçekleri 94. Bölüm
Limon Çiçekleri 95. Bölüm
Limon Çiçekleri 96. Bölüm
Limon Çiçekleri 97. Bölüm
Limon Çiçekleri 98. Bölüm
Limon Çiçekleri 99. Bölüm
Limon Çiçekleri 100. Bölüm
Limon Çiçekleri 101. Bölüm
Limon Çiçekleri 102. Bölüm
Limon Çiçekleri 103. Bölüm
Limon Çiçekleri 104. Bölüm
Limon Çiçekleri 105. Bölüm
Limon Çiçekleri 106. Bölüm
Limon Çiçekleri 107. Bölüm
Limon Çiçekleri 108. Bölüm
Limon Çiçekleri 109. Bölüm

Limon Çiçekleri 73. Bölüm

1.4K 135 86
By hicbirsey

Aradan bir hafta daha geçti. Konutların yaklaşan teslim tarihi nedeniyle Batu'nun hiç olmadığı kadar yoğun çalıştığı, onun ve Bülent Bey'in ısrarlarına rağmen Lale'nin bütçeyle ilgili hiçbir şeye karışmamak için direttiği ve hatta yine şantiyeye olabildiğince az gitmek için elinden geleni yaptığı, bu nedenle Batu'yla sık sık didiştikleri bir hafta. Son olanlardan sonra iki aile de derin bir sessizliğe bürünmüş gibiydi. Kimseden ses çıkmıyordu. Leman Hanım Batu'yu aramamıştı bir daha. Batu da onu. Lale'nin ailesinden zaten hiç ses çıkmıyordu. Onların durumu kabullenmeye başladıklarını düşünecek kadar saf ve iyi niyetli olabilmek isterdi Lale. Ama ne yazık ki bunun mümkün olmadığının farkındaydı. Bu yüzden tetikte bekliyordu. Her an yeni bir olay çıkacak, yine bir fırtına kopacak diye hazırlamaya çalışıyordu kendini. Beriller'in evinin önünde Burak'ın ve Leman Hanım'ın söylediklerinden sonra Batu ne derse desin şantiyede hiçbir işe elini sürmemek için söz vermişti kendine. Leman Hanım'ın ağzına daha fazla laf vermek istemiyordu çünkü. Şimdi bütün bu olanlardan sonra bir de şantiyede Batu'yla beraber çalışmaya başladığını duyarsa neler söylerdi, düşünmek bile istemiyordu Lale.

Ama Batu bunu anlamıyordu işte. Israr edip duruyor, boş yere kuruntu yaptığını söyleyerek onu cesaretlendirmeye çalışıyordu ama Lale'yi cesaretlendirmek hiçbir zaman kolay bir iş olmamıştı. Lale hiç yanaşmıyordu bile şantiyede çalışmaya. Zaten Bülent Bey'in aşırı ısrarı işi oldu bittiye getirdiği için kabul etmek zorunda kalmıştı bu teklifi. Ama daha sonra Leman Hanım'ın söyledikleri üzerinde düşününce böyle bir işe hiç kalkışmamasının çok daha akıllıca olacağına karar vermişti. Batu'nun tüm ısrarlarına rağmen bu kez hiç taviz vermiyordu, inadı tutmuştu. Bunun bir nedeni de Leman Hanım, Burak ve Nesrin'in kendilerince haklı olduklarını düşünmesiydi. "Belki onların yerinde olsam ben de aynı şeyi düşünürdüm, ben de kardeşimin sevgilisinin şirketimizde çalışmasına sıcak bakmazdım." diye empati yapmaya çalışıyordu. Ama bunu Batu'ya söyleme gafletinde bulunduğunda kıyamet kopmuştu. Onun bu konudaki lüzumsuz iyi niyeti ve ürkekliği Batu'yu çıldırtmaya yetiyordu çünkü.

Batu'nun hemen hemen her gün eve geç geldiği, erken geldiğinde ise daha sonra tekrar çıkması gerektiği bu bir haftanın sonunda Lale'nin inadı kırılır gibi olmuştu. Çünkü şantiyeye gitmedikçe Batu'yu çok az görebiliyordu! Orada çalışmasa bile Batu'yu görmek için daha sık gidip gelebilir, gittiğinde daha uzun kalabilirdi. Ve öyle yapacaktı çünkü şu bir haftada Batu'yu gerçekten çok özlemişti. Belki de kendisi çalışmadığı için bu kadar uzun geliyordu Batu'nun evde olmadığı saatler. O yokken evde çok sıkılıyordu. Yapacak bir şey bulamıyordu. Bu evde her ne yaparsa yapsın onu Batu'yla birlikte yapmaya öyle alışmıştı ki o evde yokken yataktan çıkmak bile gelmiyordu içinden.

Bu yüzden o Salı günü Batu'ya esaslı bir sürpriz yapmaya karar vermişti. Ona sevdiği yemeklerden yapacak, sonra da beklemediği bir anda şantiyeye giderek karşısına çıkacaktı. Hem böylece evde kös kös oturarak Batu'nun gelişini beklemek zorunda kalmayacaktı.
Sabah Batu işe gitmek için hazırlanırken o da kafasında alması gereken malzemelerin listesini yapmakla meşguldü.

"Sen yine gelmeyecek misin benimle?" dedi Batu aynanın önünde kravatını bağlamaya çalışırken.

"Yok gelmeyeyim bugün. İşim var." derken hala yataktaydı Lale, tembel tembel esniyordu.

"Ne işin var, kuaföre mi gideceksin yine?" dedi alayla. 

"Kokoş falan mı demeye çalışıyorsun sen bana?" diyerek ters bir bakış attı ona. "Sesindeki o ima ne oluyor, anlamadım ben?"

"Şantiyeye gelmemek için uydurduğun bu kuaföre gitme yalanını artık yemiyorum demek oluyor. Hem kokoşsun hem de çok ama çok kötü bir yalancısın sen. Bir insan on gün içinde otuz defa kuaföre gitmez herhalde."

Gülerek üstündeki yorganı itip yataktan kalktıktan sonra ona doğru yürüdü Lale. Sonra Batu'nun önünde durdu, kravatını bağlamaya başladı. "Ben de otuz defa gitmedim zaten. Ayrıca bana bir daha kokoş dersen küserim sana haberin olsun."

"Niye inat ediyorsun anlamıyorum ki ben!" dedi ona dik dik bakarak. "Ben seninle birlikte çalışmak istedikten sonra kimse bir şey söyleyemez diyorum ama anlamak istemiyorsun nedense."

"Batu n'olur sabah sabah kavga etmeyelim yine." derken kravatını bağlamıştı bile Lale. Parmak ucunda yükselerek dudaklarına uzun bir öpücük bıraktı. "Bugün hep şantiyede mi olacaksın?" diyerek yüzünü okşadı.

"Evet." derken açık açık somurtmaya başlamıştı artık.

"Asma şu suratını Batu ya!"

"Nasıl asmayayım Lale? Sinir ediyorsun beni! Ne olur yani bugün benimle gelsen?"

"Bugün olmaz." diyerek güldü.

"O niyeymiş?"

"E manikür-pediküre gideceğim işte." dedikten sonra Batu'yu çıldırttığını bildiği için bıyık altından gülerek aynaya baktı. "Sence tekrar saçlarımı boyatsam mı? Ne bileyim böyle aralara gölge attırsam falan nasıl olur acaba?"

Batu gözlerini devirerek homurdandı. "Biliyor musun, artık hiç yalan söyleyemiyorsun." deyince Lale içini çekerek kollarını beline doladı.

"Akşam biraz erken gel bari." dedi usulca.

"Bilmiyorum. İşim biterse gelirim." derken hala aksi bir ifade vardı suratında ama yavaş yavaş yumuşuyor gibiydi.

"Bilmiyorum deme, erken gel işte." diyerek yine parmak ucunda yükselip boynunu öptü Lale.

Ve birden kendini bacaklarından tutulup havaya kaldırılarak Batu'nun kucağında buldu. Sertçe arkadaki dolaba yasladı Batu onu. "Geldiğimde yine uyuyor olacaksan hiç gelmeyeyim!" dedi hırıltılı bir sesle.

Lale çoktan bacaklarını Batu'nun beline sarmıştı bile. "Ama ne yapayım çok geç geliyorsun, sabah da çok erken gidiyorsun. Beklerken uyuyakalıyorum." derken parmaklarını saçlarının arasında dolaştırıyordu.

"İnsan bi merak eder, sevgilim gelmeden uyumayayım der ama nerede..." derken nefesi hızlanmaya başlamıştı Batu'nun.

"Öyle diyorum zaten ama uyuyakalıyorum hep ne yapayım. Özür dilerim."

Batu içini çekerek geceliğinin yakasını çekiştirdi. Beyaz göğüslerini görünce "Çok özledim seni." diye inledi.

"Ben de çok özledim." diye mırıldandı Lale. Batu'nun elleri geceliğinin üstünde gezinirken içi bir tuhaf oluyordu yine.

"Akşam sakın uyuma o zaman. Beni bekle."

"Tamam." dedi uysalca.

Onun bu söz dinleyen halleri mest ediyordu Batu'yu. "Ahh Lale." diyerek iç geçirdi. "Şantiyeye değil de tekrar yatağa gitsem ben seninle olmaz mı?"

"Bence olur." diye güldü Lale.

"Bak sabah sabah zaten zor dayanıyorum, böyle konuşup daha da delirtme beni!"

Lale gülerek bacaklarını yavaşça indirdi Batu'nun belinden. "Hadi git sen artık. Ama akşam erken gel."

"Sen de öğlen uykusuna mı yatarsın ne yaparsın bilmiyorum ama akşama uykunu tamamen almış ol yoksa çok fena olacak bak söylemiş olayım."

"Tamam tamam." diye gülerken Batu'nun gömleğinin yakasını düzeltmekle uğraşıyordu.

"Yoksa sen uyku halindeyken harekete geçeceğim bak ona göre!

Lale "Yaparsın inanırım." diyerek küçük bir kahkaha atınca Batu da gülerek eğilip uzun uzun öptü onu. Daha fazlasını istediği her halinden belli oluyordu. Ayrıldıklarında soluk soluğa "Başka öpmeyeyim artık yoksa kendimi tutamayacağım." diyerek koşar adımlarla çıktı gitti odadan.

Lale gülerek onun peşinden merdivenlerden inerken planını değiştirmişti kafasında. Yemekleri hazırlayıp şantiyeye gitmektense evde güzel bir sofra hazırlayıp bekleyecekti Batu'yu. Zaten o kadar yemeği Batu gelene kadar anca yapardı herhalde.

Öğleden sonra saat ikiye gelirken Lale halen mutfakta harıl harıl bir şeylerle uğraşıyordu. Batu gittikten sonra bir koşu alışverişe gidip gelmiş, sonrasında da kendini adeta mutfağa kapatmıştı. Ama durumu az çok yoluna koymuş sayılırdı. Yemeklerin çoğunu halletmiş, tatlıyı hazırlamaya başlamıştı bile. Batu'nun mozaik pasta sevdiğini bildiğinden mozaik pastayla uğraşıyordu yaklaşık bir yarım saattir. Çok zor bir şey değildi zaten ama. Sadece üstü başı kakaoya bulanmıştı o kadar. 'Batu olsa her yerimi öperek temizlerdi şimdi.' diye düşünerek kendi kendine gülümsüyordu ki kapı çaldı.

Başını kaldırıp şaşkınlıkla mutfağın hemen yanındaki sokak kapısına baktı Lale. Kim gelmiş olabilirdi ki bu saatte? Acaba Batu sürpriz yapıp sandığından da erken mi gelmişti? Hiç zannetmiyordu ama belki de gelen apartman görevlisi Mustafa Abi'ydi? Kakaoya bulanmış ellerini yarım yamalak temizledikten sonra kapıya koşturdu. Ve açtığında hayatının en büyük şoklarından birini yaşadı. Çünkü kapıyı açtığında karşısında duran Leman Hanım ve Nesrin'di!

Lale üstündeki mutfak önlüğü ve yüzündeki yer yer kakao izleriyle karşısında duran bu garip ikiliye bakakalmıştı. Aynı anda aklından onlarca soru birden geçiyordu. Bu iki kadının burada ne işi vardı? Evin yerini nereden öğrenmişlerdi?? Daha da önemlisi, neden gelmişlerdi?

Üçü de hiç konuşmuyordu. Kapının eşiğinde öyle sessizce dikiliyorlardı. Lale kapıda esaslı bir şok geçirirken, Nesrin ve Leman Hanım da küçümser bakışlarla onu inceliyorlardı.
Sonunda ilk konuşan Nesrin oldu. "Rahatsız ettik galiba?" dedi kinayeli bir sesle. Lale'nin saçlarının ucuna bulaşmış kakaoyu görünce şöyle bir güldü. "Ev kadınlığı mesaini böldük sanırım, kusura bakma." Leman Hanım da alayla güldü Nesrin'in bu söylediklerine.

Lale'ninse çoktan kaşları çatılmıştı. Bu iki kadın durup dururken evine gelip geldikleri anda da kendisine hakaret etmeye başlama hakkını nereden buluyorlardı, bir türlü anlayamıyordu.

"Düzgün konuş benimle." dedi sert bir sesle.

Nesrin "Düzgün konuşuyorum zaten." dedi umursamazca omuzlarını silkerek. "Kötü bir şey demedim ki. Mutfaktaydın herhalde, öyle değil mi?"

"Ben mutfakta ev kadınlığına mesai harcarken sen burada ne yapıyorsun peki? Senin yaptığına ne diyeceğiz o zaman? Sen niye buradasın?"

Nesrin'in gerginleşen yüz hatları bu sorudan hiç hoşnut kalmadığının habercisi gibiydi ama onun bir şey söylemesine fırsat kalmadan Leman Hanım girdi araya. "Seninle konuşmaya geldik. Fazla kalmayacağız." dedikten sonra içeri girmek ister gibi bir hamle yaptı.

Lale kararsızdı. Onları eve almak istemiyordu. Kesinlikle istemiyordu. Aksine, kapıyı yüzlerine kapatıp üst üste birkaç defa kilitledikten sonra koşar adımlarla üst kata çıkıp saklanmak istiyordu. Aklından geçenler yüzüne yansımış olacak ki Leman Hanım "Uzun sürmeyecek merak etme. Sohbet etmeye gelmedik!" deyince mecburen yana çekilip onlara yol vermek zorunda kaldı. Ama bunu yaparken bile çok değil birkaç dakika sonra buna çok pişman olacağını hissedebiliyordu.

"Ayakkabılarımızı çıkarmasak sorun olmaz herhalde, değil mi?" dedi Lale'ye dönerek.

Lale onun bunu sorarak gösterdiği beklenmedik düşünceliliği karşısında şoka girmiş olsa da başını salladı. "Tabii tabii buyurun geçin, sorun değil." dedi.

Leman Hanım önde, Nesrin arkada, topuk sesleriyle parkeleri inleterek salona doğru ilerlediler. İkisi de çok şıktı, özellikle de Lale'nin üstündeki mutfak önlüğüyle karşılaştırılınca. Nesrin siyah bir takım giymiş, boynuna inci bir kolye takmıştı. Leman Hanım'ın da üstünde oldukça pahalı bir markaya ait olduğu her halinden belli olan bir elbise vardı. Ve ikisi de meraklı gözlerle etrafı inceliyorlardı. Şu anda ikisinin de içlerinden nasıl olup da böyle bir eve sahip olabildiğini sorguladıklarından emindi Lale.

Nitekim salondaki koltuk takımına geçip oturduklarında Nesrin "Eviniz çok güzelmiş." dedi ceketini çıkarırken. Ama bunu söylerken bile yüzünde sanki ekşi bir yemiş gibi tatsız bir ifade vardı. Başkalarının kendinden daha iyi durumda olmasını kolay kolay hazmedemeyen insanlardan olduğu o kadar belliydi ki, üzerinden akıyordu sanki. 

Lale de bunu fark ettiğinden, onun o cümleyi içinden gelerek söylemediğini anlamıştı. "Teşekkürler." dedi sadece.

Ve yine bir sessizlik çöktü aralarına.

Lale "Ceketlerinizi alayım isterseniz?" dedi sırf bir şey söylemiş olmak için.

"Gerek yok. Fazla kalmayacağız zaten." dedi Leman Hanım buz gibi bir sesle. Lale'nin evinin güzelliğinin Nesrin tarafından dile getirilmesi sinirlerini bozmuş gibiydi.

