Ateşin Kurbanı

By Elizabethstark1

510K 32.2K 36K

TAMAMLANDI! THE WATTYS 2020/TARİHİ KURGU KAZANANI Tarihikurgu #1 Tarih #1 Aşkın, iktidarın ve gücün savaşı! B... More

2020 Watty Ödülleri Kazananı
♦Bilgilendirme - Ülkeler♦
Bilgilendirme-Karakterler ♦
Bilgilendirme: Şahlar&Şahbanular
Bilgilendirme: Haritalar
Yeni Kitap!-2020/2021-Gazap Tanrısı'nın Çocukları♥♥♥
Resim & Şah ♦
Korkular & Altın ♦
Vekil & Düğün ♦
Zafer & Onur ♦
Işık & Hazine ♦
Uyanış ♦
Zafer Alayı & Aile ♦
Güven & Kızılcık Sopası ♦
Cezalandırma & İçgüdü♦
Sarhoş & Cariye ♦
Hırçın & Tutku ♦
Sorumluluk & Değişmek ♦
Buluşma & Etkilemek ♦
Odak & Kardeşler ♦
Uyuyan Güç & Zalim, Şarap♦
Masumiyetin Sorgusu & Adaletin Vicdanı ♦
Sessizliğin İnfazı & Acıyı Kucaklamak ♦
Basit & Sıradanlık ♦
Kılıç Düellosu & İhanet ♦
Müttefik & Kelime Oyunu ♦
Güç Yolu ♦
Korku Deliliği & Zalimlik Bedeli♦
Anka Kuşu & Ejderha ♦
Merdiven & Hükümdar Eşi ♦
Kuralsız Şah♦
Nemdas'ın Ruhu ♦
Aşkın Gücü♦
1. Kısım Ateşin Kurbanı Yapay Zeka Görselleri ♦
İkinci Kısım:Ateşin Işıltısı - Karakterler ♠
Tutkuyla Sevmek ♠
Gösteriş ♠
Canavar ve Küçük Kız♠
Kara Hırs♠
Maskeyi Kırmak ♠
Sen Kimsin?♠
Kırmızı İp♠
Şımarık Kız♠
Tecrübesizlik ♠
Beklenilen Kişi ve Haber♠
Sapheda'nın Gözyaşları♠
Anka'nın Çığlıkları♠
Özgürlüğü Öğrenmek♠
Gölgelerin Oyunları♠
Ufak Tefek Sohbetler/Notlar/Duyurular
Hiçliğin Zehri ♠
Şahbanu Anjali♠
Karanlık Ateş♠
Söz♠
Suyun Kızı♠
Korku ve Felaket♠
Merhamet ve Zalimlik♠
Boğmak♠
Ayna Kırıkları♠
Anka Hırsı♠
Yıldızlarla Dans♠
Acıdan Delirmek♠
Tutkunun Ölümü♠
Derin Yaralar♠
Yaşamak ♠
Diz Çöktürmek♠
Aşk Suç Mu?♠
Zamanı Gelince & Kraliçenin Ateşi♠
2. Kısım Ateşin Işıltısı Yapay Zeka Görselleri ♠
Üçüncü Kısım:Ateşin Hükmü Karakterler❦
Masumiyetim Silahım❦
Gizli Bir Sorun❦
Canavarın Hükmü❦
Oyun❦
Kurdun Adaleti❦
Yeniden Yükseliş❦
Kristal Oyunlar❦
Işığı Bul❦
Bencillik ❦
İki Kılıç❦
Medarat Yılanı❦
Karşılıklı İhanet❦
Delinin Yıldızı❦
Kendini Öldürmek❦
Şahbanu Acısı❦
Benim Hükmüm ❦
Özgür Bırakılan Kuş ❦
Çöl Köleleri❦
Güç Savaşı ❦
Zalimlik ve Kan❦
Tufan❦
Kaderi Değiştirmek❦
Kış ve İsyan❦
Işığın Teslimiyeti❦
Siyah, Mor ve Altın❦
Çölün Kızı❦
Acı Uçurumu❦
Hükümdar Hazırlıkları❦
Ateşin ve Suyun Uyumu❦
Eskisi Gibi Olmayacak❦
Delinin Savaşı❦
Yenilginin Zaferi❦
Ejderha Tacı❦
3. Kısım Ateşin Hükmü Yapay Zeka Görselleri ❦
4. Kısım : Ateşin Çığlığı - Karakterler♣
Kalplerdeki Savaş♣
Benim♣
Morun Etkisi♣
İçe Bakmak♣️
Planlar ve Gelecek♣
Hükümdar ve Baba♣
Sevgim Yetmedi♣
Orta Yol♣️
İspatlama♣
Baba Katili & Zincirler♣
Düşmanlık İçin Dostluk♣
Ölümü Düşünmek♣
Vicdan Kafesi♣
Soğuk Kibir♣
Zayıf Noktalar♣
Karanlıktaki Fısıltılar♣
Kraliçe Taşı♣
Gücün Dikenleri♣
Ufak Tefek Sohbetler/Sorular🔥🥀
Dikenli Gül♣
Ateşkes♣
Hüküm Bedelleri♣
Savaşçı Kalbi♣
4. Kısım Ateşin Çığlığı Yapay Zeka Görselleri ♣
5. Kısım:Ateşin Yazgısı♥
Hükümdarlık Naibi♥
Güneş'in Kızı♥
Meydan Okumak♥
Artangallı Şahbanu♥
Güzel Bir Hata♥
Düşünceler♥
Hassas Kalp♥
Tehlikeli Delilik♥
Ejderha Ateşi♥
Güç Kaybı♥
Hükümdarın Geleceği♥
Priya Tutkusu♥
Parçalanan Hayaller♥
Bilinmeyen Sızı♥
Geç Gelen Adalet♥
Bir Şahran♥
Rezil♥
Fırtına Öncesi♥
Zaferi Müjdelemek♥
Gelecek İçin Hayaller♥
Kan Yağmuru♥
Maute'nin Nefesi♥
Sashibai'nin İyiliği♥
Kendini Kaybetmek♥
Sönmeyen Ateş♥
Buzun Kıvılcımı♥
Savaş Öncesi♥
Yanan Şahbanu♥
Krisnae'nin Düşü♥
Banuşah♥
Son Emir♥
Gölge ile Savaşçı♥
Sapheda'nın Hüznü♥
Kan Oyunu♥
Krisnae&Sapheda(FİNAL)♥
5. Kısım Ateşin Yazgısı Yapay Zeka Görselleri Part-1 ♥
5. Kısım Ateşin Yazgısı Yapay Zeka Görselleri Part-2 ♥
♦♣♠♥Yeni Kitap♦♣♠♥
Kapaklar♦♣♠♥
❤Ateşin Kurbanı The Wattys2020 Özel Kapağı, 2020 Sohbet❤
Gölgenin Aşkı Yayında!

Elimi Tut♣

1.5K 113 173
By Elizabethstark1

Bölümü oylamayı ve yorum yapmayı unutmayınız!

Aşağıda Usha, Lepika ve Rithu var.

Bölüm Şarkısı : Lana Del Rey - Summertime Sadness

Yayımlanma Tarihi:17.12.2018

Sashibai Şahlığı - Ghunda - Kılıç Sarayı

Vilraj

Arvind'in evindeydim. Usha beni kendi evimden içeri sokmadığı için burada kalıyordum. Deli kadın bana hala kızıyordu. Duygular konusunda ikimizde inatçıydık. Bir zamanlar ben onu süründürür iken şimdi o aynısını yapıyordu. Beni yanına almasını çok istiyordum. Hırçın sevgilimin gönlünü almalıydım ama nasıl olacağına dair bir fikrim yoktu. Gözyaşlarını güllere dönüştürmeliydim.

Arvind'in kedisi Kardelen yanıma gelmiş ve miyavlamıştı. İhtiyar, huysuz bir kadın gibi bir şeylerden şikayet eden bir hali vardı. Koltuğa zıpladı ve kucağıma gelmişti. Bende onu gülümseyerek okşuyordum. Gösterdiğim ilgi onu mutlu etmiş olmalıydı. Arvind'in kedisinden ne beklerdim ki? O da sahibi gibi ilgi görünce mutlu oluyordu. Arvind'e ne zaman ilgi göstersem Arvind mutlu oluyordu.

"Sence bu deli Arvind ne zaman evimize gelecek, tatlı kedicik? Galiba o da benden sıkıldı." dedim ve öksürük sesi duydum.

