Limon Çiçekleriii

Av hicbirsey

291K 20.5K 8.9K

Birbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın... Mer

Limon Çiçekleri 1. Bölüm
Limon Çiçekleri 2. Bölüm
Limon Çiçekleri 3. Bölüm
Limon Çiçekleri 4. Bölüm
Limon Çiçekleri 5. Bölüm
Limon Çiçekleri 6. Bölüm
Limon Çiçekleri 7. Bölüm
Limon Çiçekleri 8. Bölüm
Limon Çiçekleri 9. Bölüm
Limon Çiçekleri 10. Bölüm
Limon Çiçekleri 11. Bölüm
Limon Çiçekleri 12. Bölüm
Limon Çiçekleri 13. Bölüm
Limon Çiçekleri 14. Bölüm
Limon Çiçekleri 15. Bölüm
Limon Çiçekleri 16. Bölüm
Limon Çiçekleri 17. Bölüm
Limon Çiçekleri 18. Bölüm
Limon Çiçekleri 19. Bölüm
Limon Çiçekleri 20. Bölüm
Limon Çiçekleri 21. Bölüm
Limon Çiçekleri 22. Bölüm
Limon Çiçekleri 23. Bölüm
Limon Çiçekleri 24. Bölüm
Limon Çiçekleri 25. Bölüm
Limon Çiçekleri 27. Bölüm
Limon Çiçekleri 28. Bölüm
Limon Çiçekleri 29. Bölüm
Limon Çiçekleri 30. Bölüm
Limon Çiçekleri 31. Bölüm
Limon Çiçekleri 32. Bölüm
Limon Çiçekleri 33. Bölüm
Limon Çiçekleri 34. Bölüm
Limon Çiçekleri 35. Bölüm
Limon Çiçekleri 36. Bölüm
Limon Çiçekleri 37. Bölüm
Limon Çiçekleri 38. Bölüm
Limon Çiçekleri 39. Bölüm
Limon Çiçekleri 40. Bölüm
Limon Çiçekleri 41. Bölüm
Limon Çiçekleri 42. Bölüm
Limon Çiçekleri 43. Bölüm
Limon Çiçekleri 44. Bölüm
Limon Çiçekleri 45. Bölüm
Limon Çiçekleri 46. Bölüm
Limon Çiçekleri 47. Bölüm
Limon Çiçekleri 48. Bölüm
Limon Çiçekleri 49. Bölüm
Limon Çiçekleri 50. Bölüm
Limon Çiçekleri 51. Bölüm
Limon Çiçekleri 52. Bölüm
Limon Çiçekleri 53. Bölüm
Limon Çiçekleri 54. Bölüm
Limon Çiçekleri 55. Bölüm
Limon Çiçekleri 56. Bölüm
Limon Çiçekleri 57. Bölüm
Limon Çiçekleri 58. Bölüm
Limon Çiçekleri 59. Bölüm
Limon Çiçekleri 60. Bölüm
Limon Çiçekleri 61. Bölüm
Limon Çiçekleri 62. Bölüm
Limon Çiçekleri 63. Bölüm
Limon Çiçekleri 64. Bölüm
Limon Çiçekleri 65. Bölüm
Limon Çiçekleri 66. Bölüm
Limon Çiçekleri 67. Bölüm
Limon Çiçekleri 68. Bölüm
Limon Çiçekleri 69. Bölüm
Limon Çiçekleri 70. Bölüm
Limon Çiçekleri 71. Bölüm
Limon Çiçekleri 72. Bölüm
Limon Çiçekleri 73. Bölüm
Limon Çiçekleri 74. Bölüm
Limon Çiçekleri 75. Bölüm
Limon Çiçekleri 76. Bölüm
Limon Çiçekleri 77. Bölüm
Limon Çiçekleri 78. Bölüm
Limon Çiçekleri 79. Bölüm
Limon Çiçekleri 80. Bölüm
Limon Çiçekleri 81. Bölüm
Limon Çiçekleri 82. Bölüm
Limon Çiçekleri 83. Bölüm
Limon Çiçekleri 84. Bölüm
Limon Çiçekleri 85. Bölüm
Limon Çiçekleri 86. Bölüm
Limon Çiçekleri 87. Bölüm
Limon Çiçekleri 88. Bölüm
Limon Çiçekleri 89. Bölüm
Limon Çiçekleri 90. Bölüm
Limon Çiçekleri 91. Bölüm
Limon Çiçekleri 92. Bölüm
Limon Çiçekleri 93. Bölüm
Limon Çiçekleri 94. Bölüm
Limon Çiçekleri 95. Bölüm
Limon Çiçekleri 96. Bölüm
Limon Çiçekleri 97. Bölüm
Limon Çiçekleri 98. Bölüm
Limon Çiçekleri 99. Bölüm
Limon Çiçekleri 100. Bölüm
Limon Çiçekleri 101. Bölüm
Limon Çiçekleri 102. Bölüm
Limon Çiçekleri 103. Bölüm
Limon Çiçekleri 104. Bölüm
Limon Çiçekleri 105. Bölüm
Limon Çiçekleri 106. Bölüm
Limon Çiçekleri 107. Bölüm
Limon Çiçekleri 108. Bölüm
Limon Çiçekleri 109. Bölüm

Limon Çiçekleri 26. Bölüm

3.5K 265 44
Av hicbirsey




Lale odadan çıktıktan sonra Batu içi boş bir çuval gibi çöktü yatağın üstüne. Dirseklerini dizlerine dayayarak başını ellerinin arasına aldı. Her şey mükemmel giderken birdenbire nasıl böyle darmadağın olmuştu anlayamıyordu. Hem de öyle bir dağılmıştı ki bir daha toparlanması imkansız görünüyordu. O kadar çok kırılmıştı ki... O kırıklar içine batıyor, canını acıtıyordu. Ama yine de... her şeye rağmen... Hala Lale'nin bu saatte eve kadar nasıl tek başına yürüyeceğini düşünüyordu. Bunu fark edince öfkeyle yüzünü ellerine gömdü. Artık Lale'yi düşünmemeliydi. Düşünmemesi gerekiyordu. Lale bu konudaki tavrını açıkça ortaya koymuştu. Kendisiyle ciddi bir ilişkiyi denemeyi aklının ucundan bile geçirmiyordu. Aslında Batu'nun ona hak verdiği noktalar yok değildi. Böyle bir ilişkinin hiç kolay olmayacağını, her an yeni bir sınavdan geçeceklerini, önlerinde keskin virajların uzandığını o da biliyordu elbette. Ama denemeden vazgeçmek ona göre değildi. Daha başlamadan "bu ilişki yürümez" diyerek kestirip atamazdı. Sonuna kadar zorlamak, elinden geleni yapmak ve bunu başarmak istemişti. Lale'yle birlikte olabilmeyi başarmak istemişti. Ama Lale denemeye bile yanaşmamıştı. Düşüncesi dahi onu korkutmaya yetmiş, arkasına bakmadan basıp gitmişti. Bu durumda daha fazla yapabileceği bir şey yoktu Batu'nun. "Nolur bir kez daha düşün" diye ayaklarına kapanacak değildi. Kendisi elinden geleni yapmıştı. Onu ikna etmek için uğraşmıştı, dil dökmüştü ama bir işe yaramamıştı. Lale diğer yolu seçmişti. Batu'ya bir şans vermek ve bu ilişkinin nereye gidebileceğini görmek yerine; ne ailesinin ne de kendinin canını sıkmayacak, kimsenin tadını kaçırmayacak, taşsız dikensiz kolay yolu seçmişti.

Aslında onu suçlayamazdı. Belki de onun duyguları kendininkiler kadar yoğun değildi. Böyle bir mücadeleye girişecek kadar güçlü bir şey hissetmiyordu demek ki Lale kendisine karşı... Bunun düşüncesi bile içini acıtmaya yetse de, kabullenmek zorundaydı bunu. Hep böyle olmaz mıydı zaten? Bir taraf daha çok sevip daha çok değer verir, onun yanında diğer tarafın duyguları ister istemez daha zayıf kalırdı. Bu durumda da böyle olmuştu işte. Ve yine her zaman olduğu gibi, üzülen taraf daha çok değer veren taraf olmuştu. Yani kendisi... Ama kendisinin hissettiklerini hissetmiyor diye de Lale'yi suçlayamazdı. Onu kendisine daha çok değer vermesi için zorlayamazdı. "Neden benim gibi hissetmiyorsun?" diye hesap soramazdı. Şu durumda yapabileceği tek şey bu işin ucunu bırakmaktı. Ve Batu da bunu yapacaktı. Ne yapması gerektiğinin farkındaydı. Tek sorun, bunu yapmanın düşüncesinin bile içini yakmasıydı. Olay ne yapacağını bilmekte bitmiyordu ki. Bunu nasıl yapacağını da çözmesi gerekiyordu. Ama işte o noktada takılıyordu. Bütün kırgınlığına rağmen Lale'den nasıl uzak duracağını, bu işin ucunu nasıl bırakacağını bilemiyordu.

Bu düşüncelerle sabahı sabah etti Batu. Lale'yi bir daha görmek istemiyordu aslında. İçi karmakarışıkken onu bir kez daha görüp daha da karışmak istemiyordu ama elinden gelen bir şey de yoktu. Lale kendilerini havaalanına bırakmak için neden bu kadar ısrar etmişti anlamıyordu. Batu'ya, hiçbir şey olmamış gibi davranabileceğini ispat etmekti galiba niyeti. Oysa Batu'nun umrunda bile değildi bu.