Lale artık bu kadını bir kaşık suda boğmak ister hale gelmişti. Hem durup dururken habersiz bir şekilde evine gelip hem de sonra kendisine böyle davranabildiğine inanamıyordu. Yine de son bir kez daha ev sahipliğinin gerektirdiklerini yapmaya çalıştı. "Bir şey içer misiniz?" diye sordu kendini zorlayarak.

Leman Hanım "Gerek yok." dedi yine ters bir sesle. "Sen de otur şöyle de bir an önce halledelim şunu."

Lale onun neyi halletmek istediğini tahmin edebiliyordu ama merakı galip geldi. Ne söyleyeceklerini merak ettiğinden başka bir şey söylemeden geçip oturdu.
Leman Hanım da daha fazla oyalanmadan direk konuya girdi zaten. "Bak Lale." dedi.

Lale şaşkındı. Leman Hanım kendisine ilk defa adıyla hitap ediyordu. Ama bozuntuya vermemeye çalıştı.

"Özellikle Batu evde değilken konuşmak istedim seninle. Oturup sakince kadın kadına konuşursak birbirimizi daha iyi anlayabileceğimizi düşündüm."

Lale duydukları karşısında hayretten hayrete düşüyordu. Leman Hanım'ın kendisiyle bu kadar medeni bir konuşma yapabildiğine inanmak gerçekten çok zordu! Ama yine de tüm bu medeniyetin altından hiç de hoş bir şey çıkmayacağını kestirebiliyordu.

Nitekim "Batu'dan ayrılmak zorundasın." diyerek yine onu yanıltmadı Leman Hanım.

Bıkkınlıkla içini çekti Lale. "Öyle bir şey yapmayacağım." dedi sakin bir sesle. "Batu'yu seviyorum, o da beni seviyor biliyorum. Böyle bir durumda ondan neden ayrılayım ki?"

"Çünkü bu iş olmaz! Siz birbirinize göre değilsiniz!" dedi git gide daha da tizleşen sesiyle. "Sonunda ikiniz de mutsuz olacaksınız." Ben göz göre göre oğlumun böyle bir yola girmesine izin veremem."

"'Birbirinize göre değilsiniz' derken kast ettiğiniz aynı dinden olmamamız galiba, değil mi?"

"Evet!" dedi sinirle. "Aranızdaki en büyük sorun bu! Ama sadece bu değil. Evet ben oğlumun Hristiyan bir kızla birlikte olmasına asla ama asla izin vermem ama..." dedikten sonra dik dik baktı Lale'ye. "Ben izin verseydim bile siz zaten mutlu olamazdınız Lale!"

"Bunu nereden çıkarıyorsunuz?" derken Lale de sinirlenmeye başlamıştı sonunda.

"Bunu anlamak için dahi olmak gerekmiyor da ondan. Bi baksana etrafına. Evinde kocaman bir piyano bulunduran bir kızsın sen!" diyerek ilerde merdivenlerin hemen yanında duran piyanoyu işaret etti. "Batu gibi biriyle ne işin olur senin?? Senin gibi piyano çalmasını geçtim, klasik müziğe toplam bir dakika bile tahammül edemeyen bir adamla nasıl mutlu olmayı düşünüyorsun?"

"Bu yüzden mi mutlu olamayacağız yani?" derken alaycı bir gülümseme vardı Lale'nin dudaklarında. "Batu klasik müzik sevmediği için mi?"

"Beni daha fazla söyletme, ne demek istediğimi çok iyi anladın." derken yine sesini yükseltmeye başlamıştı bile Leman Hanım. 

Lale ise onun aksine çok daha sakindi. Biraz önce sinirlenir gibi olmuştu ama Leman Hanım'ın söylediklerinin absürtlüğü yeniden sakinleştirmişti onu. Sesini hiç yükseltmeden "Evet anladım. Ama açıkçası bundan daha iyi bir bahane bulmanızı beklerdim." demesiyle Leman Hanım'ı çileden çıkardı.

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" diye bağırarak sinirle ayağa fırladı Leman Hanım. "Burada oturmuş sana insan gibi bir şey anlatmaya çalışıyorum. Oğlumu benden iyi kimse tanıyamaz. Senin gibi bir kızla mutlu olabilecek biri değil o."

Deminden beri sessizliğini koruyan Nesrin araya girdi. "Yani Batu biraz maçodur demeye çalışıyor annem." diye aklınca açıkladı sinir bozucu bir ukalalıkla. "Senin gibi bir yaşantısı olan biriyle yapamaz."

"Öyle mi? Nasıl bir yaşantım varmış benim?"

Nesrin "Yani..." dedi küçümser bir ifadeyle dudak bükerek. "Piyanolar, tablolar, pahalı halılar..." dedi duvarlardaki tablolardan sonra yerdeki halıları göstererek. "Aklına esince gidip birkaç sene Paris'te yaşamalar... O derin dekolteli, ünlü tasarımcıların elinden çıkmış elbiseler. Taktığın pahalı çantalar..." derken konuştukça kendi kendini gaza getiriyor gibiydi. Lale'ye büyük bir kinle bakıyordu şimdi.

"Bunları siz kendiniz uyduruyorsunuz!" dedi Lale hırsla. O da kontrolünü kaybediyordu yavaş yavaş. "Paris'e okumaya gitmiştim ben. Ve ne oradayken ne de geri döndüğümde sandığınız gibi lüks bir hayatım olmadı. Olsa da bunun konumuzla ne ilgisi var onu da anlamıyorum."

Leman Hanım alayla gülerek ona baktı. "Zaten bundan sonra istesen de öyle bir hayatın olamaz. Baban seni reddetti, öyle değil mi?"

Lale'nin yüzü kağıt gibi oldu bir anda. Yutkunamadı. Doğru ya, babası onu reddetmişti. Ama bu gerçeğin böyle birden yüzüne vurulması bir yana, bunu yapanın Leman Hanım olması çok sarsmıştı onu. Nereden öğrenmişti abasıyla arasında olanları bu kadın? Nereden biliyordu? Bunu böyle alayla yüzüne vururken hiç mi utanmıyordu?

"Sen de eski yaşantını devam ettirebilmek için oğluma yanaşmaya çalışıyorsun. Ailemizi parçalamaya çalışıyorsun. Ama yapamayacaksın. Biz bir aileyiz. Eninde sonunda Batu bize sırtını dönmekle ne kadar büyük bir hata yaptığını anlayacak. Biliyorum bunu. Aklının başına gelmesini bekliyorum. Senin babanın yaptığını yapmayacağım ben oğluma. Biliyorum senin istediğin bu ama ben Batu'yu reddetmeyeceğim."

"Yeter artık!" diye öfkeyle bağırarak ayağa kalktı Lale. "Benim evimde böyle konuşamazsınız benimle!" derken sinirden titriyordu her yeri. "Babamla aramda olanlar sizi hiç ilgilendirmez. Ama merak ediyorsanız söyleyeyim, aramızda ne olduysa babam benim Müslüman biriyle birlikte olmamı onaylamadığı için oldu. Sizin iddia ettiğiniz gibi tek derdim eski yaşantımı devam ettirmek olsaydı Batu'ya yanaşmaya çalışacağıma babamı dinleyip ondan ayrılırdım."

"Ayrıl o zaman. Ne duruyorsun, ayrıl!" diye bağırdı Leman Hanım. "Ailenin yanına dön. Çık git hayatımızdan! Oğlumu rahat bırak."

"Üzgünüm." dedi alaycı bir tonla. "Sizi kırmayı hiç istemezdim ama bu isteklerinizi yerine getiremeyeceğim."

Nesrin "İyi peki." dedi hışımla ayağa kalkarak. En az Leman Hanım kadar derin bir nefretle bakıyordu o da Lale'ye. "Ama şirketimizi sana altın tepside sunacağımızı sanıyorsan çok yanılıyorsun. Orada kaç yıllık emeğim var benim. Şimdi tam işler yoluna girmeye başlamışken gelip hazıra konmana izin vermem. Emeğimi sana yedirtmem."

Lale hayretle dönüp ona baktı. Bu kadının şirketle ilgili bu takıntısına gerçekten anlam veremiyordu. Hadi Leman Hanım'ı bir derece anlıyordu. Oğlunun derdindeydi o. Ama Nesrin'e ne oluyordu? Gerçekten çözemiyordu bunu. Ciddi ciddi şirketi ele geçireceğinden korkuyor olabilir miydi? Şirketle bu kadar mı aklını bozmuştu bu kadın? "Sen al o şirketini..." diye homurdandı. Bu cümlenin devamını gerektiği şekilde getirmek için her şeyini verebilirdi. Ama kendini tutması gerektiğinin de farkındaydı. Onların eline daha fazla koz vermek istemiyordu. "Ne yaparsan yap!" dedi son anda kendini frenleyerek. "Şirketiniz de inşaatlarınız da şantiyeniz de benim umrumda bile değil! Ne yapıyorsanız yapın, beni hiç ilgilendirmiyor. Ama şunu kabul edin..." dedikten sonra Leman Hanım'a döndü. "Başkalarının demesiyle Batu'dan ayrılacak değilim ben."

Nesrin "İyi ne halin varsa gör." dedi hırsla çantasını omzuna asarken. "Burada mutfakta otur kek yaparak boynuzlanmayı bekle!" dedikten sonra saçlarını eliyle geriye atarak sert adımlarla geçti gitti Lale'nin önünden.

Lale şaşkınlıkla onun arkasından baktı. Sormayacaktı. Sormayacaktı. Ama dayanamıyordu işte. "Ne demek şimdi bu?" dedi sertçe.

"Ne demek olacak, Batu'nun bir ömür boyu seninle olacağını düşünüyorsan gerçekten de hç aklın yok demek!" diyerek gelinini takip etti Leman Hanım.

Lale onların bunu bilerek yaptığını biliyordu. Adı gibi emindi hatta. Daha fazla soru sormasını, yemi alıp oltaya gelmesini bekliyorlardı. Ama hayır, sazan gibi atlamayacaktı işte dediklerine! Bunları neden söylediklerini tahmin edebiliyordu. Son çare olarak buna başvurmuşlardı işte. Ama başaramayacaklardı. Aklını karıştırmayı başaramayacaklardı. Ama bu kararlılığı yalnızca birkaç saniye sürdü. "Ne söylemek istiyorsanız açıkça söylesenize!" dedi sabırsızlıkla. Dayanamamıştı. İçinden ahkam kesmek, kendi kendi onların oyununa gelmeyeceğini tekrarlamak kolaydı. Gerekirse sabaha kadar oturup onların oyununa gelmeyeceğini söyler dururdu kendine. Ama bunu yapmak hiç de kolay değildi işte! Başka bir konu olsa neyse ama konu Batu'yken, onun 'bir ömür boyu kendisiyle olacağını düşünüyorsa gerçekten de hiç aklının olmaması'yken nasıl tutabilirdi ki kendini?

Leman Hanım da onu istediği kıvama getirdiğini görmenin verdiği keyifle dönüp baktı ona. "Bugüne kadar Batu'nun hayatından o kadar çok kız gelip geçti ki. Senin kalıcı olabileceğini düşünerek kendimi üzdüğüm için bende de hiç akıl yok aslında!"

İşte şimdi çok ama çok sinirlenmişti Lale, belki de daha önce hiç olmadığı kadar! Leman Hanım'ı da Nesrin'i de paramparça etmek, lime lime doğramak istiyordu. "Batu'nun hayatında kalıcı olacağıma inanmıyorsanız neden beni ondan ayrılmaya ikna etmek için buraya geldiniz?" dedi tıslarcasına.

Leman Hanım'ın yüzündeki keyifli ifade anında kayboldu. Ama o sussa bile Nesrin susmuyordu. "Doğru söylüyorsun, buraya gelmemiz çok gereksizdi. Hemen şimdi olmasa bile Batu eninde sonunda seni aldattığında nasıl olsa ayrılacaksınız çünkü." Lale'nin öfkeden yüzünün birbirine girdiğini görünce onun bam telini bulmanın verdiği keyifle devam etti. "Ama bu gidişle fazla beklemek zorunda kalmayacağız gibi görünüyor. Geçen hafta sonu babamla gittikleri iş yemeğinde eski sevgilisinin de bulunduğunu biliyor muydun mesela?"

Lale yüzündeki bütün kanın çekildiğini hissedebiliyordu, bembeyaz kesildiğine emindi. Midesine yumruk yemiş gibi olmuştu, tutunacak bir yer arıyordu çünkü her an dizleri çözülecekmiş gibi hissediyordu. Batu gerçekten de geçen Cumartesi babasıyla birlikte bir iş yemeğine gitmişti. Orası doğruydu. Ve Nesrin de bunu biliyor olduğuna göre söyledikleri tamamen yalan sayılmazdı. Ama ya şu 'eski sevgili'? O da doğru muydu? Midesi ağzına gelmişti Lale'nin, Batu'yu öldürmek istiyordu. Şu anda tek istediği buydu. Ama bu hissettiklerini Nesrin'e asla belli etmeyecekti. "Çok düşündün mü bu yalanları bulmak için?" dedi küçümseyen bir sesle ama aslında içindeki ses hiç de öyle söylemiyordu. Kimdi o yemekte bulunan 'eski sevgili'? Hangisiydi?

Leman Hanım tekrar lafa girdi. "İnanıp inanmamak sana kalmış. Ama istiyorsan kim olduğunu da söyleyeyim. Batu'ya sorduğunda cevap alamazsın belki..." dedi Lale'yi çıldırtan bir gülüşle. "Benim arkadaşım Hatice'nin kızı Tuğçe. Çok önceden bir şeyler olmuştu Batu'yla aralarında. Zaten Hatice'yle biz de ikisini hep çok yakıştırmışızdır. Kısmet meselesi bu işler, belli mi olur?"

Lale o andan sonra kendine hakim olamadı artık. Bu kadın karşısına geçmiş pişkin pişkin sırıtarak 'kısmet meselesi bu işler' diye konuştukça tepesi atmıştı, daha fazla engel olmaya çalışmayacaktı artık kendine. "Ya siz nasıl bir insansınız? Karşıma geçmiş oğlunuzu başka biriyle evlendirmek istediğinizi söylüyorsunuz! Farkında mısınız bilmiyorum ama Batu bana evlenme teklif etti. Arkadaşınızın kızınza değil, bana! Ba-na!" diye bağırdı kelimelerin üstüne basa basa.

Leman Hanım onun bu öfkesinden zerre kadar etkilenmemişti. Hatta Lale'nin böyle kendini kaybetmesi onu çok eğlendiriyordu denebilirdi. Biraz önce söyledikleri nedeniyle Lale'nin aklını kaçıracakmış gibi olduğunu görebiliyordu ve bu onu çok memnun ediyordu. "Sana evlenme teklif etmiş olması seninle evleneceği anlamına gelmiyor. Senden istediğini almış nasılsa baksana. Yakında geçer hevesi."

Bu son cümleyle beraber Lale çıldırmıştı artık. Sinir krizi geçirir gibi bir hali vardı. "Çıkın gidin evimden! Defolun gidin!" diye haykırdı öfkeyle.

Leman Hanım alayla şöyle bir güldü. "Seni reddeden babanın evi demek istedin herhalde. Hem de oğlumun parasıyla çekip çevirdiğin ev!" dedi kibirli bir ifadeyle.

Ama Lale artık tamamen kendini kaybetmişti. Leman Hanım'ın son söylediklerinden sonra kan beynine sıçramıştı, yerinde duramıyordu. Bu kadının sesini bir daha asla duymak istemiyordu. "Burası benim evim!" diye bağırdı. "Babamın değil. Batu'nun değil. Benim evim! Defolun gidin evimden! Bir daha da sakın gelmeyin. Defolun!" diye ciyak ciyak bağırdı.

Leman Hanım ve Nesrin, evin Lale'nin üzerine olduğunu duyunca adam akıllı afallamışlardı ama bozuntuya vermemeye çalışıyorlardı. Leman Hanım "Gerçek yüzünü gösterdin sonunda." dedi dişlerinin arasından sinirle. "Nasıl bir görgüsüz olduğun ortaya çıktı işte. Allah'tan tek isteğim Batu'nun da bunu bir an önce fark etmesi."

"Daha çok bekleyeceksiniz o zaman. Çünkü Batu benim gerçek yüzümü zaten biliyor. Sizin aksinize sadece tek bir yüzüm var benim."

"Sen ne demeye çalışıyorsun?!" diyerek hışımla Lale'nin üstüne yürümeye başlamıştı ki Nesrin koluna girerek durdurdu onu.

"Boşver anne uğraştığına değmez." dedi Lale'yi aşağılayıcı gözlerle süzerken. "Hadi gidelim artık." diyerek uzanıp kapıyı açtı. Sonra dönüp son bir kez Lale'ye baktı. "Sana mutfakta iyi eğlenceler!" dedi alayla.

