Ateşin Kurbanı

By Elizabethstark1

510K 32.2K 36K

TAMAMLANDI! THE WATTYS 2020/TARİHİ KURGU KAZANANI Tarihikurgu #1 Tarih #1 Aşkın, iktidarın ve gücün savaşı! B... More

2020 Watty Ödülleri Kazananı
♦Bilgilendirme - Ülkeler♦
Bilgilendirme-Karakterler ♦
Bilgilendirme: Şahlar&Şahbanular
Bilgilendirme: Haritalar
Yeni Kitap!-2020/2021-Gazap Tanrısı'nın Çocukları♥♥♥
Resim & Şah ♦
Korkular & Altın ♦
Vekil & Düğün ♦
Zafer & Onur ♦
Işık & Hazine ♦
Uyanış ♦
Zafer Alayı & Aile ♦
Güven & Kızılcık Sopası ♦
Cezalandırma & İçgüdü♦
Sarhoş & Cariye ♦
Hırçın & Tutku ♦
Sorumluluk & Değişmek ♦
Buluşma & Etkilemek ♦
Odak & Kardeşler ♦
Uyuyan Güç & Zalim, Şarap♦
Masumiyetin Sorgusu & Adaletin Vicdanı ♦
Sessizliğin İnfazı & Acıyı Kucaklamak ♦
Basit & Sıradanlık ♦
Kılıç Düellosu & İhanet ♦
Müttefik & Kelime Oyunu ♦
Güç Yolu ♦
Korku Deliliği & Zalimlik Bedeli♦
Anka Kuşu & Ejderha ♦
Merdiven & Hükümdar Eşi ♦
Kuralsız Şah♦
Nemdas'ın Ruhu ♦
Aşkın Gücü♦
1. Kısım Ateşin Kurbanı Yapay Zeka Görselleri ♦
İkinci Kısım:Ateşin Işıltısı - Karakterler ♠
Tutkuyla Sevmek ♠
Gösteriş ♠
Canavar ve Küçük Kız♠
Kara Hırs♠
Maskeyi Kırmak ♠
Sen Kimsin?♠
Kırmızı İp♠
Şımarık Kız♠
Tecrübesizlik ♠
Beklenilen Kişi ve Haber♠
Sapheda'nın Gözyaşları♠
Anka'nın Çığlıkları♠
Özgürlüğü Öğrenmek♠
Gölgelerin Oyunları♠
Ufak Tefek Sohbetler/Notlar/Duyurular
Hiçliğin Zehri ♠
Şahbanu Anjali♠
Karanlık Ateş♠
Söz♠
Suyun Kızı♠
Korku ve Felaket♠
Merhamet ve Zalimlik♠
Boğmak♠
Ayna Kırıkları♠
Anka Hırsı♠
Yıldızlarla Dans♠
Acıdan Delirmek♠
Tutkunun Ölümü♠
Derin Yaralar♠
Yaşamak ♠
Diz Çöktürmek♠
Aşk Suç Mu?♠
Zamanı Gelince & Kraliçenin Ateşi♠
2. Kısım Ateşin Işıltısı Yapay Zeka Görselleri ♠
Üçüncü Kısım:Ateşin Hükmü Karakterler❦
Masumiyetim Silahım❦
Gizli Bir Sorun❦
Canavarın Hükmü❦
Oyun❦
Kurdun Adaleti❦
Yeniden Yükseliş❦
Kristal Oyunlar❦
Işığı Bul❦
Bencillik ❦
İki Kılıç❦
Medarat Yılanı❦
Karşılıklı İhanet❦
Delinin Yıldızı❦
Kendini Öldürmek❦
Şahbanu Acısı❦
Benim Hükmüm ❦
Özgür Bırakılan Kuş ❦
Çöl Köleleri❦
Güç Savaşı ❦
Zalimlik ve Kan❦
Tufan❦
Kaderi Değiştirmek❦
Kış ve İsyan❦
Siyah, Mor ve Altın❦
Çölün Kızı❦
Acı Uçurumu❦
Hükümdar Hazırlıkları❦
Ateşin ve Suyun Uyumu❦
Eskisi Gibi Olmayacak❦
Delinin Savaşı❦
Yenilginin Zaferi❦
Ejderha Tacı❦
3. Kısım Ateşin Hükmü Yapay Zeka Görselleri ❦
4. Kısım : Ateşin Çığlığı - Karakterler♣
Kalplerdeki Savaş♣
Benim♣
Morun Etkisi♣
İçe Bakmak♣️
Planlar ve Gelecek♣
Hükümdar ve Baba♣
Sevgim Yetmedi♣
Orta Yol♣️
İspatlama♣
Baba Katili & Zincirler♣
Düşmanlık İçin Dostluk♣
Ölümü Düşünmek♣
Vicdan Kafesi♣
Soğuk Kibir♣
Zayıf Noktalar♣
Karanlıktaki Fısıltılar♣
Kraliçe Taşı♣
Gücün Dikenleri♣
Elimi Tut♣
Ufak Tefek Sohbetler/Sorular🔥🥀
Dikenli Gül♣
Ateşkes♣
Hüküm Bedelleri♣
Savaşçı Kalbi♣
4. Kısım Ateşin Çığlığı Yapay Zeka Görselleri ♣
5. Kısım:Ateşin Yazgısı♥
Hükümdarlık Naibi♥
Güneş'in Kızı♥
Meydan Okumak♥
Artangallı Şahbanu♥
Güzel Bir Hata♥
Düşünceler♥
Hassas Kalp♥
Tehlikeli Delilik♥
Ejderha Ateşi♥
Güç Kaybı♥
Hükümdarın Geleceği♥
Priya Tutkusu♥
Parçalanan Hayaller♥
Bilinmeyen Sızı♥
Geç Gelen Adalet♥
Bir Şahran♥
Rezil♥
Fırtına Öncesi♥
Zaferi Müjdelemek♥
Gelecek İçin Hayaller♥
Kan Yağmuru♥
Maute'nin Nefesi♥
Sashibai'nin İyiliği♥
Kendini Kaybetmek♥
Sönmeyen Ateş♥
Buzun Kıvılcımı♥
Savaş Öncesi♥
Yanan Şahbanu♥
Krisnae'nin Düşü♥
Banuşah♥
Son Emir♥
Gölge ile Savaşçı♥
Sapheda'nın Hüznü♥
Kan Oyunu♥
Krisnae&Sapheda(FİNAL)♥
5. Kısım Ateşin Yazgısı Yapay Zeka Görselleri Part-1 ♥
5. Kısım Ateşin Yazgısı Yapay Zeka Görselleri Part-2 ♥
♦♣♠♥Yeni Kitap♦♣♠♥
Kapaklar♦♣♠♥
❤Ateşin Kurbanı The Wattys2020 Özel Kapağı, 2020 Sohbet❤
Gölgenin Aşkı Yayında!

Işığın Teslimiyeti❦

2.1K 181 328
By Elizabethstark1

Herkese Merhaba! Lütfen oylarınızı ve yorumlarınızı yazınız.
:) yorumlarda gelsin ama... Kendinizi belli edin lütfen. Vote/yorum bekliyorum. Bu kadar hızlı gelen bölümler bunu hakkediyor. :)

Bölüm şarkısı ile okuyunuz. :)

Aşağıda Mahavir ve Shalin var.

