Limon Çiçekleriii

By hicbirsey

291K 20.5K 8.9K

Birbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın... More

Limon Çiçekleri 1. Bölüm
Limon Çiçekleri 2. Bölüm
Limon Çiçekleri 3. Bölüm
Limon Çiçekleri 4. Bölüm
Limon Çiçekleri 5. Bölüm
Limon Çiçekleri 6. Bölüm
Limon Çiçekleri 7. Bölüm
Limon Çiçekleri 8. Bölüm
Limon Çiçekleri 9. Bölüm
Limon Çiçekleri 10. Bölüm
Limon Çiçekleri 11. Bölüm
Limon Çiçekleri 12. Bölüm
Limon Çiçekleri 13. Bölüm
Limon Çiçekleri 14. Bölüm
Limon Çiçekleri 15. Bölüm
Limon Çiçekleri 16. Bölüm
Limon Çiçekleri 17. Bölüm
Limon Çiçekleri 18. Bölüm
Limon Çiçekleri 19. Bölüm
Limon Çiçekleri 20. Bölüm
Limon Çiçekleri 21. Bölüm
Limon Çiçekleri 22. Bölüm
Limon Çiçekleri 23. Bölüm
Limon Çiçekleri 24. Bölüm
Limon Çiçekleri 25. Bölüm
Limon Çiçekleri 26. Bölüm
Limon Çiçekleri 27. Bölüm
Limon Çiçekleri 28. Bölüm
Limon Çiçekleri 29. Bölüm
Limon Çiçekleri 31. Bölüm
Limon Çiçekleri 32. Bölüm
Limon Çiçekleri 33. Bölüm
Limon Çiçekleri 34. Bölüm
Limon Çiçekleri 35. Bölüm
Limon Çiçekleri 36. Bölüm
Limon Çiçekleri 37. Bölüm
Limon Çiçekleri 38. Bölüm
Limon Çiçekleri 39. Bölüm
Limon Çiçekleri 40. Bölüm
Limon Çiçekleri 41. Bölüm
Limon Çiçekleri 42. Bölüm
Limon Çiçekleri 43. Bölüm
Limon Çiçekleri 44. Bölüm
Limon Çiçekleri 45. Bölüm
Limon Çiçekleri 46. Bölüm
Limon Çiçekleri 47. Bölüm
Limon Çiçekleri 48. Bölüm
Limon Çiçekleri 49. Bölüm
Limon Çiçekleri 50. Bölüm
Limon Çiçekleri 51. Bölüm
Limon Çiçekleri 52. Bölüm
Limon Çiçekleri 53. Bölüm
Limon Çiçekleri 54. Bölüm
Limon Çiçekleri 55. Bölüm
Limon Çiçekleri 56. Bölüm
Limon Çiçekleri 57. Bölüm
Limon Çiçekleri 58. Bölüm
Limon Çiçekleri 59. Bölüm
Limon Çiçekleri 60. Bölüm
Limon Çiçekleri 61. Bölüm
Limon Çiçekleri 62. Bölüm
Limon Çiçekleri 63. Bölüm
Limon Çiçekleri 64. Bölüm
Limon Çiçekleri 65. Bölüm
Limon Çiçekleri 66. Bölüm
Limon Çiçekleri 67. Bölüm
Limon Çiçekleri 68. Bölüm
Limon Çiçekleri 69. Bölüm
Limon Çiçekleri 70. Bölüm
Limon Çiçekleri 71. Bölüm
Limon Çiçekleri 72. Bölüm
Limon Çiçekleri 73. Bölüm
Limon Çiçekleri 74. Bölüm
Limon Çiçekleri 75. Bölüm
Limon Çiçekleri 76. Bölüm
Limon Çiçekleri 77. Bölüm
Limon Çiçekleri 78. Bölüm
Limon Çiçekleri 79. Bölüm
Limon Çiçekleri 80. Bölüm
Limon Çiçekleri 81. Bölüm
Limon Çiçekleri 82. Bölüm
Limon Çiçekleri 83. Bölüm
Limon Çiçekleri 84. Bölüm
Limon Çiçekleri 85. Bölüm
Limon Çiçekleri 86. Bölüm
Limon Çiçekleri 87. Bölüm
Limon Çiçekleri 88. Bölüm
Limon Çiçekleri 89. Bölüm
Limon Çiçekleri 90. Bölüm
Limon Çiçekleri 91. Bölüm
Limon Çiçekleri 92. Bölüm
Limon Çiçekleri 93. Bölüm
Limon Çiçekleri 94. Bölüm
Limon Çiçekleri 95. Bölüm
Limon Çiçekleri 96. Bölüm
Limon Çiçekleri 97. Bölüm
Limon Çiçekleri 98. Bölüm
Limon Çiçekleri 99. Bölüm
Limon Çiçekleri 100. Bölüm
Limon Çiçekleri 101. Bölüm
Limon Çiçekleri 102. Bölüm
Limon Çiçekleri 103. Bölüm
Limon Çiçekleri 104. Bölüm
Limon Çiçekleri 105. Bölüm
Limon Çiçekleri 106. Bölüm
Limon Çiçekleri 107. Bölüm
Limon Çiçekleri 108. Bölüm
Limon Çiçekleri 109. Bölüm

Limon Çiçekleri 30. Bölüm

4K 290 115
By hicbirsey

Batu hayatının en uzun ve belki de en zor beş dakikası sona erdiğinde kendini tek kelimeyle berbat hissediyordu. Lale karşısında otururken, o masada ona bakmadan ona dokunmadan beş dakika durabilmiş olması bile mucize gibi geliyordu. Bunu nasıl yapabildiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Sandığından daha güçlü bir iradeye sahipti galiba. O cafeden çıktıktan sonra şimdi nereye gittiğini bilmeden yürürken bunu yapabildiğine hala inanamıyordu. Haftalardır onu görmemişken biraz önce Lale'den nasıl uzak durabildiğine, ona bir kere bile dokunmadan o masada beş dakika boyunca nasıl oturabildiğine... İnanamıyordu hala. Lale'nin istediğini yapmış, arkadaşlarının yanında hiçbir şey olmamış gibi davranabilmeyi başarmıştı işte. Sabah Turgut arayıp kızların geldiğini haber verdiğinden beri bunu nasıl yapacağını düşünüp durmuştu. Daha doğrusu bunu yapamayacağını düşünüp durmuştu çünkü Lale'yi bir kere gördükten sonra bütün öfkesinin bütün kırgınlığının suya atılan şeker gibi Lale'nin gözlerinde eriyip gideceğini biliyordu.

Bir türlü ne yapacağına karar verememişti.. Turgut arayıp Lale'nin de burada olduğunu söylediğinde adeta kilitlenmiş, hiçbir tepki verememişti. Turgut ise onun tam tersine aceleciydi, durup bekleyecek zamanı yoktu, hemen hazırlanıp istasyonun önünde onlarla buluşmasını istediğinde Batu paniklemiş, şimdi gelemeyeceğini ama bir ara yanlarına uğrayacağını söyleyerek telefonu kapatmıştı. Ondan sonrası bütün gün kendi kendine kavga etmekle geçmişti. Lale'yi öyle özlemişti ki... Onu kaç haftadır görmemesine rağmen neredeyse her anı onunla geçiyordu. Bir an önce gidip onu görmek istiyordu. Buraya gelmişti Lale. Adana'ya! Şu anda buradaydı. Aynı şehirdelerdi. Hiç beklemiyordu bunu. Ama neden geldiğini de merak ediyordu açıkçası. Ne zaman dönmüştü acaba Lale Hanım şu uzun Lübnan seyahatinden? Evet çok özlemişti ama aynı zamanda da hala öfkeliydi ona. Niye anneannesiyle kalkıp Lübnan'a gitmişti? Anneannesinin aklının fikrinin ona oradan birini bulmakta olduğunu bilmiyormuş gibi niye kabul etmişti gitmeyi? Lale'nin Beyrut'ta olduğunu öğrendiğinden beri yerinde duramaz olmuştu. Bir şeyler yapmak istiyor ama ne yapacağını bilemediği için böyle eli kolu bağlı oturmak onu çıldırtıyordu. Defalarca uçağa atlayıp oraya gitmeyi ve Lale'yi kolundan tuttuğu gibi geri getirmeyi düşünmüştü ama nasıl yapacaktı ki bunu? Ne sıfatla yapacaktı? Gerçekten o kadar yolu gitse bile Lale'yi nasıl bulacaktı orada? Sokaklarda dolaşıp her önüne gelene Lale'yi mi soracaktı?

Aslında bunu yapmayı ciddi ciddi düşünmediği de söylenemezdi. Lale'nin anneannesi ve Derya'yla beraber dört gündür Beyrut'ta olduğunu öğrendiği akşam sinirleri o kadar bozuktu ki çareyi alkole sığınmakta bulmuştu. Nereden gelmişti bunlar başına anlamıyordu. Bir ay öncesine, Lale'yi tanımadığı günlere dönmeyi öyle çok istiyordu ki. Kırk yıl düşünsene aklına gelmezdi bu kadar zor bir aşka tutulacağı. Aşık olmak için neden gidip kendisiyle birlikte olmayı göze alamayan birini bulmuştu ki? Neden gidip en zoru seçmek zorundaydı sanki? Başka kız mı kalmamıştı!? Ama demek ki kalmamıştı işte. Başka kimseyi gözü görmüyordu, o sadece Lale'yi istiyordu. Lale ise kendisini istemiyor, ailesinin onaylamayacağı başka dinden biriyle beraber olamayacağını söylüyordu. Ailesi onayladığı sürece sorun yoktu tabii, onları memnun etmek için elin herifiyle tanışmaya taa Lübnan'a gidebiliyordu. Kanındaki alkol oranı arttıkça Batu'nun Lale'ye olan öfkesi de katlanarak büyümüş, sonunda sırf içindeki her şeyi söylemek için bile olsa Beyrut'a gidip Lale'yi bulmaya karar vermişti! Üstelik uçakla değil, arabayla gidecekti. O kafayla bunu yapması için savaş halindeki paramparça olmuş Suriye'den geçmesi gerekeceğini ve büyük ihtimalle sınırı geçtikten birkaç kilometre sonra öldürüleceğini düşünememişti, o ayrı. Neyse ki o dumanlı kafayla benzin almayı akıl edemediği için ancak Adana çıkışına Ceyhan'a kadar gittikten sonra yolda kalmıştı. Son zamanlardaki halini hiç beğenmeyen ablası Beril aramamış olsa sabaha kadar orada kalması mümkündü ama neyse ki eniştesi Ömer saatin geç olmasına aldırmadan atlayıp gelmiş ve eve götürmüştü Batu'yu. Ertesi gün başını bir ton ağırlığında hissederek uyandığından beri de Lale'nin ne zaman o Allah'ın cezası şehirden geri döneceğini merak ederek geçirmişti şu iki günü.

