DÜŞLER AĞIDI

By zanegzo

22.8M 1.3M 2M

𝚃𝚊𝚖𝚊𝚖𝚕𝚊𝚗𝚍ı. ❝Bir düş, bin ağıt.❞ Marin Alakan çok küçük yaşlardayken doğduğu topraklardan ayrılmak... More

DÜŞLER AĞIDI
Bilgilendirme
GİRİŞ
☾ BÖLÜM 1 ☽
☾ BÖLÜM 2 ☽
☾ BÖLÜM 3 ☽
☾ BÖLÜM 4 ☽
☾ BÖLÜM 5 ☽
☾ BÖLÜM 6 ☽
☾ BÖLÜM 7 ☽
☾ BÖLÜM 8 ☽
☾ BÖLÜM 9 ☽
☾ BÖLÜM 10 ☽
☾ BÖLÜM 11 ☽
☾ BÖLÜM 12 ☽
☾ BÖLÜM 13 ☽
☾ BÖLÜM 15 ☽
☾ BÖLÜM 16 ☽
☾ BÖLÜM 17 ☽
☾ BÖLÜM 18 ☽
☾ BÖLÜM 19 ☽
☾ BÖLÜM 20 ☽
☾ BÖLÜM 21 ☽
☾ BÖLÜM 22 ☽
☾ BÖLÜM 23 ☽
☾ BÖLÜM 24 ☽
☾ BÖLÜM 25 ☽
☾ BÖLÜM 26 ☽
☾ BÖLÜM 27 ☽
☾ BÖLÜM 28 ☽
☾ BÖLÜM 29 ☽
☾ BÖLÜM 30 ☽
☾ BÖLÜM 31 ☽
☾ BÖLÜM 32 ☽
☾ BÖLÜM 33 ☽
☾ BÖLÜM 34 ☽
☾ BÖLÜM 35 ☽
☾ BÖLÜM 36 ☽
☾ BÖLÜM 37 ☽
☾ BÖLÜM 38 ☽
☾ BÖLÜM 39 ☽
☾ BÖLÜM 40 ☽
☾ BÖLÜM 41 ☽
☾ BÖLÜM 42 ☽
☾ BÖLÜM 43 ☽
☾ BÖLÜM 44 ☽
☾ BÖLÜM 45 ☽
☾ BÖLÜM 46 ☽
☾ BÖLÜM 47 ☽
☾ BÖLÜM 48 ☽
☾ BÖLÜM 49 ☽
☾ BÖLÜM 50 ☽
☾ BÖLÜM 51 ☽
☾ BÖLÜM 52 ☽
☾ BÖLÜM 53 ☽
☾ BÖLÜM 54 ☽
☾ BÖLÜM 55 ☽
☾ BÖLÜM 56 ☽
☾ BÖLÜM 57 ☽
☾ BÖLÜM 58 ☽
☾ BÖLÜM 59 ☽
☾ BÖLÜM 60 ☽
☾ BÖLÜM 61 ☽
☾ BÖLÜM 62 ☽
☾ BÖLÜM 63 ☽
☾ BÖLÜM 64 ☽
☾ BÖLÜM 65 ☽
☾ BÖLÜM 66 ☽
☾ BÖLÜM 67 ☽
☾ BÖLÜM 68 ☽
☾ BÖLÜM 69 ☽
☾ BÖLÜM 70 ☽
☾ BÖLÜM 71 ☽
☾ BÖLÜM 72 ☽
☾ BÖLÜM 73 ☽
☾ BÖLÜM 74 ☽
☾ BÖLÜM 75 ☽
☾ BÖLÜM 76 ☽
☾ BÖLÜM 77 ☽
☾ BÖLÜM 78 ☽
☾ BÖLÜM 79 ☽
☾ BÖLÜM 80 ☽
☾ BÖLÜM 81 ☽
☾ BÖLÜM 82 ☽
☾ BÖLÜM 83 ☽
☾ BÖLÜM 84 ☽
☾ BÖLÜM 85 ☽
☾ BÖLÜM 86 ☽
☾ BÖLÜM 87 ☽
☾ BÖLÜM 88 ☽
☾ BÖLÜM 89 ☽
☾ BÖLÜM 90 ☽
☾ BÖLÜM 91 ☽
☾ BÖLÜM 92 ☽
☾ BÖLÜM 93 ☽
☾ BÖLÜM 94 ☽
☾ BÖLÜM 95 ☽ ☾ FİNAL ☽