Lale midesinin bulanmaya başladığını hissediyordu. Leman Hanım ve Nesrin'in söyledikleri kulaklarında çınlayıp duruyordu. Ya doğru söylüyorlarsa? Ya Batu gerçekten de o akşam o kızla birlikte yemek yediyse? Bunun gerçek olma ihtimali bütün bünyesini alt üst etmeye yetmişti. Bir de o ihtimal gerçeğe dönüşürse ne hale gelirdi düşünmek bile istemiyordu. Ama onlara bu zevki tattırmayacaktı. "Ne yapmaya çalıştığınızı biliyorum!" dedi onlar kapıdan çıkarken. "Aklınızca Batu'yla aramızı bozmaya çalışıyorsunuz. Ama boş yere ümitlenmeyin, başaramayacaksınız." derken aslında söylediklerinin tam zıttıydı hissettikleri. Bir an önce Batu'ya ulaşıp ona hesap sormak, eğer o gece o yemekte gerçekten de Tuğçe'yle birlikte olup olmadığını öğrenmek istiyordu.

Nesrin "Sen bilirsin." dedi umursamazca asansörü çağırmak için düğmeye basarken. "Kendin yaşa ve gör o zaman."

"Peki diyelim ki dedikleriniz doğru ve diyelim ki he hayal ettiğiniz gibi Batu o kızla evlendi." dedi nefretle Leman Hanım'a bakarken. Sonra zehir gibi bakan gözlerini Nesrin'e çevirdi. İçinden gelen en son şey gülümsemek olmasına rağmen alayla sırıttı. "Onun da şirketi ele geçirebileceğinden korkmuyor musun?"

Nesrin'in yüzündeki umursamaz ifade bir anda yerini kaskatı bir hırsa bıraktı o anda. "Ben burada olduğum sürece kimse öyle bir şey yapamaz. Hele sen hiç yapamazsın." derken Lale'ye onu öldürmek istermiş gibi bakıyordu. Gözlerinde öyle yoğun bir hırs vardı ki onun bu uğurda her şeyi yapabileceğini düşündü Lale. "Belki de Batu'yla ayrılınca yapacak fırsatın bile olmayacak ama hani aklında bulunsun dedim."

Tam o sırada asansörün geldiğini haber veren ses duyuldu. Nesrin Lale'ye doğru son bir kez daha aşağılayan bir bakış attıktan sonra asansöre bindi. Leman Hanım da aynısını yaparak gelinini takip etti. Ve gittiler.

Onlar asansöre bindiği anda kapıyı hırsla çarptı Lale. Duydukları kulaklarında çınlıyordu. Ellerinin titrediğini fark edince birden kendine çok sinirlendi. Kendi kendine "Saçmalama!" dedi yüksek sesle. Kendi kendine konuşmaya başladığının farkındaydı ama bu o an için hiç umrunda değildi. "Batu öyle bir şey yapmaz." dedi yine yüksek sesle. "Yapmaz." diye yineledi sonra. Yüksek sesle söylüyordu bunları. Kafasının içindeki onlarca sesin çıkardığı gürültü o kadar yoğundu ki başka türlü kendini duyabilmesi mümkün değildi çünkü! Ya doğruysa? Ya Batu gerçekten de o akşam o kızla beraberdiyse? Ve bunu kendisinden sakladıysa? Hiç de gerçek dışı bir ihtimal değildi bu. Aksine gerçek olma olasılığı son derece yüksekti!

Mutfağa girdi yeniden. Batu için yaptığı onca hazırlığa baktı. Hayır, inanmayacaktı işte. İnanmayacaktı. Baskın yapar gibi birdenbire evine gelmişler, Batu'dan ayrılması için saçma sapan mazeretler sunduktan sonra başarılı olamayacaklarını anlayınca bunu uydurmuşlardı. Bu hikayeye inanması düpedüz salaklık olurdu. O kadar da saf değildi artık! Bunu neden söylediklerini tahmin edebiliyorlardı. Aklını karıştırıp Batu'yla aralarını bozmak için böyle bir şey söylemişlerdi. Ama içine kurt düşürmekse niyetleri, bunu çok güzel başarmışlardı işte!

En iyisi bu konuyu hiç düşünmemekti. Batu'ya sormayacaktı bile "doğru mu bu?" diye. O birbirinden cadı gelin-kaynanaya istediklerini vermeyecekti. Hem... Hem o güveniyordu Batu'ya öyle değil mi? Böyle bir şey yapmayacağını biliyordu. Batu daha bu sabah işe gitmeden önce kendisini ne kadar özlediğini söylediğine ve bunu açıkça belli ettiğine göre şüphe duyması için hiçbir sebep yoktu. Ayrıca eski sevgilisini gördüyse bile ne vardı ki bunda? Cemal'le ne zaman karşılaşsa bunu dünyanın en büyük sorunu haline getiren Batu'yu anlayışsızlıkla suçlayan kendisi değil miydi? Evet öyleydi ama Cemal'e selam verdiği için ortalığı ayağa kaldırmayı bilen Batu'nun eski sevgilisiyle aynı masada yemek yiyip sonra da bunu kendisinden saklamaya hakkı yoktu. Yoktu işte!

Evin içinde delirmiş gibi oradan oraya dolaştığının farkında değildi. Kafasında binlerce soru işareti uçuşuyordu. Batu'nun o akşam yemekten döndükten sonraki davranışlarını yorumlamaya çalışıyordu. Ama şüphe uyandırıcı bir şey gelmiyordu aklına. Çıldırmış gibiydi. Bu konuyu düşünmemeye çalışıyor ama kendine engel olamıyordu. En iyisi Batu'yu arayıp direk sormaktı. Ama bunu da kendine yediremiyordu. Leman Hanım'ın oyununa gelmek istemiyordu. Ama bu gidişle onun oyununa gelmeyeyim derken aklını yitirecekti.

Aklını başka bir şeye vermesi gerekiyordu. Yemek yapmaya devam etmesi gerekiyordu mesela. Bu saçma sapan konuyu daha fazla düşünmemeliydi artık. Yoksa gerçekten çıldıracaktı! Mutfağa gitti hızlı adımlarla. Akşam için kullanmayı planladığı yemek takımlarını dolaptan çıkardıktan sonra yine hızlı adımlarla terasa çıktı ve sofrayı hazırlamaya başladı. Ama ne yaparsa yapsın bu konuyu aklından çıkaramıyordu. Sofrayı kurmaya çalışırken elleri titriyordu. O kadar dalgındı ki sonunda şarap kadehlerinden biri elinden kayıp yere düştü. "Allah kahretsin. Bir bu eksikti!" diye söylendi yere dağılan kırıklara bakarken.

Tam o sırada aşağıdan telefonunun sesi geldi. Telefonu çalıyordu. Koşar adımlarla içeri girip son hızla merdivenlerden indi. Mutfakta bıraktığı telefonunu eline aldığında arayanın Batu olduğunu görünce ne düşüneceğini bilemeden ekrana baktı öylece. Telefon çalmaya devam ediyor, ekranda kocaman "Batu" yazıyordu. Ama Lale açma düğmesine basıp da telefona cevap veremiyordu. Veremiyordu çünkü Batu'ya ne söyleyeceğini bilmiyordu. Ya da ne soracağını!
Telefonu tekrar masanın üstüne bıraktı. Zaten birkaç saniye sonra da Batu aramayı sonlandırdı. Evin içini tekrar yoğun bir sessizlik kapladı. Ama uzun sürmedi. Ev telefonu çalmaya başladı bu kez de. Arayanın Batu olduğundan emindi Lale. Ama yine açmadı. Açamadı. Açarsa ne diyecekti Batu'ya? Ne konuşacaktı onunla? Hiçbir şey olmamış gibi mi davranacaktı? Yoksa ona hiç ama hiç güvenmediğini göstererek direk hesap mı soracaktı?

Bir süre sonra ev telefonu da sustu. Ve cep telefonundan mesaj geldiğine dair bir uyarı sesi geldi. Telefonu eline alıp mesajı açtı Lale. Mesaj tabii ki de Batu'dandı.

"Neredesin niye açmıyorsun? Evde de değilsin? Bunu görünce hemen beni ara. Bi de akşam şu en son aldığım iç çamaşırlarından birini giysene."

Lale bunu okuyunca bir an son olanları unutup gülüverdi. Ama sonra Leman Hanım'ın dedikleri aklına gelince yüzündeki gülümseme anında soldu. Böyle bir mesaj atan biri daha birkaç gün önce eski sevgilisiyle aynı masada yemek yemiş olamazdı herhalde? O iki cadının iddia ettiği gibi hevesini alınca kendisini aldatmazdı değil mi? İyi de bundan nasıl emin olabilirdi ki? Hem bunlar Batu'nun hiç yapmayacağı türden şeyler değildi ki. Daha önce yapmamış mıydı sanki? Bir kere yapan ikinci kere de yapardı mutlaka. Neden yapmasındı ki? Affedileceğinden emindi nasılsa! Hatta belki de bu defa affedilmek bile istemeyecekti!

Hırsla elindeki telefonu masanın üzerine fırlattı. Ellerini yüzüne kapatarak hemen yandaki sandalyeye çöktü kaldı. Ağlayamıyordu bile. Sinirinden ağlayamıyordu bile! Başı çatlayacak gibi ağrıyordu. O uğursuz şüphe içini kemirip duruyordu. Güçlükle ayağa kalkarak ilaçların durduğu çekmeceye doğru ilerledi. Kuvvetli bir ağrı kesici aradı ama bulamadı. Gereksiz bir sürü ilacın arasında doğru düzgün tek bir ağrı kesici yoktu! Öfkeyle çekmeceyi çekerek yerinden çıkardı. İçinde ne var ne yoksa hışımla yere döktü. Yere saçılan ilaç kutularını aradı deli gibi. Ama aradığını bulamadı. Öfkeyle doğrularak yarattığı dağınıklığı öylece bırakıp mutfağın diğer tarafındaki kilere girdi. Dolaptan bir şişe şarap çıkardı. Ama bu defa da şişeyi açmayı beceremedi. Tirbuşonu çevireyim derken mantarı parçalamış, parçalanan mantar şişenin ağzını tıkamıştı. Bir şarap şişesini açmayı bile beceremiyordu!

Her şeyi öylece bırakıp sinirle çıktı mutfaktan. Ayaklarını sürükleyerek ağır ağır yukarı çıktı. Yatağa uzandı. Daha bu sabah Batu'nun kolunun altında uyandığı yatağa. Ve sonunda ağlamaya başladı. Neye ağladığını bilmiyordu aslında. Ağlayacağı o kadar çok şey vardı ki hangi birine oturup ağlasaydı bilemiyordu demek daha doğruydu belki de! Sinirleri çok bozuktu. Ağladı, ağladı, ağladı. Bu sırada cep telefonu da ev telefonu da defalarca çaldı. Ama hiç umursamadı bile Lale. Sonunda göz kapakları yorgun düşüp kapanmaya başladığında bu ağlama seansının ne kadar zamandır devam ettiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Tek istediği uyumak ve unutmaktı. Hiçbir şey düşünmek istemiyordu artık.

Ağır bir sükunete gömülmüş evde, açık pencerelerden esen rüzgarla dalgalanan perdelerin hışırtısından başka ses yoktu. Bir de mutfak tezgahının üstüne bırakılmış kıymanın üstüne üşüşmüş sineklerin vızıltısı. Arada bir telefon uzun uzun çalıyor, sonrasında yine aynı sessizlik hüküm sürmeye devam ediyordu. Bu enteresan rutin birden sokak kapısının kilidinden gelen seslerle bozuldu. Biri kapıyı açmaya çalışıyordu. Ve bu çabası uzun sürmedi, ardına kadar açılan kapıdan telaşla Batu girdi içeri.

Daha kapıyı açarken bile "Lale??" diye seslendi içeriye doğru ama yanıt alamadı. Tıpkı son birkaç saattir olduğu gibi... Meraktan deliye dönmüş durumdaydı. Deliye dönmek ne kelime, adeta çıldırmıştı. Saatlerdir defalarca aramıştı ama Lale ne cep telefonuna cevap veriyordu ne ev telefonuna. Demek ki evde değildi? Ama nedense bu hiç içini rahatlatmıyordu. Hangisi daha kötüydü bilemiyordu çünkü. Lale'nin dışarıda olup cep telefonuna cevap vermemesi mi yoksa evde olup hem cep telefonuna hem ev telefonuna cevap vermemesi mi? Ya evde başına bir şey geldiyse. Mesela birden dengesini kaybedip düşüp kaldıysa? Ya da dışarıdayken bir şey olduysa? Ya yine kaza yaptıysa? Bu ihtimal aklına gelince beyninden vurulmuşa dönmüştü. Şantiyede daha fazla kalamazdı artık, zaten aklını hiçbir şeye veremiyordu. Arabaya atladığı gibi yola koyuldu ama nereye gideceğini bilmiyordu ki. Lale'nin nerede olduğunu bilmiyordu çünkü! Nereye bakacaktı, onu nerede arayacaktı, nasıl bulacaktı? Son sürat caddelerde ilerlerken önce eve bakmaya karar verdi. Hiç değilse evde bir yerde bayılıp kalmadığından emin olurdu böylece. Deli gibi sürdü arabayı. Gerçekten çok endişeliydi, önüne çıkmaya cüret edenleri adeta taciz ederek yol istiyor, bir an önce eve varmak için ayağını gazdan bir an bile çekmiyordu. Sonunda arabayı apartmanın önüne gelişigüzel bırakıp koşar adımlarla içeri girerken apartman görevlisi Mustafa Abi'yle karşılaşınca durakladı. "Lale evde mi??" diye sordu nefes nefese. Mustafa Abi onun bu telaşına anlam verememiş durumdaydı, tuhaf tuhaf baktı yüzüne. "Mustafa Abi, Lale evde mi?" diye bağırdı Batu. "Bilmem ki." dedi Mustafa Abi şaşkınlıkla omuzlarını silkerek. "Çıktığını görmedim ben." Batu'nun paniği her saniye katlanarak büyüyordu. "Arabası? Arabası garajda mı?" diye sordu tıkanmış bir halde. "Arabası burada da... kendini görmedim."

Batu aceleyle asansöre yönelirken bu cevaplar karşısında ne düşünmesi gerektiği konusunda kararsızdı. Arabası aşağıda garajda olduğuna göre Lale evde olmalıydı. Ama belki de arabasını almadan çıkmıştı? Babası arabayı da elinden alacağını söylediğinden beri mümkün olduğunca az kullanmaya çalışıyordu zaten ama. Peki evdeyse neden telefonlara cevap vermiyordu? Neredeydi bu kız. Niye böyle yapıyordu?

Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen uzun bir asansör yolculuğundan sonra cebinden çıkardığı anahtarlarla kapıyı açmaya çalışırken yüreği ağzındaydı. Aylar önce Lale bu anahtarları verdiğinden beri ilk kez kullanıyordu bunları. Çünkü bu eve ya hep Lale'yle birlikte girmiş ya da geldiğinde Lale evde olduğundan yalnızca kapıyı çalması yeterli olmuştu. Açıkçası gelip Lale'yi evde bulmayı, kapıyı çalıp karşısında onun o ışıltılı gülümsemesiyle karşılaşmayı, kollarını boynuna sararak "Hoş geldin!" diyerek koynuna sokulmasını seviyordu. Hem de çok. Bu yüzden anahtarları kullanmaya hiç gerek duymamıştı. Ama şimdi korkudan yüreği ağzında atarken elinde bu anahtarlar olduğu için şükrediyordu içinden. "Lale? Sevgilim evde misin?" diyerek telaşlı adımlarla salona yönelmişti ki hemen yan taraftaki mutfağın hali gözüne çarpınca durdu.

Mutfakta her şey birbirine girmiş durumdaydı. İlaçları sakladıkları çekmece çıkartılıp yere atılmış, içindeki onlarca ilaç kutusu darmadağın edilmiş, etrafa saçılmıştı. Mutfak tezgahının büyükçe bir kısmı un ve kakaoya bulanmış durumdaydı, hemen orada duran bir kek kalıbının içinde ise üzerinde sineklerin uçuştuğu krema kıvamında bir karışım duruyordu. Tezgahın diğer kısmına bırakılan kıymanın da üstüne sinekler üşüşmüştü. Diğer bir tarafta ise maydanoz ve yufkalar birbirine karışmış, öylece bırakılmıştı. En tuhaf olanı ise bütün bunların arasında bir köşede, mantarına saplanmış kalmış tirbuşonla tek başına duran şarap şişesiydi. Şişeyi görünce birden hiç olmadığı kadar endişelendi Batu. Ne olduğunu bilmiyordu ama burada garip bir şeyler olduğu kesindi! Telaşla mutfaktan çıkarak salona doğru yürüdü.

