DÜŞLER AĞIDI

By zanegzo

22.4M 1.3M 2M

𝚃𝚊𝚖𝚊𝚖𝚕𝚊𝚗𝚍ı. ❝Bir düş, bin ağıt.❞ Marin Alakan çok küçük yaşlardayken doğduğu topraklardan ayrılmak... More

DÜŞLER AĞIDI
Bilgilendirme
GİRİŞ
☾ BÖLÜM 1 ☽
☾ BÖLÜM 2 ☽
☾ BÖLÜM 3 ☽
☾ BÖLÜM 4 ☽
☾ BÖLÜM 5 ☽
☾ BÖLÜM 6 ☽
☾ BÖLÜM 7 ☽
☾ BÖLÜM 8 ☽
☾ BÖLÜM 9 ☽
☾ BÖLÜM 10 ☽
☾ BÖLÜM 11 ☽
☾ BÖLÜM 12 ☽
☾ BÖLÜM 13 ☽
☾ BÖLÜM 14 ☽
☾ BÖLÜM 15 ☽
☾ BÖLÜM 16 ☽
☾ BÖLÜM 17 ☽
☾ BÖLÜM 18 ☽
☾ BÖLÜM 19 ☽
☾ BÖLÜM 20 ☽
☾ BÖLÜM 21 ☽
☾ BÖLÜM 22 ☽
☾ BÖLÜM 23 ☽
☾ BÖLÜM 24 ☽
☾ BÖLÜM 25 ☽
☾ BÖLÜM 26 ☽
☾ BÖLÜM 27 ☽
☾ BÖLÜM 28 ☽
☾ BÖLÜM 29 ☽
☾ BÖLÜM 30 ☽
☾ BÖLÜM 31 ☽
☾ BÖLÜM 32 ☽
☾ BÖLÜM 33 ☽
☾ BÖLÜM 34 ☽
☾ BÖLÜM 35 ☽
☾ BÖLÜM 36 ☽
☾ BÖLÜM 37 ☽
☾ BÖLÜM 38 ☽
☾ BÖLÜM 39 ☽
☾ BÖLÜM 40 ☽
☾ BÖLÜM 41 ☽
☾ BÖLÜM 42 ☽
☾ BÖLÜM 43 ☽
☾ BÖLÜM 44 ☽
☾ BÖLÜM 45 ☽
☾ BÖLÜM 46 ☽
☾ BÖLÜM 47 ☽
☾ BÖLÜM 48 ☽
☾ BÖLÜM 49 ☽
☾ BÖLÜM 50 ☽
☾ BÖLÜM 51 ☽
☾ BÖLÜM 52 ☽
☾ BÖLÜM 53 ☽
☾ BÖLÜM 54 ☽
☾ BÖLÜM 55 ☽
☾ BÖLÜM 56 ☽
☾ BÖLÜM 57 ☽
☾ BÖLÜM 58 ☽
☾ BÖLÜM 59 ☽
☾ BÖLÜM 60 ☽
☾ BÖLÜM 61 ☽
☾ BÖLÜM 62 ☽
☾ BÖLÜM 63 ☽
☾ BÖLÜM 64 ☽
☾ BÖLÜM 65 ☽
☾ BÖLÜM 66 ☽
☾ BÖLÜM 67 ☽
☾ BÖLÜM 68 ☽
☾ BÖLÜM 69 ☽
☾ BÖLÜM 70 ☽
☾ BÖLÜM 71 ☽
☾ BÖLÜM 72 ☽
☾ BÖLÜM 73 ☽
☾ BÖLÜM 74 ☽
☾ BÖLÜM 75 ☽
☾ BÖLÜM 76 ☽
☾ BÖLÜM 77 ☽
☾ BÖLÜM 78 ☽
☾ BÖLÜM 79 ☽
☾ BÖLÜM 80 ☽
☾ BÖLÜM 81 ☽
☾ BÖLÜM 82 ☽
☾ BÖLÜM 84 ☽
☾ BÖLÜM 85 ☽
☾ BÖLÜM 86 ☽
☾ BÖLÜM 87 ☽
☾ BÖLÜM 88 ☽
☾ BÖLÜM 89 ☽
☾ BÖLÜM 90 ☽
☾ BÖLÜM 91 ☽
☾ BÖLÜM 92 ☽
☾ BÖLÜM 93 ☽
☾ BÖLÜM 94 ☽
☾ BÖLÜM 95 ☽ ☾ FİNAL ☽
YILDÖNÜMÜ ÖZEL BÖLÜM