Lale'nin Lübnan'dan dönmesini dört gözle bekliyordu ama döner dönmez Adana'ya geleceğini de hiç ummamıştı. Ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu, Lale neden gelmişti acaba? Sonunda korkularını aşmış, ailesine karşı gelebileceğine ve bu ilişkiyi denemek istediğine mi karar vermişti? Yoksa hala aynı yerde miydi? Lale'nin yanına gidip ondan aynı şeyleri duymaya gücü yoktu, eğer Adana'ya aynı lafları bir kez daha tekrarlamak için geldiyse belki de onu görmemesi daha iyi olacaktı... Hah... Kimi kandırıyordu ki? Lale ne için gelmiş olursa olsun tabii ki de görecekti onu! Şu anda Lale buradaydı! Ne kadar kırgın olursa olsun Lale'yi görmeden Arsuz'a dönmesine izin veremezdi. Nerede olduklarını sormak için Turgut'u aradığında Lale'nin yanlarında olmadığını öğrenince bir sıkıntı çökmüştü içine. Tek başına nereye gitmişti bu kız? Aceleyle hazırlanıp evden çıkmıştı. Sonradan Lale'nin kaybolduğunu ama sonunda yeniden yanlarına gelebildiğini öğrenmek hem içine batmış hem de onu rahatlamıştı. İçine batmıştı çünkü Lale'nin neler hissettiğini tahmin edebiliyordu. Onu beklettiği için de kendinden nefret ediyordu ama elinden başka türlüsü de gelmiyordu. Yolda Lena'ya verdiği söz aklına gelince bir oyuncakçıda durmuştu. Lena aklına gelince uzun zamandır ilk defa bir gülümseme belirmişti yüzünde. Lale kadar olmasa da o küçük cadıyı da özlemişti. Dedesinin kendisine Barbie almadığını anlatırken nasıl dudaklarını büktüğü aklına gelmişti. Akşam evde çıkabilecek kavgayı düşününce Daniel'ı es geçmeye gönlü el verdi, ona da erkek çocukların seveceği türden birkaç şey aldıktan sonra bir an önce Lale'yi görmek için aceleyle şu kafeye doğru yola koyulmuştu.

Ve o kafeye girdiği anda... Lale'nin mutsuz gözlerle etrafıyla hiç ilgilenmeden öylece oturduğunu görünce bir kez daha lanet etmişti ayrı kalmalarına neden olan her şeye. O kadar çok özlemişti ki bir an her şeyi unutup onu kollarına alarak dudaklarına kapanmak gelmişti içinden. Ama yapamazdı. Şu anda hayatta en çok istediği şey bu olmasına rağmen yapamazdı. Bunu Lale istemişti. Hiçbir şey olmamış gibi yapmalarını isteyen Lale'ydi. Ama Lale'nin üstündeki elbisenin onu ilk gördüğü gün giydiği elbise olduğunu fark edince adeta içi yanmıştı. Lale o elbiseyle karşısında dururken onu öpmeden geçip masaya oturmak o güne kadar yaptığı en zor şeydi belki de. Lale'yle göz göze geldiği anda çözüleceğini bildiği için ondan tarafa bakmamaya çalışmıştı elinden geldiğince. İşkence gibi bir şeydi bu. Çok değil daha birkaç hafta önce Lale'yi bu mor elbiseyle gördüğünde, onun tüm ailesinin yanında olmalarına ve daha birkaç saat önce tanışmış olmalarına rağmen gözlerini ayıramamıştı ondan. Şimdi ise yanlarında yalnızca arkadaşları varken ona bakmamak için elinden geleni yapıyordu. Ama bu öyle zordu ki... Daha fazla sürdürememişti zaten, beş dakika anca dayanabilmişti; onun için bir an önce oradan çıkıp gitmek için ayaklanmıştı hemen. Ama Lena ve Daniel'a aldığı hediyeleri verirken daha fazla dayanamamıştı artık ve Lale'nin gözlerinin içine bakmıştı. O deli gibi özlediği mavi gözlerdeki ıslaklığı görünce tarifsiz bir keder kaplamıştı içini. Ne yapacağını bilemediği için kaçıp gitmişti o da. Bu kez kaçmayı seçen o olmuştu. Başka ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

Batu önünü bile görmeden karşıdan gelen insanlara çarparak sokaklarda başıboş bir halde yürürken telefonunun ısrarla çaldığını ancak fark edebildi. Turgut'un aradığını görünce merakla kulağına götürdü telefonu. Laleler'in Arsuz'a döndüğünü haber vermek için arıyor olmalıydı herhalde.

"Alo Turgut?"

Ama karşıdan gelen sen Turgut'a ait değildi. "Bana bak Batu, her neredeysen çabuk geri dönüyorsun ve Lale'yle oturup adam gibi konuşuyorsunuz!" diyordu Derya sertçe. "Bu ne yaa... Kızı mahvettin, kaç haftadır ruh gibi gezdiği yetmezmiş gibi bir de ağlama krizi çıktı şimdi! Beş dakika içinde burada olmazsan bu olanları Lemi Amca'ya anlatırım, ondan sonra bir daha Lale'nin adını bile duyamazsın!"

"Ne?" diyebildi Batu sadece.

"Ne dediğimi gayet iyi anladın. Ne sanmıştın, Turgut'un arayıp sen gittikten sonra Lale'nin ne yaptığını rapor vereceğini mi? Beni daha fazla sinirlendirmeden hemen geri gel. Ayrıca Lale'yi bir daha ağlatırsan Hilda Teyze'yi mumla aratırım sana haberin olsun!"

"Bir dakika. Lale'ye n'oldu Derya? Bir şey mi oldu Lale'ye? Ne diyorsun sen?" diyordu ki Derya başka bir şey demeden çat diye kapattı telefonu..

Batu birkaç saniye elindeki telefona baktı boş gözlerle. Sonra geldiği yöne doğru döndüğü gibi koşmaya başladı. Lale'yi ağlattığını duyunca kendinden iğrenmiş, aklı başından gitmişti. Lale'yi üzmeyi hiçbir zaman istememişti ki. Yalnızca şu Lübnan olayı yüzünden ona çok sinirliydi. Bir de reddedilmenin acısı vardı içinde tabii hala. Ama yine de ne olursa olsun Lale'yi ağlatmak, onu üzmek isteyeceği en son şeydi. Biraz fazla ileri gitmişti galiba.

Batu biraz önce hızlı adımlarla çıktığı kafeye gerisingeri aynı şekilde yine fırtına gibi girmişti.. Telaşla etrafta gezinen gözleri, biraz önce oturduğu masada durakladığında Lale'nin orada olmadığını görünce bulutlandı. Lale neredeydi? Masaya doğru yürüyünce Derya'nın da orada olmadığını fark etti.
Mahkeme duvarını aratmayan bir surat ifadesiyle kendisine bakmakta olan Melis'e  "Lale nerede??" diye sordu bir çırpıda.

Melis "Nerede olacak, tuvalette! Sen basıp gittiğinden beri ağladığı için gözleri şişti, yüzünü yıkamaya götürdü Derya." derken bakışları da sesi de buz gibiydi. Lale'nin nasıl ağladığını görünce onun Adana'ya gelmesine neden olduğu için kendine çok kızmıştı. Bu kızgınlığını da Batu'dan çıkarmaya hazırdı!

Batu Turgut'la Selçuk'a "Tuvalet neredeydi burada, alt kattaydı değil mi?" deyip onların cevabını beklemeden alt kata inen merdivenlere yöneldi..Birkaç basamak inmişti ki kıpkırmızı olmuş gözlerle merdivenlerden çıkmakta olan Lale'yle burun buruna geldi.

Batu'nun içi pişmanlıkla cayır cayır yanıyordu. Lale'nin bu kadar üzüleceğini bilse onu görmek için buraya hiç gelmezdi. Ama kendine engel olamamıştı işte. Ona ne kadar kızgın olsa da yine de görmek istemişti..Soğuk davranmayı başarabilirse, onu umursamıyormuş gibi davranabilirse aklınca Lale'yi pişman edeceğini düşünmüştü. Sonuçta böyle davranmaları gerektiğini söyleyen oydu. Batu da onun dediğini yerine getirmiş, hiçbir şey olmamış gibi yapmıştı işte. Biraz ileri gitmişti tabii ama olsun. Fakat sonra oynadığı küçük oyun ters tepince Lale'yi üzdüğüyle kalmıştı. Evet Lale üzülsün pişman olsun istemişti ama... Onu kızarmış gözlerle karşısında görünce bunu istediği için tek kelimeyle kendinden tiksinmişti.

Derya bu sırada Lale'nin arkasından ters bakışlarla Batu'yu süzüyordu. Öyle büyük bir düşmanlıkla bakıyordu ki bıraksalar Batu'yu paramparça edebilirdi. Onu bundan alıkoyan tek şey, Batu'nun Lale'nin yeğenlerine aldığı hediyelerdi. O da olmasa şu an gerçekten Batu'nun üstüne saldırabilirdi.Nasıl bir adamdı bu anlamıyordu. Hem böyle bir jest yapacak kadar duyarlı ve düşünceli... Hem de o uzak, mesafeli tavrıyla Lale'yi ağlatacak kadar duygusuz!

Lale ise Batu'yu gördüğüne şaşırmış gibiydi. Anlaşılan Derya'nın arayıp onu buraya çağırdığından haberi yoktu. Zaten Batu gittiğinden beri o kadar ağlamıştı ki Derya'nın ne yaptığını görecek fırsatı da olmamıştı.

"N'oldu neden geldin?" derken ağladığı için sesi epey derinden çıkmıştı.

Sesindeki sitemi duyunca Batu biraz daha mahvolmuştu. "Şey ben..."

Onun cevabını dinlemeden "Sen mi çağırdın?" diyerek sertçe Derya'ya baktı Lale.

"Evet ben çağırdım." dedi Derya hiç istifini bozmadan. İnsan gibi oturun konuşun, ondan sonra ne yapıyorsunuz yapın. Yeter ya sana da yazık." Bir kez daha öfkeyle Batu'ya baktı. Ondan ne kadar nefret ettiği gözlerinden okunuyordu.

Lale "Konuşacak bir şey yok." diyerek burnunu çekti. Bunu öylesine söylemiyordu. Gerçekten de konuşacak bir şey yoktu. Ne kadar konuşurlarsa konuşsunlar dönüp dolaşıp aynı yere geliyorlardı yine.. Batu Müslüman'dı, kendisi de Hristiyan. Daha ötesi yoktu işte.

Derya "Olsun, belki de vardır. Siz bir masaya geçin oturun da önce... Ondan sonra bakarsınız konuşacak bir şey var mıymış yok muymuş."  dedikten sonra Batu'yu tekrar düşmanca bakışlarla süzdü ve merdivenlerden çıkarak yanlarından uzaklaştı.

