Ateşin Kurbanı

By Elizabethstark1

510K 32.2K 36K

TAMAMLANDI! THE WATTYS 2020/TARİHİ KURGU KAZANANI Tarihikurgu #1 Tarih #1 Aşkın, iktidarın ve gücün savaşı! B... More

2020 Watty Ödülleri Kazananı
♦Bilgilendirme - Ülkeler♦
Bilgilendirme-Karakterler ♦
Bilgilendirme: Şahlar&Şahbanular
Bilgilendirme: Haritalar
Yeni Kitap!-2020/2021-Gazap Tanrısı'nın Çocukları♥♥♥
Resim & Şah ♦
Korkular & Altın ♦
Vekil & Düğün ♦
Zafer & Onur ♦
Işık & Hazine ♦
Uyanış ♦
Zafer Alayı & Aile ♦
Güven & Kızılcık Sopası ♦
Cezalandırma & İçgüdü♦
Sarhoş & Cariye ♦
Hırçın & Tutku ♦
Sorumluluk & Değişmek ♦
Buluşma & Etkilemek ♦
Odak & Kardeşler ♦
Uyuyan Güç & Zalim, Şarap♦
Masumiyetin Sorgusu & Adaletin Vicdanı ♦
Sessizliğin İnfazı & Acıyı Kucaklamak ♦
Basit & Sıradanlık ♦
Kılıç Düellosu & İhanet ♦
Müttefik & Kelime Oyunu ♦
Güç Yolu ♦
Korku Deliliği & Zalimlik Bedeli♦
Anka Kuşu & Ejderha ♦
Merdiven & Hükümdar Eşi ♦
Kuralsız Şah♦
Nemdas'ın Ruhu ♦
Aşkın Gücü♦
1. Kısım Ateşin Kurbanı Yapay Zeka Görselleri ♦
İkinci Kısım:Ateşin Işıltısı - Karakterler ♠
Tutkuyla Sevmek ♠
Gösteriş ♠
Canavar ve Küçük Kız♠
Kara Hırs♠
Maskeyi Kırmak ♠
Sen Kimsin?♠
Kırmızı İp♠
Şımarık Kız♠
Tecrübesizlik ♠
Beklenilen Kişi ve Haber♠
Sapheda'nın Gözyaşları♠
Anka'nın Çığlıkları♠
Özgürlüğü Öğrenmek♠
Gölgelerin Oyunları♠
Ufak Tefek Sohbetler/Notlar/Duyurular
Hiçliğin Zehri ♠
Şahbanu Anjali♠
Karanlık Ateş♠
Söz♠
Suyun Kızı♠
Korku ve Felaket♠
Merhamet ve Zalimlik♠
Boğmak♠
Ayna Kırıkları♠
Anka Hırsı♠
Yıldızlarla Dans♠
Acıdan Delirmek♠
Tutkunun Ölümü♠
Derin Yaralar♠
Yaşamak ♠
Diz Çöktürmek♠
Aşk Suç Mu?♠
Zamanı Gelince & Kraliçenin Ateşi♠
2. Kısım Ateşin Işıltısı Yapay Zeka Görselleri ♠
Üçüncü Kısım:Ateşin Hükmü Karakterler❦
Masumiyetim Silahım❦
Gizli Bir Sorun❦
Canavarın Hükmü❦
Oyun❦
Kurdun Adaleti❦
Yeniden Yükseliş❦
Kristal Oyunlar❦
Işığı Bul❦
Bencillik ❦
İki Kılıç❦
Medarat Yılanı❦
Karşılıklı İhanet❦
Delinin Yıldızı❦
Kendini Öldürmek❦
Şahbanu Acısı❦
Benim Hükmüm ❦
Özgür Bırakılan Kuş ❦
Çöl Köleleri❦
Güç Savaşı ❦
Zalimlik ve Kan❦
Tufan❦
Kaderi Değiştirmek❦
Kış ve İsyan❦
Işığın Teslimiyeti❦
Siyah, Mor ve Altın❦
Çölün Kızı❦
Acı Uçurumu❦
Hükümdar Hazırlıkları❦
Ateşin ve Suyun Uyumu❦
Eskisi Gibi Olmayacak❦
Delinin Savaşı❦
Yenilginin Zaferi❦
Ejderha Tacı❦
3. Kısım Ateşin Hükmü Yapay Zeka Görselleri ❦
4. Kısım : Ateşin Çığlığı - Karakterler♣
Kalplerdeki Savaş♣
Benim♣
Morun Etkisi♣
İçe Bakmak♣️
Planlar ve Gelecek♣
Hükümdar ve Baba♣
Sevgim Yetmedi♣
Orta Yol♣️
İspatlama♣
Baba Katili & Zincirler♣
Düşmanlık İçin Dostluk♣
Ölümü Düşünmek♣
Vicdan Kafesi♣
Soğuk Kibir♣
Zayıf Noktalar♣
Karanlıktaki Fısıltılar♣
Kraliçe Taşı♣
Gücün Dikenleri♣
Elimi Tut♣
Ufak Tefek Sohbetler/Sorular🔥🥀
Dikenli Gül♣
Ateşkes♣
Hüküm Bedelleri♣
Savaşçı Kalbi♣
4. Kısım Ateşin Çığlığı Yapay Zeka Görselleri ♣
5. Kısım:Ateşin Yazgısı♥
Hükümdarlık Naibi♥
Güneş'in Kızı♥
Meydan Okumak♥
Artangallı Şahbanu♥
Güzel Bir Hata♥
Düşünceler♥
Hassas Kalp♥
Tehlikeli Delilik♥
Ejderha Ateşi♥
Güç Kaybı♥
Hükümdarın Geleceği♥
Parçalanan Hayaller♥
Bilinmeyen Sızı♥
Geç Gelen Adalet♥
Bir Şahran♥
Rezil♥
Fırtına Öncesi♥
Zaferi Müjdelemek♥
Gelecek İçin Hayaller♥
Kan Yağmuru♥
Maute'nin Nefesi♥
Sashibai'nin İyiliği♥
Kendini Kaybetmek♥
Sönmeyen Ateş♥
Buzun Kıvılcımı♥
Savaş Öncesi♥
Yanan Şahbanu♥
Krisnae'nin Düşü♥
Banuşah♥
Son Emir♥
Gölge ile Savaşçı♥
Sapheda'nın Hüznü♥
Kan Oyunu♥
Krisnae&Sapheda(FİNAL)♥
5. Kısım Ateşin Yazgısı Yapay Zeka Görselleri Part-1 ♥
5. Kısım Ateşin Yazgısı Yapay Zeka Görselleri Part-2 ♥
♦♣♠♥Yeni Kitap♦♣♠♥
Kapaklar♦♣♠♥
❤Ateşin Kurbanı The Wattys2020 Özel Kapağı, 2020 Sohbet❤
Gölgenin Aşkı Yayında!

Priya Tutkusu♥

1.3K 121 191
By Elizabethstark1

Bölümü oylamayı ve yorumlamayı unutmayınız!

Aşağıda Zanay, Dakiah, Matsyana, Yadraj var.