İyi okumalar!

Yayınlanma : 31.08.2018 (00:25)

Sashibai Şahlığı - Ghunda- Kılıç Sarayı

Sandhya

Çalışma odamdaydım. Önümdeki kağıda bir şeyler karalıyordum. Canım sıkkındı. Anjali'nin Artangal'a karşı yaptığı vahşete bir çözüm bulmalıydım. İsyanlara bir çözüm bulmalıydım. Yorulmuştum, kırılmıştım ama savaşmaya gücüm vardı. Kendi geleceğim için, Naresh'in geleceği için ve evlatlarımın geleceği için savaşmalıydım. Bunu yapamazsam, neden hükümdar olmayı istemiştim ki? Savaşacaktım. Artangal için, Sashibai için savaşacaktım. Savaşmazsam benim için ölen insanları kızdırmış olurdum. Abim Vityor kızardı mesela. Neden pes ettiğim için kızardı ve sonra beni toparlardı. Şu an yanımda değildi ve ben kendi kendimi toparlamalıydım. Artangal insanlarını kurtarmalıydım. Onlar birkez daha benim yüzümden felaket yaşamamalıydı.

İsyanların sonuçları ortadaydı. Kışın bu yıl daha da sert geçmesi üzerine ve isyanların patlaması Sashibai'yi zor duruma sokmuştu. İsyanlar bitse, bu zor kış biterdi. İsyanı bitirmenin yolu neydi? Naresh'in seçimi kan ve zalimlik olmuştu ama ben bunu istemiyordum. Kanla zalimlikle çözülürdü elbette ama bu yıkıma yol açardı. Halk, yöneticiye küserdi ve devlet batardı. Daha farklı olmalıydı. Tanrıçam! Bana lütfen yardım et, lütfen. Sapheda isminin anlamını kullanmamı sağla. Onun gibi ışık saçmamı, yol göstermemi sağla.

Kapım tıklandı ve gel sesimle içeri Usha girdi. Artık benim tarafımdaydı. Anjali'den uzak duruyordu çünkü Anjali ona ölümü getireceğine dair sözleri vardı. Bu Usha'yı korkutmamıştı ama Vilraj korkmuştu ve Usha'nın Anjali'den uzak durmasını istemişti. Usha ise uzak duruyordu.

Elinde bir kutu vardı ve bu kutuyu önüme bıraktı. Daha sonra karşıma oturmuştu. Sürmeli gözlerinde merak vardı.

"Usha, bu kutu ne?" dedim merakla ve kutunun kanatlı aslan kabartmalarına dokundum. Ahşaptı ve güzel işlenmişti.

Usha "Bu kutu sana geldi, tatlım. Medarat'tan geldi ve ben teslim aldım. Vilraj'a gelen bir mesajla beraber geldi."

"Vilraj ile Kraliçe mektuplaşıyor mu?" dedim ve Usha gözlerini devirdi.

"Hele öyle bir şey olsun, Vilraj'ın parmaklarını keserim. Aklına geldiği türden bir mesajlaşma olmadı daha farklı oldu ve onu boşver. Beni şaşırtan sana özel bir kutunun gelmiş olması."

"Bende şaşırdım açıkçası ve bunun gizlice olması çok tuhaf."

"Hadi, açsana." dedi ve kutuyu açtım.

İçinden kurumuş ejderha çiçekleri çıkmıştı. Bu çiçekler benim için özeldi. Artangal'ı hatırlatıyordu ve sürekli kullanıyordum. Bir nevi kendi simgem olmuştu. Kutunun içinden bu çıkması beni şaşırtmıştı. Çiçeklerin içinde ise altın renkli bir zarf vardı. Zarfı çıkardım ve kutunun içine baktım. Başka bir şey yoktu. Zarfa baktım. Nazikçe açtım ve karşımdaki yazıya baktım. Yazı kusursuzdu. Düzgün bir şekilde yazılmıştı ve Sashibai dilindendi. Yüksek sesle okumaya başladım.

Shahbaanu Sandhya-i Sapheda!

Ben Medarat Kralı Sheer-Makpha'en Gale. Bu mektup aslında sabırsızlığımın sonucu yazıldı. Normalde buraya geldiğiniz zaman tebrik edecektim ama sabredemedim. Sanırım inandığım tanrının sabırsızlığını üstümde taşıyorum.

Sizi tebrik ederim, Şahbanu Sandhya. Çok zor bir şeyi başardınız ve Sashibai'nin eş hükümdarı oldunuz. Tıpkı benim gibi sizde yabancı topraklarda doğdunuz. Doğdunuz toprakları aştınız ve şu an yabancı topraklarda hüküm sürüyorsunuz. Bu zor bir durum bence. Herkes kendi topraklarında hüküm sürmek ister, doğduğu insanlara hükmetmek ister. Fakat kader beni çöl topraklarına sürdü. Kendi topraklarımdan, insanlarımdan uzağım. Hoş, siz şu an doğduğunuz topraklarında hükümdarısınız. Bu özelliğiniz beni imrendiriyor.

Keşke bende doğduğum toprakların hükümdarı olabilseydim diyorum ama sonra bu topraklara bakıyorum. Medarat toprakları beni benimsedi. İnsanları beni kabullendi ve kralları olarak görüyorlar. Tanrıma ve bana saygı duyuyorlar. Bu beni onlara bağlıyor ve onlara hükmetme arzumu artırıyor. Bende tıpkı senin gibi ateşin hüküm sürdüğü bu topraklara hükmedeceğim, Şahbanu. Sizinle ben çok benziyoruz ve ben sizi kendime örnek alıyorum. Bunu bilin istedim.

Mektubu sonlandırıyorum ve sizinle tanışmayı sabırsızlıkla beklediğimi ekliyorum. Ben sizin topraklarınıza gelemedim ama siz geleceksiniz. O gün eminim ki ikimizde birbirimizi tanıdığımız için çok mutlu olacağız.

Sevgilerle

Medarat Kralı, Ateş Kılıcı, Çöl Ateşi

Sheer-Makpha'en Gale

Mektup bitmişti ve arkama yaslandım. İlginçti. Kraliçe bana yazabilirdi ama Kral'ın yazması çok tuhaftı. Üstelik içinde ejderha çiçekleri çıkmıştı. Belki çiçekleri sevdiğimi Asenath söylemişti ve o da böyle hoşnutluk yapmak istemişti. Her cümlesi çok tuhaftı. Özenle seçilmiş kelimelerdi ve her birinde gizli bir anlam vardı. Sanki başka derdim yokmuş gibi birde bu mektup işi çıkmıştı. En iyisi şimdilik önemsememekti. Kral Makpha'dan daha önemli sorunlarım vardı.

Usha'ya baktığımda ise düşünceliydi. Bir parmağı saçıyla oynuyordu. Bakışları mektuptaydı ve derin bir nefes aldı.

"Ne oldu, Usha? Mektuptan memnun olmuş gibi değilsin." dedim ve omzunu silkti.

Usha "Mektuptan değil, yazan kişiden hoşlanmadım. Her kelimesinde bir kibir var ve bu mektubu Vilraj'ın okumasını çok istiyorum."