Ama tahmin ettiği gibi, Lale salonda da değildi. Koşar adımlarla merdivenleri çıkmaya başladı Batu. Her adımı uzadıkça uzuyordu sanki, bu basamaklar hiç bu kadar fazla görünmemişti gözüne daha önce! Üst kata çıktığında terasa açılan kapının açık olduğunu fark etti, dışarıdaki masaya bırakılan yemek takımı çarptı gözüne. Ve tabii yerdeki paramparça şarap kadehinin etrafa dağılmış kırıkları. İçindeki endişe biraz daha büyürken yatak odasına girdiği anda Lale'yi yatakta baygın bir şekilde uyurken görünce önce biraz rahatlar gibi oldu. Ama sonra korkusu daha şiddetli bir şekilde geri döndü. Bu saatte ne uykusuydu bu? Saatlerdir uyuyor muydu yani Lale? Neden onlarca kez aramasına rağmen telefonu duymamıştı. Neden uyanmıyordu??

Hızla yatağa doğru yürürken ayakları birbirine dolanıyordu. Panikle yatağın kenarında diz çöktü. Lale'nin yüzünü çevreleyen saçlarına ve burnun ucuna bulaşmış kakaoyu görünce gülecek gibi oldu ama yapamadı. O kadar endişeliydi ki beyni uğulduyordu adeta. Hafiften titreyen elini Lale'nin yüzüne götürdü. "Lale?" dedi çatlak çıkan sesiyle. "Lalem? Sevgilim? Uyan hadi. Lale?" diye sayıklarcasına yüzünü, saçlarını, boynunu okşuyordu usulca.
Ama Lale hala gözlerini açmıyordu. Batu iyice korkmaya başlamıştı, boğazına bir şey gelip oturmuştu. Ha tıkandı ha tıkanacaktı. Lale biraz daha uyanmazsa aklını kaçırması işten değildi! Ona biraz daha yaklaşıp yüzünü avuçlarının arasına aldı. "Lale? N'olur aç gözlerini. Lale beni duyuyor musun?" diyordu yalvarırcasına. Sonunda Lale'nin kirpiklerinin titreşmeye başladığını görünce omuzlarından dağlar kalktı sanki. Birden öyle hafiflemiş, öyle rahatlamıştı ki. Lale yavaşça gözlerini aralarken tuttuğu nefesi bıraktı o da. Eğilip kakaoya bulanmış burnunun ucunu öptü usulca. Sonra yavaşça sarıldı ona. Şu birkaç saat içinde o kadar korkmuştu ki. Hala uyku kokan tenini içine çekti sessizce. "Lalem... Canım... İyi misin bebeğim?" diyerek geri çekilip ona baktı sonra.

Lale gözlerini tamamen açmıştı şimdi. Uyku mahmuru gözleriyle kısa bir an için çipil çipil baktı Batu'ya. Sonra birden sertleşti bakışları, çatıldı kaşları. Ve Batu'nun sorusuna cevap vermeye tenezzül bile etmeden sırtını döndü ona.

Batu şaşkınlıkla donup kalmıştı. Ama fazla üstünde durmadı çünkü Lale'nin hala tam olarak uyanamadığını düşünüyordu. Yatağın etrafını dolanıp diğer tarafa geçerek Lale'nin yanına uzandı hemen. Lale ona dik dik bakarak yeniden sırtını dönmeye yeltendi ama Batu ondan hızlı davrandı, belinden sıkıca kavrayarak izin vermedi buna. "Dur bakalım dur. Ne oluyor?"

Lale hiçbir şey söylemedi. Ama çok kırgın bakıyordu. Öyle küskün bir ifade vardı ki yüzünde, onu üzecek bir şeyler yapmış olmalıydı. Bunu fark edince içi burkuldu birden. Ama ne yaptığını da bilmiyordu?

"Uyandırdığım için mi kızdın yoksa? Ama ne yapayım Lale, seni ne kadar merak ettim biliyor musun? Öldüm öldüm dirildim kaç saattir." dedikten sonra dudaklarına doğru uzandı ama Lale başını hızla geri atarak çekti kendini.

Batu neye uğradığını şaşırmıştı artık. Anlam veremeyen gözlerle bakıyordu Lale'ye. "Lale ne oluyor?" dedi endişeyle. "Bir şey mi oldu? Biri canını mı sıktı senin?"

Lale yine cevap vermedi. Belinde duran Batu'nun kolunu iterek tekrar sırtını döndü ona. Batu'nun zaten fazla olmayan sabrı taşmak üzereydi artık. Lale'nin bu tavırlarına bir açıklama getiremiyordu, özellikle de saatlerdir onu merak etmekten canı çıkmışken. Uzandığı yerden hızla doğrularak Lale'nin üstüne uzandı ve ellerini sıkıca tutup başının üstüne sabitledi. Ama Lale ona bakmıyordu bile, gözlerini kaçırıyordu. Batu diğer eliyle çenesinden tutarak yüzünü kendine doğru çevirmek zorunda kaldı. "Lale bana cevap ver! Bir şey mi oldu, bir şeye mi kızdın, niye böyle yapıyorsun?"

Lale onu üstünden itmek için uğraşırken konuştu sonunda. "Batu çekil üstümden, konuşmak istemiyorum!" diyerek itmeye çalıştı onu ama Batu kıpırdamamakta kararlıydı.

"Hayır konuşacaksın! Saatlerdir niye telefonlara cevap vermiyorsun? Kaç kez aradım seni haberin var mı? Deli oldum burada ya! Sonra gelip seni baygın bir halde uyuyor bulunca nasıl korktum biliyor musun? Ama sen niye böyle davrandığını açıklayacağın yerde bilmediğim bir şey yüzünden trip yapıyorsun bana."

"Trip falan yapmıyorum ben. Konuşmak istemiyorum dedim, çekil üstümden!"

"Çekilmeyeceğim!"

"Çekil!" diye inatla bağırdı ama Batu bundan hiç de etkilenmiş görünmüyordu. Aksine onun gözleri de inatla kısılmıştı.

"Sen ne olduğunu söyleyene kadar yerimden kıpırdamayacağımı bilecek kadar iyi tanıyorsun beni Lale!" diye tısladı. "Açıkça söyle işte, ne oldu?"

Baktı ki başka yolu yok, sonunda doğru düzgün bir cevap vermeye karar verdi Lale. "Yok bir şey!" dedi sinirle. Evet doğru düzgün bir cevap vermekte kararlıydı ama olanları anlatacağı anlamına gelmiyordu bu tabii ki!

Batu'nun gözleri biraz daha kısılmıştı bu cevapla. "O yüzden mi böyle davranıyorsun?"

"Evet!"

"'Yok bir şey' derkenki bakışların bile bir şey olduğunun kanıtı. Daha fazla inat etme, söyle işte."

"Batu yok bir şey dedim işte, neden üstüme geliyorsun?"

"Çünkü belli ki var bir şey. Ve ben o şeyi derhal bana söylemeni istiyorum."

"Öyle mi?" derken bu defa onun gözleri kısılmıştı öfkeyle. Batu'yu bir kaşık suda boğabilecek gibi görünüyordu.

"Evet öyle! Ne olduysa söyle işte."

"Peki o zaman..." derken sesi titriyordu. Çünkü alacağı cevaptan korkuyordu. Bu soruyu hiç sormamayı tercih ederdi ama madem Batu onu zorlamıştı, soracaktı o zaman. "Cumartesi akşamı babanla gittiğin iş yemeğinde, annenin ikinci favori gelin adayı eski sevgilin Tuğçe de mi vardı?"

Batu duydukları karşısında afallamıştı. Böyle bir soruyu hiç ama hiç beklemiyordu. O, Lale'yi bu kadar üzen, canını sıkan şeyin yine aileleriyle ilgili bir mesele olduğunu sanmıştı. Ya da hiç olmadı, parayla. Ama bu... Bu aklına bile gelmemişti. 

Şaşkınlığı yüzüne de yansımış olacak ki Lale ona bakarak alayla güldü. "Vardı değil mi? O akşam o kız da oradaydı. Yüzündeki şu eblek ifade bile o kızın orada olduğunun kanıtı!" dedi Batu'nun biraz önce söylediklerini taklit ederek. "Allah kahretsin!" diye bağırarak hışımla Batu'yu üstünden itti sonra.

Batu biraz önceki soruya olduğu gibi, bu hamleye de hazırlıksız yakalanmıştı. Yoksa kendine kalsa kolay kolay çekilmezdi Lale'nin üstünden. Ama bu defa Lale onu hızla itmiş, sonra da hırs içinde yataktan kalkmıştı. 

"Sen... Sen nasıl bir insansın? Ne biçim bir adamsın sen?" diyerek avaz avaz bağırıyordu yatakta hala şaşkın şaşkın bakınan Batu'ya. "Bunu bana nasıl yaparsın? Nasıl bütün akşam eski sevgilinle beraber olduğunu bana söylemezsin? Nasıl yaparsın bunu Batu? Bana bunu nasıl yaparsın?" Ağlamak üzere olduğunu fark edince Batu'nun bunu görmemesi için arkasını döndü önce. Sonra hızlı adımlarla odadan çıkıp teras kapısına doğru yürüdü. Batu için hazırladığı sofra gözüne çarpınca birden bütün sinirleri boşaldı sanki. Masanın ortasındaki, içinde Batu'nun iki gün önce getirdiği beyaz lalelerin bulunduğu vazoyu alıp yere fırlattı.

"Lale n'apıyorsun?" diyerek koluna yapışan Batu'nun terasa çıktığını fark etmemişti önceden ama onu görünce daha da bir delirdi sanki.

"Bırak beni!" diyerek hışımla çekti kolunu.

"Saçmalama. Ayağına bir şey batacak yine!" diyerek onu çekmeye çalıştı ama Lale sertçe itti onu.

"Sen de kına yakarsın! Ya da kınayla falan uğraşmadan direk eski sevgilinin kollarına koşarsın. Bekliyordur hala herhalde!" Masanın üstünde duran diğer şarap kadehini alıp hırsla Batu'ya doğru fırlattı. Batu son anda eğilip çekilmese kadehin suratında patlaması kaçınılmazdı.

"Lale!" dedi dehşetle ama Lale onu dinleyecek gibi değildi.

"Başak'a olan saplantından sonra bir de bu kız çıktı. Tabii insanın eski sevgili listesi bu kadar geniş olursa!" diyerek su bardaklarını fırlatmaya başlamıştı bu kez.

"Lale bak saçmalıyorsun! Sandığın gibi bir şey olmadı!" diyecek oldu ama bu Lale'yi tamamen çıldırtmaya yetmişti.

"Sandığım gibi bir şey olmadı mı?!" diye ciyak ciyak bağırdı. "Ne demek şimdi bu? Ne sanıyorum ki ben? Ne söylemeye çalışıyorsun sen, sevişemediniz mi yani? Buna mı üzüldün? Tabii yanında baban olunca kızın üstüne atlayamamışsındır!" derken bir tabak daha fırlattı Batu'nun kafasına.

"Lale kendine gel!" diye bağırdı dehşetle ama Lale duymuyordu bile onu. Masanın üstünde eline gelen varsa Batu'ya fırlatmaya devam ediyordu.

"Ama babanın senin için fazla bir engel oluşturmaması lazım aslında. Ne de olsa beni de sıkıştırıp duruyordun onun önünde. Tuğçe'yi de bir güzel ellemiş durmuşsundur eminim yemek boyunca! Masanın altından fingirdemişsinizdir bütün akşam!" derken bir tabak daha patladı duvarda. "Ben de burada bütün akşam evde oturdum seni bekledim ama bir türlü gelmedin. Sonra gecenin bilmem kaçında gelince de uyuyor olmama rağmen yanıma sokulup sırnaştın. Tuğçe'yi görünce biraz fazla tahrik oldun herhalde. Ateşini dindirmek için de evde seni bekleyen Lale'ye geldin. Ama zavallı Lale de olan bitenden habersiz mışıl mışıl uyuyordu, ondan da istediğini alamadın. Allah belanı versin Batu!" diyerek masanın üstünden kaptığı yeni bir tabağı Batu'ya doğru fırlattı. "Allah kahretsin! Bir de 'çocuk yapalım, artık bir bebeğimiz olsun' deyip duruyorsun. Ben de çocuk yapacaktım senden zaten!! Senin gibi bir adamdan çocuk yapmak için aklımı kaçırmış olmam lazım herhalde!" Nefes nefese kalmıştı. Göğsü hızla inip kalkarken hala öfkeyle Batu'ya bakıyordu. Parçaladığı onca bardağa tabağa rağmen hala hırsını alamadığı ortadaydı.

Batu yerdeki cam kırıklarının Lale'nin ayağının etrafında kümelenmeye başladığını görünce kararlı adımlarla ona doğru yürüdü. Ve Lale'nin bir şey demesine izin vermeden kucaklayıp sırtına aldı onu.

"Ne yapıyorsun sen? Bırak beni, bırak!" diye ardı ardına çığlıklar atarak Batu'nun sırtını yumrukluyordu ama Batu'nun aldırdığı yoktu. Hızlı adımlarla içeri girip yatak odasına götürdü onu. "Ne yaptığını zannediyorsun sen? Bırak beni diyorum sana anlamıyor musun? Batu indir beni. İndir!" diye tepiniyordu. Batu sonunda onu yatağın üstüne bıraktığında hızla doğrularak eline geçirdiği yastığı ona doğru attı Lale. 

Batu yüzünde patlayan yastığa aldırış bile etmeden Lale'nin üstüne eğilip ellerini kavradı sertçe. "Bu kadar sinir krizi yeter. Beni dinleyeceksin artık!"

"Dinlemeyeceğim seni. Beni böyle zorla sırtına alıp götüremezsin sen. Mağara adamı!" diyerek ellerini çekmeye çalıştı ama nafile. Bu defa hiç de bırakacakmış gibi görünmüyordu Batu.

"Biraz sinirin geçsin diye kafama fırlattığın tabaklara bir şey demedim. Durdurmak için yanına gelirsem geri çekilirsin, yerdeki kırıklar ayağına batar diye bir şey de yapamadım. Ama bu kadar yeter artık Lale! Benim kafamı koparayım derken kendi ayağını parçalayacaktın!"

Lale bir şey söylemek için ağzını açtı ama Batu izin vermedi konuşmasına. "Bir şey söyleme. Anlatacağım işte. Evet o akşam Tuğçe'yi gördüm."

Lale'nin gözleri dehşetle büyüdü bu sözlerle birlikte. Hışımla ellerini Batu'dan kurtarmaya çalıştı ama Batu bırakmadı. "Bi dinle beni Lale, bi dinle!" diye bağırdı öfkeyle. "Evet Tuğçe'yi gördüm. Ama onunla yemek falan yemedim! O iş yemeğinde Tuğçe yoktu. Sadece o da ailesiyle beraber o restorana yemeğe gelmişti. Babasıyla babam tanıştığından ayak üstü sohbet ettiler, ben de Tuğçe'yle annesine selam verdim sadece. Bir de sonradan bi ara babası geldi bizim masaya oturdu, babamla muhabbet ettiler biraz. Ama Tuğçe'yle annesi kendi masalarında kaldılar. Hepsi bu!"

"Hiç iyi yalan söyleyemiyorsun Batu!" derken gözleri dolu doluydu. Sonunda öfkesi biraz olsun dinmiş gibiydi ama bu defa da ağlama krizi başlayacaktı anlaşılan.

"Evet hiç iyi yalan söyleyemiyorum. O yüzden de yalan söylemiyorum zaten! Yemin ediyorum böyle oldu! Bir 'merhaba nasılsın'dan başka tek kelime bile konuşmadım ben Tuğçe'yle."

"Ha nasıl olduğunu sordun yani, öyle mi?" derken öfke parıltıları dolaşıyordu gözlerinde.

"Evet." dedikten sonra Lale'nin bakışlarını görünce  "Ne yapayım, o da bana sordu." diye ekledi cılız bir sesle.

Lale öyle bir bakıyordu ki gözleri ateşten ok misali delik deşiyordu Batu'yu. "Çok mu merak ettin Tuğçeciğinin nasıl olduğunu? Çok mu özlemiştin?" derken birden tatlı bir zehir gibi yumuşamıştı sesi.

"Ya hayır..." diyecek oldu ama Lale lafını ağzına tıkadı.

"Ama zaten o da senin nasıl olduğunu merak etmiş değil mi? Ne kadar romantik. Sahi barışsanıza siz!" diyerek dramatik bir şekilde içini çekince Batu sonunda isyan etti.