Batu ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Lale'yi kızarmış gözlerle kendisine bakarken görünce beyninden vurulmuşa dönmüştü. "Lale... Ben... Özür dilerim." dedi çaresizce.

Lale ona ters ters şöyle bir baktıktan sonra yanından geçip merdivenleri çıkmaya başladı. Yanından öylece geçip giderken parfümünün kokusu burnuna çapınca öyle fena oldu ki Batu... Bir şey söylemeden arkasını dönüp takip etti onu. Lale'nin arkasından yürürken tıpkı onu bu elbiseyle gördüğü gün olduğu gibi yine bacaklarına kaydı gözleri. Tıpkı o gün olduğu gibi Lale görmediği sürece yine bakabiliyordu işte! Ve uzanıp o bacakları okşamamak için kendini zor tutuyordu.

Lale iki kişilik boş bir masaya geçip oturdu. Batu da karşısına. Bir garson gelip ne içmek istediklerini sorunca Lale su istedi. Batu da öyle.

Bir süre göz göze gelmemeye dikkat ederek etraflarını incelediler. Birbirlerinden başka her şeye bakıyorlardı. Ama birbirlerinin gözlerine asla! İlk pes eden Batu oldu. Zaten yaptığına pişmandı. Bunu daha fazla sürdürmek istemiyordu. Hem Lale karşısında otururken ona bakmadan durmak öyle zordu ki... Kaybedeceğini çok iyi bildiği, hatta kaybetmekten büyük zevk aldığı bir savaştı bu. Nitekim bir kez daha kaybetmiş, Lale'ye bakmamak için mücadele etmekten vazgeçerek sonunda gözlerine kilitlenmişti.

"Lale çok özür dilerim." dedi biraz önceki gibi. "Ben... Yani... Seni üzmek istememiştim." derken pişmanlıktan kıvranıyordu.

"İyi ki istememişsin. Bir de isteseydin ne olurdu artık bilemiyorum." diye mırıldanarak elindeki peçeteyle gözlerinin altını sildi Lale. Ağladıkça rimeli de aktığından gözlerinin altı simsiyah olmuştu. 'Keşke makyaj falan yapmasaydım!' diye düşündü. Batu'yu göreceği için makyaj yapmış da ne olmuştu sanki? Üstelik şu an ağladığı için akan makyajıyla Batu'nun karşısında palyaço gibi görünüyor olmalıydı!

Batu'nun ise aklının ucundan bile geçmiyordu böyle bir şey. O sadece gözlerinde, görenlerin etinden et koparıldığını zannedeceği büyük bir acıyla Lale'ye bakıyordu. "Lale ne olur böyle konuşma."

"Ya nasıl konuşayım Batu? Nasıl konuşmamı isterdin? Ne söylememi bekliyorsun? Bugün bu Allah'ın cezası şehre senin için geldiğimi? Sabahtan beri senin gelmeni beklediğimi mi? Gelmediğin her dakika kendimi daha da kötü hissettiğimi mi? Ve sonunda geldiğinde de bana 'keşke gelmeseydi' dedirttiğini mi? Hangi birini söylememi istiyorsun?"

"Lale bak..."

"Tamam n'olur bir şey söyleme. Neden böyle yaptığını tahmin ediyorum zaten."

Batu "Yaa öyle mi?" dedi merakını gizlemeye lüzum görmeden. Lale'nin ne diyeceğini gerçekten de merak etmişti.

"Anlamadım mı sanıyorsun? Ben 'hiçbir şey olmamış gibi davranmamız gerek' dedim diye şimdi böyle yapıyorsun değil mi? Aklınca cezalandırıyorsun beni." diyerek Batu'nun gözlerinin içine baktı.

Batu Lale'nin kendisini bu kadar iyi anlamasına şaşırmış olsa da bunu belli etmemeye kararlıydı. "Demek öyle? Beni bu kadar iyi tanıdığını düşünüyorsun demek?"

"Tanımıyor muyum? Biraz önce bana o kadar mesafeli davranmanın nedeni bu değil miydi?"

"Madem beni bu kadar iyi tanıdın, Lübnan'a gittiğini duyduğumda neler hissedebileceğimi neden düşünemedin o zaman?"

Lale hayrete düşmüş bir yüz ifadesiyle Batu'ya bakakaldı. "Bu muydu yani? Bu yüzden mi bana böyle davranıyorsun? Takıldığın şey bu muydu?"

"Evet buydu! Anneannenin seni neden oraya götürmek istediğini benden daha iyi bilmene rağmen niye gittin oraya Lale? Dur tahmin edeyim... Aileni üzmek istemedin değil mi? Onlara karşı gelmek istemedin. Ne de olsa her hareketine onlar karar veriyor değil mi?"

"Batu lütfen başlama gene!" dedi dik dik bakarak.

"Neye başlamayayım ya? Başlayacak ne var ki ortada? Anneannenle birlikte Beyrut'a gittiğini duyduğumda neler hissettiğim hakkında bir fikrin mi var senin? Niye gittin oraya?"

Lale Batu'nun bu sorusuna karşılık bir şeyler söylemek için ağzını açtı ama sonra fikrini değiştirmiş gibi hiçbir şey demeden başını öne eğdi. Onun bu hareketi Batu'yu daha da sinirlendirmişti.

"Cevap versene, bir şey söylesene! Bana aramızda bir şey olamayacağını söyledikten sonra, anneannenin seni oraya neden götürmek istediğini bildiğin halde niye gitmeyi kabul ettin? 'Nasılsa Batu'yla olamayacağım, anneannemin oradan uygun gördüğü bir Hristiyan'la beraber olayım bari' mi dedin? Niye gittin Lale niye??!"

Lale birden "Çünkü sana sinirliydim!" diye patladı. "Telefonda o gece, sonraki gece ve ondan sonraki gece de Başak'la yatacağını söyledikten sonra ne yapmamı bekliyordun? Sen Başak'la yattığını söylediğinde ben neler hissettim hiç düşündün mü?"

"Lale sana defalarca söyledim. Başak'ın benim için hiçbir önemi yok. Seneler önce üniversiteye yeni başladığımda yaşanmış bitmiş bir hikayeydi o." dedi içtenlikle. Öyleydi de. Onun gözünde çok eskide kalmış olmuş bitmiş bir şeydi Başak'la yaşadıkları.  Lale'nin bir şeyler söylemek için ağzını açtığını görünce onun konuşmasına fırsat vermeyerek devam etti. "Yalan söyleyecek değilim, evet arada bir görüştüğümüzde aramızda bir şeyler oluyordu tabii. Ama benim için hiçbir anlamı yoktu. Hiç olmadı. Özellikle de seni tanıdıktan sonra... Ne Başak ne de başkası... Hiç kimse hiçbir şey yok gözümde! Bunu neden anlamak istemiyorsun?" diyerek anlayış bekleyen gözlerle Lale'ye baktı. Lale'yse şüpheli bakışlarla onu süzüyordu.

"Zaten bizim asıl sorunumuz Başak ya da bir başkası değil ki..." diye içini çekti Batu.

"Evet değil. Ve asıl sorunumuz benim anneannemle Lübnan'a gitmem de değil."

Bu konu açılınca Batu'nun bakışları aniden tekrar sertleşmişti. "Hayır Lale, işte sorunumuz tam olarak da bu! Ailen karşı çıkacağı için benimle birlikte olmaya cesaret edemiyorsun. Ama hiç tanımadığın bir adamla sırf Hristiyan olduğu için evlenmeyi düşünebiliyorsun!"

"Batu yine biraz fazla abartıyorsun! Kimseyle evlenmeyi düşündüğüm falan yok benim. Evet anneannem bunu çok istiyor ama ben..." diyordu ki Batu hırsla sözünü kesti.

"Ve sen de anneannen senin için neyi istiyorsa onu istiyorsun! Ben gerçekten anlamıyorum sizi Lale..Yalnız sizin ailede mi böyle bu? Yoksa bütün Hristiyanlar sizin gibi mi düşünüyor? Evlilikte tek kriteriniz karşıdakinin sizinle aynı dinden olması mı? Gerçekten merak ettiğim için soruyorum. Niye bu konuya bu kadar takık anneannen?"

"Batu saçmalıyorsun yine! Sadece benim anneannem değil tabii ki. Bir çok insan karşı çıkıyor çocuklarının veya torunlarının başka dinden biriyle evlenmesine. Beni suçlamayı kes artık n'olur! Tamam anneannemi çok seviyorum ama yalnız onun isteklerine göre de hareket etmiyorum."

"Neden? Benimle birlikte olmaya cesaret edememenin nedeni anneannenin bizi o akşam bahçede görmesi değil mi? Ertesi gün o senle konuştuktan sonra hiçbir açıklama yapmadan telefonunu kapatıp bütün gün benden kaçmadın mı? Ailenden aşırı etkileniyorsun Lale. Sen kendi hayatını değil, onların senin için istediği hayatı yaşamak istiyorsun. Onlara karşı gelmekten deli gibi korkuyorsun!"

Lale içini çekerek dirseklerini masaya dayayıp başını ellerini arasına aldı. Yine aynı yere gelmişlerdi işte. Batu onu ailesine karşı gelmeyi göze alamadığı için suçluyor, kendisi de ona dert anlatmaya çalışıyordu. Bu noktadan bir adım öteye gidemiyorlardı. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.

"Beni suçlamak sana kolay geliyor. Her şeyi benim üstüme yıkıp işin içinden sıyrılıyorsun. Sanki içinde bulunduğumuz bu durumun tek sorumlusu benim ailem, tek sorun benim farklı dinden olmam gibi... Evet sen benim aileme göre farklı dindensin ama ben de seninkilere göre farklı dinden geliyorum Batu! Söylesene, ben şimdi sana 'tamam' desem... 'Bu ilişkiyi deneyelim, beraber olalım, ben olacakları göze alıyorum, ailemi karşıma almaya hazırım' desem... Sen aynısını diyebilecek misin ailene? Sorun çıkaran tek taraf benim ailem mi olacak zannediyorsun? Sizinkiler Hristiyan bir kızla birlikte olduğunu öğrenince sevinçten göbek atacaklar, beni bağırlarına basacaklar mı sanıyorsun? Sen karşı çıkabilecek misin peki ailene? Sen onları karşına almayı göze alabilecek misin? Ha söylesene!?"

Batu bir şeyler söylemek istiyor, Lale'nin sorusunu cevaplamak istiyordu ama ne söyleyeceğine bir türlü karar veremiyordu sanki. Ağzını açıp kapıyor ama bir türlü anlamlı bir ses çıkaramıyordu.