"Neden ki?"

"Nedenini boşver. Sadece Vilraj'a ver, Sandhya." dedi ve kağıda baktım.

"Usha şu an bu mektupla uğraşmak istemiyorum. Derdim zaten çok birde ülke sınırlarının dışında bir dert edinemem." dedim ve mektubu zarfa koyup, kutunun içine koydum.

"Zaten sen uğraşmayacaksın ki, canım. Vilraj uğraşacak." dedi ve kafamı salladım.

"Hayır, Usha. Bu mektupla meşgul olamayız. Kral tebrik etmek istedi ve etti. Bu olayı unutuyoruz."

"O zaman isyan bittiğinde, bu mektubu Vilraj'a vereceksin."

"Peki, veririm. Çok zor zamanlar geçiriyoruz, Usha ve ben bir an önce bitmesini istiyorum. İnsanlara zarar verdiğimi bilmek kadar kötü bir şey yok."

"Zarar vermiyorsun, o insanlar kendilerine zarar veriyorlar. Eğer sendeki cevheri görebilselerdi, kendilerine zarar vermezlerdi."

"Ben o insanlara zarar veriyorum, Usha. Benim yüzümden oluyor her şey. 17 yaşında da bu olmuştu, 25 yaşındayım ve yine aynı şeyle karşı karşıya geliyorum. Dokunduğum, sevdiğim her şeye zarar veriyorum ve bu beni içten içe üzüyor."

"Zorluklarla başa çıkmayı bil, Sandhya. Şu an sen 17 yaşındaki kız değilsin. 17 yaşındaki halin ne yapmıştı?"

"Kalbine hançer saplamaya çalıştı ama beceremedi." dedim donukça ve elim o yaranın izine gitti. Hala oradaydı ve aynaya her baktığımda görüyordum. Bu yara bana ölen binlerce kişiyi hatırlatan bir mirastı, damgaydı. Ölene dek hatırlamaya mahkumdum.

"O kız, zorluklara karşı ölümle cevap verdi ama şu an 25 yaşındaki kadın bu zorluklara yaşamla karşılık verecek. Ölüm basit bir kaçış ama yaşam zorlu bir direniştir, Sandhya." dedi ve ona baktım.

"Hiç ölmek istemedin mi?" dedim ve güldü.

"Vilraj'ın beni terk ettiği zaman, aileme yıkımı getirdiği zaman istedim ama sonra dedim ki, ben ölemem. Yapamam bunu. Yaşamam lazım. Yaşamam ve savaşmam lazım dedim. Sonucu görüyorsun. Ben kazandım. Sevdiğim adamla beraberim, canımı feda edebileceğim harika çocuklarım var ve ailemin başıyım. Sende şimdi yaşamı tercih et ve savaşmaya devam et. Yılgınlığı bırak."

"Usha, seni sevdiğimi demiş miydim? Hayranlık uyandıran bir kadınsın ve iyiki benden yanasın." dedim gülümseyerek.

"Ah, tatlım. Hassas kalplisin ve ben bir abla olarak bu hassas kalbini koruman için sana yol gösteriyorum. Ayrıca ben de seni seviyorum."

"Savaşacağım ve yılmayacağım. Ömrümün sonuna kadar bu olacak. Anjali'yi aslında bu konuda örnek almam lazım. Sürekli bir savaş halinde. Yaşamak için mücadele ediyor. Mücadele etmeyi bıraktığı an, ölecek."

"Sandhya, sen bizlere göre daha rahat büyüdün. Bir prensestin ve her istediğin oluyordu. Buraya geldiğin zaman yaşam için savaşmak nedir, bunu öğrendin."

"Evet, öğrendim." diye mırıldandım.

"Sandhya, isimlerinin anlamına göre hareket et. Sapheda olarak yol gösteren ol, ışık ol. Senin varlığın budur. Asla ama asla mücadele etmekten vazgeçme."

"Etmeyeceğim. Usha, ben bu makamın hayalini kurdum ve vazgeçmeye niyetim yok. Bir yandan ise sorumlu olduğum insanlar var. Artangal insanları artık Sashibai insanları. Bu ülkenin hükümdarı olarak onları düşünmeliyim. Ben Şahbanu Sandhya-i Sapheda'yım. İnsanlar bana Işığın Banusu diyorsa, bunu kanıtlamalıyım. Bir yolu olmalı ve bu yolu bulacağıma inanıyorum."

"Yolu bulacaksın ve sonra düğününüz gerçekleşecek. Sashibai'nin göreceği en görkemli düğün olacak. Naresh gökyüzündeki her yıldızı saçlarına toka olarak takacaktır." dedi heyecanla ve gülümsedim.

"Ateş ve suyun hükümdarlığı sürecek. İlk önce bu asi ateşi kontrol etmem lazım. Acaba Makpha kendisini nasıl kabul ettirdi? Beni anlayabilir diye düşünüyorum."

"Asenath'ın insanları, bizden daha tuhaf. Korsan olarak oraya gitmiştim ve inan bana hiç sevmedim." dedi ve yüzünü buruşturdu.

"Kölelik var ve bu çok kötü bir şey." dedim ve kapım tıklandı. Gel sesimle içeri Anjali'nin erkek kardeşi Baldev gelmişti. İri yarı bir askerdi. Astena kardeşler tarafından en aptal olarak kabul edilen oydu ama bence değildi. Çünkü Naresh'in anlattığı mektup olayında kolayca sıyrılmıştı. Bu da onun aptal gibi gözüken bir zeki olduğunu gösterirdi.

Baldev "Şahbanu, beni buraya Şah gönderdi. Kendisi Artangal insanlarına giden yardımı kesen hain askerleri bastırmam için emir verdi ve bunu size iletmemi istedi. Onayınıza göre harekete geçeceğim." dedi ve Usha bana baktı.

"Demek oluyor ki, Sashibai'nin askerleri birbirine karşı savaşacak öyle mi?" dedim yavaşça.

"Evet, Şah Hanım."

"İç savaşın başlangıcı olacak. Naresh daha fazla bekleyemedi, ülkeyi yıkıma götürmesine izin veremem. Ordu kendisini zayıflatamaz."

Usha "Sandhya, askerler harekete geçerse iç savaş başlar. İsyanlar zaten var ama ordunun da kendi içinde savaşması hiç iyi değil."

Baldev "Bende bunu düşündüğüm için Şahbanu'ya geldim. Şah fikrini sundu ve son sözün sizde olduğunu ekledi."

"Askerler karşılarındaki arkadaşlarına savaşmaya hevesli mi?" dedim ve Baldev başını eğdi.

"Kim aynı odayı, aynı ekmeği paylaştığı arkadaşına savaşır ki? Bunu hiçbiri istemiyor ama hepsi ülkenin kaderinin farkında."

Usha "Pis Rithu! Askerleri sürdü. Tanrıçam! Sandhya acilen orduda Rithu'nun karşısına dikebileceğin bir asker lazım." dedi sinirle ve Baldev'in bu cümleyi duyduğundaki aradığınız kişi benim havası gözümden kaçmamamıştı. Yine de şimdilik olmazdı.

"Drahi ailesini karıştırabilmek önceliğim, Usha. Lepika zaten benim adıma çalışmalarına alttan alttan başladı ama babası buraya gelirse, karışmış olacak."