☾ BÖLÜM 83 ☽

157K 11.8K 20.6K
By zanegzo

83. BÖLÜM
BEBEKLER

Evden çıkmamızla birlikte onun kucağında dışarıya doğru adımladığımızda fazla ışıktan dolayı gözlerimi kısmıştım. Yüzümü onun boynuna gömerken teninden gelen hoş kokusunu içime çektim. Sigara kokusu gömleğinin üzerinde sinmiş haldeydi ve rahatsız ettiriyordu. Aynı şekilde alkol kokusu da yoğundu ama boynundaki kendine has kokusu hep aynıydı.

"Senden bir saniye olsun ayrılmak istemiyorum Karan." diye mırıldandığımda, kollarımı boynuna dolayıp artan kilomla birlikte ona yardımcı olmaya çalıştım

"Ayrılmayacağız." dediğinde sesi olduğundan kendin emin çıkmıştı. Ayrı düştük ayrı kaldık ama o beni yanındayken bile özlediğini defalarca söyleyen birisiydi. Beni yavaşça yere bıraktığında çalışan helikopterin yanına geldik. Kulağıma ilişen yüksek gürültü yüzümü buruşturmama neden olurken pervanelerden dolayı şiddetli bir rüzgar vardı.

"Şimdi şu yeleği giydirelim sana." dedi, beni tamamen bıraktığında yanına gelen adamlardan birisi yelek uzakmıştı. "Helikoptere bineceğiz."

Bakışlarımı etrafa çevirdiğimde kalabalığa baktım. Zahir ve Mert'i görebiliyordum. Demir ve Melek'le yakından ilgileniyorlardı. Yanımda olan yedi kızı gördüğümde tedirgin bir şekilde durduklarını gördük etrafa korku dolu gözlerle bakıyordu. "Kızları ne yapacağız?" diye sorduğumda bakışlarımı onlardan ayırmadan konuştum.

"İlgileneceğiz." dedi Karan, yeleği bana giydirdiğinde fermuarımı kapatıp saçlarımı dışarıya çıkardı. Alnıma dudaklarını bastırdığında parmakları yüzümü yavaşça avuçladı. "Önce kendimize gelelim. Bebeğimin ve bebeklerimin sağlığından emin olayım sonra sıra onların olacak."

"His'e bir şey olmuş mudur?" dedim meraklı bir ifadeyle, ne Bronz'u görebiliyordum ne de His'i. Onu kucaklayıp dışarıya çıkarmıştı ama sonraki akibetini görememiştim.

"Umarım iyidir." dedi, endişeli bir şekilde. Olanlara inanamıyordum. Eğer bomba zamanında patlamasaydı neler olurdu bilmiyordum. "Onu görünce aklıma sen geldin. Çok kötü oldum." Karan'ın kirpikleri titremişti.

Bedenimi ürperti kapladığında üşüdüğümü hissettim. "Ben de mi öyle gözüküyordum?" diye sorarken bakışlarımı gözlerinin içine odakladım. Elaya vurgun gözleri bana hep aynı ifadeyle bakıyordu. Sıcak bakışlıydı.

"Hatırlamak istemiyorum." dedi, zihnine düşen anılarla gözlerinde buğu belirdi. Onunla beraber çok şey yaşamıştık. Büyük ihtimalle bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçip gidiyordu. "Hepsi geride kaldı. Hiç yaşamamış gibi olacağız."

"Bronz çok endişelendi." dedim, onun o panik ve çaresiz halleri bana Karan'ı hatırlatmıştı. İçeriye girer girmez onu sormuş, yerde baygın halde yatan bedenini görünce deliye dönmüştü. "Bir sen olamasan da gözü His'ten başkasını görmüyor gibi."