"N'oldu? Cevap vermeyecek misin? Beni suçlarken, bütün sorumluluğu bana yıkarken kolaydı ama değil mi? Şimdi anlıyor musun beni? Ciddi bir ilişkide iki tarafın da aynı dinden olması gerektiğini düşünen sadece benim ailem değilmiş demek ki değil mi?"

"Tamam haklısın. Ama onların ne düşündüğü benim umurumda değil ki! Ben seninle birlikte olmak istiyorum Lale. Hangi dinden olduğun ya da neye inandığın beni ilgilendirmiyor ki! Sen niye bunu yapamıyorsun? Neden biraz daha cesur olamıyorsun? Hayır bana desen ki 'başka dinden biriyle birlikte olmak benim inancıma ters, ben bunu yapamam'... O zaman seni anlamaya çalışırım çünkü bu senin kararın olur. Ama senin dediğin bu değil ki. Sen sadece ailenin ne diyeceğini düşünüyorsun! Bu senin değil ailenin kararı. Benden bunu anlamamı bekleme!" diye sertçe elini masaya vurdu.

Lale sıkıntıyla içini çekerek gözlerini ovuşturdu. Bu konuyu tartışmak Batu'yu olduğu kadar kendisini de sinirlendiriyordu. Üstelik saatlerce tartışsalar da hiçbir şey değişmiyordu. Çözüm yoktu. "Sen sanki ailenin ne diyeceğini düşünmüyor musun Batu? Niye ailesini düşünerek hareket eden taraf yalnız benmişim gibi konuşuyorsun? Adana'ya döndükten sonra babanla birlikte aile şirketinizde çalışacağını söylemiştin bana. Değil mi?"

"Evet de konuştuğumuz şeyle ne alakası var bunun?" dedi Batu ters ters.

"Biz şimdi birlikte olsak... Ve baban öğrense..Bu yüzden aranız bozulsa... Orada çalışmaya devam edebilir misin sence?"

"Benim babam öyle biri değil. Böyle bir seçim yapmaya zorlamaz beni." diye kestirip attı Batu.

"Peki annen?"

Batu bu kez sessiz kalmıştı. Annesinin Lale'ye pek sıcak bakmayacağını az çok tahmin edebiliyordu çünkü.

Lale "Gördün mü? Senin ailende de beni istemeyecek birileri olacaktır mutlaka." derken o kadar mutsuz görünüyordu ki... Batu'nun annesinin bu konularda ne düşündüğünü zaten tahmin edebiliyordu ama Batu'nun da bunu onaylamasıyla iyice morali bozulmuştu. Yeniden gözleri dolmuştu. Üzgün bakışlarla arkasına yaslanıp kollarını kavuşturdu.

Batu kısa süreli bir sessizlikten sonra hararetle konuşmaya başladı. "Olursa olsun, ben seni istedikten sonra neyi değiştirir ki bu? Babamla çalışmazsam gider başka yerde çalışırım! Ne olacak ki yani? Bunların hiçbiri bahane değil Lale. Ama sen bunu diyemiyorsun işte. Senin için önemli olan senin beni istemen değil. Ailenin beni istemesi daha önemli senin için."

"Yeter artık beni suçlamayı bırak Batu! Şimdi böyle konuşuyorsun ama ilerde ailenle benim aramda kalırsan yine böyle diyebilecek misin acaba?"

"Kalmayacağım! Ailemle senin aranda kalmayacağım Lale! Öyle bir şey olsa bile seni kimseye ezdirmem ben. Niye buna inanmak istemiyorsun?"

Lale buna inanmak istiyordu, hem de her şeyden çok istiyordu. Ama inanamazdı işte. Öyle bir durumda en çok üzülen, en çok hor görülenlerin Batu ve kendisi olacağını biliyordu. Batu'yu böyle bir seçim yapmaya da zorlayamazdı. Bu tür bir beraberliğin iki taraf için de ne kadar zor ve yıpratıcı olacağını birinci elden görerek büyümüşt.. Baba tarafından ikinci dereceden kuzenleri Anita'nın aşık olarak evlendiği Müslüman eşinin ailesiyle neler yaşadığını ve büyük bir aşkla başladıkları evliliklerinin küçük kızlarına rağmen kıran kırana bir boşanmayla bittiğini, birkaç sene sonra barışıp tekrar bir araya geldiklerinde ise bütün bunlardan ancak Kanada'ya taşınarak kurtulabildiklerini gördükten sonra nasıl hiçbir şeyi düşünmeden Batu'yla beraber olabilirdi? Ama Batu bunu anlamamakta bu kadar direndiği sürece nasıl anlatacaktı ki bunu ona? Yalnızca kendini düşünmekle, yeterince cesur olamamakla suçluyordu Batu onu.

"Batu biliyorum bana inanmıyorsun ama ben seni de düşünüyorum." dedi sessizce. "Böyle bir beraberlik yalnız beni değil seni de çok yıpratır. Ailenle benim aramda bir seçim yapmak zorunda kalmanı istemiyorum." derken yine ıslanmıştı gözleri. Öfkeyle burnunu çekti. Niye ağlamadan konuşamıyordu sanki!?

"Öyle bir şey olmayacak diyorum sana. Hem bundan bu kadar korkuyorsan evlenmeyiz biz de! İlla evlenmek zorunda mıyız yani? Bu kadar mı meraklısın evlenmeye?"

"Batu..." dedi ona derdini anlatamamanın verdiği çaresizlikle. "Biz Katolik'iz. Öyle evlenmeden aklıma estiği gibi yaşayamam ben. Zaten ailem de..." derken Batu bir kez daha öfkeyle masaya vurarak sözünü kesti.

"Ne desem yeni bir mazaret uyduruyorsun Lale farkında mısın? Korktuğun için bunların arkasına saklanıyorsun. Peki madem böyle istiyorsun... İstediğin gibi olsun. Bir dahaki karşılaşmamızda sana soğuk davrandığım için bana kızma o zaman. Hatırlarsan bu senin önerindi. Hiçbir şey olmamış gibi yapmamızı teklif eden sendin!"

Lale çaresizlik ve öfkeyle alev alev yanan masmavi nemli gözlerini Batu'nun yüzüne dikti. "Sen de bunun için cezalandırıyorsun beni değil mi? Ben bunu söylerken insan gibi davranabileceğini düşünerek söylemiştim. Bugünkü gibi öküzlük yapacağın aklıma gelmemişti."

Batu öfkeden simsiyah olmuş gözlerle baktı Lale'ye. "Pardon senin kadar usta değilim ben bu 'hiçbir şey olmamış gibi yapma' işinde. Pek beceremiyorum galiba. Sen önceden Cemal'den alışkınsın tabii. Sen ondan öğrenmişsin, ben de yakında senden öğrenirim herhalde!"

Batu'nun bu son dediklerinden sonra Lale'nin rengi atmış, suratı bembeyaz olmuştu. Vücudundan bütün kan çekilmiş gibi hissediyordu. Yanlış duyduğuna inanmak istiyordu, Batu'nun bunu söyleyebildiğine inanmayı reddediyordu ama kendi kulaklarıyla duymuştu işt.. Ve Batu'ya dair hissettiği hayal kırıklığı yüzünden okunuyordu. Bir saat önce yeğenlerine hediye alan adamla şu an karşısında oturan adam aynı mıydı gerçekten? İnanası gelmiyordu buna. Batu o hediye paketini kendisine uzattığında nasıl ona aşık olduğunu hissettiyse, şimdi de ondan hiç bu kadar nefret etmediğini düşünüyordu. Hatta Başak'la yattığını düşündüğünde bile! Yok o zamanki kadar değildi tabii ama şu anda da gerçekten nefret ediyordu Batu'dan.

"Evet ben önceden alışkınım tabii." dedi öfkeden titreyen bir sesle. "Müslüman erkeklerle sürekli orada burada öpüşmek, hatta daha fazlasını da yapıp gecenin yarısında otel odalarında onlarla sevişmek, sonra da hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam etmek benim sık sık yaptığım bir şey haklısın. Sen de zamanla öğrenirsin merak etme."

Bu sefer yüzü bambaşka bir renge dönüşen Batu oldu. O dedikleri ağzından çıktığı anda pişman olmuştu ama geri alamıyordu işte. Lale'nin bu son söyledikleri karşısında hem utanmış hem de sinirlenmişti çünkü Lale'nin kendisiyle yaşadıklarını daha önce başkalarıyla da yaşamış olduğunu ya da bundan sonra yaşayacağını düşünmeye bile katlanamıyordu. Hiçbir şey demeden başını öne eğerek bakışlarını masaya dikti.

"Bana Başak konusuna gereksiz yere takıldığımı söylüyorsun ama senin de benden farkın yok Batu. Anlayamadığım bir şekilde Cemal'i de Beyrut'a gitmemi de gereğinden fazla büyütüyorsun."

Batu "Çünkü kıskanıyorum anlamıyorsun!" diye gürleyerek  yumruğunu masaya geçirdi. "Benimle bir ilişkiye başlamayı bile reddederken o Cemal denen kıçı kırık herifle yıllarca çıktığını düşündükçe kıskançlıktan deliriyorum! Onda olup da bende olmayan ne Lale? Benimle bir şey yaşamaktan neden bu kadar kokuyorsun? Cemal'le çıkmaya başladığında niye korkmadın o zaman?"

"Çünkü o zaman çocuktum ben Batu! O zaman yaşım on dörttü, şimdiyse yirmi dört! Ayrıca geçen yıl çıkmaya başladığımızda, artık yaşımız büyüdüğü için Cemal'le aramızda ciddi bir şey olabileceğini düşündükleri anda ikimizin ailesi de çıldırdı zaten. Ve sana yemin ederim, sana hissettiklerimi daha önce kimse için hissetmedim ben! Seninle yaşadıklarımızın onda birini bile yaşamadım ben Cemal'le!"

"Yok bir de yaşasaydın!"

Lale sandalyesini geriye doğru iterek ayağa kalktı. Hava cehennem gibi sıcak olmasına rağmen sanki soğukta kalmış gibi bütün vücudu tir tir titriyordu. Bu konuşmayı daha fazla devam ettiremeyecekti. Titrek ama kararlı bir sesle "Ben gidiyorum. Çocuklara aldığın hediyeler için teşekkürler." dedikten sonra koşar adımlarla Deryalar'ın oturduğu masaya doğru yürüyüp eşyalarını ve Batu'nun çocuklar için aldığı hediye paketini aldıktan sonra kimsenin bir şey demesine izin vermeden çıktı gitti.

Bu kez arkada kalan Batu olmuştu. Lale çıkıp gittikten sonra o da ayağa kalktı.  "S.keyim böyle işi ya! Allah kahretsin!" diye böğürerek önündeki masaya bir tekme savurup devirdi. Masayla beraber üstündeki bardaklar da devrilmiş tuzla buz olmuştu. Yine küfürler savurarak biraz önce oturduğu sandalyeyi de tekmeleyip yere düşürdü. Lale'nin oturduğu sandalyeyi de öfkeyle yere itti sonra. Hala hırsını alamamıştı, yandaki diğer masayı da yere devirecekti ki birileri kollarından tuttu. Turgut'la Selçuk can havliyle onu zapt etmeye çalışıyorlardı yoksa bu gidişle camı çerçeveyi indirerek kafeyi yerle bir edecekti.