"Çocukların öğretmeni o oldu değil mi?"

"Evet, evet. İyi bir öğretmen ama daha fazlası lazım. Baldev sana gelince, emrim şudur. Askerler, arkadaşlarına savaşmayacak. Artangal'a malları göndermeyi engelleyen askerler var ve onlara dokunulmayacak. Şah'a bunu ilet."

Baldev "Bundan emin misiniz? Bunu yaparsanız, Artangal'a yardımlar gidemeyecek."

"Bunu yaparsam, iç savaş olmayacak. Ordu birbirine girmeyecek. Şah ve Şahana savaşmayacak. Son ana kadar bu emri vermeyeceğim, Baldev."

"Şah'ın sabrına bağlı, Şahbanu. Eğer Şah size sormamı istemeden bu emri verirse, emir gerçekleşir bilginiz olsun."

"Peki." dedim yavaşça.

"İzninizle ben gidiyorum." dedi ve sağ elini sol göğsüne yumruk şeklinde bastırarak gitti.

Ben ise arkama yaslandım. Direnmem lazımdı ama nereye kadardı, bilmiyordum. Sabretmeliydim. Ben şahbanu oldum. Naresh ile evlendim. Pes etmemeliydim. Evet, zor bir savaştı. Düşmanlarım acımasızlardı ama ben onlardan daha güçlüydüm. Ben bitti demeden, hiçbir şey bitmezdi. Kimse yenildiğimi görmeyecekti. Daha yapacağım birçok şey vardı.

Usha gitmişti ve ben odamda tektim. Birkaç belgeyi inceledikten sonra kapım tıklanmıştı. Gel sesimle içeri önden Lepika arkasında ise orta yaşlı bir adam gelmişti. Omuzlarında kürk vardı. Lepika saygıyla başını eğerken, adam dik dik bakmıştı. Lepika gibi kahverengi saçları vardı ve Rithu'nun bakışlarını andırıyordu. Sanırım karşımda Lepika'nın babası ve Rithu'nun abisi vardı.

Lepika "Şahbanu karşınızda Mahavar-i Drahi var." dedi gururla.

"Oturun, oturun ayakta kalmayın." dedim ve oturdular. Hizmetçime verdiğim emirle sıcak çay ve tatlı getirmişlerdi. Mahavir'in bakışları oldukça temkinli iken Lepika oldukça rahattı.

"İşte sana söz verdiğim gibi inatçı babamı getirdim. Amcam Rithu'nun önüne durabileceğine eminim." dedi tatlı bir sesle ve Mahavir'e baktım.

"Drahi ailesi beni sevmiyor, Lepika."

Mahavir "Çünkü siz kuralları yıktınız, farkında mısınız?" dedi soğukça.

"Kuralları keyfimden yıkmadığımın farkındasınızdır, Mahavir. Yoksa sizde mi Rithu gibi düşünüyorsunuz? Bu topraklara yabancı bir kadın hükümdarlık yapamaz. Taşıdığım bir damla Sashibai kanının bile önemi yok."

"Kural budur. Parsmat bu toprakları Sashibai kanının hüküm sürmesini istiyor."

Lepika "Sandhya, iyi gelecek bir hükümdar. Bunu görmemeniz sizin cahilliğinizden alakalı." dedi sertçe ve babası kaşlarını çattı.

Mahavir "Lepika!"

"Evet, baba. Amcamın kafasında bir örümcek var ve o örümceğe göre hareket ediyor. Halamı çok sevseydi, Sandhya'yı kabul ederdi."

"Halanla ne alakası var?"

"Halamın katili ile hareket ediyor. Yashila halam bunu ister miydi? O, ülkemizin iyiliğini düşünürdü ve bu yüzden Sandhya'yı desteklerdi."

"Rithu kontrolden çıktı zaten. Sashibai'yi düşünen insan, Sashibai'nin insanları olan Artangal insanlarına yardım göndermeyi nasıl engelliyor? Eşi söyledi, Şahten Prihan. Bunu duyduğumda çok şaşırdım." dedim ve Mahavir şaşkınlıkla baktı.

Mahavir "Rithu bunu yapacak kadar acımasız değildir."

"Yaptı. Artangal insanlarını hiçe saydı ve yaptı. Şimdi bu soğuk kışta ne olacak? Masum insanlar ölecek. Bebekler, çocuklar ölecek ve bunu kim üstlenecek? Kim hesap verecek?"

Lepika "Baba, amcam devlete yarar değil zarar veriyor. Bir Drahi'nin amacı neydi? Bana ne öğretmişsin, hatırlasana." dedi ve babasına baktı. Mahavir ise yere bakıyordu. Derin bir nefes aldı ve bana baktı.

Mahavir "Bir Drahi'nin amacı, ülkesini korumak ve faydalı olmaktır. Onun için canını feda etmektir ve milletine kendisini adamaktır. Sashibai topraklarında olan herkesi korumaktır."

"Amcam bu amacı bozdu. Artangal artık Sashibai iken kendisi bizzat zarar veriyor. Buna dur dememiz ve Sandhya'yı desteklememiz lazım. Bu isyan giderek tehlikeli bir hal almaya başladı ve biz Drahiler olarak Priyaları korumalıyız. Tıpkı tarihte olduğu gibi, arkalarında durmalıyız. Onlar bizim önderlerimiz, bizler ise savaşçılarıyız. Şahbanu Nemdas adına bunu yapmalıyız."

"Lütfen, yardım edin. En azından kendi ailenizi kontrol altına alın, Rithu'yu durdurun ve bende üstüme düşeni yapayım, isyanı bastırayım. Eğer yardım etmezseniz, ülke bir iç savaşa sürüklenecek. Kocamın verdiği emri durdurdum ama yarın için bir garantim yok. Bu ülkeyi kaybedemeyiz, insanlarımızı yabancı hükümdarlara teslim edemeyiz." dedim ve Mahavir bir şey demedi. Konuşmaması beni daha çok geriyordu ve Lepika'ya baktım. Onun bakışlarında ise rahat ol der gibi bir ifade vardı.

"Hadi baba. İkna oldun, biliyorum neden nazlanıyorsun? Artık yumruğu masaya vurmanın vakti değil midir? Bu ailenin yöneticisi sen olmalısın, halamı ölüme gönderen amcam değil." dedi ve Mahavir sertçe kızına baktı.

Mahavir "Lepika!" dedi sertçe.

"Halamı çok seviyordun, amcama çok kızdın. Bunları ne çabuk unuttun? Şimdi amcamın tarafında olursan, halamın ruhu acı çekmez mi? Amcam beni halama benzetirken içim nasıl acıdı, haberin var mı? Şimdi sırf saçma bir kural yüzüne halamın hatırasını hiçe mi sayacaksın?" dedi bağırarak ve Mahavir biraz ürkmüştü.

"İşte şimdi Yashila'ya benzedin." diye mırıldandı.

