Ateşin Kurbanı

By Elizabethstark1

510K 32.2K 36K

TAMAMLANDI! THE WATTYS 2020/TARİHİ KURGU KAZANANI Tarihikurgu #1 Tarih #1 Aşkın, iktidarın ve gücün savaşı! B... More

2020 Watty Ödülleri Kazananı
♦Bilgilendirme - Ülkeler♦
Bilgilendirme-Karakterler ♦
Bilgilendirme: Şahlar&Şahbanular
Bilgilendirme: Haritalar
Yeni Kitap!-2020/2021-Gazap Tanrısı'nın Çocukları♥♥♥
Resim & Şah ♦
Korkular & Altın ♦
Vekil & Düğün ♦
Zafer & Onur ♦
Işık & Hazine ♦
Uyanış ♦
Zafer Alayı & Aile ♦
Güven & Kızılcık Sopası ♦
Cezalandırma & İçgüdü♦
Sarhoş & Cariye ♦
Hırçın & Tutku ♦
Sorumluluk & Değişmek ♦
Buluşma & Etkilemek ♦
Odak & Kardeşler ♦
Masumiyetin Sorgusu & Adaletin Vicdanı ♦
Sessizliğin İnfazı & Acıyı Kucaklamak ♦
Basit & Sıradanlık ♦
Kılıç Düellosu & İhanet ♦
Müttefik & Kelime Oyunu ♦
Güç Yolu ♦
Korku Deliliği & Zalimlik Bedeli♦
Anka Kuşu & Ejderha ♦
Merdiven & Hükümdar Eşi ♦
Kuralsız Şah♦
Nemdas'ın Ruhu ♦
Aşkın Gücü♦
1. Kısım Ateşin Kurbanı Yapay Zeka Görselleri ♦
İkinci Kısım:Ateşin Işıltısı - Karakterler ♠
Tutkuyla Sevmek ♠
Gösteriş ♠
Canavar ve Küçük Kız♠
Kara Hırs♠
Maskeyi Kırmak ♠
Sen Kimsin?♠
Kırmızı İp♠
Şımarık Kız♠
Tecrübesizlik ♠
Beklenilen Kişi ve Haber♠
Sapheda'nın Gözyaşları♠
Anka'nın Çığlıkları♠
Özgürlüğü Öğrenmek♠
Gölgelerin Oyunları♠
Ufak Tefek Sohbetler/Notlar/Duyurular
Hiçliğin Zehri ♠
Şahbanu Anjali♠
Karanlık Ateş♠
Söz♠
Suyun Kızı♠
Korku ve Felaket♠
Merhamet ve Zalimlik♠
Boğmak♠
Ayna Kırıkları♠
Anka Hırsı♠
Yıldızlarla Dans♠
Acıdan Delirmek♠
Tutkunun Ölümü♠
Derin Yaralar♠
Yaşamak ♠
Diz Çöktürmek♠
Aşk Suç Mu?♠
Zamanı Gelince & Kraliçenin Ateşi♠
2. Kısım Ateşin Işıltısı Yapay Zeka Görselleri ♠
Üçüncü Kısım:Ateşin Hükmü Karakterler❦
Masumiyetim Silahım❦
Gizli Bir Sorun❦
Canavarın Hükmü❦
Oyun❦
Kurdun Adaleti❦
Yeniden Yükseliş❦
Kristal Oyunlar❦
Işığı Bul❦
Bencillik ❦
İki Kılıç❦
Medarat Yılanı❦
Karşılıklı İhanet❦
Delinin Yıldızı❦
Kendini Öldürmek❦
Şahbanu Acısı❦
Benim Hükmüm ❦
Özgür Bırakılan Kuş ❦
Çöl Köleleri❦
Güç Savaşı ❦
Zalimlik ve Kan❦
Tufan❦
Kaderi Değiştirmek❦
Kış ve İsyan❦
Işığın Teslimiyeti❦
Siyah, Mor ve Altın❦
Çölün Kızı❦
Acı Uçurumu❦
Hükümdar Hazırlıkları❦
Ateşin ve Suyun Uyumu❦
Eskisi Gibi Olmayacak❦
Delinin Savaşı❦
Yenilginin Zaferi❦
Ejderha Tacı❦
3. Kısım Ateşin Hükmü Yapay Zeka Görselleri ❦
4. Kısım : Ateşin Çığlığı - Karakterler♣
Kalplerdeki Savaş♣
Benim♣
Morun Etkisi♣
İçe Bakmak♣️
Planlar ve Gelecek♣
Hükümdar ve Baba♣
Sevgim Yetmedi♣
Orta Yol♣️
İspatlama♣
Baba Katili & Zincirler♣
Düşmanlık İçin Dostluk♣
Ölümü Düşünmek♣
Vicdan Kafesi♣
Soğuk Kibir♣
Zayıf Noktalar♣
Karanlıktaki Fısıltılar♣
Kraliçe Taşı♣
Gücün Dikenleri♣
Elimi Tut♣
Ufak Tefek Sohbetler/Sorular🔥🥀
Dikenli Gül♣
Ateşkes♣
Hüküm Bedelleri♣
Savaşçı Kalbi♣
4. Kısım Ateşin Çığlığı Yapay Zeka Görselleri ♣
5. Kısım:Ateşin Yazgısı♥
Hükümdarlık Naibi♥
Güneş'in Kızı♥
Meydan Okumak♥
Artangallı Şahbanu♥
Güzel Bir Hata♥
Düşünceler♥
Hassas Kalp♥
Tehlikeli Delilik♥
Ejderha Ateşi♥
Güç Kaybı♥
Hükümdarın Geleceği♥
Priya Tutkusu♥
Parçalanan Hayaller♥
Bilinmeyen Sızı♥
Geç Gelen Adalet♥
Bir Şahran♥
Rezil♥
Fırtına Öncesi♥
Zaferi Müjdelemek♥
Gelecek İçin Hayaller♥
Kan Yağmuru♥
Maute'nin Nefesi♥
Sashibai'nin İyiliği♥
Kendini Kaybetmek♥
Sönmeyen Ateş♥
Buzun Kıvılcımı♥
Savaş Öncesi♥
Yanan Şahbanu♥
Krisnae'nin Düşü♥
Banuşah♥
Son Emir♥
Gölge ile Savaşçı♥
Sapheda'nın Hüznü♥
Kan Oyunu♥
Krisnae&Sapheda(FİNAL)♥
5. Kısım Ateşin Yazgısı Yapay Zeka Görselleri Part-1 ♥
5. Kısım Ateşin Yazgısı Yapay Zeka Görselleri Part-2 ♥
♦♣♠♥Yeni Kitap♦♣♠♥
Kapaklar♦♣♠♥
❤Ateşin Kurbanı The Wattys2020 Özel Kapağı, 2020 Sohbet❤
Gölgenin Aşkı Yayında!