☾ BÖLÜM 14 ☽

135K 11.2K 5.9K
By zanegzo

14. BÖLÜM
GEÇMEYEN GEÇMİŞ

"Karan Ağa vuruldu!"

"Hemen arabayı hazırlayın, Karan Ağa vuruldu!"

"Oğlum!" diye bir feryat koptu. "Kurban olduğum oğlum! Aç gözünü! Oğlum!"

"Hanımım," dedi tiz ses. "Hanımım, n'olur kendinize gelin! Hanımım! Ben Mervan Ağa'ya ne diyeceğim? Hanımım!"

"Her yer kan, kim vuruldu? İkisi de mi vuruldu?!"

"İki kurşun," dedi tanıyamadığım bir ses. "İki kurşun sıkılmış. Sadece biri vurulmuş."

Birbirimizin yüzüne baktığımız ilk an, bir kurşun, iki vurgundan ibarettik. Tekrar birbirimizin yüzüne baktığımızda ise iki kurşun, bir vurgundan ibaret olduk.

Ruhumdan tenime bir yangın akıyor gibiydi. Hissettiğim sıcaklık, zihnimi canlandırmama yardımcı olurken gözlerimi açmak istesem de başarılı olamamıştım. Gözlerime bir mühür damlatılmıştı gibiydi. Etrafımdaki sesleri algılamaya başladığımda kendime gelmeye başlıyordum. Başımda keskin bir ağrı varken olduğum yerde kıpırdandım.

"Baba..."

"Kendine geliyor."

"Baba..."

"Abim," dedi tanıdık bir sesle. "Marin, benim Mahir. Kendinde misin güzel kardeşim?"

Dilimden tekrar, "Babam," döküldü.

"Babam yok Marin..." Sesi çekingen geliyordu. "Aç gözünü, ben varım yanında."

''Hanımım, iyi misiniz?'' diyen kadının endişeli sesini işittim. Mardin'e geldiğimden beri bütün nazımı çeken, düşmediği hal kalmadığı hanımının bir an olsun yanından ayrılmayan Rojda'ydı.. Onun bana seslenmesiyle gözlerimi açtığımda, bakışlarıma ilk olarak titreyen gözleri girmişti.

Sıcak elleri yüzümde geziyor, bana korku dolu gözlerle bakıyordu. Bakışlarımı ondan çekip etrafımda gezdirdiğimde tanıdık birkaç sima gördüm. Uzandığım yerden kendimi kaldırmaya çalışsam da izin vermemişlerdi. Başım Rojda'nın dizlerinin üzerinde, bilmediğim bir yerdeydim. Abim, Berivan ve Rojda... Hepsi bana korku dolu gözlerle bakıyordu.

"Ne oldu?" diye sordum alık bir ifadeyle. "Niye başımda duruyorsunuz?"

"Bu kız cidden iyi değil. Doktora falan mı gitseydik, Berivan?" Abimin endişeyle konuşması, bilincimi yerine getirmeye yetmişti.

"Bütün Midyat şu an çalkalanıyor..." Berivan yavaşça yutkundu. "Marin'in şu an ortalıkta gözükmemesi en mantıklısı. Hem doktorlara ne diyeceğiz?"

"Kocası vurulduğu için kriz geçirdi?" İkisi birbirine baktı. "Kanları da açıklardık bir şekilde..."

Berivan derin bir nefes aldı. "Kocası vurulduğu için değil de kocasını vurduğu için bayıldı desek önce psikiyatriye sevk edilir sonra tutuklanır... Kocayı bence hiç karıştırmayalım."

Kendi aralarında bir türlü anlaşmazlığa varamadıkları için dudaklarımı araladım. "Kim kocasını vurmuş?"