"Ben onun gibi değilim oysaki. Onun kadar zarif değilim, onun kadar akıllı değilim. İşte bu yüzden şahbanu olmak istemedim. Çünkü zaten şahbanu makamına yakışan birisi vardı bu sarayda. Sandhya! Şah Naresh bu kızda bir şeyler gördü ve sarayına getirdi. Pişman olacağı bir hareket değildi çünkü bu kızın yapabileceklerini gördü. Sonra onu şahbanu yaptı. Işığın Şahbanusu oldu. Şimdi bu ışığı söndürmek isteyenler var. Lütfen, durduralım baba. Drahiyiz biz. Astena köpekleri olamayız, değil mi?"

"Söz veriyorum, asla pişman olmayacaksınız. Sizden tek ricam Drahileri durdurun." dedim.

Mahavir "Şahbanu Sandhya, sizi şahbanu olarak kabul ediyorum ve isteğinizi yerine getireceğim. Bunu ülkem için yapacağım ama size bağlı birisi olmayacağım çünkü sizi izlemem lazım." dedi ve gülümsedim.

"Güven çabuk kazanılmaz, biliyorum ama pişman olmayacaksınız."

Lepika "Doğruyu seçeceğini biliyordum! Parsmat aşkına şu an çok mutluyum." dedi neşeyle.

Mahavir "Rithu ile bu akşam konuşacağım ve Şahbanu sizde bu isyanı bastırın. Aksi takdirde beni de karşınızda görürsünüz." dedi ve ayağa kalkıp, gitti. Lepika ise arkasından bakmıştı. Bana baktığında ise mutluydu.

Lepika "İsyanı bastıracaksın."

"Nasıl?" dedim gülerek. Onun bu kendinden emin hali beni güldürmüştü.

"Bilgeliğinle Sandhya. Bugün bu inatçı keçi babamı ikna etti isen, Ghunda insanlarını da edersin. Kelimelerin sihrini kullan çünkü sende bu sihri kullanma var. Birazcık şans yanında olup, Bhaegya yüzüne gülerse isyan biter."

"Bhaegya yüzüme gülmüyor ne yazık ki." dedim ve derin bir nefes aldım. Daha sonra içeri cüce Sahen girdi. Yüzünde şaşkın bir ifade vardı. Kuzeni olan Lepika'yı görmezlikten gelmiş ve direk bana bakmıştı.

"Ne oldu?" dedim merakla.

Sahen "Şahten Shalin saraya geldi, hanımım. Sürpriz bir ziyaret yaptı." dedi ve şaşırdım.

"Ne?"

Lepika "Şahten deli mi bu kışta kendi şehrini bırakacak kadar?"

Sahen "Deli olduğunu yeni mi öğreniyorsunuz?" dedi bıkkın bir sesle.

"Onun yanına gitmeliyim. Nerede?" dedim merakla.

"Beni izleyin." dedi ve odadan çıktık.

Sarayın girişindeydi. Prihan, Anjali ve Naresh Shalin'in yanındaydı. Shalin neşeyle onlarla konuşuyordu. Anjali ile araları bozuktu diye biliyordum ama bu bozukluk bitmiş gibiydi. Beni gördüğünde ise bana gülümsemiş ve hızla gelmişti. Birbirimize sarılmıştık. Daha sonra bana baktı. Gözlerinde hayran bir ifade vardı.

Shalin "Tanrıçam! Sandhya sen çok güzel bir şahbanu olmuşsun. Hayal ettiğimden bile daha güzelsin." dedi neşeyle.

"Shalin, bu soğuk kış günlerinde sarayımızı bir güneş gibi aydınlattın. Saraya geldiğin gibi için teşekkür ederim." dedim ve Cilveli Şahten kıkırdadı.

"Bu sarayın benim gibi güneşe ihtiyacı vardı. Bebeğimi ve tatlı eşimi bırakıp, buraya geldim. Kıymetimi bil." dedi ve yanımıza Naresh geldi. Ablasını gördüğü için mutluydu.

Naresh "Akşam yemeğinde beraber olamayacağız ama benim güzel banum seninle ilgilenir." dedi gülümseyerek.

"Naresh, sen neden yoksun?" dedim ve yeşil gözlerinde sert bir karanlığı gördüm.

"Benim işim var. Askerlerimin başında olacağım ve yardımı engelleyen isyancılarla mücadele edeceğim."

"Naresh! O askerlere dokunulmayacak. Askerler birbiri ile savaşmayacak."

"Korkma, askerler birbiri ile şimdilik savaşmayacak ama ona da sıra gelecek. Yardımı engelleyen sivillere karşı baskınım var." dedi hissizce ve derin bir nefes aldım.

"Peki." dedim. Bazen bir kelime binlerce cümleye bedeldi ve benim kelimem de bu olmuştu.

Shalin "Ben odama yerleşeyim ve ısınayım. Ghunda, Dalhade ile aynı soğuklukta."

"Haklısın. Odan için yardımcı olayım, sarayın hanımı benim. Sahen Şahten'e en özel odalardan birisini vermek istiyorum. Konforlu bir oda olsun." dedim ve Anjali'ye gülümsedim. Ona bu işi bırakmayarak beni sindiremediğini kanıtlamıştım.

Shalin'in gelişi için verilen yemeği hemen ayarlamıştım. Daha sonra ise kendim hazırlanmıştım. Bir şahbanu gibi görünmek istiyordum. Mor elbisemi giymiştim. Siyah saçlarımı tek örgü yapmıştım ve ejderha çiçekleri olan bir toka saçlarım yerleştirilmişti. Yemek benim idaremde olacaktı. Şah yoktu ve onun eşi olarak ben vardım. İsyanlar olsa bile ben şahbanuydum.

Odamdan çıktım ve yemeğin olacağı yere geldim. İçeride çok az kişi vardı. Masanın en başına ben oturacaktım ve orası boştu. Solumda Anjali, sağımda ise onur konuğum olarak Shalin vardı. Onun yanında Prihan vardı. Prihan'ın eşi Rithu gelmemişti. Kendisine göre benimle aynı ortamda olmak istemiyordu ama umursamıyordum. Ayrıca Vilraj ve Usha'da masamızdaydı. Shalin'in sevdikleri insanları toplamıştım.

Masanın başına oturdum ve gülümsedim. Benimle beraber yemeğe başlanmıştı. Shalin masayı neşelendiriyordu. Dalhade'yi anlatıyordu ve ziyaret etmem için yalvarıyordu. Ben ise gülümsüyordum. Vilraj ise yeğenine şakalar yapıyordu. Böylece yemek sorunsuz geçmişti. Herkes gitmişti. Geriye ben ve Anjali kalmıştık. O da kendisini benim kadar, hatta benden daha fazla ev sahibesi görüyordu. Masadan kalkarken, Anjali beni tutmuştu. Yeşil gözleriyle karşı karşıya geldim. Ürkmemiştim. Korkmamıştım. Yaptığı korkunç şeylere rağmen ondan korkmuyordum.

Anjali "Naresh nerede?"

"Seni ilgilendirmiyor." dedim küstah bir tavırla. Bu beni şaşırtmıştı çünkü kendimden beklemediğim bir hareketti yine de bunu hakketmişti. Anjali ise gözlerini kısmıştı.

"Onun annesi olduğumu unutuyorsun. Sen ise bir yabancısın. Oğlumla benim arama giren bir yabancı." dedi sinirle.