Uyuyan Güç & Zalim, Şarap♦

5.5K 322 299
By Elizabethstark1

***MERHABA! WATTY SORUNLU OLABİLİYOR. SİZE ULAŞMAM İÇİN, TAKİP EDİN.***

Herkese merhaba! Lütfen okuyan herkes kendini belli ederse, sevinirim. Vote veya yorum. İkisi de olursa, beni mutlu eder. :) Bölüm şarkısı ile iyi okumalar.

Aşağıda Vilraj ve Shalin gifi var. :)



Sashibai Şahlığı – Başkent: Ghunda - Kılıç Sarayı

Sandhya

Naresh ile elçilerle sohbet etme imkânı bulmuştum. Kimileri ile onların dilinde konuşma imkânı bulmuştum. Ardından gelin ile damadın evlerine gideceğimiz duyuru yapıldı ve kafileye katıldık. Gelin ve damat önden biz arkadan gidiyorduk. Naresh ile konuşurken, yanımıza Anjali gelmişti. Gülümsemiştim. O da bana gülümsemişti.

"Şimdi dövmeler mi çıkacak?" dedim merakla.

Anjali "Evet. Salonlarının ortasındaki bir koltuğa Prihan oturacak ve Rithu da o dövmeleri çıkaracak."

Naresh "Ayrıca ablam eve girer girmez, bir kurban kesilecek ve onun eti yoksullara dağıtılacak. Bunun amacı evliliğin bozulmaması için Parsmat'e bir kurban vermek. Derisini de ablamlar saklamak zorunda. İkisi öldüğü zaman çocukları o deriyi yakacaklar."

"Peki maddi durumu kötü olanlar bu kurbanı kesebiliyor mu?" dedim.

Anjali "Devlet bunu karşılıyor, tatlım. Sonuçta evliliklerin bozulmasını istemeyiz."

"Artangal'a göre buradaki düğünler daha renkli." dedi neşeyle.

"Kutlamalar önemlidir, tatlım. Sonuçta mutluluk paylaşılmalı."

"Kesinlikle, mutluluk paylaşılmalı. Ayrıca yarın akşamki düğün sonrası aile yemeğini de merak ediyorum."

Naresh "Dayılarımı ve tatlı teyzem fazlasıyla merakına değiyorlar." dedi alaycı bir şekilde.

Anjali "Naresh! Terbiyesizleşme." dedi gülerek.

"Ne? Hepsi seçmece gibi değil mi? Hepsi ayrı bir cins."

"Sana katılıyorum. Hepsi ayrı bir cins ama onlardan başka güveneceğimiz birileri yok."

"Ne yazık ki, onlara bile güvenmiyorum."

"Belki de kimseye güvenmemek en iyisidir." diye mırıldandım.

Anjali "O zaman bir adım bile ilerleyemezsin, Sandhya. Güveneceğin kişileri özenle seçmelisin ve adımını ona göre atmalısın." dedi ve durduk.

Köşke gelmiştik. Sarayın arka çıkışındaydı ve orta büyüklükteydi. Dışını krem rengine boyamışlardı. Prihan ile Rithu evin içine girince, yan tarafta kurbanlık dananın kesildiğini görmüştüm. Salonları genişti. Salonun ortasında bir koltuk vardı. Rithu, Prihan'ı oraya oturtmuştu. Biz ise çevrelerini sarmıştık. Merakla izliyordum. Rithu eşinin ayakkabılarını çıkardı. Getirilen altın rengi kaba Prihan'ın ayaklarını koymuştu. Ardından şarkılar eşliğinde o özel suyu dökerek, nazikçe yıkamaya başladı. Arada gül yaprakları da kabın içine atılıyordu. Prihan ise soğuk bir ifadeyle izliyordu. Hoş, Rithu da donuk bir ifadeyle yapıyordu. İkisinin de hisleri buzdu. Sıra ellerini yıkamaya geldiğinde Prihan ellerini uzattı ve Rithu onları da yıkadı. Hiçbir iz kalmamıştı. Alkışlar eşliğinde yatak odalarına çekilmişlerdi.

Kalabalık ile beraber eğlence alanında eğlenmiştik fakat kısa sürmüştü. Ardından Naresh ile onun yatak odasına çekilmiştik. Geceliğimi giydim yanına yattım. Kolları ile beni kendine çekmişti.

Naresh "İşte düğün bitti. Açıkçası yarında kutlamalar olacak ama biz katılmayacağız. Halka açık eğlenceler düzenlenecek." dedi saçlarımı oynayarak.

"Çok güzeldi!" dedim göğsünde yatarken.

"Annemi takdir etmeliyim ki, beklediğimden daha gösterişli bir düğün hazırlamış. Her şeyi her zamanki gibi en ince ayrıntısını düşünerek planlamış."

"Annen, düşünmeden karar almaz değil mi?"

"Hayır, nadir görülen bir şeydir. Her daim düşünür ve ona göre hareket eder. Eğer bir şeyi kaybetmekten çok korkarsa, düşünmeden karar alabilir."

"Örnek verebilir misin?"

"Mesela beni babamın gazabından korumak için bir keresinde babama ava gitti demişti ama akşam babamla yüz yüze gelince, mantıklı bir yalan olmadığını anlamıştı ve pişman olmuştu."

"Kardeşleri nasıl? Biraz bahsedebilir misin?"

"Teyzem Lilave, annemden daha hırslı bir kadındır hatta casuslarımdan duyduğuma göre vali olarak atadığım kocasını kendisi gizlice öldürmüş."

"Neden?" dedim şaşkınlıkla.

"Kendisi vali olmak istediği için."

"Korkunç! Annen biliyor mu?"

"Yüksek ihtimalle biliyordur. Zaten annem teyzemi aptal buluyor ve hayatta onu vali olarak atamaz. Büyük dayım Pravin'e onu bir an evvel tekrar evlendirilmesi konusunda baskı yapacaktır. Aksi takdirde sonu iyi olmaz."

"Dayılarından bahset."

"Dayım Harsh'tan sonra Baldev dayım gelir. İri yarı ve kahverengi saçlı, sakallı bir adam. Ordu içinde mükemmel savaşçıdır. Söz konusu siyaset olunca, aptallığı diz boyudur. Üstelik o da teyzem gibi kendini vali olarak atamamı bekliyor ama rüyasında görür."

"Sanırım ailenin her üyesi zeki değil."

"Haklısın, sevgilim. Baldev'den sonra ise dayım Vilraj gelir. Kumral saçlı, mavi gözlü bir adam. O tuhaf bir şekilde bu ailenin menfaatine çalışmaz. Kendi menfaatine çalışır ve açıkçası zeki bir adamdır. Deniz donanmasının başına geç desem de, kabul etmedi ve Sashibai adına korsanlık yapmaya devam ediyordu. Açıkçası dün onu burada görünce şaşırdım."

"Neden?"