Baktığım tarafta Arvind vardı. Bana gülümseyerek bakıyordu. Daha sonra yanıma oturdu ve elini dizime koymuştu. Kardelen ise miyavlayıp, kucağımdan inmişti. Daha sonra huysuz mırıltılar eşliğinde gitmişti. 

"Yemek yedin mi? Malum üç gün önce ablamla yemek yediğin için kendi yaptığım yemekleri tek başıma yedim." dedim ve Arvind güldü.

Arvind "Hayır yemedim ve kurt gibi açım. Evimin erkeğinin ne yemekler yaptığını merak ediyorum." dedi alaycı bir şekilde.

"Kuzu etini kavurdum, yanında pirinç pilavı ve soğuk biralar var. Bence mükemmel bir yemek."

"Evimde kalmanın bedellerini güzel ödüyorsun. Usha seni tamamen süründürsün." dedi gülerek.

"Eh, bizim ilişkimizde böyle yürüyor. Birimiz diğerini arada süründürmeli." dedim gülerek.

"Hadi, yemeklerini yiyelim ve bu yağışlı Ghunda gününü biralarımızla güzelleştirelim." dedi ve beraber yemek masasına geçtik.

Hazırladığım yemekleri Arvind servis etmişti. Bira şişelerini ise koymuştu. Birçok şeyden konuşuyorduk. Onunla sohbet etmeyi seviyordum. Fakat bu sıralar benden sakladığı bir şeyler olduğuna şüphelerim vardı. Bunu konuşmalarında sezinleyebiliyordum. Arada sırada gözlerini benden kaçırıyordu, gerçek düşüncelerini demiyordu. Sakladığı şeyi ise merak etmiyor değildim. Ne zaman böyle olsa işin içinden bambaşka şeyler çıkıyordu ve bu beni mutlu etmiyordu. Onu konuşturmaya çalışsam bile konuşmuyordu. Sakladığı şey her ne ise beni huzursuz ettiği gerçekti.

Arvind "Ellerine sağlık, çok güzeldi." dedi ve karnını okşadı.

"Eh, benimde kendimce yemek becerilerim vardır." dedim ve biramı içtim.

"Sırf bunun için Usha'ya asla barışmamanızı söyleyebilirim, Kaptan. Seni süründürsün ve bende biraz iyi besleneyim." dedi gülerek.

"Onu seviyorum, Arvind ve benim yerim onun yanı. Tıpkı onun yerinin benim yanı olduğu gibi."

"Hiçbir güç bunu bozamaz mı?" dedi gözleri kısılmış bir şekilde. Dediğim cümleden hoşlanmamıştı. Hoş, hiçbir zaman bundan hoşlanmamıştı.

"Bunu ne bozabilir, bana söyler misin? Kader bizi onunla sürekli biraraya getirdi. Birbirimizden kopmak istesek bile olmadı yine birbirimize çekildik. Sanki aramızda kırmızı bir ip var ve bizi birbirimize bağlıyor."

"Ölümü düşündün mü? Ölüm sizi ayırabilir." dedi yavaşça ve irkildim. Soğuk bir histi ama beni dehşete düşürmüştü. Arvind'e baktığımda ise sakindi.

"Parsmat kesinlikle bizi ölümle ayırabilir ama bunun zamanı ileride olur. Sakin, huzurlu bir hayatın sonucu ölürüz."

"Sakin, huzurlu bir hayat. Sen ve Usha ile birlikte. Çocuklarınız büyümüş ve sizin mirasınızı gururla sürdürmüşler. Güzel bir tablo açıkçası ama bir sorum var." dedi düşünceli bir şekilde.

"Sorunu sorabilirsin." dedim ve sandalyesini benimkisine yaklaştırdı. Ciddi, koyu bakışları bendeydi. Ben ise kendimi sorusuna hazırlamıştım.

"Ben bu mutlu aile tablosunun neresindeyim, Vilraj? Beni nerede görüyorsun?" dedi ve güldüm.

"Elbette sende varsın. Yanımda, sağ kolum olarak omzumdan beni tutuyorsun. Hatta benden daha genç görünüyorsundur. Yoksa sende Usha gibi genç yaşta öleceğini mi düşünüyorsun?" 

"Öyle saçma düşüncelerim olmadı." dedi huysuzca.

"Usha'nın var. Zamanında yaşlanmaktan korkarmış ve genç, güzel iken ölmeyi istermiş. Şimdi ise bu değişti. Eh, benim gücümü görüyorsun." dedim kibirle ve bira şişemi bitirdim. O ise düşünceliydi. Bir şeyleri sorguluyor, irdeliyordu ve gördüğü sonuç ne ise memnun olmuyordu.

"Sen onsuz yapabiliyorsun ki! Baksana onsuz oldukça iyisin. Onsuz hayatını devam ettirebilirsin." 

"Arvind onsuz yapabileceğime inanmıyorum. Şu an nefes aldığını biliyorum, güvende olduğunu biliyorum. Bu beni rahatlatıyor ama onu toprağın altında düşünmek, işte bu beni delirtir. Bir daha sıcaklığını duyamamak, bir daha onun bana bakışlarını görememek. Hayır, ben böyle bir hayatı istemiyorum."

"Ben yapabileceğini düşünüyorum çünkü daha önce yaptın." dedi ve sesinde gizli bir acı vardı. Neden bu kadar konuşuyordu? Neden beni irdeliyordu?

"O zamanlar yaşadığını biliyordum. Benden uzakta ama nefes alıyor. Bu bana yetiyordu. Eğer onsuz olacağıma inansaydım en başından onu öldürürdüm." dedim ve elimi tuttu. Gözlerinde acı çektiğini görüyordum. Verdiğim yanıtlar ona acı veriyordu ama bunu kendisi istemişti. Kendisi bu konuyu açmıştı. 

"Peki bensiz yapabilir misin? Ben soğuk toprağın altında olabilir miyim?" dedi soğukça.

"Arvind delirdin mi? Benim için değerlisin."

"Usha kadar değilim."

"İkinizin yeri bende oldukça farklı. Kararsız bir kalbim var ama en azından değer verdiğim insanların varlığı net." 

"Kaçamak cevaplar veriyorsun ve bu benim hiç hoşuma gitmiyor."

"Kaçamak cevaplar vermiyorum. Asıl sorun sende. Farkında değil miyim sanıyorsun? Son zamanlarda çok tuhafsın. Benden bir şeyler saklıyorsun. Hatırlarsan bu ne zaman olsa hiç iyi şeyler yaşamıyoruz."

"Ben sorumun cevabını almadığıma  göre sende sorunun yanıtını almayacaksın."

"Avind! Beni deli etmek mi istiyorsun?" dedim sertçe ve güldü.

"Yerinde olsam benimle tartışmazdım. Yoksa evsiz kalırsın." dedi alaycı bir şekilde ve gözlerimi devirdim.

"Usha ve sen, beni öldürürsünüz. Gömersiniz ve o bahsettiğimiz tabloda ikiniz yaşlanırsınız. Nasıl fikir? Hoşuna gitti mi?" dedim ve elimi okşamaya başladı. Bakışı evlilik yüzüğümdeydi.

"Kesinlikle bunu sevdim, hemen uygulamalıyız. Aklıma bir şey takıldı. Bu yüzüğü her daim takmak zorunda mısın? Gözümde şu an çok aptalca bir şeye benziyor. Evlilik yüzüğü ama şu an pek evli olduğun denilemez." dedi ve yüzükteki taşa dokundu.

"O yüzük benim her daim parmağımda olacak. Parsmet'in evliliğimi ve aşkımı kutsamasının göstergesi olarak orada. Hatırlarsan bu yüzden insanlar boşanamıyor."

"Aşkının kutsallığının göstergesi." dedi ve güldü. Gülüşü hastalıklı gelmişti ve onun adına endişelenmeye başlamıştım. Evet, bu gece biraz birayı fazla tüketmişti ama sarhoş edecek kadar değil gibi gelmemişti.

"Beni endişelendiriyorsun." diye mırıldandım ve bana baktı.

"Bazen bu yaşadıklarımız çok ağır geliyor ve istemsizce kendimden uzaklaştığımı düşünüyorum. Belki de asıl benliğime dönüyorumdur. Şu ana kadar yaşadıklarımı düşününce delirmediğim için şanslıyım."