"Kolay kolay birine bakacak birisi değil ama benimde gözümden kaçmadı." dedi Karan, hafifçe gülümsediğinde yüz ifadesi aniden toparlayıp sert çehresine döndü. "Dedikoduyu bırakalım."

İleriden yanıma koşar adımlarla gelen Suna'yı gördüğümde aramızdaki mesafeyi kapatıp çekingen bir tavırla önümde durdu. "Deniz kızı..." dedi, bakışları direkt olarak bendeydi. "Senden ayrı mı kalacağız?" Etraftaki olan bir sürü adamı görünce ister istemez korkmuş olmalılardı. Onun arkasından iki kız daha geldiğinde hepsinin bakışlarında Ezgi'yi hatırlıyordum. "Seninle olsak?"

Karan bana doğru yaklaşıp, "Bahsettiğin kızlar mı?" dedi, sadece benim duyabileceğim bir tonda konuştu. Sesinde yoğun bir şaşkınlık vardı. Kafamı sallamakla yetindiğimde yüzümde sahte bir gülümsemeyle hiçbir sorun yokmuşçasına kızlara baktım.

"Çok küçük bunlar..." dedi Karan, benden aldığı sessiz yanıtla birlikte yüzünde uğradığı bozgunun izleri vardı.

"Evet." dedim, aynı fısıltıyla. "Çok küçükler."

Karan, uzun boyundan dolayı dizlerinin önüne çöktüğünde kızlarla aynı boya gelmeye çalıştı. Onlara dokunmadan mesafesini koruduğunda, "Deniz kızını hasteneye götüreceğim. Kontrolleri yapılacak, o zamana kadar sizden ayrı kalacak ama sonrasında sizin yanınızda olacağız." dedi, güven verircesine.

Suna kafasını salladığında diğerlerinin yanına ilerledi. Karan dizlerinin üstünden ayağa kalktığında gözlerini kısıp etrafı kontrol etti. "Yasmin!" diye bağırdı. Yasmin ismi tanıdık gelince onun baktığı yere baktım. İki kadın yan yana dururken bakışları bize dönmüştü. İkisi de daha önce yanımıza sızmaya çalışan kadınlardı onları görmüştüm. "Devin'le birlikte buraya gelin!"

Beray ve Devin yanımıza geldiğinde, bakışları bizde gezdikten sonra Karan da durmuştu. "Psikolog ayarlayın." dedi Karan. "Bir de kadın hastalıkları ve çocuk doktoru getirin. Bizim işlerimiz bitene kadar bu kızlar size emanet. Erkeklerden biraz korkuyorlar mümkünse yanlarından hiç ayrılmayın."

"Tamam gerisi bizde." dedi Yasmin, bana gülümsediğinde aynı şekilde ben de ona gülümsedim. "Bir şey olursa haberleşiriz."

Kızlarla teker teker konuşup güvende olacaklarını söylediğimde sorun çıkarmadan iki kadınla birlikte gitmişlerdi. Onları siyah lüks minibüs tarzı olan arabaya bindirdiklerinde çok geçmeden alandan uzaklaşmışlardı. Keşke Ezgi de onlarla birlikte olabilseydi ama ne yazık ki o pisliklerin yüzünden toprağın altındaydı.

"Buyur yenge." dedi daha önce görmediğim takım elbiseli adam. Gözünde siyah gözlük, altında beyaz spor ayakkabılar vardı. Siyah camlı gözlüğünden gözlerini göremiyordum ama kafasını Karan'a doğru çevirdi.

"Bronz'un evine mi gideceğiz Safa?" dedi Karan, elimden tutup beni de kendisiyle beraber helikopterin merdivenlerinden çıkardı.

"Evet abi." dedi, elinde bantlarla gelirken kaşlarım çatılmıştı. Arkasında saçları üç numara olan bir adam belirdiğinde ondan daha kaba saba bir tipteydi. O adamı daha önce Bronz'un yanında görmüştüm. Yakın korumasıydı sanırım.