"O keşifler yapmayı sever, denizlerde savaşmayı sever. Bunlarla eğlenen bir adam, neden karaya ayak bassın ki?"

"Bilmem."

"Yine de en sevdiğim dayım, kendisidir. Ona çocukken çok yalvarırdım ne olur beni de tayfana al diye ama bana gülerek senin kaderin burada derdi."

"Haklıymış."

"Evet, haklıydı. Benim kaderim, burada."

"Bir dayın daha var, sanırım. Sarımsı saçları vardı."

"Küçük dayım Syon. Sınır ordularının komutanıdır. Siyaseti de, orduyu da anlar. Vilraj kadar zeki olmasa da, o da zeki bir adam. Savaşmayı sevdiği için, orduda kalmayı tercih ediyor."

"Sence yetenekli mi?"

"Evet, yetenekli. Bu yüzden onu sınırlara atadım. Baldev gibi aptal birisi, sadece vücut gücü ile düşmanları yener ama Syon gibi zeki birisi stratejik zekasını vücut gücü ile birleştirir ve yeni topraklar getirir."

"Bu arada deden ve anneanne var mı? Onlara ne oldu?" dedim yeşil gözlerine bakarak ve o anda gözlerinde kederli bir ifade oluştu.

"Annem ablam Prihan'a hamile iken, o zamanda büyüdüğü evleri kundaklanmış. Annemin kardeşleri kurtulsa da annesi ve babası evin içinde mahsur kalmışlar. Yanarak can vermişler." dedi üzgün bir şekilde.

"Çok korkunç!" diye fısıldadım.

"Evet, ışığım, çok korkunç."

"Kim bunu yaptıran?"

"Üzücü bir şekilde Şahbanu Yashila yaptırmış. Tabii kimse buna inanmak istemiyor, özellikle Rithu ama annem Yashila'nın kendisine itiraf ettiğini söylüyor."

"Neden yaptırmış olabilir ki?"

"Babamdan dolayıdır herhalde. Tam hatırlamıyorum."

"Annen de bu yüzden onun yanarak ölmesini istedi. Korkunç!"

"İkisi de bana göre masum değil. İkisinin de haksız olduğu yanları var."

"Rithu, ablasını masum buluyor."

"Kan bağı, tüm bağlardan güçlü olabiliyor. Ah, Sandhya! Rithu ablası ölürken, çok acı çekti ve annemde zafer kazanmış gibi baktı. Gözlerinin o an yeşil bir ateş olduğunu gördüm, biliyor musun?"

"Annenin o anki hisleri bana göre tarif edilemez!"

"Annesine düşkün birisiymiş ve eminim ki o an annesinin intikamını aldığını düşünüyordu. Gücün insanlara neler yaptırdığını görüyorsun."

"Yine de böyle olmak zorunda değildi."

"Dökülmesi gereken kanlar, döküldü ve geriye bizler kaldık. Yeni bir düzen yaratıyoruz. Eski, şanlı dönemimize geri dönüyoruz."

"Büyük güç, büyük sorumluluklar getirir. İşte benim korktuğumda bu gücün sorumluluklarını yerine getirememek." diye mırıldandım.

"Aşkım, eğer korkarsan kaybedersin. Bunun en güzel örneği benim. Korkmadım ve babama isyan ettim. Ardından Şah oldum. Sende bu büyük gücü sahiplen. Ne zaman anlayacaksın?"

"Bilmiyorum, istemiyorum. Of, hadi uyuyalım."

"Uyuyalım." dedi ve saçlarımdan öptü.

Güneş doğduğu andan itibaren yine derslerime koşturmuştum. Ardından kendi odama çekilmiştim. Yasma'ya verdiğim emirle, bir şeyler içmiştim. Çizim defterimden bir şeyler çizerken, kapım tıklandı ve gel sesimle içeri Shalin girdi.

Kırmızı bir elbise giymişti. Saçları ise açıktı. Yüzünde ise hınzır ve meraklı bir gülümseme vardı. Yeşilimsi ela gözlerinde ise çocuksu bir bakış vardı. Onu hemen koltuğa oturttum. Yasma'dan da iki bardak limonata istedim ve getirdi.

Shalin içerken, bana bakıyordu. Dikkatle inceliyordu. Açıkçası eğlenceli birisine benziyordu ama tedbirli olmak lazımdı. Ne kadar eğlenceli olursa olsun, o Anjali'nin kızıydı. Üstelik Naresh'in valilik rütbesi verdiği birisiydi. Bu onu daha dikkate almam gerektiğini gösteriyordu.

"İncelemen bitti mi?" dedim ve güldü.

Shalin "Kusura bakma, şekerim. Açıkçası Naresh'in sende ne bulduğunu çözmeye çalışıyordum. Patavatsızlığım için kusura bakma!"

"Naresh benim bir resmime..." dedim ve elini kaldırdı.

"Biliyorum, biliyorum! Şah Naresh gözdesinin bir resmini gördü ve ona aşık oldu. Ardından savaşarak bu güzel kızı haremine aldı. Tüm ülke bunu anlatıyor." dedi tatlı bir sesle.

"Sen ne duymak istiyorsun?"

"Duymak istemiyorum, görmek istiyorum. Benim görmek istediğim şey ise, aşk! Bende bu zeytin karası gözlerden görebiliyorum. Bu arada ailenin en çatlağı da benim, bu yüzden sana davranışlarım tuhaf gelebilir." dedi ve güldük.

"Çok neşelisin!"

"Elbette neşeliyimdir. Bu hayata defalarca geliyor olabiliriz, yine de her birinin ayrı bir tadı olmalı. Bende bu hayatımda en mutlu olmaya karar verdim! Acılarımı, kederlerim olabilir ama yinede ben en mutlu olacağım."

"Sen evli misin?" dedi ve sırıttı.

"Hayır! Evli olsaydım da, bu kadar rahat olurdum herhalde. Yine de bekarlığımın tadını çıkıyorum."

"Neden evlenmedin ki?"

"Çünkü evleneceğim vakit, Naresh isyan etti ve tahttı aldı. Ülkenin tüm yöneticilerini değiştirdi ve yerine güvendiği insanları koydu. En önemli 2 kritik bölgeyi öz ablalarına verdi. Benim şehrim eski Sashibai başkenti ve kritik bir savunma şehri olan, Dalhade. O ve çevresindeki şehirleri ben yönetiyorum. Valiyim işte, anla."

"Çok güzel." diye mırıldandım.

"Elbette! Hiçbir ülke prenseslerine böyle bir hak tanımıyor. Pardon bazı anaerkil ülkeler var. Onları suçlayamam! Neyse, onlara göre biz neyiz ki? Hiç! Bu yüzden ülkemi çok seviyorum."

"Sashibai, çok farklı."

"Bir gün, şehrime gelmeni isterim. Beraber güzel güzel gezeriz, ata bineriz. Ayrıca seni şehrimin bilginleri ile tanıştırırım." dedi heyecanla.