"Çünkü sen güçlüsün, Arvind. Bu yaşadıklarımızı kaldırabiliyorsun." dedi ve sessizlik içindeki acısını gördüm.

"Bu beni şaşırtıyor ama doğru, ben güçlüyüm. Senden daha güçlüyüm, Kaptan." dedi ve eli yanağımdaydı.

Dokunuşu güzeldi, özeldi. Fakat eskisi gibi hissettirmiyordu. Önceki duygularım yoktu. Kendimi boşlukta gibi hissetmiştim ve bundan hoşlandığım söylenemezdi. Elini yanağımdan çektirmiştim. Onun ise yüzünde buruk bir gülümseme vardı. Bakışlarında ise acı daha da yoğundu.

"Üzgünüm." diye mırıldandım.

Arvind "Üzgün olmak zorunda değilsin ben cevabımı aldım."  dedi ve kapı tıklandı.

Ben ise derin bir nefes aldım. Kapının çalması kurtuluşum olmuştu. Cevapsız sorulardan nefret ediyordum. Cevapsız olan her şeyden nefret ediyordum. Böyle anlarda kurtulmak için bazı şeyler arıyordum ve bu sefer şans benden yanaydı. Kurtulmamı sağlayan şey bu kapıdaki kişi olmuştu. Kapıyı açtığımda ise karşımda Matsyana hırçın bakışlarla bana bakıyordu. Hırçın bakışları bana annesini anımsatmıştı. Elinde bir giysi torbası vardı. 12 yaşına daha girmemişti ama yaşıtlarına göre birazcık boyu uzundu.

Matsyana "Beni içeri almayacak mısın, baba? Yağmurdan dolayı ıslandım." dedi  huysuzca ve güldüm.

"Elbette! Gir bakalım." dedim ve içeri girdi.

Arvind kızımı görünce gülümsemişti. Arvind'in çocuklarla sorunu yoktu ve çocuklarında onunla bir sorunu yoktu. Matsyana ona gülümsemişti. Elindeki torba ile beraber koltuğa oturdu. Bende yanına geçmiştim.

"Aç mısın?" dedim ve kafasını salladı.

Matsyana "Yolda gelirken balık ekmek yedim, aç değilim. Şimdi ben nerede yatacağım?" dedi ve Arvind güldü. Ben ise kaşlarımı çatmış bir şekilde ona baktım.

"Ne?" dedim ve kızım gözlerini devirdim.

"Baba, cümlemi duydun. Ben nerede yatacağım diyorum? Evden kaçtım!" dedi tatlı bir sesle ve bana sevimli bir şekilde gülümsedi. Göz devirme sırası bendeydi.

"Neden evden kaçtığını sorabilir miyim? Annen endişelenmeyecek mi? Arvind hemen Usha'ya haber gönder. Aklı bizim tatlı kızımızda kalmasın. Aslında seni şimdi annenin yanına göndermek vardı, küçük hanım!" dedim sertçe ve Matysana kollarını kavuşturdu. Bakışları fırtınalıydı. Sinirliydi.

"Yine kaçarım, yine buraya gelirim. Belki de gelmem daha farklı yerlere kaçarım!"

"Sen beni tehdit mi ediyorsun?" dedim ve Arvind kahkaha attı.

Arvind "Matsyana bana birilerini hatırlattı. Küçük tatlı Matysana bu gece evimde misafir olabilirsin ama baban gibi güzel yemekler yapmak şartıyla." dedi ve Matsyana'nın gözleri irileşti.

Matsyana "Teşekkür ederim!" dedi ve derin bir nefes aldım. Beni dinlememişlerdi, umursamamışlardı. İkisi de birbirlerine destek olmuş gibilerdi.

"Beni umursamadınız!" diye homurdandım ve Matsyana bana sarıldı. Bende ona sarıldım ve saçlarından öptüm. Arvind'in bakışları ise yumuşaktı. Çok özel bir şeye bakıyormuş gibiydi. Daha sonra yanımızdan ayrıldı. Usha'ya haberci gönderecekti. En azından Usha'nın rahatlaması lazımdı.

Arvind geri döndüğünde tekli koltuğa oturmuştu. Bakışları Matsyana'nın üzerindeydi.

Arvind "Evet, Usha'ya bir haberci çocuk gönderdim. Şimdi sıra sende Matsyana. Neden evinden kaçtın?"

Matsyana "Çünkü annemin kardeşleri geldi. Onlardan hoşlanmıyor ve annem onlara saygı duymamı, onlarla aynı ortamda bulunmamı dedi ve bende tepkimi kaçarak gösterdim. Yine olsa yine yaparım." dedi. Yaptığı şeyden dolayı gurur duyuyordu ve Arvind'in ise bu hoşuna gidiyor gibiydi.

"Çocuğum sende babanın özgür, hırçın ruhu var ve iyiki var." dedi gülümseyerek. Bu söz Matsyana'nın hoşuna gitmişe benziyordu.

"Bende babam gibi olacağım, değil mi baba? Sen ve annem gibi denizlerde olmak istiyorum." dedi ve hevesle bana baktı. Bende ona gülümsedim.

"Sen ve kardeşlerin, denizlerde olacaksınız. Bizler ise her daim gururlanacağız." dedim ve Matsyana'nın yüzü durulmuştu.

"Annemi üzdüm. Bana çok kızmamıştır değil mi ama ben haklıyım! O insanları sevmiyorum ve aynı yerde bulunmak zorunda değilim."

"Hiç bunu dert etme, kızım. Olur böyle şeyler."

"Tıpkı şu an annemle olduğunuz gibi mi? Birbirinizi kızdırdınız, üzdünüz ama ayrı kalarak haklı olduğunuzu mu gösteriyorsunuz?"  dedi ve bir şey diyemedim. Yutkunmuştum. Karşımdaki kız ise cevap bekliyordu. Gözleri meraklıydı.

Arvind "Yetişkinler arasında olur böyle şeyler, bence buna çok takılma." dedi ve Matsyana ona baktı.

Matsyana "Çocukların küsüp, barışması daha kolay ama yetişkinlerin küsüp, barışması çok zor oluyor." dedi ve ellerine baktı, kafasını yana yatırdı. Belli etmese bile içten içe beni annesiyle yan yana görmek istediğini biliyordum. Ayrı olmamızdan hoşlanmıyordu. Hoş, hangi çocuk annesi ile babasının ayrı olmasından hoşlanırdı ki?

"Kızım, annen ile ben barışacağız bundan emin olabilirsin. Sakın bunun olumsuzunu düşünme. Hiçbir güç, onunla beni ayıramaz." dedim yavaşça ve dediklerimi duyunca gülümsemişti.

"Evet, baba. Ben buna inanıyorum." diye fısıldadı ve Arvind derin bir nefes aldı.

Arvind "Evet, çok duygusal bir konuşma olmadı mı? Neden üçümüz bir kağıt oyunu oynamıyoruz?"

"Olur!" dedi heyecanla.

"Hadi oynayalım ve sizi nasıl yendiğimi görün!" dedim ve Matsyana güldü.

Oyun çok güzel geçmişti. Kazanan Matsyana olmuştu. Kurnazca davranmış ve elimizdeki kağıtları almıştı. Zaferini ise böbürlenerek kutlamıştı. Daha sonra ise odalarımıza çekilmiştik. Matysana'ya benim kaldığım odayı vermiştim. Ben ise aşağıdaki salonda koltukta uyurdum. Daha önce kötü yerlerde uyuduğum olmuştu. Matsyana uyuyasıya kadar başında kalmıştım. Alnından öpmüştüm ve aşağı inmiştim. Koltuğa uzanmıştım. Matsyana'yı yarın annesine teslim etmeyi planlıyordum. Hala bir çocuktu ve annesinin yanında olması onun için iyiydi. Aslında benimde Usha'nın yanında olmam lazımdı. Bir an evvel olmam lazımdı. Ben onunla tamamlanıyordum. Deli kadın! Neden bu kadar takıntı haline getiriyordu ki? Tamam, haklı olabilirdi ama uzatmayı bırakabilirdi.

Birinin beni dürtmesiyle bağırarak uyandım. Karşımda Arvind vardı ve endişeliydi. Ben ise derin derin nefes alıyordum. Korkunçtu, korkutucuydu. Arvind ayağa kalktı ve mutfaktan bir bardak su getirdi. Ben ise ellerim titreye titreye içmiştim. Daha sonra bardağı sehpaya koydum. Arvind ise merakla bana bakıyordu.

