Limon Çiçekleriii

By hicbirsey

289K 20.2K 8.4K

Birbirlerini hırpalayarak, asla olgunlaşamayan bir aşkla seven, canlarını yaka yaka yeşerip büyüyen bu aşkın... More

Limon Çiçekleri 1. Bölüm
Limon Çiçekleri 2. Bölüm
Limon Çiçekleri 3. Bölüm
Limon Çiçekleri 4. Bölüm
Limon Çiçekleri 5. Bölüm
Limon Çiçekleri 6. Bölüm
Limon Çiçekleri 7. Bölüm
Limon Çiçekleri 8. Bölüm
Limon Çiçekleri 9. Bölüm
Limon Çiçekleri 11. Bölüm
Limon Çiçekleri 12. Bölüm
Limon Çiçekleri 13. Bölüm
Limon Çiçekleri 14. Bölüm
Limon Çiçekleri 15. Bölüm
Limon Çiçekleri 16. Bölüm
Limon Çiçekleri 17. Bölüm
Limon Çiçekleri 18. Bölüm
Limon Çiçekleri 19. Bölüm
Limon Çiçekleri 20. Bölüm
Limon Çiçekleri 21. Bölüm
Limon Çiçekleri 22. Bölüm
Limon Çiçekleri 23. Bölüm
Limon Çiçekleri 24. Bölüm
Limon Çiçekleri 25. Bölüm
Limon Çiçekleri 26. Bölüm
Limon Çiçekleri 27. Bölüm
Limon Çiçekleri 28. Bölüm
Limon Çiçekleri 29. Bölüm
Limon Çiçekleri 30. Bölüm
Limon Çiçekleri 31. Bölüm
Limon Çiçekleri 32. Bölüm
Limon Çiçekleri 33. Bölüm
Limon Çiçekleri 34. Bölüm
Limon Çiçekleri 35. Bölüm
Limon Çiçekleri 36. Bölüm
Limon Çiçekleri 37. Bölüm
Limon Çiçekleri 38. Bölüm
Limon Çiçekleri 39. Bölüm
Limon Çiçekleri 40. Bölüm
Limon Çiçekleri 41. Bölüm
Limon Çiçekleri 42. Bölüm
Limon Çiçekleri 43. Bölüm
Limon Çiçekleri 44. Bölüm
Limon Çiçekleri 45. Bölüm
Limon Çiçekleri 46. Bölüm
Limon Çiçekleri 47. Bölüm
Limon Çiçekleri 48. Bölüm
Limon Çiçekleri 49. Bölüm
Limon Çiçekleri 50. Bölüm
Limon Çiçekleri 51. Bölüm
Limon Çiçekleri 52. Bölüm
Limon Çiçekleri 53. Bölüm
Limon Çiçekleri 54. Bölüm
Limon Çiçekleri 55. Bölüm
Limon Çiçekleri 56. Bölüm
Limon Çiçekleri 57. Bölüm
Limon Çiçekleri 58. Bölüm
Limon Çiçekleri 59. Bölüm
Limon Çiçekleri 60. Bölüm
Limon Çiçekleri 61. Bölüm
Limon Çiçekleri 62. Bölüm
Limon Çiçekleri 63. Bölüm
Limon Çiçekleri 64. Bölüm
Limon Çiçekleri 65. Bölüm
Limon Çiçekleri 66. Bölüm
Limon Çiçekleri 67. Bölüm
Limon Çiçekleri 68. Bölüm
Limon Çiçekleri 69. Bölüm
Limon Çiçekleri 70. Bölüm
Limon Çiçekleri 71. Bölüm
Limon Çiçekleri 72. Bölüm
Limon Çiçekleri 73. Bölüm
Limon Çiçekleri 74. Bölüm
Limon Çiçekleri 75. Bölüm
Limon Çiçekleri 76. Bölüm
Limon Çiçekleri 77. Bölüm
Limon Çiçekleri 78. Bölüm
Limon Çiçekleri 79. Bölüm
Limon Çiçekleri 80. Bölüm
Limon Çiçekleri 81. Bölüm
Limon Çiçekleri 82. Bölüm
Limon Çiçekleri 83. Bölüm
Limon Çiçekleri 84. Bölüm
Limon Çiçekleri 85. Bölüm
Limon Çiçekleri 86. Bölüm
Limon Çiçekleri 87. Bölüm
Limon Çiçekleri 88. Bölüm
Limon Çiçekleri 89. Bölüm
Limon Çiçekleri 90. Bölüm
Limon Çiçekleri 91. Bölüm
Limon Çiçekleri 92. Bölüm
Limon Çiçekleri 93. Bölüm
Limon Çiçekleri 94. Bölüm
Limon Çiçekleri 95. Bölüm
Limon Çiçekleri 96. Bölüm
Limon Çiçekleri 97. Bölüm
Limon Çiçekleri 98. Bölüm
Limon Çiçekleri 99. Bölüm
Limon Çiçekleri 100. Bölüm
Limon Çiçekleri 101. Bölüm
Limon Çiçekleri 102. Bölüm
Limon Çiçekleri 103. Bölüm
Limon Çiçekleri 104. Bölüm
Limon Çiçekleri 105. Bölüm
Limon Çiçekleri 106. Bölüm
Limon Çiçekleri 107. Bölüm

Limon Çiçekleri 10. Bölüm

3.8K 256 26
By hicbirsey



Batu Lale'nin tek başına çıkıp gidişini saniye saniye izledi. Ne düşünmesi gerektiğini bilmeden, ne hissediyor olduğuna karar veremeden... Neden gitmişti? Hem de tek başına. Sevgili 'müstakbel kocası' neden onunla gitmemişti? Neden Lale'nin bu saatte eve tek başına yürümesine göz yummuştu? Peki Lale... Kimseye bir açıklama yapmadan birden çekip gitmesinin kendisini Cansu'yu boynundan öperken görmesiyle bir alakası var mıydı? Olabilir miydi? Yoksa böyle bir ihtimali aklına getirmek bile saflıktan aptallıktan başka bir şey değil miydi? Kabul etmek istemese de Cansu'yla bu yüzden ilgilenmişti zaten. Lale'nin nasıl bir tepki vereceğini görmek için öpmüştü o kızı. Ama boşuna çabalıyordu, biliyordu. Lale neden dudaklarını Cansu'nun boynunda gezdirdiğini gördüğü için mekanı terk edecekti ki? Onu Cansu'yla tanıştıran Lale'nin ta kendisi değil miydi?!

Batu Lale gittikten sonra orada daha fazla kalmanın kendisi için bir anlamı olmadığını fark etti. Canan mıdır Cansu mudur her ne haltsa, onunla da daha fazla uğraşmak istemiyordu zaten. Ama aklı fikri Lale'deydi. Bu saatte tek başına nasıl yürüyecekti eve? Canan, ya da Cansu artık ismi her neyse, pes etmeden kendisine dokunmak için çabalarken, ellerini tutup boynundan çekerek Melis'in yanında aldı soluğu.

Onu biraz önce çıkıp gittiğini bildiği halde "Lale nerede?" dedi tek bir solukta.

"Bilmem." dedi Melis omuzlarını silkerek. "Seymur'a sor istersen, biraz önce onun yanındaydı."

Bu cevap Batu'nun daha da öfkelenmesinden başka bir işe yaramadı. Lale'nin nerede olduğu neden Seymur'dan soruluyordu ki! "Ben sormam, sen sor." dedi huysuzca.

Melis yine bir anlam verememişti Batu'nun bu tuhaf davranışlarına. Yine de fazla üstelemeden gidip Seymur'la konuştuktan sonra geri döndü. "Eve gitmiş. Mina Teyze acilen çağırdığı için vedalaşamamış bizimle. Seymur öyle dedi." derken ortaya konuşuyordu aslında ama bakışları Batu'nun üzerindeydi. Zira Lale'nin nereye gittiğiyle en fazla ilgilenen oydu.

Levin şaşkınlıkla "Annem mi çağırmış?" diye lafa karıştı. "Bana niye bir şey demedi o zaman? Ben de onunla birlikte giderdim."

"Evet keşke gitseydin. İsabet olurdu!" dedi Melis ters ters ona bakarak. Levin'in İrem'le kurduğu samimiyetten hiç hoşnut kalmamış gibi görünüyordu.

"Ama Lale bana hiçbir şey söylemedi ki?"

Batu iyice işkillenmişti. Madem annesi acilen eve gelmesini istemişti, Lale neden bunu Levin'e söylememişti ki? Neden tek başına çıkıp gitmişti? Peki şu Seymur... Bostan korkuluğu muydu? Neden Lale'yi evine o bırakmamıştı? Ne kendine ne de içinde her an biraz daha büyüyen endişeye söz geçirebiliyordu. Nasılsa ok yaydan çıkmıştı artık. "Lale'yi bi arasana." dedi Melis'e. Nasılsa Melis sarhoş olduğunu zannediyordu.

Melis de bu öneriyi mantıklı bulmuş olacak ki Batu'yu ikiletmeden Lale'yi aradı. Birkaç saniye sonra "Telefonu kapalı." dedi. "Uyudu herhalde."

Batu Melis'teki rahatlığa şaşmış kalmıştı. Arkadaşı hiçbir şey söylemeden çekip gitmişti ve eve yürüyerek döneceğini biliyordu ama o hiç endişelenmemişti bile. Batu'nun bakışlarından ne düşündüğünü anlayan Melis "Burada bir şey olmaz merak etme." dedi onu rahatlatmak istercesine. Sonra imalı bir sesle "Gerçi neden bu kadar merak ettiğini de anlamadım ya..." diye ekledi.

Batu "Etmedim ki." dedi hemen.