"Oğlunla arana girmek istemezdim ama kendin olayları bu hale getirdin. Şimid bırak kolumu." dedim ve kendimi çektim.

"Sen bana uymadın, Sandhya. Şımarık bir kız çocuğu olarak her şeyi oğlumdan istedin ve o aptal gibi sana verdi."

"Sende zamanında istedin, istemedin mi? Neden bende suç oluyor?"

"Sen benim önümde engelsin, Sandhya. Benim yerimde sende olsaydın, yaşadıklarımı sende yaşasaydın aynısını yapardın. Ben yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim, küçük kız. Yaptığım onca şey zalimce gelebilir ama buna mecburum. Seni vazgeçirmem için elimden gelen her şeyi yapmalıyım, değil mi? Oyunu kurallarına göre oynamalıyım."

"Ben vazgeçmeyeceğim!"

"Vazgeçme ve şiddetin daha da artsın. Aradaki savaşta daha da çok insan ölsün. Şah Naresh Prenses Larysa'yı seçti, babasının izinden gitti ve insanlarını bunun için öldürdü desinler değil mi? Bunu mu istiyorsun! Peki, olsun."

"Şah Abhay seni seçmişti, senin içinde isyan edilmişti. Beni anlaman gerekmez mi?"

"Seni anlıyorum, zor bir durum. Son ana kadar bırakmam diyorsun, biliyor musun? Ben şahbanu olarak durabilirim diyorsun ama öyle bir an geliyor ki bırakıyorsun. Ben Leylane yüzünden bıraktım. Çocuklarımı öldürmekle tehdit etti ve o an şahbanu olmak çok değersiz gözüktü." dedi ve sesindeki samimiyet beni şaşırtmıştı. Ayrıca bu tehdit beni ürpertmişti. Anjali böyle bir canilik yapabilir miydi? Delirmemişti. Hayır, hayır yapamazdı yoksa yapacak mıydı? Onca insanı açlığa terk eden birisi bunu yapardı.

"Beni sakın evlatlarımla sınama, anlıyor musun? Öldürürüm seni, canını alırım." dedim sertçe ve güldü.

"Korkma, çocuklarına dokunmam. Bende bir anneyim."

"Artangal insanlarına yardımı kesen, açlığa terk eden birisinden her şeyi beklerim." dedim ve yüzünde pişmanlığı okudum.

"Bunu yapmak istemedim, beni sen mecbur bıraktın. Seni bu şekilde sınamak istedim. Bende o insanlara üzülüyorum çünkü bunu hakketmediler. Hiçbir suçları yoktu ve bu yüzden düşünmedim. Rithu dediği zaman kabul ettim çünkü güzel bir yol. Artangal, senin zayıf noktan olacak ve bunu kullanmalıyım." dedi yavaşça.

"Pişmansın. Bu emri verdiğin için pişmansın, Anjali. Gözlerinde görebiliyorum. Sende Artangal için üzülüyorsun o zaman bu emri geri çek. Yardımlar gitsin. Ne olur aramızdaki bu savaşa onları katma." dedim çaresizce. Gözlerinde cevabı gördüm ve içim acıdı.

"Sen vazgeçmedikçe olmaz. Evet, üzülüyorum ama bu savaşı mantığımla hareket ederek veriyorum. Üzgünüm."

"Keşke duygularını duyabilseydin." diye fısıldadım.

"Şahbanu olmaktan vazgeç ve insanlarını kurtar. İnan bana, zararı karşılamak için elimden geleni yapacağım."

"Hayır, vazgeçmeyeceğim. Makamımı da, Sashibai'yi de ve Artangal'ı da kurtaracağım. Bu isyan bitecek, Anjali ve Parsmet her şeyi hatırlayacak. O zamanda herkese cezasını verecek." dedim özgüvenle.

"Göreceğiz, küçük kızım. Beni gururlandırıyorsun, seni çok güzel yetiştirmişim." dedi gülümseyerek.

"Seni gururlandırdığım için çok mutluyum, anneciğim." dedim ve sonra yanında ayrıldım.

Anjali'ye anneciğim demek çok tuhaf olmuştu ama bu konuşma bir hesaplaşmaydı. İkimizin hesaplaşmasıydı. Yılların hesaplaşması değildi, onun zamanı değildi sadece bu şahbanuluk davasında bir hesaplaşmasıydı. Yine de ona güveniyordum. Bu savaşı evlatlarıma yansıtmayacaktı. Bu güveni almıştım çünkü zamanında kendisinin canı acımıştı.

Yatak odasına geldiğimde Naresh'i boy aynamda bakarken bulmuştum. Beni görmüştü ve bana döndü. Korkunç bir canavara benzediğine yemin edebilirdim. Saçları ıslaktı. Yüzünde kan ve çamur izi vardı. Zırhı da aynı şekildeydi. Yeşil gözleri ışıl ışıldı. Değerli bir zümrüt gibilerdi. Bir canavarın yeşil gözleriydi ve beni bağlamıştı. Sapheda da Krisnae'nin gözlerine bağlanmamış mıydı? Elimi yanağına koydum ve gülümsedim.

"Benim yüzümden halkınla karşı karşıyasın. Askerinle de geleceksin. Ülkeni benim için feda ediyorsun. Buna değer miyim?" diye fısıldadım.

Naresh "Sen her şeye değersin, Sandhya. Senin ülkeler alırım, ülkeler yıkarım. Hepsi sana duyduğum aşkla yaparım, inan bana."

"Ben bunu istemiyorum ki! İsyanları istemiyorum, kanı istemiyorum. İstediğim şey seninle birlikte olmak ve bu topraklara hükmetmek. Fakat olmuyor."

"Olacak, korkma. Ben buna inanıyorum, sende inan."

"İnsanları öldürerek mi? Kime hükmetmek istiyorsun, Naresh? Cesetlerin hükümdarı mı olacaksın? Miras olarak ardında kazığa geçirilmiş asiler mi olacak? Ben bunu istemiyorum."

"Işığım, sevgilim. Seni anlıyorum. Korkularını görüyorum. Korkma. Bir ülke senin yüzünden yıkılmayacak."

"Beni anlıyor musun?"

"Evet, anlıyorum. Uykunda konuşmaya başladın ve korkudan bana daha çok sarılıyorsun."

"Gerçekten mi?"

"Evet. Gevşe ışığım. Her şey yoluna girecek. Seninle ben var oldukça, her şey yoluna girecek." dedi ve ona sarıldım.

"Seni çok seviyorum, öyle çok seviyorum ki kelimeler bu sevgiyi anlatmaya yetersiz kalıyor." dedim yumuşak bir sesle.

"Bende seni çok seviyorum, ışığım hislerimi kelimeler bile anlatamaz. Sevdim, seviyorum ve seveceğim." dedi ve saçlarımdan öptü. Ona baktım ve gülümsedim.

"Sanırım koca adam, ikimizin yıkanması gerek. Bende çamura kana bulandım ve bu hoş bir his değil." dedim ve Naresh çapkınca gülümsedi.

"Zaten banyo suyum tek başıma ısınmazdı. Seninle o suyun ısınması gerekiyordu."

"Naresh!" dedim cilveyle ve beni kucağına aldı. Şaşkınca ona bakarken çamurlu yüzünde bir sırıtma olmuştu.