Arvind "Ne oldu, Vilraj? Kahvaltı hazırlamaya indim ama bağırışların beni endişelendirdi." dedi ve derin bir nefes aldım.

"Korkunç bir kabus gördüm ve hatırlamıyorum. Tek hatırladığım kapkara bir sisin içinde sen, Usha ve ben kayboluyorduk. Sonrası yok. O kara sis her yeri kaplıyordu."

"Ah, kötü bir kabusmuş. Bunu umursama. Hadi, Matsyana'yı uyandır ve kahvaltı edelim." dedi ve kafamı salladım.

Banyoda elimi yüzümü yıkadıktan sonra kızımın yanına geldim. Matsyana uyanmıştı ve yatağını düzenlemişti. Basit bir tunik ve pantolon giymişti. Saçlarını yapmakla meşguldü. Kararsızdı. Beni görünce gülümsemişti.

Matsyana "Sence saçlarımı nasıl yapmalıyım, baba? Toplamalı mıyım yoksa örülmeli mi?"

"Açık bırakmanı ve rüzgarın saçlarında dans etmesini isterim, Matsyana." dedim ve saçlarını açık bıraktı.

"Tamam o zaman. Babamın dediği gibi olsun."

"Kahvaltı için gel daha sonra seni annene bırakacağım." dedim ve kaşlarını çattı.

"Baba! Dün anlaşmıştık ne zaman sözünden döndün? Ezdaeler orada olduğu sürece ben oraya adımımı atmam."

"Onların bu zamansız ziyaretinden bende memnun değilim ama onlar annenin ailesi. Saygı duymak zorundasın."

"15 yaşıma kadar saygı duymalıyım değil mi? 15 yaşıma girdiğim zaman alacağım soyadı kesinlikle Astena olacak! Bir Ezdae olarak yaşamaktan ise Astena olarak ölmek benim için daha güzel olur." dedi ve kollarını kavuşturdu.

"O zaman 15 yaşına kadar onlara katlanacaksın ve annenin yanına gideceksin, küçük hanım."

"Baba! Ben ikizim Zanay gibi değilim, biliyorsun. Ezdaelerle aynı ortamdan olmaktan hoşlanmıyorum." dedi ve güldüm. Elimi omzuna koydum.

"Çünkü sen benim kızımsın, değil mi?"

"Evet! Ben senin kızınım, baba." dedi ve bana sarıldı. Bende ona sarıldım.

"Sizler benim canlarımsınız." diye mırıldandım ve saçlarından öptüm.

"Ne olur annemle barışın. Lütfen! Sizi ayrı görmeye dayanamıyorum, babacığım. Zanay bu konuda umursamaz gibi ama içine atıyor. Laivna ise içine kapandı. Annem ise seni çok özlüyor. Sen olmadan çok eksiğiz."

"Bende sizleri özlüyorum ama  annen inatçı. Ah hadi aşağı inelim. Arvind çok güzel bir sofra hazırladı." dedi ve beraber aşağı indik.

Aşağı geldiğimizde Zanay'ı gördüm. O da ikizi gibi uzun boyluydu. Usha'nın kahverengi gözlerini almıştı ve koyu kestane saçları vardı. Beni görünce gülümsemişti ve bana sarılmıştı. Ardından ikizine bakmıştı. Matsyana ise onu alaycı bir şekilde süzmüştü. İkizini kızdırmaktan aşırı derece hoşlanırdı.Zanay onun gibi coşkulu bir yapıya sahip değildi. Daha sakindi ama Matsyana coşkuluydu. Bu coşkuyla neler yapacağını ileride görmek istiyordum.

Matsyana "İkizim bakıyorum beni kıskanmışsın ve o deli yuvasından kaçmışsın! Sonunda kardeşim olduğunu kanıtladın!" dedi alaycı bir şekilde ve Zanay derin bir nefes alıp, gözlerini devirdi.

Zanay "Matsyana dalga geçmenin sırası değil. O deli yuvası, bizim evimiz oluyor. Annem hemen eve dönmeni istiyor."

"Hayatta o eve dönmemi beklemesin. Babam olmadan ben o eve adımımı atmam. Sana tavsiyem sende bizimle kal."

"İkimizden birinin annemizle kalması ve Laivna'nın yanında olması gerekli, değil mi? Ben onlarlayım."

"Seni annen mi gönderdi?" dedim ve kafasını salladı.

"Evet, baba. Kardeşimin eve dönmesini istiyor."

Arvind "Annene söyle, burada kötü şeyler olmuyor. Ezdaelerin olmadığı her yer güvenli!" dedi ve Zanay ona ters ters baktı. Arvind ile bir sorunu yoktu ama Arvind'in arada Ezdaelere laf  söylemesi hoşuna gitmiyordu. O, Matsyana gibi düşünmüyordu. Ezdaeler ile iyi anlaşıyordu, seviyordu.

"Açıkçası Ezdaelere laf söyleyecek en son kişi olduğunu düşünüyorum." dedi soğukça ve Arvind güldü. Onu ciddiye almamıştı ve mutfağa yönelmişti.

"Zanay, hadi gel kahvaltı edelim oğlum." dedim.

"Bence bizim evimizde kahvaltı edelim, baba. Orası buradan daha güzel."

"Annen beni eve sokmuyor, bunu biliyorsun." dedim yumuşak bir sesle ve o tavana baktı.

"O seni özlüyor, ben bunu biliyorum."

Matsyana "Evet, baba. Annem seni özlüyor."

"Onunla bugün konuşacağım, kahvaltıdan sonra. Zanay bunu annene söyle, tamam mı?" dedim ve oğlum mutlu bir şekilde bana bakmıştı.

Zanay "Koşarak gideceğim ve diyeceğim. Eminim ki güzel olacak, baba!" dedi ve bana sarıldı. Daha sonra evden çıkmıştı.

Kahvaltı ise sakindi. Oldukça sıradan şeylerden konuşuyorduk. Saray politikaları, insanların en çok konuştuğu konular gibi şeylerdi. Arada Matsyana'da düşüncelerini belirtiyordu. Annesinin keskin zekasını almıştı ve kendince getirdiği yorumları vardı. Kahvaltıdan sonra Arvind ile Matsyana'yı saraya göndermiştim. Ben ise kendi kovulduğum evime dönmüştüm. Tuhaftı. Evimdi ama burada yaşayamıyordum. Fakat her şey bıraktığım gibiydi.

İçeri girdiğimde ise ortam sessizdi. Merdivenden Usha inmişti. Çok güzeldi, hep güzeldi. İri gözleri, dolgun dudakları beni davet ediyordu. Geçen zaman, geçen yıllar onu hiç değiştirmemişti benim için. Ona kızdığım zaman bile, ona olan aşkımdan delirdiğim zaman hep benim için aynıydı. Ona sarılmak, onu öpmek istiyordum. Usha ise oldukça soğuktu. Güçlü durmaya çalışıyordu.

Usha "Bende seninle konuşacaktım, iyi oldu." dedi sakince.

"Konuşalım!" dedim ve beraber salona geçtik.

Koltuklara oturmuştuk. Usha oldukça gergindi. Mor eteğini sıkıyordu, yere bakıyordu. Elini tutmak istediğim zaman bile çekmişti. Bu garipti. Bu tavrı hoşuma gitmemişti. Beni kendisinden uzak tutarak eline ne geçiyordu? Bu şekilde ikimizde mutlu olamazdık.

"Sorunun ne, Usha?" dedim ve bana baktı.

Usha "Sorunum yok, Vilraj."

"Neden sana dokunmama izin vermiyorsun?"

"Çünkü artık yeni kararlar aldım. Kendimi yıpratmamaya dair kararlar ve bunların sonucunu gördün."

"Ne saçmalıyorsun? Neyin kararından bahsediyorsun?" dedim sinirden gülerek.

"Ben artık senden uzak duracağım yoksa akıl sağlığımı kaybedeceğim Vilraj. Ben, ben yapamıyorum olmuyor. Yıllardır sabrettim ama bu sabrın sonu varmış. Ben seni çok sevsem bile senden ayrı durmak istiyorum."

"Neden? Ben sana ne yaptım?"

"Kalbimi kırdın, kanattın daha ne yapabilirsin ki? Yıllardır bunu yapıyorsun ve ben bundan sıkıldım. Bu gidişle sonumuz iyi bitmeyecek ve ben bunu önlemek için senden ayrı duracağım."