"Karımın gözünü kapatmayın. Koynumda yaslı kalacak etrafa bakmaz. Benim gözümü bağlayabilirsiniz." dedi Karan, çatılan kaşlarımla onları dinlerken Safa'nın arkasında olan adam kafasını iki yanına salladı. Karan beni bırakıp arka koltuğa geçtiğinde ortadakine oturdu.

"Neden bağlıyorsunuz?" diye sorduğumda hiçbir şey anlamamıştım.

"Bronz'un evi gizli bir yerde. Koruması Zorlu ve kendi dışında kimse bilmiyor. O yüzden oraya gidenler gözü kaplı gitmek zorunda." dedi Karan bana açıklamak istercesine. "Oraya gideceğiz çünkü şu an güvenli bir ortamda olmamız gerekiyor olabilecek tehlikelere karşılık. Şu an İstanbul'un en güvenli yeri onun evi."

"Anladım." diye mırıldandım.

Safa ve diğer adam birbirlerine baktığında, "Abi yengeninde bağlasak?" diye sordu.

"Hayır Safa." dedi Karan, sert bir tavırla. Bakışları beni bulduğunda kucağını işaret etti. Olanları anlamadığım için sessiz kalırken bir şey yemeden Karan'ın açmış olduğu kucağına oturdum. "Kafasını kaldırmayacaktır zaten hali yok. Uyur birazdan kucağımda duracak."

Safa, Karan'ın yanına geldiğinde bana dikkat ederek gözlerini bağladı. Geriye çekildiğinde bir önümüzdeki koltuğa oturdu. Kemerlerini bağlayıp yerleştikten sonra diğer adam da Safa'nın gözlerini bağlamıştı. "Zorlu'dan dayak mı yiyeyim illa abi onu mu istiyorsunuz?" dedi Safa.

"Benim için yemez misin Safa?" dedi Karan, muzip bir ifadeyle. Diğer adam bana korkutucu gözlerle bakarken bakışlarımı ondan çekip Karan'ın göğsüne yüzümü yasladım. Kapılar kapandıktan sonra ayakta olan adam önlere doğru ilerledi.

"Sen iste Bronz abimden de dayak yerim Kral abim benim." dedi Safa, sahici bir sesle. "Yani helikopteri Zorlu kullanmasa hiç havası yok ama işte helikopteri kullanabildiği için Bronz abim varsa yoksa Zorlu diyor." dediğinde sesi kısık çıkmıştı. "Bir de kızıyla ilgileniyor. Evini de biliyor, her şey de Zorlu."

"Kıskançlık seziyorum biraz." dedim, onun kinayeli konuşmasına karşılık gülerek karşılık verdim.

"Eh her insan yakın koruma olmak ister yenge." dedi Safa.

"Bir ara benim korumalığını yapıyordun Safa." dedi Karan, sesi pürüzlü çıkmıştı. "Güzel günlerdi."

Safa oturduğu yerde rahatsızlandı. "Evet bana aylarca deniz kızını aratmıştın abi. Bir de rüyama giriyor deyip duruyordun seni de kaybettik diye üzülmüştüm." dediğinde kaşlarım çatılmıştı. "Bulamadık ya en çok ona üzülüyorum."

"Deniz kızı mı?" dedim şaşkınlıkla. "Deniz kızını mı arattırıyordun Karan sen?"

"Pardon yenge vardı... Hay ağzıma sıkayım." dedi Safa, elini dizine sertçe vurduğunda tok bir ses çıkardı. "Yani öylesine yenge Karan abim bir bakın bakayım demişti biz de hiç aramadık. Dedik deniz kızı denizde olur, hiç aramayalım. Sonra işte sizinle evlendi."

Karan güldü. Hoş sesi kulaklarıma ilişirken beni kucağında sıkıca sardı. "Aramamıza gerek kalmadı Safa çünkü deniz kızı beni buldu." dedi Karan, dudaklarını saçlarımın üzerinde hissettim.

"Deniz kızı bu kadın mı abi?" dedi Safa, sesindeki şaşkınlık ben de kahkaha atma isteği uyandırdı.

"Kim olmasını isterdin Safa?" diye sorduğumda gözlerim kapalı olduğu için etrafıma bakmadan konuştum.

