Ateşin Kurbanı

By Elizabethstark1

510K 32.2K 36K

TAMAMLANDI! THE WATTYS 2020/TARİHİ KURGU KAZANANI Tarihikurgu #1 Tarih #1 Aşkın, iktidarın ve gücün savaşı! B... More

2020 Watty Ödülleri Kazananı
♦Bilgilendirme - Ülkeler♦
Bilgilendirme-Karakterler ♦
Bilgilendirme: Şahlar&Şahbanular
Bilgilendirme: Haritalar
Yeni Kitap!-2020/2021-Gazap Tanrısı'nın Çocukları♥♥♥
Resim & Şah ♦
Korkular & Altın ♦
Vekil & Düğün ♦
Zafer & Onur ♦
Işık & Hazine ♦
Uyanış ♦
Zafer Alayı & Aile ♦
Güven & Kızılcık Sopası ♦
Cezalandırma & İçgüdü♦
Sarhoş & Cariye ♦
Hırçın & Tutku ♦
Sorumluluk & Değişmek ♦
Buluşma & Etkilemek ♦
Odak & Kardeşler ♦
Uyuyan Güç & Zalim, Şarap♦
Masumiyetin Sorgusu & Adaletin Vicdanı ♦
Sessizliğin İnfazı & Acıyı Kucaklamak ♦
Basit & Sıradanlık ♦
Kılıç Düellosu & İhanet ♦
Müttefik & Kelime Oyunu ♦
Güç Yolu ♦
Korku Deliliği & Zalimlik Bedeli♦
Anka Kuşu & Ejderha ♦
Merdiven & Hükümdar Eşi ♦
Kuralsız Şah♦
Nemdas'ın Ruhu ♦
Aşkın Gücü♦
1. Kısım Ateşin Kurbanı Yapay Zeka Görselleri ♦
İkinci Kısım:Ateşin Işıltısı - Karakterler ♠
Tutkuyla Sevmek ♠
Gösteriş ♠
Canavar ve Küçük Kız♠
Kara Hırs♠
Maskeyi Kırmak ♠
Sen Kimsin?♠
Kırmızı İp♠
Şımarık Kız♠
Tecrübesizlik ♠
Beklenilen Kişi ve Haber♠
Sapheda'nın Gözyaşları♠
Anka'nın Çığlıkları♠
Özgürlüğü Öğrenmek♠
Gölgelerin Oyunları♠
Ufak Tefek Sohbetler/Notlar/Duyurular
Hiçliğin Zehri ♠
Şahbanu Anjali♠
Karanlık Ateş♠
Söz♠
Suyun Kızı♠
Korku ve Felaket♠
Merhamet ve Zalimlik♠
Boğmak♠
Ayna Kırıkları♠
Anka Hırsı♠
Acıdan Delirmek♠
Tutkunun Ölümü♠
Derin Yaralar♠
Yaşamak ♠
Diz Çöktürmek♠
Aşk Suç Mu?♠
Zamanı Gelince & Kraliçenin Ateşi♠
2. Kısım Ateşin Işıltısı Yapay Zeka Görselleri ♠
Üçüncü Kısım:Ateşin Hükmü Karakterler❦
Masumiyetim Silahım❦
Gizli Bir Sorun❦
Canavarın Hükmü❦
Oyun❦
Kurdun Adaleti❦
Yeniden Yükseliş❦
Kristal Oyunlar❦
Işığı Bul❦
Bencillik ❦
İki Kılıç❦
Medarat Yılanı❦
Karşılıklı İhanet❦
Delinin Yıldızı❦
Kendini Öldürmek❦
Şahbanu Acısı❦
Benim Hükmüm ❦
Özgür Bırakılan Kuş ❦
Çöl Köleleri❦
Güç Savaşı ❦
Zalimlik ve Kan❦
Tufan❦
Kaderi Değiştirmek❦
Kış ve İsyan❦
Işığın Teslimiyeti❦
Siyah, Mor ve Altın❦
Çölün Kızı❦
Acı Uçurumu❦
Hükümdar Hazırlıkları❦
Ateşin ve Suyun Uyumu❦
Eskisi Gibi Olmayacak❦
Delinin Savaşı❦
Yenilginin Zaferi❦
Ejderha Tacı❦
3. Kısım Ateşin Hükmü Yapay Zeka Görselleri ❦
4. Kısım : Ateşin Çığlığı - Karakterler♣
Kalplerdeki Savaş♣
Benim♣
Morun Etkisi♣
İçe Bakmak♣️
Planlar ve Gelecek♣
Hükümdar ve Baba♣
Sevgim Yetmedi♣
Orta Yol♣️
İspatlama♣
Baba Katili & Zincirler♣
Düşmanlık İçin Dostluk♣
Ölümü Düşünmek♣
Vicdan Kafesi♣
Soğuk Kibir♣
Zayıf Noktalar♣
Karanlıktaki Fısıltılar♣
Kraliçe Taşı♣
Gücün Dikenleri♣
Elimi Tut♣
Ufak Tefek Sohbetler/Sorular🔥🥀
Dikenli Gül♣
Ateşkes♣
Hüküm Bedelleri♣
Savaşçı Kalbi♣
4. Kısım Ateşin Çığlığı Yapay Zeka Görselleri ♣
5. Kısım:Ateşin Yazgısı♥
Hükümdarlık Naibi♥
Güneş'in Kızı♥
Meydan Okumak♥
Artangallı Şahbanu♥
Güzel Bir Hata♥
Düşünceler♥
Hassas Kalp♥
Tehlikeli Delilik♥
Ejderha Ateşi♥
Güç Kaybı♥
Hükümdarın Geleceği♥
Priya Tutkusu♥
Parçalanan Hayaller♥
Bilinmeyen Sızı♥
Geç Gelen Adalet♥
Bir Şahran♥
Rezil♥
Fırtına Öncesi♥
Zaferi Müjdelemek♥
Gelecek İçin Hayaller♥
Kan Yağmuru♥
Maute'nin Nefesi♥
Sashibai'nin İyiliği♥
Kendini Kaybetmek♥
Sönmeyen Ateş♥
Buzun Kıvılcımı♥
Savaş Öncesi♥
Yanan Şahbanu♥
Krisnae'nin Düşü♥
Banuşah♥
Son Emir♥
Gölge ile Savaşçı♥
Sapheda'nın Hüznü♥
Kan Oyunu♥
Krisnae&Sapheda(FİNAL)♥
5. Kısım Ateşin Yazgısı Yapay Zeka Görselleri Part-1 ♥
5. Kısım Ateşin Yazgısı Yapay Zeka Görselleri Part-2 ♥
♦♣♠♥Yeni Kitap♦♣♠♥
Kapaklar♦♣♠♥
❤Ateşin Kurbanı The Wattys2020 Özel Kapağı, 2020 Sohbet❤
Gölgenin Aşkı Yayında!

Yıldızlarla Dans♠

2.7K 205 429
By Elizabethstark1

Herkese Merhaba! Lütfen oylarınızı ve yorumlarınızı yazınız.
:) yorumlarda gelsin ama... Kendinizi belli edin lütfen. Vote/yorum bekliyorum. Bu kadar hızlı gelen bölümler bunu hakkediyor. :)

Bölüm şarkısı ile okuyunuz. :)

Aşağıda Shalin, Yasvir var. Ayrıca aşağıda 1 kolaj var. :)
İyi okumalar!