En çok canını acıtan da Lale'nin kendisine resmen sapık muamelesi yapmış olmasıydı! Tamam buraya geldiğinden beri öyle bir izlenim vermişti belki ona. Ama elinde değildi. Lale'yi ilk gördüğünden beri istiyordu onu. Bunu inkar edemezdi.. Ama Lale istemedikçe hiçbir şey yapmamıştı. Yapmazdı da. O kadar aşağılık bir adam değildi. Lale istemese yanına bile yaklaşmaz, sadece uzaktan izlemekle yetinirdi. Ama Lale de istemişti. Onu hiçbir şey için zorlamamıştı ki. Oysa Lale dün gece öyle bir konuşmuştu ki... Sanki Batu onu zorlamış, onu zorla öpmüş, odasına zorla getirip bulduğu ilk fırsatta üstüne atlamış gibi... En çok da bu kırmıştı onu işte. Böyle bir şey mümkün müydü Allah aşkına!? Lale istememiş olsa onu nasıl öpebilirdi ki? Lale neden böyle düşünüyordu anlamıyordu. Tamam şu Cansu denen kızla olanlar çok büyük talihsizlik olmuştu. Lale'nin Seymur'la beraber olduğunu sanarken bir de kendisine bu kızı tanıştırması karşısında resmen vurgun yemiş gibi olmuş, Lale'nin kendisine karşı bir şeyler hissedip hissetmediğini anlamak için onun gözünün önünde Cansu'nun boynuna birkaç öpücük bırakmıştı işte. Lale'nin Başak'la olanları öğrenmesi ise daha da büyük bir talihsizlikti. Ama zaten Başak'la olanlar çok eskide kalmıştı. Evet arada bir hala görüşüyorlardı, o görüşmelerin de sebebi malumdu. Ama bütün bunlar Lale'den önceydi! Şu anda umrunda bile değildi Başak. Ama Lale geçmişte yaşanmış şeylere bakarak kendisini yargılamış ve sonrasında da "sapık" etiketini yapıştırmak için bir an bile beklememişti!

Allah'tan kendi odasıyla Turgut'un kaldığı odayı ayıran kapıyı kapalı tutmayı akıl etmişti de bir de sabaha karşı dönen Turgut'un zevzeklikleriyle uğraşmak zorunda kalmamıştı. Güneş doğarken sonunda saatlerdir amaçsızca uzandığı yataktan kalkmış ve yavaş yavaş eşyalarını toplamaya başlamıştı. Eline geçen her parça kıyafet Lale'yle geçirdiği anlardan birini hatırlatıyordu. İlk gün şu denizanası faciasını yaşadıkları sırada üstünde olan mayo... Bu akşam nişanda giydiği smokin... Lale'yle yağmurun altında koştukları gün giydiği şort ve tshirt... Arsuz'da geçirdiği dört günün her anını baştan yaşamıştı eşyalarını toplarken.

Saat dokuzu geçmesine rağmen Turgut'un odasından hala ses gelmediğini fark edince gidip uyandırdı onu. Ama sabaha karşı uykuya dalan Turgut bir türlü uyanmak bilmiyordu.

"Batu git başımdan ya..." dedi yastığına biraz daha sarılarak.

"Turgut hadi kalk hiç senle uğraşacak halim yok." derken sahiden de canından bezmiş bir hali vardı.

"Uğraşma o zaman." diye uykulu bir sesle mırıldandı Turgut.

"Bir saate yola çıkacağız kalk hadi."

"Çıkmasak n'olur ya... Biraz daha kalalım burada."

Batu'nun sabrı taşmıştı sonunda. "Sen kal o zaman, ben gidiyorum. Yarın sabah neden ofiste olmadığını da böyle açıklarsın artık. "Arsuz'da biraz daha kalmak istedim." dediğinde eminim cevapları "İyi yapmışsın Turgutcum istersen hep orada kal" gibi bir şey olacaktır zaten!" diye bağırarak kapıyı çarpıp kendi kaldığı bölmeye geçince Turgut homurdanarak kalkmıştı yataktan. Bu sabah Batu ters tarafından kalkmıştı galiba.

Biraz sonra ayılmış ve giyinmiş bir halde Batu'nun yanına gitti Turgut. Uykusunun arasında bile anlayabilmişti onun bu sabah bir tuhaf olduğunu. "Neyin var senin bugün? Gidiyoruz diye mi bu afra tafra?" diyerek Batu'nun yatağına oturdu.

Batu hiç cevap vermeden dışarıda kalan son birkaç parça eşyasını toplamaya devam etti. Turgut'a bakmamıştı bile. Yüzde yüz konsantre olmuş, bütün dikkatini toplamaya çalıştığı eşyalarına vermişti.

"Konuşsana ya bir soru sorduk."

"Bir şeyim yok. Uykusuzum sadece." Gerçi bunu söylemesine gerek yoktu, gözlerinin altındaki mor halkalardan da anlaşılıyordu uykusuzluğu.

"O kadarını anladım da... Bu sabah pek bir sempatiksin sen. N'oluyor? Lale'den ayrılmak çok koydu galiba?"

Sonunda Batu başını kaldırıp Turgut'a baktı. "Sana ne? Ben sana soruyor muyum "Derya'dan ayrılmak koydu mu koymadı mı" diye?"

"E istiyorsan sor abi." diyerek omuzlarını silkti Turgut.

"İstemiyorum! Git sen de çantanı topla hadi geç kalacağız!" dedi ve banyoya girip kapıyı çarptı.

Turgut şaşkın şaşkın arkasından bakarak sessiz bir ıslık çaldı. Sabah sabah neydi bu şiddet bu celal bilmiyordu ama Batu öfkeliyken gerçekten çekilmez oluyordu, onu biliyordu!

Batu duştan çıkana kadar Turgut da toplanmıştı. Odadan son defa çıkarlarken arkasını dönüp şöyle bir göz gezdirdi Batu. İlerde Arsuz denince aklına sadece Lale gelecekti, biliyordu. Arsuz Otel'de dört gün boyunca kaldığı bu odanın da tek anlamı Lale'ydi onun için. Geldiği günden beri böyleydi bu. Onu düşünerek uykuya dalmış, uyandığında yine onu düşünürken bulmuştu kendini. Sonra dün gece olanlar... Neredeyse olacak olanlar... Unutması mümkün değildi ki...

Turgut'la beraber ayak üstü bir şeyler atıştırdıktan sonra lobiye geçip beklemeye başladılar. Lale'nin geliş saati yaklaştıkça Batu'yu bir rahatsızlık sarmıştı. Onu hem görmek istiyor hem de istemiyordu. Lale normal davranacaksa ne ala... Razıydı buna. Hatta Başak'ın söyledikleri için kendisine kızmasına, bozulmasına, soğuk davranmasına da razıydı. Ama dün olanlardan sonra aralarında hiçbir şey geçmemiş gibi davranmaları gerektiğini söylediğini hatırladıkça adeta kanı donuyordu. Lale'den soğuduğunu hissediyor, onu görmeden bir an önce gitmek istiyordu buradan.

Batu kendi düşüncelerine dalmış sessiz sessiz otururken birden kucağına atlayan bir şeyle irkildi.

"Batuş günaydın!" diye şakıyarak boynuna sarılan bu küçük şey Lena'ydı.

"Lena? Sen nereden çıktın böyle?" derken şaşkınlığını gizleyemedi Batu.

Lena "Merdivenlerden..." diye gayet doğal bir şekilde cevap verdi ona.

Hiç içinden gelmemesine rağmen kendini tutamayarak güldü Batu. "Demek merdivenlerden çıktın?"

"Evet. Ben de sizi geçirmeye havaalanına geleceğim!" dedi heyecanla.

Batu şaşkınlıkla "Öyle mi?"  dedi. "Deden nasıl izin verdi hayret..."

"Vermedi. Ona söylemedik ki. Annemle Tetam biliyor sadece." diye sır verirmişçesine fısıldadı Batu'nun kulağına. "Sen de söyleme sakın tamam mı? Daniel'a da söylemedik çünkü."

"Tamam söylemem merak etme." dedi acı bir gülümsemeyle.

Ne biçim aileydi bunlar anlamıyordu. Bildiği, tanıdığı en tutucu babalardan bile daha tutucuydu Lemi Bey bir kere. Lale'nin kardeşi Levin ise evlerden ırak olması temenni edilecek türden bir tipti. Kendisi Selçuk'un kardeşi İrem'le gününü gün ederken iyiydi ama ablasının her işine burnunu sokuyordu! Baba-oğul beş yaşındaki küçük Daniel'ı da kendileri gibi yetiştirmekte kararlılardı anlaşılan. Öyle bir dedesi ve amcası varken Daniel'dan başka türlü davranmasını beklemek hata olurdu zaten! Hilda Hanım zaten kliniklik vakaydı. Müslüman ya da Hristiyan olmak fark etmiyordu demek ki... Hangi dinden olursa olsun, her ailede kafayı çocuklarının ya da torunlarının evliliğiyle bozmuş birileri oluyordu galiba! Aslında düşündükçe Lale'ye hak veriyordu bu konuda. Böyle bir ailesi varken cesur davranabilmek iki kat daha zor olmalıydı Lale için. Ama yine de... Bu kadar korkak olmasına da gerek yoktu!
Başını kaldırdığında birden lobinin diğer ucunda ne yapacağını bilmeden kararsız bir yüz ifadesiyle orada dikilen Lale'yle göz göze geldi.