"Usha delirdin mi? Biz evliyiz ve bu evlilik asla bozulamaz. Boşanma olayı bizde yok, bunu biliyorsun!" dedim parmağımdaki  yüzüğü göstererek. Fakat o umursamıyordu. Acı çeken bir ifadeyle bana bakıyordu.

"Yok, biliyorum. Bu şekilde davranarak Parsmet bana kızacaktır ve cezalandıracaktır, umurumda değil. Yoruldum, kırıldım ve kendimi toparlamam lazım."

"Usha, biz bu hale nasıl geldik sevgilim? Biz bunu hakkedecek ne yaptık?" dedim ve öfkeyle bana baktı.

"Tek suçlu sensin! Sen ve o Arvind'e olan merhametin! Bu merhamet yüzüne kendi umursamıyorsun, beni umursamıyorsun. Sonra neden böyle olduk diyorsun? Cevap basit işte."

"Ben bunu kabul etmiyorum!"

"Et veya etme. Bitti, Vilraj anlıyor musun? Bitti. Ben yoruldum, gücüm kalmadı."

"Eğer elimden tutarsan, birlikte toparlanırız." diye fısıldadım ve kafasını salladı.

"Hayır, toparlanamayız. Olmaz, yapamayız!"

"Bu aşk için ikimizde ne çılgınlıklar yaptık ve sen şimdi bunu mu diyorsun? Usha, sana yalvarıyorum bırakma, inat et."

"Üzgünüm, çok üzgünüm. Seni yalnız bıraktığım için beni affet." dedi ve yaşları yanaklarını ıslatıyordu.

"Ne olacak peki? Ne yapacaksın?"

"Bu gece buradan ayrılacağım, çocuklarla beraber Ezdaelerle gideceğim." dedi yavaşça ve şaşkınca ona baktım.

"Ne?"

"Evet, duydun. Matsyana'nın kaçma sebebi buydu çünkü benimle gelmek istemedi. O, sana düşkün ama benimle gelsin istiyorum. Korsanlığı öğrenir."

"Sen delirdin mi? Kafayı mı yedin? Usha, gitmiyorsun! Ne sen, ne çocuklarım gitmiyorsunuz?" diye bağırdım ve güldü.

"Buna gücün yetmez. Bu gece buradan ayrılıyorum ve sana yeni hayatında mutluluklar diliyorum."

"Saçmalık bu! Saçmalık! Benden ayrılmak istemeni ilk başta ruhsal bir bunalım sandım ama şimdi ciddi olduğunu görüyorum."

"Sen beni ciddiye alsaydın dediklerimi dinlerdin ama olmadı. Şimdi ciddiye alman, çok güzel!" dedi alaycı bir şekilde ve derin bir nefes aldım.

"Buna müsaadem yok!"

"Gidiyorum ve buna karışmayacaksın. Bitti, anlıyor musun bitti. Parsmet'i kızdırsam bile umurumda değil." dedi ve ağlamamak için dudaklarını ısırdı. Ben ise sustum. Suskunlukta bir cevaptı. Kendimi çaresiz hissediyordum. Bir şey yapamayacak gibiydim. Biz bu hale nasıl gelmiştik? Bu hale bizi getiren şey inadımızdı ama bu derece olamazdı. Hayır, hayır. Biz bu hale gelemezdik.

"Çaresizliği iliklerime kadar hissedeceğime inanamazdım. Gitme desem bile gideceksin. Durdursam bile gideceksin çünkü sen Usha'sın. Kafana koyduğunu yaparsın, değil mi? Bu sebeple gitmene izin vereceğim. Böylelikle seni sevdiğimi anlayacaksındır diye düşünüyorum. Şunu bil, Usha. Ben her daim seni bekliyor olacağım, benim hırçın deniz kızım." dedim ve ayağa kalktım. Diyecek söz kalmamıştı, aramızdaki kelimeler tükenmişti. Bundan sonra sadece derin bir sessizlik vardı. Derin, boğucu ve kalbe acı verendi.

Usha ise parmağındaki yüzüğü çıkardı ve Parsmet'in lanetini göze alarak bana verdi. Ben ise yüzüğünü cebime koydum. Bir şey diyememiştim. Diyecek cümleler, kelimeler bitmişti. Artık gitmeliydim.

Ben evden çıkarken Usha hıçkırıklara boğulmuştu ama inadından yanıma gelmemişti, ben ise yine aynı inattan ona sarılmamış, yaşlarını silmemiştim. İzin vermiştim işte. Gitsindi. Yine dönüp, dolaşacağı yer benim yanım olacaktı. Tıpkı bir zamanlar benim onun yanına döndüğüm gibiydi. Hava tıpkı ruhum gibi karanlıktı ve birden yağmur yağmaya başladı. Güzün soğuk havası ve yağmurları sayesinde ağladığım anlaşılmamıştı. Saraya ıslana ıslana gelmiştim. Kafamı dağıtmak için uzun yoldan yürüsem bile olmamıştı. Kafamdakiler dağılmamıştı.

Saraya geldiğimde ilk önce kendi odama girmiştim. Çalışma odamda birçok kağıt, birçok dosya incelenmek için beni bekliyordu ama bunu hiç yapasım yoktu. Aynada ıslanmış halime baktım. Kesinlikle zavallı gözüküyordum ama bu da umurumda değildi. Usha gidiyordu ve bundan sonra hiçbir şey umurumda değildi. Parmağımdaki yüzüğü çıkarmıştım. Usha çıkarmıştı ve bana vermişti. Cebimdeki yüzükle onu masamdaki sandığa koydum. Kalbimdeki acıyı bastıramıyordum. Gürleyen hava bile kalbimdeki acının çığlığını bastıramıyordu. Yağan yağmurlar bile içten içe ağlayan kalbim kadar çok değildi. Yine yalnız kalmıştım, yine tektim. Aklımdaki tek soru ise biz bu hale nasıl geldikti?

Koltukta oturup tavana bakar iken kapım çaldı ve gel sesimle içeri Sandhya'nın hadım cücesi Sahen girmişti. Beni ıslak ve boş boş tavana bakarken görünce tuhafça bakmıştı. Daha sonra kendisini toparlamıştı.

Sahen "Şahbanu sizi odasında bekliyor. Arvind ve Lepika ile birlikte sizinle konuşmak istediği bir konu var." dedi ve derin bir nefes aldım.

"Peki, peki geliyorum." dedim sessizce.

Sandhya'nın odasına geldiğimde ise içeridekilerin hepsi bana baktı. Onlarda tuhaf bakmıştı ve bu beni sinirlendirmeye başlamıştı. Islanmış bir insan görmemişler miydi? Islanmıştım ve kıyafetlerimi değiştirmemiştim. Bu tuhaf değildi kesinlikle!

Ağlamış olan Lepika'nın karşısına oturdum. Drahi kızı, mutsuzdu çünkü istemediği bir evliliğe zorlanıyordu. Bunun için Sandhya onun yanındaydı. Lepika'yı seviyordu. Evet, ilk tanışma zamanları hiç iyi değildi ama sonradan dost olmuşlardı. Sandhya bizzat çocukların eğitimini ona emanet etmişti ve memnun kalmıştı. Lepika Sandhya'nın istediği gibi bir öğretmendi.

Sandhya "Ne oldu, Vilraj? Hiç iyi gözükmüyorsun?" dedi endişeli bir sesle. Ona baktığımda bana merakla bakıyordu. Siyah gözlerinde merak ve endişe vardı. Bu kız sevdiklerine karşı her daim merhametliydi ve onlar için canını verecek kadar cesurdu.

"Beni boşverin, Lepika neden ağlıyor?" dedim bıkkın bir sesle.

Lepika "Çünkü bugün ablanız bana ne zaman gelinlik diktiriyoruz dedi! Babam ve amcam benim adıma karar almışlar ve evleneceğimizi ilan etmişler. Ben bunu istemiyorum!" dedi sinirle.

"Ablam delini tekidir, kafanı salla ve gülümse nasıl mutlu olur." dedim alaycı bir şekilde.

Arvind "Bu evlilik hiç iyi olmaz.  Syon güçlenir, Drahiler iyice Şahana'ya bağlanır." dedi ciddiyetle.

Sandhya "Bunun için yapacağımız şey belli ama Lepika bunun getireceği sonuçlara katlanmak zorundasın." dedi Lepika'ya bakarak.