Yayınlanma : 11.06.2018

Sashibai Şahlığı - Dalhade- Dalhade Valilik Sarayı

Sandhya

Sonunda Dalhade'ye gelmiştik. 25. günün sonunda varmıştık. Burası Sashibai'nin ilk başkentiydi ve bu yüzden önemli bir şehirdi. İlk yedi şahın ve şahbanuların mezarları buradaydı. Belki Naresh ile beraber ziyaret edebilirdik. Burası öğrendiğim kadarıyla eğlenceleri, bilginleri ile ünlüydü.

Şehrin yapısı bana Ghunda'yı anımsatmıştı. Tabras gibi kasvetli değildi, Iyeka gibi aşırı sıcak değildi. Binaları  ahşap ve taş karışımıydı. Egzotik, saklı bir güzelliği vardı. Atımın üstünde Naresh ile yan yanaydım. İnsanların sevgisi, coşkusu büyüktü. Naresh'i görünce Parsmet'in Ateşi, Krisnae'nin Oğlu diye bağırıyorlardı. Bana meraklı bakışlar vardı. Gülümsemekle yetiniyordum.

Saraya gelmiştik. Burası da şehrin yukarısındaydı. Gün ışığı vurdukça rengi değişen bir saraydı. Taşı beyazdı ama gün ışığı ile rengi güzelleşiyordu. Bizi karşılamak için ekip vardı. En önde Shalin vardı. Pembe bir elbise giymişti. İncilerle işlenmiş çiçekler eteğinin ucunda ve tül olarak saran kol kısmındaydı. Sarı saçları ise bukle bukle beline inerken, örgülerle sarılmıştı ve çiçek tokalar yerleştirilmişti. Diğer iki valiye göre süslüydü. Yüzünde ise heyecanlı bir ifade vardı.

Atımızdan indik ve Shalin kardeşine koşarak sarıldı. İçtendi. Ardından kardeşine baktı. Dikkatle inceliyordu.

Shalin "Hoş geldin, kardeşim!" dedi neşeyle.

Naresh "Hoş bulduk, abla."

"Zayıflamışsın! Sana iyi bakmamışlar ama korkma, burada sana çok iyi bakacağım." dedi ve gözleri beni bulmuştu.

Ona gülümsedim ve sonra sarılmıştık. Bir kız kardeş, abla gibiydi.

Shalin "Sapheda aşkına! Sandhya çok iyi gözüküyorsun. O korkunç olaydan sonra senin için  endişelenmiştim."

"Teşekkür ederim. Artık iyiyim. Bastonu bile bıraktım." dedim gülerek.

"Ah, burada asla korkmanıza gerek yok. Sivil askerlerim şehrimde geziyorlar. Krupa gibi tedbirsiz ve beceriksiz davranmam."  dedi kibirle. İşte Priya kibri karşımıza çıkmıştı.

Naresh "Abla, bunu daha sonra konuşalım. Odamıza çekilmek istiyorum, Sandhya hamile üstelik ve sıcak." dedi bıkkın bir sesle.

"Ah, evet. Dinlenin." dedi ve odamıza çıktık.

Oda genişti. Bana Ghunda sarayındaki şah odasını anımsatmıştı. Büyük dolabımız, ortadaki yatağımız, balkonun yanında iki koltuk, banyo kapısı yanında makyaj masam vardı. Renkler ile krem renkleriydi. Sade ama asil bir odaydı. Yatağın üstüne oturdum. Naresh de yanıma oturmuştu.

"Burası Ghunda'yı anımsattı." dedim ve Naresh güldü.

Naresh "Burası Şah yatak odası, tatlım. Dedelerimin odasını ablam bize verdi ve bu çok hoş." dedi ve ona baktım.

"Şah Azaedin bu odada kaldı mı?"

"Evet, kaldı. Kim bilir, Nemdas ile beraber bu balkondan şehirlerini izlemişlerdir. Bu odada ülkenin sorunlarını tartışmışlardır, bu odada aşklarını yaşamışlardır." 

"Onların mezarlarına gider miyiz?"

"Bilmem, neden olmasın ki?"

"Bu arada bir şey dikkatimi çekti. Shalin Sapheda aşkına dedi. Galiba yanlış dedi."

"Işığım, Sashibai'nin bazı bölgelerinde inanç çok tanrılı olarak devam ediyor. Bunlardan birisi Dalhade. Bize göre tek yaratıcı Parsmet iken onlar yardımcılarını da yaratıcı olarak kabul ediyorlar. Shalin bu çok tanrılı inanca geçmiş olabilir sonuç buradaki insanlarla bir olması lazım, değil mi?"

"Anladım. Bir an çok tuhaf geldi." dedim ve güldü.

"Bende tuhaf bulmuştum ama zamanla alıştım ve bu davranışını doğru buldum. Bir hükümdar, insanları ile her konuda bütün olmalı." 

"Haklısın." dedim ve Naresh derin bir nefes aldı.

"Şimdi güzelce bir banyoya girip, yıkanalım. Yolun yorgunluğunu üstümüzden atmalıyız."

"Haklısın." dedim ve daha sonra yıkanmıştık.

Naresh odadan çıkmıştı. Ben ise akşam yemeğindeki ziyafet için hazırlanmıştım. Koyu mavi, işlemeli elbisemi giymiştim. Belimde gümüş kemerim vardı. Siyah saçlarım açıktı. Gözlerime sürme çekmiştim. İşte olmuştum.

Kapım tıklandı ve gel sesimle içeri Arvind girdi. Iyeka ona iyi gelmemişti. Vilraj ile büyük sorunları olmuştu şimdi nasıllardı, iyi gibilerdi. Hala Usha'nın gölgesinin aralarında olduğunu görüyordum. Usha ise hala kedi gibi Vilraj'ın peşindeydi. Vilraj ise ondan kaçıyordu. Bir yandan da onu takip ettiriyordu. Bir işler karıştırdığına inanıyordu.

Arvind "Ah, Sandhya. Çok güzelsin. Erkeklerden hoşlanmasam kesinlikle aşığın olurdum. Şah beni öldürürdü ama buna değersin." dedi ve  elimi öptü.

"Ah, Arvind! Oldukça naziksin." dedim.

"Beraber ziyafet alanına gitmeye ne dersin? Sarayın uç kısmında ve halka açık olacakmış. Gül bahçeleri diye söylendi."

"Harika olur." dedi ve onun koluna girerek odadan çıktım.

Beraber gidiyorduk.

"Evet, Arvind. Durumlar nasıl?" dedim ve güldü.

Arvind "İyi olmaya çalışıyorum ama hala içimde kanayan bir yara olduğunu saklayamam."

"Geçecektir."

"Sence buna müsaade eden birisi var mı?" dedi gülerek.

"Vilraj seni seviyor. Sevmese yanında durmazdı."

"Beni seviyor, işte buna inandığım için buradayım. Aksi durumda gidecektim. Denizdeki işlerimizin başında olacaktım. Her şey bitebilir ama asla onun sağ kolu olmaktan vazgeçemem."