Yayımlanma Tarihi : 16.01.2019 (21:41)

Bölüm şarkısı: Crown [Extended Version] - Camila Cabello & Grey

İyi Okumalar

Sashibai Şahlığı - Ghunda - Kılıç Sarayı

Saorah

Bugün kulaklarım neler duymuştu? Bugün ben neler hissetmiştim? Bugün babamın sesinden ne duymuştum? Veliaht Şahten! Evet, ben veliahttım. Ben geleceğin hükümdarıydım. Ben bu topraklara hükmedecektim. Ben yapacaktım. Sashibai'nin 18. Hükümdarı ve ilk kadın hükümdarı olacaktım. Banuşah Saorah! Kulağa bile çok güzel geliyordu. Bir güneş gibi ülkeme doğacaktım. 

Toplantı salonunda tebrikleri kabul etmiştim. Daha sonra tek başıma kalmak istediğimi belirtip, çalışma odamdaydım. Tek başıma kalmaya ihtiyacım vardı. Daha akşama büyük ziyafet olacağını annem demişti. Bu akşam büyük bir ziyafet, yarın ise veliaht ilan edilme törenim olacaktı. Tanrıçam! Sana şükürler olsun. Tapınağa gidip, Sapheda ve Krisnae adına mum yakacaktım. Bu iki ruhun kızı değil miydim? Onların yolunu takip ederken onlara şükranlarımı sunmamam ayıp olurdu.

Kapım tıklandı ve gel sesimle içeri Zanay girmişti. Kestane rengi saçları, sıcacık kahverengi gözleri ve gülümsemesi ile bana bakıyordu. Kapıyı kapatmış, masamın karşısına geçmişti ve sol elini yumruk yapıp, göğsüne bastırmıştı. Saygıyla selamlıyordu.

Zanay "Sashibai'nin Veliaht Şahteni Saorah'ı saygıyla selamlıyorum. Emrinizdeyim, Banuşah Saorah." dedi saygıyla ve ayağa kalktım. Karşısına geçtim ve gözlerine baktım.

"Sana ilk emrim sakın bir daha benimle sizli bizli konuşmaman. Bana her daim Saorah demeni istiyorum çünkü ben yakın çevrem için hep Saorah kalacağım." dedim ve bana gülümsedi.

"Saorah." dedi. İsmim sanki bir duaymış gibi ağzından çıkmıştı. Onun sesinden ismimi duymak, bu kadar anlamlı gelmemişti.

"Bunu daha çok sevdim!" dedim ve birkaç adımla bana yaklaşmıştı.

"Hep böyle kal, o zaman. Asla değişme, olur mu? Gözlerinde gördüğüm bu coşkulu ve tutkulu ateş asla sönmesin."

"Sönmeyeceğine emin olabilirsin bundan sonra daha da  canlı olacaktır." dedim ve birkaç adım ben ona adım atmıştım. Böylece dibdibe olmuştuk. Korkusuzca, çekinmeden ona bakıyordum. Meydan okur gibiydim.

"Asıl bundan sonra canlı olmak zorundasın, Saorah. Daha çok çalışman, daha çok çabalaman lazım. Düşmanların artık yüzlerini gösterecekler ve sana saldıracaklar."

"Onlardan korkmuyorum, Zanay. İstedikleri kadar üstüme gelsinler, istedikleri kadar saldırsınlar ben asla pes etmeyeceğim. Hiçbir güç beni yıldıramaz." dedim hırsla ve Zanay güldü. Sonra bir tutam saçımı geriye doğru düzeltmişti.

"Gelecekte bizi oldukça ateşli bir hükümdar bekliyor. Parsmet eşine yardım etsin."

"Belki de hiç evlenmem, belli mi olur?"

"Sen tutkusun, sen aşkın kızısın ve evlenmemek sana hiç yakışmazdı. Kuzenim Shalin bile evlendiğine göre sende evlenirsin." dedi ve güldüm.

"Shalin Halam kadar aşka tutkuyla bağlı olduğumu iddia etmek, delilik olurdu! Onun maceralarını babamdan dinledim."

"Bence siz Priyaların kusuru veya kusursuzluğu tutkuyla sevmek olmalı. Birisine aşık olduğunuz zaman kanınızdaki delilik ateşiyle yapamayacağınız şey yok. Şah Azeadin delicesine aşık olduğu Nemdas'ı kendisiyle eş hükümdar yaptı. Şah Naresh delicesine aşık olduğu Artangal Prensesi Larysa'yı şahbanu yaptı."

"Tutkuyla sevmek, kanımızda var ne yapalım? Önemli olan seveceğimiz kişinin buna değmesi." dedim ve omzumu silktim. Yüzlerimiz yakınlaşmıştı. Dudaklarımızın buluşacağı sırada kapım tıklanmıştı ve durmuştuk. Ben başımı eğmiştim, Zanay ise sessizce kaba bir küfür etmişti. Ona baktığımda ise omzunu silkmişti. Doğru, o benim gibi saray ortamlarında büyümemişti. Hayatının yarısı burada, yarısı denizlerdeydi. Belki de benim için ilgi çekici yapan tarafı buydu. İki farklı kimliği vardı. Bazen bir saraylıdan, daha saraylı oluyor ve güzel konuşuyordu. Bazen ise korsandı. Kaba saba küfürleri, içkiye olan bakışı, kurnaz hileleri, kuralsız dövüşü vardı. Bunu seviyordum.

Ben ondan uzaklaştım ve masama geçmiştim. Gel sesimle içeriye Dakiah, Matsyana ve abim Yadraj girmişti. Dakiah ve abim, Zanay'ı umursamaz iken Matsyana'nın bakışlarında yaramaz bir ifade vardı. Bu ifadesi ile babasına ne kadar çok benziyordu! Koltuklara oturduklarında hizmetkarlardan kiraz şerbeti ve tatlılar istemiştim. İsteğim yerine getirilmişti. Matsyana krsital kadehi aldı ve bir yudum içip, bana dönmüştü.

Matsyana "Herhalde veliahtımız gündüzden sarhoş olmamızı istemedi. Haklısın. Bende geceleri içmeyi daha çok severim!" dedi neşeyle ve çikolatalı kurabiyeden bir parça ısırık aldı.

Zanay "Bu akşam ve yarın akşam bol bol içeceğimize emin olabilirsin, ikizim." dedi gülerek.

"Kutlamalardan en çok sevdiğim şeylerden birisi, sınırsız içki olması ve delice eğlenmek! Hemen hemen her içkiyi de tattım fakat babamın çok bahsettiği altın tozlu Medarat şarabını tadamadım ve bu beni çok üzüyor."

Abim "Belki bir gün tadarsın." dedi alaycı bir şekilde ve Matsyana'nın bakışları ona dönmüştü.

"Belki bir gün beraber tadarız, değil mi?" dedi sessizce ve ikisi birbirine baktı.

Dakiah "Bence ne kadar çok içki içeriz konuşacağımıza bundan sonra yapılması gerekenleri konuşmamızda fayda var." dedi ve Matsyana gözlerini devirdi.

"Bunu  konuşmak için 2 güncük bekleyemez miyiz? Saorah veliaht oldu ve bu kutlanması gereken en güzel olay."

"Bence bu iki gün içinde bile insanlar çeşitli tuzaklar kurabilir ve yok olur."