"Yok yok," dedi abim. Yanımdan kalkıp odanın içinde volta atmaya başladı. "Bu kızı en sonunda delirttiler! Ne yaptığını bile hatırlamıyor."

"Daha kendine gelmedi bile..." Berivan'ın endişesi arttı. "Mervan babamı çağırsa mıydık? Belki ona iyi gelirdi?"

"Bu olay babamın kulağına giderse o Karan Ağa'yı öldürür Berivan!" diyerek gürledi Mahir abim. "Barış için yapılan evlilik kanla biter! Babam, Marin'in silah kullandığını duyarsa sadece abini değil, bütün Milan aşiretinin kökünü yok eder!"

Babam... Silah... Küçüklüğüm...

Nefes alamadığımı fark ettiğimde iyice doğruldum ve ayağa kalktım. Dışarı çıkıp hava almam gerekiyordu. Bir sürü temiz hava, sağlıklı düşünmem için çok hava lazımdı. Rojda, yanıma gelip elimden tuttu. "Hanımım," dedi tatlı bir dille. "Oturun, ayakta duracak haliniz yok."

"Abi..." dedim çaresizce. "Abi, babamı çağır. Ne olur babam gelsin."

Abim hızlıca bana döndüğünde gözleri dolu bir şekilde baktı. "Marin?" dedi korkuyla. "Abim, ne olur babamı isteme. Şimdi değil. Ortalık bu haldeyken değil!"

Yutkunamadım. "Konuşmak istiyorum. Sadece onunla konuşacağım ve onu anladığımı söyleyeceğim. Geç olmadan. Çağır, gelsin. Ya da neredeyse söyle ben gideyim!"

"Unut bunu," dediğinde keskin bakışlarını benden çekti. "Seni zar zor buraya getirdik. Her yerde seni arıyorlar. Karan Ağa'yı vurdun kızım sen, ne yaptığının farkına var!"

Başımdaki ağrı daha çok arttı. Midemin bulanması da buna eklenince daha çok ağlamak istedim. Ayakta durmaya bile halim yoktu. Bakışlarımı odadaki diğer iki kişiye çevirdiğimde kapıyı işaret ettim. "Beni abimle yalnız bırakır mısınız?"

"Bırakmasınlar," dedi abim aceleyle. "Kalsınlar ne zararları var? Biri karım, diğeri de kaç yıllık çalışanımızın kızı o da aileden sayılır. Ne konuşacaksan hepimizle konuş." Korktuğunu bana bakışlarından anlamıştım.

"Seninle özel konuşacaklarım var Mahir Ağa!" diye bağırınca sesim pürüzlü çıktı. "Niye korkuyorsun?!"

"Kocasını vuran bana ne yapar Allah bilir..." dediğinde çaresiz bir şekilde kapıyı işaret etti. "Sesimiz azıcık yükseldiğinde hemen gelin. Silah sesini duymayı beklemeyin."

"Gerçekten pisliğin tekisin," dedim öfkeyle. "Bir de abim olacaksın. Korkak."

Berivan ve Rojda dışarı çıktığında abim yanıma doğru gelip beni kollarının altına aldı. "Kendine gel diye şaka yaptım," dedi hızlıca. "İyi hisset diye. Yine de beni seviyorsun değil mi? Bak biz aynı anne ve babanın çocuklarıyız. Kan bağımız var, kocana acımadın bari bana acı kızım!"

Ondan uzaklaşmaya çalıştığımda gitmeme izin vermeyip beni iyice kendine hapsetti. "Gül diye diyorum, abim. İyi gözükmüyorsun. Söyle abine, anlat neler oldu? Milan konağı bir şeyler dedi fakat Karan Ağa'nın derdinden herkes feryat figan ediyordu."

"Ben onu gerçekten vurdum mu?"

"Vurmak ne kelime Marin..." Bana hayret verici bir ifadeye baktı. "İki kere sıkmışsın. Allahtan silahta yalnızca iki kurşun kalmış. Daha çok olsa hepsini sıkacaktın demek ki!"