Canan ya da Cansu, artık adı her neyse, onun geri gelmediğini görünce kendi kalkıp yanına gelmişti. Beline sarıldığında eli denizanasından kalan yarasına değince birden çok kötü canı yandı Batu'nun.
"Ahhh! Napıyorsun ya?" dedi acıyla yüzünü buruşturarak.

Cansu neye uğradığını şaşırmıştı. "N'oldu ya, bir şey mi yaptım?" dedi merakla.

"Bir şey olduğu yok!" dedi Batu ters ters ve ani bir kararla Selçuklar'a otele dönmek istediğini söyledi. Bunu duyunca Cansu'nun morali anında düzelmişti, haber vermek için bir koşu arkadaşlarının yanına gitti. Batu ise onun gittiğinin bile farkına varmamıştı.

Turgut, Derya'yla muhabbetine devam etmek için biraz daha kalacağını söylemişti Batu'ya. Selçuk ve Melis biraz daha oturması için çok ısrar etseler de Batu dinlemedi. Yorgun olduğunu ve yaralarının sızladığını söyleyince onlar da ısrarı bırakmıştı zaten. Tam kapıdan çıkıyordu ki isminin ne olduğunu hala anlayamadığı şu kız gelip koluna yapıştı.

Batu ters ters koluna yapışan ele baktı. "Hayırdır?" dedi sonra sinirle. Sabrı yavaş yavaş tükeniyordu, zaten canı sıkkındı. Lale'yi çok merak etmişti, telefonunu neden kapattığını bilmemek onu aşırı huzursuz etmişti.

Cansu ona tatlı bir gülücük atarak "E otele gitmiyor muyuz?" dedi.

"Biz gitmiyoruz! Ben gidiyorum." diyerek kolunu çekti Batu.

"Ama..."

Batu daha fazla uzatmadan "İyi geceler." deyip yürümeye başladı.

"İyi de niye gidiyorsun? Takılıyorduk ne güzel." diye seslendi arkasından Cansu.

Batu arkasını bile dönmeden "Sen kendi başına takılmaya devam et." dedi ve çıkışa doğru ilerledi.

Beş dakika sonra Arsuz Otel'in önüne geldiğinde ayakları bir türlü içeri girmiyordu nedense. Ve Batu aslında ayaklarınınereye gitmek istediğini çok iyi biliyordu ama kararsızdı. Ayrıca çekiniyordu da. Ya biri görürse? Aklından geçeni yapmaması için onlarca geçerli sebep vardı. En önemlisi de böyle bir şeyi yapmayı neden istediğini bilmemesiydi. Ama Batu ani bir kararla bütün o geçerli sebeplere de kafa karışıklığına da boş verdi, otele girmedi ve köprünün üzerinden yürümeye devam etti. İçinden gelen istek öyle güçlüydü ki daha fazla karşı koyamamıştı.

On dakika kadar sonra Laleler'in evinin önündeydi. Buraya neden geldiğini bilmiyordu, sadece gelmek istemiş ve gelmişti işte. Daha ötesi yoktu. Lale'nin odasının ne tarafta olduğunu bilmiyordu. Onu görme umuduyla hangi pencereye bakması gerektiğini de bilmiyordu. Evdeki herkes yatmaya çekilmiş olmalıydı, hiçbir odanın ışığı yanmıyordu. Ne yapacağını bilemeden öylece orada durmaya ve eve bakmaya devam etti Batu. Lale'yi aramak istiyordu aslında. Telefonunu açmış mıydı acaba? Belki de çoktan uyumuştu. Hem arayıp ne diyecekti ki ona? "Evinizin önündeyim" mi diyecekti? Pek çok şey gibi öyle bir durumda Lale'ye ne diyeceğini de bilmiyordu, tek bildiği o an Lale'nin sesini duymayı her şeyden çok istediğiydi. Biraz daha düşünürse vazgeçeceğinden korkarak telefonunu çıkardı hemen cebinden ve numarasını gizleyerek aradı Lale'yi. Ama hala kapalıydı işte Lale'nin telefonu.

O sırada ikinci kattaki pencerelerden birinde bir hareketlenme çarptı Batu'nun gözüne. Yanlış görmediyse perde oynamıştı sanki. Batu birden telaşlandı, görülmüş müydü acaba? Burada daha fazla böyle dikilemezdi, bir an önce otele dönmeliydi. Tam yürümeye başlamıştı ki bu kez de bir üst kattaki pencere açılıverdi birdenbire. Pencereyi açan kişi başını dışarı uzatarak dışarı bakmaya başladı. Ve o kişi... Lale'ydi.

Batu donup kalmıştı. Ne yapması gerekiyordu bilemiyordu. Yürüyüp gitse Lale'nin dikkatini çekeceği ve direkt görüleceği kesindi. Ama burada böyle durup onun kendisini görmesini de bekleyemezdi! En iyisi basıp gitmekti, hem Lale karanlıkta kim olduğunu seçemezdi. Ama gidemiyordu ki... Lale'yi böyle beklemediği bir anda karşısında bulunca afallamıştı, gözlerini ayırmadan onu izliyordu. Neyse ki Lale aşağıya değil ileriye bakıyordu. Yüzünde mutsuz bir ifade var gibiydi. Nereye bakıyordu acaba? O kadar yüksekten az ilerideki Arsuz Çayı görünüyor olmalıydı, oraya bakıyordu belki de. Birden orada Lale'nin yanında olup onunla birlikte o görüntüye bakmak için inanılmaz bir istek duydu içinde. Bu imkansızdı, biliyordu ama...

Bir-iki dakika boyunca dalgın gözlerle öylece dışarıya baktıktan sonra içeri girip pencereyi kapattı Lale. O içeri girdikten sonra Batu bir süre daha hiç hareket etmeden o pencereye baktı, sonra o da otele doğru yürümeye başladı.

**

Lale gelir gelmez odasına çıkmış ve aceleyle üstünü değiştirdikten sonra kendini hemen yatağa atmıştı. Kafası karmakarışıktı. Eve yürüyene kadar Batu'nun Cansu'nun boynunu öptüğü o görüntü gözlerinin önünden gitmemişti. Ve hala gitmiyordu da! Biraz uyursa kendine geleceğini ve sabah bu saçma sapan düşüncelerden kurtulmuş olarak uyanacağını düşünmüştü ama olmuyordu, uyuyamıyordu. Bir damla uykusu yoktu. Gözleri cin gibiydi, karanlığın ortasında düşünceleriyle baş başa öylece uzanıyordu. Batu'yla Cansu ne yapıyorlardı şimdi acaba? Hala Garaj'dalar mıydı yoksa otele mi geçmişlerdi? Neden eve geldiğinden beri onları düşünüyordu? Hatta eve geldiğinden beri değil, Garaj'dan çıktığından beri onlardan başka bir şey düşünmemişti! Bu merakı normal miydi? Bir çöpçatanın tanıştırdığı iki insanın iyi anlaşıp anlaşmadığını merak etmesi gibi bir merak değildi bu. O kadarını anlamıştı ama... Cansu'yu Batu'ya tanıştırdığı anda bunların olacağını da biliyordu üstelik. Batu'nun önüne altın tepside sunulan böylesi bir fırsatı kesinlikle kaçırmayacak kadar çapkın bir adam olduğu gün gibi ortadaydı. Bunu bilerek tanıştırmıştı Cansu'yu onunla değil mi? Peki o zaman neydi bu şimdi? Artık kafasındaki sorulardan bunalmıştı, delirecek gibiydi. Batu'nun gözlerinin içine bakarak Cansu'nun boynunu öptüğü o an video gibi oynayıp duruyordu gözlerinin önünde.  İçi sıkılıyordu. Klima en düşük derecede çalışıyor olmasına rağmen odanın içi de öyle sıcaktı ki afakanlar basıyordu.

Birden yaylı oyuncak gibi hızla doğruldu, kalktı yataktan. Klimayı kapatıp pencereyi açtı. Dalgın dalgın derenin karşı kıyısında Garaj'ın bulunduğu yere baktı. Ağaçlar önünü kapadığı için fazla bir şey görünmüyordu, görünse de zaten bu mesafeden ne görmeyi umuyordu onu da bilmiyordu! Ayrıca saat baya geç olmuştu, Batu'yla Cansu mutlaka otele geçmiş olmalıydı. Bakışlarını otelin bulunduğu yöne çevirdi. Derin derin içini çekti. Bu saatte pencerede ne yapıyordu böyle? Düpedüz saçmalıyordu. "Çok aptalsın çok!" dedi kendi kendine ve içeri girip pencereyi kapattıktan sonra klimayı tekrar açarak kendini yatağına bıraktı. Cansu ve Batu tam şu anda ne yapıyorlardı kim bilir... Boş gözlerle tavana bakarken gözlerinin önüne yine o sahne gelince öfkeyle inleyerek ellerini yüzüne kapattı. Biraz sonra hayal gücü sayesinde çok daha başka sahneler gözlerinin önüne gelmeye başlayınca sinirle diğer tarafa döndü yatakta. Baktı olmuyor, hırsla başının altındaki yastığı alıp yüzünün üstüne kapattı. Daha fazla düşünmek istemiyordu artık!

Gözlerini açtığında Lena yatağının üstünde zıplıyordu. "Laloş kalk hadi kalk sabah oldu! Denize gidicez kalk hadi!"

"Ne denizi Lena ya?" diye homurdanarak başını yastığının altına soktu. Tam olarak ne zaman ve nasıl uykuya dalmıştı bilmiyordu ama şu anda tek istediği biraz daha uyumak olduğuna göre yatakta epey uzun bir süre dönüp durmuş olmalıydı.

"Yaa ama annem izin vermediği için dün de gitmedik! Ben denize gitmek istiyorum lütfen lütfen lütfen!"

Lale yastığının altından boğuk bir sesle "Git havuza gir." dedi.

"Ama ben seninle kumda oynamak istiyorum."