"Oh Allah'ıma şükür. Ben Karan Milan'ın deniz kızına olan aşkından delirdiğini düşünmüştüm. Neyse ki anlattıkları gerçekmiş." dedi Safa, derince bir nefesi dışarıya savurdu.

"Lan yalan mı söylüyorum sanıyordun!" dedi Karan, sert bir tavırla sinirle konuştu. "Zorlu'dan önce dayağı benden yiyeceksin!"

"Estağfirullah abim." dedi Safa, eğleniyor gibiydi. "Yanlışım varsa sık abiciğim ama biraz gerçeklikten uzaktı. Yok denize düştü ben kurtardım da, bir daha unutamadım da. Bir de yenge gör bir yeminler ediyor başkasına asla—"

"Safa!" diye bağırdı Karan.

"Sustum ben." dedi Safa, kısık bir sesle onun bağırışından korkmuş olmalıydı. "İyi uçuşlar dilerim."

İkisinin bu haline kıkırdadığımda uzun bir süre sonra ilk kez bu kadar gülmüştüm. Demir bizi bütün gün güldürmeye çalışıyordu espirileri o kadar bayatlamıştı ki üzülmesin diye yalandan gülüyordum. His usta bir oyuncu olduğu için Demir'in moralimizi yüksek tutma çabalarına karşılık kahkaha ile yanıt veriyordu.

"Seni göremiyorum bebeğim." dedi Karan, benim duyabileceğim bir tonda fısıldarken yüzünü yüzüme sürttü. Parmakları tenimde gezerken hasretliğini gidermeye çalışıyordu. "Kokunu o kadar özlemişim ki." dedi ve derin bir nefes aldı. Yüzünü saçlarıma gömerken onun sıcaklığında huzur buldum. "Çok güzel kokuyorsun."

"Sen leş gibi kokuyorsun Karan." dedim, kızgınlıkla. "Ben yokken kendini alkole ve sigaraya mı verdin gerçekten?" derken kızgınlığım sesimden fazlasıyla belli oluyordu. "Kendine bakmam gerekirken kendini, kendi ellerinle yok mu ediyordun?"

Parmaklarımı kurşun yarası olan koluna yerleştirdiğimde tüy dokunuşunu aratmayan bir incelikte dokundum. "Üstelik vuruldun." derken fiziksel olarak iyi gözükse de mental olarak benim gibiydi. "Herkesle, benimle ilgileneceksin diye koluna baktırmadığıma eminim." Sırtımda duran elini aldığımda kucağıma koyup bileğinde az önce gördüğüm izlerde parmaklarımı gezdirdim. "Bileklerine oldu? Ne oldu benim Karan Milan'ıma?"

"Senin bana bakmanı istiyorum." dedi Karan, huysuz bir sesle.

Kucağında yükselip gözlerimi hafifçe araladım. Dudaklarımı çenesine bastırdığımda geriye çekilip, "Bunca zaman sen bana baktın. Artık sen benim koca bebeğim olacaksın." deyip sıcak bir şekilde gülümsedim. "Ben sana bakacağım."

Onun dudakları kenara kıvrıldığında söylediklerim hoşuna gitmiş olmalıydı ki gülümsedi. Uzanıp çenesinden tekrar tekrar öperken Safa'nın gözü bağlı olduğu için umursamadım. Hoş gözü bağlı olmasa da umursamazdım.

"Karancığım." diye fısıldadım kulağına doğru. Sesim ilgiyle çıkarken ona defalarca bıkmadan söylemek istiyordum. Onun inada bindirdiği kadar ben de bindirmiştim ama hiç bu raddeye geleceğimizi düşünmemiştim. Bu günlere geleceğimizi bilseydim ilk istediği an söylerdim. Ona denizin ortasında gemi de söylediğimde yüz ifadesi aklımdan çıkmıyordu. "Sevgilim benim."

Yüzündeki gülümseme daha çok arttı. Uzanıp gülüşünden onu öptüm. "Gözlerim kapalı saymıyorum bunu." dedi, homurdanarak. "Dudaklarını görmem lazım."