"Çok isterim! Fakat ben hareme kısıtlandım."

"Ah, tatlım. Naresh zaman zaman şehirlerini gezer ve bana göre kardeşim yatak arkadaşını asla burada bırakmaz. Sonuçta başka bir kadını yatağına kabul etmiyor." Dedi ve gözlerim iri iri oldu.

"Şey, gelirim." diye mırıldandım utanmış bir şekilde.

"Sana tavsiyem, hiçbir şahten sana bizim kadar samimi davranamaz. Çünkü biz, Şah'ın öz ablasıyız. Onlar ise, üvey ve içten içe kin bile güdüyor olabilirler."

"Aklımda olacak, her şey aklımda olacak. Emin ol, kimin iyi kimin kötü olduğunu çözüyorum."

"Her neyse, akşamki yemekte görüşmek üzere tatlı gözde!" dedi ve gitti.

Ben ise arkasından bakakaldım. Ardından içeri Sahen geldi. Elinde bir kâğıt vardı. Kâğıtta saray bahçesine gel yazıyordu ve kaşlarımı çattım.

"Bu da ne?" dedim.

Sahen "Bende bilsem. Saraylıların odak noktası olduğun için, olabilir mi?" dedi alaycı bir şekilde.

"Tamam, Naresh'in gözdesiyim ama bu kadar meraklı olmalılar."

"Hadi, şimdi yazan kişiye git."

"Sen kim biliyor musun?"

"Galiba. En azından tahminim var."

"Sence gitmeli miyim?"

"Bence gitmelisin."

"Gidelim o zaman." dedim ve odamdan ayrıldım.

İstediği gibi Eski Kılıç Saray yoluna çıkan bahçeye gelmiştim. Beni bekleyen adamı görmüştüm. Dün, Anjali'nin ailesinin bulunduğu masadaydı. Asi duran birisiydi. Simsiyah deri pantolonu, siyah ceketi ve siyah gömleği vardı. Hava sıcaktı ve siyah, derilere nasıl dayanıyordu bilemiyordum. Kumral ve mavi gözleri vardı. Sanırım bu Naresh'in en sevdiği dayısı Vilraj idi.

Yanına geldiğimde elimi nazikçe öptü ve bana baktı. Bu adama güvenmiyordum. Çünkü Anjali'nin kardeşi olması başlı başına huzursuz eden bir gerçekti. Naresh, zeki bir adam diyordu. İçim bu yüzden huzursuzdu.

Vilraj "Kendimi tanıtmama izin ver, taçsız Şahbanu. Ben Naresh'in en sevdiği dayısı, Sashibai Korsanlarının Lideri Vilraj-i Astena." dedi ve gülümsedi.

"Bende Baş Habiria Sandhya. Ayrıca ben bir Şahbanu değilim." dedim ve dikkatle ona baktım.

"Küçüğüm, ben Şahbanu değilim diyorsun ama çevrendeki herkese Şahbanu havası yayıyorsun. Eski dönem Şahbanuları gibisin. Dur, değilsin. Daha savaşa çıkmadın." dedi alaycı bir havayla.

"Eğer buraya alay etmek için çağırdı iseniz, akşamı da bekleyebilirdiniz!" dedim sertçe.

"Hey, kızma. Azıcık eğlenmeye hakkım var."

"Efendim, denizlerde fazla kalmak size nezaketi unutturmuş. Hadsizliği, eğlence olarak görmeye başlamışsınız."

"Ah, peki. Olaya yanlış daldım. Denizlerde vakit geçire geçire, insanlarla iletişim kurmayı unutmuşum."

"Bunu bilmeniz çok hoş!" dedim gözlerimi kısarak.

"Buraya tanışmak için çağırdım ve istediğimi aldım. Denizlere açıldığım süre boyunca, değişik insanlar tanıdım ve bu bana birçok tecrübe kattı. Artık insanları bakışları ile tanıyorum."

"Beni tanıdınız mı?" dedim alaycı bir şekilde.

"Evet, küçüğüm. Sen uyuyan bir ejderhasın. Anka kuşu mutlak hakimiyet için senin uyanmamanı çabalıyor ama uyanacaksın. Uyandığın zamanda en yükseğe uçacaksın. Bu güç sende var." dedi ciddiyetle.

"Yanlış bu!"

"Yanlış falan değil. Şimdi gidebilirsin, Şahbanu Sandhya."

"Ben Şahbanu değilim."

"Olacaksın!"

"Olmayacağım! İstemiyorum!" dedim sinirle.

"Göreceğiz." Dedi ve bir şey demeden ayrıldım.

Anjali'nin kardeşlerinden birisi böyle tuhafsa, diğerleri kim bilir nasıl olurdu? İçlerinde en akıllısı acaba Anjali olduğu için mi, hareme verilmişti? Hiç uzak bir ihtimal gibi durmuyordu.

Akşamki yemek için hazırlandım. Oldukça sade bir elbise seçmiştim. Koyu gri bir elbise giydim. Askılıydı ve omuz kısımlarından eteğime kadar kumaş sarkıyordu. Bir pelerin gibi kollarımı kapatıyordu. Uzayan siyah saçlarımı ise açık bıraktım. Sadece bir iki tutam saçımı ördürüp, incilerle süslemiştim. Boynumda da tek siyah bir inci vardı. İşte hazırdım.

Kapım açıldı ve içeri Naresh geldi. Beğeni dolu bakıyordu. Ona gülümsedim.

Naresh "Gel, beraber gidelim. Herkes bizi bekliyor."

"Olur." dedim ve koluna girdim.

Geldiğimizde upuzun bir masa kurulmuştu. Kalabalık bir sofra vardı. Naresh'in dayıları, teyzesi, büyük dayısı Pravin, kız kardeşleri ve annesi vardı. Elbette yeni damat Rithu da oradaydı. Naresh baş köşeye oturdu ve sağ yanına ben oturdum. Sol yanındaki Anjali ise bu durumdan memnun olmamıştı ama bunu ustalıkla saklıyordu. Benim yanımda ise Shalin vardı. Bana gülümsemişti.

Yemeğe başlamıştık. Oldukça sakin geçiyordu. Hatta Shalin sayesinde daha da neşeli geçen bir yemekti. Ardı ardına yaptığı espriler, ortamı yumuşatıyordu. Anjali'nin kardeşlerini, bana komik bir şekilde tanıtmıştı. Onlar ise yeğenlerinin bu davranışa kızmamışlardı. Anjali bile çok gülmüştü. Eğlenceli bir aile imajını veriyorlardı oysa her birinin gözlerinde hırs ateşi vardı. Bunu görememek, büyük aptallık olurdu.

Tatlıları yiyorduk. Parinita ilk önce bana baktı, ardından Naresh'e baktı ve gülümsedi.