"Usha vazgeçecektir."

"Bunu bence oğluna masal olarak anlat." dedi alaycı bir şekilde.

"Bıkmalı, Arvind."

"Asla bıkmaz! Usha denizci iken de böyleydi. Aklına bir şeyi koydu mu, kesinlikle onun için savaşır. Gerekirse, onun için canını tehlikeye atar."

"Usha iyi bir korsan mı?"

"Kesinlikle! Ezdae ailesini onca yıkıma rağmen tekrardan toparlattı. Kendisini sevmem ama bunu takdir ediyorum."

"Belki bir gün denizlere geri döner."

"Parsmet dediğini duysun ve Bhagya gerçekleştirsin."

"Peki Vilraj'a bakış açın değişti mi?"

"Elbette. Mesela beni öperken aklıma Usha geliyor. Onu da bu şekilde mi öptü, bu şekilde sözler mi söyledi. Bazen bu konu üzerine tartışıyoruz ama dışarıya belli etmiyoruz."

"Hassas bir denge. Çok kırılgan. Birbirinizi yıpratırsınız."

"Hayır, Sandhya. O, benimle daha mutlu. Ben buna inanıyorum."

"Vilraj'ın hem kadınlardan, hem erkeklerden hoşlanması seni zorlamıyor mu?" dedim ve güldü.

"Zorluyor ama alıştım. Birbirimizi tanıyoruz. O ne kadar uzağa giderse, gitsin sonunda bana dönüyor.Sen ne yapardın?" dedi merakla.

"Dayanamazdım sanırım. Senin kadar sabırlı değilim."

"Bazı aşklar sabır ister. Benim ve Vilraj'ın aşkı da bu aşklardan." dedi ve yemek alanına geldik.

Güllerin kokusu bizi karşılamıştı. Renk renklerdi. Dans eden insanlar olduğu gibi, hokkabazlar da vardı. Yere minderler atılmıştı ve yemek masaları öyle konulmuştu. Şah'ın bulunduğu yere ise ipek kumaşlarla süslenmiş bir çardak vardı. Naresh beni görünce, kalkıp yanımıza gelmişti. Beni süzmüştü.

Naresh "Çok güzelsin, ışığım. Arvind onu getirdiğin için teşekkür ederim."

Arvind "Asıl ben size teşekkür ederim ki, böylesine bir güzelliği Sashibai'ye getirdiniz." dedi ve ikisi güldü. Ben ise utanmıştım.

"Sandhya, utanmana gerek yok. Yanakların kızardı."

"Hadi, yerimize geçelim." dedim ve geçtik.

Shalin ayakta karşılamıştı. Beyaz, askılı bir elbise giymişti. Belinde kalın altın kemer vardı. Sarı sarı tozlar ise beyaz tenine sürülmüştü. Yüzünde ise hafif bir makyaj vardı. Sarı saçlarını tek örgü ile toparlatmış, altın rengi güllerden oluşan bir taç takmıştı. Kesinlikle 3 şahten arasında en gösterişli giyinen oydu.

 Shalin "Ah, tatlım. Oldukça güzelsin. Güzelliğin geceyi aydınlatacak." dedi ve yanında oturan birisi dikkatimi çekti.

İnce, kıvırcık açık kahverengi saçları olan, mavi gözlü ve sakalsız bir adamdı. Shalin ile yaşıt gibiydi. Yüz ifadesi nazikti. Shalin bakışlarımı görünce, sırıtmıştı.

Shalin "Ah, Yasvir'e dik dik niye bakıyorsun Sandhya? Kendisi benim aşığım, sevgilim. Ayrıca Dalhade'nin en yetenekli yazarı!" dedi neşeyle.

Yasvir "Tanıştığımıza memnun oldum, Nemdas'ın Ruhu! Shalin sizden çok bahsetti. Övdüğü kadar varmışsınız." dedi ve elimi nazikçe öptü.

"Utanıyorum." dedim.

Naresh "Bence Sandhya daha fazla utanmadan oturalım." dedi huysuzca. Onun kıskanmış görmek, eğlenceliydi.

Oturduğumuz zaman yemek başladı. Sohbet güzeldi. Sağ tarafımda oturan Vilraj ile daha çok sohbet ediyorduk. Naresh, ablasını sorgulamak ile meşguldü. Shalin ise bu sorgudan başarıyla çıkacak gibiydi. Kurnazdı ama Naresh de kurnazdı.

Halk ise meraklılardı. Yemekler yenildiği gibi, bize doğru bakıyorlardı. Özellikle genç şahlarına arada sevgilerini gösteren bağrışlar yapıyorlardı. Naresh ise onlara gülümsüyordu. Bana olan bakışlara ise ben gülümsüyordum.

İçkiler içiliyor, meyveler veya tatlılar yeniliyordu. Dans eden insanlar, hokkabazlar oldukça neşeli bir ortamdı. Gökyüzüne baktığımda ise 5 yıldızın diğerlerine göre daha parlak olarak parladığını görmüştüm. Yan yana ve göz alıcılardı. Birer elmas gibilerdi. Yıldızların dansı olarak ışıldıyorlardı.

"Vilraj, yıldızlar çok güzel değil mi?" dedim ve Shalin dayısından önce yıldızlara baktı.

Shalin "Aman tanrıçam! Maute yıldızları!" dedi şaşkınlıkla ve Naresh'e baktım.

"Maute yıldızları mı? Ölüm ruhu Maute'den mi bahsediliyor?" dedim merakla ve Naresh beni onayladı.

Naresh "Evet, tatlım. Yılın belirli dönemlerinde 5 yıldız  yan yana gelir ve daha belirgin olur. Bu 5 yıldız, Parsmet'in 5 önemli ruhunu temsil eder. Bhagya, kaderin ruhudur. Krisnae karanlığın, Sapheda aydınlığın, Samaye zamanın ruhu ve Maute ölümün ruhudur. Hepsi Parsmet'e yardımcıdır ve bazı bölgeler onları da tanrı veya tanrıça olarak görür. Mesela eski başkent Dalhade." 

Shalin "Evet, Sandhya. Onlar bizim için birer yaratıcıdır. Bu yıldızlara ise Maute yıldızları diyoruz. Şuradaki en büyük olan Maute'dir. Ölümün tanrıçasıdır. Parsmet adına ölüleri çağırır. Zaman zaman bu yıldızları ortaya çıkararak, daha fazla kişinin ölümünü ister. Bu dönemde ölümler, özellikle ani ölümler çok olur."

"Neden çok insan ölmesini istesin ki?" dedim.

"Çünkü yeni bir şans vermek içindir. Bu hayattaki kötülüklerinden arınması, yeni yaşamı için bir şans." dedi gülümseyerek.

Naresh "Saçma! Böyle bir şeye nasıl inanıyorsunuz ki? Gökte 5 yıldız belirdi, a Maute ölüm istiyor denilir mi? Komik." dedi alaycı bir şekilde ve şarabını içti.

"Naresh! Tanrılarla dalga geçilmez. Maute, içlerinde en sert olanıdır ve asla affetmez. Seni çok kötü bir şekilde sınar."