**

Lale bunun zor olacağını biliyordu ama bu kadarını da tahmin etmemişti. Batu'yu görünce eli ayağı boşalmıştı. Ne yürüyüp yanına gidebiliyor, ne de içinden geleni yaparak arkasını dönüp koşarak uzaklaşabiliyordu. Evet buradan uzaklaşmak istiyordu. Hem de hemen! Batu'nun yüzüne bakamayacaktı çünkü. Dün hiçbir şey olmamış gibi davranmaları gerektiğini söyleyerek ukala ukala ahkam kesmişti ama hariçten gazel okumak kolaydı işte. Bunu yapmak, yapacağını söylemek kadar kolay olsaydı keşke! Nasıl Batu'nun gözlerinin içine bakıp hiçbir şey olmamış gibi davranabilirdi ki?

Gece Batu'nun odasından çıktıktan sonra eve varana kadar yol boyunca ağlamıştı. İçindeki bütün zehri akıtmak istercesine bağıra bağıra ağlamıştı. Gözlerine dolan yaşlardan önünü bile göremiyordu neredeyse. Batu'nun yüzündeki o kırgın ifade gözlerinin önünden gitmiyordu ve bunu düşündükçe daha çok ağlamaya başlıyordu. "Acaba doğru mu yaptım?" sorusu da beynini kemiriyordu. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu artık bilmiyordu. Buna kimin karar verdiğini de bilmiyordu. İlerde pişman olacak mıydı onu da bilmiyordu. Belki de çoktan pişman olmaya başlamıştı. İçinde hissettiği bu kocaman boşluk pişmanlıktı belki de? Orada burada duymuştu hep "Yaşamadığın şeyler için pişman olacağına yaşadığın şeyler için pişman ol." gibi beylik lafları. Duymuş, okumuş ve hak vermişti hep. Ama hiçbir şey o süslü püslü cümlelerdeki kadar kolay olmuyordu işte! Acaba kendi de Batu'yla yaşamadıkları için pişman olacak mıydı? Olmuş muydu? Onu durdurduğu için pişman mıydı? Bunu düşünmek için biraz geç kalmıştı aslında. Şu anda tek başına ağlayarak eve yürümek yerine Batu'nun kollarında uzanıyor olabileceğini düşündüğüne göre çoktan pişman olmuştu zaten!

Eve geldiğinde elinin tersiyle silmişti gözyaşlarını ve sessizce bahçe kapısını açıp içeri süzülmüştü. Kimseyle karşılaşmamak için dua ediyordu. Özellikle de babasıyla ve Levin'le! "N'oldu, neden ağladın" gibi soruları kaldıracak gücü yoktu. Neyse ki bu akşam ilk defa şansı yaver gitmiş, karşısına kimse çıkmamıştı. Elinde sımsıkı tuttuğu Levin'in tshirtlerini kirliye atıp yukarı çıkacaktı ki birden durdu. Batu'nun giydiği iki tshirte de adeta onun kokusu sinmişti. Turgut'un giydiğini kirliye atmıştı atmasına ama Batu'nun giydiklerinden bu kadar kolay ayrılmayı gözü yemedi. Elinde tshirtlerle beraber olabildiğince sessiz adımlarla yukarıya odasına çıktı. Kapısını kapattıktan sonra tekrar ağlamaya başlamıştı. Odasına girince içi fena olmuştu birden. Dün akşam Batu'nun gizlice odasına gelişini hatırlamıştı. Bakışlarını... Öpüşlerini... Öpüşerek yatağa uzanmalarını... Artık odasında bile huzur bulamayacaktı demek ki! Nereye baksa Batu'yu görüyordu. Ve buna rağmen Batu'ya hiçbir şey olmamış gibi davranmayı teklif edebilmişti. Kendi aptallığına gülmeden edemedi. Bir de öyle bir sakinlikle söylemişti ki bunu... Sanki Batu'yla yaşadıkları kendisi için gayet önemsiz sıradan şeylermiş gibi... Her önüne gelenle orada burada gizlice öpüşüp gecenin bir köründe otel odasına gidermiş, sonra da aralarında hiçbir şey olmamış gibi davranabilirmiş gibi... Kim bilir ne düşünmüştü Batu?

Göz yaşları içinde yatağına uzandığında bir kez daha şu anda burada tek başına yatmak yerine Batu'nun yanında, onun kollarının arasında olabileceğini düşününce yeniden ağlamaya başladı. "Keşke onu durdurmasaydımç" diye düşünüyordu.. Ama 'keşke'lerin sonu yoktu maalesef. Neden yapamamıştı ki? Neden son anda vazgeçmişti? Batu'ya söylediklerinin hiçbiri yeni şeyler değildi. Onun Müslüman olduğunu zaten en başından beri biliyordu. Aralarında ciddi bir şey olamayacağını bildiği gibi... Ama bu gece bunların hiçbirini düşünmemeye ve tek bir gece için bile olsa Batu'yla beraber olmaya karar vermişti. Ama yapamamıştı işte. Batu haklıydı. Korkağın tekiydi o!

Lale sabaha kadar içindeki pişmanlıkla boğuştu. Arada bir gidip gidip perdeyi aralayarak pencereden dışarı bakıyordu. Belki birden çıkar gelirdi Batu. Evin karşısındaki şu çınar ağacının altında beklerdi yine? Ama yok... Gelmiyordu Batu işte. Gelmezdi de zate.. Gelmemekte de haklıydı! Lale kendine karşı verdiği mücadeleden yorgun düşmesine rağmen uyuyamamıştı da. Bundan sonra ne yapacağını düşünüyord.. Evet Batu'yla beraber olmadığına pişmandı. Hiçbir şey olmamış gibi davranacağını söylediği için de pişmandı çünkü bu bir yalandı. Ama Batu bunu bilmiyordu. Kim bilir ne kadar öfkeli, ne kadar kırgındı... Lale artık ne düşüneceğini şaşırmıştı. Batu'nun kendisine karşı hiçbir şey hissetmediğini, onun için her şeyin seksten ibaret olduğunu düşünürken Batu kendisiyle gerçek bir ilişki yaşamayı denemek istediğini söyleyerek şaşırtmıştı onu. Ama kendisi cesaret edememişti işte. Olmazdı. Olamazdı. Batu şimdi böyle konuşuyordu ama ilerde kendisiyle ailesi arasında kalınca ne olacaktı? O zaman da böyle rahatça atıp tutabilecek miydi? Hiç sanmıyordu. İş ciddiye binince her şey değişirdi.

Kendini teselli etmeye çalışıyordu. Şu anda olay daha taze olduğu için bu kadar üzgündü. Birkaç gün sonra kendini toparlardı mutlaka. Dört gün içinde kara sevdaya tutulmuş olamazdı! Evet Batu'dan çok hoşlanmıştı. Hem de bir geceliğine her şeyi unutup onunla beraber olmak isteyecek kadar çok hoşlanmıştı ondan. Ama büyük ihtimalle geçici bir şeydi bu. Onu görmeyince içindekiler de yavaş yavaş uçar giderdi herhalde. Aynı şeyin Batu için de geçerli olduğunu hatırlayınca bir şeyler battı içine. Batu da kendisini görmeyince birkaç gün içinde unutacaktı yaşadıkları bu dört günü. Tıpkı kendisi gibi... Peki niye bunu düşündükçe daha çok ağlamaya başlıyordu o zaman?

Batu'yu ne halde bırakıp çıktığını hatırlayınca içindeki pişmanlık biraz daha ağırlaştı. Kim bilir ne kadar zor olmuştu Batu için durmak, kendini tutmak... Belki de kendisi çıkıp gittikten sonra Başak'ı aramış odaya çağırmış, yarım kalan sevişmelerini Başak'la tamamlamıştı! Erkek değil miydi ne de olsa... Evet erkekti. Ama onu Başak'a elleriyle iten de kendisiydi! Bunu düşündükçe daha çok kızmaya başlamıştı kendine. Madem devam edecek kadar cesur değildi, keşke en başından hiç öpmeseydi Batu'yu.

Daniel ve Lena paldır küldür odasına girdiklerinde saatin kaç olduğunun farkında değildi Lale. Uykusuz geçirdiği gecenin üzüntüsü ve yorgunluğunun altında sıkışmış kalmıştı. Öylece uzanıyordu yatağında.

"Laloş hadi kalk denize gidelim!" diyerek yatağın üstüne çıkan Daniel'a cevap vermedi. Hiç hali yoktu.

Lena da "Evet Laloş hadi denize gidelim nüffen!" diye abisi gibi yalvarmaya başlamıştı.

"Laloş duymuyoğ musun?" diye bağırarak yatağın üstünde zıplamaya başladı Daniel.

Lale yorgun bir sesle "Çocuklar yapmayın! Ben bugün çok yorgunum, denize falan gidemem." diyordu ki Batu'yla Turgut'u havaalanına götürmek için söz verdiği aklına gelince telaşla kalktı yataktan. Kendini düşüncelerine kaptırmış, saatin dokuz olduğunu fark etmemişti bile. Çocuklar gelmeseler kim bilir kaça kadar böyle uzanacaktı yatakta.

Lale telaşla banyoya doğru koşarken Daniel şaşkın gözlerle onu izliyordu.

"Hani çok yoğgundun?"

"Yorgunluğum geçti."

"O zaman bizi denize götüğ!"

"Götüremem."

"Ama niye?"

"İşte."

"Ya niye ama?"

"Evet Laloş niye götürmüyorsun bizi? Hem Batuş da gelirdi ne güzel." diye yine lafa karıştı Lena.

Lale bir an duraklasa da küçük yeğenleri fark etmedi tabii bunu.  "Batuş gelemez. Gidiyor bugün."

Daniel sevinçle çığlık attı. "Oleyyy!" diye bağırarak yumruk yaptığı elini havaya kaldırdı. "Batuş gidiyoğ Batuş gidiyoğğğğ Batuş gidiyoğ!"  diyerek kendi kendine tezahurat yaparak zıplamaya başlamıştı yatağın üstünde.