"Bırakın ya! Selçuk bırak! Bırak diyorum!" diyerek öfkeyle bağırıyordu ama Turgut da Selçuk da sımsıkı kavramışlardı kollarını. Kolay kolay bırakacağa da benzemiyorlardı.

Batu nefes nefese Lale'nin biraz önce çıkıp gittiği kapıya bakıyordu. Kendini Lale'yi kaybetmeye hiç bu kadar yakın hissetmemişti.

**

Lale akşam eve döndüğünde üstünden tır geçmiş gibi hissediyordu kendini. Batu'yla olanlar ve sonrasında yaptıkları konuşma bütün enerjisini alıp götürmüştü. O kadar yorgundu ki hiçbir şey hissetmiyordu artık sanki. Öfke hariç! Batu'nun Cemal'le ilgili söyledikleri aklına geldikçe sinirleri oynuyordu. Ona kızmaya hakkının olmadığını biliyordu, kendisi de söz konusu Batu'nun biricik eski aşkı Başak olduğunda saçmalamada sınır tanımıyordu çünk.. Ama bunu bilmek öfkesinde hiçbir azalma yapmıyor, aksine Batu'yla Başak arasında geçenleri yeniden anımsattığı için sinirinin bir kat daha artmasına neden oluyordu.

O cafeden çıktıktan sonra koşarak arabayı bıraktığı yere doğru yürümüş, sonra da yine hala bir türlü çözemediği Adana caddelerinde boş boş dolanarak kızları beklemişti. Aslında abarttığı kadar karmaşık bir şehir değildi burası, hatta tam aksine oldukça kolaydı çünkü bütün caddeler birbirine paraleldi. Ama buna rağmen ironik bir şekilde kaybolup duruyordu işte. Tek bildiği yer şehrin göbeğindeki tren istasyonuydu, Turgut ve Selçuk'la yine orada buluşmuş, kızları aldıktan sonra gazı kökleyerek Arsuz'a doğru yola çıkmıştı. Kızlar cafede olanlar hakkında hiç yorum yapmamışlardı, o gittikten sonra Batu'nun çekip gittiğini ve onu bir daha görmediklerini söylemekle yetinmişlerdi yalnızca.

Dönüşleri, gidişlerinden bile kısa sürmüştü; sinirleri bozukken her zamankinden daha tehlikeli kullanırdı arabayı Lale. Melis ve Derya normalde sürekli ikaz ederek onu yavaşlatmaya çalışsalar da bu kez ne kadar sinirli olduğunu bildiklerinden ağızlarını açıp tek kelime bile edememişlerdi. Neyse ki, uçarak da olsa, radara falan yakalanmadan sağ salim gelebilmişlerdi Arsuz'a.

Kızları evlerine bıraktıktan sonra arabayı garaja koymuş ve odasına çıkmak için merdivenleri tırmanmaya başlamıştı ki birden babası çıktı karşısına.

Lale'nin yüreği ağzına geldi. Ne hikmetse bugün herkesle böyle merdivenlerde burun buruna geliyordu!

Lemi Bey "Sonunda teşrif ettin bakıyorum. Bütün gün neredeydin?" diyerek hesap soran bakışlarını Lale'nin gözlerine dikti.

Lale kendini toparlamaya çalışarak "Kızlarlaydım babacım." dedi. Babası moralinin bozuk olduğunu fark ederse bir dünya soru sorardı şimdi ve hiç uğraşacak hali yoktu.

"Öyle mi? Melis'le Derya Adana'ya gitmişler ama?"

Lale babasının istihbaratını küçümsediği için bir küfür salladı kendine içinden. Tabii ya... Babası bugün ya Metin Amca'yla ya Galip Amca'yla mutlaka konuşmuş olmalıydı.

"Evet Adana'dalardı. Ama akşam üstü döndüler. Biz Seymur'la oteldeydik, onlar da Adana'dan dönünce yanımıza geldiler."

"Melis gelmen için sana da ısrar etmiş ama sen gitmek istememişsin galiba?"

Lale Adana'ya gitmeye son dakikada karar vermiş olmasına şükretti içinden. Anlaşılan Melis dün akşam Galip Amca'ya Lale'nin onlarla gelmeyeceğini söylemiş, sabah kararını değiştirdiğini söylemeye de gerek görmemişti. Galip Amca'nın babasına verdiği istihbarat da eksik kalmıştı bu sayede!  "Evet ben gitmek istemedim. Ne yapacaktım ki Allah'ın Adanası'nda?" diyerek omuzlarını silkince babasının yüzünü sonunda güldürmüştü.

Lemi Bey gururla "Aferin kızım. İyi yapmışsın." derken  Lale'nin elindeki büyük hediye paketini fark etti. "Bu ne böyle? Kim almış?" dedi merakla.

Zaman kazanmak için "Şey ya..." diye geveledi Lale. "Kızlar getirdi. Melis'in nişanlısı Selçuk'la arkadaşları almış bizim çocuklar için." derken hayretle söz konusu Batu olduğunda ailesine ne kadar rahat yalan söyleyebildiğini düşünüyordu. Aslında bir bakıma da doğruydu dedikleri. Batu Selçuk'un arkadaşıydı sonuçta!

Bunu duyan Lemi Bey'in ise suratı ister istemez gerilmişti. "Allah Allah! Onlara mı düşmüş bizim çocuklarımıza hediye almak ya?"

"Babacım bir incelik yapmışlar almışlar işte. Büyütme istersen..."

"Hayır yani sanki biz istesek alamayız! Ne münasebetsiz herifler ya..."  diye söylendi kendi kendine Lemi Bey.

Lale ters bir şey dememek için kendini zor tutuyordu. "Neyse babacım ben bir duşa gireceğim, yukarı çıkıyorum." dedikten sonra babasının başka bir şey demesine zaman bırakmamak için hızla çıktı merdivenlerden.

Çocukların odasının önünden geçerken içeirden gelen sesleri duyunca kapıdan başını uzatarak onlara baktı.. İkisi de kendi dünyalarındaydılar. Daniel oyuncak arabalarıyla oynuyor, onları yarıştırırken kendi kendine konuşuyordu. Lena da elinde saç fırçasıyla televizyonun önünde dikiliyor, büyük bir dikkatle reklamları izlerken ezberlediği bir reklam çıktığında da saç fırçasını mikrofon gibi kullanarak televizyona eşlik ediyordu.

Lale başını içeri uzattığında, Lena televizyondaki reklamı taklit etmek için başını sağa sola çevirip saçlarını havada savurarak "Saçlarım ipek gibi kokum bebek gibiiii..." diye şarkı söylemeye başlamıştı.

Daniel havaya girerek kendini gerçekten de sahnede zanneden kardeşini aşağılayıcı bakışlarla süzdü. Küçümseyen bir ifadeyle "Kokun bebek gibi çünkü sen kendin de bebeksin!" dediğinde Lena'nın bütün neşesi kaçmıştı.

"Sensin bebek!" diye bağırdı abisine.

"Ben senden büyüğüm bi keğe. Ama sen bebeksin!"

"Ben bebek değilim!"

"Bebeksin işte. Bebek Lena bebek Lena!"

Lena elindeki saç fırçasını abisinin kafasına fırlatınca Lale olaya müdahale etme vaktinin geldiğini anlayarak içeri girdi. "Hey hey hey n'oluyor burada!?" dedi Lena'nın üstüne saldırmaya çalışan Daniel'ı kucaklayarak.

"Kafama fırça attı Laloş!"

"O da bana 'bebek' dedi Laloş!"

"Bakın iki dakika kavga etmeden durursanız size bir sürprizim var."

Sözleri yeterince etkili olmuş olacak ki ikisi de 'sürpriz'i duyar duymaz sustular.

"Tamam kavga etmiyoruz." dedi Lena ipeksi bir sesle. "Hani nerede sürpriz?"

Lale başıyla kapının yanına bıraktığı hediye paketini işaret edince ikisi de çığlıklar atarak paketin üstüne atladılar. Bu kez de paketi kim yırtacak diye kavga etmeye başlamışlardı. Sonunda paketi açan Lale oldu.

İki Barbie'yi bir arada gördüğü anda Lena'nın yüzünü hülyalı bir ifade kaplamıştı. 1Hiiiih bunlar çok güzel!" diyerek sarıldı Barbielere.

Daniel da hayran hayran bakışlarla oyuncak arabaları elinde evirip çeviriyordu. Kocaman su tabancasını görünce ise ağzı şaşkınlıkla açılmıştı.

"Laloş inanmıyoğum! Bana su tabancası mı almışsın! Hani sen evdeki bütün su tabancalağını çöpe atacaktın?"

"Durup dururken beni ıslatmaya devam edersen gerçekten de atabilirim! Ama bunları ben almadım. Bunlar size başka birinden hediye."

"Kimden? Dedoş'tan mı?" diye merakla sordu Lena.

Lale "Hayır."  diyerek yutkunup derin bir nefes aldı. "Batuş'tan."

Lena bir sevinç çığlığı kopararak Lale'nin boynuna atladı. "Gerçekten mi?? Batuş beni unutmamış mı yani?"

Onun bu masum sevinci Lale'nin yine gözlerinin dolmasına neden olmuştu. Sinir oluyordu Lale kendine. Türk filmlerindeki durmadan ağlayan aptal kadınlara dönmüştü! O da Lena'ya sarılarak "Unutmamış tabii Lenacım. Niye unutsun? Sana söz verdiği için almış bunları." dedi.

"Ama o beni hiç aramadı ki. Beni unuttu sanmıştım ben."

"Şimdi arayıp teşekkür edersin sen de o zaman." derken boğazı düğümlenmişti Lale'nin. Daha fazla konuşursa çocukların önünde ağlamaya başlayacağı için sustu ve biraz daha sarıldı kucağındaki Lena'ya. "Biliyor musun Batuş'un da yeğeni olacakmış." dedi sonra sessizce.

Lena başını kaldırıp halasına baktı. "O ne demek ki?" deyince hiç içinden gelmemesine rağmen yine güldü ona Lale..

"Şimdi siz benim abimin çocuklarısınız ya. Benim yeğenim oluyorsunuz yani. Batuş'un da ablasının bebeği olacakmış. Onun da yeğeni olacak yani. Anladın mı?"

Lena düşünceli gözlerle baktı Lale'ye. "Anladım galiba." derken bu habere pek de sevinmiş görünmüyordu.

"N'oldu?"