Onu deli gibi merak etmemin tek nedeni gözümü kırpmadan birini vurmuş olmamdı. ''İyi mi o?''

"Durumundan haberim yok," dediğinde umursamaz bir tonla konuştu. "Seninle ilgilenmekten oraya bakamadım. Haber Allah'tan çabuk geldi de seni hemen çiftlikten çıkardım. Diğer türlü olacakları düşünemiyorum."

Ona ters bir bakış attım. "Ne olacak ki?"

"Marin," dedi hissettiğim endişeyle. "Bu olay, aşiretlere kadar inerse çok kötü şeyler olur. Sen her şeyden önce bir Alakan'sın ve evlendiğin adam Milan aşiretinden. Ne amaçla vurduğunu, neden yaptığını kimse bilemez, Karan'ı öldürmek istediğini düşünürler. Üstelik çok yeni evlendiniz, bu evliliğin barış için değil de Karan'ı ortadan kaldırmak için yaptığını bile düşünürler!"

"Kahretsin..." dediğimde öne doğru eğilip yüzümü sıvazladım.

"Herkes sana çok öfkeli olacak," dedi. "Herkes sana bunun hesabını soracak. Madem vuracaktın, neden bana söylemedin Marin? Sen iste alnının ortasından bile vururdum onu. Kimse de umurumda olmazdı. Sonra gidip paşa paşa teslim olurdum." Beni kendine doğru çekip dudaklarını başımın üstüne yerleştirdi. "Sen, biz ölmeyelim diye kendini ateşe atarken abinin senin için hiçbir şey yapmayacağını nasıl düşünürsün?"

Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. "Ben onu öldürmek istemedim abi, yemin ederim bunu istemedim. Ben kendimi tutamadım. Ona karşı çok sinirliydim, beni çok kötü bir konuma düşürdü. Çiftlikteki çalışanlar bile bana garip bakıyordu. Hiçbir suçum olmamasına rağmen herkes suçlu benmişim gibi bakıyordu. Kaldıramadım, yediremedim kendime. Aklıma başka şeyler geldi. Ben bir şeyler hatırladım..."

"Ne geldi?" diye sordu telaşla. "Ne hatırladın Marin?"

"Biz atış yapacaktık..." Derin bir nefes aldım. Kaburgalarım ağrıyordu. "Milan konağındakiler sinirli olduğumun farkındaydı. Ben sinirimi atmak istedim, atış talimi yapmaya başladık. Elime silahı ilk o zaman aldım..."

Abim beni kendinden ayırdığında hızla kendine çevirip yüzüme baktı. "Silah mı kullandırdılar sana?! Bunu nasıl yaparlar!"

"Hepimiz kullandık... Tek ben değildim. Atış yapmaya başladım. Yapamadım zaten tahmin ettiğimden daha zordu fakat o sıra bir şey anımsadım..." Boğazım kupkuruydu. "Babam ve benim, ilk elimize silah aldığımız zamanı..."

"Marin." Devamını getiremedi. Defalarca yutkundu fakat devamını söyleyemedi.

Gözyaşlarım daha da şiddetlendi. Gözlerimden yaşlar sağanak olup akarken bedenim kuş gibi titriyordu. Abim, hiçbir şey demeden bana sarıldı. O kadar sıkı sarıldı ki, yılların acısını çıkartmaya ant içmiş gibiydi.

"Babam." Hıçkırmaktan konuşamadım. "Babama çok kötü bir şey yaşatmışım ben. Silahı tekrar elime alana kadar anımsayamadım... Beni neden kendinden uzaklaştırdığını, neden burada barındırmadığını o an, anladım. Hatırladım ben abi, o anı hatırladım."

"Marin sen çok küçüktün kardeşim..." O da benim gibi ağlıyordu. "Çok küçüktün. Ben bile küçüktüm. Annemi istiyordun. Dayem diye diye uykuya dalıyor, sabah olunca yine başlıyordun. Okula yazdırdık, kafanı dağıtmaya çalıştık ama ne yaparsak yapalım annemin ölümünü hiçbir zaman kabullenmedin."