Kardeşi ise hiç de onun kadar mutlu görünmüyordu. Gözleri dolmuştu. "Yaa gerçekten gidiyor mu Laloş?" derken dudakları sarkmış, yanaklarını şişirmişti. Ağlamaya başlamak üzereydi.

"Evet gidiyoğ işte! Ben sana demiştim. Batuş gidiyoğğğ Batuş gidiyoğğğ..." diyerek yataktan yere atladı ve kendi kendine bağırmaya devam ederek çıktı odadan.

Lena ise çoktan içli içli ağlamaya başlamıştı bile. Bunu görünce Lale'nin içi kıyıldı. Kucağına aldı yeğenini. "Lenacım ağlama ama." Derken kendisi de dokunsalar ağlayacak gibiydi aslında.

"Ya ama ben vedalaşamadım bile Batuş'la..." diye hıçkırdı küçük kız. "Şimdi bir daha göremeyecek miyim onu?"

Lale ne cevap vermesi gerektiğini bilemeyerek yeğenine baktı. Aklına bir şey gelmişti. "Aslında görebilirsin. Ben şimdi Batuş'la Turgut'u havaalanına bırakmaya gideceğim. Sen de gelmek ister misin?" Bunu söylerken kendinden utanıyordu aslında. Batu'yla karşılaşmaya cesareti olmadığı için küçük yeğenini de sürüklüyordu yanında. Batu'yu bir kez daha göreceği için mutluydu mutlu olmasına ama... Nasıl yüzüne bakacağını bilmiyord.. Antakya'ya kadar o arabadaki gerginliğe nasıl dayanacağını da bilmiyordu. Lena en azından havayı yumuşatır diye umuyordu. Aslında küçük yeğenini bu saçma oyuna alet ettiği için utanıyordu aslında kendinden. Batu'nun yüzüne bakmaya bile çekindiğinden ve bunun için yine küçük yeğeninden medet umduğuna da inanamıyordu. Ama laf ağzından çıkmıştı bir kere. Ve Lena sevinçle hoplayıp zıplamaya başlamıştı bile.

"Oleyyy oleyyy ben de geleceğim ben de ben de..!"

"Tamam geleceksin ama sessiz olacaksın! Dedenle Levoş'a söylemeyeceğiz tamam mı?" İçinden 'Keşke Lena nedenini sormadan tamam dese' diye geçiriyordu ama tabii imkansız bu.

"Niye?" diye sormuştu her zamanki gibi küçük kız.

"İşte öyle. Gerek yok yani. Annenle Teta'na söylersek yeter. Tamam mı?"

"Ama niye? Levoş'a da söylesek n'olur ki? Dedoş'a da söyleyelim. Daniel'a da söyleyelim hatta. Kıskançlıktan çatlasın!"

Lale küçücük çocuğu kendi duygu karmaşasına alet ettiği için cezalandırıldığını düşünmeye başlamış, Lena'ya "sen de gelirsin" dediği için anında pişman olmuştu bile. Mecburen başka bir taktik denemeye karar verdi. "Hayır onlara söyleyemeyiz. Bu dördümüzün arasında sır. Kızların arasında yani. Erkeklerin öğrenmemesi lazım."

Bunu duyan Lena'nın gözlerinin parladığını görünce hedefi on ikiden vurduğunu anlayarak rahatladı.

"Sadece kızlar bilecek yani? Erkeklere söylemeyeceğiz?",

"Evet. Evin erkekleri bunu bilmeyecek. Kızların arasında özel. Bizim sırrımız. Tamam mı?"

Lena "Tamam!" diye gülerek ellerini çırptı.

"Gel bakalım annene söyleyelim sırrımızı o zaman. O da seni giydirsin bir an önce yoksa geç kalacağız." diyerek Lena'nın elinden tutup odadan çıktı.

Lena bu "özel sır"ra ortak edilmiş olmanın verdiği sorumluluk duygusunu hemen benimsemiş, Daniel'ı kıskandırmayı denememişti bile. Yalnızca ne giyeceğine karar verme konusunda sıkıntı yaşıyordu. Yarım saat içinde yedi farklı kıyafet kombinasyonu deneyerek annesini çıldırtmıştı. Nereye gideceklerini soran Daniel'a ise cevap bile vermemişti.

Lale ise tamamen kendi derdindeydi ama o da aynen Lena gibi ne giyeceğine karar verememişti. Yüzünün ne kadar solgun göründüğünü fark edince ise Batu'nun karşısına böyle çıkamayacağını düşünerek hızla makyaj çantasına sarılmıştı. Saat on buçuğa yaklaştıkça huzursuzluğu artıyordu. Batu'yu görünce ne yapacağını nasıl davranacağını düşünmekten midesi ağrımıştı.

Sonunda evden çıkarlarken Daniel yine merakla gelip önlerine dikilmişti. "Neğeye gidiyoğsunuz siz?"

"Sana ne?" diye tersledi abisini Lena.

"Sana soğmadım zaten, Laloş'a soğdum!"

Lale "Bizim ufak bir işimiz var Danielcım." diye araya girdi hemen. Lena Daniel'ı kışkırtmaya devam ederse Daniel yine yaygarayı koparacak ve bu gidişle babasına görünmeden evden çıkma planları suya düşecekti. İki kardeşin kavgaya tutuşmalarına izin vermemesi gerekiyordu.

"Neymiş işiniz?"

Lena "Söylemeyiz, sır." diye böbürlendi.

"Yaaa söyleyin işte!"

"Hayır söylemeyiz. Kızların arasında bir sır bu." Derken sanki dünyanın en büyük "sır"rına ortak edilmiş gibi bir havası vardı, kendini öyle önemsemeye başlamıştı ki Daniel'ın bundan şüphelenip kıskançlık krizlerine girmemesi işten bile değildi. Nitekim öyle olmuştu zaten.

"Ya bana da söyleyin! Ben de sığğı öğğenmek istiyoğum!" diye ağlamaya başlayan Daniel karşısında Lale şoka girmişti. Neyse ki Melisa hemen olaya el koyarak Daniel'ı kucaklayıp götürmüş, Lale de daha fazla oyalanmadan Lena'yı arabaya bindirerek otele doğru yola çıkmıştı.

Otele geldiklerinde Lena bir an önce Batu'yu görmek için koşarak lobiye doğru ilerlerken Lale'nin stresten avuçlarının içi terlemeye başlamıştı. Keşke Batular'ı havaalanına götürmek için bu kadar ısrar etmeseydi. Kendi başlarına bir şekilde giderlerdi elbet. Ama o zaman Batu'yu son bir kez daha göremezdi. Antakya'ya yapacakları kısa yolculuk her ne kadar midesine ağrılar girmesine neden olsa da Batu'yu bir kez daha görmek içini yakan pişmanlığına bir nebze su serpiyordu.

Batu'yla karşılaşacağı anı elinden geldiğince geciktirmek isteyerek lobiye doğru yürüdü. İçeri girdiğinde hemen görmüştü onu. Göz göze geldiklerinde Batu'nun bakışlarındaki hayal kırıklığını görünce içinden bir kez daha hak verdi ona. Korkağın tekiydi! Ama başka türlüsü de elinden gelmiyordu işte.
Konuşmak zorunda kalacakları anı geciktirmek isteyerek olabildiğince yavaş adımlarla ona doğru yürüdü. "Günaydın." dedi çekingen bir sesle..

"Günaydın." diyen Batu'nun sesi ise onunkinin aksine buz gibiydi.

Lena "Batuş biliyor musun biz buraya geldiğimizi evdeki erkeklere söylemedik! Kızların arasında sır bu." diye sözüm ona alçak bir sesle kulağına fısıldayınca "Hiç şaşırmadım Lenacım." diyerek Lale'ye üzgün bir bakış attı Batu. "Bazı şeyler sır olarak kalmalı ne de olsa. Hiç olmamış gibi davranmak en iyisi değil mi?"  dedi sonra tekrar küçük kıza dönerek.

Lena Batu'nun dediklerinden bir şey anlamadığı için omuzlarını silkti sadece. Halası ise çok iyi anlamıştı onun ne demek istediğini. Ama söyleyebileceği bir şey yoktu, hiçbir şey demeden suçunu kabullenir gibi başını öne eğdi.

Enerjik bir sesle "Günaydın Lale!" diyerek yanlarına gelen Turgut sayesinde bu rahatsız edici sessizlik sona erdi neyse ki.

Lale "Günaydın." dedi gülümsemek için kendini zorlayarak.

"Derya da bizi yolcu etmeye geldi bak." diyerek elinde gazetelerle onlara doğru yürüyen Derya'yı gösterirken ağzı kulaklarına varıyordu Turgut'un.

Lale şaşkınlıkla "Aaa Derya? Sen de mi geliyorsun bizle Antakya'ya?" derken içten içe sevinmişti aslında bu duruma. Arabada ne kadar kalabalık olurlarsa, Batu'yla aralarındaki bu sonu gelmeyen gergin sessizlikler o kadar azalırdı.

"Yok ben gelemeyeceğim, öğlen teyzemler yemeğe geliyor bize. Burada vedalaşmak zorunda kalacağız mecburen. Neyse gençler bakın size gazete aldım yolda okursunuz diye." diyerek elinde kocaman gazete yığınını Batu'nun önündeki sehpaya bıraktı.

Turgut "Ya boşver şimdi gazeteyi falan. Gel biz şöyle geçelim." diyerek Derya'yı kolundan tutup uzaklaştırdı. Beraber geçirecekleri bu son dakikalardan en yüksek verimi almak istiyordu galiba!