Bir şey söylemek için dudaklarımı araladığım sırada helikopterin içerisinden sinyal sesleri yükseldi. Ne olduğumu bilmediğim için etrafıma bakarken, camın dışarıdan ormanlık alanı gördüm. Karan benden için bakmaz demişti ama benim meraklı bir yapım olduğunu unutmuş olmalıydı. Ne yapayım bağlasalarmış gözümü, bağlamazsanız merak edip bakarım tabii ki.

"İnişe geçiyoruz." dedi Safa, sinyal sesleri kesildiğinde büyük ihirmalle o ne olduğunu bildiği için rahattı.

Helikopterin inişe yaptığını fark ettiğimde hiç açmamışım gibi gözlerimi kapatıp Karan'ın koynuna gömüldüm. Dakikalar sonra pervanın güçlü sesi azalırken havadaki boşluk hissi gitmişti. Karan hareketlenirken, gözlerindeki bandı çıkartıyordu. Safa ve pilot olan kaba saba adam helikopterden indiklerinde kocamın kucağından kendimi indirdim.

"İlk önce doktora gözükeceğiz." dedi, önden ilerlediğinde bana yolu gösteriyordu. Etrafıma meraklı bir ifadeyle bakarken nereye geldiğimizi anlamaya çalışıyordum. Büyük bir ormanın içerisindeydik, ormanın açık kısmından helikopter iniş yapmış, pist alanına iniş yapmıştı. Onun dışında kalan her yer ağaçlarla kaplıydı. Güzel br atmosferi olduğu için kendimi bakmadan alamıyordum.

"Ooo yanında fıstık getirmişsin." diyen kişiye doğru döndüğümde Sanaç'ı gördüm. Gülen bir yüz ifadeyle bize doğru yaklaştı.

"Yavşamadan dur Sanaç." dedi Karan, onunla birlikte yürürken Sanaç yanıma gelip bana sarıldı. Onun sıcak karşılayışına sevinmeden edemezken kendimi tekrardan evimde gibi hissetmiştim.

"Ne yapayım böyle güzel kadınlar olunca iltifat etmeden duramıyorum." dedi Sanaç, bana göz kırptığında Karan'la uğraşmayı sevdiği belli oluyordu. "Yani güzele güzel demek sevapmış, yalan mı yenge? Eh ben de çok cennetlik bir adam sayılmam ama biraz sevap point kazanayım."

"Karımdan uzak dur." dedi Karan, konu ben ve karşı cinsse hiçbir şakaya gelmiyordu.

"Bronz'da lokumla gelmiş. Lokumu rahat durmamış yara almış biraz. Bronz çıldırdı. Bana bile bağırdı sen düşün artık." dedi Sanaç, yüz ifadesi düştüğünde benimde yüzümdeki gülümsemem aniden silinmişti. "Neyse bir yengem baygınsa diğeri ayakta buna da şükür."

"Sanaç, His'in durumu nasıl?" diye sordum hızlıca. Onu deli gibi merak ediyordum. Bronz bir şey olmayacak demişti ama saniyelerle cebelleşmiştim. Başka bir şey olsaydı ona o an müdahale edebilirdim ama zehir öyle bir şeydi ki, tıbbi yardım gerekiyordu.

"İyi iyi, bizi de çok korkuttu ama neyse ki bir şey olmadı." dedi Sanaç, üzgün bir tonlamayla. "Müdahalesi zamanında yapılmış."

"Şükür çok korktum ona bir şey olacak diye." diye mırıldandığımda onu görmeden içim rahat etmeyecekti.

"Sizi kurtarmak için canını feda etti. Hisar'a can borcum var." dedi Karan, aynı duyguyla.

"Hepimiz borçluyuz." dedi Sanaç. Bakışları arkamıza düştüğünde, "Serdal," diye seslendi. Arkama döndüğümde uzun boylu bir adamla karşılaşmıştım. Ona bakmak için kafamı kaldırmak zorunda kalırken boyunun uzun olduğunu düşündüğüm kocam bile yanında kısa duruyordu. "Hastaneye kadar eşlik edin."