Parinita "Kardeşim, neden gözdenle beraber şehrime gelmiyorsun?" dedi gülümseyerek ve Naresh ablasına baktı.

Naresh "Avcılık için doğru zamanı bekliyorum."

"Biliyorsun, benim şehrim olan Iyeka her mevsim av vardır çünkü insanların geçim kaynağı."

"Yine de öyle küçük bir şehri, kısa sürede büyütmen ve avcılığın başkenti diye anılmasını sağlaman takdir edilesi."

"Beni utandırıyorsun."

Shalin "Avcılık her şehirde var, kardeşim. Bunun için Iyeka'ya gitmenize gerek yok! Hem tatlı Sandhya ile benim şehrime gelirseniz, bilginlerimle tanışırsınız. Demir madenlerimden çıkan demirle yapılan yeni kılıçları da görürsün." Dedi tatlı bir sesle ve Parinita ona gülümsedi. Ama bu gülümseme rekabet kokuyordu.

Parinita "Ah, Shalin! Seni küçük tatlı dilli şeytan. Kardeşimi ve gözdesini, nasıl avlayacağını iyi biliyorsun."

"Kimse tatlı dillilikte elime su dökemez, Parinita. Fakat şunu hatırla ki, Dalhade çok kritik bir şehir biliyorsun. Bu yüzden benim şehrim daha kıymetli ve ilk bana gelirler."

"Haklısın, çok haklısın." dedi ve birbirlerine gülümsediler.

Naresh "Bu kadar çok atışmanıza gerek yok. Zaten aklımda kritik bölgeleri ziyaret etme gibi bir niyetim var."

Anjali "Gözdenle mi?" dedi merakla.

"Evet, Sandhya'ya Sashibai'yi tanıtmak istiyorum."

"O zaman ilk başta Shalin'in şehrinden başlarsın. Ardından Krupa gelir. Sonraları ise diğerleri işte." dedi ve şarabını içti.

Parinita "Çok hoş bir planmış." dedi alaycı bir şekilde.

Krupa "Kan bağı önemli. Aslında tek başına gelse bile olur." dedi ve bana baktı.

"Aslında bende Shalin'in şehrini merak ediyorum, beni nazikçe davet etmişti. Davet edilen yere gidilir, edilmeyen yere ise gidilmez." dedim gülümseyerek.

Anjali ise Krupa'ya sertçe bakmıştı.

Anjali "Krupa, çok kaba bir davranış sergiledin. Sende galiba kıyı bölgesi insanları gibi nezaketi unuttun." dedi sertçe.

Parinita "Sandhya, bende şehrime davet ediyorum. Avcılığı benim şehrimde öğrenebilirsin." dedi nazik bir sesle.

"Teşekkür ederim, bu davetin için." dedim.

Kumari "Benim şehrim Gomzae'ye gelmenizi isterim. Sana gösterebileceğim çeşit çeşit çiçeklerim var." dedi hevesle ve ondan tarafa baktım.

"Davetin için teşekkür ederim." dedim ve Anjali Krupa'ya sertçe baktı.

Anjali "Krupa, sende davet etmeyecek misin?"

Krupa "Bir Habiria o! Tutup da, yalakalık için davet edeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun."dedi küstahça ve Anjali'nin yüzü dondu.

Masada derin bir sessizlik vardı. Herkes birbirine bakıyordu. Naresh ise kaşlarını çatmıştı ve ablasına bakmıştı. Öfkeliydi.

Lilave "Şaka yaptın, herhalde. Naresh'in en kıymetlisi olduğunu görmedin mi, aptal kız?" diye mırıldandı ama tüm masa duymuştu.

Vilraj "Anjali kızın senin yerine babasına benzemeyi tercih etmiş. O da, böyle babası gibi böbürlenmeyi seviyor."

Anjali "Sana hak vermemek elde değil, kardeşim."

Krupa "Ben sizin gibi davranmayacağım. Küçük çıkarlarınız için, gerçek halimi saklayamam. Kusura bakma, Sandhya. Sorun sende değil, bende. Oldum olası, haremdeki habiriaları sevmiyorum." dedi ukalaca.

Shalin "Annemin zamanında bir habiria olduğumu unutuyorsun." dedi soğukça ve Krupa gözlerini kıstı.

Syon "Shalin, haklı. Annende zamanında bir habiria idi. Bunu unutma, yeğenim."

Krupa "Annem, bir habiria gibi değildi kabul edin. Şahbanu Yashila'dan bile daha çok bu devleti yönetti. O yüzden, benim gözümde bir habiria basit bir cariye değil."

Anjali "Karşındaki Sandhya da basit bir cariye değil." dedi sinirle.

"Fazlasıyla bu kız sizi korkutmuş olabilir ama ben korkmayacağım. O bir cariye ise, bende bir şahtenim."

Shalin "Saygısızlığını bu şekilde örtemezsin! Kimsenin kimseden korktuğu yok!" dedi sertçe.

Prihan "Sandhya'yı tanımadan, karar verme kardeşim." dedi ve Krupa güldü.

Krupa "Sizi alkışlıyorum. Şimdi şu kızı savundunuz diye, annemin en gözde kızları olmaya devam edeceksiniz değil mi? Ben ise dışlanan olacağım. Bana verilen şehir gibi, en kıyıda unutulan olacağım."

Anjali "Kimsenin, kimseyi ayırdığı yok. Kabul etmelisin ki, Prihan ve Shalin'deki yöneticilik vasıfları sende az. Dalhade gibi bir yeri verseydik, orayı batıracağına hiçbir şüphe yok! Bunu o küçük kafana sok." dedi keskin bir sesle.

Pravin "Sana verilen bölge için şükretmelisin. Kendi kendini idare eden bir bölge. Parinita veya Kumari gibi bir bölge verilseydi ve senden geliştirmeni bekleseydik, işimiz daha zor olurdu."

Krupa "Ben bu 3 Şahten'e göre daha iyi yönetiyorum. Beni aşağılayarak, Sandhya'dan özür dilememi beklemeyin. Üstelik o bir Şahbanu bile değil ki, Naresh'e yakın oturma hakkına sahip olsun." dedi sinirle ve Naresh yumruğunu masaya vurdu.

Tüm gözler onun üzerindeydi. O ise, öfkeyle ablasına odaklanmıştı. Bakışları bir kılıç kadar keskindi. Gözlerinde yeşil alevler vardı. Baktığı kişiyi yakacak cinstendi.

Naresh "Edepsizliğini, çirkefliğini ne güzel unutturmuşsun! Bende dayıma hak veriyorum. Sen bize değil, babamıza çekmişsin. Onun gibi kendini rezilliğini açıkça göstermekten çekinmiyorsun ve zehirli dilinle etrafa çirkince saldırıyorsun! Şimdi bu masadan defol!" dedi ve ablası şaşkınca ona baktı.