"Off Lenacım sonra oynarız ya... Hem güneş tepedeyken denize falan gidemeyiz, annen izin vermiyor biliyorsun."

"Ama annem dedi ki onbirden önce önce gidersek olurmuş. Sonra eve gelecekmişiz, sonra üçten sonra tekrar gidebilirmişiz."

Lale el mahkum yastığın altından çıkarken esneyerek gözlerini ovuşturdu. "Saat daha onbir bile olmadı yani öyle mi? Off Lenacım niye bu kadar erken uyanmak zorundasın sen?"

Lena düşünceli bir sesle "Bilmem ki." deyince Lale gülerek yastığını itip doğruldu.

"İyi tamam hadi git mayonu giy bakalım." Lena çığlıklar atıp yatakta zıplayarak boynuna atılınca Lale de gülerek ona sarıldı. "Daniel'a da söyle o zaman, o da hazırlansın."

"O gelmicekmiş, sana küsmüş."  derken abisinin gelmeyecek olmasından duyduğu sevinci saklayamamıştı küçük kız.

"Ben onun gönlünü alırım o yüzden boşuna heveslenme, abin de bizimle gelecek."

Hiç bozuntuya vermese de keyfi kaçmıştı Lena'nın. "Ya bir gün de gelmese olmaz mı?" dedi mutsuz bakışlarla. "Biz seninle ikimiz gitsek kız kıza olmaz mı?"

Lena'nın "kız-kıza" lafı Lale'yi güldürmüştü ama taviz vermedi yine de. "Olmaz canım! Kız kıza başka yere gideriz, denize abin de gelecek."

Onun kararlığını gören Lena dudağını sarkıtarak yataktan atladı ve koşarak odadan çıktı. Lale gülerek onun "Anneee mayomu giydirir misin?" diye bağırmasını dinlerken tekrar yatağa bıraktı kendini. Dün gece gelir gelmez kendini yatağa atıp uyumak istemesinin nedeni sabah uyandığında Batu'yu da, Cansu'yu da, gece boyunca ne yaptıklarını da daha fazla düşünmeyeceğini sanmış olmasıydı. Ama hiçbir şey düşündüğü gibi olmamıştı. Uyandığı anda ilk aklına gelen yine Batu'ydu. Sonra da Cansu. Ve sonra da Cansu'nun şu anda büyük ihtimalle Batu'nun odasında olduğu... Lena'nın "Laloş ben giydim mayomu!" diye evi çınlatan sesini duyunca içini çekerek kalktı yataktan.

Kahvaltı için bahçeye indiğinde babasının hala sofrada olduğunu görünce ister istemez huzursuz olmuştu, dün geceyle ilgili soru yağmurunu tutulacağını biliyordu. Nitekim Lemi Bey de onu şaşırtmamış, "Günaydın." dedikten sonra hemen sorularına başlamıştı. "Dün gece kaçta döndün sen Lale? Levin de sen de abinlerle gelmediniz?"

"Onlardan yarım saat kadar sonra geldim ben."

"Levin'le birlikte mi geldiniz?"

"Hayır ben tek geldim." diyerek tabağına birkaç dilim beyaz peynir aldı Lale.

"Kimler vardı peki orada?"

Lale bıkkınlıkla gözlerini yuvarladı. "Baba niye soruyorsun? Buradaki herkesin geceleri orada olduğunu biliyorsun, hepsini tek tek sayayım mı şimdi sana?"

"Allah Allah ne dedim ben şimdi, basit bir soru sordum sadece. Kimlerin orada olduğunu söylesen ne olur yani, ne var bunda?"

Mina Hanım havanın elektriklendiğini hissedince her zaman yaptığı gibi tampon bölge olarak araya girdi. "Neyse canım sonra konuşursunuz bunları. İşe geç kalacaksın bak."

Lemi Bey "Levin nerede hani?" diye homurdandı. "Yine bekletmeyecek beni inşallah?"

"Onlar Leon'la abi-kardeş sabah erkenden gitmişler."

"Hadi ya hayret nasıl uyanabilmiş beyefendi? Bu arada, bir daha eve en son gelen bahçe kapısını kilitleyecek mutlaka, oğluna da söyle."

" Söylerim de... Nereden çıktı şimdi?"

"Dün gece bir ara su içmeye kalktım, saat dördü geçiyordu. Oda havalansın diye klimayı kapatıp biraz pencereyi açacaktım, bir baktım bir adam şu ağacın altında durmuş bizim evi inceliyor!"

"Aaa gerçekten mi? Kimdi acaba hırsız falan mı?" dedi Lal çayından bir yudum alırken.

"Gerçekten tabii. Karanlıkta tam göremedim neye benzediğini ama o saatte dikilip evi gözetlediğine göre iyi niyetli biri olmadığı kesin! Baktı, baktı, baktı, sonra çekti gitti."

"Keşke polisi arasaydın baba."

"Ne diyecektim polise, 'evimin önünde bir adam var' mı diyecektim? Ama baya huzursuz oldum, uykum kaçtı. Bundan sonra yatarken her yeri kilitlemeye dikkat edin!"

"Tamam canım merak etme sen."

"Sen de gecenin köründe eve kadar tek başına yürüme bi daha Lale!"

Lale yine gözlerini devirerek "Off baba ya..." diye söylenirken dün akşamdan beri kapalı olan telefonunu açmaya çalışıyordu. Telefonu kapalıyken arayan numaralar mesaj olarak düşmüştü telefonuna Bir kere Melis aramıştı. Bir de ondan yarım saat kadar sonra gizli numaradan biri aramıştı. Bunu görünce kaşları çatıldıç O saatte gizli numaradan kim aramıştı ki?

"N'oldu telefonuna daldın gittin?" diye laf attı babası.

"Lemi rahat bırak şu kızı artık ya!"

Yarım saat sonra evden çıkabildiklerinde Lale'nin dediğini yaptığını ve onunla barışan Daniel'ın da denize geleceğini gören Lena çok bozulmuştu. Halalarının elinden tutarak otele doğru yürürlerken, Lena iyice huysuzlanmış, abisine sataşınca kızılca kıyamet kopmuştu. Lale onları denize gitmeden direkt eve geri dönmekle ve annelerine bu olanları anlatmakla tehdit edince ikisi de hemen susmuşlardı. Lale'nin zaten canı yeterince sıkkındı. Denize girmek için en elverişli kumsal Arsuz Otel'inki olduğu için oraya gidiyorlardı ve otelde Batu ve Cansu'yla karşılaşma ihtimali sinirlerinin gerilmesine neden olmuştu. Gerçi saat daha erkendi. Bu müthiş çift geçirdikleri geceden sonra hala uyuyor olmalıydı. Ama bu tür şeyler aklına geldikçe Lale'nin içi rahatlamaktan çok hınçla doluyordu. Farkında olmadan Lena'nın elini gereğinden fazla sıktığını ancak küçük kız "Aahhh Laloş elimi acıttın!" deyince anlayabilmişti.

"Pardon Lenacım istemeden oldu." dedi telaşla.

"Laloş bi şey soracağım." derken göz ucuyla abisine bakıyordu Lena.

"Sor bakalım ama yine kavga çıkartacak bir şeyse hemen eve döneriz söylemiş olayım."

"Yok başka bir şey bu. Otelde Batuş'u da görür müyüz?" deyiverdi.

Lale bir an ne diyeceğini bilemeden sessiz kalmıştı. Daniel ise heyecanla atıldı. "Hayığ göğmeyiz." diye hemen itiraza başladı.

"Niye ama, onlar da otelde kalmıyor muydu Laloş?"

"Kalıyoğsa kalıyoğ, Laloş neğden bilsin?"

"Ama o benle oyun oynayacak, söz verdi. Batuş da bizle kum oynar mı sence Laloş?"

"Hayığ oynayamaz o!"

"Niyeymiş? Ben oynamasını istiyorum."

"Ben istemiyoğum!"

"Ama ben istiyorum!"

"Seni dedeme söyleğim!"

Lale sonunda daha fazla dayanamayarak araya girdi. "Aaa hani kavga yoktu ama? Bakın gerçekten kızmaya başlıyorum, denize falan gitmeyelim en iyisi biz."

"Hayır Laloş lütfen gidelim lütfen."

Daniel "Evet Laloş gidelim.. Ama Batuş'la kum falan oynamayacağız değil mi? " dedi şüpheyle halasına bakarak.

"Hayır oynayacağuz işte! Batuş benim arkadaşım. Laloş'un da arkadaşı, değil mi Laloş?"

"Hiç de bile! Laloş'un ağkadaşı falan değil o!"

Sanki aklını yeterince meşgul etmiyormuş gibi bir de küçük yeğenlerinin de sürekli Batu'dan bahsetmesi Lale'nin iyice sinirlerini bozmuştu. Ne yapıp etmeli, otelde onunla karşılaşmaktan kaçınmalıydı. Cansu'nun yanına gelip de "Lale Abla iyi ki bizi tanıştırmışsın, çok teşekkür ederim!" deme ihtimali tüylerinin ürpermesine neden oluyordu..

Otele geldiklerinde korkuyla etrafta göz gezdirdikten sonra rahat bir nefes aldı. Ne Batu ne Cansu ne de Turgut ortalarda yoktu. Tabii, tahmin ettiği gibi Batu Bey geçirdiği yorucu geceden sonra uyanamamış olmalıydı! Zaten dünkü denizanası vakasından sonra bugün denize de giremezdi herhalde, kumsalda da karşılaşmazlardı böylece. Bütün günü odasında Cansu'yla geçirirdi artık. Ona kendi elleriyle tanıştırdığı Cansu'yla...