Beni kendinden ayırmadan konuşmaya devam etti. "Konaktaki herkesin belinde silah vardı. O zamanlar kimse emanetsiz gezmezdi. Ortalık kötüydü çünkü, silah benim için olmazsa olmazdı. Ekmek su gibiydi. Kimse de garipsemezdi. Babam kendi silahlarını çalışma odasına bırakmış. Oraya girmişsin."

Pembe ayakkabıları olan Marin'i hatırladım. Ortalıkta gülerek koşuşturan, Milan konağından ayrılmayan, annesinin peşinden ayrılmayan ve abisiyle durmadan kavga eden...

Kelimeler ikimizin de boğazında düğüm oldu. Birbirimizin yüzüne dahi bakamıyorduk. "Babamın silahıyla kendini öldürmek istemişsin." Abim bana daha çok sarıldı. "Annemle buluşacağını düşünmüşsün, çocuk aklı işte. İçi dolu silahı eline alıp oyun kadar basit bir şey sanarak ölmek istemişsin, Marin."

Ağlayışlarım bütün odayı dolduruyordu. İçim, içimden çıkana kadar ağlıyordum. İkimizin de yaşları birbirine karıştı ve biz en son annem öldüğünde bu kadar ağlamıştık. "Babam seni zar zor ikna etti. Silahla şaka olmazdı. Sen anlamıyordun, öyle küçüktün. Seni öyle elinde silahla görünce aklı başından uçmuştu, hatırlıyorum, kapı ağzından sizi izliyordum. Hâlâ da dalıp dalıp o anlara gider, anlarım ben. O gün bugündür bizim konağa silah girmez. Sevmez de babam. Çareyi seni göndermekte buldu. Teyzemle konuştu, kısa sürede bizden kopup gittin, Marin..."

"Ben bilmiyordum," dedim kısıkça. "Bilmiyordum abi. Ben unuttum gitti. O an, olayın ciddiyetini anlayamamışım ama şimdi anlayabiliyorum. Hiçbir baba, evladı kendini öldürürken görmek istemez. Ben ona kötü bir şey yaşatmışım. Çok kötü hem de. Beni uzak tutmak istemekte haklıymış.

"Ne seninle konuşacak ne de sana babalık yapmaya yüzü yoktu çünkü bu olaydan hep kendini suçlu tutu, Marin." Beni kendinden ayırdığında yüzüme bakmaya başladı. "Ne kadar suçlu olmadığını anlatsak, dil döksek de olmadı. Senin silahsız bir ortamda, düşmanlığın, kan davasının olmadığı, töreye kurban gitmeyeceğin bir yerde büyü diye çok çabaladı. Sen babamı özledin de, babam seni hiç özlemedi mi sanıyorsun Marin?"

Omuz silktim. "Hiç gelmedi ki. Bir baba evladını özlüyorsa niye gelmez, Mahir abi? Gelmedi, görüşmedi, konuşmadı, mesajıma dahi cevap vermedi!"

"Sana en ufak bir şey yapsa, bundan yüz bulacağını ve bir daha babamı bırakmayacağını biliyordu. Belki düşüncesi yanlıştı fakat Marin sen anneme de babama da çok düşkündün. Onun bir mesajına bile atlar gelirdi. Bizden, buradan uzak kal diye seni babasızlıkla cezalandırdı."

Burnumu seslice çektim. "Bana her şeyin düzeleceğini söyle," diye mırıldandım sessizce. "Bana, babamın artık böyle bir adam olmayacağını, kızına babalık yapacağını söyle. Çünkü ben, benden başkalarına babalık yapmasına artık katlanamıyorum!"

"Söz," dedi abim kalın sesiyle. "Söz abim. Şimdi olmasa bile her şeyi düzelteceğim." Alnımdan öptü. "Öncesinde şu kocanın durumunu düzeltmeliyiz."