"Hadi, küçük hanım. Banyoya girelim ve suyumuzu ısıtalım." dedi ve banyoya gittik.

Haklı çıkmıştı. Naresh ile banyo oldukça keyifli olmuştu. Bütün gerginliğim azalmıştı. Onun sevgisi bir ilaçtı. Bütün yaralarımı sarıyordu. Bende onun yaralarını sarıyordum. Birbirimizden başka kimsemiz yoktu. Savaşmak için bir nedenimizdi, dayanağımızdı. Zıtlıkların bütünleşmesiydi. Kopamaz ve ayrılamazdık.

Ertesi gün ise daha zorluydu ama ümitverici olaylar yaşanmıyor değildi. Öğrendiğime göre Drahiler birbirine girmişti. Rithu ve abisi Mahavir kavga etmiş ve aile ikiye bölünmüştü. Mahavir'in etkisiyle Drahiler isyandan etkilerini azaltmışlardı. Lepika bunların hepsini heyecanla anlatıyordu. Babasına olan hayranlığını gördükçe coşkusunun nedenini görüyordum. Lepika, babasına hayrandı.

Bunun dışında bir şey olmamıştı. İsyanlar devam ediyor, yardımlar gönderilmiyordu. Askerler Rithu'nun sözünden çıkmıyordu. Naresh ise asi askerler için diğer askerleri öne sürecekti ama engeldim. Ordu zayıflayamazdı ama başka bir çözüm var mıydı? Askerler birbirine karşı savaşırsa, iç savaşa dönüşürdü. Devleti içerden çürütürdüm. Bu düşmanlarımız için avantajdı. Çürüyen bir devleti yıkmak çok kolay olurdu. O zaman asla kendimi affedemezdim. 17 yaşındaki ben ile 25 yaşındaki ben aynı değildi. Bunun farkındaydım. Ölüm dışında bir çözüm bulmalıydım. Yaşamı sağlamalıydım.

Akşam ise Shalin erkek kardeşi ile sohbet etmişti. İsyan olmamış gibi bir ortam vardı ve bu çok sahteydi. Shalin kardeşinin kafasını dağıtmak için ona farklı şeylerden bahsediyordu ve Naresh ilgiliydi. Sanırım kafasını dağıtmak ve isyandan uzaklaşmak istiyordu. Haklıydı. Zor bir halkla uğraşıyordu ve kafasını dağıtmak onunda hakkıydı.

Şimdi ise şahbanu kabul odamdaydım. Dışarısı soğuktu. Bir gün daha yardımlar gönderilmemişti. İsyanlar bastırılmamıştı ve Naresh sabah askerlere hareket emri vermişti. Askerler kardeşleri olarak gördükleri askerlerle savaşacaktı. Yardımları kesen her asker tutuklanacak veya öldürülecekti. Ordu içinde bir iç savaş olacaktı. Bu iş büyüyordu.

Kapım tıklandı ve içeri Shalin girdi. Beni saygıyla selamlamış daha sonra kanepedeki yanıma oturmuştu. Zümrüt yeşili bir elbise giymişti. Sarı saçları açıktı. Gözleri hayran hayran odayı süzüyordu. Daha sonra bana baktı.

Shalin "Sandhya, odan çok güzel ve sen bu odaya çok yakışmışsın." dedi nazik bir sesle.

"Teşekkür ederim." dedim.

"Fakat seni böyle kederli görmek hiç hoşuma gitmiyor."

"Nedenini biliyorsun. Dün çok güzel şeyler olurken bugün hiç güzel şeyler olmadı. Naresh sonunda halkıyla savaştığı yetmezmiş gibi, ordusuyla da savaşmaya başladı. Şimdi gücünü nereden alacak? Cesetlerden mi?" dedim alaycı bir şekilde ama yüzü ciddiydi.

"Onun gücü artık halk veya ordu değil. Onlar birer araç oldu." dedi ve tuhafça baktım.

"Ne?"

"Doğru duydun. Onlar senden önce onun gücüydü ama şimdi işler değişti. Onun gücü, dayanağı sen oldun Sandhya. Senden güç alarak yönetecek. Bak, buraya gelme amacım seni silkelemekti. Çünkü bu isyan fazla uzadı güzelim."

"Nasıl yani? Baksana, kaç gündür düşünüyorum ama bastıramıyorum. Çözümü bulamıyorum, olmuyor."

"Çözüm basit. Çözüm sensin, Sandhya. Senin bir şey yapmana gerek yok."

"Çözüm ben miyim?"

"Evet, sensin.Son mektubunda bana ne yazmıştın, hatırlıyor musun? Eğer isyanı bitirecekse, kendimi onlara teslim edeceğim."

"Bunu dedim ama şimdi bu olabilir mi? Kendimi insanlara teslim edersem, isyan biter mi?"

"Son çaren bu, değil mi? Artık bu kozunu oyna. Kaybedecek neyin kaldı ki? Halk isyanda, askerler birbirine girmiş. Işığını saç, Sapheda'nın dokunuşunu halkla buluştur."

"Yapacağım." diye mırıldandım.

"Cesaretini onlara göster, kendini onlara kanıtla."

"Eğer başarısız olursam, Naresh'i çok sevdiğimi söyler misin?"

"Söylerim." diye fısıldadı ve odadan çıktım.

Hizmetkarlarımı çağırdım. Üstümdeki her takı çıkmıştı. Elbisem çıkmış ve beyaz, düz bir elbise giymiştim. Siyah saçlarım açık ve belime kadar geliyordu. Ayakkabılarımı da çıkarmıştım. Şahbanu yüzüğümü çıkardım ve onu Sahen'e verdim. Üzgünce bakıyordu.

Sahen "Hanımım, bunu yapmayın. İsyancıların üzerine bu şekilde gidemezsiniz." dedi ve sertçe ona baktım.

"Teslim oluyorum, Sahen. Son çarem buydu ve ben bunu yapıyorum. Naresh'e deme!" dedim ve belime kılıcımı aldım.

Daha sonra bakışlara aldırmadan saraydan çıktım. Çıplak ayaklarla, tuhaf bakışlara umursamadan çıktım. Sarayın önündeydim. Şimdi adım adım yürüyerek teslim olmanın zamanıydı. Soğuk rüzgar esiyordu. Üstümdeki elbise incecikti ama umursamıyordum. Bedenim üşüse bile ruhumdaki cesaret ateşi beni yakıyordu. Ayağıma batan taşlar benim canımı acıtmıyordu. Canımı acıtan daha kötü olaylarla karşılaşmıştım, birkaç taşın batması mı acıtacaktı?

Merkeze gelmiştim. İnsanların şaşkın bakışları üzerimdeydi. Her yer darmadağın, sefil bir haldeydi. İnsanlar şaşkındı. Beni destekleyenler veya desteklemeyenlerin şaşkın bakışları eşliğinde yürüyordum. Birkaç taş atılmıştı. Kafama da gelmişti ve atana sadece bakmıştım. Üstüme atılan pislikleri de umursamamıştım. Teslim olmak bunu gerektirirdi. Ben Naresh değildim ki kanla üstlerine yürüyeyim, onları korkutayım. Ben, ben Sandhya idim. Benim gücüm kan değildi, bilgelikti.