"Lale saçmalama ya!"

"Niye merak ediyorsun sen o kızın nasıl olduğunu? Niye soruyorsun. Niye konuşuyorsun?" derken yine çıldırmış gibiydi.

"Ya konuşmayıp ne yapsaydım orada..."

"Ne yapıyorsan yapsaydın. Ama konuşmasaydın!" diye kestirip attı. "Ben Cemal'e bir "merhaba" dedim diye neredeyse gelip arkadaşımın düğünü basıyordun! Onunla konuşmayayım diye bütün akşam terasta dikildin, beni gözetledin! Beni arayıp arkadaşının düğününe gidip gitmeyeceğimi sordu diye telefonumu parçaladın! Bu yaptıklarından sonra sen ne yüzle gidip o kıza nasıl olduğunu sorarsın?"

Batu kaçırdı gözlerini Lale'den. Haklı olduğunu biliyordu çünkü.

"O kızı gördüğünü niye söylemedin bana?" dedi fısıltı gibi çıkan sesiyle.

"Çünkü boş yere huzurumuz kaçsın istemedim." dedi Batu küçük bir sesle. Yaptığından gurur duymadığı belli oluyordu yüzünden. "Zaten tesadüf eseri karşılaştık. Ve doğru düzgün konuşmadık bile. Boş yere canını sıkmak istemedim."

"Evet böylesi çok daha iyi oldu gerçekten. Böyle olunca hiç canım sıkılmadı!" dedi alayla.

"Özür dilerim." dedi gözlerinde samimi bir pişmanlıkla. "Gerçekten çok özür dilerim."

"Bu kaçıncı oldu. Hep aynı şeyi yapıyorsun, sonra gelip özür diliyorsun! Bu kız ailesiyle beraber bayramda size geldiğinde de söylememiştin bana. Selçuk pot kırmasa haberim bile olmayacaktı!"

"Evet ama bu sefer... Yani bu sefer bu kadar sorunun arasında bir de bununla canını sıkma diye söylemek istemedim."

"İyi o zaman. Bundan sonra ben de aynen böyle yapacağım." dedi burnunu çekerek. Yeniden dolmuştu gözleri.

"Hayır!" diye atıldı Batu. "Hayır. Yapma."

"Niye yapmayayım? Beyrut'ta beni istemeye geldiklerini sana söyledim de ne oldu? Üstelik sen bu tür şeyleri bana hiçbir zaman söylemiyorsun bile."

Lale'yi istemeye gelen o dallamanın lafı geçince Batu yine sinirlenir gibi olmuştu ama bu bile Lale'ye hak vermesi için geçerli bir sebepti. "Özür dilerim Lalem." derken yüzünü avuçlarının arasına almak için ellerini serbest bıraktı sonunda. "Ne desen haklısın. Ben... Ben böyle olacağını düşünemedim." derken çok şapşal bir görüntü çiziyordu aslında ve başka zaman olsa Lale çoktan dayanamayıp gülerek boynuna sokulmuştu ama bu defa taviz vermemekte kararlıydı.

"Düşünseydin ne yapayım." dedi umursamazca. "Bundan sonra benim de senden farklı davranmamı bekleme. Hiçbir şey söylemeyeceğim artık sana."

Batu Lale'nin bu sözleri karşısında küçük bir çocuk kadar aciz görünüyordu. Çaresiz gözlerle ona baktı. "Lale..." dedi yalvarır gibi. "Yapma n'olur."

"Söylemeyeceğim işte." diyerek omuzlarını silkti. "Nasılsa söylesem de ben üzülüyorum, söylemesem de."

Çoktan dolmuş, taşmaya hazırlanan gözlerinden birinin kenarından süzülen küçük bir gözyaşı tanesi yanağından aşağıya doğru süzülünce Batu içini çekerek dudaklarını sertçe onun yanağına bastırdı. O ıslaklığı hissettiği anda dudaklarına kızgın demir basmışlar gibi yandı canı. Lale'nin başkaları yüzünden ağladığını görmeye bile dayanamıyorken kendi yüzünden ağladığını bilmek fena halde acıtıyordu içini. Bir başkası onu ağlattığında bunun bedelini ödetebiliyordu onlara. Ama onu ağlatan kendisi olduğu zaman elinden bir şey gelmiyordu. Hiçbir şey yapamıyordu. Ne yapacağını bilemiyordu. Ve bu onu çıldırtıyordu. "Ağlama. N'olur ağlama." diye fısıldarken yüzünün her noktasına öpücükler bırakıyordu. Ama Lale de ısrarla ağlamaya devam ediyordu. Gözlerinden tane tane süzülen yaşlar Batu'nun içini dağlıyordu, dudakları o ıslaklığa değdikçe deli oluyor, daha çok öpüyordu Lale'yi. "N'olur... N'olur benim yüzümden ağlama Lale. Lütfen. Özür dilerim." diye fısıldarcasına sayıkladı öpücüklerinin arasından.

Lale titreşen ıslak kirpiklerinin altından kırgın kırgın baktı ona. "Bir daha soracak mısın eski sevgililerine "nasılsın" diye?"

"Sormayacağım." dedi dudaklarını göz kapaklarına değdirirken. "Yemin ediyorum sormayacağım."

Lale ağlayarak yüzünde dolaşan ellerini tuttu sımsıkı. Batu'nun gözlerinin içine baktı.  Gözlerinden yaşlar yuvarlanıyordu hala. "Benden başka hiçbir kadına nasıl olduğunu sormayacaksın!"

Batu onun ellerini açtı yavaşça. Avuçlarının içini öptü, kokladı. "Senden başka hiçbir kadının nasıl olduğu umrumda değil zaten. Sadece sen varsın. Benim için bi tek sen varsın."

"Ya yalan söylüyorsan?" dedi burnunu çekerek.

"Söylemiyorum." diye başını iki yana sallayarak tekrar tekrar öptü avuçlarının içini. Sonra yüzüne götürdü ellerini. Dudaklarında gezdirdi parmaklarını. "Benim için sadece sen varsın, hep sen olacaksın. Sen yoksan ben de yokum. Seni ilk gördüğümden beri bu böyle. Hayatımsın sen benim. Her şeyimsin."

Lale ıslak gözlerini kırpıştırarak bakıyordu ona. "Doğru söylüyor musun?" diye sordu sonra. "Doğru söylüyorum. Her şeyden, herkesten çok seviyorum ben seni. Her şeyden, herkesten çok düşünüyorum. Kendimden bile. Her an sen varsın aklımda. Sensiz yapamıyorum. Sensiz bir an bile geçirmek istemiyorum. Sen olmayınca huysuz, kaprisli, çekilmez bir adam oluyorum."

"Ben varken de öylesin sen."

Hafifçe gülümsedi Batu. "Evet öyleyim belki ama... sen varken... sen varken başka. Ne olursa olsun hiç değilse sen yanımda oluyorsun. Elimi tutuyorsun. Kucağıma yatıp burnunu boynuma sürtüyorsun. Dudaklarımdan öpüyorsun. Bunları yapmıyor olsan biterim ben. Ölürüm." Lale'ye sarılarak boynuna doğru eğilip kokusunu içine çekti. "Sen her gece yanımda, kucağımda yatmazsan, sana dokunmadan uyursam gerçekten ölürüm ben Lale. Çok seviyorum ben seni."

"Ben beni çok sevmeni istemiyorum ki..." derken Lale yine ağlamaya başlamıştı, omuzları sarsılıyordu.

"İstemiyor musun?" diye şaşkınlıkla doğrularak yüzüne baktı Batu.

Onun şaşkınlığını görünce daha çok ağlamaya başladı Lale. "Hayır yani istiyorum. Tamam beni çok çok sev ama. Ben beni hep sevmeni istiyorum."

"Ah Lale..." diye inleyerek ona sımsıkı sarıldı Batu. Öyle sıkı sarılmıştı ki Lale'nin kaburga kemiklerini hissedebiliyordu parmaklarının altında. "Ben zaten seni hep seviyordum. Hep de seveceğim. Hep çok seveceğim! Niye hiç inanmıyorsun bana?" diye sordu üzüntüyle.

"İnanıyorum da..." dedi cılız bir sesle Batu'nun kollarının altından.

"Eee. İnanıyorsun da ama ne?"

"Bilmiyorum. Senin yüzünden böyle ezik, saçma sapan bir insan oldum! Hep başka biri için beni bırakacakmışsın gibi geliyor!"

Batu biraz daha sıkı sarıldı ona. Tabii bu ne kadar mümkünse. Lale'yi tamamen ablukası altına almıştı. Hem kollarının hem bacaklarının arasındaydı Lale. "Nasıl bırakırım ki ben seni. Görmüyor musun halimi, sen beni bıraksan bile ben seni bırakamam. Ben de senin yüzünden saplantılı bir adam oldum ona bakarsan!"

"Ben bir şey yapmadım, senin hamurunda var o." dedi boğuk bir sesle. Başı Batu'nun göğsüne yaslı olduğundan fazla çıkmıyordu sesi.

"Neyse ben halimden memnunum zaten." deyince Lale yine boğuk bir sesle güldü. "Ama n'olur artık şüphelenme benden. Bak sana söylüyorum, senden sonra seveceğim tek kız bizim kızımız Defne olacak tamam mı?" Lale'den ses gelmedi. "Tabii hala benden çocuk yapmak için aklını kaçırmış olman gerektiğini düşünmüyorsan." dedi. Sonra birden durdu. "Düşünmüyorsun değil mi?"

Lale'den hıçkırığa benzer bir ses yükseldi bu kez. Bir süre sessiz sessiz ağladı Batu'nun göğsünde. Sonra başını geriye atıp Batu'nun yüzüne baktı. "Batu hemen evlenelim biz."

Batu bir an anlayamadı onun ne dediğini. Şapşal şapşal bakakaldı suratına.

Lale dudaklarından uzun uzun öptü. Sonra tekrar baktı gözlerinin içine. "Hemen evlenelim."

"Kafa bulmuyorsun sen benimle değil mi?"

"Hayır." dedi gülerek. "Artık kimse bir şey söyleyemesin, kimse bize karışamasın. Bir an önce evlenelim." dedikten sonra durdu. "Hem o zaman... Hem o zaman Defne'yi de fazla beklemeyiz belki?"

Batu önce duyduklarına inanamıyormuş gibi Lale'ye baktı baktı. Sonra ağız dolusu gülüverdi. Sırt üstü dönerek Lale'yi üstüne çekip deli gibi öpmeye başladı. Lale bir yandan gülüyor, bir yandan da onun sonu gelmeyen öpüşlerine karşılık vermeye çalışıyordu. 

"Allah'ım bunları da duydum ya..." diyerek içini çekti Batu. "Hemen evleneceğiz. Hemen! Yarın gidelim ne yapılması gerekiyorsa öğrenelim. Ve bir an önce yaptıralım!"

"Tamam yaptıralım." dedi gülerek.

"Sonra da hemen evlenelim!"

"Tamam evlenelim!" diye güldü yine.

"Sonra da hemen Defne'yi yapalım!"

"Tamam yaparız." diye gülüyordu ki birden durdu Lale. "Batu sana bir şey söyleyeceğim ben." dedi. "Ama sinirlenmeni istemiyorum."

Bunun arkasından mutlaka sinirleneceği bir şeyin geleceğini biliyordu Batu. Ama hala mahcuptu Lale'ye karşı. Bir şey demedi o yüzden . "Tamam sinirlenmeyeceğim. Söyle hadi." dedi yalnızca.

"Annenle Nesrin geldi bugün."

Batu bir an yanlış duyduğunu sandı. Annesiyle Nesrin mi gelmişti bugün? Buraya mı? "Ne-nereye?" dedi şaşkınlıkla.

"Buraya. Eve." dedi sakince.

Batu'nun aksine çok daha soğukkanlıydı o. Belki de saatlerce biriktirdiği öfkesini bütün yemek takımını paramparça ederek çıkardığı için...

"Nereden bulmuşlar burayı? Senin burada oturduğunu nereden biliyorlar?"

"Bilmiyorum. Birilerine sormuşlardır herhalde."

Batu'nun aklı havsalası almıyordu duyduklarını. Annesinin burada ne işi vardı? Hele o Nesrin'in? Neden böyle çat kapı gelmişlerdi?

"Benimle kadın kadına konuşmaya gelmişler, öyle dediler. Cumartesi akşamı Tuğçe'yle birlikte olduğunu da onlar söyledi zaten."

Batu içindeki öfkenin hızla kaynama noktasına doğru yol aldığını hissedebiliyordu. Birden bütün keyfi kaçmıştı. "Onlar söyledi, sen de inandın öyle mi?" dedi düz bir sesle. "Bunu neden söylediklerini anlamadın mı Lale?" derken bastırmaya çalıştığı bir hayal kırıklığı hakimdi sesine.

"Anladım. Kendilerine de söyledim. "Ne yapmaya çalıştığınızı biliyorum ama başaramayacaksınız" dedim. Hatta bir erkek yüzünden kavga eden aptal kadınlar gibi "Batu bana evlenme teklif etti, Tuğçe'ye değil!" diye bile bağırdım. Ama... ama onlar gittikten sonra. Delirecek gibi oldum. Düşünmemeye çalıştıkça daha çok düşünmeye başladım. Aklıma olur olmadık bir sürü şey geldi. Sen olsan etkilenmez miydin söylediklerinden?"

Batu bir şey söylemedi. Söyleyemezdi çünkü kendini biliyordu. Lale'ye ne kadar güvense de yine de içine bir kurt düşmesine engel olamazdı. Tıpkı onun yaptığı, onlara karşı sağlam durmaya çalışır ama kendi kendine kaldığında düşünmekten deliye dönerdi. "Başka ne dedi annem sana?"

"Hiç. Her zamanki şeyler işte." dese de Leman Hanım'ın dediklerini anımsayınca gözleri dolmuştu.

"Canım... ağlama n'olur." diyerek tekrar sarıldı on Batua. Annesinin Lale'ye neler söylemiş olabileceğini o kadar iyi biliyordu ki...

"Aslında farklı bir şeyler de söyledi bu kez. Ben Hristiyan olmasam da biz mutlu olamazmışız."

"Yok ya?!" dedi sinirle. "Nereden uydurmuş bunu?"

"Çünkü. Çünkü ben..." derken birdenbire ağlamayı kesip gülmeye başlayınca Batu endişeyle baktı ona.

"Lale iyi misin sen?" dedi panikle.

"Ay pardon sinirlerim bozuldu." derken kendi kendine gülmeye devam ediyordu Lale. "Ben piyano çalıyormuşum ama sen klasik müzik bile dinlemiyormuşsun, o yüzden mutlu olamazmışız."

Batu'nun yüzündeki endişe yerini kahkahalara bıraktı, o da kendini tutamayıp gülmeye başladı. "Bu yüzden mi mutlu olamazmışız yani?

"Evet. Benim seninkinden çok farklı bir yaşantım varmış falan filan. Sen çok maçoymuşsun, ben de pahalı çantalar kıyafetler falan alıyormuşum. Bi de işte piyano mevzusu var tabii. Ben de "bu benim değil, anneannemin piyanosu. Hem zaten ben de senelerdir çalmadım" diyerek kurdukları hayalleri bozmadım valla."

"İyi yapmışsın." dedi gülmeye devam ederek. Ama sonra birden ciddileşti.

"Zaten ben klasik müzik de severim ayrıca." Lale ona şöyle bir bakıp gülünce "Ne gülüyorsun ya, severim işte!" dedi huysuzlanarak. "Maço da değilim ayrıca!"

"Yalan söylemene gerek yok, annenlerin dediği gibi klasik müzik sevmiyorsun diye senden ayrılacak değilim! Ayrıca sen maçonun sözlük anlamı falansın Batu."

"Halt etmiş o sözlükler!" dedi sinirlenerek. "Annemler de halt etmiş!" diye ekledi sonra. "Ben klasik müzik severim bi kere."

"Tabii tabii, ayda üç-dört defa operaya da gidersin zaten."

"İstesem giderim!" diye savundu kendini.

"Off Batu."

"Anneannenin seni evlendirmeye çalıştığı o öküzlerden çok daha kültürlüyüm ben!"

"Tamam, ben de aksini iddia etmedim ki zaten." dedi alttan alarak. Hiç beklemediği bir şekilde biraz fazla ciddiye almıştı bu konuyu Batu.

"Hatta istesem sana şiir de okurum ben!" Lale'nin saklamak için uğraştığı ama başaramadığı inanmayan bakışlarını görünce iyice sinirlendi. "Bak bi de inanmıyorsun ya!"

"İnanıyorum canım, niye inanmayayım." dese de sesi hiç de inandırıcı değildi.