Kumsala geldiklerinde Lena ve Daniel getirdikleri oyuncakları paylaşamadıkları için yeni bir kavga daha çıkmıştı. Onlar birbirlerini boğazlamadan duruma el koyması gerektiğini fark eden Lale kumdan şato yapacaklarını söyleyerek araya girdi. Bu ikisinin de ilgisini çekmiş, kavgayı kesmişlerdi. Lale'nin verdiği direktifler doğrultusunda Daniel denizden kovayla su taşımaya, Lena da küçük küreğiyle kum kazmaya koyuldu.

Ne yazık ki bu uyumlu takım çalışması uzun ömürlü olmadı. Lena'nın bu işten anlamadığını ve kendisinin yaptığı kısmı bilerek bozduğunu iddia eden Daniel huysuzlanmaya başlamış, onun zayıf noktasını bulduğunu anlayan Lena da denizden getirdiği bir kova suyu Daniel'ın dakikalardır özenle kazdığı noktaya dökünce olanlar olmuştu. Daniel yaygarayı koparmış ve Lena'nın saçını çekmeye başlamıştı. Ağlamaya başlayan Lena da onu cimciklemeye çalışıyordu. Bu sırada ikisi de çığlık çığlığa ağladığı için kumsaldaki bütün bakışlar ona çevrilmişti. Lale'nin onları ayırmak için yaptığı hiçbir şey fayda etmiyordu.

"Yapmayın çocuklar durun! Daniel bırak Lena'nın saçını! Bakın şimdi annenizi arayıp anlatıyorum kavganızı! Lena dur cimcikleme çocuğu! Yeter ya durun artık! Bir daha getirmeyeceğim sizi denize falan, bu son!"

Tam o sırada biri, bütün kuvvetiyle Lena'nın saçına asılan Daniel'ı kucaklayıp havaya kaldırdı.

Lale Daniel'la yan yana durduğu için onu kucağına alanın kim olduğunu görememişti. Herhalde çocuklar çığlıklarıyla bütün oteli inletince otelin sahibi Suat Amca imdadına yetişmiş olmalıydı. Teşekkür etmek için arkasını dönüyordu ki Lena da ağlamayı bırakarak sevinçle "Aaa Batuş!" diye bağırdı.

Lale birden olduğu yerde kaldı. Batuş mu? Batu muydu Daniel'ı kucaklayarak kavgaya son veren yani? Nereden çıkmıştı böyle birdenbire? 'Kesin yanında Cansu da vardır. Sabah sabah deniz keyfi yapmak istedi herhalde hanımefendi. Batu Bey de onu kumsala tek başına göndermek istememiştir mutlaka." diye geçirdi içinden. O bunları düşünürken Lena konuşmaya devam ediyordu.
Hayran hayran Batu'ya bakarak "Batuş beni kurtardığın için çok teşekkür ederim." diyordu.

Lale daha fazla kaçamayacağını biliyordu, içini çekerek arkasını döndüğünde Batu'nun yalnız olduğunu görünce çok şaşırdı. Gülümseyerek kendisine bakıyordu.

"Günaydın." dedi. "Yardıma ihtiyacın var gibi duruyordu." diyerek gözleriyle çocukları işaret etti.

Kavganın en ateşli anında hiç ummadığı bir şekilde havaya kaldırılarak savaş alanından çekilmek zorunda kalan Daniel bu şaşkınlıkla sakinleşmiş ve susmuştu. Ta ki kendisini kucağına alanın "Batuş" olduğunu anlayıncaya kadar... Anında "İndiğ beni! İndiğ diyoğum! İndiğ!" diye tepinmeye başladı.

Batu o sırada Lale'nin gözlerine dalmış olduğu için bu protestoya hazırlıksız yakalanmıştı. Daniel'ı zapt etmek mümkün değildi zaten, deli gibi tepiniyor, havaya tekmeler savurarak çığlıklar atıyordu.
"İnicem ben! İnicem bığak!"

O kadar bağırıyordu ki Lale "Daniel tamam sakin ol halacım bir şey yok?" demek zorunda kaldı Lale çünkü Daniel'ın havaya savurduğu tekmelerin önemli bir kısmı Batu'nun bacaklarına denk geliyordu.

"Laloş bığaksın beni! İnicem ben!"

Daniel'ın son tekmesi tam kaval kemiğine denk gelince Batu acıyla yüzünü buruşturarak bıraktı onu.. Ayakları yere değdikten sonra bir nebze rahatlamıştı Daniel ama hala kötü kötü bakıyordu Batu'ya.
Lena "Çok kabasın Daniel." dedi kızgınlıkla. "Batuş'a tekme attın! Annemle tetam'a söylicem eve gidince."

"Sana ne be!"

"Bana bağırdığını da babama söyleyeceğim."

Kaşla göz arasında tekrar birbirlerine girince Lale Daniel'ı, Batu da Lena'yı kucaklamak zorunda kalarak ayırdılar onları. Lale ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Hadi Melisa'yı arayıp otele çağırarak çocukların meselesini bir şekilde çözerdi ama ya Batu... O ne olacaktı? Batu'yu görmenin, hem de yanında Cansu olmadan yalnız görmenin, yarattığı şoku henüz atlatamamıştı, kafasında onlarca soru vardı.

**

Gece Lale'yi odasının penceresinde gördükten sonra otele dönen Batu bütün geceyi balkonda oturarak geçirmişti. Sırtındaki ve belindeki yaralar yüzünden zaten sırtüstü yatamıyordu. Kafasındaki binbir türlü düşünce yüzünden yüzükoyun yatmak da bir fayda etmemişti, uyuyamıyordu işte. O da balkona çıkıp Akdeniz'i seyre dalmıştı. Lale her an aklındaydı. Cansu'nun boynunu öptüğünü gördüğü andaki yüzü gözlerinin önünden gitmiyordu. Ne anlama geliyordu bunlar? Neden hiçbir şey söylemeden çekip gitmişti, telefonunu neden kapatmıştı? Cansu'yu öpmesine bozulmuş olabilir miydi gerçekten? Peki o zaman neden o sıska Seymur'a o kadar samimi davranmıştı? Elini tutarak dans etmeler, başını omzuna yaslamalar... Düşündükçe bile öfkeyle dişlerini sıkıyordu. Hele Derya'nın söyledikleri aklına geldikçe deli oluyordu.

Bir gün içinde ne kadar çok şey olmuştu... Öğlen Laleler'in bahçesindeki limon ağacının altında onu öpmenin kıyısından döndüğünü hatırladıkça içi bir tuhaf oluyordu. Lale'nin akşam giydiği o elbisenin içindeki görüntüsü aklına geldikçe resmen ateş basıyordu bütün bedenini. Yemek boyunca bakışlarından rahatsız olduğu için şalına sıkı sıkı sarınması gözlerinin önüne gelince karanlığın içinde kendi kendine güldü. Teknede denizanasının değdiği beline ve sırtına sirke sürerken dokunuşu öyle baştan çıkarıcı gelmişti ki... Aslında Lale'nin dokunuşunda baştan çıkarıcı bir şey yoktu, sadece sirkeyle yaralarına pansuman yapmıştı ama Batu'nun baştan çıkası vardı işte. Lale'nin ona bu tür bir bahane olmadan kendi isteğiyle tekrar dokunması için her şeyini verebilirdi.

Bunları düşündükçe balkondaki o sandalyede oturmak her geçen saniye daha da zorlaşmaya başlamıştı. Zaten hava çok sıcaktı, yaprak bile kımıldamıyordu. Bir de Lale'nin dokunuşlarını düşündükçe her yanını ter basıyordu. Oturduğu yerden kalkıp duşa girdi. Soğuk bir duş bile üstündeki harareti atabilmesi için yeterli olmamıştı. Üstüne üstlük uykusunun iyice kaçmasına neden olarak odada sıkıntıdan patlamasına yol açmıştı. Televizyonu mu açtığında izleyecek hiçbir şey bulamayınca tekrar balkona çıktı. Tam o sırada okunmaya başlayan sabah ezanına karışan kilisenin çan seslerini duyunca yüzüne tuhaf bir gülümseme yayıldı. Ve sonunda balkonda oturduğu sandalyenin üstünde uyuyakaldı.

Sabah gözlerini aşağıdan yükselen çocuk çığlıklarıyla açtığında nerede olduğunu anlayamadı önce. Olabilecek en rahatsız pozisyonda uyuduğu için her yani tutulmuş gibiydi, sabah güneşi de tam üstüne vurmuştu. Aşağıdan gelen çığlıkların ne olduğunu anlamak için ayağa kalktığında birden gördü onu. Nafile bir çabayla yeğenlerini ayırmak ve kavgalarına son vermek için çırpınıp duruyordu ama pek başarılı olduğu söylenemezdi. Üzerinde yine plajda giyilecek türden beyaz ince bir elbise vardı ve buradan bile vücut hatlarını seçebiliyordu. Bir ara kulağına onun "Tüm otele rezil olduk sizin yüzünüzden!" diye bağıran sesi çalınca kendi kendine güldü. Koşar adımlarla banyoya gitti, uyandığı haliyle çıkmak istemiyordu karşısına. Tabii kendi Lale'nin yeni uyanmış halini görmeyi çok ama çok isterdi, orası başka...

Birkaç dakika sonra kumsala indiğinde kavganın hala bütün hızıyla devam ettiğini görünce çareyi Daniel'ı kucaklayıp sorunu kökten çözmekte buldu. Lale'nin kendisini görünce ne kadar şaşırdığını fark etmişti ama neden tek kelime bile etmediğini anlamıyordu. Zaten çocuklar tekrar birbirlerine girince konuşacak fırsatları da olmamıştı.

Lale çaresizce bir öfkeyle "Daniel! Lena! İkiniz de hemen şimdi susmazsanız sizi burada bırakır giderim!" diye bağırdı sonunda. Sözleri etkisini göstermiş, iki çocuğun da sızlanmaları ve birbirlerine vurma çabaları bıçak gibi kesilmişti.