Arvind "Şah, bu çok eski bir inanıştır. Söylenenlere Şahbanu Nemdas  da bu Maute yıldızları  döneminde hayatını kaybetmiş. Hanenize de etki eden yıldızları alaya almamanız gerekir."

Naresh "Batıl inançtan öteye geçemez." dedi gülerek.

Yasvir "Şah, Maute yıldızlarının etkisi çok güçlüdür. Aydınlığı, karanlığı, kaderi ve yaşamı toplar. Yani bir insanı oluşturur."

Shalin "Umarım Maute bu dengesizin dediklerini duymaz." dedi homurdanarak.

Vilraj "Saygı duyman gerekir, Naresh."

Naresh "Dayı, saçma bir şeye inanıyorlar. Bunun neresi saygı duyulacak bir şey, anlamıyorum."

"Bu yıldızlar ne zaman kaybolacak peki?" dedim.

Shalin "Bilmiyorum. Tahminen 20, 25 gün olacaklar. Ardında kaybolacaklar."

Naresh "Abla, bu yıldızlara kafanı takmazsın değil mi?"

"Beni ürkütüyorlar." diye mırıldandı.

"Dalhade vali oldun olalı çabucak onlara benzedin. Bu beni şaşırtıyor."

Yasvir "Şahten, Dalhade için oldukça doğru bir seçim Şah. İnsanlar Şahten'e tapıyorlar." dedi ve Shalin neşeyle güldü.

Shalin "Abartma, sevgilim. Sadece her iki taraf hemen anlaştı diyebilirsin." dedi cilveli sesiyle.

Naresh "Ablam Krupa burada yapamazdı." dedi ve Shalin gözlerini devirdi.

"Krupa gibi yaşayan bir ölü burada ne yapsın, Naresh? Emin ol burayı dondururdu. Tabras'ın kasvetiyle mutlu olduğuna inanıyorum."

"Evet, mutlu Shalin." dedim gülümseyerek.

"Burası benim küçük cennetim gibi. Tam bana göre bir yer." 

Naresh "Bundan şüphem yok." dedi alaycı bir şekilde ama Shalin aldırmadı.

"Ah, şeyi demeyi unuttum. Yarın akşam güzel bir müzikal tiyatro oyunu var! Yasvir'in yazdığı bir oyun. Halkımızla beraber izleyeceğiz, kardeşim. Şehir açık hava tiyatrosunda olacak."

Vilraj "Konusu ne?"

"Dayıcığım, konusu elbette  aşk üzerine! Fakat bu oyundaki aşk hikayesinin baş kahramanları kardeşimle Sandhya." dedi heyecanla.

Naresh "Harika! Bayıldım." dedi alaycı bir sesle.

Yasvir "Sizin aşk hikayenizden ilham alarak yazdım. Direk sizin adınızı kullanmadım, şah."

Shalin "Buna müsaade etmezsin diye düşündük. Ben çok beğendim, sizde çok seveceksiniz."

"Ben merak etmeye başladım, Shalin." dedim.

Naresh "Bende merak ettim, acaba nasıl?" dedi ve bana göz kırptı.

Shalin "Çok güzel oldu. Ben bizzat kendim ilgilendim. Kostümlerle çok uğraştım, haberiniz mi var mı? Her şeyin birebir olmasını istedim çünkü."

"Teşekkür ederim." dedim.

"Teşekkür etmene hiç gerek yok. Kesinlikle aşk hikayeniz sahnelerde olmalıydı. Şahbanu Nemdas ve Şah Azeadin'in aşkından neyiniz eksik ki?" dedi ve şarabını yudumladı.

Arvind "İzlemesi güzel olacaktır."

Vilraj "Acaba oyuncular nasıl?" dedi merakla.

Shalin "Oyuncular gayet Naresh'e ve Sandhya'ya uyuyor. İsimleri değişik sadece."

Yasvir "Bu bizim için zorlu olacak." dedi ve Shalin ile birbirine bakıp, güldüler.

"İzninizle ben odama çekilebilir miyim?" dedim ve Shalin bana baktı.

Shalin "Neden?"

"Hamileyim, unuttun mu? Kendimi fazla yormak istemiyorum."

"Elbette! Git ve dinlen."

Naresh "Eşlik etmemi ister misin?"

"Hayır, gayet iyiyim. Bak, artık bastonsuz yürüyorum. Sen eğlenmene bak sevgilim." dedim ve dudağına kısa bir öpücük kondurdum.

"Kendin bilirsin." dedi ve gülümsedim.

Onların yanından ayrılmıştım. Meraklı bakışların ardından yürüyordum. Halkın ilgisi üzerimdeydi. Koşturan çocuklar içinde bir tanesi bana çarpmış, önüme bir rulo kağıt atıp gitmişti. Bende rulo kağıdı aldım. Özenle bir iple bağlanmıştı, herhangi bir çöpe benzediği söylenemezdi. Sarayda bakardım. Gökyüzündeki yıldızlara baka baka gitmiştim. Bana göre çok güzel olan bu yıldızlar, Shalin için felaket haberiydi. Naresh için ise bir dalga konusuydu. Ben buna inanmış mıydım? Bilmiyordum. Artangal inancından da böyle şeyler vardı ama onlara inanmamıştım. İnandığım konular Hanım Su üzerine olan konulardı. Gökyüzü, benim için geleceğin haberini getiren bir alan değil de manzarası güzel olan bir alandı.

Odaya geçtiğimde merakla kağıdı açtım. Kağıt bir çizimdi. Gökyüzünden düşen bir ejderha vardı. Yaralanmıştı ve kanıyordu. Ölmüş gibiydi. Onun yukarısında ise ateşten kanatları olan, çığlık atarak ağlayan bir anka kuşu görmüştüm. Ejderhanın ölümüne ağlıyordu ve fark ettiğim üzere yavaş yavaş sönüyordu. Çizim çok güzeldi, aynı zamanda çok hüzünlüydü. İçim kararmıştı. Bu resim bir mesaj mıydı? Yüksek ihtimalle bir mesajdı ama aklıma gelen şey ise çok korkunçtu. Belki de çocuk bunu yanlışlıkla düşürmüştü. Aklıma gelen şeye neden yorumluyordum ki? Aptalca olurdu. Hem biz burada güvendeydik, bunu Shalin demişti. Bu kağıda aldırmamalıydım. Hatta Naresh'e göstermemeliydim yoksa bize burayı zehir ederdi. Çizimi hızla takı kutumun içine attım. İşte burada asla  bulamazdı. Şimdi o çizimi unutmalıydım. Alt tarafı bir çizimdi. Neden kafaya takıyordum ki?

Geceliğimi giydim ve karnıma baktım. Belirsizdi ve aynaya gülümsedim. Zamansız gelen bir misafiri büyütüyordum. Naresh'in deyimiyle canımdan can oluşturuyordum. Gelmesi şaşırtıcıydı. Plansızdı. Çünkü Devilal'ın biraz daha büyümesini istiyordum ama sonuç olarak bir ihmalin sonucu beni bulmuştu. Bu sefer kız olurdu diye düşünüyordum. Naresh gibi gözleri olan bir kız çocuğu. Babası gibi vahşi, savaşçı olacaktı. İnatla kimseye boyun eğmeyecekti. Hatta Anjali gibi tutkulu olurdu. Benim vahşi kızım olurdu ve ben onu çok severdim. Vahşi kızımı çok severdim. Beni terk etmesini asla istemezdim.