Ondan tamamen ayrıldığımda elimin tersiyle gözlerimdeki yaşları sildim. Artık kendimi daha iyi hissediyordum. Bu konuşmayı babamla yapmak isterdim fakat babamla şimdi konuşmasam daha iyi olacaktı. En azından abimle konuşmak çok iyi gelmişti.

Ona kararlı gözlerle bakarken, "Hastaneye gitmek istiyorum," dedim.

"Yatış için mi?" diye sorduğunda ona gözlerimi devirdim. "İstanbul'da bildiğimiz iyi bir ruh ve sinir hastalıkları hastanesi var. İste, hemen oraya yatışını yaparız. Başka türlü bu deliliğini tedavi edebilecek gibi değiliz."

"Abi..." dediğimde sesim uyarır bir tonda çıktı.

"Salak mısın Marin sen?!" diyerek gürledi. "Ne hastanesi? Ne hastanesinden bahsediyorsun kızım sen? Seni gördükleri yerde öldürebilirler! Koskoca Barzan Ağa'nın oğlunu vurmuşsun! Barzan Ağa lan o! Barzan Ağa! Millet karşısına çıkmaya korkuyor! Sen gitmişsin oğluna iki kurşun sıkmışsın! Bu işin şakası yok! O adam seni gördüğü yerde adamlarına vurdurur! Bunu bile bile nasıl hastaneye gitmek istersin?!"

Söylediklerinde sonuna kadar haklıydı. Babam hastanede vurulmuş bir şekilde yatarken Barzan Ağa'yı gördüğüm ilk anı hatırladım. Çok korkutucu bir adamdı. Herkes onu görünce başını eğiyordu. O bastonunu yere vurduğu an, herkes irkilirdi. Bana diğer herkes gibi çok kızgın olacaktı. Haklıydı da. Yaptığım normal bir şey değildi. Birini vurmuştum. Elime silah almış, birine sıkmıştım.

"Sonsuza kadar kaçamayız," dedim soğukkanlı davranmaya çalışırken. "Bu işi nereye kadar sürdüreceğiz? Ben yaptığımın arkasındayım!"

Oturduğu yerden kalktığında bana sinirle baktı. "Yok Marin, sen cidden akıllanmazsın. Niye doğru düzgün oturmuyorsun ki? İlla kurtlu gibi davranmak zorunda mısın?"

"Madem böyle bir şey yaptım." Gardımı düşürmedim. "Bana da bunu kabullenmek düşer. Kimseden korkum yok. Oğulları her ne kadar suçlu olsa da, yaptığım zaten affedilecek bir şey değil. Nasıl ki, evlenirken hiçbirinize sormadıysam, şimdi yaptıklarımın da hesabını vermeyeceğim! Ya beni kendi elinle hastaneye götürürsün ya da yolumdan çıkar arkamdan haberimi beklersin, Mahir Ağa!"

Abim kafasını iki yana salladığında dilini damağına vurdu. "Hazırlan o zaman," dedi sakin kalmaya çalışarak. "Karan Ağa'ya öldüyse baş sağlığına, ölmediyse geçmiş olsuna gidiyoruz."

🕸️

Üstümdeki kan lekeli kazağı henüz çıkartmamış, onun yerine Berivan'ın zorla giydirmiş olduğu ceketle arabadan aşağıya inmiştim. Üstümde kocamın kanı vardı. Kocamın kanı...

Burnumdan akan kanlarla, onun bedeninden akan kanlar birleşmiş, kazağımı lekelemişti. Kanlı kazakla gezmek beni rahatsız etse de, hastanede nasıl cebelleştiğimi bilmediğim Karan Milan'dan dolayı üstümü değiştirmemiştim. Değiştirsem kesin laf söz olacaktı. Hiçbir şey umurumda değildi artık.

Sonuç olarak onları gözü başka biliyor; benim göğsüm başka biliyordu.

"Bir de utanmadan hastaneye mi gelmiş? Vah başımıza gelen..." İşittiğim kısık seslere döndüğümde konuşan kadınlar hızlıca önüne döndü. Hastane çok kalabalıktı. Babam vurulduğundaki kalabalık hiçbir şeymiş, bunu Milanlar'dan biri vurulunca anlamıştım.