Onlar gidince Batu önündeki gazetelerden birini alarak okumaya başladı. Aslında okuduğu hiçbir şeyi anlamıyordu, öyle boş boş bakıyordu sayfalara. Lale'nin tedirgin bakışlarına daha fazla katlanamadığı için gazetenin arkasına saklanmıştı. Lale ise Lena'nın bir şeyler söyleyerek gergin havayı dağıtmasını bekliyordu ama Lena da halasının beklentilerini boşa çıkarmış, otelin sahibi Suat Bey'in köpeği Lucky'i görünce her şeyi unutup sevinç çığlıkları atarak zavallı köpeğin peşinden koşmaya başlamıştı.

"Lena rahat bırak zavallı hayvanı!"

"Hayır sevicem ben onu. Lucky gel buraya Lucky!" diyerek kendisinden kaçan köpeğin peşinden koşturuyordu Lena.

"Lena gel buraya yanımda otur!" diye bağırsa da küçük kız takmadı Lale'yi. Ve Lale'yle Batu yine baş başa kaldılar.

Batu Lale'nin ne yapmaya çalıştığının farkındaydı. Lena'yı neden getirdiğini de anlamıştı. Ama o konuşana kadar tek kelime etmeyecekti.

Lale Lena'nın köpeğin peşini bırakıp yanlarına gelmeyeceğini anlayınca içini çekerek Batu'nun oturduğu üçlü kanepenin ucuna ilişti ve gazetelerden birini aldı eline. Baktığı hiçbir şeyi görmemesine rağmen büyük bir dikkatle gazeteyi okuyor gibi görünüyordu. Oysa kafasında çok daha başka şeyler vardı. Batu yüzüne bile bakmamıştı. Onu sinirlendirdiğini ve kırdığını biliyordu ama bu kadarını da beklemiyordu. Gördüğü bu soğuk muamele ağrına gitmişti. Batu konuşmuyordu bile onunla! Onun dikkatini çekebilmek için bir gazeteyi bırakıp diğerini alıyor, elinden geldiğince gürültü çıkararak çeviriyordu sayfaları ama Batu hiç tepki vermiyordu. Kendisinin orada olduğunun bile farkında değil gibiydi. Sanki tek başına oturuyordu koltukta. Sonunda dayanamadı Lale. Elindeki gazeteyi yine haşır huşur sesler çıkartarak katlayıp sehpaya fırlattı..

"Neden benimle konuşmuyorsun Batu?" dediğinde Batu elindeki gazetenin üzerinden ona şöyle bir baktıktan sonra tekrar gazeteye çevirdi bakışlarını.

Lale iyice sinirlenmişti. Batu'nun bu umursamaz soğuk tavrı onu deli ediyordu. "Batu sana diyorum!"

Batu bakışlarını gazetesinden çekmeden kayıtsız bir sesle cevapladı onu sonunda. Okuduğu sayfayı çevirerek "Ne söylememi istiyorsun?" dedi.

Lale'nin tepesi atmıştı sonunda. Bir hışımla Batu'nun elinden çekti gazeteyi. "Bırakır mısın şunu?"

Batu soğuk bakışlarını Lale'nin yüzüne dikti bu kez. "Bıraktım işte. Ne oldu? Ne konuşmak istiyordun? Dün gece her şeyi konuşmadık mı? Anneannenin bana iletmek istediği yeni mesajlar mı var yoksa? Onları mı söyleyecektin?"

Lale'nin kaşları çatıldı. "Laf sokup durma! Anneannemin haberi bile yok olanlardan."

Batu "Hayret." diye mırıldanarak başını çevirdi.

"Ne demek istiyorsun sen?"

"Bir şey demek istemiyorum, açıkça söylüyorum. Aramızdaki her şeye anneannen yön verdiğine göre son olanları bilmek de hakkı bence. Bir an önce anlat bari, eminim gurur duyar seninle."

"Batu hayır anneannemin bu olanlarla hiçbir ilgisi yok."

"Öyle mi? Bundan emin misin Lale? Bu söylediğine kendin de inanıyor musun?" diyerek o gün ilk defa Lale'nin gözlerinin içine baktı. Ama her zamankinin aksine uzak ve soğuktu bakışları.

"Evet inanıyorum! Sen... Sen çok acele ediyorsun. Bana haksızlık ediyorsun..! Birdenbire bütün ailemi karşıma almamı nasıl beklersin?" derken yine gözleri dolmuştu.

"Dediklerimden bunu mu çıkardın Lale?" dedi Batu şaşkınlıkla. "Ben senden böyle bir şey beklemiyorum! Bekleyemem de. Nedense sen benim her dediğimi yanlış anlamakta ısrar ediyorsun. Ben senden sadece bize bir şans vermeni istedim. 'Bir kere deneyelim' dedim. Ama sen ona bile cesaret edemiyorsun! Şimdi de beni suçlayarak kendini haklı çıkarmaya çalışıyorsun."

"Batu hayır ben..."

Batu buz gibi bir sesle "Ben hesabı kapatmaya gidiyorum." dedi buz gibi bir sesle ve Lale'nin başka bir şey söylemesine fırsat vermeden kalktı oturduğu yerden ama Lale kolunu tutarak durdurdu onu.

"Batu dur bir dakika..."

Dün gece olanlardan sonra ilk kez dokunuyordu Batu'ya. Ve ona her dokunduğunda hissettiği o baş döndürücü şeyi yine hissetmeye başlamıştı. Batu ise Lale kendisine dokunduğu anda neye bozulduğunu, neden ona soğuk davrandığını bir an için unutmuştu. Ama yalnızca bir an için...

"Ne var Lale?" dese de kolunu çekememişti ama...

Lale titrek bir sesle "Niye böyle yapıyorsun? Böyle olmasını ben de istemezdim ama başka yolu yok biliyorsun." derken uzanıp Batu'nun elini tutmamak için zor zapt ediyordu kendini. Onun sıcak tenine bir kez dokununca yine dağılmıştı işte.

"Hayır bilmiyorum. Başka yolu olmadığını iddia eden sensin çünkü başka yolu var mı yok mu diye bakmayı deneyemeyecek kadar korkuyorsun. 'Böyle olmasını istemezdim' diyerek kendini kandırabilirsin belki ama beni buna inandıramazsın çünkü böyle olmasını sen istedin Lale! Ben de istediğini yapıyorum işte. Daha ne yapmamı istiyorsun benden?" İstemeyerek de olsa kurtardı kolunu Lale'den ve resepsiyona doğru yürüdü. Lale üzgün gözlerle arkasından bakıyordu.

Batu otelde geçirdikleri dört günün hesabını öderken birden yanında Başak'ı bulunca şaşırsa da belli etmedi.

"Günaydın." demişti Başak sadece.

Batu Başak'ın yüzünü görünce "Günaydın. N'oldu, iyi misin sen?" dedi.

"İyiyim. Dün biraz fazla içmişim galiba. Şu limonlu içki mahvetti beni. İçerken iyi hoş da... Sonra çok kötü çarpıyor."

Batu hafifçe güldü. "E şeker oranı o kadar fazla olunca öyle oluyor tabii. İçerken fark etmiyorsun, bir şey olmuyor sanıyorsun ama sonradan acısı çıkıyor." derken bir yandan da Başak'ın dün akşamki konuşmayı hatırlayıp hatırlamadığını düşünüyordu. Eğer hatırlamıyorsa rahat bir nefes alacaktı. Bir yandan da hissettiği öfkeyi bastırmaya çalışıyordu. Başak sarhoşken o lafları etmemiş olsa Lale kendisine aklı fikri sekste olan, gördüğü her kadına sulanan, kim olduğunu umursamadan önüne çıkan her kadınla yatmak isteyen bir sapık muamelesi yapmayacaktı belki de. Ama bütün bunlar olmasaydı bile... Lale yine kendisiyle ciddi bir ilişkiyi denemeye yanaşmayacaktı. Ailesinin onayını almadan bir ilişkiye başlamaya yine cesaret edemeyecekti. Ve Başak'ın bunda hiçbir suçu yoktu! Bu Lale'nin seçimiydi.

Başak da Batu'nun aklından geçenleri bilemese de az çok tahmin edebiliyordu. "Batu dün söylediklerim için özür dilerim." dedi sessizce. "Kafam güzel olunca... Tutamadım kendimi. Kusura bakma."

Batu Başak'ın dün söylediklerini hatırlamasına şaşırsa da aynı şeyleri tekrarlamamasına sevinmişti. "Önemli değil boşver." dedi geçiştirmek istercesine.

"Neyse ben annemlerin yanına döneyim, birazdan yola çıkacağız. Adana'ya ne zaman döneceksin?"

"Bilmem. Birkaç güne gelirim herhalde."

"Geldiğinde haber ver. Görüşelim mutlaka." dedi gözlerinin içine bakarak. Evet dün akşam söylediklerini tekrarlamamıştı ama şu cümleyle vermek istediği mesaj açıktı.

Batu "Tamam bakarız. Hadi iyi yolculuklar sana." diyerek lafı daha fazla uzatmak istemediğini belli edince Başak da üstelemedi. Uzanıp iki yanağından öptü Batu'yu.

"Sana da. Görüşürüz." dedi ve kendisini bekleyen annesinin yanına gitti.