Abim "Dakiah'ın haklı olduğunu düşünüyorum. Veliaht açıklandıktan sonraki yüzleri unutamam. Bu kararı onaylamayan yüzlerin tek düşüncesi Saorah'ı nasıl  yok ederiz idi. Bundan sonra daha çok çalışmamız lazım ve sen Saorah. Emrindekiler doğru yönlendireceğinden hiç şüphem yok ama senin bizden bile daha çok mücadele etmen lazım, kardeşim. Annemle babamı hayal kırıklığına uğratma." dedi ve kafamı salladım. Siyah gözlerinde bana olan inancını görüyordum ve bu beni mutlu ediyordu.

"Asla hayal kırıklığına uğratmayacağın. Bundan emin olabilirsin. Dakiah ve abim haklı. Boşvermezlik yapamayız." dedim.

Dakiah "Bana göre teyzelerimle iletişime geç. Geçen günlerde biraz annemleri  gizlice dinledim. Annem ve teyzelerimi işte. Destek ve valiler diyordu. Veliaht desteklenmek zorunda, Kuzey ve Merkez valilerini toplamamız lazım gibi konuşmalar döndü."

Matsyana "Aslında oldukça mantıklı. Güney şehirlerini kaybettik ama diğerleri hala duruyor. Tabii halam bizden önce davranmazsa duruyor."

"Açıkçası teyzelerimin tavırları netti. Böyle bir şey olmayacağına eminim."

"O zaman halalarımla ve diğer valilerle gizlice toplanmam gerekiyor. Tabii Dakiah'ın dediklerini bilmiyormuş gibi yapmalıyım aksi takdirde beni ezmeye çalışabilecekleri düşüncesindeyim. Bize muhtaç, ne istediğimizi yapar düşüncesi olmamalı." dedim ve Zanay kendisine ikinci bir bardak doldurmuştu. Sonra ise elindeki kadehi yudumladı.

Zanay "Bence gizlice toplama, Saorah. Hemen hemen hepsi burada iken herkesin duyacağı açık bir toplantı düzenlemelisin. Böylece niyetini açıkça hem valilere hem de düşmanlarına belli edersin."

Matsyana "Düşmanınla dövüşürken düşmanına benzememe."

"Aynen öyle. Düşmanlarımız gizli işler çeviriyor ama biz açık oynayacağız. Onlar da tahmin edemeyecekler. Açık olan bir şeyin ne kadar açık olacağını bilemezsin fakat gizli olan şey aslında o kadar gizli değildir."

Dakiah "Zanay'a katılıyorum. Ayrıca önemli ailelerinde desteğini alman lazım."

"Mesela Drahiler değil mi? Şahbanu Nemdas'ın soyu." dedim gülümseyerek ama Dakiah hala ciddiydi.

"O işi bana bırak. Koşulsuz olarak seni desteklemelerini sağlayacağıma emin olabilirsin. Drahilerin başına ne geliyorsa, hep bu at gözlükleri ile bakmaktan geliyor. Örneğin babam. Müthiş bir Sashibai aşığıydı ama zamanın koşullarına uyamadı, yeniliklere açık olamadı ve kötü bir sonu oldu."

"Onları ikna edebileceğinden emin misin?" dedim ve tehlikeli bir gülümseme ile bana baktı.

"Kuzen, benim yarı Drahi yarı Priya olduğumu unutuyorsun. Sen bana güven, emin ol o aptal bunak Drahiler bile karşında diz çökecektir. Bu işi kuzenlerim Lepika ve Sahen'e bırakmaya niyetim yok. Onlar Şahbanu Sapheda'nın tarafındalar, şimdinin gücünü destekliyorlar. Ben ve bu odadakiler ise geleceği destekliyoruz. Gelecekte şimdikilerin yerlerini alacağız ve buna hazırlanmamız lazım."

Matsyana "Birçok işin var ama mali gücün var mı, bunu merak ediyorum." dedi ve Zanay ile göz göze geldik. Zanay'ın bana sunmuş olduğu sandık sandık altınlar şu an Ghunda'ya gelmiş olmalıydı. Depo görevi gören evdelerdi ve harcamaya henüz başlamamıştım.

Zanay "O iş ayarlandı, kardeşim sen hiç merak etme."

Abim "Buna sevindim. Aksi takdirde Astena Korsanları'nın hazinesinden yardım almanı önerecektik."

Matsyana "Pis Ezdae Korsanları'ndan daha çok malımızı olduğu bilinen bir gerçek." dedi ama Zanay onu umursamamıştı. 

"O şimdilik dursun, Matsyana. Gerektiğinde kullanılır. Neyse benim gitmem lazım." dedim ve ayağa kalktım.

Zanay "Nereye?"

"Tapınaağa gideceğim ve orada şükranlarımı sunacağım, biraz tek başıma kalıp düşünmek istiyorum."

Abim "Kendine dikkat et, Saorah. Kıskanç gözler üzerinde olabilir."

"Merak etme, abi. Belimdeki hançer boşuna durmuyor." dedim gülümseyerek ve daha sonra odadan çıkmıştık.

Tapınağa geldiğim de çaylak rahibeler bahçesiyle ilgileniyorlardı, çaylak rahipler ise tapınağın önündeki heykellerle ilgileniyorlardı. Beni gördükleri zaman saygıyla başlarını eğmişlerdi. Ben ise onlara gülümsemiştim. Yüksek tavanlıydı, tavanda Parsmet'in Diyarı resmedilmişti ve daha ruhani bir ortam oluşmuştu. 5 yardımcı ruhun renkleri sütunlardaydı. Siyah, beyaz, altın, koyu gri ve açık gri sütunlardı. En uçta ise Parsmet'in heykeli vardı. Beyaz bir elbise içinde olan Parsmet'in bir elinde kılıç diğer elinde ise Anka Kuşu tüyleri vardı. Çıplak ayaklarında ise bastığı yerler sanki korlardı. Koyu kahverengi saçları beline kadardı ve rüzgarda savruluyor hissi veriyordu. Gece kadar siyah gözleri ise ileriye bakıyor, keskin yüz hatlarında ise kudreti hissediliyordu. Bu heykeli yapan kişi mükemmel çalışmıştı.  

Heykelin önündeki beyaz ve siyah mumları almış daha sonra büyük kırmızı mumla yakmıştım. Elimdeki mumlarla Krisnae'nin adak masasına gitmiştim. Buradaki heykel Parsmet'e göre daha küçüktü. Siyahlar içinde, soluk tenli bir adam vardı. Saçları dümdüzdü ve gözleri simsiyahtı. Sert bir ifade ile bakıyordu ama ben ondan korkmamıştım.Siyah mumu Krisnae'nin adak masasına bıraktım. Burada hiçbir mum yoktu zaten pek olmazdı. Krisnae'nin sert ve zalim oluşu insanları korkutan bir gerçekti.

Yan masadaki Sapheda adak masasında ise mumlar birkaç taneydi. Onun heykeli Krisnae kadar korkutucu değildi.İncilerle bezeli toz pembe elbisesi vardı. Başak sarısı saçları, saçlarının arasındaki incilerle savruluyor gibiydi.  Gözleri güzel bir yeşildi ve bakışlarına masumiyet katılmıştı. Yüz ifadesindeki saflığa hayran kalmıştım. Aynı zamanda bilgeliğini hissediyordum. Mumunu bırakmıştım ve derin bir nefes aldım.