"Ne olacak?" dedim merakla. Kendi sorunlarım olabilirdi ama iyi olmasını istediğim bir ülke vardı. Bunun ağır sonucu olarak kendi sorunlarım ikinci plandaydı.

Lepika "Şahbanu herkese Medarat Kralı Makpha'nın kardeşi ile aşk yaşadığımı ve bunun sonucu hamile olabileceğimi söylememi istiyor."

"Hamile olabilir misin?" dedim kuşkuyla ve gözlerini benden kaçırdı.

"Korunmadık çünkü bunu ben istemedim." dedi sessizce.

Arvind "Parsmet yüzüne gülerse hamilesindir, gülmezse ise Bhaegya'ya kendini emanet etmelisin."

"Hamile olursam bu benim kurtuluşum olacaktır. Sashibai'de evlilik dışı hamile kalan kadınlar asla evlenemezler, bunu bildiğim için korunmak istemedim. Artam dışında bir adamla evlenmemek içindi. Mutlaka onun tohumu benim rahmimde büyüyor."

Sandhya "Belirtilerin var mı?"

"Bilmiyorum, yok galiba veya emin değilim. Of, çok karmaşık!"

"Hamile olman için dua et." dedim.

Sandhya "Senin neyin var, Vilraj? Hiç yüzün gülmüyor ve bu beni üzüyor."

"Hassas kalbinle herkese yardım etmek istiyorsun ya, bu seni gerçekten Sapheda'nın ruhlarından yapıyor. Üzücü bir hikaye dinlemek ister misin?"

"Elbette!" dedi ve her şeyi anlattım.

Anlattığım her şey odadaki herkesi üzmüştü. Özellikle Arvind derin düşüncelere dalmıştı. Usha'ya kızmamıştı ve bu şaşırtmıştı. Onun  gitme kararından memnun gibi değildi. Kafası karışıktı ve ne yapacağını bilemez haldeydi.

Lepika "Gitmesine izin verme! Sen onsuz o sensiz yapamaz ki!"

"Sevdiğinin gitmesine izin vererek bir nebze onu sevdiğini kanıtlamış oluyorsun bence." dedim ve parmağıma dokundum. Parsmet'in kutsadığı aşkımızın yüzüğü yoktu. Bu bağ kırılmıştı ve bunu istemiştik.

Arvind "Mutlu olabilirsin, daha önce oldun."

"Daha önceki gibi değil Arvind. Daha önce kendimi bastırdım ama bu sefer olmuyor anlıyor musun? Aşkın çaresizliğine düştüm."

Lepika "Ben seni anlıyorum, Kaptan. Aşkın çaresizliğini biliyorum." dedi buruk bir gülümsemeyle.

Sandhya "Konuşabilirim." dedi ve güldüm.

"Saf olma, küçük kız. Beni dinlemeyen inatçı kadın seni mi dinleyecek? O kafasına koymuş. Ezdaeler ile gidecek ve ben buradayım. Onu bekleyeceğim. Söz verdiğim gibi." dedim ve Arvind ofladı. Bu konuşmalar onu bunaltmış gibiydi.

Arvind "Neden başka konulardan bahsetmiyoruz?" dedi ve konu değişmişti.

Daha sonra saraydan Arvind ile ayrılmıştım.Matsyana evde yoktu demek ki annesiyle gidecekti. Yemeği o yaparken ben yine kendimi tavana bakarken bulmuştum. Tavana bakarak aklımda dolanan biz bu hale nasıl geldik cümlesini kendi kendime söylüyordum. Uzaktan bakan birisi benim aklımı yitirdiğimi diyebilirdi ama hayır, yeterince kendimdeydi. Hoş, zaten akıllı bir adam olduğumu iddia etmemiştim. Ben bir deliydim ve bunu bugün biraz daha fazla belli ediyordum.

Yemekte bir şeyler yiyememiştim ve Arvind'in canını sıkmışa benziyordu. Bakışlarında memnuniyetsizlik vardı. Ben ise mutsuzdum ve kendi içimde boğulurken dışarıdaki insanlara bunu yansıtmaktan hoşlanmıyordum.

Arvind "Vilraj, sen Usha olmadan böyle mi olacaksın? Bunu yapamazsın!" dedi sertçe ve ona baktım.

"Bizim bu hale gelmemizin sorumlusu benim. Gün boyunca beynimde dolanan sorunun cevabından kaçamıyorum Arvind." dedim. Onun sorduğu soruya cevabım bu olmuştu.

"Ben bunu görmek istemiyorum. Bırak, gitsin ve mutlu olsun. Senin yanında olmayı hakketmiyor o! Baksana seni bıraktı ve boşluğa terk etti."

"O da benim kadar acı çekiyor ama gururu ile inadını kıramıyor." dedim kendimi sıkarak.

"Sen o olmadan yaşayamazsın, bunu görmek benim içimi acıtıyor. Yıllardır aşık olduğum adamın bir günde çöküşüne şahit olmak istemiyorum!"

"Sen şanslısın çünkü aşık olduğun adamı görebiliyorsun. Fakat ben değilim. O gidiyor ve ben bir şey yapamıyorum." diye bağırdım ve Arvind gülümsedi. Gülüşü hayranlık verici şekilde güzeldi. İlk karşılaşmamızdaki Arvind'in gülüşü hala vardı. Bu da değişmeyecekti ve bir an ürpermiştim. Soğuk bir el enseme dokunmuş gibiydi.

"Peki!" dedi ve bu kelime binlerce cümlenin anlamıydı. Bu kelime kalbimdeki derin sızıya katılmıştı ve o sızının kanamasına neden olmuştu. Ayağa kalktım ve Arvind'in yanına gittim. Ona sarıldım ve gözlerimi yumdum. O ise sırtımı okşamıştı. Sonra birbirimize baktık.

"Kaba davrandım özür dilerim." dedim yavaşça ve Arvind gülümsedi.

"Bir tek şeyle barışırım. Bana seni seviyorum, sevgilim diyeceksin. Yoksa beni de kaybedersin."

"Yani düşene bir tekme bende atarım diyorsun, öyle mi? Klasik Arvind-i Ugtahe taktiği." dedim gülerek ve güldü. Fakat gözlerinde acı bir şey vardı.

"Evet, klasik bir şey. Hadi, bekliyorum. Eski günlerdeki gibi demeni istiyorum. İlk beraber olduğumuz geceki gibi de. Gözlerimin içine bakarak de ve ben bu cümleyi kalbime bir kez kazıyayım, olur mu?" dedi ciddi bir şekilde. Kendimi toparladım. O geceyi hatırlamıştım. Genç ve aşıktık. Çılgın zamanlardı. Aşkın çılgınlığına kapıldığım vakitlerdi. Arvind'i o gece nasıl keşfetmiş olduğum gözlerimin önündeydi. Şimdi ise o iki gençten uzaktık ama Arvind'in o iki genci benden daha çok özlediğini görüyordum. O ana geri dönmeyi istiyordu ama imkansızdı. Belki bu cümle ile tekrardan kendini o zamanda hissedecekti. O an ne dedim ise şu anda diyecektim.

"Seni seviyorum, sevgilim.Şunu bil ki, senden sonra başkalarına aşık olabilirim ama sen her daim kalbimin en saklı köşesinde olacaksın. Orada aşkınla yaşayacaksın ve ben seni hep orada bulacağım." dedim ve acı bir tebessüm ile minnettar bir şekilde bana bakıyordu.

"Teşekkür ederim. Tatlı bir yaz gecesini tekrar yaşattığın için." dedi ve beni dudaklarım öptü. Öpüşünde kendimi kaybetmiştim. Beni kendisine çekmişti. Tatlı bir yaz gecesi gibiydi. Hafiften esen rüzgar bizimleydi, denizin kokusunu ciğerlerimize çekiyorduk ve tenlerimizin uyumuyla yazın tadını çıkarıyorduk. Fakat bu tutku ile benim hırçın Usham karşısında zayıftı. Parlar ve sönerdi. Onun acısını Arvind'in aşkıyla atlatamazdım. Bu bana yakışmazdı. Bu aşkı da kıramazdım.

Arvind'in dudakları benden ayrılmıştı ve bana bakıyordu. Az önceki yaşadığımızdan dolayı mutluydu. Ben onun kırılacağını sanmıştım ama mutluydu. Yüzündeki garip ifadeyi çözememiştim.

"Ben umarım seni incitmemişimdir." diye mırıldandım.