"O bebek gelince Batuş artık hiç aramaz beni." diyerek hazinle Lale'nin boynuna sokuldu Lena.

Lale diyecek bir şey bulamıyordu.. O bebek doğduğunda Batu'yla kendisi ne halde olacaklardı bilmiyordu ki. Belki de aylardır görüşmüyor olacaklardı. Bugün birbirlerini son görüşleriydi belki de. Batu'yu bir daha göremezse ne yapacaktı? Nasıl katlanacaktı buna? O gün kim bilir kaçıncı defa gözlerinden yaşlar akmaya başlayınca Lena'ya sımsıkı sarıldı.

Daniel ise hediyelerin kimden geldiğini duyunca çok fena bozulmuştu. Su tabancasını da arabaları da çok ama çok beğenmişti ama bunları kimin aldığını öğrenince suratı asılmıştı. Şunları biraz daha az beğenmiş olsa alıp hepsini aşağıya atardı, hiç çekinmezdi ama içi el vermiyordu bunu yapmaya çünkü bu hediyeler gerçekten de çok hoşuna gitmişti.

Mağrur bir yüz ifadesiyle "O zaman ben istemem bunlağı. Başkasına veğ!" derken bunu söylemenin onun için ne kadar zor olduğu halen beğeni dolu bakışlarla arabaları incelemesinden anlaşılıyordu.

"Niye? Beğenmedin mi?"

Daniel hala "Hayığ beğenmedim." diyerek gururla burnunu havaya dikse de göz ucuyla şu su tabancasına bakmadan da edemiyordu.

Lale de anlamıştı zaten onun derdini ama bozuntuya vermedi. "İyi peki o zaman. Onlar da Lena'nın olsun."

Lena "Gerçekten mi? Bunlar da mı benim olacak?" diyerek büyük bir coşkuyla abisinin önünde duran su tabancasına doğru atıldı ama Daniel hemen onun menzilinden çekti tabancayı. "Hayığ olmaz!" dedi sinirle.

Lale hafiften eğlenen bir ifadeyle "E 'istemiyorum' dedin ama?" dedi.

"İstemiyoğum! Ama Lena'nın olmasın."

"Kimin olsun o zaman?"

Daniel 'bilmem' der gibi omuzlarını silkti.

"Bak o zaman ne yapalım. Bunlar yarına kadar burada dursun. Sen de tekrar düşün. Yarın sabah da hala istemiyor olursan Lena'ya veririz tamam mı?"

Daniel bu teklife itiraz etmek istiyordu aslında ama onun dayanma gücü de bir yere kadardı.
Büyük bir ciddiyetle "Biğaz düşünebiliğ miyim Laloş?" dediğinde Lale gülmemek için dudaklarını ısırdı.

"Tamam istediğin kadar düşün. Kolay bir karar değil tabii."

Daniel hem düşünüp hem de arabalarla oynayabileceğine karar vermiş olacak ki çok geçmeden halasını da kardeşini de unutup arabalarını yarıştırmaya başlamıştı. Lale de dalgın dalgın onu izliyordu. Batu Daniel'ın bile sert kabuğunu kırmayı başarmıştı galiba.

"Hadi Batuş'u arayalım Laloş." diyerek kendisini dürtükleyen Lena sayesinde sıyrıldı düşüncelerinden.

Garip garip baktı Lena'ya. "Şimdi mi?" derken birkaç saniye içinden heyecandan ağzının içi kurumuştu.

"Evet. Sen dedin ya 'arayıp teşekkür et' diye?"

Lale aceleyle "Olsun canım acelesi yok onun. Yarın ararsın."  dedi.

"Hayır şimdi aricam."

"Lena 'olmaz' dedim."

Lena'nın kaşları çatıldı. "Bana ne ya şimdi arıycam." diye cırladı.

Lale Lena'nın ısrarlarından kurtulmak için kalkıp odasına gitti ama Lena pes etmeyerek peşinden geldi ve hiç susmadan konuşmaya devam ediyordu. "Niye şimdi aramıyoruz Laloş? Bize hediye alan birine teşekkür etmezsek çok ayıp olmaz mı?"

"Olur ama illa hemen teşekkür etmen gerekmez. Sonra da edebilirsin." dedi bıkkınlıkla. Batu'yla şu anda konuşamazdı. Ne diyeceğini bilmiyordu çünkü. Çok kızgındı ona ve sesini duyarsa bütün kızgınlığını unutacağından emindi. Ayrıca aynı konuları tekrar tekrar konuşmak da istemiyordu. Ama bunu Lena'ya nasıl anlatacağını da bilemiyordu!

"Hadi arayalım lütfen lütfen lütfen." diye olduğu yerde zıplamaya başlamıştı Lena.

"Lena niye ısrar ediyorsun halacım ya, 'yarın ararız' diyorum.

"Hayır şimdi şimdi şimdi!"

Lale gözlerini devirdi. Lena her konuda mı kendisine çekmişti anlamıyordu ki! İçini çekerek çantasından telefonunu çıkardı. Batu'nun numarasını çevirirken yine kalp atışları hızlanmış, tuşlara basan parmakları birbirine girmişti. Sonunda doğru tuşlara basmayı başararak telefonu Lena'ya uzattı.

Lena şaşırmış bir yüz ifadesiyle "Sen konuşmayacak mısın?" dedi.

"Önce sen konuş da... Sonra." diyerek telefonu Lena'nın kulağına götürdü.

Lena heyecanla karşı tarafın telefonu açmasını bekliyordu ama açmıyordu bir türlü. "Ya açmıyor ama..." diye fısıldadı sanki Batu onu duyabilecekmiş gibi.

Lale'nin yüzü düşmüştü. Batu yine telefonlarına cevap vermeme safhasına geri dönmüştü demek ki. "Kapat o zaman." diyerek telefonu Lena'nın elinden alıyordu ki Lena birden sevinçle "Alo Batuş duyuyor musun beni?!" diye bağırdı.

Lale'nin birden kalbi duracak gibi oldu. Batu'nun telefonu açmayacağından öyle emindi ki Lena'nın bağırışını duyunca afallamıştı. Stresten tırnaklarını kemirerek Lena'nın Batu'ya söylediklerini dinliyor, Batu'nun ona neler söylediğini duymak için meraktan ölüyordu. Bir ara telefonu Lena'nın elinden alıp hoparlörü açmayı düşünse de Lena'nın bunu bağıra bağıra Batu'ya söyleyeceğinden korktuğu için yapamadı. Batu'nun Lena'ya dediklerini duyabilmek için telefonun dibine girmişti ki bir anda babası dalıverdi odaya.

"Lale Adana'ya gitmediysen bu arabanın benzin deposu nasıl boşaldı sorabilir miyim?" diye bağırıyordu ki Lena'nın telefonda konuştuğunu görünce şaşırdı. "Lena kimle konuşuyor?" diye sordu Lale'ye.

Lale babasının gidip arabanın benzin göstergesini kontrol ettiğine inanamıyordu. Aslında şaşırmaması lazımdı, ne de olsa yirmi dört yıllık kızıydı bu adamın! Onu daha fazla şüphelendirmemek için yeni bir yalan uyduruverdi hemen.

"Derya'yla konuşuyor." dedi. "Arabanın benzin deposu da dünden beri boş baba. Havaalanından buraya gelene kadar bitti işte benzin napayım. Zaten depo tamamen dolu değildi."

Lemi Bey bunu duyunca hafif bir mahcubiyetle "Haa. Öyle desene kızım." dedi hafif bir mahcubiyetle. "Alsaydın ya bari yol üzerinden."

"Ne bileyim unuttum." diyerek omuzlarını silkti Lale.

"Yolda kalsaydınız görürdün gününü. Gerçi müstahaktı sana. Ne işin vardı Allah'ın Beyrut'unda! 'Gitme' dedim kaç kez, dinlemedin! O Derya'nın da alacağı olsun."

"Yolda falan kalmadık işte baba. Eve gelene kadar yetti benzin zaten." derken babasının dediklerini tam olarak duymamıştı bile. Panikle Lena'yı izliyordu. Babası bir an önce odadan çıkıp gitmezse Lena her an yine "Batuş" diye bağırarak yalanını ortaya çıkarabilirdi zira ve bunu düşündükçe her yerini ter basıyordu. "Babacım gel biz aşağıya inelim ya burası çok sıcak." diyerek ayaklanıp kolundan çekiştirmeye başladı babasını.

"E Lena ne olacak? Tek başına mı kalacak burada?"

"Melisa getirir onu birazdan. Hadi baba hadi." deyip babasını adeta sürükleyerek odadan çıkarırken birden Daniel önlerine atladı

"Elleğ yukağı! Bu biğ emiğdir, elleğ yukağı dedim!" diye bağırarak elindeki yeni su tabancasıyla dedesinin ve halasının üstüne su püskürtmeye başladı.

"Daniel yapma!" diye bağırıyordu Lale. "Ya her yerim sırılsıklam oldu, yapma diyorum!"

"Ya gene kim verdi bu çocuğun eline su tabancasını!" diye kükredi Lemi Bey.

"Elleğinizi yukağı kaldığmazsanız sizi tutuklağım!"

"O su tabancalarının hepsini çöpe atmazsam ben de ne olayım..." diye söyleniyordu Lale. "Görürsün sen."

"Atamazsın ki. Atarsan hediyelerini çöpe attığını Batuş'a söylerim ben de!"

**

Lale gittikten sonra Turgut ve Selçuk zor zapt etmişlerdi Batu'yu. Batu o cafeyi içerdeki tüm müşterilerin başına yıkabilecek kadar kızgındı, hırsından yerinden duramıyordu. Zar zor sakinleştirilip bir yere oturtulduğunda yanlarına gelen müdür, kırılan bardakların ve zarar gören masa-sandalye takımının masraflarının karşılanması gerektiğini, aksi takdirde şikayetçi olacağını söyleyince Batu daha da dellenmişti. Neyse ki Turgut ve Selçuk oradaydılar. Turgut Batu'nun yeniden çıldırma ihtimaline karşılık başında beklerken Selçuk da cafenin müdürüyle konuşup zararı ödemiş ve meseleyi halletmişti. Melis ve Derya ise bu kargaşadan uzak durmayı tercih etmişler, bir köşede oturup soğuk bakışlarla Batu'yu süzmüşlerdi. Böyle yapmakla isabet etmişlerdi aslında çünkü onların bakışlarını gördükçe Batu daha çok sinirleniyordu.

Ortalık sakinleştikten sonra endişeli bakışlarla "Seni eve bırakayım mı?" diye sordu Turgut Batu'ya.

"Gerek yok ben giderim."

Selçuk "Yok yok ikimizden biri bıraksın." diyecek oldu ama Batu haşin bakışlarla susturdu onu.