İki masanın ortasına geçmiş ve gözlerimi kapatmıştım. Parsmet, Krisnae ve Sapheda sizlere bugün için çok teşekkür ederim. Bugünden itibaren daha çok çalışacaktım ve asla çevremdeki kimseyi hayal kırıklığına uğratmayacaktım. Beni seçmişlerdi ve bana inanmışlardı. Bu güveni boşa çıkaramazdım. Daha çok çalışmam gerekiyordu. Ülkemi, halkımı korumam gerekiyordu. Tanrıça! Lütfen düşmanlarımı ezmeme izin ver. Onların karşısında zayıf olamam, güçlü durmalıyım. Güçlü ve kendinden emin olarak yoluma devam etmeliyim. Yolumda engel kalmamalıydı.

Ayrıca bir diğer arzum unutulmayacak bir aşk yaşamak, Ulu Parsmet! Krisnae ve Sapheda'nın aşkları gibi unutulmayacak bir aşk istiyorum. Sonu mutlu olan bir aşk. Tıpkı annem ve babam gibi aşkı, tutkuyu hissetmek istiyorum. Bunun için Sapheda ve Krisnae lütfen aracım olun, lütfen. Aşkı ve iktidarı arzulamam bir suç olamaz, olmamalı.

Duamı ederken adım sesleri duymuş ve gözlerimi yavaşça açmıştım. Adımların sahibi yanımda durmuştu. Abim Devilal idi. Veliaht açıklandığında şok olmuştu. Kendisine olan özgüveni fazlaydı ve kendisinin seçileceğine inanıyordu. Beni ve kardeşlerimi boş görüyordu ama şimdi uyanmıştı. Her şeyin onun istediği gibi olmayacağının farkındaydı ve bu onu tehlikeli yapıyordu. Evet, tehlikeliydi! İstediğini almak için her şeyi yapacak  hırsı ela gözlerinde görüyordum. Bunun için dikkatli olacaktım ama merak ettiğim başka bir şey vardı. Beni hala kız kardeşi olarak görüyor muydu yoksa onun için ölmesi gereken bir düşman mıydım?

Devilal "Bakıyorum, Sapheda ve Krisnae'nin ortasındasın bugün olduğu gibi." dedi hissiz bir şekilde.

"Şükranlarımı ve yeni arzularım için buradayım, abi." dedim yumuşak bir sesle.

"Yeni arzular mı? Daha neyi istiyorsun, merak ediyorum. Veliaht oldun, insanlar çok mutlu. Ghunda'da daha şimdiden zafer meydanında kutlamalar yapılıyor, Banuşah Saorah diye zafer çığlıkları atılıyor."

"İnsanlar beni seviyor, bırakalım da benden daha çok mutlu olsunlar ve sevinsinler."

"Senden daha çok mu? Ben en çok senin mutlu olduğunu düşünüyordum."

"Bende mutluyum elbette ama aşırı sevinmem, biraz aptallık olmaz mıydı? Sonuçta daha taht için vaktim var ve düşmanlarım da var. Bundan sonra daha çok çalışmam gerekiyor." dedim ve abim güldü.

"Aklından neler geçtiğini okumak için her şeyimi verirdim, biliyor musun? Sözlerinde samimi misin yoksa oynuyor musun anlayamıyorum."

"Bence yeterince açığım asıl ben senin aklını okumak isterdim. Veliaht Fermanı açıklandığındaki hayal kırıklığın, beni tebrik etmeden babaannemle beraber odadan çıkışınızı unutamıyorum. Fakat şimdi yanımdasın ve oldukça sakinsin. Söylesene kaç bardak melisa çayı içtin ve bu kadar sakin kalabiliyorsun." dedim ve abim gülmüştü.

"Evet bir şok, bir hayal kırıklığı yaşadım ama şu an bir hükümdar ilan edilmedi değil mi? Kayıtlara Sashibai Şahlığı'nın 18. Hükümdarı Banuşah Saorah-i Khareb Priya yazmıyor."

"Banuşah Khraeb. Banuşah Şımarık öyle mi? Çok şakacısın. Bende sana bir isim seçseydim ne olurdu biliyor musun?"

"Ne?"

"Şahran Devilal-i Vishudi Priya! Hatta Banuşah olduğumda ilk işim sana bu ismi vermek olsun, ne dersin?" dedim alaycı bir şekilde.

"Şahran Vishudi. Şahran Saf veya Şahran Aptal öyle mi?"

"Beğenemedin mi, abi? Bence birbirimize seçtiğimiz isimler çok uyumlu!" dedim ve ikimizde yapmacık bir şekilde güldük.

"Seni ve tatlı şakalarını seviyorum fakat bunları özlemekten de korktuğumu belirtmek istiyorum." dedi ve tek kaşımı kaldırdım. Niyetini gizliden gizliye belli ediyordu. O artık beni kardeşi olarak görmüyordu. Onun için yok edilmesi gereken bir düşmandım. Eğer benim hakkımda böyle düşünüyor ise diğer kardeşlerim hakkında da böyle düşünebilirdi.

"Kimin kimi özleyeceği hiç belli olmaz. Sana tavsiyem hayatta kalmak için zehirlerinden arınman. Böylece birlikte güçlü olabiliriz."

"Saorah, bencilsin sevgili kardeşim. Senin arkanda durarak mı birlikte güçlü olabiliriz? Neden sen? Neden ben değil? Bunu hiç düşündün mü? En büyük çocuk benim ama bak devletin ve hanedanın yönetimi sana verildi. Sence benim bir önemim var mı?"

"Ailemizdeki her kişiye değer verildi, bunun farkındasın."

"Keşke her şey daha farklı olsaydı, keşke aynı yollarda yürüyebilseydik."

"İmkansız değil, hiçbir şey için geç değil." dedim sessizce ve abim serçe parmağındaki nişan yüzüğüne baktı. Buruk bir gülümseme yüzündeydi.

"Beni kazanmak için savaşma, kardeşim. Bundan sonra biz karşı karşıyayız ve bu saray ikimize de dar. Sana tavsiyem tüm gücünle karşımda dur çünkü ben öyle yapacağım."

"Peki!" dedim donukça. İçimi acıtmış olsa bile buna mecburdum. Abimi o zehirli sarmaşıklardan kurtaramazdım çünkü o zehirli sarmaşıkları onu sarmıştı. Zehirli sarmaşıklar yok olduğu zaman abimde yok olacaktı ve bu beni derin bir hüzne sürüklüyordu.

"Ah, seni tebrik edemedim değil mi? Tebrik ederim Şahten Saorah, kız kardeşim. Parsmet'in eli üzerinde olsun ve Sashibai'yi başarıyla ile yönetmen en büyük dileğimdir. Sana güveniyorum." dedi ve bana sarıldı.

Beni kendisine bastırırken bende ona sarıldım. Gözlerim dolmuştu ve yaşlarım yanaklarımdan süzülmüştü. Kendimi kontrol edememiştim. Bu sarılma ilk değildi elbette ama sondu. Son kez abi kardeş olduğumuzu hissediyordum. Bu bağı koparan ben değildim, abimdi. İkitdar uğruna bu bağı koparmıştı. İktidar istiyordu ve bunun için her şeyi yapacaktı. Gerektiğinde kendi kardeşlerini öldürecek hırs onda vardı ve bu bana acı veriyordu. Ona sarılarak son kez abim olduğumu hissetmek istiyordum. O ise saçlarımı okşayarak benimle aynı hisleri paylaşıyordu. Bundan sonra adım adım birbirimizden uzaklaşacaktık sonunda ise birbirimizi göremeyecektik. En acısı da bu değil miydi?