"Okuyayım da gör o zaman!" Lale'nin hala inanmayan bakışlarla kendisini süzdüğünü görünce gözlerini devirdi önce. Sonra Lale'yi çok büyük bir şoka sokarak başladı ezberinden bir şiir okumaya.

öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi ki sevmek
ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken
bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
çünkü iki kişiydik

oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
sonrası.. İyilik güzellik.. *

Lale ağzı birkaç santim açık bir halde Batu'ya bakıyordu. Onun bu halini görünce gülerek eliyle ağzını kapattı Batu. "Yaa n'aber Lale Hanım? Okuyor muymuşum okumuyor muymuşum?"

"Sen... sen ezberledin mi o şiiri?"

Batu Lale'nin hayretinin tadını çıkarıyordu. "Evet." diye sırıttı. "Sen daha kıro diye beğenme beni!"

"İyi de... yani niye ezberlemiştin ki?" dedikten sonra birden aklına gelen ihtimalle kaşları çatıldı. "Yoksa başka bir kız için ezberlediğin şiiri mi okudun bana?"

"Hayır tabii ki. Bir de bana paranoyak diyorsun!" diye gülerek Lale'nin belini okşadı. "İnan bana daha önce hiçbir kıza şiir okuma ihtiyacı hissetmedim ben." deyip dudaklarına küçük bir öpücük bıraktı. "Cemal Süreya'nın bir şiiri o. Beril çok severdi, bana da zorla okuturdu. Sonra ben de çok sevdim, birkaç şiirini ezberledim. Bazılarını unuttum sonradan ama bu aklımda kaldı. Aklıma geldikçe bizi ne kadar iyi anlattığını düşünüyordum, belki de o yüzden."

"Niye daha önce okumadın o zaman?"

"E her şeyin bir yeri zamanı var." diyerek güldü ama Lale gülmüyordu. Aksine yine gözleri nemlenmiş gibiydi.

"İnanmıyorum." dedi yüzünden hala silinmeyen o şok ifadesiyle. "Sen... Adanalı kıro Batu... bana şiir okudun!"

"Yaa kim kıroymuş görmüş olduk işte. Asıl kıro sensin!"

Lale hiç aldırmadı. "Başka biliyorsan onları da okusana."

"Yaa demin "okurum" dediğimde inanmıyordun ama!"

"Batu hadi yaa!"

"Olmaz. Öyle sürekli okursam bir kıymeti olmaz sonra."

"Ya aşk olsun ama Batu!"

Batu gülerek onu tekrar kendine çekip kocaman öpücükler bıraktı boynuna. Sonra "Bu arada bana diyordun ama sen de sinirliyken benden hiç aşağı kalmıyormuşsun. Koca bir yemek takımını mahvettin."

Lale küçük bir kahkaha attı. "En azından yemek takımını mahvettim ben, kendi elimi değil!"

"Ayağını mahvetmene ramak kalmıştı ama... ya da benim kafamı!"

"Off oraları temizlemek lazım şimdi ama..." dedi sıkıntıyla içini çekerek. "Mutfağı da öylece bıraktım."

"Sahi o mutfağın hali ne öyle?"

"Sana yemek hazırlayacaktım" dedi alt dudağını sarkıtarak. "Mozaik pasta bile yapıyordum hatta. Ama annenler geldi."

Lale'ye bakarken hissettikleri gözlerinden akıyordu artık Batu'nun. "Ondan mı gelmedin bugün şantiyeye?" dedi yumuşak bir sesle.

"Hı hı. Ama her şey berbat oldu."

"Olsun." diyerek hala Lale'nin üzerinde olan mutfak önlüğünü çıkarmaya başladı. "Benim şu anki açlığım normal yemekle giderilecek türden bir şey değil zaten." deyince Lale gülerek kollarını onun boynuna doladı.

"Ne türden bir şey peki?"

"Orasını sen söyleyeceksin. Bir tek senin giderebileceğin bir şey çünkü!" derken önlüğü çıkarıp yere fırlattı. Sonra aklına bir şey geldi. "Mutfaktaki o şarap şişesi neydi peki öyle Lale?"

"Annenler gittikten sonra başıma ağrı girdi. Önce ağrı kesici alayım dedim, ilaç çekmecesinde istediğim gibi bir şey bulamadım. Sonra biraz şarap içeyim, hem de belki moralim düzelir dedim. Ama mantarı parçaladım, şişeyi açamadım."

"İsabet olmuş. Bensiz şarap içemezsin sen! Ondan açamamışsındır şişeyi."

"O niyeymiş?"

"E şarap seni azdırıyor da o yüzden!"

Lale gülerek Batu'ya iyice sarılıp bedeniyle onun bedenine sürtündü yavaşça. "Şu an şaraba hiç ihtiyacım yok ama..." diye fısıldadı.

"Yaa öyle mi?" derken gözlerinin içi gülüyordu. Lale'nin üstündeki tshirtü çıkardığı gibi fırlattı yere.

"Sen bana hep böyle şiir oku, şaraba falan hiç gerek kalmaz."

Batu güldü sadece, bir şey söylemedi. Konuşarak zaman kaybetmektense Lale'nin kotunu çıkarmayı tercih etmişti. Zaten sonra Lale yeniden boynuna sarılarak onu üstüne çekince söyleyeceği bir şey vardıysa da çıktı gitti aklından. Elleri Lale'nin bacaklarında, kalçalarında, bacaklarının arasında, belinde gezinirken dudakları da dudaklarında, boynunda, kulaklarının altında, göğüslerinde geziniyor, bir an bile boş durmuyordu. Birbirlerinde kendilerini kaybederlerken ne aileleri ne de başka bir şey vardı akıllarında...

**

Ertesi sabah çoğu zaman olduğu gibi Lale yine Batu'dan önce uyanmış ama bu defa önceki günkü gibi tembel tembel yatakta uzanmaktansa Batu'nun hala uyuyor olmasını fırsat bilip duşa girmişti. Duştan çıkıp odaya geri döndüğünde Batu'nun hala derin derin uyuduğunu görünce kendi kendine gülümseyerek yeniden yanına uzandı. Boynuna doğru sokularak kulağına "Batu?" Diye fısıldadı.

Batu'nun kendisi hala uyuyordu ama duyuları çoktan yeni güne uyanmış gibiydi, Lale'nin kokusunun burnuna, nefesinin boynuna, sesinin de kulağına çarptığını uykusunun arasında hissetmiş gibiydi. Hep yaptığı gibi Lale'ye doğru dönüp kolunu beline atarak onu kendine doğru çektikten sonra çenesini başına dayayıp uyumaya devam etti.

Lale yine kendi kendine gülümsedi. Batu'nun dün söyledikleri hala aklındaydı. Batu nasıl kendisine dokunmadan uyuyamayacağını söylüyorsa o da Batu'ya dokunmadan nasıl uyanacağını bilmiyordu. Batu'nun böyle uykusunun arasında kolunu bacağını üstüne atmasına, yatağın diğer ucunda bile olsa eliyle ayağıyla bir şekilde yine kendisine dokunmanın bir yolunu bulmasına öyle alışmıştı ki teni onun tenine temas etmeden nasıl uyunduğunu nasıl uyanıldığını hatırlamıyordu sanki. Elini Batu'nun yüzüne götürüp usulca sakallarını okşarken bu kez daha yüksek sesle fısıldadı. "Batu?"

"Hmm?" diye homurdandı uykulu bir sesle.

"Kalk hadi geç kalacaksın."

"Hmm." dedi yine gözlerini hiç açmadan.

"Batu?"

"Lale uykum var." diye mırıldanırken bacağını Lale'nin bacaklarının üstüne attı bu kez.

"İyi de saat kaç oldu, hadi kalk."

"Yok.

"Batu hadi ama!" derken geri çekilmiş, yavaşça alnını okşamaya başlamıştı.

"Lale daha alarm bile çalmadı ya!" diye homurdanarak açtı gözlerini sonunda.

"Senin alarmın benim çünkü!" diye gülerek elini saçlarının arasına kaydırdı.

Batu önce uzun uzun esneyerek gerindikten sonra Lale'ye baktı. Gözlerini yeni açtığından Lale'nin yanında bornozla uzanmakta olduğunu ancak fark edebilmişti. Fark ettiği anda da yüzündeki uykulu ifade yerini manidar bir sırıtmaya bıraktı. "Sen niye bu saatte duşa girdin bakayım?" derken elini bornozun kuşağına atmıştı bile.

"Ya yapma!" diyerek vurdu eline ama Batu hiç oralı olmadı.

"Bu yüzden uyanmamı istiyordun demek?"


"Hiç de bile. İşe geç kalma diye."

"Yaa tabii. Dün akşam az geldi galiba?"

Lale gülerek ellerini göğsüne koyup itti onu. "Dur bir dakika dur. Ben senden başka bir şey isteyeceğim."

Batu'nun sırıtması biraz daha genişledi bu sözlerle beraber. "Ne isteyecekmişsin?"

Lale heyecanla gülümseyerek ellerini birleştirip yanağının altına koydu. "Bana yine şiir okusana.

Batu önce şaşkın şaşkın ona baktı. Sonra küçük bir kahkaha patlattı. "Hemen alıştın bakıyorum."

"Ya Batu lütfen..." derken masal dinleyecek küçük bir kız çocuğu kadar hevesli görünüyordu.

"Öyle her gün olmaz."

"Niye ama?" diye sızlandı Lale.

"İşte. Hem zaten ezberimde o kadar şiir de yok!"

"E ne var ezberlersin yine." deyince Batu yine gülerek ona sarıldı.

"Bir gün de sen ezberleyip bana oku o zaman?"

Lale parlak bir sesle "Tamam ben de okurum ama önce sen!" deyince Batu cevap vermek yerine gülmeyi tercih edince küskün bir ifadeyle dudaklarını sarkıttı.

"Ya hadi ama. Bak ezberinde yoksa kitaptan da okuyabilirsin."

Batu gülmeye devam ederek ona doğru eğildi. Hafifçe çenesinden tutarak dudaklarına yaklaştı. "Sen bu sabah niye bu kadar tatlısın söyle bakayım?" dedi hırıltılı bir sesle.

"Ben her sabah tatlıyım, sen bilmiyorsun."

"Benim bilmediğim bir tatlılığın olamaz senin!" diyerek dudaklarına uzanmıştı ki Lale başını geriye atarak kaçtı.

"E bak bilmiyormuşsun ama..."

"Biliyorum, biliyorum. Bilmez olur muyum? Hem de o kadar iyi biliyorum ki..." diyerek elini bacaklarında gezdirmeye başlamıştı ki Lale bacaklarını sımsıkı kapatarak elini itti.

"Dur bir dakika, bir şey daha söyleyeceğim sana."

"Off Lale ya!" diye sızlanan Batu'yydu bu sefer. "Sabah sabah nereden buluyorsun bu kadar söyleyecek şeyi?"

"Çünkü aslında dün söyleyecektim." dedikten sonra utangaç bir ifadeyle alt dudağını dişledi hafifçe. Yüzünü ekşiterek "Dün kafana fırlattığım tabaklar için özür dileyecektim." dedi.

Batu bunu hiç beklemiyordu ama sırıtmaya başlamıştı bile yeniden. "Özür dileyecek bir şey yok ki. On gündür beni beklemeden uyuyakalmanı çok güzel telafi etmene vesile olduğu için çoktan affettim ben seni."

"Ay lütfetmişsin!" diyerek omzuna vurdu sinirle. "Arsızsın işte, arsız!"

"Bekliyordum böyle bir şey ben senden zaten."

"Bekliyor muydun?" dedi kafası karışmış bir halde.

"Evet. Abin geçen gün annenin babanın kafasına bardak fırlattığını anlattığından beri bekliyordum hem de."

Lale sözüm ona kızarak bir fiske vurdu başına. "Ay ne kadar komiksin!"

"Aynı zamanda haklıyım da..."

"Hayır değilsin! Öyle olsa senin babanın da durmadan oraya buraya saldırması,  yumruklanmadık tekmelenmedik yer bırakmaması gerekirdi."

"E öyle yapıyor zaten. Gerçek yüzünü daha göstermedi sana."

Yavaşça Lale'nin ıslak saçlarına götürdü elini. Saçlarının arasında gezindi eli bir süre. Sonra bir tutamını alıp parmağına doladı. Bıraktı. Başka bir tutam alıp onu parmağına doladı. Yine bıraktı. Hiç konuşmadan Lale'ye bakıyordu. Lale de ona. Nefesini tutmuş onu izliyordu adeta. "Benden şüphelendiğin için de özür dileyecek misin?" dedi neden sonra.

Lale hiç duraksamadan "Hayır." Dedi. "Yine olsa yine şüphelenirim çünkü.

Batu dayanamayıp güldü onun bu 'doğrucu davut'luğuna. 

"Sen olsan sen de şüphelenirdin. Şüpheleniyorsun da zaten." dedi Lale.

Batu kendini savunmak adına bir şeyler söylemek için ağzını açmıştı ama Lale'nin bakışını görünce çabalamaktan vazgeçti, sustu. Boşuna nefes tüketmenin anlamı yoktu, Lale doğruyu söylüyordu.

"O yüzden özür dilemeyeceğim. Ama şüphelerimi haklı çıkarmadığın için teşekkür edebilirim." Saçlarıyla oynamaya devam eden Batu'nun bileğini tuttu usulca. "Çünkü haklı çıkacağım diye çok korktum. Biraz paranoya da yaptım tabii, fazla abarttım. Ama eğer beni gerçekten de aldatmış olsaydın ben... Ben bunu affedemezdim. Affedemediğim için de gitmek zorunda kalırdım. Giderdim. Biterdi. Ama ben gitmek istemiyorum. Bitmesini istemiyorum." Batu nefesini tutmuş onu dinliyordu. Lale ise dün akşam geçirdiği sinir krizinin aksine sanki çok önemsiz bir şeyden bahsediyormuşçasına aşırı sakindi. "O yüzden... Şüphelerimi haklı çıkarmadığın için teşekkür ederim. Beni gitmek zorunda bırakmadığın için..." derken sesi titrer gibi olunca yutkundu. "Ama Batu şunu da bil. Yanlış anlama tehdit amaçlı söylemiyorum ama. Ben... yani ben kendimi biliyorum. Böyle bir şeyi affedemem ben. Bir kere affettim. Ama bir daha yapamam. Bir daha affedemem. Lütfen yapma o yüzden. Tamam mı?"

Batu uzanıp dudaklarını içine çekmek ister gibi yoğun bir şiddetle öptü onu. Ayrıldıklarında ikisi de nefes nefese inler haldeydiler. "Bunları ben zaten biliyorum Lale." dedi sessizce. "Sonunda senin gitmene neden olacak, sensiz kalmama neden olacak bir şey hiç yapmadım. Yapmayacağım. Niye böyle bir risk alayım ki?"

Lale inanmak isteyen gözlerle baktı ona. "Alma." dedi. "Eski sevgililerinle yemek falan da yeme sakın!"

"Yemem." dedi gülerek.

"Rusya'ya Uzakdoğu'ya falan da bir daha gitmeyeceksin!"

"Gitmeyeceğim. Zaten kafamın için o kadar seninle dolu ki aklıma bile gelmiyor."

"'Aferin' dememi beklemiyorsun herhalde?" dedi ters ters.

"Yok beklemiyorum da..." dedikten sonra birden muzip ışıltılar yanıp söndü gözlerinde. "Ama aslında çok güzel yerler oralar. Bir kere de seninle gitsem fena olmazdı yani?" 

Lale saçlarını eline dolayıp çekiştirdi sertçe.

"Ahh!"


"Bak teker teker yolarım saçlarını Batu."

"İyi de ben senin için dedim, hani görmemişsin ya oraları." derken zevkten dört köşe olmuş gülüyordu.

"Eksik kalsın, görmek istemiyorum zaten!" dedi gözlerini belerterek. "Senin kadar 'turizm' meraklısı değilim ben."

"Ben de değilim. İnşaata meraklıyım ben." diyerek güldü.

"Hmm bilmez miyim? İyi ki turizm falan okumamışsın sen! Neyse ki göründüğünden daha zekisin, mühendisliği kazanabilmişsin."

"Seni de neyse ki liseyi bitirir bitirmez evlendirmemiş anneannen. Üniversiteye gidebilmişsin!"

Lale bir kez daha saçını çekince Batu da karşılık olarak çekip altına aldı onu. "Senin elin fazla uzadı ama!"

"Senin de dilin!"

"Biraz öpsen kısalır belki dilim?"

"Git ya. Sinir şey!"