"Gerçekten karısı mı vurmuş?"

Bir başkası konuştu.

"Karısı değil diyorlar. Karısı vurmuş olsa nasıl hastaneye gelecek ki? Barzan Ağa yaşatmazdı."

Her bir adım attığımda insanların konuşması daha çok artıyordu. Abim, benden önce ilerleyip kocamın nerede olduğunu öğrendi. Danışmadan aldığı bilgiyle tekrar yanıma doğru geldi. Berivan, ailesiyle henüz konuşmadığı için kendini uzak tutuyordu.

"Buradan Marin," dedi abim koluma girdiğinde beni çekiştirdi. "Bütün katı kapatmışlar. Asansörü de durdurmuşlar, merdivenleri kullanalım." Ne dediyse karşı çıkmadan ona ayak uydurdum. Merdivenlerden ben değil ölüm çıkıyordu.

Milan konağıyla karşı karşıya geldiğimde ne olacaktı?

"Yenge."

Duyduğum sesle bakışlarımı kaldırdım. Zahir. En son gördüğüm halinden bir hayli sinirliydi. En azından beni hâlâ yengesi olarak görüyordu.

"Zahir," dedim buz gibi bir tonda. "Abin ne durumda? Doktoru size bilgi vermiş."

"Bir de soruyor musun yenge?" dediğinde adımlarımı durdurdum. "Herkes şu an çok sinirli. Sen git, sonra gelirsin. Şimdi seni burada görürlerse kıyamet kopar."

"Şimdilik hiçbir yere gitmeyeceğim, Zahir." Kararlı gözlerle ona baktım. "Abinin ne durumda olduğunu söyle. Çok durmayacağım zaten. Hayati tehlikesi var mı?"

"Merak ediyorsan söyleyeyim," dedi bozulduğunu gizlemezken. "Öldürmemişsin."

"Öldürmek istemediğim içindi," derken sesimin titrememesi için çaba gösterdim. "O anın nasıl olduğunu sen de biliyorsun! En yakından şahit oldun! Ona, bana yaklaşma dedikçe yaklaştı!" Bunu nasıl yaptığımı aklım halen almıyordu. Bütün nefretim, kızgınlığım, dargınlığım beni baştan çıkarmış, gözümü kırpmadan onu vurmama neden olmuştu.

''Yemin yemin diye sayıkladın, yenge." Kızgın harfler dudaklarından döküldü. "Silahı elinden almaya çalıştım ama sen gözünü kırpmadan abimi vurdun. Kendinden geçmiş gibiydin.''

Onu onaylarcasına baktım. ''Diğerleri nerede? Herkes ne yaptı? Onu vurduktan sonrası bende yok."

"Barzan Ağa'yı ne sen sor ne ben söyleyeyim, yenge," dedi Zahir. Sesindeki korkuyu iliklerime kadar hissettim. "Behiçe anne ve Zühre... Mahvoldular. Hele abimi öyle kan içinde görünce akılları başlarından gitti. Hiç karşına almaman gereken iki insanı da karşına aldın. İkisi de seni gördüğü yerde parçalar. Sana o yüzden git diyorum, onlar bile bu haldeyse diğerlerinin elinden seni kimse kurtaramaz."

''Kahretsin..." dedim perişan bir sesle. "Ne olacak şimdi?'' Onu vurana kadar aklım başımda değildi, keşke vurduktan sonrada olmasaydı ama oldukça kendimdeydim.

"Sen hangi yüzle buraya geliyorsun?"

Zühre, uzun koridordan bana doğru geldiğinde abim hızlıca yanıma gelerek beni arkasına geldi. "Baldız," dedi Zühre'ye doğru. "Sakin olun. Neyin ne olduğunu dinlemeden kimseye kızmaya kalkmayın."

"Neyini dinleyeceğim enişte?!" dedi Zühre dolu olan gözlerle. "Abimi vurdu! Bir de karşımıza çıkıyor!"