"Zorlu," dedi Sanaç, helikopteri kullanan adama doğru döndü. Zorlu diye bahsettikleri adamın o olduğunu yeni anlamıştım. "Giriş çıkışları kapatın. Gün doğana kadar kimse ayrılmayacak buradan."

"Karan..." dedim, uzun boylu adamı takip ederken alanın içerisinde yürümeye başladık. "Babamlar ne durumda? Sizinkiler?"

"İyiler bebeğim. Hepsi seni çok özledi. Baban biraz senin yokluğunda hıncını benden çıkardı ama hak ettim. Hakkıdır yapsın." dedi Karan, kolunu omzuma attığında beni kendine doğru çekti.

"Konuşabilir miyim?" diye sordum. Onları fazlasıyla merak etmiştim. Sadece onlarda değildi, Mardin'i konağı bile o kadar çok özlemiştim ki bunca yıldır gitmemiş olmama rağmen kısa sürede o güzel şehre bağlandığımı fark ettim. "Daha fazla merak etmesinler en azından görüntülü konuşursam gidene kadar içleri rahat olur."

"Olur bebeğim, uyumadan önce konuşuruz." dedi Karan. Bir evin içerisine girdiğimizde asansöre doğru ilerledik. Uzun boylu adam Karan'la bir şeyler konuşurken etrafı incelemekten onların konuşmalarına kulak asmadım. Dört kat aşağıya indiğimizde uzun bir koridordan geçtik.

Beyazın hakim olduğu bir alanla karşılaşınca burnuma ilaç kokuları gelmişti. Hastaneyi andıran kokuya karşılık yüzümü buruşturdum. Bronz'un ev tabiri diyemeyeceğim malikaneden hallice yerinde hastane bile vardı. Küçük bir polikinikliği andırsa da bütün her şey var gibiydi.

Acil alanına geçtiğimizde iki doktor karşıladı bizi. Kadın ve erkek doktoru gördüğümde onları karşı istemsizce önyargılı olmuştum. Karan sedyeye geçmemi işaret ettiğinde bir şey demeden geçip oturdum.

"Karım hamile, ikiz bebeklerimize hamile." dedi Karan, Türkçe yerine İngilizce konuşurken İngilizce bildiğim için ne dediğini anlamıştım. "Bütün kontrollerinin yapılmasını istiyorum. Yirmi dört yaşında..." derken bakışları beni buldu ve Türkçe konuştu. "En son ne zaman bir şey yedin?"

"Yemeğe başlamıştık bir iki lokma bir şey yedim onun haricinde bir şey yemedim." diye yanıtladığımda kusma isteğim gelmişti. Midem almıyordu hiçbir şeyi, o herifin evinde yediğim her şeyi kusmak istiyordum ama mecburdum olduğum için yemek zorunda kalmıştım.

"Bir şeyler yemiş. Aç karnına yapılanlar sabaha kalabilir. Diğer önemli olan her şeyin şimdi yapılmasını istiyorum." dedi Karan, beni bıraktığında iki doktor yanıma gelmişti.

Kadın doktorun bakışları beni bulurken üzerimdeki bol kıyafetlere rağmen belli olan karnıma düştü. "Kadın doğum doktorumuz yok, Bronz bey bize bu bilgiyi vermedi. Kan değerlerini kontrol edebiliriz ama ultrason ile görüntüleme yapamayız maalesef." dedi, kendi dilinde konuşurken tedirgin olmuştu.

"Tamam, o da sabaha kalabilir." dedi Karan. Beni yatırdıklarında kollarımı açarken tansiyonumu ölçüp sonrasında kan almışlardı. Karan başımda dururken bakışlarımı ondan ayırmıyordum. Elim karnımda gezerken doktorların bir şey yapabilme hissi beni bir türlü terk etmiyordu. Karan dakikalar sonra aklına bir şey gelmiş olacak ki bakışları beni buldu. "O pezevenk seni doktora gösterdi mi hiç?" diye sordu kızgınlıkla.