Bu olanları oturduğu yerden izleyen Lale Başak'ın üstüne atlayıp saçlarını tel tel yolmamak için kendini zor tutuyordu. Ne konuştuklarını duyamamıştı elbette ama Başak'ın son olarak Batu'ya el sallarken "görüşürüz" dediğini anlamıştı ve bu hiç hoşuna gitmemişti! Ayrıca zaten Batu'nun dün gece kendisinden sonra Başak'ı odasına çağırıp çağırmadığını da bilmiyordu. Geceyi Başak'la tamamlamıştı belki de Batu Bey! Başak bunun için ne kadar istekli olduğunu açık açık söylemişti zaten! Eh Batu gibi bir erkeğin de bu fırsatı pas geçmesi beklenemezdi. Özellikle de kendisi onu odada o halde bırakıp gittikten sonra...

Öfkeyle oturduğu yerden kalkıp kredi kartını cüzdanına yerleştirmekle uğraşan Batu'nun yanına gitti. "Hiç vakit kaybetmiyorsun bakıyorum." dedi zehir gibi bir sesle.

Batu yine soğuk soğuk baktı ona. "Ne?"

"Başak'ı diyorum. Benden sonra da geceyi onunla tamamladın herhalde. Lale'yle açılış, Başak'la kapanış..."
Batu'nun soğuk bakışları sertleşmiş, kopkoyu bir öfke yerleşmişti gözlerine. "Lale ne dediğinin farkında mısın sen?"

"Aperatif olarak Lale. Ana sıcak olarak Başak. Hatta belki de tatlı! Tabii insanın iştahı hep açık olunca...!"

Batu öfkeyle Lale'nin kolunu sıktı. "Aptal aptal konuşmayı kes artık! Ne sanıyorsun sen beni? Benim istediğim Başak değil, sendin! Ve tek istediğimin sevişmek olmadığını yüz kez söyledim sana ama kafan almıyor bir türlü! Başak'la yatmak isteseydim çoktan yapmıştım bunu zaten, emin ol uğraşmam bile gerekmezdi! Ama sen ailenin onaylamayacağını bildiğin bir şeyi yapmaktan öyle korkuyorsun ki Başak'ı bahane etmek işine geliyor."

Kıskançlık Lale'nin gözünü öyle bürümüştü ki... Başak'ın Batu'ya "görüşürüz" demesi ve bunun gerçekleşme ihtimali öyle canını yakmıştı ki... Batu'nun dediklerine hak verse de bunu belli etmek yerine dedikleri arasından tek bir şeye takılmıştı aklı. "Yaa... Demek öyle. Başak'la yatmak isteseydin uğraşman bile gerekmezdi demek. Dünyadaki bütün kadın nüfusu seninle yatmak için ölüyor zaten."

Batu'nun yüz hatları bir kez daha öfkeyle kasıldı. Lale'nin ne yapmaya çalıştığını anlamıyordu. Zeytin yağı gibi üste çıkmaya çalışmasına bir anlam veremiyordu. "Lale beni çıldırtma sus artık!"

"Neden? Senin istediğin de bu değil mi? Kadın olsun da n'olursa olsun."

"Lale sus!"

Lale sesini inceltip Başak'ın taklidini yaparak "'Bir gece daha... Batu n'olur... Ben o geceyi tekrarlayabileceğimizi düşünmüştüm... O geceyi hatırlıyor musun... Bir gece daha Batu nolur...'" deyince Batu dişlerini sıktı. Kendine daha fazla hakim olabileceğini sanmıyordu. Bu gidişle elinden bir kaza çıkacaktı. Lale'nin biraz daha konuşmasına izin verirse çok pişman olacağı şeyler yapacaktı. İnsan üstü bir çabayla Lale'nin kolunu bırakarak otoparka doğru yürüdü.

Lale Batu'nun hiçbir şey demeden dönüp gittiğini görünce ağzı açık bakakalmıştı arkasından.. İnkar bile etmemişti. İnanamıyordu buna. Hemen arkasından koşturdu. "Yaptın değil mi? Dün gece ben gittikten sonra Başak'la yattın değil mi?"

Batu öfkeyle önünde durdukları arabanın kaputunu yumrukladı. Lale irkilse de bozuntuya vermemeye çalıştı. Aslında içinden şükrediyordu, hiç değilse bu kez sadece kaput yumruklamakla yetinmiş, elini camdan içeri geçirmemişti!

"Niye soruyorsun? Neden merak ediyorsun? Ne bu sorgu sual? Yattım ya da yatmadım... Sana ne? Seni niye ilgilendiriyor? Neyi değiştirecek ki bu?" derken sonunda kendini kaybetmiş, deli gibi bağırmaya başlamıştı Batu. Lale çıldırtmıştı onu sonunda.

"Lale? Batu? N'oluyor burada ya?"

Derya'nın sesiyle kendine geldi. Sesin geldiği tarafa baktığında karşısında meraklı gözlerle onları izleyen Turgut'la Derya'yı bulmuştu.

Turgut merakla "Batu n'oluyor abi ,iyi misin sen? Niye bağrışıyorsunuz?"

Batu "Turgut biz kendi başımıza gidelim havaalanına. Resepsiyona söyle bir taksi çağırsınlar." dediği anda Lale'nin gözleri öfkeyle büyüdü.

"Olmaz öyle şey!" diyerek çantasından çıkardığı anahtarla biraz ilerde duran arabanın kilidini açtı. "Hadi Turgut git koy çantanı bagaja."

Batu nemrut bir ifadeyle "Biz kendimiz gideriz." dedi.

"Hayır gidemezsiniz! Taksiyle gitmek istiyorsanız dün akşamdan söylemeniz gerekirdi resepsiyona. Şimdi taa Antakya'ya kadar gidecek bir taksi bulana kadar uçağı kaçırırsınız. Binin hadi." diyerek arabaya doğru yürüdü Lale. Sinirleri çok bozuktu. Aslında Batu gerçekten de havaalanına kendi başına gitse ne iyi olurdu. Ama o zaman burada vedalaşmaları gerekirdi ve her şeye rağmen istemiyordu bunu.

Otelin restoranında Suat Bey'in köpeği Lucky'nin kuyruğunu çekiştirmekle meşgul olan Lena'yı da getirip arabaya bindirdikten sonra Turgut'a "Artık çıksak iyi olacak." dedi. Bu defa da o Batu'nun yüzüne bakmayacaktı işte. Ayrıca zaten halen ikna olmuş değildi. Batu'nun dün akşam Başak'la bir işler karıştırdığından fena halde şüpheleniyordu hala.

"Lale dikkatli git tamam mı? Bak arabada Lena da var, lütfen yavaş sür." diyordu Derya.

Lale bıkkın bir sesle "Tamam tamam, başlama gene vaaz vermeye." deyip arabaya bindi.

Batu da Derya'yla vedalaştıktan sonra arkaya Lena'nın yanına oturmuştu. Lale'nin yanına öne geçmek istememişti. Hala çok ama çok sinirliydi ona. Belki de böylesi daha iyiydi. İçindeki bu hırçın öfke olmasa Lale'yi burada bırakıp gitmek çok daha zor olurdu.

Derya'yla Turgut'un oldukça uzun süren vedalaşma faslı Lale'nin sürekli dat dat kornaya basmasıyla son bulduktan sonra sonunda yola çıkabildiler. Onları havaalanından aldığı günün aksine bu kez daha yavaş ve dikkatli kullanıyordu arabayı Lale. Arabada yeğenleri varken hız yapmayacağına dair söz vermişti ailesine. Zaten dikkatini yola veremiyorken bir de hız yaparak herkesi tehlikeye atmanın alemi yoktu. Belli etmese de kulağı arkadaydı, Lena'yla Batu'nun konuşmalarını dinliyordu ama pek kayda değer bir şey duyamamıştı. Konuşan daha çok Lena'ydı zaten, Batu sadece onu dinliyordu. Arada bir dikiz aynasından göz göze geliyorlardı ama Batu gözlerini kaçırıyordu hemen. Öfkeliydi.. Mutsuzdu. Kırgındı Lale'ye. Kendisi kadar sevmediği değer vermediği için... Cesur olamadığı için... Ve buna rağmen hala suçu kendisine atarak üste çıkmaya çalıştığı için... Ama şimdiden özlemeye başlamıştı bile. İşte bu yüzden gözlerine söz geçiremiyor, bütün mutsuzluğuna rağmen ona bakmadan duramıyordu. Göz göze geldiklerinde ise Lale'ye duyduğu öfkeyi hatırlayarak kaçırıyordu gözlerini.

Turgut ise arabadaki gerginliği hiç umursamadan Derya'dan ayrıldığı için mutsuz gözlerle camdan dışarı bakıyordu. Arabada onlarla değil de çok uzaklarda gibiydi. Dalgın gözlerle arkalarında bıraktıkları evleri, yanlarından geçen arabaları ve önlerinde uzanan Amanos Dağları'nı izliyordu. Derya İstanbul'a ne zaman gideceğinin belli olmadığını söyleyince çok canı sıkılmıştı. Kim bilir tekrar ne zaman görüşebileceklerdi? Gerçi Derya da haklıydı. Şimdi İstanbul'a gidip de ne yapacaktı kız? O da Lale gibi iş bulamamıştı halen.

Yol boyunca arabada duyulan tek ses Lena'nınkiydi. Hiç susmadan bıcır bıcır bir şeyler anlatıyordu Batu'ya. Gören uzun zamandır kimseyle konuşamamaktan dilinin şiştiğini sanabilirdi. Aklına gelen her şeyi anlatıyordu Batu'ya. Batu ise arada birkaç kısa soru sormak dışında pek konuşmuyordu. Arada bir Lena'yı dikkatle dinlediğini belli eden birkaç şey söylüyor, sonra tekrar sessizliğe gömülüyordu. Lale belli etmemeye çalışarak onları dinliyord.. Lena kendisiyle ilgili bir şeyler söylesin diye bekliyordu, öyle bir durumda Batu'nun ne yapacağını merak ediyordu çünkü..Turgut ise hala dalgın gözlerle dışarıya bakıyordu.