Kanayan başımla, soğuktan titreyen bedenimle zafer meydanına ulaşmıştım. İsyancılar bana bakıyordu. Kılıcımı çıkardım ve onlara doğrulttum. Korkuyla geri çekilmişlerdi ve bende Parsmet'in o güzel heykelinin önünde durdum. İsyancılarla beraber halk karşıma geçmişti. Merakla bana bakıyorlardı. Karşılarında üşüyen, yaralanmış bir genç kadın vardı. Şahbanu olarak görmedikleri bu kadın neden şimdi karşılarında biçare olarak duruyordu? Deli miydi, cesur muydu? Buraya geldi ise sağ çıkmama imkanı vardı. Bunu bile bile gelen birisine cesur mu denilmeliydi yoksa deli mi?

Elimdeki kılıcı onlara doğru attım. Artık işim kalmamıştı. Benim kılıcım bundan sonra kelimelerdi. Kelimelerimle savaşımı kazanırdım. Konuşmaya başlamadan önce birkaç taş, pislik atılmıştı. Kendimi korusam bile isabet edenler olmuştu ama yılmadım. Sertçe o insanlara baktım.

"Yeter!" diye bağırdım ve durmuşlardı.

Tek bir kelime onları durdurmuştu ve insanlara baktım. Artık başlayabilirdim. Ya yaşayacaktım ya ölecektim. Başka bir seçecenğim yoktu.

"Parsmet'in asi insanları, Tanrıça'nın evlatları, Sashibai Halkı

Bugün buraya gördüğünüz gibi olduğum halde geldim. Sade. Üstümde basit bir elbise var. Sadece parmağımda evlilik yüzüğüm var. Bu yaptığım bir delilik olarak görülebilir, bir cesaret olarak da görülebilir. Sonuçta hangi hükümdar ona isyan eden halkına teslim olur ki? Hangi hükümdar onu yakmak isteyen halkının karşısına savunmasız çıkar? Ben çıktım, ben yaptım. Bugün kaderimi belirleyeceksiniz. Kaderimi size teslim ediyorum.

İlk önce nereden başlamalıyım? Bildiğiniz gibi bir savaş esiri olarak buraya getirildim. Kuzeyden, yukarı topraklardan koparıldım ve buraya kök salmam istendi. Bunu yap çok zordu. İçimi acıtıyordu. Ruhumu kemirdi ama sonunda Larysa'dan Sandhya'yı yarattım. Ardından ejderha çiçekli ülkemi unutup, ateşin ülkesi olan burayı sevdim. Taşını, toprağını sevdim. Hükümdarını sevdim. Ghunda'yı, Dalhade'yi, Tabras'ı, Iyeka'yı ve daha nice şehri sevdim. Evet, sevdim ve yemin ettim. Bu şehirlere, bu ülkeye hizmet edeceğim. Bu insanlara gönülden bağlanacağım ve ruhumun ruhu olan Nemdas'ın izinden gideceğim diye yemin ettim. Şahbanu olup, ülkeme ışık saçacağım dedim. Bunu dilemek suç mu?

Hükümdar, halkına hizmet etmeli yol göstermeli değil mi? Bunu şahbanu olmadan önce de yaptım, biliyorsunuz. Kimilerinize işler buldum, kimilerinize aşlar dağıttım. Şahbanu sıfatına sahip değildim. Şimdi Şahbanu olunca mı işler değişti? Sırf çürümüş bir geleneği yıktım diye mi isyanlar çıktı? Geçmişimde her şey güzel iken şimdi suç oldu. İnsanlarım zarar gördü ve bu durumda en çok benim içim acıdı.Artangal ve Sashibai, fark etmedi. Çünkü Sashibai toprağındaki herkes benim insanım. Burada aç kalan her insanın sorumluluğu bendedir. Canınız, malınız ve kanınızın güvenliği benim sorumluluğumdadır.

Sizi kullandılar, güzel insanlarım. Drahi soyundan Rithu kullandı, Şahana Anjali kullandı. Kendi hırsları, bencilce ihtirasları uğruna sizleri kışkırttılar! Sizleri gerçekten düşünselerdi kardeşi kardeşe kırdırmazlardı. Şahınıza küstürmezlerdi, yol gösterirlerdi. Ama geç değil, hiçbir şey için geç değil. Şahınız size merhametini göstermeye hazır. Babalar asla çocuklarına küsmezler, affederler. Şah Naresh-i Krisnae de sizi bekliyor, Tanrıça'nın çocukları!

Şimdi sözlerimi tamamlamam için izin verin. Ya beni şahbanunuz olarak kabul edin ve beraber sizlere vaat ettiğim altın çağı yaşayalım ya da beni burada Parsmet'in heykelinin dibinde öldürün ve bu isyan son bulsun. Canımı sizlere feda etmekten asla çekinmem. Kalbinizdeki sesi dinleyin, ruhunuzun ateşini takip edin.

Sizlere yemin ederim ki, Şah Naresh ile bu ülkeye ışığı getireceğim! Kaderimi sizlere bırakıyorum!" dedim coşkuyla ve geri çekildim.

Tanrıça'nın heykeline sığınmış olarak kalabalığa baktım. Daha sonra Naresh'i uzaktan gördüm ve  ona gülümsedim. Ona göre yaptığım bu delilikti. Bana göre ise  bu cesaretti. Sonucunu ise  görecektim. Işığın teslimiyeti olmuştu ve artık gerisi kadere kalmıştı.

Shalin

Mahavir

Kral Makpha'nın mektubu nasıldı? Beklediğiniz gibi mi? Sizce Vilraj mektubu çözer mi?

❦Mahavir Drahi'yi nasıl buldunuz? Sandhya'ya yardımı dokunur mu?

❦Sizce Mahavir tarafsız mı kalır yoksa taraf seçer mi? Rithu ile araları nasıl olur?

❦ Sandhya Anjali konuşması nasıldı?

❦Sandhya'nın çözümünü nasıl buldunuz ? Etkili bir çözüm mü?

❦Sandhya'nın konuşmasını nasıl buldunuz? İsyanı bitir mi?

Bir dahaki bölüm Naresh bölümü. Birazcık geriden alacağım. Sizce o ne düşünüyordur? Konuşma etkili olmadı ise kurtarabilir mi biricik Şahbanusunu?

Continue Reading

You'll Also Like

44.6K 2.9K 51
TANITIM~ BİLGİLENDİRME!! Göğsünde milyonlarca sim parçasını barındıran kadifemsi gökyüzünün altında ölümün kollarına koşarken başladı her şey. Bu baş...
802K 32.5K 38
"Sen ..." dedi adam boğazındaki acı tortuyu bastırmaya çalışarak; "Sen benim en karanlık odalarıma girip, hiç sevilmemiş saçlarıma dokundun." Sigaras...
VAZİFE By ALGON

Historical Fiction

14.2K 775 31
Osman bey Alaeddine vazife vermişdir. Ama bu vazife onların planladığı gibi olmaz ve başka kötü şeyler olur
Algon By defnetheshipper

Historical Fiction

52.1K 1.8K 23
Kuruluş Osman - Alaeddin ve Gonca Alaeddin Gonca'nın ihanetini öğrendikten 3 yıl sonrası