Ancak Lena her zamanki gibi hazırcevaplılığını gösterdi yine. "İstiyorsan git. Ben de Batuş'la oynarım." dedi kucağında durduğu Batu'ya bakarak.

"Batuş'u da alır gidersem görürsün, abinle burada tek başınıza kalırsınız." derken bunu duyan Batu'nun gözlerine yerleşen bakışı görse söylediklerini anında geri alacağı kesindi ama ne var ki o an tüm dikkati Daniel ve Lena'ya odaklanmış durumdaydı. "Bundan sonra kavga etmek yok, güzel güzel oynayacaksınız tamam mı? Yoksa akşam her şeyi babanıza anlatacağım ona göre." dedi sırayla ikisine bakarak. "Tamam mı dedim?"

"Tamam Laloş."

"Tamam mı Lena?"

Lena çalımla "İyi tamam." diyerek dudaklarını büktü ve indi Batu'nun kucağından. Süklüm püklüm az ilerde eşyalarını koydukları şezlonga doğru yürüdüler.

Lale çocukların arkasından bakarken Batu ise yine ona bakıyordu. "N'oldu neden kapıştılar?" dedi merak içinde. Aslında fazla da merak etmiyordu ama Lale'yle konuşmak için bir bahane bulması gerekiyordu sonuçta.

"Kumdan şato yapacaklardı da..." dedi Lale içini çekerek. Sonra başını dikleştirip gözlerini kısarak Batu'ya baktı. "Cansu nerede?"

"Cansu kim ya?" derken kafasının karıştığı belliydi Batu'nun.

Lale iyice sinirlenmişti. Bu Batu nasıl bir insandı bu? Dün akşam orasını burasını öptüğü kızın adını ertesi sabah unutmuş muydu yani?

"Dün sana tanıştırdığım kızı diyorum işte." dedi sinirle. "Pek iyi anlaşmıştınız, n'oldu da ismini unuttun?" derken sesine doğal bir hava vermeye çalışmış ama başarılı olamamıştı. Öfke ve kıskançlık adeta üzerinden akıyordu.

Batu'nunsa aklı iyice birbirine girmişti. Niye sormuştu şimdi bunu Lale? Yoksa gerçekten o kızla aralarında bir şey olmasını istemiş miydi? Kızın adını unuttu diye niye bu kadar sinirlenmişti ki? O kız çok yakın bir arkadaşı falandı herhalde? Hiç umurunda değildi galiba. Kızın adını unuttuğu için bu kadar afra tafra yapması başka ne anlama geliyor olabilirdi ki... "Ha o kızı diyorsun sen..." diyerek lafı çevirdi hemen. "Saat baya geç olduğu için arkadaşları kalkınca o da gitmek zorunda kaldı. Keşke daha önce tanıştırsaydın bizi." derken tepkisini ölçmek istercesine Lale'nin gözlerinin içine bakıyordu.

Lale çocuklara bakma bahanesiyle gözlerini kaçırdı hemen. "Ya evet keşke daha önce tanıştırsaydım." diye homurdandı.

Batu omuzlarını silkti. "Neyse ya bugün tekrar görüşeceğiz nasılsa." derken bir saniye bile ayırmamıştı gözlerini Lale'den.

Lale merakla açılmış gözlerini ona çevirdi. "Görüşecek misiniz? Ne zaman?" diye sorduğu anda a pişman olmuş, aklından geçenleri fazla belli ettiğini düşünerek kızmıştı kendine ama laf ağızdan bir kere çıkıyordu işte.

Batu ona şöyle bir baktı. "Akşam sen ve müstakbel eşin onların evinde parti veriyorsunuz ya..." derken bakışları sertleşmiş, kelimeler nefretle dökülmüştü ağzından.

"Ne diyorsun sen ya? Sabah sabah başladın gene!"

"Bir şey demiyorum ki. Beni Canan'la tanıştırdığın için teşekkür ediyorum sadece. Senin ve Seymur'un sayesinde bu akşam da görüşebileceğiz, onu diyordum."

Lale hırsla dişlerini sıkarak "Canan değil Cansu!" dedi gözlerinde öfke pırıltılarıyla. Her gece başka bir kızlaydı bu adam herhalde, yoksa nasıl olur da dün akşam herkesin içinde bir yerlerini öptüğü ve bu akşam tekrar görüşecekleri için sevindiğini söylediği kızın adını hatırlamazdı? Her gittiği mekanda yeni bir kızla tanışıp geceyi onunla noktalamak oldukça sıradan bir şeydi Batu için galiba.

Batu "Tamam kızma ya, Cansu diyecektim ben de zaten." dedi yandan bir gülümsemeyle ama aslında içi içini yiyordu. Lale bu kızı getirip kendisiyle tanıştırdığına ve aralarında geçenlerle bu kadar ilgilendiğine göre hiç umut yoktu demek ki... Yoksa neden kızın adını yanlış hatırlamasına neden bu kadar öfkelenecekti ki? Aslında suç kendindeydi, dün aklınca Lale'nin kendisiyle ilgilenmesini sağlamak için saçma sapan şeyler söyleyerek onu sinirden delirtmişti. Bu kadar aptalca davrandığı sürece tabii ki de umut falan olamazdı. Başka ne bekliyordu ki?

Lale soğuk bir sesle "Neyse, ben çocukların yanında durmak zorundayım." dedi. Bir yandan da içinden 'Sen de böylece bu akşam için Cansu'yu nasıl yatağa götürebileceğini planlarsın rahat rahat." diye geçiriyordu. 'Ne de olsa dün onları geç tanıştırdığım için planları suya düşmüş, Cansu arkadaşlarıyla gidince dün gece bir faaliyette bulunamamış. Bu akşam acısını çıkarır artık!' derken öfkeyle Batu'yu süzüyordu.
"Hadi görüşürüz." diyerek yanından geçip gidecekti Batu sertçe kolundan tuttu. Lale şaşkın bakışlarla kolunu tutan eline bakınca yavaşça çekti elini. Bunu neden yaptığını kendi de bilmiyordu, yalnızca onu durdurmak gitmesine engel olmak istemişti.

Batu yutkundu. Hırıltılı bir sesle "Ben de seninle geleyim. İkisiyle birden tek başına baş edemiyorsun." derken saçmaladığını biliyordu ama ilk aklına gelen de buydu. Lale'nin tenine dokununca yine bir garip olmuştu, daha mantıklı bir şeyler söylemesini beklemek haksızlık olurdu belki de.

"Niye baş edemeyecekmişim ya saçma sapan konuşma." diyerek ona öfkeli bir bakış atıp çocukların yanına doğru yürüdü Lale. Batu da onu takip etti. Lale önden gitmekle Batu'ya vücudunun arka kısmını bir kez daha aç bakışlarla baştan aşağıya inceleme fırsatı vermiş olduğunu bilse bunu asla yapmazdı ama bu o an aklına bile gelmemişti.

Lena Batu'nun geldiğini görünce sevinçle ona doğru koştu. "Batuş bak şato yapıcaz sen de oyna bizle hadi!"

"Hayığ o oynayamaz!"

Batu bu çocuğun kendisinden neden hiç hoşlanmadığını bir türlü anlayamıyordu ama yeniden ağlamaya başlamasını da istemiyordu. Bunda Daniel'ın biraz önce tekmeyi geçirdiği kaval kemiğinin hala sızlıyor olmasının da payı vardı elbette. "Tamam ben oynamayayım, sizi izleyeyim." dedi Lena'ya. "Olur mu?"

"Hayır olmaz sen de oyna!" dedi Lena kaşlarını çatarak.

Daniel ise yine düşmanca bakışlarla onu süzüyordu. "Niye bizi izliyoğsun ki başka işin yok mu senin" diye diklendi.

Normalde Daniel böyle şeyler söylediğinde Lale ayıp oluyor diye araya girip onu uyarırdı ama şu an Batu'dan en az Daniel kadar nefret ettiği için hiçbir şey söylemiyordu.

Batu "Ama benim işim zaten bu aslında." dedi gülümseyerek.

"Kumdan şato yapan çocuklağı mı izlemek yani senin işin?" dedi Daniel küçümser bir tavırla.

Batu güldü. "Hayır tam olarak öyle değil. İnşaat mühendisiyim ben."

Lale bunu ilk kez duymuş olsa da şaşkınlığını belli etmemeye çalışıyordu. Batu hakkında hiçbir şey bilmediğini fark etmişti birden. Ama zaten bilmek de istemiyordu! Batu'yla ilgili hiçbir şey bilmek istemiyordu! Sadece onun gibi zekası kıt birinin nasıl mühendis olduğuna da hayret etmişti.

"O zaman git inşaatta çalış!" diye bağırdı Daniel. 'İnşaat mühendisi'nin ne demek olduğunu anlamamıştı ama bunu belli etmeye de niyeti yoktu.

"Hayır orada çalışmasın, benimle oynasın." diyerek Batu'nun elini tuttu Lena. "Bizimle şato yapsın!"

Daniel kardeşine kötü kötü bakarak "Ben onunla şato falan yapmam! Sen de yapma Laloş!" deyip elindeki küreği bırakıp kollarını kavuşturdu.

Batu'nun sabrı gittikçe tükeniyordu ama sonuna kadar zorlamadan da bırakmayacaktı. Lale'nin yanında olmak, onu seyretmek istiyordu. Özellikle de üstünde bikini varken! Belki sonra çocuklar ısrar ederse üstündeki elbiseyi çıkarıp denize bile girerdi. Ve Batu'nun bu fırsattan mahrum olmaya hiç niyeti yoktu.

Daniel'a "O zaman şöyle yapalım. Ben Lena'yla şato yapayım. Sen de Laloş'la yap.. Bakalım kim daha önce bitirecek?" diyerek reddetmemesi için umut dolu gözlerle Lale'ye baktı. Onun bakışlarını üzerinde hisseden Lale gözlerini kendisine çevirince onu o an orada öpmek için delicesine bir istek duydu Batu. Bakışları Lale'nin gözlerinden dudaklarına kaydı.  Dün akşamki gibi yine farkında olmadan dudaklarını yaladı.