Yatağa geçtim. Biraz kitap okuyabilirdim. Sandığımdan çıkardığım  savaş stratejilerini okuyordum. Rithu'dan almıştım ve o da bana seve seve vermiştim. Kitap okurken uyuyakalmış olmalıydım ki, kitap elimden alınınca uyandım. Karşımda Naresh vardı. Uyku sersemliği ile ona gülümsedim.

Naresh "Kitabınla uyuyakalmışsın." dedi nazikçe.

"Ejderha ölüyor, Naresh. Kanlar içinde gökyüzünden düşüyor. Yıldızlarla dans ediyor." dedim uykulu bir sesle. Hala uyku ile uyanıklık arasındaydım.

"Efendim, anlamadım."

"Ejderha ölüyor ve anka kuşu çok ağlıyor. Ejderhayı öldürerek, ankanın ateşini söndürmeyi istiyorlar." diye mırıldandım.

"Uyu, Sandhya. Sanırım Nemdas ile ilgili bir rüya görüyorsun." dedi ve uykuya tekrardan esir oldum.

Güneş doğmadan kalkmıştım. Naresh'e baktığımda uyuyordu. Onu öperek uyandırabilirdim. Yüzüne öpücüklerimi kondurarak uyanmasını sağlamıştım. Bana gülümsüyordu. Uyandığında ise dudaklarını öpmüştüm.

Naresh "Günaydın, küçük hanım."

"Günaydın, Şah!" dedim gülümseyerek ve eli karnıma gitti.

"Küçük şahten nasıl?" dedi ve güldüm.

"Çok iyiymiş, hemen sevgili bulmuş. Babama söyle, damadı bu akşam onunla tanışacakmış diyor." dedim alaycı bir şekilde ve Naresh kaşlarını çattı.

"Hiç komik değildi." dedi huysuzca ve güldüm.

"Naresh, daha o bir tohum. Konuşmasını nasıl beklersin ki?" dedim gülerek.

"Sana soranda kabahat."

"Ah, sevgilim. Alınma." dedim ve onu yanağından öptüm.

"Bir şartla barışırım."

"Neymiş?"

"Karnını öpeceğim!" dedi ve güldüm.

"Naresh."

"O minik canı, hissetmek istiyorum." dedi ve yeşil gözlerindeki şefkati gördüm.

"Peki." dedim ve yataktan kalktım.

Geceliğimi çıkarmıştım ve Naresh'in karşısına geçtim. O ise hayranlıkla bana bakıyordu. Nefesi kesilmiş gibiydi. Ona gülümsedim ve ayaklarıma baktım.

Naresh "Ey ay ışığının kusursuz saflığı olan sevgili,

Senin gül yüzünü gördükçe, sarhoş oluyorum.

İçtiğim hiçbir şaraba benzemez bu sevda.

Beni ateşlere atan, senin o ilahi güzelliğindir." dedi ve utangaçta gülümsedim.

"Demek şiirlerine ilham oluyorum." dedim utangaç bir sesle.

"Eh, babam kadar iyi yazamasam da bende de şairlik var. Şah Abhay'ın Altın Habiria Anjali'ye olan şiirleri, Sashibai Edebiyatı'nın en nadide şiirleridir."  dedi ve yataktan kalkıp, önümde diz çöktü.

"Annene duyduğu aşkla şiirlerini yazdı demek." dedim.

"Bu aşk aynı zamanda bir devletin yıkımı da olabilirdi." diye fısıldadı ve hafif şişkin karnıma dokundu.

"Yine de baban anneni çok sevmiş. Şiirler çok güzel çünkü. Hiçbir şair, kelimeleri o şekilde dans ettiremez."

"Şimdi hepsi birer hatıra olarak kaldı, Sandhya. Sanırım kızımız burada." dedi ve bana baktı.

"Evet, zamansız misafir orada." dedim ve Naresh öptü.

Öpüşü, ılıktı. Sevgisi, şefkati, merhameti ve heyecanını hissetmiştim. Titrememe sebep olmuştu. Ona baktığımda ise ikinci bir öpücük kondurmuştu. Ardından ayağa kalkmıştı ve beni alnımdan öptü. Kolları ile beni sarmıştı.

Naresh "Ah, Sandhya. Seni çok seviyorum, sen olmasan ben ne yaparım? Hayali bile korkunç."

"Korkma, aşkım. Ben senin her daim yanındayım. Sen benimsin, bende senin." dedim ve öpüştük.

"Bence artık giyinelim, yoksa Shalin bizi zorla odadan çıkaracak." dedi ve güldük.

Omuzları açık, koyu mor, gümüş işlemeli bir elbise giymiştim.  Siyah saçlarımı ise açık bırakmıştım. Minik örgülerim vardı. Naresh ile beraber kahvaltıya indiğimiz de, bir tek eksik olan bizdik. Herkes vardı. Yerlerimize geçtik. Her şey oldukça neşeliydi. Shalin bizimle ilgileniyordu. Sanırım en çok burayı sevecektim. Çünkü kendimi daha çok evimde gibi hissediyordum. Yani Ghunda gibi. Bu his oldukça değişikti. Bir zamanlar evim Artangal Sersan değil miydi? Ne zaman Ghunda evim olmuştu ki? Bu çok tuhaftı. Çok tuhaftı ve anlaşılmazdı. Dışarıdan bakan birisi için kesinlikle yargılanırdım. Hatta abilerim yaşıyor olsalardı, beni affetmezlerdi. Onlara göre bir hain olurdum.

Naresh "Dün gece uykulu halde söylediklerin neydi?" dedi ve ona baktım.

"Efendim, anlamadım." dedim.

"Dün gece ejderha ölüyor, anka ağlıyor diye bir şeyler dedin. Aklıma Şah Azaedin ve Şahbanu Nemdas geldi. Acaba onlarla ilgili bir şey mi okudun?"

"Ah, boşver. Saçma bir rüya gördüm işte." dedim aklımdaki çizimi unutmaya çalışarak.

"Okuduğun kitap, onlarla alakasız bir kitaptı. Fakat aklıma bir tabloyu getirdin. İsmi Yıldızlarla Dans. Gökyüzünden bir ejderha kanlar için düşüyor ve ateşler içinde yanan anka kuşu ejderhanın ölümüne ağlayarak sönüyor. Gökyüzünde ise şu aptal Maute Yıldızları var. Bu resim Şahbanu Nemdas'ın ölümünden sonra küçük oğlu Şahran Bhara tarafından çizildi. Ghunda'da sergileniyor." dedi ve dudaklarımı ısırdım.

"Belki de bende görmüşümdür ve aklımda kalmıştır." diye mırıldandım.

"Bir gün o tabloyu sana gösteririm. Bence çok güzel bir çalışma. Bunca yıldır korunması da, bir  mucize. Acaba Şahana Leylane onu nasıl satmadı? Malum kendisi en değerli eserleri hazinesi dolsun diye sağa sola sattı."

Shalin "O kadın bir zalimdi, Naresh."

"Zalimliğini hissettim, abla." dedi soğukça ve birbirlerine baktılar.