Herkes bir anda başımıza toplandığında, abisinin benim tarafımdan vurulduğunu bilmeyen bile öğrenmişti. Tanımadığım sıfatlardan nidalar yükselirken, "Ne?" dediler. "Karan Ağa'yı vuran bu kadın mıdır? Kimdir bu kadın! Hangi cüretle vurur!"

"Zühre..." dedi Behiçe Hanım. Onun sesini işittiğim an, bakışlarımı yüzüne çevirdim. Perişan bir haldeydi. Bunca zaman bana iyi davranan kadını, ağlatmaktan beter etmiştim. O güler yüzü, masum tavrı silinmişti. "Gel kızım buraya," diyerek kıvırcık saçlı kızı kendine doğru çekti. "Baban duymasın şimdi bağırdığını..."

"Gidecek!" dedi Zühre keskin bir dille. "Gitsin! Abimin canına kast etti! Onun yüzünden ölebilirdi!"

"Yapma kızım bak zaten zor ayağa kalktın," dedi Behiçe Hanım. "Bağırıp çağırmanın kimseye faydası yok. Abinin iyi olması için dua edelim."

"Behiçe anne," diyerek ağlamaya başladı Zühre. "İstemiyorum bu kızı burada, söyleyin gitsin! Gitsin, onun burada yeri yok! Abimi vurdu... Abimi vurdu benim..."

"Behiçe Hanım," diye seslendiğimde sesim titremişti. Kimseye değil de Zühre ve Behiçe Hanım'a üzülmüştüm. "Ben—"

"Git," diyerek lafımı kesti Behiçe Hanım. "Burada durmanın kimseye faydası yok. Abini de al, git. Diğer türlü abini gördükleri yerde vururlar, bir de sizin yüreğiniz yanmasın." Bakışlarını bana çevirmemişti bile. Tıpkı oğlu gibi yüzüme dahi bakmıyordu.

"Oğlunuzu görmeden gitmeyeceğim."

Zühre bana doğru atak yaptığında Zahir önüne geçerek engel oldu. Hiddetine yenik düşerek, "Onu asla görmeyeceksin!" dedi. "Senin abimi görmeye hakkın yok, hiçbir şeye hakkın yok!"

"Mahir," dedi Behiçe Hanım nahif bir tonda. "Kız kardeşinle birlikte hastaneden çıkın. Başımız yeteri kadar kalabalık. Huzursuzluk çıkmasın oğlum." Abim kafasını salladığında elimi kaldırdım.

"Gitmeyeceğim," dedim inatla.

Abim beni çekip, "Neyi diretiyorsun Marin?!" dedi. "Görmüyor musun insanların halini? İstemiyorlar seni işte!" Koridorun başına doğru çekmeye çalışırken ona karşı çıkmaya çalıştım.

"Bırak!" desem de beni dinlememişti. "Bırak Mahir!" diye bağırdım. "Onu görmeden hiçbir yere gitmiyorum!"

"Marin Hanımağam."

Emrullah'ın seslenmesiyle ikimiz de aniden durmuş, önce birbirimize sonra sese doğru dönmüştük. Konuşmaya devam etmesi için yüzüne baktığımda Emrullah dudaklarını araladı. "Karan Ağa'm sizi çağırıyor. Madem görmek istiyor, buyursun gelsin, diye iletti."

Bölüm sonu.

Continue Reading

You'll Also Like

222K 10.7K 36
"Kabuk bağlayan yaranı her kaşıyışında canın aynı şekilde yanar , acıyı kanatırsın. Bir zaman sonra tekrar kabuk bağlar yaran.. Konu gönül yarası olu...
16.7K 1.1K 12
"Bana âşıksın." dedi kıkırdayarak. "Ölüm olsan bile sadece beni öldürebilirsin, ben de seni. İkimiz birbirimizi." Yarım bir nefes verdim. "Âşığım dem...
9K 1.2K 29
Rhosin diyarı sonsuz baharın eşlik ettiği büyünün canlılara miras kaldığı gerçek üstü bir dünyadır. On büyük şeytanın zulmünden kurtulduğundan beri d...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

695K 51.9K 5
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...