Lale Batu'nun aklından geçenleri bilmiyordu ama yüzünden geçen gölgelerden ve gözlerine dünden beri kim bilir kaçıncı defa yerleşen o aç bakışlardan ne düşündüğünü az çok tahmin edebiliyordu. Rahatsız olmasına olmuştu yine. Ama başka şeyler de hissetmişti bu defa. Tıpkı dün akşam olduğu yine içinde derinlerde bir yerde bir şeylerin kıpırdandığını hissetmişti, hem de bu kez çok daha elle tutulur bir kıpırdanmaydı bu hissettiği. Bunun ne kadar saçma olduğunun hala farkındaydı ama...

Daniel ise bu sırada Batu'nun önerisini ölçüp tartıyordu küçük aklında. "Biraz düşünmem lazım." dedi bilgiç bir tavırla ama Batu'nun onu duyduğu söylenemezdi. Daniel kaşlarını çattı. Biraz daha ısrar beklemişti halbuki ama beklediği ısrar gelmiyordu. "Tamam."  dedi sonunda kendini duyurmak için yüksek sesle. "Hadi başlayalım!"

"Oley! Batuş'la bizim şatomuz daha güzel olacak!" diye sevinçle ellerini çırptı Lena.

Daniel "Hiç de bile! Laloş hadi başlayalım, onlağdan önce bitiğmemiz lazım!" diye seslendi halasına.

Lale bakışlarını Batu'nunkilerden güçlükle çekebildi ve Daniel'a döndü. "Tamam hadi başlayalım." dedi yutkunarak.

Lena ukala ukala "Bizi geçemezsiniz ki! Batuş irşaat mülendisi bi kere!" diye böbürlenince Lale hafifçe güldü.

"İrşaat mülendisi değil, inşaat mühendisi."

"Tamam işte ondan!" dedi Lena hiç bozuntuya vermeden. Sonra Batu'nun elinden tutup onu çekiştirmeye başladı. "Hadi Batuş bak onlar başlıyor, biz de başlayalım!"

Batu'nunsa o sırada gözleri yine istemeden Lale'nin göğüslerine kaymış durumdaydı. O "Tamam geliyorum." derken onun yine göğüslerine bakarak konuştuğunu gören Lale öfkeyle sırtını döndü ve Daniel'la beraber kumu kazmaya başladı.

Bunun üzerine geride kaldıkları için iyice panikleyen Lena da Batu'yu elinden tutup biraz ilerideki gölgeye götürerek kumdan şato yapma çalışmalarına başlattı onu bir an önce. Sonraki on beş-yirmi dakika boyunca Batu Lena'nın istediği gibi bir şato yapabilmek için uğraşmış, Lena'nın dakika başı değişen istekleri nedeniyle defalarca yıkıp baştan yapmıştı şatoyu. Bu sırada gözleri hep Lale'deydi. Kum içindeki bacaklarına bakmadan yapamıyordu.

Lale ve Daniel'ın cephesinde takım çalışması diye bir şeyden eser yoktu. Daniel Lale'yi hiçbir şeye karıştırtmıyor, şatoyu kendi başına yapacağı konusunda ısrar ederek ona hiçbir şeyi elletmiyordu. Arada sırada Batu'nun yaptığı şatoya kötü bakışlar fırlatıyor ve daha çok hırslanıyordu ama pek bir ilerleme kaydedebilmiş değildi. Bu durum da Lale'nin işine geliyordu aslında, kaçamak bakışlarla Batu'yu izlemesi için fırsat doğmuştu ne de olsa. Lena'yla ne kadar iyi anlaştığını gördükçe şaşkınlığı artıyordu. Lena Batu'nun yaptığı şatoyu en az beş defa yıktırmıştı ve Batu hiç sesini çıkarmamış, onun bir dediğini iki etmemişti. Ayrıca bir kez daha fark etmişti ki Derya dediklerinde haklıydı. Batu'nun vücudu gözden kaçırılacak gibi değildi. Kendini sürekli ona bakmak isterken yakalamaya başlayınca iyice dehşete kapıldı. N'apıyordu böyle? Batu bir yabancıydı onun için! Daha dün tanıştığı ve tanıştığı andan itibaren sinirlerini bozan kıronun tekiydi! Tamam biraz göz alıcı bir fiziği olabilirdi ama... Ne düşündüğünü fark edince içinden 'Ya ne diyorum ben ya!' diyerek hırsla elindeki küçük küreği kuma vurdu.

Gözü devamlı Lale'de olduğu için onun bu hareketini Batu tabii ki görmüştü. "N'oldu işler pek iyi gitmiyor galiba?" dedi bıyık altından gülerek.

Lale "Yoo ne münasebet. Bitmek üzere şatomuz değil mi Daniel?" diyerek şatodan başka her şeye benzeyen bir kum yığınıyla uğraşan yeğenine baktı.

"Evet görüyorum. Çok post-modern bir şato olmuş, tebrikler." dedi Batu gülerek.

"Sizinki de çok klasik olmuş, o ne öyle Rapunzel'in şatosu gibi?"

"Lena istedi valla, karar aşamasında benim hiçbir söz hakkım olmadı."

Lena gerçekten de sonuçtan ziyadesiyle memnun kalmış görünüyordu, "Laloş bak şatom çok güzel olmadı mı?" deyip şatonun etrafında zıplayarak bir tur attıktan sonra Daniel'ın yanına geldi. "Hani sen bitirememişsin? Gördün mü bak Batuş'la biz sizden önce bitirdik!" dedi yine ellerini çırparak.

Daniel "Hayığ bitiğdim işte." dedi hiç istifini bozmadan.

"Bu mu senin şaton?" diye ciyakladı Lena. "Ne biçim şato bu ya? Batuş Daniel'ın şatosuna baksana çok komik!" dedi eliyle Daniel'ın şahaserini göstererek.

Daniel kız kardeşinin kendisiyle dalga geçmesine baya bozulmuştu. "Sen neğden biliyoğsun ki? Hiç şato göğdün mü acaba hayatında?"

"Gördüm tabii!"

"Neğede gördün be yalancı?!"

"İşte Batuş'un bana yaptığı şatoyu gördüm! Şato dediğin öyle olur, sen mağara gibi bir şey yapmışsın.. Di mi Batuş?"

Lena konuşmaya devam ettikçe Daniel iyice bozuluyordu. Ve sonunda Batu'nun yaptığı şatoyu bir tekmeyle darmadağın ederek intikamını aldı.

Lena kuyruğuna basılmış kedi gibi ağlamaya başlayınca onu teselli etmek de yine Batu'ya düştü. "Lenacım bak ağlama ben aynısından yaparım sana." diyordu küçük kızın göz yaşlarını silerken.

"Aynısı olmaz ki ama." diyerek kederle burnunu çekti Lena.

"Olur olur, ben yaparım sen hiç merak etme."

"Nasıl yapacaksın ki?"

Batu "E irşaat mülendisiyim ya ben?" deyince Lena'dan sonunda küçük de olsa bir gülümseme geldi.

Lale ise hayretle önündeki bu sahneyi izliyordu. Ağlamaya başladığı zaman en az yarım saat susmayan Lena nasıl oluyor da Batu'nun yanında süt dökmüş kediye dönmüştü anlayamıyordu ama şimdilik bir şikayeti yoktu.

Lena'nın sustuğunu görünce "Hadi bakalım eve dönüyoruz artık." diye seslendi.

"Ya ama denize girmedik Laloş?"

"Kumdan şato yapma yarışına gireceğinize denize girseydiniz canım. Güneş çok yükseldi, şimdi denize girerseniz çok kötü yanarsınız. Hadi eve."

"Batuş da bizimle gelecek mi?"

Lale birkaç saniye Batu'ya baktıktan sonra cevap verebildi Lena'ya. "Batuş'un işleri vardır Lenacım. Buluşacağı kızlar falan vardır belki, rahatsız etmeyelim biz." dedi iğneleyici çıkmasına engel olamadığı sesiyle.

Batu'nun kaşları çatıldı. Çöpçatanlık yapmaya kendini bu kadar kaptıran birini de görmemişti daha önce! 'Anladık, kız yakın arkadaşı diye aramızı yapmak istiyor ama bu kadar ısrar etmenin ne anlamı var ki?' diye düşündü. Kendisi Lale'ye yaklaşabilmek için bir adım atmaya çalıştıkça Lale onu resmen itiyordu. Moralinin ne kadar bozulduğunu belli etmemek için sahte bir gülümseme yerleştirdi yüzüne.

Lena "Buluşacağı kızlar mı var? Sen kızlarla mı buluşuyorsun Batuş?" derken duyduklarından hiç memnun kalmamış bir hali vardı.

Batu "Bazen." dedi o sahte gülüşüyle.

Onun bu gülüşü Lale'yi iyice çileden çıkarmıştı, bu sersemi şöyle adamakıllı bir sarsmak istiyordu! Aklı ancak öyle başına gelecekti herhalde.

Batu "Ama nasılsa akşam bol bol göreceğim onu. Acele etmeme gerek yok yani." dediğinde Lale'nin yüzü artık öfkeden mora dönmek üzereydi. Derin nefesler alarak kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. ''Akşam bol bol görüşeceğim' dedi ya! Öküz!' diye çığlıklar atıyordu içinden.

Lena ise halasının içinde kopan fırtınalardan habersiz hala Batuş'u da eve götürmenin peşindeydi. "İyi o zaman. Bizimle gelecek misin?"

Batu "Siz nereye gidiyorsunuz?" dedi büyük bir merakla Lale'ye bakarak.