Krupa "Naresh! Ben senin ablanım, o ise bir cariye. Nasıl beni bu masadan kovarsın?" dedi şaşkınca.

Baldev "Söz konusu saygısızlık olunca, rütbeler geçersizdir." dedi tok sesiyle.

"Kalkmıyorum, o zaman." dedi ve güldüm.

"Ben kalkabilirim. Zaten tatlımı da yemiştim. Afiyet olsun." dedim soğukça ve masadan kalkıp, yemek salonunu terk ettim.

Arkamdaki itirazları umursamamıştım. Belki hepsi Krupa kadar çirkef olabilirdi, bunu biliyordum ama yine de onlarla iyi geçinmek istiyordum. Onlara karşı savaşmak niyetinde değildim. Bana yaklaştıkları gibi, yaklaşmak istiyordum. Oysa Krupa beni küçümsemişti. Bir zamanlar benimde bir prenses olduğumu umursamamıştı ve bir habiria diye aşağılamıştı. Kendi annesini umursamadan, bunu yapıyordu. Keşke diğer şahtenler gibi olabilseydi. O zaman daha iyi bir gece olacağını düşünüyordum.

Kapıyı kapattım. Yasma'nın getirmiş olduğu suyu içtim ve rahatladım.

"Bozulan sinirime iyi geldi, Yasma. Teşekkür ederim." dedim ve gülümsedi.

Yasma "Üzülmeyin, hanımım." dedi itaatkarca.

"Nasıl üzülmeyeyim, Yasma? Sanki ben mi istedim buraya getirilmeyi? Bende biliyorum, sahte davrandıklarını ama bunların sorumlusu ben değilim ki!"

"Bana göre kendinizi korumak istiyorsanız, Şahana Anjali'nin kanatları altında olmalısınız. Böylece asla size zarar gelmez."

"Böylece sürekli bana zarar vereceği anı beklemekten huzursuz olayım. Hayır, ben buna dayanamam."

"Bu ülkede hiçbir kimsede sahip olamayacağı güç onda ve siz bile ona karşı gelemezsiniz."

"Sen ne demek istiyorsun? Sınırlarını aşma!"

"Sizin iyiliğiniz için konuşuyorum. Onun düşmanları sizi harcamak için size yalanlar söylüyor. Sizi güçlü olduğunuza inandırmaya çalışıyorlar."

"Yasma! Sus ve çık dışarı!" dedim sertçe ve kapıyı gösterdim.

O çıkarken, içeri Naresh geldi. Yanıma geldi ve bana sarıldı. Saçlarımı okşamıştı.

"Neden geldin?" dedim yüzümü okşarken.

Naresh "Masa senden sonra dağıldı. Krupa tepki olması için, annem benimle beraber masadan kalktı ve ben de bir habiria idim ve kalkmam gerekir dedi. Ardından herkes dağıldı."

"Ben üzüldüm, Naresh. Bende bir zamanlar bir ülkenin prensesiydim. En başından beri bir cariye değildim ki!" dedi hüzünle.

"Biliyorum, sevgilim. Gördüğün gibi ailemde cins insanlar mevcut."

"Böyle olmasını istemezdim. Bu geceyi böyle bitirmek istemezdim." dedim ve gözlerim dolduğu için derin bir nefes aldım.

"Sakın ama sakın ağlama. Değmez!"

"Seni seviyorum, Naresh. Senden başka bir şey istemiyorum ki! Neden insanlar beni tehdit olarak görüyor? Neden beni kendileri ile müttefik yapmak istiyor?" dedim ve bir damla yaşım yanağımdan süzülürken, Naresh sildi.

"Çünkü güç sevgilim. Güç, güçtür. Azı veya çoğu yoktur. Sashibai'nin acı kurallarını öğreniyorsun." dedi hüzünle ve bana sarıldı.

Bende ona sarıldım. Gözlerimi kapadım. Huzuru bulduğum kollardaydım. Benim isteğim bu kollardı. Daha fazlasında gözüm yoktu. Kendimi onunla huzurlu hissediyordum. Ben uyuyan bir ejderha değildim. Ben sadece küçük bir ışıktım. Minik bir ışık ve sadece Naresh'e ait bir ışık.

Naresh

Toplantı bitmişti ve dağılmışlardı. Üstelik bu toplantıya dayılarımın hepsi katılmıştı. Toplantı bitince, gitmişlerdi. Bir tek ben, Rithu ve Vilraj dayım kalmıştı. Rithu, her zamanki gibi annemin ailesine soğuktu ama dayım da her zamanki gibi sıcakkanlıydı.

Rithu "Naresh, ne zaman savaşa çıkacaksın?" dedi merakla ve haritadaki sınırlara dokundum.

"Yakında, Rithu yakında. İlk önce Sandhya hamile kalmalı." dedim ve Vilraj güldü.

Vilraj "Sandhya'nın hamileliğini umursamadığını sanıyordum."

"Dayı, o hamile kalmalı ve varislerimi doğurmalı."

"Tek işlevi bu değildir, umarım. Yoksa hayal kırıklığına uğrarım."

"Kesinlikle değil! Onu benden önceki Şah dedelerimin yaptığı gibi küçültemem."

Rithu "Vilraj, Sandhya'yı bilmiyorsun."

Vilraj "Senden daha çok bildiğimi düşünüyorum. İnsanları çözmek için, artık konuşmalarına değil gözlerine bakıyorum ve kalplerini görüyorum." dedi alaycı bir şekilde.

"Korsanlar, ne zamandır falcılığa başladı?"

"Senin gibi karada olan basit bir komutan değilim ve çeşit çeşit insanlar tanıdım."

"Sende ablan gibisin. İki yüzlü!"

"Yeter! Rithu, dikkatini çekerim ki sende o ailedensin. Hakaret etmeni istemiyorum." dedim sertçe ve Rithu bana baktı.

"Haklısın, Şah. Yine de, içimdeki nefret değişmeyecek. Bunu kimse değiştiremez."

Vilraj "Değiştir diyen yok zaten. İstediğin kadar nefret et, çok sevdiğin ablan küllerinden geri birleşmeyecek."

"Dayı! Başımda tartışmayın. Geçmişin sorumlusu benim ve beni suçlayın."dedim ve ikisi birbirine baktı.

Sonra olabilecek savaşlar üzerine üçümüz konuştuk. Açıkçası savaşta dayımın donanmasıyla destek vereceği, deniz kenarı bir ülke olan Vamate'yi istiyordum. Önceden Artangal ile komşuydu ve şimdi benimle komşu olmuştu. Küçük ama etkili bir ülkeydi. Dış siyasette, ticareti iyi kullanıyordu. Denizin ardındaki ülkelerin ilk durak noktasıydı. Benim topraklarıma katılırsa, maddi gelir artardı ve denizlere olan hakimiyetim artardı.

Toplantıdan sonra Rithu gitmek zorunda kalmıştı. Bende dayımla kalmıştım. Ona baktım.