Sarılmayı bıraktığımızda birbirimizin ağlamış yüzlerine bakmıştık. Sonra ona gülümsedim. Çocukken beni gülümserken görmeye bayılırdı ve bunun için bana çiçekler topladığını hatırlıyordum.

"Neden ağladın?" dedim ve yanaklarımı sildim.

Devilal "Asıl sen neden ağladın, onu demelisin Saorah."

"Bilmem, ağladım işte. Ağlamak için illa bir neden şart mı? Bugün çok yoğundu ve patlamış olabilirim."

"Haklısın, ağlamak için bir neden olmaz. Annemin dediği gibi kalbi taştan olmayanlar ağlar, kalbi taştan olanlar ise bir damla ağlayamazmış ve ruhu temizlenemezmiş."

"Evet." diye mırıldandım ve içeri bir çaylak rahibe girmişti. Annemin haber gönderdiğini, akşamki ziyafet için hazırlanmam gerektiğini belirtmişti. Evet, bu akşam tüm gözler bendeydi ve hazır olmam lazımdı.

"Hadi, Saorah geç kalma ve bu akşam, yarın parla." dedi ve bende yanından ayrıldım.

Saraydaki odama girdiğimde birçok hizmetkar beni bekliyordu. İlk önce güzel bir banyo sonra ise hazırlanma olacaktı. Bedenim rahatlamalıydı tıpkı ruhum gibi. Güzel bir banyo sonrası elbisemi giymiştim. Toz pembeydi ve boyundan bağlamalıydı. Ejderha çiçekleri işlenmişti ve pembe inciler vardı. Belime ise gümüş kemer takılmıştı. Başak sarısı saçlarım ise özenle bukle bukle yapılmıştı ve açık bırakılsa bile pembe incilerle süslü gümüş tarak tokalar yerleştirilmişti. Dudaklarımı bir parça renklendirmiştim ve  göz kapaklarıma hafif renk tozu sürmüştüm. Medaratlı kadınların kullandıklarındandı, neden bende kullanmayayım ki?

İnci küpelerimi taktıktan sonra hazırdım.  Kendimi oldukça beğenmiştim. Kapım tıklandı ve içeri gelen erkek kardeşim Vasant olmuştu. 14 yaşında kendi halinde birisiydi. Sakin bir yapısı vardı.

"Ne oldu, Vasant?" dedim merakla.

Vasant "Abla, babam beni gönderdi. Yemek alanına benimle geleceksin." dedi ve tek kaşımı kaldırdım.

"Neden sen?"

"Bilmiyorum, babam sadece beni gönderdi. Sanırım yabancı erkeklerle dans etmemen için. Anneme böyle şeyler diyordu." dedi ve güldüm. Babamın Zanay'ı kıskanması çok komikti.

"Tamam o zaman  bende yakışıklı kardeşimle giderim, olur mu?"

"Bu sanırım babamızı daha çok mutlu edecektir." dedi ve Vasant ile kol kola odadan çıktık.

Yemek alanı oldukça kalabalıktı. Saraylılar eğleniyordu ama merakla etrafa bakıyorlardı. Onları umursamadım ve annemlerin masasına gelmiştim. Vasant diğer masaya geçmişti. Orada olmak isterdim ama mümkün değildi. Ayrıca yan masada olan kızıl saçlı Rachna'nın varlığını da gözden kaçırmış değildim. O kızı buraya kim sokmuştu? Lajit! Evet, Lajit sokmuştu. En mutlu günümde beni mutsuz etmenin yolunu bulacaktı.

Masada annemle babamın ortasına oturmuştum. Bu masada dayım Mithra ve eşi Grija, Vilraj dayım ve Usha, babaannem, halalarım ve eşleri vardı. Yemekleri yiyordum ve sohbete katılıyordum. Fakat bakışlarım diğer masadaydı. Rachna'nın Zanay'a olan sulu davranışlarını kıskanmadan edemiyordum. Evet, onu kıskanıyordum. Aramızdaki belirsiz ilişkiye rağmen kıskanmadan duramıyordum. Benim bakışlarımı gören Lajit ise pis pis gülümsüyordu ve ona gizlice dil çıkarınca gözleri irileşmiş, önündeki tabağa bakmıştı. Ben ise bundan eğlenmiştim.

Danslar ediliyordu ve onları izlemek güzeldi. Hatta abim Yadraj ve Matsyana'da dans etmeye ortaya çıkmıştı. Uyumları güzeldi. Buzu eritebilen bir ateş vardı ve bunu görmek beni mutlu ediyordu. En azından Matsyana sinsi Manisha gibi davranmıyordu. Açıktı ve olduğu gibiydi. Şarabımı içerken masanın önüne Zanay gelmişti. Saygıyla başını eğmişti. Sonra gözleri bendeydi.

Zanay "Veliaht Şahten, benimle dans eder misiniz? Dans çemberine katılmam için bir eşim olmalı ve sizin de bu çembere katılmanız lazım." dedi ve ayağa kalktım.

"Memnuniyetle!" dedim ve annemle babama gülümsedim. Babamın ağzı açık kalmıştı sonra bana gülümsemişti. Ardından Shalin Hala gülme krizine girmişti.

Shalin Halam "Ah, Naresh! Acaba zamanında beni çok mu kınadın diye düşünmeden edemiyorum." dedi gülerek ve babam ona ters ters bakmıştı.

Zanay'ın yanına gelmiş ve  koluna girmiştim. Sonra Yadraj ve Matsyana'nın dans ettiği çembere katılmıştık. Çalgıların büyülü sesi, dansın coşkusu ile kendimi kaybetmiştim. Alkışlarla, bedenimi ritme bırakarak dans ediyordum. Karşımda ise Zanay vardı. Bir uzaklaşıp, bir yakınlaşıyor birbirimizin çevresindeydik. Hatta arada eş değiştiriyorduk. Ben Yadraj ile dans ederken o Matsyana ile dans ediyordu. Oldukça eğlenceliydi. Bize katılan Chamsha çıplak ayakla dans ediyordu ve en doğrusuydu. Ayakkabılar canımı acıtıyordu ve bende onun gibi çıkarmıştım. Kimsenin ne diyeceği umurumda değildi. Şu an isteğim deliler gibi mutluluktan dans etmekti ve bunu yaparken sevdikleriminde olmasıydı.  Alkışlarla, şarkılarla dans ediyordum ve karşımda Zanay vardı. Bu gece kesinlikle çok güzeldi!

Gecenin sonunda ayaklarım ağrıyordu ama mutluydum. Bu gece benim için yapılmamış mıydı? Elbette istediğimi yapacaktım. Şaraplar içecek sonra dans edecektim. Matsyana'nın dediği gibi bugün ve yarın doya doya eğlenecektim. Yatak odama ise babamla gelmiştim. Güneşini odasına bırakmak istemişti. Odaya girdiğimizde yatağıma oturdum ve babamın yüzüne baktım. Yeşil gözlerinde şefkat ve sevgi vardı.