Batu eğilip ıslak saçlarını koklayarak boynunu öptü. "Onu bırak da şimdi... evleniyor muyuz bugün?" Lale gülerek kollarını boynuna dolayınca kaşları çatıldı. "Bak ya. Yine bir bahane bulacaksın değil mi?"

"Bahane değil de. Hemen bugün evlenemeyiz herhalde! Hem önce bir babana söylememiz gerekmez mi?"

"Gerekmez ya niye gereksin?" dedi sabırsız bir sesle.

"Benim abime söylemem gerekir ama."

"Hayır gerekmez! Zaten biliyorlar evleneceğimizi."

"Olsun. Abim çok bozulur söylemezsem. Zaten istesem de ondan başka kimseye söyleyemem."

Batu önce itiraz edecek oldu. Ama Lale'nin bunu söylerken durgunlaştığını fark ettiğinden durdurdu kendini. Hayatlarının en heyecan verici şeyi olması gereken evlilikten bahsederken bile hüzünleniyordu Lale. Buna neden olan herkese bir güzel sövdü içinden. "Belki de böylesi daha iyi oldu." dedi sonra havayı dağıtmak için. "Bak ne güzel hemen halledeceğiz işte. Melis'le Selçuk gibi kız istemeydi, nişandı, düğündü, şuydu buydu aylarca uğraşsaydık kafayı yerdim ben."

Başarılı da oldu. Lale kıkırdayarak gülmeye başladı. "Evet hiç sana göre değil o işler! İyi ki farklı dinlerdenmişiz, iyi ki ailelerimiz birlikte olmamızı onaylamıyor." dedi inceden bir alayla.

Batu ise ciddiyetini koruyordu. Hararetle "Evet iyi ki!" deyince Lale gözlerini devirerek güldü. Sonra Batu'yu üstünden iterek doğruldu yataktan.

"Yaa nereye?" dedi Batu huysuz bir ifadeyle.

"Giyineceğim."

"Hiç gerek yok. Bi de onları çıkarmakla uğraştırma şimdi beni." deyince Lale elinden tutup çekiştirmeye başladı.

"Evet var. Şantiyeye gideceğiz." 

Bunu duyunca birden şaşkınlıkla durdu kaldı Batu. Lale haftalardır ilk defa kendi isteğiyle şantiyeye gelmekten söz ediyordu çünkü.

Onun bu şaşkın haline hazırlıklıydı zaten Lale. Söyleyeceklerinin Batu'yu ne kadar şaşırtacağını biliyordu ve bu onu inanılmaz keyiflendiriyordu. Kendinden emin bir ifadeyle sırtını dikleştirerek konuşmaya başladı. "Madem annenle Nesrin dün bana böyle bir oyun oynadı ve ben de salak gibi onların oyununa geldim, bundan sonra ben de onlara oyun oynayacağım o zaman. Her gün seninle şantiyeye geleceğim. Yapılacak ne varsa onu da yapacağım. Annenle o işkolik manyak da ne düşünürlerse düşünsünler. Şirketi ele geçirme çalışmalarıma gaz verdim diye çıldırırlar hatta, eminim. Biraz da ben onları delirteyim. Görsünler bakalım nasıl oluyormuş! Sandıkları kadar pısırık değilim ben de."

Batu tanıştıklarından beri ilk defa Lale'yi bu kadar kararlı konuşurken görüyordu. Ve bu yüzden inanılmaz şaşkındı. Lale'den duymayı asla beklemediği türden şeylerdi bunlar. Ama çok hoşuna gitmişti. Hem de çok ama çok hoşuna gitmişti. Hatta galiba biraz fazla hoşuna gitmişti.

"Ne oldu niye öyle bakıyorsun? Gelmeyeyim mi seninle? İstemiyor musun?" diye sorarak o bildik şüpheci haline ışık hızıyla dönüş yapmıştı bile Lale.

"Yok istiyorum da..." derken biraz tuhaf geliyordu sesi.

"Eee?"

"Ya sen... sen böyle acayip seksi oluyormuşsun ya."

Gözlerini devirdi Lale. "Off Batu. Ben de bir şey söyleyeceksin sand..." diyordu ki birden hızla sırt üstü yatağa itilince küçük bir çığlık attı. "Kalk üstümden, geç kalacağız. Batu kalk!" derken yine kıkır kıkır gülüyordu.

"Bir şey olmaz." diye hırlarken Lale'nin bornozunu açmaya uğraşıyordu.

"İlk günden geç kalacağım ama." dedi nazlı nazlı.

"Kalırsan kal. Patronun benim nasıl olsa."

"Yok canım?"

Batu'ysa onu hiç duymuyor gibiydi. "Off niye açılmıyor bu?!" diye söylenerek bornozla mücadele veriyordu halen.

"Çünkü çok beceriksizsin." diyordu ki Batu sonunda bornozunu açıp omuzlarından aşağıya doğru sıyırmayı başardı. Şehvet dolu nefesi elleriyle beraber vücudunda gezinmeye başlayınca Lale'nin de sesi kesildi, büyük bir zevkle bıraktı kendini.

**

Bülent Bey "E şimdi hemen evlenecek misiniz yani?" dedi karşısındaki kanepede el ele tutuşmuş, heyecanla ışıl ışıl gülümseyen çifte bakarak.

Batu'nun şantiyedeki ofisinde oturmuş, konuşuyorlardı. İki gün geçmişti aradan. Batu hemen o sabah babasını arayıp onunla bir şey konuşacağını söylemesine rağmen Mersin'e ancak gelebilmişti Bülent Bey. Osmaniye'deki inşaatla ilgili bir sorun çıktığından oraya gitmesi, gidince de bir gece kalması gerekmişti. Batu her fırsatta arayıp sabırsızlıkla ne zaman geleceğini sormasa daha birkaç gün gelmezdi belki ama oğlunun ısrarından bunalmış, soluğu Mersin'de almıştı. Şantiyeye geldiğinde Lale'yi de orada bulunca çok sevinmişti. Sonunda onun inadı bırakarak iki gündür Batu'yla birlikte çalışmaya başladığını duyunca ise sevinci ikiye katlanmıştı. Önce Batu'nun konuşmak istediği konunun bu olduğunu zannetmiş, "Bu yüzden mi yana yakıla arayıp durdun beni yahu?" diye çıkışmıştı oğluna. Ama meselenin ne olduğunu anlayınca şaşırmıştı. Hem de baya şaşırmıştı.

Batu da onun bu şaşkınlığına bir anlam verememişti zaten. "Niye bu kadar şaşırdın ki?" diye sordu kuşkuyla. "Zaten biliyordun."

Bülent Bey sıkıntıyla kıpırdandı oturduğu yerde. "Biliyordum da. Ne bileyim." dedikten sonra Lale'ye döndü bakışları. "Hemen mi evleneceksiniz?"

Lale Batu'ya bakarak başını salladı. 

"Nerede peki?"

Batu "Nikah dairesinde işte." dedi omuzları silkerek. Evlendikten sonra nerede olduğu pek önemli değildi onun için.

"E düğün falan yapmayacak mıyız?"

Lale'nin yüzünün solduğunu görünce ters bir bakış attı babasına Batu. "Hayır." dedi sonra kestirip atarcasına. "Düğüne falan gerek yok."

"Olur mu öyle şey yahu? Oğluma bir düğün yapamayacak mıyım ben?"

Lale'nin yüzü biraz daha sararmıştı bu son sözcüklerle beraber sanki. Avucunun içindeki parmakların yavaştan buz kesmeye başladığını fark eden Batu'nun da kaşları çatılmıştı.

"Baba!" dedi uyaran bir sesle.

"Ya tamam ben de biliyorum durumu ama. Bari küçük de olsa bir kutlama yapalım yahu!"

"Hiç gerek yok. Biz ikimiz kendi aramızda kutlarız, değil mi Lalem?" diyerek Lale'nin elini dudaklarına götürdü.

Lale kendini zorlayarak küçücük gülümsedi ona. Oysa hiç içinden gelmiyordu gülümsemek falan. Kızmamıştı Bülent Bey'e. Çünkü haklı buluyordu onu. Oğluna düğün yapmak istemekte elbette haklıydı. Ama ne yazık ki oğlu, eşinin onaylamadığı biriyle evleneceğinden düğün yapması pek mümkün olacak gibi görünmüyordu! Böyle durumlarda çok kötü hissediyordu kendini. Biliyordu, çok saçmaydı. Ama kendisiyle değil de Müslüman bir kızla evlenseydi her şey çok daha kolay olacaktı Batu için, onu da biliyordu. Hem Allah biliyor ya, o da hep Arsuz'da görkemli bir düğünle evlenmeyi hayal etmişti küçüklüğünden beri. Ama her şey hayallerdeki gibi olmuyordu ne yazık ki. Neyse zaten önemli de değildi. Evlendiği kişi Batu olduktan sonra görkemli düğün olmasa da olurdu, hiç gözünde yoktu artık böyle şeyler.

"Kendi aramızda çok daha güzel kutlarız hem de. Baş başa. Değil mi?" diye imalı bir fısıltıyla kulağının dibinde biten Batu'ya doğru dönüp de onun aklından geçenleri ayna gibi gösteren gözleriyle karşılaşınca aklından geçenlere rağmen kendini tutamayıp gülüverdi. Başını salladı.

Bülent Bey ise hala ikna olmuş değildi. "Yahu iyi de ben eminim Lale'nin ailesi de böyle olsun istemez. Onlara da çok ayıp olur. Bir arayıp konuşmayı denesek?" dedi umutla. "Mesela ben bi konuşsam Lemi Bey'le? Belki ikna ederim ha? Zaten önceden tanışıklığımız vardı, dinler beni belki? Ne dersin Lale?"

Bülent Bey konuştukça Lale'nin rengi atıyordu. Bütün heyecanı mutluluğu bir anda sönmüş gitmişti. Çok değil daha beş dakika önce Batu'nun oturduğu yerde zor durarak babasına "Biz hemen bu hafta sonu evleneceğiz, haberin olsun!" Demesine gülerken şimdi içinden bağıra bağıra ağlamak geliyordu. Şu an tek istediği yalnız kalmaktı.

"Ha ne diyorsun Lale? Bir deneyeyim mi? diyen Bülent Bey'in iyimserliği de canını acıtıyordu. Ama o da kendince haklıydı. Nasıl tahmin edebilirdi ki babasının yaptıklarını?

"Bence hiç boşuna kendinizi yormayın." dedi titrek bir sesle. "Bir faydası olmaz."

Bülent Bey iyimser bir ısrarla "Niye yahu belki olur?" diyordu ki Batu'nun kendisine nasıl baktığını görünce sustu.

Batu babasının neden bu kadar ısrar ettiğini anlayamamış durumdaydı. Bu konu açıldığından beri Lale'nin nasıl alt üst olduğunu gördükçe resmen içi yanıyordu. Lale'ye tüm söylediklerine rağmen kendi de şöyle güzel bir düğünle evlenmeyi isterdi elbette. Ama onun için önemli olan düğün falan değildi, en çok istediği şey Lale'yle evlenmekti! Bu nasıl olursa olsun umrunda değildi o yüzden. İster muhteşem bir düğünle, ister nikah dairesinde sessiz sedasız bir törenle. Yeter ki evlensinler. Yeter ki Lale artık resmi olarak karısı olsun. Kimse hayatlarına karışamasın, burnunu sokamasın...

Lale ağlamamak için kendini çok zor tutuyordu. İçinden yükselmekte olduğunu hissettiği hıçkırıklarını zapt etmek için dudaklarını ısırdı. Çok hafif çenesi titriyordu ama galiba şimdilik kendini kontrol etmeyi başarmıştı, ağlamıyordu. Derken bütün bu çabaları Bülent Bey'in
"Yahu tamam da annenle baban da senin gelin olduğunu görmek isterler be Lale?" deyişiyle son buldu. Zapt etmenin imkansız olduğu bir hıçkırık fırladı dudaklarından. Ve ağlamaya başladı.

Batu kızgın gözlerle babasına bakarak kolunun altına aldı Lale'yi. "Şşş tamam. Ağlama Lale n'olur." diye fısıldayarak göğsüne bastırdı onu ama çok geç kalmıştı. Lale yine hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Batu ne yapacağını, onu nasıl teselli edeceğini bilemeden saçlarını okşuyordu yalnızca. Allah kahretsin ki daha fazlası gelmiyordu elinden!

Onun birdenbire böyle ağlamaya başlamasıyla şaşkına dönen Bülent Bey söylediklerine çok pişman olmuş, Lale'nin ağlamasına neden olduğu için de çok üzülmüştü. Pişmanlık dolu gözlerle çaresizce Lale'ye bakarken "Lale n'olur ağlama yahu, vallahi çok özür dilerim. Öyle demek istemedim ben." diye hayıflanıyordu.

Lale güçlükle başını Batu'nun göğsünden kaldırarak ona baktı yaşlı gözlerle. "Yok yok hayır." dedi hıçkırıklarının arasından. "Siz bir şey demediniz ki. Ben. Şey diye ağlıyorum ben..." diyerek içini çekti. "Ben... şey oldu yani... Ben... Ben babamı çok özledim!" dedikten sonra halen Batu'nun avucunun içinde duran elini çekerek yüzünü kapattı elleriyle. Ve şiddetle ağlamaya devam etti.

Lale'nin ağladığı anlar hiç tartışmasız hayatında kendini en çaresiz hissettiği anlar olmuştu hep Batu için. Ama Lale'yi teselli edecek bir şey yapamayacağını, ne kadar denerse denesin elinden bir şey gelmeyeceğini bildiği zamanlarda bu çaresizliği daha yoğun yaşıyordu. Bu da o anlardan biriydi. Lale haftalardır kendisiyle konuşmayan babasını çok özlediğini söyleyerek hıçkıra hıçkıra ağlarken çaresizliğin verdiği öfkeyle bir şeyleri parçalamak geliyordu içinden.

Lale'nin yüzüne kapattığı ellerini çekmeye çalıştı önce yavaşça. Ama Lale istemiyordu belli ki, ellerini çekmiyordu yüzünden.

"Lale tamam. Tamam. Lütfen daha fazla ağlama artık. Lale..." diye fısıldarken sonunda başardı ellerini çekmeyi. Sonra usulca yüzünü kendi ellerinin arasına aldı. Gözyaşlarının yüzünde yaptığı izleri görünce çıldıracak gibi oluyordu ama yine hiçbir şey yapamıyordu. "Gel hadi yüzünü yıkayalım." dedi kilitlenmiş dişlerinin arasından. Bunu diyebilmişti sadece.

Elinden tutarak kanepeden kaldırdı Lale'yi. Lale de kendini ona bırakmıştı zaten. Batu odanın diğer ucundaki küçük tuvalete götürdü onu. Musluğu açarak okşar gibi şefkatle yıkadı yüzünü. O yüzünü okşadıkça Lale'nin ağlaması yavaşladı, sakinleşti. Sonunda burnunu çekerek küçülmüş gözlerini Batu'nunkilere dikti. "Tamam merak etme, iyiyim ben." dedi.

Kendini tutmasa Batu'nun da gözleri dolabilirdi o anda. Ama tuttu. Gülümsemeye çalıştı. "Tabii ki iyisin." diyerek parmaklarıyla gözlerinin altını okşadı. Sonra belinden sarılarak onu kendine çekip yüzünü omzuna yasladı. Bir süre hiç konuşmadan öyle durdular. Batu ne diyeceğini bilemiyordu, bilemediği için de kendine kızıyordu. Lale ise çok başka şeyler düşünüyordu. Acaba Bülent Bey haklı mıydı? Babasıyla bir kez daha konuşmayı denese miydi? Ama bunun düşüncesi bile iç organlarının korkuyla kıvranmasına yeterken nasıl yapacaktı ki bunu?

Onun ne kadar düşünceli olduğunun farkındaydı Batu. Düşüncelerini dağıtmak için de bildiği en iyi yola başvurdu. Usulca parmaklarının altındaki beli okşamaya başladı. "Bu iş kıyafetleri çok yakışıyor sana biliyor musun? Hatta beraber çalıştığımıza en çok bunun için seviniyorum sanırım."

Lale'nin gülüşünü duyunca içi rahatladı birden. İşe yaramıştı galiba. "Ne alaka şimdi?" dedi Lale.

"Bilmem aklıma geldi. Daha önce söylememiş miydim yoksa? Hayır söylememişsem ayıp yani bana, ondan diyorum."

Lale yine hafifçe gülerek geri çekilip ona baktı. "Nedense böyle şeyler söylemek hep benim moralim bozukken geliyor aklına." dedi imalı bir sesle.

"Öyle mi? Hiç farkında değilim. Tesadüf olmuş." dedi masum olmaya çalışan bir ifadeyle.