Lena birden pat diye "Batuş sen bir daha ne zaman geleceksin?" deyince kulakları sağır eden bir sessizlik oldu arabada.

Batu küçük kıza ne söyleyeceğini bilemediğinden durakladı. "Bilmiyorum Lenacım." dedi sonunda.

"Yaa hani gelecektin ama?? Hani biz de seni görmeye gelecektik? Buradan çok uzak değildi hani evin?" derken çatılan kaşlarından belli oluyordu keyfinin kaçtığı.

"Evet buraya uzak değil evim. Ama buraya tekrar gelebilir miyim bilmiyorum."

"Biz geliriz o zaman! Laloş gideriz değil mi?" diyerek halasına baktı.

Lale Lena bu konuyu açtığından beri Batu'nun ne cevap vereceğini beklemişti merakla. Ve Batu gelemeyeceğini ima edince buna hakkı olmadığını bilse de bozulmuştu. "Bilmiyorum halacım." dedi durgun bir sesle.

"Yaaa hani gidecektik ama? Yağmur yağarken denize girdiğimiz gün öyle demiştin!"

Lale bir şey diyemedi. Lena o günden bahsedince yine aklı dağılmıştı. O gün teknedelerken her şey ne kadar güzeldi. Sonrasında akşam evlerinde verilen davet... Batu'yla arka bahçede gizlice buluşmaları... Zaten hep ne olduysa ondan sonra olmuştu! Anneannesi arka bahçede öpüştüklerini gördükten sonra her şey berbat olmuştu!

"Laloş ya cevap versene! Batuş'u görmeye gitmeyecek miyiz?"

Lale ve Batu dikiz aynasından bir kez daha göz göze geldiler. Batu meydan okuyan gözlerle bakıyordu Lale'ye. Bakışları 'hadi cevap versene.' der gibiydi. Lale'nin gözlerinde ise anlayış bekleyen çaresiz bir ifade vardı. Ama o beklediği anlayışın Batu'dan gelmeyeceğini biliyordu.

"Bilmiyorum Lena. Hem bakalım Batu ister mi gitmemizi? Müsait olmayabilir sonuçta değil mi ama? "Görüşeceği" insanlar vardır onun Adana'da..." derken o meydan okuyan ifade bu kez gelip onun yüzüne oturmuştu. Aynadan bir bakış attı Batu'ya. Batu ise ona kısa bir an için bakıp gözlerini camdan dışarı çevirdi..

"Niye istemesin ki? İstersin Batuş değil mi?"

"Senin gelmeni tabii ki isterim Lenacım. Çok özleyeceğim seni ben." dedi Batu 'senin'i üstüne basa basa söyleyerek.

Lena "Gördün mü işte Laloş bak, istermiş gitmemizi!" dedi haklı çıkmış olmanın verdiği gururla.

Lale ise Batu'nun ne demek istediğini anlamış ve yine siniri tepesine çıkmıştı. Demek istemiyordu gelmesini... Tabii Başak'la "görüşeceği" için Lale'ye bir ihtiyacı kalmamıştı artık! 'Sanki ben çok meraklıyım sana aptal!' dedi hırsla içinden. "Tamam Lenacım sen gidersin o zaman Batuş'u görmeye." diye kestirip attı..

"Ya Laloş sen deli misin?" dedi eliyle deli işareti yaparak. Kızgınlıkla "Ben oraya tek başıma nasıl gidicem?" dedi. Halasının bu kadar kalın kafalı olması onu sinirlendirmişti. "Senin beni götürmen lazım."

"Ben götüremeyebilirim seni aşkım. Annenlerle hep beraber gidersiniz belki."

"Ya niye ama??! Batuş senin de arkadaşın değil mi?" diyerek önce Batu'ya sonra halasına baktı. İkisinden de yanıt gelmiyordu. Batu boş bakışlarla dışarıyı izliyor, Lale de dikkatle yola bakıyordu ama aslında pek bir şey görmüyor gibiydi. "Ya cevap versenize! Niye konuşmuyorsunuz siz bakayım? Küs müsünüz siz?"

Lale sessizce içini çekti. Lena bazen gerçekten de çok konuşuyordu! Yeğeninin dikkatini dağıtmak için "Aa Lena bak uçak geçiyor! Hem de çok alçaktan gidiyor bak birazdan inecek herhalde." dedi Başarılı da olmuştu.

"Hani nerede?" diye heyecanla cama yapışan Lena halasıyla Batu'nun küslüğünü unutmuş gitmişti. Ama sorduğu o soru hala Batu'nun ve Lale'nin kulaklarında yankılanıyordu.

Biraz sonra havaalanına geldiler. Küçük terminal binasının önündeki yoğunluktan dolayı, tıpkı geldikleri gün olduğu gibi polis yine arabaların bekleme yapmasına izin vermiyordu. Lale bu yüzden otoparka yönelmişti ki otelden ayrıldıklarından beri ilk kez ona seslendi Batu.

"Otoparka girmene gerek yok. Biz hemen ineriz, siz de dönersiniz."

Lale ona baktı yine aynadan. Birkaç saniye öyle durduktan sonra "Peki. Nasıl isterseniz." dedi ve motoru geri vitese alarak otoparka giden yoldan çıktı. Batu Bey kendisinden hemen kurtulmak istiyordu galiba.

Araba geri geri giderken Lale de mecburen arkasını dönmüştü. Batu'yla tekrar göz göze geldiklerinde bir an için dalıp gidince arkadan korna sesleri yükseldi. Lale kuvvetle frene asıldı. Arkada sağda bekleyen arabaya toslamaktan son anda kurtulmuştu.

Turgut "Adam kesin deli gibi sövüyor sana şu anda." dedi çarpmalarına ramak kalan arabada oturan adama bakarak.

"Ben de ona söverim o zaman. Orada durmasaydı o da!"

"İyi de geri geri giden sendin Lale. Adam orada otoparka girmek için bekliyordu. Senin dikkat etmen gerekirdi."

Lale "Nesin sen trafik müfettişi mi?" dedi ters ters Turgut'a bakarak.

Batu ise bir şey dememek için zor tutuyordu kendini. İlk geldikleri gün yaptığı gibi Lale'ye laf dokundurmak ve onu sinirlendirmek istiyordu aslında ama... Dünden beri olanlardan sonra hiç içinden gelmiyordu artık. Yine de dayanamadı. "Tabii insanın altında tank gibi jeep olunca kurallar pek bir şey ifade etmiyor."

O bunu dediği anda Lale öfkeyle sağa kırdı, dörtlüleri yakarak arabayı durdurdu birden. "Giderayak yine bu 'tank gibi jeep' muhabbetine girmesen olmazdı zaten. Lafını sokmazsan içinde kalır!"diye kendi kendine mırıldanarak indi arabadan.

Batu onun dediklerini duymuştu, kendi kendine şöyle bir gülümsedikten sonra o da indi arabadan.

Batu ve Turgut bagajdan bavullarını çıkarırlarken Lale Lena'nın da emniyet kemerini çözmüş, onu da arabadan indirmişti. Batu Lena'yı kucağına aldı.

"Bak annenlere söyle, seni Adana'ya getirsinler tamam mı?"

Lena'nın suratı asıktı. "Ya babam getirmez ki ama... Her gün işe gidiyor o."

"Annen getirsin o zaman?"

"O da getirmez. Biliyorum ben. Hem o getirirse Daniel da gelmek ister. Laloş'a götür diyorum işte ama götürmüyor!" diyerek hırsla halasına baktı.

Lale ise onu hiç duymamış gibi yaparak Turgut'u yanaklarından öpüyordu o sırada. "Hadi görüşürüz Turgut. Kendine iyi bak. Arada çık gel yine." dedi imalı bir gülümsemeyle.

"Ben gelirim de... Sen de gel. Arkadaşını da getir gelirken!"

"Bakarız."

"Bakma Lale! Gelin işte ya. Hem iş aramıyor musunuz siz? Burada oturduğunuz yerden nasıl iş bulacaksınız? Gelin İstanbul'a işte."

"Kariyer sitelerinden iş arıyoruz oğlum biz. Kapı kapı şirket mi gezeceğiz oraya gelip?"

"Off yaa. Bir başıma kalacağım gene! Derya Arsuz'da. Selçuk Adana'da. Batu'nun nerede olacağı bile belli değil!"

Lale"Batu bir süre kalır belki yanında."  dedi Batu kendisinden bahsettiğini duymasın diye sesini alçaltarak.

"Nasıl kalacak ya babası rest çekti artık. Ya askere gidecek ya Adana'ya temelli dönüp çalışacak."

Duydukları karşısında suratı asılsa da belli etmemeye çalıştı Lale. "Neyse ya. Derya nasılsa bir ara gelir İstanbul'a. Çok kalırsa sıkılır o burada. Üzülme sen." diyerek dostça bir tavırla Turgut'un sırtına vurdu.

Lena halasına sesini duyurabilmek için aralıksız bir şekilde "Laloşşş Laloşşş Laloşşş" diye bağırarak kendini yırttığından Lale ona dönmek zorunda kaldı. "Lena n'oluyor, niye bağırıyorsun?"

"Beni Adana'ya götürecek misin götürmeyecek misin?" diye dik dik baktı halasına.

Batu hiç sesini çıkarmadan hala-yeğen arasındaki bu konuşmayı dinliyodu. Bu dakikaların son olduğunun farkındaydı. Ezberine kazımak ister gibi bakıyordu Lale'ye. Evet ona dargındı, kırgındı ama... Deli gibi özleyecekti.

"Yine mi aynı konu... Bilmiyorum dedim ya!"