"Nereye olacak eve. Saat 12'ye geliyor, bu sıcakta dışarıda kalmamaları lazım." dedi Lale ters bir sesle.

Batu ümitsizce "Biraz daha kalsaydınız. Denize girmek isterlerdi belki?" dedi. Cevabın ne olacağını biliyordu ama...

"Olmaz! Çok fena yanarlar sonra."

"Ya güneş kremi sürerdik? Fazla yanmazlar o zaman."

"Tenleri çok beyaz olduğu için belli bir saatten sonra fazla etki etmiyor. Onbirden sonra fazla dışarda kalmamaları lazım."

"E biraz yansınlar canım? Ne olacak ki... Değil mi ama?" derken çaresizce Lale'nin eve dönmesini engellemek için bir yol bulmaya çalışıyordu ama Lale her önerisini geri çeviriyordu.

"Tabii sen kendin kapkara olduğun için sana göre biraz yanmakta bir şey olmayabilir!" deyiverdi Lale. Batu'nun biraz önce söylediklerinden dolayı duyduğu siniri çıkarmak için aklına geleni söyleyivermişti işte. Söylediği anda da pişman oldu. Ne biçim bir pot kırmıştı öyle? Ancak Batu düşündüğünün aksine sinirleneceğine gülmeye başlayınca biraz rahatladı.

Batu Lale'nin söylediğine takılmamıştı bile. Hatta kısa ve net bir cevap vererek konuşmayı sona erdirmediği için memnun bile olmuştu. Kendi içinde zorlu bir mücadele vermekle meşguldü o sırada. Aklına gelen öneriyi açıkça dile getirmekten çekiniyordu  ama destekçi olarak yanında Lena varken bu fırsatı kaçırmak da istemiyordu, bir daha bulamayabilirdi böylesini. Lale'nin hemen hayır demeyeceğini umarak "Madem saat öğlene geliyor... Ben kahvaltı da yapmadım. Hep beraber bir yemek yesek olmaz mı?" dedi bir çırpıda.

Lena aynen beklediği gibi "Evet evet yemek yiyelim! Acıktım ben!" diyerek olduğu yerde zıplamaya başladı.

Daniel da tam tersine "Ben acıkmadım!" dedi hemen.

Batu "Ya sen Lale? Sen acıktın mı?" derken Lale'nin gözlerinin içine öyle bir bakmıştı ki Lale hiç beklemediği halde istem dışı bir şekilde "Acıktım aslında." derken buldu kendini.

Batu çocuklar gibi seviniverdi birden. Lale'nin bu yemek teklifini kabul edeceğini hiç düşünmemişti, teklifi yaparken bile "hayır" diyeceğinden emin gibiydi ama yine de denemek istemişti. Lale hiç itiraz etmeden teklifini kabul ederek onu bir kez daha şaşırtmayı başarmıştı. "E hadi o zaman. Nerede yiyelim?"

Lale küçük bir gülümsemeyle "Bize fark etmez, misafir olan sensin." dedi.

Batu onun kendisini yalnızca 'misafir' olarak görmesine içten içe bozulmuştu ama bir şey demedi. Ne diyebilirdi ki zaten? "Ne yiyebiliriz peki?" dedi. "Nesi meşhurdur Arsuz'un?"

"Bir çok şeyi." dedi Lale omuz silkerek. "Döner, künefe, sini kebabı..."

Lena yine lafa karışarak "Künefe yiyelim!" dedi coşkuyla.

"Ben yemem! Laloş sen de yeme!"

"Danielcım nasılsa öğle yemeği yemeyecek miyiz halacım? Ne bu huysuzluk?"

"Evde yiyelim yemeğimizi. Ben eve gitmek istiyoğum!"

"Tamam gideceğiz birazdan." dedi Lale sabırla.

"Hayığ hemen şimdi gidelim!" dedi ayağını yere vurarak.

Lale Batu'ya doğru eğilip "Otelden çıkıp sola doğru dümdüz yürüyünce caddede Ali Usta var, döneri çok güzeldir. Oraya gidelim, Daniel çok huysuzlanırsa biz hemen eve geçeriz. Yol üstü sayılır zaten." deyince Batu birden cevap veremedi. Arka arkaya gelen bu sürpriz gelişmelerle aptallaşmış gibiydi, hiçbir şey söyleyemeden başını salladı hevesle. Daniel'ın huysuzlanmasını engellemek için her şeyi yapmaya razıydı, yeter ki şu dönerciye gidebilsinler! Başka hiçbir şey istemiyordu.

Kumsaldan otelin çıkış kapısına doğru yürümeye başladıklarında Lena Batu'nun elini tutmuş, hiç susmadan bir şeyler anlatmaya başlamıştı. Lale ve Daniel biraz önden yürüyorlardı, Lale hala Daniel'ı yemek için ikna etmeye çalışıyordu. Batu ise elinden geldiğince Lena'nın anlattıklarını dinlemeye çalışıyordu ama gözü yine Lale'deydi. Bugüne kadar bir sürü kadınla birlikte olmuştu ama... Daha önce hiçbir kadını bu kadar arzulamış mıydı acaba, hatırlamıyordu. Gözlerini alamıyordu ondan.  Onu bu sabah gördükten sonra sonunda anlamıştı, attığı her adımı yüzünün aldığı her ifadeyi saniyesi saniyesine izlemek istediğini fark etmişti. Bir gün içinde bu nasıl olmuştu bilmiyordu ama olmuştu bir şekilde işte.

Bir süre sonra dördü yan yana yürümeye başladıklarında Batu'nun keyfi iyice yerine gelmişti. Sırf hiçbir şey söylemeden şapşal gibi ona baktığını düşünmesin diye Arsuz'la ilgili bir-iki sormuştu Lale'ye. Şimdi de onun verdiği cevapları pür dikkat dinliyormuş gibi görünmeye çalışarak gözlerinin içine bakıyordu. Oysa Lale'nin ne anlattığıyla ilgili en ufak bir fikri bile yoktu, en son duyduğu antik çağlarda Arsuz'un Rhosus olarak adlandırılmış olduğuydu. Onun dışında anlattığı hiçbir şeyi dinleyememişti.

"Sen beni dinlemiyor musun? Hem o kadar soru sordun hem de ne anlattığımı dinlemedin öyle mi?" diyen Lale'nin öfkeli mavileriyle karşılaşınca toparladı kendini.

"Dinlemez olur muyum, dinledim tabii. Şey diyecektim, dönerden sonra da künefe yesek mi acaba?" 

"Midende yer kalırsa yersin tabii."

"Kalır tabii canım kalmaz mı? Adanalıyım ben." deyip gülerek pat pat karnına vurdu Batu. "Sabah kahvaltısında bile kebap yenip şalgam içilebilen bir şehrin evlatlarıyız." dedi şakacı bir tavırla.

Lale "Belli oluyor." dedi gözlerini devirerek.

"Aslında künefeyi Adana'da da çok güzel yaparlar biliyor musun? Ama tabii Antakya tatlısı olarak biliniyor yine de."

Lale'nin kaşları çatılmıştı yine. "Burası Antakya değil yalnız, İskenderun!"

"Ya tamam işte, aynı şey." deyip de Lale'nin bakışlarını görünce hemen düzeltti kırdığı potu. "Pardon özür dilerim." diyerek güldü.

"Ya bunda gülecek ne var? Sen 'Adanalıyım' dediğinde ben sana 'ha Mersin ha Adana' dedim mi mesela?"

"İyi de Mersin ayrı bir il, Adana ayrı. Ama İskenderun Antakya'nın ilçesi sonuçta."

"İskenderun Antakya'nın değil, Hatay'ın ilçesi! Ayrıca il olması için her türlü şart mevcut ama bir türlü yapmıyorlar."

"Peki tamam tamam. Kızma." diyerek hayranlıkla ona baktı bir kez daha Batu. 'Kızma' diyordu ama bir yandan da kızmasını çok istiyordu aslında.

Lale "Sen de kızdırma! Neyse geldik işte, Ali Usta'nın yeri burası." deyince kendine gelmek zorunda kaldı Batu. Dördü bir masaya geçip oturdular.

Batu yaşadığı anın gerçekliğine inanmakta güçlük çekerken küçük Daniel'ın yüzünde ise çok mutsuz bir ifade vardı. Halasının Batu'yla yemeğe çıkmasına izin verdiği için kendini dedesinin güvenine ihanet ediyor gibi hissediyordu ama ne hissettiğini tam olarak anlayacak kadar olgunlaşmamıştı henüz. Şu anda sadece akşam bunu dedesine anlattığında onun ne diyeceğini düşünebiliyordu çocukcağız. Üstelik döneri de oldum olası çok severdi, surat asıp inat ederek yemek yememeyi planlamıştı buraya gelirken ama dönere de hayır diyemiyordu. Küçücük aklı bu kadar çelişki içinde gidip gelmekten yorgun düşmüştü.

Batu "İkisi de sana çok düşkün." dedi Lale'ye çocukları işaret ederek.

Lale gülümsedi. "Ben de onlara... Senin yeğenin var mı?"

"Aslında abim de ablam da evli ama şimdilik yok. Ama çok isterim tabii."

"Lena'yla baya iyi anlaştın zaten. O öyle herkese yüz vermez, şanslısın yani."

"İyi bari, beni hemen unutmaz o zaman." derken Lale'nin gözlerinin içine baktı yine Batu.