Arvind "Hayır, güzel bir öpüşmeydi. Daha öncekilerine benzemiyordu. Aslında şu an seninle sevişmek isterdim, Kaptan ama acın yoğun. Benimle sevişmen bile bu acıyı bastıramaz. Anladım ki ben Usha'nın yokluğunu bastıramam."

"Lütfen ben senin de canını acıtmak istemiyorum." dedim ve buruk bir tebessüm ile bana baktı. Geç kaldığımı anlamıştım. Ben onunda canını acıtmıştım. Ben lanet adamın tekiydim. Sevdiğim insanların canını yakmaktan başka bir işe yaramıyordum.

"Benim canımı acıtmak istemiyorsun, buna inanıyorum. Sadece benimle olmanı çok isterdim çünkü sen en iyisisin." dedi ve ellerimi tuttu. Evlilik yüzüğümün çıktığını görünce şaşırmıştı.

"Parsmet beni ve Usha'yı lanetleyecek." diye mırıldandım.

"Yemininiz bozulamayacak bir yemin ama zincirinizi çıkarmışsınız. Onun lanetini üstüne çekiyorsunuz, Maute'nin nefesi üstünüzde olacak."

"Bunu o umursamıyor, Arvind ve bu benim canımı acıtıyor." dedim ve derin bir nefes aldım. O ise yanağıma dokundu.

"Acı çekmene dayanamıyorum, ben böyle olmanı istemiyorum çünkü bu benim canımı tahmin ettiğimden daha fazla yakıyor."

"Bu acıyı bastıramıyorum ve boğuluyorum."

"O zaman bırak bana kendini, lütfen. Bırak." dedi ve alnını alnıma değdi.

Dudaklarıma değen dudaklarında kendimi ona bıraktım. Hiçbir şey düşünmeden bu ana odaklanmak istiyordum. Hataydı, ileride kendime kızacaktım ama umurumda değildi. Hiçbir şey umurumda değildi.O tatlı yaz gecesine dönmek istiyordum ve orada  kalabilirdim. Belki de kendimi o yaz gecesi yok etmeliydim.

Onun odasına nasıl geldiğimizi bilmiyordum. Acıyı bastırmanın yolunu bulduğumu sanıyordum ama bu değildi. Yine umurumda değildi. Tek arzum, şu anki tutkunun ve şehvette kaybolmaktı. Öpücükler, dokunuşlar eşliğinde kaybolmaktı. Arvind ise bu arzumu karşılıyordu. Fakat o da farklıydı. Yine de istediğini almıştı. Benimle sevişmek istemişti ve olmuştu. Hiçbir şeyi umursamadan bunu yapmıştım. Öpücüklerine, dokunuşlarına karşılık vermiştim. Fısıldayışlarına karşılık vermiştim. Köle damgasını bile eskisi gibi öpmüştüm. O ise mutlu olmuştu. Hayatımın en güzel gecesi diye kulağıma fısıldamıştı ama neden bunu demişti ki? Ben ise bir şey demiştim ve dudaklarımız buluşmuştu. Kollarımın arasındaki adamı mutlu edebilmiştim. En azından birisini mutlu edebiliyordum.

Uyku kendisini göstermişti. Kendi yatağıma gidecek gibi değildim ve burada uyuyakalmıştım. Arvind ise benim yanımda olacaktı. Bir şey olursa o beni uyandırırdı. Ah, ne geceydi ama! Şehvet ve tutku, benim acılarımı almıştı ama yine o acılar vardı. Yine kendilerini gösteriyorlardı. Acılar birer lanetti. Bıraksınlar, uyuyayım.

Aşağıdan kapının dan dan vurulması ile homurdandım. Gece gece kim olurdu? Arvind diye mırıldandım ama ses yoktu. Elimle yatağı yokladığımda kimse yoktu. Nereye gitmişti bu adam?  Gözlerimi açtım ve Arvind'i göremedim. Yerde sadece benim kıyafetlerim vardı üstelik.  Aşağıdan ise dan dan vuruluyordu. Arvind diye bağırdım ama ses yoktu. Hızla altımı giymiştim. Üstüme ise gömleğimi giymiştim. Sonra aşağı indim. Arvind yine yoktu. 

Kapıyı açtığımda ise arkasında askerlerle beraber Sandhya'yı gördüm. Yağan yağmurda peleriniyle karşımdaydı ve yüzü endişeli gözüküyordu. Gecenin bu vakti neden buraya gelmişti?

Sandhya "Vilraj, çabuk ol. Tuzağa düşürülmüş Usha ve çocuklarınız, Arvind peşlerinden gitti çabuk ol." dedi ve  gözlerim iri iri oldu.

"Ne?"diye bağırdım.

"Arvind bir not gönderdi. Anjali ile beraber Usha'yı tuzağa düşürmüş ama pişman olmuş, senin acı çekmene dayanamamış ve şimdi onu kurtarmak için gitti. Bizim destek olmamız gerekir, hadi çabuk hazırlan!" dedi ve o an içimden bir şeyler kopmuştu. Usha'ya mı üzüleyim yoksa Arvind'in beni kandırmasına mı kızayım bilemiyordum. Ablama ise diyecek sözüm yoktu. Şimdi sakince onları kurtarmalıydım.

Hızla yukarı çıktım ve yeleğimi giydim. Daha sonra kılıcımla hançerlerimi almıştım. Üstüme pelerin bile almadan bu yağmurlu havada dışarı çıktım. Sandhya ile beraber hızla gidiyordum. Geç kalmak istemiyordum. Ölümü istemiyordum. Parsmet'in lanetlemesini istemiyordum. Yüzükler çıkmıştı ve biz lanetlenmiştik. Tanrıçam lütfen bir şey olmasın. Bu soğuk, yağmurlu gecede ölümün ulu hanımı, ölümün annesi Maute'yi uzak tut. Lütfen, lütfen uzak tut. Eğer bu gece bir can alacak isen benim canımı al. Ben kendimi feda etmeye hazırdım. Aşk için ölmeye hazırdım.

Yaklaştığımızı bize doğru gelen çocuklarımdan anlamıştım. Matsyana'nın elinde kılıcı vardı, mavi elbisesi kan lekesi vardı ama çok cesur bir çehresi vardı. Zanay ise kız kardeşi Laivna'yı taşıyordu. Onda da kan vardı. 

Sandhya "Hemen çocukları saraya götürün!" dedi ve birkaç asker çocukların yanına gelmişti.

Matsyana "Baba koş, lütfen koş! Ezdaeler aç çakallar gibi anneme ve Arvind'e saldırıyorlar. Lütfen yetiş." dedi dehşete düşmüş bir şekilde.

"Tamam, kızım tamam. Hadi Sandhya çabuk olalım." dedim ve hızla çocukların geldiği yönden koşmaya başladık.

Sonunda gelmiştik. Ezdaelerin hepsi yoktu ama kalabalıktı. Arvind ve Usha'yı çemberin içine almışlardı. Ezdaeler dışında Rithu'nun askerleri de vardı. Acımasızlardı ve Usha yaralıydı. Arvind ise Usha'yı koruyordu ve ona bir şeyler diyordu. Bu nasıl olabilirdi? Onu öldürmek için ablam denilen o insanla işbirliği yapmıştı. Şimdi ise Usha'yı savunuyordu. Üstelik ölümüne savunuyordu.

Kılıcımı çıkardım ve o kalabalık grubun içine daldım. Sandhya ise askerlere saldırı emri vermişti. İlk amacım Usha ve Arvind'i korumaktı. Usha beni görünce gözleri mutlulukla dolmuştu. Arvind ise rahatlamış gibiydi.

"Seninle görüşeceğiz, Arvind-i Ugtahe! Bana bu olayın hesabını vereceksin!" dedim sertçe ve karşımdaki adamın boğazını kestim.

Arvind "Bu çukurdan kurtulalım, sonra hesabını sor." diye homurdandı.

Dövüş güzeldi ama her şey bitmişti. Herkes ölmüştü. Usha ile karşı karşıyaydım. Bana hasretle bakıyordu. Mutlu andı. Biz lanetlenmemiştik. Sonunda bitmişti. Kabustan uyanmıştım. Her şey çok güzel olacaktı. Bundan sonra ayrı olmayacaktık.

Usha bana adım attığı anda karanlıktan çıkan bir gölge Usha'yı sarmıştı ve soğuk çeliği onun gırtlağına  dayamıştı. Karanlığın içinden çıkan yüz ise Rithu idi. Kaba'nın yüzünü görünce bedenim donmuştu. Buzlar bedenimi kaplamıştı ve hareket edemiyordum.