"Bileceksin!"

"Yok yaa!?"

"Var ya işte var ya! Götürmezsen sırrımızı dedoş'a söylerim!"

Lale hayretle baktı yeğenine. "Sen çok olmaya başladın ama! Ben de sana küserim o zaman."

Lena bu tehdit karşısında hemen geri çekildi. Halasının kendisine küsmesine dayanamazdı. "Tamam söylemem ama sen de beni Batuş'u görmeye Adana'ya götür."

"Batuş'un işleri olabilir Lena." diyerek göz ucuyla Batu'ya baktı. Bir itiraz gelsin, Batu Adana'ya gitmesi için yeşil ışık yaksın istiyordu ama Batu inatla sessizliğini korumaya devam ediyordu.

"Olsun. Bir şey olmaz."

O sırada polis arabasından Laleler'in jeep'inin plakası anons edilip bir an önce aracını çekmesi istenince Lale lafı daha fazla uzatmamak için "Off peki tamam gideriz." deyiverdi.

Lena sevinçle Batu'nun boynuna sarılmıştı bunu duyunca. Batu ise Lale'nin bunu içinden gelerek söylemediğini bildiği için hiç sevinememişti. Yine de Lena'yı kırmaya gönlü el vermedi.

"Duydun mu Laloş getirecek beni!"

"Duydum duydum. En kısa zamanda gel o zaman tamam mı? Bekliyorum ona göre!"

"Gelicem tamam."

"Söz mü?"

"Söz! Ama sen de unutma beni. Unutursan gelmem!"

Batu gülerek sarıldı küçük kıza. "Unutur muyum hiç... Hiç unutmayacağım ben seni." derken Lena'nın saçlarının üzerinden Lale'ye bakıyordu. Gözleri dolu dolu olmuştu Lale'nin. Batu Lena'yı indirdi kucağından.

Turgut "Lena gel benimle de vedalaş ya. Batuş'un yanında bana hiç pas vermiyorsun üzülüyorum bak." diyerek kucağına aldı Lena'yı .

Lale ve Batu karşı karşıyalardı şimdi. Nasıl vedalaşacaklarını, birbirlerine ne söyleyeceklerini bilemiyorlardı. Lale'nin gözlerindeki yaşlar iyice yoğunlaşmıştı. Gözlerini yakan o yaşları zor zapt ediyordu. O sırada polis arabasından jeep'inin plakası bir kez daha anons edilince Batu içini çekerek Lale'ye doğru bir adım atarak elini uzattı.

"Her şey için çok teşekkür ederim Lale. Tanıştığımıza memnun oldum." dediğinde dün gece Lale'nin kendisine söylediklerini tekrarladığının farkındaydı elbette. Ve bu sözler kendisi üzerinde bıraktığı etkiyi Lale'de de göstermiş gibiydi. Lale şaşkınlıkla aralanmış dudakları, hayretle büyümüş gözleriyle kendisine bakarken Batu içinden küfretti kendine. 'Keşke böyle demeseydim." diye düşünse de artık çok geçti. Hem böyle demese bile yine buna benzer bir şeyler söylemesi gerekecekti. İçinden geçen son bir kez daha Lale'nin dudaklarına kapanmak ve ona böyle veda etmekti ama yapamazdı bunu. Lale de yapmasını istemezdi zaten.

"Batu neden böyle yapıyorsun?" derken sonunda yaşlar dökülmüştü gözlerinden.

"Ne yapıyorum ki?" diye yüzünden okunan kederle sordu Batu.

"Niye böyle şeyler söylüyorsun? Beni ne kadar üzdüğünü görmüyor musun? Aklınca intikam falan mı alıyorsun benden?" derken hıçkırığını bastırmak için elini ağzına kapattı.

Batu şaşkın gözlerle Lale'ye bakıyordu. Bunu nasıl düşünebilirdi? Ne olursa olsun onu ağlarken görünce fena olmuştu. Anlamıyor muydu bunu Lale?

"Lale..."

"Sen bana inanmıyorsun ama doğru söylüyorum Batu. Gerçekten ben de istemezdim böyle olmasını. Ama böyle olmak zorunda işte. Anlıyor musun? 'Deneyelim' diyorsun ama sonu gelmeyecek bir şeyi denemek ikimize de zarardan başka bir şey getirmez. Hem birbirimizi yıpratırız hem de ailelerimizi. Yaşımız daha küçük olsaydı belki olabilirdi ama... Artık olmaz Batu. N'olur anla beni. Bencillik yaptığımı düşünüyorsun belki ama inan ikimiz için de en iyisi bu. Zaten birbirimizi doğru dürüst tanımıyoruz bile. Ve denesek de bir şey değişmeyecek. Sadece daha çok üzüleceğiz. İkimiz için de doğru olan bu. Senin için en doğru olan bu." dedi üstüne basa basa.. Sonra uzanarak Batu'nun ellerini tutmaya çalıştı ama Batu çekti ellerini. Lale'nin ağlamaya başladığını görünce ona soğuk davrandığı için nefret etmişti kendinden ama Lale'nin şu son söyledikleriyle içindeki buzdağı yine çıkmıştı ortaya.

"Sana inanamıyorum ya. Şimdi de benim için en doğrusunun bu olduğunu mu söylüyorsun? Benim iyiliğimi düşündüğün için tüm bunlar öyle mi? İkimiz için de en doğrusu bu demek...
diyerek alayla güldü. "Sen benim için neyin en doğru olduğunu nereden biliyorsun Lale? Nasıl karar verebiliyorsun buna? Ne sanıyorsun sen kendini? Bu kadar mı önemsiyorsun kendini ya? Ben sana 'seninle beraber olmak istiyorum' diyorum, sen beni reddettiğin yetmezmiş gibi bir de benim için en iyisinin bu olduğunu söylüyorsun! Benimle dalga mı geçiyorsun sen Lale!?" derken yine sinirlenmiş, bağırmaya başlamıştı.

"Ben sadece ikimiz için de doğru olanı yapmaya çalışı..."

"Yapma!! Doğru olanı yapma! Bir kere de doğru olanı yapmasan ne olur? Hem ne bu 'doğru'? Kime göre neye göre doğru Lale?? Anneannene göre mi? Babana göre mi? Kilisedeki papaza göre mi, camideki imama göre mi kime göre Lale?!"

"Ama ben senin için..."

"Benim için bir şey deme! Benim için neyin doğru neyin yanlış olduğunu sen nereden biliyorsun? Birbirimizi tanımadığımızı söylemedin mi biraz önce? Benim için doğru olanın bu olduğunu düşünüyorsan zaten sen beni gerçekten de hiç tanımıyorsun demektir Lale. Ben sana hiç anlatamamışım derdimi."

Lale etrafa çekingen bakışlar atarak "Batu bağırma n'olur." dedi.

"Neden? Tanıdık biri görür de babana veya anneannene söyler diye mi çekiniyorsun?"

"Ya hayır..." diyordu ama...

"Yeter. Daha fazla bir şey söyleme n'olur." diyerek onu susturdu Batu. "Sen konuştukça ben sinirleniyorum. Seni kırmak da istemiyorum. O yüzden n'olur başka bir şey söyleme Lale." dedikten sonra eğilip yerde duran bavulunu aldı ve başını kaldırıp son bir kez baktı Lale'ye. "Hoşçakal Lale. Kendine iyi bak." dedikten sonra döndü gitti. Ve terminal binasından içeri girene kadar bir kere bile bakmadı arkasına. Lale'nin gözlerinden yağmur gibi inen yaşlarla kendisini izlediğini de hiç görmedi bu yüzden. Belki de böylesi daha iyi olmuştu. Ne Lale'nin göz yaşları ne de kendisinin bas bas bağırması hiçbir şeyi değiştirmiyordu ne de olsa.

Turgut telaşla Batu'nun arkasından koştururken Lena sessizce halasının yanına gelip küçücük eliyle Lale'nin elini kavramıştı. Lale elinin tersiyle göz yaşlarını silerken diğer eliyle de sıkı sıkı Lena'nın elini tutuyordu. Donuk bakışlarla biraz önce Batu'nun girip gözden kaybolduğu kapıya bakıyordu. O sırada bir polis yanına gelip "Hanımefendi şu jeep sizin mi? Aracınızı çekmezseniz biz çekmek zorunda kalacağız." deyince içini çekerek son bir kez baktı kapıya. Batu çıkıp gelir diye titrek de olsa bir umut ışığı vardı içinde ama Batu bir kez bile dönüp arkasına bakma ihtiyacı duymadığı gibi doğru düzgün bir veda etmeye de gerek görmemişti anlaşılan. Israrla akmaya devam eden göz yaşlarını silerek arabaya doğru yürüdü. Lena'yı arkaya bindirip kemerini bağladıktan sonra kendisi de bindi arabaya ve hızla uzaklaştı havaalanından.

Fortsätt läs

Du kommer också att gilla

35.6K 914 2
Acının kıyısında bir kıvılcım çakacak. Çakan kıvılcım aşkın ateşi ile harlanırken, Bedenler GÜNAHIN ATEŞİ ile küle dönecek... AŞK-ı ATEŞ SERİSİNİN İK...
3.3M 117K 64
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
13K 2.4K 23
Ela, üniversiteye yeni başlamış genç bir kızdır. O yaşlarda her genç kızda olduğu gibi hayal dünyası fazlasıyla geniştir. En büyük hayali ise sonsuz...
22K 2.8K 30
Bir cinayet işlendi. Bıçak darbelerinin yağmur damlaları gibi yağdığı çok vahşi bir cinayet. Genç adam, yasını tutmaya ve acısını yaşamaya izin verm...