"Siz sevgililerinizle oturun burada. Zaten yeterince nefret ediyorlar benden, bir de şimdi beni eve götürmek için onları burada yalnız bırakırsanız arkamdan etmedik beddua bırakmazlar artık." diyerek Derya ve Melis'in durduğu tarafa doğru ters bir bakış attı.

"E ne yapacaksın peki?"

Batu "Bilmiyorum. Eve giderim herhalde." diyerek omuzlarını silkse de bunu yapmayacağını biliyordu. Annesini hiç çekemeyecekti şimdi.

"Ya biraz daha otursaydın? Bu halde gitme ya."

"Bir şey olmaz. Bu arada ne kadar ödedin sen şu kıymetli bardak çanak için?"

"Saçmalama ya lafı bile olmaz."

"Ya ama..."

Selçuk "Hadi sen eve git sonra konuşuruz. Hadi Batu." diye üsteledi onun hala yerinde durduğunu görünce. Batu da içini çekerek kalktı oturduğu yerden.

"Akşam ararım ben seni." diye seslendi Turgut.

"Tamam." dedikten sonra yavaşça kızların oturmakta olduğu masaya doğru yürüdü. Melis de Derya da adeta bakışlarıyla dövüyordu onu ama umrunda değildi. "Lale nereye gitti?" dedi nefret dolu bakışlarını görmezden gelmeye çalışarak.

Derya ters ters bakarak "Sana ne?" dedi.

Batu sabırla "Derya..." diye başlamıştı ki Melis sözünü kesti.

"Evet sana ne? Ne yapacaksın nereye gittiğini?"

"Sizi almadan Arsuz'a dönmeyeceğine göre tek başına ne yaptığını merak ettiğim için sordum. Adana'yı bilmiyor, yine kaybolmasın."

"Ay ne kadar düşüncelisin sen öyle, gözlerim yaşardı! Ağlıyorum bak." dedi alayla.

Melis de soğuk soğuk "Lale başının çaresine bakar, onu düşünme sen." dedi.

Batu ufak ufak yeniden sinirlenmeye başlamıştı. "Nasıl düşünmem ben Lale'yi ya?"

"Düşünme tabii. Sana mı kaldı Lale'yi düşünmek!?"

Batu sabrını korumak için derin bir nefes alarak "Kızlar bakın ben..." diyordu ki Turgut elini omzuna koydu. "Batu hadi abicim eve dön artık sen."

Batu önce durup ona şöyle bir baktı. Sonra içini çekerek kızlara döndü. "Size iyi yolculuklar." dedi demesine ama kızlar onu duyduklarına dair hiçbir belirti göstermeyince başka bir şey söylemeden çıktı gitti oradan.

Batu o cafeden çıktıktan sonra iki sokak arkadaki başka bir yere gidip oturmuş ve içmeye başlamıştı. O kadar canı sıkkındı ki içmekten başka ne yapabilirdi bilmiyordu. Lale'ye Cemal'le ilgili söylediklerinden ötürü pişmandı. O sözler ağzından çıktığı anda Lale'nin hayal kırıklığına bulanan bakışları gitmiyordu gözünün önünde.. Onu hiç böyle görmemişt.. Gözlerindeki hayal kırıklığı onu mahvetmişti. Aralarındaki bunca engel yetmezmiş gibi bir de bu yüzden üzmüştü onu. Ama ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Lale'yi anlamıyordu. Hiç anlamıyordu. Madem aralarında bir şey olamayacağından bu kadar emindi, o zaman neden telefonlarını açmamasına rağmen ısrarla arıyordu onu? Neden kalkıp Adana'ya geliyordu? Neden olacak... Kendini aklamak için! Batu'ya beraber olamayacaklarını kabul ettirip onu bu fikirden vazgeçirirse rahatlayacaktı sanki. Her fırsatta aralarında hiçbir şey yaşanamayacağını söylemesinin sebebi başka ne olabilirdi ki?

Batu içmiş içmiş içmiş, akşama doğru tam küfelik olmuştu. Daha da devam edecekti aslında ama kızlar gittikten sonra yanına gelen Turgut ve Selçuk daha fazla içmesine izin vermemişlerdi. Gerçi Batu onların ne zaman geldiğini de hatırlamıyordu. Tek hatırladığı, Lale'nin kızlarla tren istasyonunun önünde buluştuğuydu. Bunu nereden bildiğini de hatırlamıyordu. Turgut-Selçuk ikilisinden biri söylemişti herhalde. Daha başka şeyler de söylemiş olmalıydılar çünkü uzun zamandır burada yanında oturuyor olduklarından kuşkulanıyordu Batu ama nedense konuştukları bir dolu şey arasından yalnızca bunu hatırlayabiliyordu.

Yine Turgut ve Selçuk tarafından eve bırakıldığında zil zurna sarhoş olduğunu fark eden annesi kendi kendine söylenmeye başlamıştı. Batu ona aldırmadan odasına çıkıp yatağa attı kendini. Ama annesinden bu kadar kolay kurtulacağını sanmakla yanılmıştı tabii. Biraz sonra elinde bir fincan kahveyle gelip başucuna oturdu Leman Hanım.

"İç hadi şunu iç. İyi gelir midene."

"İstemiyorum." diyerek itti annesinin elini.

"Dur yavaş ol üstüne dökülecek bak yanacaksın sonra!"

"Götür anne şu kahveyi ya, istemiyorum."

"Batu inat etme iç işte."

"İçmem... İçmem..." diyerek başını iki yana sallıyordu. Aslında bir şeyler daha söylemek istiyordu annesine ama çok fena dili dolandığı için düzgün cümle kurmayı beceremiyordu bir türlü.

Leman Hanım sinirle "Ne vardı bu kadar içecek anlamıyorum ki! Şuna bak konuşamıyorsun bile neredeyse! Gitmişsin saatlerce zıkkımlanmışsın gene." dedi oğluna kötü kötü bakarak.

Batu dertli dertli içini çekti. "Anne rahat bırak beni ya." diye homurdanarak yatağın diğer tarafına döndü.

"Seni fazla rahat bıraktım ben bu aralar zaten. Bugün ne haltlar karıştırdığını duymadım sanma." diye hırsla başını salladı Leman Hanım.

Batu ise annesindeki sinirin pek farkında değil gibiydi. "Ben bir şey karıştırmadım." derken birden kendi sesini duymuş, Daniel gibi r'leri söyleyemediğini fark edince gülmeye başlamıştı.

"Gülme Batu gülme! Şuna bak kaç yaşına geldin hala kör kütük sarhoş olana kadar içiyorsun. Gülmesene oğlum ayyaş adamlar gibi!"

"Daniel gibi konuşuyorum ben yaaa. Bak gene onun gibi konuştum! Bak gene!  İnanmıyorum ya." diyerek kendi kendine gülüp duruyordu Batu.

"Ne diyorsun oğlum sen? Daniel kim?" derken git gide artan bir endişeyle oğlunun yüzüne bakıyordu Leman Hanım.

"Küçük bir canavar."

"Ne?"

"Ama sevimli bir şey kerata. Tek kusuru halasına aşık olması ne yapacaksın işte."

"Batu ne diyorsun oğlum? Hem saçmalayacağına bana cevap ver bakayım. Bugün şu Ziyapaşa'daki cafede niye ortalığı birbirine kattın sen? Şehnazlar görmüş seni, bir kızla oturuyormuşsun sonra kavga etmeye başlamışsınız. Kız çekmiş gitmiş, sen de arkasından kafenin altını üstüne getirmişsin. Kim o kız Batu?" diyerek nefes bile almadan sorularını sıraladı.

Batu ise onu hiç umursamadan kendi kendine gülmeye devam ediyordu. "Vaaayyy Adana paparazzisi iş başında ha? Hızlı habercilik diye buna denir işte. Bir de cep telefonuyla resmimizi çekip gönderseymiş bari."

"Aman bilmiyorsun sanki burada herkesin her şeyden haberi olduğunu. Burası küçük yer oğlum, her şey hemen duyuluyor, herkes birbirini az çok tanıyor. Hem lafı değiştirme de söyle bakalım, kimdi o kız? Onun yüzünden mi bu kadar içtin sen?" diye çıkıştı oğluna. Batu'nun cevap vermediğini görünce onu biraz daha azarlamak için ağzını açmıştı ki Batu'nun telefonu çalmaya başladı. Ama Batu hiç aldırış etmiyordu. "Oğlum açsana şu telefonu!"

"Açmayacağım ya sana ne anne?"

"Düzgün konuş annenle!"

"Off anne bi git Allah'ını seversen ya." diyerek kolunu gözlerinin üstüne kapattı Batu.

"Ben konuşayım istersen?"

Batu annesine daha fazla dayanamayacağını hissediyordu. Onu susturmak için zor da olsa yattığı yerden doğrularak cebinden çıkardı telefonunu. Kimin aradığını gördüğünde ise donmuş kaldı. Ekranda yazan ismi görmek soğuk duş etkisi yaratmıştı. Şok içinde kalakalmış bir halde telefonun ekranına bakıp duruyordu.

Leman Hanım oğlunun yüzünün değiştiğini görünce merakla kimin aradığını görmeye çalıştı ama Batu uzaklaştırdı telefonu ondan.

"Kim arıyor?"

"Ne yapacaksın sen kimin aradığını?" diye tersledi annesini Batu.

Leman Hanım şüpheyle gözlerini kıstı. "O kız arıyor değil mi?"

"Anne gidip yatsana sen ya!"

Leman Hanım küskün bir tavırla kalktı yataktan. "İyi gidiyorum tamam. Ama beni elin basit kızlarıyla muhatap edersen bozuşuruz Batu ona göre. Bizden olmayan kız da istemiyorum ayrıca, aklında bulunsun."

Batu'nun sabrı iyiyden iyiye taşmıştı artık. "Anne gece gece başka işin yok mu senin ya, gitsene artık!" diye bağırdı annesine. Leman Hanım da oğluna kırgın bir bakış atarak çıktı odadan. O arkasından kapıyı kapattığı anda heyecanla açtı telefonu Batu.

"Alo Lale?" derken sanki birden her şey düzelmiş de yine Laleler'in Arsuz'daki evinin altında onun pencereye çıkmasını bekliyormuş gibi hissediyordu.

"Alo Batuş duyuyor musun beni?!"

Avazının çıktığı kadar bağıran sesin desibeli o kadar yüksekti ki elinde olmadan telefonu kulağından uzaklaştırmak zorunda kaldı Batu..Ve arayanın kim olduğunu ancak o zaman idrak edebildi.

"Lena?"

"Evet ben Lena'yım!" diye bağırdı yine neşeyle.

"Lenacım... Canım benim! Nasılsın?" dedi gülerek. Arayanın Lale olmadığını fark edince adeta dünyası yıkılmıştı, çok bozulmuştu ama Lena'nın sesini duymak da iyi gelmişti.