Yasvir "Unutun kötü insanları. Bakın, onlar geçmişte kaldı ve iyiler şu an bu masada." dedi ve Shalin gülümsedi.

Shalin "İşte senin bu iyimserliğini seviyorum, sevgilim." dedi ve yanağını öptü.

Vilraj "Shalin, duyduğuma göre bu geceki oyunun başrolündeki oyuncu eski sevgilinmiş." dedi şakacı bir sesle ama Shalin onu umursamadı.

"Ah, dayıcığım. Aşk başka, iş başka. Ben ve o, iki arkadaşız. Tıpkı sen ve Usha gibi." dedi tatlı bir sesle.

Arvind "Evet, Şahten. İkisi aşırı iyi arkadaşlar. Değil mi, sevgilim?" dedi alaycı bir şekilde ve Vilraj huysuzca baktı.

Usha "Eh, düşman  da kalabilirdik."

Vilraj "Sence düşman değil miyiz?" dedi sertçe.

"Bİlmem, öyle miyiz? Ben bunu göremedim."

"Bence öyleyiz."

"Hangi düşman, düşmanının yatağını ısıtır?" dedi alaycı bir sesle ve Arvind'e baktı.

Arvind ise önündekilerle oynuyordu. Biraz zayıflamıştı ve sanırım zayıflama nedeni belliydi. Vilraj ona baktı. Üzülmüştü. Kızgın bakışlarla

Vilraj "Dengesizsin. Nerede, ne konuşacağını bilmiyorsun!" dedi sinirle ve Naresh masaya yumruğunu hafifçe vurdu. Böylece Usha cümlesini söyleyememişti.

Naresh "Bence bu konu tartışılmamalı. Her iki tarafın iyiliği için." dedi soğukça.

"Haklısın, Naresh." dedi ve konu değişti.

Kahvaltıdan sonra dağılmıştık. Naresh ablasının toplantılarına katılmıştı. Acaba beğenecek miydi? Parinita'yı ve Krupa'yı tam anlamıyla beğendiği söylenemezdi. Birisi güvenlik alanında sorunları vardı, diğerinin ise otoriter değildi. Shalin'i merak ettiğini demişti. Eğer ondan da memnun kalmaz ise bir değişikliğe gidebileceğini belirtmişti.

Ben ise bütün gün Arvind ile konuşmuştum. Vilraj da Naresh'in yanında olacaktı. Böylece ikimiz vakit geçirmiştik. Bana diğer güney ülkeleri hakkında bilgi vermesini istemiştim. Öğrendiğim kadarıyla orada köle olarak belirli bir süre geçirmişti ve onu kurtaran Vilraj olmuştu. Acı bir olaydı ama bu onu olgunlaştırmıştı. Acı, bazı ruhları erken olgunlaştırıyordu.

Usha yanımıza gelmek istese de, gelememişti. Çünkü Arvind'in üzüleceğini biliyordum. Yarası çok tazeydi. Bedensel olarak bile etkisini göstermişti. Neden bu yarayı kanatayım ki? Onun kendisini mutlu hissetmesine ihtiyacı vardı. Vilraj ile değil, tek başına mutlu olmasını görmesini istiyordum. Böylece belki de aradığı mutluluğun kendi içinde de olabileceğini görürdü.

Akşam yemeğini yedikten sonra hazırlanmıştım. Tiyatro için hazırlanmam lazımdı. Koyu bordo, uzun etek giymiştim. Omuzlarımı açık bırakan, siyah gömleğim ve belimde siyah kalın kemerim vardı. Saçlarım ise örgülü ile toplanmıştı. Siyah inci küpemi ve yüzüğümü takmıştım. Üstüme siyah pelerinimi alacaktım. Gece de bahar serinliği olabilirdi. Naresh beni görünce, beğeni ile süzmüştü.

Naresh "Çok güzelsin. Bir ay ışığı kadar saf." dedi ve alnımdan öptü.

"Sende oldukça yakışıklısın. Dalhade'nin insanlarından seni korumak zorunda kalacağım." dedim belime kısa kılıcımı yerleştirirken.

"Ah, tatlım. Benim gözüm senin dışında kimseyi görmüyor." dedi ve dudaklarımdan öptü.

"Bunu biliyorum, Şah. Aksi takdirde gözlerini oyardım." dedim ve güldük.

Beraber kol kola odadan çıkmıştık. Aşağıda bizi bekliyorlardı. Shalin, pembe bir elbise giymişti. Sarı saçları ise bukle bukle açıktı. Bebeksi yüzü ile bize gülümsüyordu. Yanında ise sevgilisi Yasvir vardı. O da, Shalin'e uymak adına yakasına pembe bir gül takmıştı. Diğer tarafta ise Arvind, Vilraj ve Usha vardı. Arvind ve  Vilraj konuşurken, Usha onları izliyordu.Bir korsan gibi giyinmişlerdi.

Shalin "Naresh, yürüyelim mi yoksa atlarla mı gidelim?" 

Naresh "Yürümek en iyisi. İnsanların arasına karışırız, onlara onlardan olduğumuzu gösteririz."

"Peki, sen nasıl uygun görürsen." dedi ve yürümeye başladık.

Tiyatroya gelmiştik. Sarayın aşağısında, şehrin merkezindeydi. Yarım daire düzeni oluşturulmuştu. İnsanlar oturma bölümlerine kendi minderlerini getirdiği gibi, girişin önünde minder satan kiralayan satıcılar da mevcuttu. Ayrıca yiyecek ve içeçek satımı da vardı. Bizi görenler saygıyla eğildiği gibi, sevgilerini gösteren cümleler de vardı. Bize özel girişten girmiştik. Burada minderler hazırdı. Önümüzdeki masada yiyecekler, içecekler dolmuştu. En merkezdeydik ve sahne mükemmel bir açıyla görülüyordu.

Yerlerimize oturmuştuk. Yasvir yanımızda değildi çünkü oyuncuları kontrol etmek istemişti. Bir aksilik çıkmasını istemiyordu. Shalin ise gökyüzüne baktı ve yüzünü ekşitti. Naresh de aynı tarafa bakmış ve gülmüştü.

Shalin "Of, tepemizde Maute yıldızları olmak zorunda mıydı? Bu gece daha parlaklar üstelik!" dedi sinirle.

Naresh "Abla, delirme. Baksana, aynı parlaklıkla parlıyorlar. İnanma böyle hurafelere!" dedi bıkkın bir sesle.

"Anlamıyorsun! Annem olsa, beni anlardı."

Vilraj "Ablamın tepkisi ne olurdu, merak konusu ama Shalin içini ferah tut. Bu yıldızlar bize etki etmez. Yıldızlar ışık oyunları ile sana dans ediyorlar." dedi ve şarabını içti.

"Yıldızlarla dans." diye mırıldandım ve aklıma çizim gelmişti. Acaba onda da yıldızlar var mıydı? Neden sadece ejderha ve ankaya odaklanmıştım ki? Of, çok saçmaydı!

Naresh "Bir şey mi oldu, sevgilim? Yoksa sende mi bu 5 yıldızdan korkmaya başladın."

"Hayır, Naresh. Bir şey olduğu yok." dedim ve gülümsedik.