Babam "Hayatın boyunca bu gece gibi hep parla, kızım. Işığınla ülkemizi yöneteceğinden asla şüphem yok." dedi ve ayağa kalktım.

"Seni ve annemi gururlandıracağıma emin olabilirsin." dedim.

"Bunları yaparken kardeşlerinin de desteğini unutma, tamam mı?"

"Elbette!" dedim ve bana sarıldı. Kaç yaşında olursam olayım hayatım boyunca beni koruyacağına inandığım tek erkek oydu. Bir başkası asla onun yerini alamazdı. 

Saçlarımdan öpmüş ve iyi geceler dilemişti. Ayaklarımı yıkadıktan sonra geceliğimi giymiştim. Yarın daha yorucu olacaktı. İyice dinlenmem gerekiyordu. Güneş doğmadan uyandırılmıştım ve kendimi çok yorgun hissediyorum. Fakat bugün tören vardı. Bu her şeyden önemliydi. Hemen hazırlanmalıydım.

Kahvaltıdan sonra banyo olmuştum. Ardından ise tören elbisemi giymiştim. Çok güzel bir elbiseydi ve bedenime tam oturmuştu. İlk önce kırmızı iç elbisemi giymiştim. Düzdü ama kol kısmı tüldü. Ardından ateş kırmızısı ipek elbisemi giymiştim.  Eteği upuzundu. Kol kısmı kalın askılıydı ve şeffaf kırmızı kumaş yere kadar geliyordu. Elbisemde Anka Kuşu motifleri vardı ve güller ile annemin çiçeklerini de görüyordum.  Elbiseye hayran kalmıştım. Sanırım şimdilik en sevdiğim elbisemdi.

Belime takılan altın kemerden sonra sıra saçlarımdaydı. Saçlarım açıktı sadece tepeden açık bırakılmıştı sadece minik bir topuz yapılmıştı. Kapı açıldığında ise içeri annem ile Chamsha girmişti. Chamsha hayranlıkla bana bakıyordu. Annem ise bana gülümsemişti ve elinde daha önce görmediğim küçük bir taç vardı. Altındandı ve gül motifleri göze çarpıyordu. Annem tacı usulca topuza yerleştirmişti. Gözlerini kısarak incelemiş sonra beğendiğini gösteren bakışlarla bana bakmıştı.

"Anne bu taç ne?" dedim.

Annem "Artangal Prenses tacı, kızım. Bugün için oldukça iyi olacaktır." dedi ve başka bir altın taç takılmıştı. Alnıma değen altın halkasından altın zincirler sarkıyordu. 

"Bunu neden taktın?"

"Çünkü oranın da varisi değil misin? Artangal Kraliçesi olacaksın ama senin belirleyeceğin bir vali yönetecek." dedi yumuşak bir sesle.

"Bu tacı sevdim. Sanırım diğer kökümüzle öğrenmem gereken çok şey var, değil mi?"

"Bence hepsini yeterince öğrendiniz. Artangal dilini, giyimlerini, dinlerini, kültürlerini her şeyini sizlere aktardım."

Chamsha "Abla bir gün Artangallı kızlar gibi giyinelim mi? Değişiklik olur! Anne, sende bize katılmaz mısın?" dedi hevesle ve annem bakışlarında bir parça keder oluşmuştu.

"Ben sizlere katılmayayım, Chamsha çünkü ben Artangallı değilim. Artangallı olmayı bu saraya girdiğim andan itibaren bırakmış oldum ve bunu çok iyi anladım."

"Anne!" dedim ama o beni umursamamıştı.

"Gerçek bu Saorah. Burada olduğum sürece insanlar bana Artangallı Şahbanu diyor, Artangal'a gittiğimde onların kıyafetlerini giydiğimde ise Sashibaili Şahbanu diyorlar. Gördüğün gibi ben hiçbir yere ait değilim. Hiçbir toprakta köküm yok. Eğer kendimi bir yere ait hissedecek isem Sashibai derim. Çünkü ben bu toprakların hükümdarı oldum, buraya ait hissetmesem yönetemezdim."

Chamsha "Sen bizlere ait ol, anne. Başka hiçbir yere ait olma." dedi ve anneme sarıldı. Ona üzülmüştü, bunu gözlerinden görüyordum.

"Ah, Chamsha! Ablanı daha fazla üzmeye hakkımız yok. Bugün ülkemizin en mutlu günlerinden birisi. Saorah, zafer meydanında görüşürüz. Biz senden önce oraya gideceğiz."

"Görüşürüz!" dedim ve annemler odadan çıkmışlardı.

Ben ise hazırlanmaya devam etmiştim. Altın küpelerim takılmıştı, dudaklarıma kırmızı boya sürülmüştü ve sürmeyele gözlerimi belirginleştirmiştim. En sonunda ise banuşah olasıya kadar parmağımda kalacak olan veliaht yüzüğümü bırakmıştım. Altındandı ve kırmızı yakut parlaktı. Parmağıma taktığımda tüm gücümü hissetmiştim.

Aynada son kez kendime baktım. Oldukça güzel ve güçlüydüm. Şimdi odadan çıkacaktım ve gün başlayacaktı. Güneş bugün benim için bambaşkaydı. Sanki ilk defa onu tenimde hissediyordum. Kuşların ötüşü de bambaşkaydı. Benim veliahtlığımı kutluyorlar diyebilirdim. Esen hafif rüzgarın fısıltısı ise hemen zafer meydanına gitmemi diyordu. Zafer meydanına git ve orada halkınla kucaklaş diye haykırıyordu. Evet, olacaktı. Hepsi olacaktı.

Dışarı çıktığımda beni bekleyenler vardı. Abilerim ve kardeşlerim, kuzenlerim ve Zanay ile Matsyana vardı. Sevimsiz Manisha neden buradaydı? Ah, doğru! Abimin nişanlısıydı. Bu güzel gün adına ona katlanacaktım. At arabasını görmüştüm, oldukça gösterişliydi ve beni bekliyordu. Fakat ona binmek hiç istemiyordum. Aklımda başka bir şey vardı.

"Ben bu arabaya binmeyeceğim." dedim ve Abim Devilal ofladı.

Abim "Neden? Çok mu sade geldi?" dedi ve ona baktım. Krem renklerindeydi ve oldukça sadeydi.

"Evet, aşırı sade geldi. Saf altından yapılmamış." dedim alaycı bir şekilde.

"İmkansız şeyler istiyorsun."

"İmkansız şeyler istiyorum, doğru ama elde ediyorum! Neyse ben at arabasıyla gitmeyeceğim. Hiçbir zaman halkıma, insanlarımın arasına bu şekilde gitmedim. Yürüyerek zafer meydanına gideceğim."

Chamsha "Bu elbiseyle mümkün mü?" dedi. Kendisi zümrüt yeşili bir elbise giymişti ve siyah saçları açıktı.

"Neden mümkün olmasın?  Eteğim biraz uzun ama yürümem için engel değil. Sizlerde bana uyacak ve yürüyeceksiniz."

Manisha "Bu hiç uygun değil ki!" dedi ve ona baktım.

"Neyin uygun olup olmaması umurumda değil. Yürüyerek gideceğim ve benimle olanlar benimle gelsin. Yürüyemem diyenler ise at arabasıyla gidebilir. Tabii veliaht şahtenden önce gitmek ne bileyim, uygun olur mu?"