Rithu "Tek bir adımda Usha'yı kaybedersin, Vilraj. O ölmesi gerekiyor." dedi ve Usha çaresizce bana baktı. Hareket edemiyordu, kendisini kurtaramıyordu. Bitmişti, her şey bitmişti.

"Eğer ona dokunursan, tek bir damlası akarsa sana yemin ediyorum ki öldürürüm seni. Acımam!" dedim soğukça ve Rithu güldü.

"Bunu sen mi yaparsın? Buraya geleceğini tahmin ettiğim için geldim. Şahana bu işin bitmesini istedi ve beni gönderdi."

"Bırak onu!" diye bağırdım ve adım atacak iken Sandhya beni tuttu.

Sandhya "Dur, Vilraj! Bu adam delirmiş. Usha'yı öldürecek!" dedi ve ellerimi sıktım. Çaresizlikten nefret ediyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum.

Arvind "Vilraj bir şey yapamaz ama ben yapabilirim!" dedi ve her şey hızla olmuştu.

Arvind, Rithu'yu ilk önce kısa hançeri ile yaralamıştı. Rithu ise  Usha'yı bırakmıştı. Usha ise koşarak bana sarılmıştı. Fakat Rithu boş durmamıştı. Eline aldığı hançeri fırlatmıştı ve ben Usha'yı çevirmiştim. Gelen hançeri kendi göğsümde karşılamak istiyordum, Usha'yı korumak istiyordum. O yaşamalıydı ve olan bana olmalıydı. Bu şekilde ölmek çok kahramancaydı, bir korsan için aşırı onurluydu. Şimdi ölümü kucaklayabilirdim. Buna hazırdım.

Acıyı hissetmemiştim, hançerin soğukluğu yoktu ama Sandhya'nın geceyi bölen acı çığlığı ile hançerin birisine geldiğini anlamıştım. Arkamı döndüğümde ise dizlerinin üstüne çöken, Arvind'i gördüm. Usha'yı bırakmıştım ve Arvind'i tuttum. O ise kollarıma yığıldı. Derin derin nefes alıyordu ve göğsünde bir hançer vardı. Kalbine yakındı. Ah, hayır. Hayır, olamazdı. Lütfen, lütfen olamazdı. Arvind'in elini tuttum.

"Lütfen, lütfen ölme Arvind. Burada kal, bana bak duydun  mu beni? Emrediyorum! Bana bakacaksın, anlıyor musun?" dedim dehşete düşmüş bir şekilde. Arvind'in diğer yanına ise Usha geçmişti. Yüzünde acı ve keder vardı. Islanmış yüzünde göz yaşları sürmesini dağıtmıştı.

Usha "Lanet olası Arvind, ölmeyeceksin! Duyuyor musun beni? Benim hayatımı kurtarır iken ölmeyeceksin." dedi bağırarak ve Arvind ona zayıfça gülümsedi.

Arvind "Seni kurtardım çünkü Vilraj'ı bir tek sana emanet edebilirdim, Usha. O, bensiz yapar ama sensiz asla." dedi zayıf bir sesle ve yüreğim sıkışmıştı. Kelimeler yok olmuştu.

"Ölmeyeceksin, anlıyor musun? Ölmeyeceksin!" diye bağırdı ve hıçkırıklara boğuldu.

"Duydun arsız Usha'yı. Ölmek yok. Bu hançerle mi öleceksin? Bu kadar basit mi?" dedim ama Arvind'in bakışları baygınlaşıyordu. Dediklerimi duyduğundan bile şüpheliydim.

Arvind "Kaptan, Usha ile mutlu ol ve beni o mutlu tablomuzda hep genç hatırlayacaksın. Sen ve Usha'nın arkasında hep 45 yaşında olacağım." diye mırıldandı ve elimi tutan eli gevşedi.

"Elimi tut! Bırakma! Duyuyor musun? Elimi tut!" diye bağırdım ve Sandhya karşımdaydı. Ağlıyordu.

Sandhya "Çabuk götürelim, Vilraj! Çabuk!" dedi ve Arvind'i kucakladım.

Bulduğumuz at arabasına binmiştik. Arvind kucağımdaydı ve baygındı. Usha ise karşımdaydı. Zayıf nefes alışı vardı ve elimi tutuyordu. Ölmeyecekti, hayır ölmeyecekti. Buna izin veremezdim. Bu bir fırtına ise ben ve sevdiklerim sağlam bir şekilde çıkacaktık. Hiçbir şey beni yenemezdi, hiçbir güç bunu yapamazdı. Arvind ayağa kalkacaktı, Usha yanımda olacaktı. Tanrıçam! Neden beni bu şekilde sınıyorsun? Neden sevdiğim insanları ölümle dans ettiriyorsun? Neden?

Sarayda hızla bir oda bulunmuş ve Sandhya'nın emri ile hekimler gelmişti. Hekimler odadan bizi çıkarmıştı ve dedikleri tek şey çok kan kaybetmiş olmuştu. Kapının önüne çökmüştüm. Usha ise yanıma çökmüştü, başını omzuma koydu. Elimi tutmuş, öpmüştü.

Usha "Özür dilerim, seni yalnız bıraktığım için özür dilerim." dedi ağlayarak ve güldüm. Özür dilemesi birçok şeyi değişmeyecektir.

"Bir şey değil, bir daha bırakmazsın olur biter tamam mı? Böylece başka insanlara zarar vermeyiz." dedim ağlayarak ve tavana baktım.

Biz bu hale nasıl gelmiştik? Şimdi ne olacaktı? Ben ne yapacaktım? Acı yoğundu, kan çoktu. Bu kan beni boğuyordu, dibe çekiyordu. Yüküm ağırdı, eziliyordum. Tek arzum ölümün olmamasıydı yoksa ben eski ben olmazdım. Tanrıçam! Neden bu gece anlamamıştım ki? Arvind'in benimle vedalaşır gibi seviştiğini, öptüğünden anlamalıydım ama ben sadece acımı bastırmak istemiştim. Şimdi ise bencilliğimin cezasını ödüyordum. Lütfen, Arvind'in canını alma. Maute'yi gönder. Yoksa bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ben merhametimi kaybedecektim.

Usha

Rithu

Lepika

♣Vilraj'ın ikizlerini nasıl buldunuz?

Usha'nın ayrılma istediği doğru bir karar mıydı? Sizce Vilraj-Usha lanetlendi mi?

Lepika sizce hamile mi? Bu evlilikten kurtuldu mu?

♣Usha'nın suikast olayını nasıl buldunuz? Beklediğiniz gibi miydi?

Sizce Arvind yaşayacak mı? Yoksa ölecek mi? Bunu ondan bekliyor muydunuz? Anjali'nin tepkisi ne olacak? Rithu bu olaydan sıyrılabilecek mi?

♣Sizce Usha, Vilraj-Arvind arasında yaşananları öğrenecek mi? Öğrense tepkisi ne olur? Ayrıca Vilraj'ın davranışı doğru muydu?

♣Sizce bundan sonra ne olacak? Vilraj ne yapacaktır?

Açıkçası bu bölüm benim için çok duygusaldı. Yer yer gözlerim doldu, üzüldüm. Erken bittiği için yayınlama kararı aldım. Fakat bu hafta için bölüm gelmeyecektir çünkü teslim projem var. Bu upuzun bölümle beni 1 haftacık beklemenizi isteyeceğim.

Sevgilerle!

Continue Reading

You'll Also Like

VAZİFE By ALGON

Historical Fiction

13.9K 769 31
Osman bey Alaeddine vazife vermişdir. Ama bu vazife onların planladığı gibi olmaz ve başka kötü şeyler olur
44.5K 2.9K 51
TANITIM~ BİLGİLENDİRME!! Göğsünde milyonlarca sim parçasını barındıran kadifemsi gökyüzünün altında ölümün kollarına koşarken başladı her şey. Bu baş...
2.6M 140K 63
Dünyada minimuma inen insan sayısı beş vampir krallığını büyük bir kriz ve kuraklığa sürüklemiştir. Artık krallar daha vahşi ve kontrol edilemez duru...
7.9K 951 21
Yavaş yavaş ölüyorum. Bunu biliyorum. Kimilerine göre bu bir intihar. Ama ben yüzlerce kişi ölmesin diye kendimi "FEDA" ediyorum.