"Eski Kılıç'a gideceğim. Gelmek ister misin?" dedim ve gülümsedi.

Dayım "Elbette. Delirenleri görmek isterim." dedi ve odadan ayrıldık.

Yolda gitmeden önce, uzaktan Sandhya'nın Grija ile olan çalışmalarını görmüştük. Kılıcı, kendinden emin bir şekilde tutuyordu. Dikti ve bakışı dikkatle Grija'daydı. Grija ise kedi gibi ona bakıyordu. Sandhya kendisini savunurken, Grija ona acımasızca davranıyordu. Fakat sonradan Sandhya ona saldırıya geçmişti. Acemice denilebilirdi ama keskin hamlelerdi. Ustaca olabilseydi, Grija'yı yenerdi. Grija ise bu acemi saldırıları, gülerek karşılıyordu ve bu Sandhya'yı daha da hırslandırıyordu. Öfke ile saldırmıştı ve bir anda yere düşmüştü. Paniklesem de, dayım omzumdan tutarak durdurmuştu. Grija onu gülerek yerden kaldırdı ve Sandhya da çocuksu bir kahkaha attı.

Dayım "Şah, endişelenmeyi bırak. O düştüğü yerden kalkacak kadar güçlü." dedi ciddiyetle.

"Haklısın, dayı. Gidelim." dedim ve oradan ayrıldık.

Eski Kılıç yolunda iken, oraya baktım. Orada abilerim ve ablalarım vardı. Öldürmeye daha fazla vicdanım el vermemişti. Annelerini zaten öldürmüştüm, neden onlara da dokunmalıydım ki? Üstelik abilerimin yarısını öldürerek, onlara göz dağı vermiştim. Deliriyorlardı. Korku, onları ölmeden her gün öldürüyordu.

Dayım "Eski Kılıç Sarayı, her zaman bir deli yuvası olmuş." dedi ve kendime geldim.

"Evet, dayı. Öldürülmeyen şahranlar burada ömürlerini geçirirmiş." dedim sessizce.

"Şu doğru mu? Geceleri hayalet çıkıyor mu?" dedi merakla ve güldüm.

"Dayı, hayalet diye bir şey var mı?" dedim gülerek.

"Valla yeğenim, deniz ötesindeki insanlar bile Eski Kılıç'ın deliren şahranların ruhları ile dolu olduğunu ve orada kalanları da onların delirttiğini söylüyor."

"Dayı, bu deli saçmalığını denemek istiyorsan seni 1 ay misafir edebilirim."

"Açıkçası, sağ kalan minik akıl kırıntımı orada yetirmek istemiyorum." diye mırıldandı.

"Ben ara ara ziyaret ediyorum. Hepsi delirmemiş. Delirenler zaten beni görünce, bağırıyor elinde kılıç var, kılıç var diye."

"Biraz yaratıcı olabilirlerdi. Ne bileyim, ejderha ile geldi ejderha ile geldi diye."

"Ejderha mı? Ne alaka, dayı? Sende onlardan daha deli çıktın. Seni oraya atmama gerek bile yok."

"Yeğenim, sen çok değerli bir ejderhaya sahipsin. Anka kuşu da var, ateşler içinde yanan ama ejderha daha iyi bence."

"Delirdin mi?" dedim ona tuhafça bakarak.

"Denizin üstünde yürümek, akıllı işi değil zaten."

"Denizin üstünde yürümek. Hayalimdi, biliyor musun?"

"Sen karada uçanlardansın. Ben ise denizin üstünde yürüyenim."

"Dayı, seni anlamak çok zor. Büyük dayı Pravin'i anlamak bile daha kolay."

"O adamı anlıyorsan, beni daha kolay anlarsın be oğlum." dedi ve güldüm.

"Annemin ailesinde en sevdiğim sensin." dedim gülerek.

"Benim dışımdakiler, evlat olsa sevilmeyecek tip oldukları için ve ben daha sevilesi bir tip olduğum için seviyorsun."

"Haklısın." diye mırıldandım.

"Sana yardımım olacak, yeğenim."

"Ne gibi?"

"Kraliyet donanması, bundan sonra benden sorulacak." dedi ve şok oldum.

"Cidden mi?"

"Evet. Seni burada yalnız bırakamam."

"Çok sevindim. Artık denizlerin hakimi de olacağız. Hiçbir Şah'ın yapamadığını yapacağım ve denizlerde bile savaşacağım." dedim heyecanla.

"Doğru, koca oğlan. Ejderhanı da uyandıracağım."

"Şu Ejderha kim?" diye mırıldandım.

"Annen gibi düşün, az baban gibi aptallaşma. Senin bir ejderhan var, uyuyor. Uyanırsa çok güçlü olacak."

"Benim bildiğim Ejderha, Fatih Azeadin'in eşi Şahbanu Nemdas'ın lakaplarından birisi. O kadında, zamanında mutlak iktidarın sahibi oldu ve savaşlara çıkmasıyla diğer Şahbanulara örnek oldu. Üstelik o kadın sıradan bir kadındı ve halktan birisi iken en tepeye yükseldiği için Azeadin'in Ejderhası denildi."

"İşte senin Ejderha da böyle olacak. Göreceksin." dedi ve içeri girdik.

İçerisi yoğun askeri koruma altındaydı. Uçan kuş bile buraya yaklaşamazdı. İçerideki ana salona baktığımda abilerimi ve ablalarımı gördüm. Kendi aralarında konuşuyorlardı. Şakalaşıyor, gülüyorlardı. Beni fark edince, sessizleşmişlerdi. Korku dolu bakışlar vardı. Bende onlara soğukça bakıyordum. Tıpkı çocukluğumda olduğu gibi. Onlar bir arada konuşurlardı ve beni aralarına almazlardı. Bazı şeyler unvan değişse bile değişmiyordu.

Dayım "Hoş karşılanmadın, Naresh." diye mırıldandı.

"Her zamanki gibi." dedim sessizce.

Ardından içlerinden birisi öne çıktı. Şahran Mahran idi. Saçlarında beyazlar vardı. Ela gözleri korku doluydu. Bana bakıyordu. Elleri titriyordu.

Şahran Mahran "Git, git buradan. Neden geldin? Neden geldin? Ne işin var? Hangimizi öldüreceksin? Dokunma kardeşlerime, dokunma bize. Yeterince kan dökmedin mi? Bak, bak bizim hiç zararımız yok. Yok artık." dedi panikle.

"Kontrol etmeye geldim, abi." dedim duygusuzca.

"Parsmat adına yemin ederiz ki, biz biz usluyuz. Yaramazlık yapmıyoruz. Lütfen, lütfen git Şah. Biz burada huzurluyuz." dedi ve arkasındaki ürkek kardeşlerime baktım.