"Ben iyiyim, sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim." diyerek yutkundu. Aslında Lena'yı son gördüğü günden beri her şey daha da kötüye gittiğinden hiç ama hiç iyi değildi ama işte... Küçücük bir kıza başka ne cevap verebilirdi ki?

"Ben küsmüştüm sana ama Barbieler'i görünce barışmaya karar verdim. Sözünü unutmamışsın, teşekkür ederim."

"Rica ederim, güle güle oyna. Niye küsmüştün peki bana??" diye güldü yine Batu.

"Beni hiç aramadın da ondan! Çok ayıptı yaptığın."

"Ama..."

"Sus sus hiç konuşma. Yaramaz bir çocuksun sen! Sözünü tutmadın."

Batu'nun yüzünde yamuk bir gülümseme belirdi. "Evet yaramaz bir çocuğum ben galiba. Sen çok akıllı bir kızsın ama."

"Evet öyleyim."

"Öylesin ya..."

"Peki baksana şimdi senin de bir tane Lena'n olacakmış ya..."

"Ne? Lena'm mı olacakmış?" diyerek gülmeye başladı Batu.

"Ya evet gülmesene! Laloş dedi."

"Ne dedi bakayım Laloş?" derken "Laloş"u ne kadar özlediğini düşündü belki de bininci defa.

"İşte senin ablanın da bebeği olacakmış."

"Haa onu diyorsun sen. Evet olacak." derken Lale'nin bunu nereden öğrendiğini merak ediyordu. Turgutlar'dan öğrenmiş olmalıydı. Peki neden hiçbir şey dememişti? Neden normal şeylerden bahsetmek yerine yine kavga etmişlerdi ki?

"Sen şimdi o bebek gelince artık hiç aramazsın beni."

"Olur mu öyle şey? Ararım tabii ki. Benim bir tane Lena'm var o da sensin."

Lena zevkten dört köşe olmuştu. "Gerçekten mi?" diye cikledi. "Doğru mu söylüyorsun?"

"Gerçekten! Doğru söylüyorum."

"Bak yalan söylüyorsan burnun uzar, çirkin olursun."

"Yok merak etme, çirkin olmayacağım ben. Yalan söylemiyorum." diyerek güldükten sonra dakikalardır sormamak için direndiği o soruyu soruverdi. "Lena, Laloş nerede?"  dedi bir solukta. Daha fazla tutamamıştı kendini.

Lena "Burada." dediği anda Lemi Bey'in Lale'ye hesap soran sesi geldi Batu'nun kulağına.

"Lale Adana'ya gitmediysen bu arabanın benzin deposu nasıl boşaldı sorabilir miyim?"

Batu bir an şaştı kaldı. Lemi Bey Lale'nin Adana'ya gittiğini nereden biliyordu? Daha doğrusu Adana'ya gittiğinden emin olamadığına göre demek ki Lale saklamıştı bunu babasından. Her şeyi olduğu gibi bunu da saklamıştı. Ve Lemi Bey de kolay kolay kül yutmadığından Lale'nin yalanı ortaya çıkmıştı. 'Yuh ya! Adam gitmiş benzin deposunu kontrol etmiş.! diye düşündü.

Tam o anda Lemi Bey'in "Lena kimle konuşuyor?" diye soran sesini duyduğunda içini çekti. İşte şimdi telefon çat diye suratına kapanacaktı. O sırada Lale'nin sesini duydu.

"Derya'yla konuşuyor. Arabanın benzin deposu da dünden beri boş baba. Havaalanından buraya gelene kadar bitti işte benzin napayım. Zaten depo tamamen dolu değildi."

Yine yalan söylüyordu işte. Ailesinden yine saklıyordu her şeyi. Lena'nın şu anda kendisiyle konuştuğunu bile söyleyemiyordu. Üstüne üstlük şu Beyrut konusunu yine açarak kilometrelerce uzaktan sesini dinleyen Batu'yu çıldırtmayı bir kez daha başarmıştı. Lemi Bey nasıl bir babaydı anlamıyordu Batu. Kızını uçan kuştan bile kıskanıyordu, sonra da aklı fikri onu evlendirmekte olan kayınvalidesiyle Allahın Beyrut'una yolluyordu onu!

"Haa. Öyle desene kızım. Alsaydın ya bari yol üzerinden."

"Ne bileyim unuttum." diyerek yalanlarına bir yenisini daha ekledi Lale.

"Yolda kalsaydınız görürdün gününü. Gerçi müstahaktı sana. Ne işin vardı Allah'ın Beyrut'unda! 'Gitme' dedim kaç kez, dinlemedin! O Derya'nın da alacağı olsun."diyen Lemi Bey'e sımsıkı sarılmak istiyordu şu anda Batu! Ama babası istememesine rağmen Lale'nin gitmek için tutturduğunu duyunca yeni bir umutsuzluk dalgasına kapılmıştı. Lale'nin oraya neden gitmek için neden bu kadar ısrar ettiğini hiçbir zaman anlayamayacaktı!

Lale "Yolda falan kalmadık işte baba. Eve gelene kadar yetti benzin zaten."dedi sanki babasının şu Beyrut gezisi hakkında dediklerini hiç duymamış gibi. Sonra da "Babacım gel biz aşağıya inelim ya burası çok sıcak."diye ekledi. Batu çok sinirliydi ona ama aşağı gitmesini de istemiyordu. Burada oturup kulağında telefonla sabaha kadar dinleyebilirdi Lale'yi.

"E Lena ne olacak? Tek başına mı kalacak burada?"

Lale "Melisa getirir onu birazdan. Hadi baba hadi." derken yeni bir ses daha geldi Batu'nun kulağına.

" Elleğ yukağı! Bu biğ emiğdir, elleğ yukağı dedim!"

Avazı çıktığı kadar bağıran Daniel Batu'yu gülümsetmişti. Arsuz'a gittikleri ilk gün Laleler'in bahçesinden içeri girdiklerinde Daniel'ın önlerine atlayıp aynı şekilde bağırarak herkesi ıslatmasını hatırlamıştı.

"Daniel yapma! Ya her yerim sırılsıklam oldu yapma diyorum!"

Lale'yi duyunca özlemle içini çekti.. Daniel onu yine o günkü gibi ıslatmıştı anlaşılan. Ve Lale yine sinirlenmişti bu duruma. Şu an Lale'nin o ıslak halini tekrar görebilmek için neler vermezdi... Gerçi sesini duyduğu için bile şanslıydı belki de şu anda ama... O elbise hala üzerinde miydi acaba? Yoksa eve gidince üstünü değiştirmiş miydi?? Lale'yi üstünü değiştirirken hayal etmek vücudunda çeşitli reaksiyonlara yol açmıştı yine!

" Ya gene kim verdi bu çocuğun eline su tabancasını!" diye bağırıyordu Lemi Bey.

"Elleğinizi yukağı kaldığmazsanız sizi tutuklağım!"

"O su tabancalarının hepsini çöpe atmazsam ben de ne olayım. Görürsün sen."diye öfkeyle bağıran Lale'nin sesiyle biraz önce daldığı hayallerden sıyrıldı. Lale kendisiyle ilgili hayaller kurmasına bile izin vermiyordu!

"Atamazsın ki. Atarsan hediyelerini çöpe attığını Batuş'a söylerim ben de!"

Batu şu su tabancasıyla sonunda Daniel'ın gönlünü feth etmeyi başardığını düşünüyordu ki Lemi Bey'in buz gibi sesini duydu.

"Batuş mu? Batuş kim??"

Abisinin su tabancasıyla halasını ve dedesini ıslatmasını izlerken kıkır kıkır gülmekte olan Lena coşkuyla bağırarak sessizliği bozdu. "Batuş var ya dedoş ya! Bize hediye almış biliyor musun? Senin bana sekiz yaşına kadar almayacağın Barbieler vardı ya onlardan almış hem de."

"Ne??" diye kükredi Lemi Bey. Batu bile korkmuştu sesindeki hırçın öfkeden.

Lena neye uğradığını şaşırmıştı. Dedesinin neden kızdığını anlayamamanın verdiği telaşla hızlı hızlı konuşmaya başladı.

"Ya niye kızıyorsun ki? Kızma, teşekkür ettim zaten ben Batuş'a. Onunla konuşuyordum bak! Sen de konuşmak ister misin?"  diyerek Lale'nin telefonunu dedesine uzattı.

Lemi Bey Lena'nın uzattığı telefonu alıp Batu'nun suratına kapatıverdi. Batu kulağında telefondan gelen sinyal sesleriyle donmuş kalmıştı. Bu adam gerçekten de klinik vakaydı! Torunlarına hediye almasına bile tahammülü yoktu, inanamıyordu buna. Galiba boşuna çabalıyordu. Aralarındaki din farkı yetmezmiş gibi bir de Lale'nin tuhaf ailesiyle başa çıkmak zorundaydı. Lale'de böyle bir aile varken ve Lale de bu aileye karşı gelmeyi hiçbir şekilde göze alamazken çabalamak anlamsızdı belki de. Ne için uğraşıyordu ki? Daha doğrusu kimin için? Lale istemiyordu ki onu. Peki ne yapacaktı şimdi? Lale'yi her an deli gibi özlerken nasıl hiçbir şey olmamış gibi devam edecekti hayatına? Bu olanları geride bırakmayı nasıl başaracaktı? Tek bir yol geliyordu aklına. Lale'nin Beyrut'a gittiğini duyduğundan beri düşündüğü ama yapmaya cesaret edemediği bir şey... Ama galiba artık yapmak zorundaydı. Sen misin Lale'yi cesur davranmamakla suçlayan? Cesaretini toplayıp yapacaktı bunu o zaman. Başka bir çıkış yolu göremiyordu kendine. Hem Lale için de iyi olurdu belki de. Zaten onun istediği de bu değil miydi?

Continue Reading

You'll Also Like

Haz By 🍀

Romance

121K 1.3K 14
"Siktir, kırmızı senin rengin." Sütyenimin açıkta bıraktığı göğüslerimi öpmeye başladı. Bir eliyle kalçalarımı sıkıyor diğeriyle de kasıklarımı okşuy...
35.6K 914 2
Acının kıyısında bir kıvılcım çakacak. Çakan kıvılcım aşkın ateşi ile harlanırken, Bedenler GÜNAHIN ATEŞİ ile küle dönecek... AŞK-ı ATEŞ SERİSİNİN İK...
KADIN By handeeuyann

General Fiction

1K 81 34
Kadın olmak, güzel ve gurur vericidir. Ancak yaşamın getirdiği zorluklarla dolu bir yolculuğa çıkmak, onu güçlü ve cesur kılar. Bu hikâyede, Elif adı...
55.5K 2.5K 4
Kendini anlatamayan bir adam... Adamın anlatamadıklarına bile inanmayan bir kadın. Aralarına duvarlar örmüş 2 yıl... Kalplerini yakan bir aşk... Bede...