Matsyana "Sabrım tükenmek üzere. Yürüyor muyuz, yürümüyor muyuz?" dedi sabırsızca.

"Yürüyelim! Benim de sabrım tükenmek üzere." dedim ve harekete geçtik.

Yürüyerek gitmek zor değildi. Meraklı insanların bakışlarını görmek, onlara gülümsemek hoşuma gitmişti. Etrafa saçılan değerli taşları, paraları alan çocuklar coşkuyu paylaşıyordu. Bu yolu yürüyerek halkla kucaklaşan ilk ben değildim. Annemdi! Zamanında ona karşı gelenleri bu şekilde bastırmıştı. Basit bir beyaz elbiseyle yürüyerek zafer meydanına gelmiş, konuşmasıyla insanları etkilemişti ve kendisini kabul ettirmişti. Şimdi aynısını ben yapıyordum. Onun kızı olarak bunu yapmam lazımdı. Kelimelerin gücünü kullanmalıydım. İnsanların kalplerini kazanmam gerekiyordu.

Yol boyunca kalabalık insanların şaşkınlığına aldırmadan, arkamdan homurdanan abim Devilal'i umursamadan yürüyordum. Büyük bir kalabalık vardı.  At arabasının geçeceği yerde insanlar iki tarafa ayrılmıştı. Hepsi bana bakıyorlardı. Ben ise kendimden emindim. Karşımdaki aileme, hükümdarlarıma bakıyordum. Büyük Parsmet heykelinin önünde, çift kişilik tahtlarında annemle babam oturuyordu. Annem mor, omuzlarını açıkta bırakan bir elbise giymişti. Gümüş işlemeleri vardı. Simsiyah saçları beline kadar geliyordu ve gümüş bir zincir saçlarının arasındaydı. Babam ise siyah pantolon, koyu kırmızı, altın rengi işlemeleri olan ceketini giymişti. Başlığını takmıştı. Başlıktaki yakut oldukça göz alıcıydı. Onlar buradan bakınca ne kadar güçlü olduklarını anlıyordum. Şah Krisnae ve Şahbanu Sapheda etrafa buram buram güç, ihtişam ve kudret yayarken insanların onlara saygı duymaması imkansızdı.

Babaannem babamın sol tarafında, ayaktaydı. Koyu bordo bir elbise giymişti ve oldukça gösterişliydi. Şaşırtıcı! Ben yasa gelir gibi geleceğini düşünüyordum. Sarımsı saçlarını toplatmıştı ve yüzü donuktu. Halalarıma baktığımda ise bana gülümsüyorlardı. Onlarda şahtenlerdi ve onlara devleti direk yönetme hakkı verilmemişti. Ben ise şahten olsam bile babam sayesinde direk yönetme hakkım olmuştu. Bir vali, ordu içinde kaybolan bir komutan olmayacaktım. Direk hükümdar olacaktım ve bu devleti direk yönetecektim.

Mermer basamakları çıktım. Heyecandan ellerim titriyor olsa bile saygıyla annemle babamı selamlamam lazımdı. Sağ elimi yumruk haline getirdim ve sol göğsüme bastırıp, başımı eğmiştim.

"Ben Veliaht Şahten Saorah-i Priya, varisi olduğum Sashibai'nin Hükümdarlarını, Hükümdarların Hükümdarları Şah Naresh Krisnae ve Şahbanu Sandhya Sapheda'yı saygıyla  selamlıyorum." dedim yüksek sesle ve dizlerimin üstüne çökmüştüm. Babam ve annem ayağa kalkmışlardı.

Annem bir elime kırmızıya boyanmış kuş tüyü verirken babam ise kılıç vermişti. İkisi de Tanrıça'nın sembolleriydi ve bunlarla resmen veliahtlığım ilan ediliyordu. İkisini de titreyen ellerimle almıştım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.

Babam "Aldığın bu kılıçla ülkemizi koruyacak, insanlarını koruyacak ve Tanrıça Parsmet'in yolundan asla sapmayacaksın. Kılıcını düşmanlarına gösterecek, halkının  önünde değil yanında yürüyeceksin. Onlara efendi değil, hizmetkar olacaksın ve onlara yol göstereceksin. Onlara üstünden bakmayacaksın ve kibre yenik düşmeyeceksin." dedi ve kılıcı iyice kavradım.

"Dediklerinizi ruhumun en derin yerlerine kazıdım." dedim.

Annem "Aldığın bu Anka tüyleri ile ülkemizi bilgelikle yöneteceksin, hanedanını koruyacak ve onlarla güçlü olacaksın. Herkese adil olmayı bileceksin. Zamanı geldiğinde zalim, zamanı geldiğinde merhametli olacaksın. Aydınlığın ve karanlığın dengesiyle ilerleyeceksin. Tanrıça Parsmet'in ateşini kalbinde hissedecek ve bencillikle yönetmeyeceksin."

"Dediklerinizi asla unutmayağım, kalbimde her daim bu sözleri duyacağım." dedim ve yavaşça ayağa kalktım.

Arkamı dönüp, bizleri izleyen kalabalığa baktım. Bakışları, duruşlarında bana olan inançlarını görüyordum. Bu büyülü sahneden memnun olmayan yoktu. İleride torunlarına, çocuklarına anlatacakları güzel bir andı veya yaşlıların ömürlerinde gördükleri farklı bir andı. Yutkundum ve kılıcımı havaya kaldırdım.

"Sashibai'nin, Ateşin Topraklarının İnsanları!

Bugün burada tarihi bir ana şahitlik ediyorsunuz. Ülkemizin tarihinde ilk defa bir şahten veliaht oluyor ve bunun coşkusu içindeyiz. Dedem Azeadin'in kuralı bozuldu diye içten içe memnun olmayanlar varsa üzülmesinler. Şah Azeadin'in, o büyük fatihin asla kız evladı olmadı! 4 oğlundan birisini veliaht olarak seçti ve diğer şahlar onları izlediler. Eğer bir kız evladı olsaydı belki ilk veliaht şahten ben olmayacaktım.

Bizim toplumumuzda kadın ve erkek eşit değil midir? Evlenirken kadın ve erkek birbirlerinin soylarına katılmaz mı? Birbirlerinin soyadlarını almaz mı? Kadınlar savaşa giderken erkekler evlerinde beklemez mi? Erkekler istediklerinde annelerinin soylarına katılmıyor mu? Kadınlar istediklerinde babalarının soylarına katılmıyor mu? Soylar yüzyıllardır bu şekilde ilerlemedi mi? Yönetimde de birçok kadın ve erkek vali yok mu? Yine yönetimde Şah ve Şahbanu eşit değil midir? Bunları düşünmenizi isterim.

Şah Babam sayesinde bu dediklerim desteklenmiş oldu. Yüzyılların geleneği  yıkıldı ve artık benden sonra şahtenler de veliaht olabilecek. Bir ülkeyi yönetmek için cinsiyetin önemi yoktur. Hükümdarın cinsiyeti olmaz! Hükümdarı hükümdar yapan halkıdır ve halkımız birbirine eşit iken sadece şahranlara veliaht olma hakkı verilmemeliydi. Bırakalım da Priya hanesindeki kadınlarda hükümdar olsun. Evet, şahtenler de devleti yönetiyor ama hükümdar olmak farklıdır, hükümdar kardeşi olmak farklıdır.