"Böyle olmak zorunda olmadığını bilin. Beni buna siz zorladınız. Hepiniz zamanında benimle alay ettiniz, annelerinizle bir olup beni dışladınız ve tehdit ettiniz. Şimdi karşılığını alıyorsunuz."

"Sen bizim korkularımızla besleniyorsun, Şah. Bu ölene dek sürecek." diye fısıldadı.

"Dayı, gidelim. Daha sonra yine gelirim. Zira bu zavallı halleri zalim yanımın çok hoşuna gidiyor." dedim keskin bir sesle ve oradan çıktık.

Ben çıktıktan sonra konuşmaları, gülüşmeleri devam etti. Ben ise tek başıma devam ediyordum. Bu ömrümün sonuna dek devam edecekti. Annem bu konuda haklıydı. Onlar beni aralarına almayacaktı. Dayımla yürüyorduk ve sessizdik. O da bu durum karşısında sessiz kalmıştı.

Dayımla çalışma odama geçmiştik. Ardından ise annem gelmişti. Bizim nerede olduğumu sormuş ve ona Eski Kılıç deyince gülmüştü. Ona göre, bir daha hiç oraya gitmemeliydim. Dayım ise, anneme gitmesi gerektiğini söylüyordu. Onlar bu şekilde atışırken, içeri elinde bir sürahi şarap ile Sandhya gelmişti. Gümüş bir sürahi elindeydi ve tek bardak vardı. Saf gülümseyişi yüzündeydi. Annem ise dikkatlice bakıyordu.

Annem "Sandhya, bu ne?" dedi merakla.

Sandhya "Özel bir şarap, Şah Anne. Artangal şarabı ve Naresh'e tattırmak istedim." dedi ve tepsiyi masaya koydu.

Dayım "Artangal şarabı çok güzeldir. İçmelisin, yeğenim."

Annem "Keşke daha fazla bardak getirseydin."

Sandhya "Aslıdan bu Azleki Sahen'in suçu. Nedense tek bardakla bana getirdi."

"Doldur o zaman, içeyim." dedim ve Sandhya bardağı doldurdu.

Gümüş saplı cam bardakta şarabın rengi koyu kırmızıydı. Sandhya bana uzattı.

Sandhya "Eminim seveceksin, aşkım."

"Senin elinden zehir olsa bile içerim!" dedim ve bardağı aldım.

Annem "Çok tatlısınız!" dedi alaycı bir sesle ve bardağı içtim.

Bir yudum almamla, şarabın keskin tadı boğazımdan akmaya başladı. Tuhaf bir şekilde içtikçe, içesim geliyordu. Bardağı bitirdikten sonra bir bardak daha içtim. İçtikçe içimdeki kavrulma hissi gideriyor gibiydi. Tuhaf. Daha öncede Artangal şarabı içmiştim, neden böyle olmamıştım ki?

En sonunda sürahi bitmişti. İçimde ise bir hararet vardı. İçim yanıyordu ve kendimi durdurulamaz hissediyordum. Kanım delicesine akıyordu ve ayağa kalktım. Çevremdekiler ise bana bakıyordu.

Annem "Oğlum, iyi misin?" dedi ben odanın içinde dolanırken.

"İyiyim, merak etme." dedim.

Sandhya "Şarabı çok sevdin sanırım." diye mırıldandı.

"Evet, ışığım. Çok güzeldi."

Dayım "Artangal Şarabı işte böyle enerji verir. Adamı yerinde durduramaz." dedi gülerek.

Annem "Bu kadarı fazla değil mi? Oğlum, kızardı ve terliyor. Sandhya, o şarabı çeşnicibaşı tattı değil mi?" dedi sertçe.

Sandhya "Tatmasa, getirmezdim." dedi mahcup bir şekilde.

"Neden oğlum bu halde? Bir şey mi yapmak istedin?"

"Anne, abartma! Ben i..." dedim ve birden yere yığıldım.

Bedenimi kontrol edemiyordum ve titriyordum. İçimde bir şeyler vardı ve bedenimi kontrol etmemi engelliyordu. Annem ise bağırarak, yanıma geldi. Beni kucağına aldı ve adımı sayıklıyordu. Gözlerindeki telaş, panik büyüktü. Sandhya da endişeliydi. Gözleri iri iri olmuştu. Elindeki sürahi düşmüştü.

Konuşmaya çalışırken, ağzımdan ve burnumdan kan geldi. Konuşamadığım gibi kan gelmesi, annemi dehşete sokmuştu. Sandhya'yı yanıma çağırmak isterken, onu işaret ettim ve annem ona baktı. Gözlerinde kini gördüm.

Annem "Tutuklayın o kızı! Şah'ı zehirleyen kızı tutuklayın!" diye çığlık attı. Sesinin gücü, beni şaşırtmıştı. Onu en son babam kollarında ölürken bu kadar çığlık atarken görmüştüm.

Dayımdaki bilmiş bir ifade de gözlerimden kaçmamıştı. Dayım bir şey diyemeden, içeri askerler geldi. Karanlık beni bedenimde hapsetmeden önce gördüğüm son şey Sandhya'nın koluna giren askerlerdi. Sandhya'nın hayır çığlıkları içinde çekiştirilirken, gözlerimi kaptım. Karanlık beni kendine esir yapmıştı ve ben ışığımı koruyamamıştım.

Vilraj

Shalin

♦Sizce Vilraj'ın amacı ne?  Uyuyan Ejderha kim? Ve nasıl uyanır?

Naresh'i zehirleyen kim?

Shalin ve Parinita, sizce samimiler mi?  Şahtenleri anlayabildiniz mi?

Sandhya nasıl kurtulacak ve tepkisi ne olacak?

Çok konuştum yine ama gelecek bölüm için heyecanlıyım. Kaos gibi bir ortam var. Hatta kaos var. Naresh zehirlendi ve ortalık karıştı. Yb uğraştıracak.

Continue Reading

You'll Also Like

2.1M 92.6K 81
Bu kitap Nemesis Yayınevi tarafından kitaplaştırıldığı için bölümler kaldırılmıştır. *** Ve bir gün susmayı öğrendim, kimse farkına varmadı. Söyleme...
AlGon🌼🤍 By okuyanladyy

Historical Fiction

55.8K 2.9K 49
"Aklına pek güvenme yani Alaeddin, bir güzelin gülüşüne bakar yitirmen" Diyen Orhan'a baktı Alaeddin... Etrafı kasıp kavuran Moğol, gözünü bu defa da...
12.8K 668 21
Genç bir kız, hayatındaki tek önemli insanın erkek arkadaşı olduğunu düşünüyordu. Onun yanında mutlu ve güvenilir hissediyordu, ve sırf onunla birlik...
63K 3.9K 47
Selanik'te yolları kesişen mesut iki gençten; Harbin getirdiği yazgıyla kedere bürünen iki yüreğe. ''Eyvâh! .. Ne yer, ne yâr kaldı, Gönlüm dolu âh u...