Tanıştıklarından beri ilk defa sakin sakin konuşmayı başarmışlardı. Ne Batu Lale'yi sinirlendirmek için damarına basmayı akıl ediyordu ne de Lale "Adana kırosu" diyerek onu küçümsemeyi. Batu Lale'nin sandığından çok fazla şey biliyordu onun hakkında ama bunu belli ederek yavaş yavaş açılan Lale'yi susturacak değildi elbette. Hem bildiği şeyleri bir kez daha onun ağzından dinlemek öyle güzeldi ki... Lale ise onun hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmiyordu. Adanalı olduğu dışında tabii... Okudukları okullardan bahsettiler, yurtdışında yaşadıkları şehirlerden. Lale'nin geçen sene bir hafta Barcelona'da kaldığını şaşırmıştı Batu. Acaba o zaman karşılaşsalardı yine böyle etkilenir miydi ondan? Çevrelerinde Lale'nin ailesi, arkadaşları ve eski sevgilisi olmasa daha iyi bir başlangıç yaparlar mıydı? Belki bir şansları olurdu o zaman kim bilir?

Lale ve Batu sohbet ederken Daniel'ın ise ufak bir sorunu vardı. Bir an önce kalkıp eve gitmek için dönerini olağanüstü bir hızla yediği için sonunda midesi bulanmaya başlamıştı. Bunu da bahane ederek her zamankinden daha da çok huysuzlanıyordu. On dakika içinde belki de sekizinci defa "Laloş eve gidelim noluğ midem bulanıyoğ." dedi midesini tutarak.

Batu elinde olmadan gürültülü bir şekilde içini çekti. Geldiklerinden beri doğru düzgün iki çift laf etmelerine izin vermemişti bu çocuk! Midesinin gerçekten bulanmadığına da emindi. Ona kalırsa bir an önce eve gitmek için numara yapıyordu. "Daniel biraz dinlen istersen, belki geçer midenin bulantısı? Bu halde eve de yürüyemezsin zaten." dedi.

"Sana ne? Sana mı soğucam?" diyerek bütün halsizliğine rağmen Batu'ya diklenmeyi ihmal etmedi yine Daniel.

"Aaa çok ayıp ama Daniel! Bir şey demedi ki Batu? Ayrıca haklı, biraz otur kendine gel sonra kalkarız."

"Hayığ ben şimdi kalkmak istiyoğum!"

Lena üzerine tünediği sandalyeden aşağıya sarkıttığı bacaklarını havada sallayarak "Her istediğin hemen olmaz." dedi bilmiş bir tavırla.

"Sana ne be! Tetam gibi konuşmasana, özenti!"

"Sensin o! Huysuz!"

"Salak!"

"Aptal!"

"Beyinsiz!"

Hakaretler ve küfürler havada uçuşmaya başlayınca Daniel mide bulantısını unutmuş ve yine Lena'nın üstüne çullanmaya yeltenmişti. Ama yaptığı bu ani hareket ona pahalıya mal oldu. Oturduğu yerden birden doğrulunca midesindekileri olduğu gibi masanın üzerine çıkartıverdi. Masanın diğer tarafında oturan Batu yeterince atak davranamayınca Daniel'ın ağzından çıkanlar olduğu gibi masanın üstünden onun kucağına doğru yol alıverdi.

Lale şok olmuştu, panikle elini ağzına kapattı. "İnanmıyorum! Daniel iyi misin?"

Lena ise abisinin performansı karşısında gülme krizine tutulmuştu, kahkahaları bütün dükkanı inletiyordu. "Laloş gördün di mi nasıl bebek gibi kustu!"

"Lena hiç sırası değil!" diyerek yüzü sapsarı kesilmiş Daniel'ı elinden tutup telaşla tuvalete götürdü Lale.

Batu bir yandan peçeteyle üstünü silmeye çalışıyor, bir yandan da Daniel'in mide bulantısını ciddiye almadığı ve numara yaptığını düşündüğü için kendini suçlu hissediyordu. Ama nereden bilebilirdi ki? Her şey bir anda olup bitmişti. Çocuk bir anda üstüne kusuvermişti!

Lena burnunu kırıştırarak "Batuş çok pis kokuyorsun!" dedi. "Daniel'ın kusmuğu hep iğrenç kokar zaten."

Batu'nun artık iyice sinirleri bozulmuştu, gülmeye başladu. İki gündür başına gelmeyen kalmamıştı. Dün sırtına ve beline denizanası değmiş, bugün de Lale'nin yeğeni üstüne kusmuştu. İki olay da Lale'yi etkilemeye çalışırken gelmişti başına. Bakalım daha neler olacaktı? İçinden bir ses bu olanların buzdağının ucu olduğunu söylüyordu nedense. Daha gelecek vardı başına, hissediyordu...

Lale Daniel'ın elini yüzünü yıkadıktan sonra Melisa'yı aramış, o da hemen eve dönmelerini söyleyince apar topar kalkmışlardı. Aceleci adımlarla eve doğru yürüyorlardı. Daniel çok halsiz göründüğü için Batu onu kucağına almıştı Batu. Zavallı Daniel bu sefer itiraz bile edememişti, başını Batu'nun omzuna yaslayıp gözlerini kapatmıştı. Onu böyle görünce Lale daha da endişelenmişti. Birden ne olmuştu da kusmuştu bu çocuk anlamıyord.. Başına güneş mi geçmişti acaba? Yediği döner mi dokunmuştu? Ama her zaman yemek yedikleri yerdi burası.

Batu kucağında Daniel'la, Lale de elinden tuttuğu Lena'yla onun hemen arkasından yürürken birden bir araba durdu yanlarında. Kim olduğunu görmek için başını çevirdiğinde direksiyondakini görür görmez tepesi attı Batu'nun. Yanlarında en az Lale'ninki kadar gösterişli bir jeep'le duran Seymur'du çünkü! Pencereyi açtığında ön koltukta yanında oturan Hilda Hanım'ı görünce içinden talihsizliğine küfretmekten kendini alamadı.

Hilda Hanım yine aksi bir ses tonuyla "N'oluyor burada yine Lale?" dedi. "Seni her gördüğümde neden aynı kişi oluyor yanında?" derken tepeden bakan bakışlarla süzdü Batu'yu.

Lale onu umursamadan "Anneanne şimdi hiç sırası değil, bir an önce eve gitmemiz lazım." diyerek yürümeye devam edince Batu da onu takip etti.

"Hey hey durun bakalım! N'oldu Daniel'ın nesi var? Neden Bartu'nun kucağında?"

Batu sinirle içini çekti. "Bartu değil, Batu!" dedi dişlerinin arasından.

Bu sırada "Bilmiyorum, Ali Usta'da döner yiyorduk birden kusmaya başladı." diye durumu açıklamaya girişmişti Lale.

"Birilerinin üstüne kusmuş gördüğüm kadarıyla." diye mırıdanırken gördüğü manzaradan duyduğu memnuniyeti saklayamayacak kadar geniş bir gülümseme yerleşmişti Hilda Hanım'ın suratına.

Seymur direksiyondan "Eve mi gidiyorsunuz?" diye seslenince "Evet, Melisa 'hemen eve gelin' dedi." diye cevapladı onu Lale.

"E bu halde yürümeyin madem, atlayın arabaya ben bırakayım?"

Lale "Ya boşver Seymur geldik sayılır zaten, iki adımlık yer." diyecek oldu ama Hilda Hanım otoriter bir sesle onu susturdu.

"İtiraz etme Lale, binin işte arabaya!"

O sırada arabanın arka kapısı açıldı ve arkada oturan Seymur'un babaannesi Suzan Hanım göründü. Yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle arabadan indiği gibi Lena'yı elinden tutup arkaya oturttu.

"Önce ben geçeyim, sen de yanıma otur." dedi Lale'ye. "Seymur sen de Daniel'ı al, bizim kucağımıza ver." deyince Seymur da arabadan inip Batu'nun kucağındaki Daniel'ı aldı ve babaannesiyle Lale'nin kucağına yatırdı onu. Seymur yeniden arabaya binerken Lale camı açmış ve Batu'ya teşekkür etmek için başını dışarı uzatmıştı ki birden onun birkaç saniye önce bıraktığı yerde olmadığını gördü. Şaşkınlıkla dışarı bakarken Seymur çoktan hareket ettirmişti arabayı..

Lale başını biraz daha dışarı çıkararak arkaya doğru baktığında sırtı dönük Batu'nun otelin ters istikameti yönünde hızlı adımlarla yürüdüğünü gördü. Hangi ara yürüyüp gitmişti anlamamıştı. Neden vedalaşmadan, tek bir kelime bile etmeden yürüyüp gittiğini ise hiç anlamamıştı. Biraz önce dönercide normal normal konuşurken şimdi birdenbire ne olmuştu böyle? Bir insan gerçekten bu kadar dengesiz olabilir miydi?

"Lale nereye bakıyorsun sen öyle? Hem şu Bartu birden nereye kayboldu öyle? Bir 'au revoir' bile diyemedik?" diyen anneannesinin imalı sesini duyunca başını tekrar içeri sokup camı kapattı.

'İnsan hiç değilse bir geçmiş olsun der.' diye düşünüyordu. 'Hiçbir şey demeden basmış gitmiş... Kıro işte n'olacak, kıro! Adana kırosu!' dedi hınçla içinden.. Ayrıca neden otele değil de tam tersi yöne doğru yürüyordu? Nereye gidiyordu? 'İnanmıyorum...' dedi birden kendi kendine. 'Cansu'yla buluşmaya gidiyor işte!'

Continue Reading

You'll Also Like

6.3K 598 12
Mavi Kelebekler Serisi 2. Ruhunu alamadığın kadının, bedeniyle neden ilgilenesin! Kadınları güzel yapan bedenleri değil, ruhlarıdır. Güzel bir kadı...
433K 30.1K 60
Giz çapkın bir gülüşle göz ucuyla Dilara'ya bakarken arabayı durdurarak tüm varlığıyla kadından tarafa döndü. Öyle güzeldi ki... Giz kapılıp gitmemek...
5.5K 704 32
Son gidişimden farksız dönüşümde de etraf sessiz ve karanlıktı.İçimde yine bir hasret türküsü...Dokunsam ağlar,hem de hıçkıra hıçkıra..Soluğumda bir...
959K 41.5K 57
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...