"Hı hı tesadüf tabii..." diye gülümsedi Lale. Sonra yeniden bulutlandı yüzü. Parmak ucunda yükselerek kollarını Batu'nun boynuna dolayıp sımsıkı sarıldı ona. "Batu ben çok seviyorum seni." diye mırıldandı dudakları boynuna değerken. "İyi ki varsın. İyi ki sen de beni seviyorsun."

Batu içinden geçenleri göstermekte yetersiz kalacağını bilse de duygularını anlatmak istercesine sıktı kollarının arasındaki beli. Boğuk bir sesle "Çok seviyorum hem de. Öyle böyle değil, deli gibi seviyorum! Her şeyi yaparım senin için." diye hırladı. "Artık ağlamanı istemiyorum. O kadar çok ağladın ki. Yetmez mi bu kadar Lale? Yetmez mi sevgilim?" diye belini okşayarak inledi çaresizce.

Lale Batu'nun bayıldığı gibi yine usulca boynuna sürttü burnunu. "Yeter. Artık yeter." diye mırıldandı.

Batu kollarındaki aşık olduğu bu kadına, içine sokmak ister gibi biraz daha sarıldı. "Bunların hepsini unutturacağım sana, hepsini. Hepsi geçecek. Sadece biz kalacağız. Ağlamayacaksın artık."

Lale ona inanmayı her şeyden çok istiyordu. "Hepsi geçecek."dDiye burnunu çekerek tekrarladı kendi kendine. Sonra çözdü Batu'nun boynundaki kollarını. "Hadi babanın yanına dönelim. O da üzüldü ben böyle ağlayınca."

"Onun üzülmesini bırak da. Artık sen üzülme ne olursun."

Lale küçük bir tebessüm kırıntısıyla dudağının kenarını öptü. "Tamam üzülmem. Gel hadi.

Diyerek küçük eliyle Batu'nun iri elini kavradı sımsıkı.

Bülent Bey'in yanına döndüklerinde, onu yüzünde endişeli bir ifadeyle kendilerini beklerken buldular. Lale'nin ağlamasının durduğunu görünce gözle görülür bir rahatlama oldu Bülent Bey'de ama hala üzgün görünüyordu. 

Lale sessizce "Kusura bakmayın. Birden tutamadım kendimi, özür dilerim." dedi mahcup bir ifadeyle.

"Olur mu öyle şey yahu? Bir daha böyle şeyler duymayayım!" dedikten sonra gelip kolunu Lale'nin omzuna attı. "Asıl ben özür dilerim. Densizlik ettim."

Batu bu konuda ona tamamıyla katılmasına rağmen bu düşüncelerini dile getirmedi, susmayı tercih etti.

"Üzme kendini artık. Zamanla her şey hallolur inşallah." diyordu Bülent Bey.

Derin derin içini çekti Lale. Nedense Bülent Bey kadar pozitif bakamıyordu bu duruma. Ama bir şey söylemedi.

"Hem bak ne diyeceğim. Biliyorum aynı şey değil ama bundan sonra ben de senin bir baban sayılırım. Beni de kendi babandan ayrı tutma olur mu?"

Lale'nin solgun yüzüne birden ay doğdu sanki, ışıldadı resmen her yeri. Ama asıl ay Batu'nun yüzüne doğmuştu. Gözlerinin içi parlamıyor, ışık saçıyordu adeta. Hayran hayran sevdiği kadınla babasını izliyordu sessizce. Hep bunu beklemişti. Kolay kolay olmayacağını bilse de hep ailesi Lale'yi hemen benimsesin istemişti. Bunu o kadar uzun zamandır istiyordu ki... sonunda gerçekleştiğine inanmak zordu. Ama olmuştu. Belki başka çiftler için çok da önemli olmayan, küçük bir şeydi. Ama onlar için öyle değildi işte. Kıymetini çok iyi biliyordu bu yüzden.

"'Bülent Amca' falan demek yok bundan sonra. 'Baba' diyeceksin. İstiyorsan 'Bülent Baba' diyebilirsin ama, ona itirazım yok." diye göbeğini hoplatarak gevrek gevrek gülünce Lale de gülüverdi. Batu zaten şapşal şapşal sırıtıyordu. Pırıl pırıl parlayan gözleri Lale'yle babası arasında gidip geliyordu.

Bülent Bey "Bir şey desene kız!" diyerek kendisini sıkıştırınca Lale yine güldü.

"Tamam." dedi.

Bülent Bey "Tamam ne?" dedi ısrarla.

Lale gülerek biraz çekingen bir sesle "Tamam 'Bülent Baba'?" deyince Batu kendini tutamayıp küçük bir kahkaha atıverdi. Duyduğu o iki sözcük öyle hoşuna gitmişti ki ağız dolusu gülüvermişti birdenbire.

Güldüğünü duyunca başını ona doğru çevirdi Lale. Göz göze geldiler. Mutlulukla ışıldayan gözleri buluştuğunda ışık doldu sanki odaya. Ya da onlara öyle geldi. Lale'nin mavileri Batu'nun siyahlarının içine aktı karıştı.

"Ha şöyle ya! Bir dahaki sefere böyle korkarak demeyeceksin ama. Alıştır kendini." diyerek keyifle güldü Bülent Bey. "Bak ne güzel oldu böyle, değil mi Batu?"

Batu'nun hayranlık yüklü bakışları Lale'nin yüzünde geziniyordu yine. "Evet çok güzel oldu." dedi kendi kendine konuşur gibi. "Çok güzel." derken esas çok güzel bulduğu şeye öyle bir bakıyordu ki sonunda gözlerini kaçırmak zorunda kaldı Lale.

Bülent Bey ise henüz bihaberdi onların arasındaki bu bakışmalardan. Hala Lale'ye takılmakla meşguldü. "Daha fazla da artık ağlama bakayım. Biraz sulu gözlü müsün sen ne?"

Lale bir şey demedi, güldü sadece. Ne desindi ki?

"Hep böyle ağlıyor mu bu kız yahu?" diye sordu Batu'ya bakarak.

Batu durgunlaşır gibi oldu. "Eh öyle de denebilir." Evet ağlıyordu. O kadar çok ağlamıştı ki gözünde hala yaş olması şaşırtıcıydı hatta.

Bülent Bey Lale'ye döndü. "Bu eşek mi ağlatıyor seni yoksa?" 

Lale Batu'ya şöyle bir bakış attı. "Bazen."

"Aşk olsun ama Lale ya!" dedi isyan ederek.

"Bak bir daha ağlatacak olursa gel bana söyle, canına okurum ben onun!"

"Tamam." diyerek güldü.

"Baba-kız hemen bana karşı kutsal ittifak oluşturdunuz bakıyorum." derken güya şikayet ediyordu Batu ama yüzünde öyle bir ifade vardı ki dalga dalga mutluluk yayılıyordu her yanından.

"Kıskandın mı?" diyerek dalgasını geçti babası da.

"Kıskandım valla." diye gülerek Lale'ye bakarken gözleriyle tüm vücudunu baştan aşağı okşadı adeta. Öyle bir bakıyordu ki Lale başını çevirmek zorunda hissetti kendini, Batu'nun bakışları yine feci utanmasına neden olmuştu.

"Neyse neyse. Bu konuyu hallettiğimize göre sizden bir ricam olacak benim." dedi Bülent Bey birden ciddileşerek. "Tamam istediğiniz zaman istediğiniz gibi evlenin. Hiçbir şey demeyeceğim. Ama beni dinlerseniz yurtdışında evlenin."

Hayran hayran Lale'yi izlerken birden duyduklarıyla afalladı Batu. "Yurt dışında mı?"

"Evet yurt dışında." dedi başını sallayarak.
"Burada böyle kuru bir nikahla evlenmeniz benim içime sinmiyor. Gidin bir konsoloslukta falan evlenin bari. Hem de sonra bir uzun bir balayı yaparsınız. O balayını da size ben ısmarlayacağım. Benden size evlilik hediyesi olsun."

Bu fikir acayip yatmıştı Batu'nun kafasına. Lale'yle baş başa bir yerlere gitmek... kimsenin olmadığı, kimsenin hakaretler yağdırmadığı, Lale'yi ağlatmadığı huzur dolu bir yere gitmek... üstelik oradan evlenmiş olarak dönmek. Arayıp da bulamadığı şeydi! İtiraz etmek aklının ucundan bile geçmiyordu.

Ama Lale tedirgin bir sesle "Ama olur mu öyle şey, çok masraflı olur." demeye yeltenince Bülent Bey'den sert bir bakış yedi.

"Kız sen ne yapacaksın masrafını falan? Git balayını yap sen, sana masraf soran mı var?"

"Ama hani yurt dışında ne bileyim size yük olmak istemi..."

"Bak Batu'ya yaptığım gibi senin de ensene bir tane patlatacağım şimdi!"

Sonunda sustu Lale. Zaten aslında o da bu fikre bayılmıştı. Ama açıkçası biraz çekinmişti de. Ne diyeceğini bilememesi bu yüzdendi.

Batu ise çoktan kaptırmıştı kendini. Lale'yi ikna edeceğinden de emindi. "Bence süper bir fikir. Sen ne diyorsun?" Diye sordu heyecanla.

"Yani şey... bilmem ki?"

Batu "Sen istiyorsan olur." derken ne düşündüğünü anlamak istercesine Lale'nin gözlerinin içine bakıyordu.

Lale de sonunda direnmekten vazgeçti. "E peki o zaman. Olsun." dedi sonunda.

Bülent Bey teklifinin kabul edilmesi karşısında rahatlamış gibiydi. Derin bir nefes alarak gülümsedi. "Tabii olur canım, niye olmasın? Boşuna itiraz ediyordun zaten!"

"İyi o zaman, ne güzel işte Barcelona'da evleniriz!" dedi muzipçe Lale'ye bakarak. Onun ne cevap vereceğini adı gibi biliyordu çünkü.

Nitekim onu yanıltmayarak "Hayır, Paris'te evlenelim!" diye atıldı Lale.

"Barcelona." dedi Batu inatla.

"Paris."

"Barcelona."

Bülent Bey "Bence Londra!" diye araya girince atışmayı kesip gülüştüler.

"Neyse ona sonra karar veririz o zaman." diyerek döndü  Batu babasına doğru. "E artık yurtdışında evleniriz, sonra da iki aydan önce dönmeyiz."

"Çüş deve!" diye bağırarak ikisini de güldürdü Bülent Bey. "Buradaki işlerin ne olacak?"

Batu biraz mutluluk sarhoşluğundan biraz da babasının damarına basmak için "Aman... İşler kaçmıyor ya." diye burun kıvırınca Bülent Bey ensesine bir şaplak patlattı.

"Kaçmaz olur mu lan, kaçmaz olur mu?" diye kızıyordu ki birden durdu. "Ya da bir dakika ya..."
diyerek sırayla ikisine baktı. "Eğer hemen evleneceğiz diye tutturmazsanız, birkaç hafta daha beklemeyi kabul ederseniz şu konutlar tamamen bitirilip satışa sunulduktan sonra gidin. O zaman istediğiniz kadar kalırsınız. Çok daha rahat olur sizin açınızdan. Ne dersiniz?"

Batu işte bu fikri pek sevmemişti. "Yok ya." diye atıldı hemen. "Daha çok var konutların teslim tarihine."

"Neresi çok lan, bilmesek inandıracaksın ha!"

"Olsun. Hemen evleneceğiz biz, değil mi Lale?"

Lale kararsızlıkla Batu'ya bakıyordu. Ne söyleyeceğine karar verememiş ikircikli bir ifade oturmuştu yüzüne. "Yani aslında şey... Senin işlerin bittikten sonra gitsek daha iyi olmaz mı? Daha rahat oluruz oradayken?" Batu'nun gözlerine yerleşmeye başlayan hayal kırıklığı ve öfke karışımı bakışları görünce hızla atıldı. "Ben senin için diyorum. Oradayken kafan rahat olsun diye. Erken dönmemiz gerekmesin diye. Yoksa bana hiç fark etmez."

"Kapris yapmasana lan kıza!"

"Baba bi dur sen karışma ya!" dedi Batu kızgınlıkla.

"Lan doğru konuş almayayım şimdi seni ayağımın altına ha!"

"Ya iyi de daha kaç hafta var konutların bitmesine ama!"

"E birkaç hafta daha bekle ne çıkar? Kanın mı bitlendi anlamıyorum ki!"

"Evet kanım bitlendi!" diye diklendi.

Lale hızla Batu'nun yanına gelerek koluna girdi usulca. "Batu huysuzluk yapma işte." dedi tatlı bir sesle. "Zaten istesek de hemen gidemeyiz ki. İkimizin de vizesi bitmişti hatırlamıyor musun? Ayrıca kesin bir sürü işlem falan gerekiyordur, oradaki büyükelçilikle konuşmamız lazım önce."

Batu derin derin içini geçirerek off'ladı. Sonra dönüp Lale'ye baktı. Öyle güzel bakıyorrdu ki baştan mağluptu zaten, hayır demesi imkansız gibiydi. "Neredeki büyükelçilikle?" dedi sadece.
Lale gözlerinin içine varana kadar güldü bir anda.

"Paris'teki!"

"Hayır Barcelona!"

"Paris Paris Paris Paris Pa-riiiis!" diye gülerek şarkı söylerken o kadar tatlıydı ki Batu kendine daha fazla hakim olamadı. Çenesinden tutarak dudaklarına yapıştı.

Yapıştığı gibi babasından ensesine okkalı bir tokat yemesi bir oldu. "Ulan eşek sıpası şimdi kafanı öyle bir kıracağım ki değil Paris'e Barcelona'ya, Trinidad ve Tobago'ya gitsen evlenemeyeceksin!"

Lale inanılmaz utanmıştı, o elini dudaklarına götürerek başını önüne eğerken Batu, kulaklarından buhar çıkarmasına ramak kalmış babasına bakarak gülüyordu. "Ya ne var bunda niye bu kadar kızıyorsun?" dedi biraz daha damarına basmak için.

"Batu bak tepemin tasımını attırma benim!" diye köpürdü Bülent Bey. "Düğün yapmadığımız isabet oluyor aslında. Ele güne rezil ederdin sen böyle beni! Uyma kızım sen bu arsız herife!" dedi sonra Lale'ye dönerek.

"Yok uymuyorum zaten." dedi başını kaldırmadan zayıf bir sesle.

Batu birden ani bir hareketle ona doğru eğildi. ""Bülent Baba" demedin! "Uymuyorum zaten Bülent Baba" diyecektin!" diyerek kaşla göz arasında yanağından öptü.

Bu son hareketi babasını delirtmişti. Bülent Bey "Gel lan buraya düdük makarnası!" diye bağırarak üstüne yürüyünce Lale'nin arkasına geçip kollarını iki yandan tutarak onun ardına saklandı Batu. "Valla bir şey yapmadım ya, yanağından öptüm sadece! O da mı yasak canım Allah Allah!" derken bile kendini tutamadığından gülüp duruyordu.

Lale ise gülmekle ağlamak arası bir yerdeydi. Batu'nun yaptıkları ve Bülent Bey'in tepkileri her ne kadar onu güldürse de aynı zamanda çok da utandırıyordu. Ama birkaç hafta sonra ciddi ciddi evleneceklerini düşündükçe de içi içine sığmıyordu. Artık tek istediği Batu'nun işlerinin bir an önce hallolması ve konutların satışa sunulmasıydı. Ondan sonra buradan çekip gideceklerdi. Her şeyden herkesten uzakta baş başa kalıp güzel bir tatil yapacaklardı. Düşüncesi bile öyle güzeldi ki gerçekleştiğini düşünemiyordu bile.

Continue Reading

You'll Also Like

1.6K 246 21
Aşkın labirentlerinde kaybolmaya hazır mısınız? "Av mısın Avcı mı?" romanı, okuyucularını tutkulu ve karmaşık bir aşk hikayesinin kalbine davet ediyo...
2.2M 109K 20
Romantizm #1# İpek Böceğinin kozası mı yoksa çelik mi daha sağlamdı? Zorluklara en çok hangisi dayanırdı? Her şey zıddını içinde barındırır; varlık...
35.6K 914 2
Acının kıyısında bir kıvılcım çakacak. Çakan kıvılcım aşkın ateşi ile harlanırken, Bedenler GÜNAHIN ATEŞİ ile küle dönecek... AŞK-ı ATEŞ SERİSİNİN İK...
4.6K 1K 20
Sunucu: Eşinle nasıl tanıştın. Sansasyonel bir evlilik şekliniz var ama ben daha çok tanışma hikayenizi merak ediyorum. Alparslan: Bana şaka yaptı...