Parsmet'in insanları! Sizlere yemin ederim ki asla pişman olmayacaksınız. Ateşin topraklarını her daim ileriye taşıyacağım, kibirlenmeyeceğim ve sizlerle omuz omuza savaşacağım. Babamdan ve annemden aldığım mirası her daim ileriye taşıyacağım.

Sashibai! Benimle beraber bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Şah Naresh'in ve Şahbanu Sandhya'nın kızı olarak, Sashibai'nin ilk Banuşahı olarak bu toprakları yöneteceğim ve kimse karşımızda duramayacak!" dedim coşkuyla ve derin bir nefes aldım.  İnsanların hayranlıkla bakışları bendeydi. Daha sonra Zanay bir adım öne çıkmıştı.

Zanay "Veliaht Şahten Saorah çok yaşa, Şah Naresh ve Şahbanu Sandhya çok yaşa!" diye bağırdı ve diğer sesler onunla arttı.

Kalbim gümbür gümbür atarken annemle babam yanıma gelmişti. Onlarla beraber insanlarımıza bakmıştım. Bu sesi duydukça daha da güçlendiğimi hissediyordum, yenilmeyeceğime inanıyordum. Kimsenin karşımda duramayacağına inancım sonsuz oluyordu. Rüyalarımda bile böyle görmemiştim, hayal ederken bile daha bu kadar görkemi hissetmemiştim. Şimdi ise küçük bir kızın rüyası gerçek oluyordu.

Bir süre halk meydanında kutlamalara katıldıktan sonra saraya dönmüştük. Bu sefer at arabasına binmiştim. Halka açık kutlamalara hazırlanmıştım. Saçlarım yine aynıydı. Elbise ise ince askıları olan, ateş kırmızısı ve altın işlemeleri olan bir elbiseydi. Askılardan arkaya doğru kırmızı şeffaf kumaşlar sarkıyordu. Bunu da beğenmiştim ama ilk elbisemin yeri ayrıydı.

Yemek ise oldukça güzeldi. Danslar ediliyor, hediyeler dağıtılıyordu. Yemekler sınırsız ve çeşitliydi, en kaliteli şaraplar sunuluyordu. Annemin dediği gibi çok görkemli olmuştu. Açıkçası nişan bu törenlerin yanında oldukça sönük kalmıştı. Sashibai'nin görkemini insanlar benim veliaht kutlamalarımda hissediyordu.

Dans sonrası Zanay ile bir köşeye çekilmiştik. Kimsenin farkına varacağını düşünmüyorduk. İnsanlar deli gibi eğlenmekler meşgullerdi. Bu sırada Veliaht Şahten'in kaybolması ile kim ilgilenirdi ki? Kimse! Birazcık nefes alabilirdim ve sonra bende bu eğlencelere dalırdım. 

Zanay'ın yüzüne baktığımda ise beni inceliyordu. Gözlerinde ise hayranlık ve saygı duyma vardı. Eliyle yüzümü okşarken ona karşı koymamıştım. Çünkü bunu istiyordum.

Zanay "Çok güzelsin, kırmızılar içinde yanıyorsun Saorah ve ben sana karşı koyamıyorum." diye fısıldadı ve gülümsedim.

"Bugün zafer meydanındaki sesini asla unutmyacağım." dedim.

"Çünkü sana ilk biat eden ben olmak istedim, bundan sonra her şeyimi sana vereceğimi bil istedim."

"Bunu yeterince kanıtladın."

"Ben Şahten Saorah'a kanıtladım, Veliaht Şahten'e kanıtladım."

"Sanırım bende bundan sonra hep seni yanımda istiyorum. Bir korsan olsan bile umurumda değil, denizlere bağlı birisi olsan bile yanımda olmanı istiyorum."

"Sence ben denizlere dönebilir miyim?" dedi ve kafamı iki yana salladım.

"O zaman sadece rüyalarda buluşuruz.Rüyalarda olmasına müsaade edebilir miyim sence? Yanımdan ayrılmana asla iznim olmayacak." dedi ve dudaklarına yöneldim.

Onu öperken o da benim belime sarılmıştı. Priya tutkusu bu olsa gerekti. Kanımda ateşler akıyordu, kalbim ve ruhum Zanay'a çekilir iken beynim neden onunla daha fazla vakit geçirmediğimi sorguluyordu. Priya tutkusunun en yoğun olduğu iki konu aşk ve iktidardı. Bu bir çeşit lanet gibiydi ama şikayetim olduğu denilemezdi.Dudaklarımız ayrıldığında ise birbirimize bakmıştık ve gülümsemiştik.

Zanay "Sanırım ben hayatımın en değerli hazinesini buldum."

"Sanırım savaş bundan sonra başlıyor. Aşk için, taht için savaşacağız." dedim.

"Asla yalnız olmayacaksın, Saorah. Parsmet şahidim olsun ki asla seni yalnız bırakmayacağım." dedi ve gözlerindeki kararlılığı gördüm. Daha sonra beraber eğlence alanına gitmiştik.

Aşka karşı koyamamıştım,  tutkuya karşı koyamamıştım. Onları da arzuladığım güç ve iktidar gibi kabullenmiştim. Bundan sonra savaşım daha zorlu olacaktı ama ben güçlüydüm. Nemdas'ın kanı benimleydi. O da eşini desteklemişti, onu şah yapmıştı. Annem de babamın bu zamanki gücünü oluşturmuştu. Böyle güçlü kadınları ilham alarak savaşacaktım  ve kimse beni yıldıramazdı.

Zanay

Matsyana

Yadraj

Dakiah

Töreni nasıl buldunuz? Beklediğiniz gibi miydi?

Dakiah'ın düşünceleri hakkında ne diyeceksiniz? Saorah'a çokça faydası dokunur mu?

♥Saorah-Devilal konuşmasında Saorah sizce Devilal'i doğru mu yorumladı? Konuşmaları hakkında ne diyeceksiniz?

♥Zanay-Saorah'ın durumu sizce ileride nasıl olacak? Onları kontrol edemiyorum açıkçası. :P

♥Saorah'ın insanlara konuşmasını nasıl buldunuz?

Bir dahaki bölüm Devilal olacaktır! Sevgilerle!

Continue Reading

You'll Also Like

146K 9.9K 47
| Düzenleniyor... | Kimberly Lamar, adı çıkmış bir leydi. Erkeklerin gözde sevgilisi. Onunla olmak için sıraya giren insanlar onları piyon olarak kul...
109K 8.6K 190
''Boşanmayı kabul ediyorum.'' Sovieshu yarı rahatlamış, yarı pişman bir ifadeyle bana baktı. Maskaralık mı yapıyordu, yoksa samimi miydi? Şu ana kada...
7.9K 951 21
Yavaş yavaş ölüyorum. Bunu biliyorum. Kimilerine göre bu bir intihar. Ama ben yüzlerce kişi ölmesin diye kendimi "FEDA" ediyorum.
AŞIK CİNİM By Gece....

Historical Fiction

55.7K 2.5K 32
Nefret ettiği bir insanoğluna aşık olmuş bir cin aşık bir cini olan kız Peki sizce bu aşka ne olacak başlamadan bitecekmi yoksa büyük bir yasak a...