Yasvir gelmişti. Shalin'in yanına oturmuştu.

Yasvir "Shalin, her şey tamam. Hatta o sinir bozucu eski sevgilin çoktan role girmiş ki, bugün gelen yeni figüranlara bağırıyordu."

Shalin "Yeni figüranlar mı? Haberim yoktu." dedi şaşkınca ve bir üzüm tanesini ağzına attı.

"Korkma, eskilerinden daha iyiler. Maskeli olacaklar."

Naresh "Başlıyor sanırım." dedi ve sahnenin gerisinde olan orkestra çalmaya başladı.

Davullar vurulmuştu, flütler çalmıştı. Ardından sahneyi kalabalık bir askeri topluluk sarmıştı. Bazı askerlerin elinde Sashibai bayrağı vardı. Ateş kırmızısına işlenmiş altın rengi anka kuşu. Oyunculardan birisi öne çıkmıştı. Naresh gibi giyinmişti. Altın ve gümüş karışımı zırhla, kudretliydi. Fiziksel olarak benzediği denilemezdi ama işinde başarılıydı. Askerleri ile olan dansı, beni gülümsetmişti. Naresh'e baktığımda ise yüzünde hoşnut bir gülümseme vardı. Ayağı ritim tutturuyordu. Oyuncu bir yandan şarkıyı söylüyordu.

"Vatanıma yeni topraklar kazandırdım,

Sashibai'yi yücelttim!

Parsmet'in ateşi olarak her yeri yakacağım.

Anka Kuşu gökyüzünde gururla uçacak,

Düşmanlarımız bizden korkacak." 

Şarkının nakarat kısmıydı.Daha sonra askerler geri çekilmiş ve oyuncu olağanüstü dansını göstermişti. Harikaydı. Oyuncu dansını bitirdiğinde büyük alkışlar almıştı. Naresh bile eğlenmiş olmalı ki, alkışlıyordu. Daha sonra oyuncular yer değiştirmişti. Kadın oyuncular hızla gelmişti. Hepsi Artangal giysileri içindeydiler. Geniş kollu kaftanlar ve iç elbiseler. Saçlar ise örgülü topuzdu. Çalan melodi de Artangal ezgisine dönmüştü. Başarılı değildi elbette ama yine de iyiydi. En öndeki kadın oyuncu, ben olmalıydım. Siyah saçları vardı. Oldukça zarif dans ediyordu. Bende böyleydim. Dansım zarifti ve herkesi hayran bırakırdı. O da kendi şarkısını söylüyordu.

"Hanım Su, duy sesimi!

Yardım et bana, aydınlat yolumu.

Gerçekleştireceğim evlilik için yardım et bana.

Çıkış yolu göster, yardım edeyim halkıma.

Efendi Ateş'e benzer birisini çıkar karşıma."

Şarkısında hatalar vardı. Ben asla Efendi Ateş'e benzer birisini istememiştim. Zavallı Pietr zaten ona asla benzemiyordu. Yine de alkışlamıştım. Naresh ise bana bakmıştı. Kulağıma eğilmişti

Naresh "Efendi Ateş'e benzer birisni istediğini bilseydim, hemen sana talip olurdum." dedi ve güldüm.

"Benimde haberim yok, açıkçası. Sanırım olaylar biraz çarpıtılmış. Romantik olması için." dedim gülerek.

"Ben epik olmasını isterdim. Güzellik uğruna bir savaş verdim, romantiklik için değil." dedi.

"İzlemeye devam edelim." dedim ve başımı omzuna yasladım.

Daha sonraları başarılıydı. Beni oynayan oyuncu, Aryse babası ile olan ilişki benim babamla olan ilişkimi başarılı yansıtmıştı. Kral, Arysa için her şeyin en iyisi istemişti. Şah Nashad ise Arysa'nın resmine aşık oluşu da başarılıydı. Annesine anlatmış ve annesi onaylamıştı. Acaba Anjali beni ilk başta onaylamış mıydı? Merak konusuydu.  Nashad ve Arysa'nın ilk karşılaşma sahnesini çok beğenmiştim. Başarılı yansıtılmıştı. İki oyuncu ipeğin ardında dans etmişlerdi. Arysa asla olmaz derken, Nashad ikna etmeye çalışıyordu. Oysa biz böyle miydik? Değildik. Naresh hemen emir vermişti. Benim olacaksın demişti ve bitmişti. Ben onun olmuştum ve acı bedeller olmuştı. Mesela ailem katledilmişti, krallığım gitmişti ve binlerce kadını intihara sürüklemiştim. Zamanla buna alışmıştım. Sonuçta yaşamalıydım, yoluma devam etmeliydim. Aksi takdirde delirirdim.

Savaş sahnesi olmuş, Arysa Sashibai'ye getirilmişti. En sonunda Şah Nashad'a aşık olmuştu ve ismi  Satya olmuştu. Tamamen Sashibai kıyafetleri içindeydi ve şahına aşıktı. İkisinin dansları çok güzeldi. Çevrelerinde ise savaşçılar ve diğer oyuncular vardı.

"Kalbimi bırakıp, sana geldim!

Kalbimi bırakıp, sana getirdim!"

Şah Nashad'ın biricik sevgilisine söylediği sözlerdi. Satya ise ona gülümsüyordu.

"Dünya umurumda değil, aşkın yüzünden!

Dünya umurumda değil, kalbin yüzünden!"

Bunlarda Satya'nın sözleriydi. İki oyuncu oldukça uyumla dans ederken, Nashad Satya'yı havaya kaldırırken gözüm o sırada figüranlardan birisine takıldı. Okunu yayına germişti ve bize doğruydu. Gürültüden, ona ilgisizlikten faydalanmıştı.

"Naresh!" diye bağırdım ve onu ittim.

Ok bizden tarafa gelmişti ve benim oturduğum yere saplanmıştı. Oyun durmuştu, her şey durmuştu. Askerler sahneye doğru atlarken, okçunun yanına figüranların yarısı gelmişti. Silahlarını gelen askerlere doğrulturken, okçu hızla ilerlemiş ve şahı oynayan oyuncunun gırtlağından kesivermişti. Shalin çığlık atmıştı. Ben ise şoka girmişti. Çünkü beni oynayan kızında kaderi aynı olmuştu. Gırtlağından kesilmiş ve yere şahının yanına düşmüştü. Sonra insanlar çığlıklar atarak koşmaya, kaçmaya başlamıştı. Sahne ise bir savaş alanına dönmüştü.

Naresh "Shalin, siz askerlerle gidin! Ben ve dayım bu hadsizlere dersini vereceğiz. Arvind, Sandhya sana emanet." dedi öfkeyle.

"Naresh, sana zarar verebilirler! Bizimle gel." dedim endişeyle. İçimi bir sıkıntı basmıştı.

"Korkma, bu sefer kaçamayacaklar. Onları yakalayacağım, ışığım. Hadi, gidin. Shalin, Sandhya sana emanet ve Arvind onu benim kadar iyi koru." dedi ve Arvind beni sürükledi.

Dışarıda at arabalarımız yoktu. Çünkü atlar öldürülmüştü. Kalabalıkta sürükleniyorduk. Askerlerin bizi koruması oldukça zordu. Savaş alanı gibiydi. Usha, Shalin'i sürüklerken Arvind ise beni koruyordu.

"Ayrılmamız lazım! Böyle kalabalık bir şekilde gidemeyiz." dedim Shalin'e ve bana baktı.

Shalin "Hayır, olmaz!"

"Bu kalabalıkta hareket etmemiz, çok güç. İnsanlar koştururken, birarada kalamayız."

"Naresh seni bana emanet etti."

"Boşver şu an onu. Dediğimi yapalım. Her sokak, saray çıkmıyor mu?"

"Evet."

"O zaman önümüzdeki iki ıssız sokağa ayrılır ve buluşuruz. Hızla saraya kendimizi atmış oluruz."

"Peki, askerler yarınız Baş Habiria'yı koruyacak." dedi ve ikiye ayrıldık.

Sokak araları daha ıssızdı. Hızla ilerliyorduk. Böyle düşünürken, yolumuzu maskeli savaşçılar kesmişti. Belimdeki kısa kılıcı çıkardım. Saraya yakın iken, yolumuzun kesilmesi hiç iyi değildi. Arvind de kılıcını çıkarmıştı ve öfkeyle bakıyordu.

"Ne yapacağız? Saraya yakın iken yolumuz kesildi." dedim Güney dilinde. Arvind Güney dilini biliyordu. Böylece karşımızdakiler bizi anlamayacaktı.

Arvind "Sana yolu açacağım ve sen arkana bakmadan koşarak saraya gideceksin."

"Arvind!"

"Duydun mu? Saraya gidecek ve yardım getireceksin. İkimiz aynı anda şu liderleri gibi gözüken adamlara koşacağız. Sen kılıcını saplayacak ve koşacaksın. Ben onları oyalarım. Sakın arkana bakma."

"Arvind! Ölebilirsin. Bu kadar askerle bunları durduramazsın."

"Ben kolay kolay ölmem. Hadi, Sandhya. Senin yaşamın, benim yaşamımdan daha önemli. Sen Şahbanu Sandhya olacaksın ve bu ülke ışığınla aydınlatılacak." dedi Sashi dilinde ve gözlerim doldu.

"Teşekkür ederim, Arvind. Teşekkür ederim." dedim.

"Koş!" dedi ve ikimizde koştuk.

Kısa kılıcımı askere saplamış ve koşmuştum. Hızla koşuyordum. Arkama bakmadan koşuyordum. Saraya varacak ve Arvind'e yardımı sağlayacaktım. O yaşamalıydı. Ölmemeliydi. Eğer ben şahbanu olacak isem, yanımda o da olmalıydı. Benim için canını feda edemezdi. Buna izin veremezdim. Ah, tanrıça! Yardım et, bana ne olur yardım et.

Sonunda sarayın önü gözükmüştü. Orada Naresh'i görmüştüm. Az önce çıkmıştı. Etrafa bakınıyordu.

"Naresh!" diye bağırdım ve bana baktı. Ona gülümsedim. O da bana mutlulukla gülümsemişti.

Ardından havada ıslık sesi gibi ok sesi duymuştum. Sonra sırtıma saplanmışlardı. Kaç tanelerdi, bilmiyordum. Sadece saplanmalarını hissetmiştim. Hatta birisinin kalbime yakın olduğundan o kadar emindim ki, bakmama gerek yoktu. Birkaç adım attım ve dizlerimin üstüne düştüm. Naresh ise bağırmıştı ama ne dediğini anlamamıştım. Bana doğru koşmuştu ve kollarının arasına almıştı.

Yüzünde büyük bir keder, acı vardı. Resimdeki anka kuşu gibi acı çekiyordu. Hatırladım da, o kuşun gözleri de Naresh gibi yeşildi. Parçalar oturmuştu. Bu suikastte hedef bendim, Naresh değildi. Sağ gösterip, sol vurmuşlardı.Ejderha gökyüzünden düşmüş ve anka kuşu göz yaşlarına boğulmuştu.

Titreyen ellerimle yüzüne dokundum. Bir daha dokunamayabilirdim, bir daha onu hissedemeyebilirdim. Oysa ben ona daha doyamamıştım ki, neden kalbim yavaşlıyordu? Kalp atışlarım yavaşlıyordu ve sona gidiyordu. En azından sevdiğim adamın kollarında olmak, daha iyiydi. Tek başıma ölmekten daha iyiydi.

Kendimi kaybederken, buraya gelme amacım kendisini hatırlatmıştı. Bunu demeden gözlerim kapanamazdı. Ayrıca sevgimi de demeliydim. Son nefesimde bunu haykırmalıydım. Naresh'i sevdiğimi demeden ölmek, bana yakışmazdı.

"Arvind, yardım istiyor. Arvind, çok yakında. Seviyorum seni, Barbarların Şahı." dedim zayıf bir sesle.

Sonra gökyüzüne baktım. Yıldızların dansı. Maute yıldızları. En parlak olanı Maute idi ve beni yanına çağırıyordu. Gözlerimi kapattım ve bilincimi kaybettim. Ruhum ise bedenimle olan bağını zayıflattı. Parsmet'in diyarına gidiyordum ve babamla buluşacağım için mutluydum. Ardımda kalan Naresh ile elbet bir sonraki hayatımızda karşılaşacaktık. O zaman yarım kalan hikayemiz tamamlanacaktı. Bizi kötü bir son beklemeyecekti. Parsmat bize bunu borçluydu.

Shalin

Yasvir

Shalin'i nasıl buldunuz? Sevgilisi ile ciddi mi sizce yoksa heves mi?

♠Maute Yıldızları hakkında düşünceniz neler ? Naresh'in dediği gibi etki etmeyecek mi, yoksa Shalin'in dediği gibi etkililer mi?

Sizce resmi veren Sandhya'ya gönderen kimdi?  Naresh'in anlattığı tablonun tasviri miydi?

♠Naresh, Sandhya'ya gelen resmi bulacak mı? Tepkisi ne olacak?

♠Arvind'in akıbeti ne oldu sizce? Yetişebilecekler mi?

Ay, ne bölümdü değil mi? Valla sonunda çok duygulandım, gözlerim doldu. Bir dahaki bölüm Naresh'in bölümü olacak. Hatta biraz geriden başlayacak. Onunda bu vurulma anındaki hislerini öğrenelim, değil mi?

Continue Reading

You'll Also Like

Algon Orhol By serro45

Historical Fiction

22.4K 795 58
arkadaşlar hikaye tamamen benim kurgum ve benim fikrimi
ASKERİM By pirenseess

General Fiction

58.1K 2.2K 39
Babanın düşmanları tarafından kardeşinle kaçırılırdın! Ailen'den, İkizinden ve Abinden ayrılıp hafızanı kaybedersen. Ya bu gerçekler birgün ortaya çı...
44.6K 2.9K 51
TANITIM~ BİLGİLENDİRME!! Göğsünde milyonlarca sim parçasını barındıran kadifemsi gökyüzünün altında ölümün kollarına koşarken başladı her şey. Bu baş...
2.6M 140K 63
Dünyada minimuma inen insan sayısı beş vampir krallığını büyük bir kriz ve kuraklığa sürüklemiştir. Artık krallar daha vahşi ve kontrol edilemez duru...