"İki gün önce, gemideki olaydan sonra doktor muayene etti. Bebeklerimiz sağlıklı, gelişimleri normal her şey güzel ilerliyor." dedim, sıkıntı içerisinde. Burçin kontrol ettiği için içim hiç rahat değildi. Belki yalan söylemişti, belki başka bir şey vardı. Hayrettin'e çalıştığı için ve benim sorun çıkarmamam benden gizlediği bir şey olabilirdi.

"Tamam güzelim." dediğinde yüzüme düşen saçlarımı geriye iteledi. "Ben elini tutacağım. Arkaya yaslan ve seni kontrol etmelerine izin ver. Bir şey olmayacak." diye devam ettiğinde tedirgin olduğumu fark etmiş olacak ki güven verircesine konuştu.

Yarım saat geçerken doktorlar benimle olan işini bitirmişti. "Size de bakalım, Mr Milan." dedi içlerinden birisi.

"Gerek yok, sadece karımla ilgilenin lütfen." dedi Karan, umursamaz bir tavırla.

"Karan!" dedim uyarır bir tonda. Bakışlarımdaki sertliği görmesiyle o da kaşlarını çatmıştı. "Kolunu aç ve bakmalarına izin ver!" Gözlerimi ondan çekip doktorlara çevirdiğimde, "Bana ne yaptıysanız aynısını ona da yapın." dedim konuşabildiğim kadarıyla. "Lütfen."

Karan ağzını açıp bir şey demek üzereyken, "İtiraz istemiyorum." dedim konuşmasına izin vermeden.

Bütün işlemlerimiz bittiğinde, doktorlar çıkan sonuçları teker teker bize göstermişti. Benim durumumum iyi olduğunu, her zamanki gibi sıvı kullanmayı arttırmam gerektiğini söylediler. Karan'a güçsüz düştüğü için vitamin desteği verilip, yarasını tekrar kontrol etmişlerdi. Onun dışında hiçbir sıkıntımızın olmaması içimi rahatlatmıştı. Küçük hastaneden çıktığımızda evin dışına doğru ilerledik.

"Marin nasıl oldun?" diyen Bronz'u gördüğümde bize doğru geliyordu. Yüz ifadesi sertken gözleri neyin ne olduğunu açıkça gösteriyordu. Hali biraz endişeli gibiydi. 

"İyiyim, Bronz." dedim, sıcak bir şekilde. Karan'a doğru yaklaştığımda onu işaret ederek, "Onunlayım daha iyi olacağım." diye devam ettim. "Asıl His nasıl? Sanaç durumunun iyi olduğunu söyledi. Kendine geldi mi?"

"Gözünü açar açmaz beni sinir etmeyi başardığına göre iyi durumda." dedi Bronz, ifadesiz bir tonda konuşurken sıkıntıyla nefesini verdi.

"Onu görebilir miyim?" diye sorduğumda oradan çıkıp buraya geldiğimden beri onu sayıklıyordum.

"Zor uyuttum." dedi Bronz. "Sabah görüşseniz daha iyi olacak." Bakışlarımdaki imayı fark etmiş olacak ki gözlerini benden ayırıp kocama doğru yöneltti. İleriyi çenesiyle işaret edip, "Şu bloğu size ayırdım Karan, Safa göstersin size. Devia hanımda bu gece burada kalacak bir ihtiyacınız varsa söyleyin getirir size." dedi.

"Sağ ol kardeşim." dedi Karan, yorgun olduğu sesinden belli oluyordu. "Yarın kendi evimize geçeriz."

"Ne demek her zaman..." dedi Bronz, dudakları kenara kıvrıldığında Karan'ın omzuna elini koyup dostane bir tavırla sıktı. "Artık eskisi gibi olacağız. Lafını bile yapmana gerek yok kardeşim."

"Geçelim mi abi?" diye soran Safa, yanımıza geldiğinde evi işaret etti. Burada sadece bir tane ev yoktu, birkaç tane daha ev vardı ve hepsi köprülerle birbirine bağlanmış haldeydi. Ortaki büyük, diğer ona bağlı olan evler daha küçük yapıdaydı.

"Safa, yardımcıdan taze meyve ve ılık ballı süt getirmesini ister misin? Bir saat sonra getirirse iyi olur." dedi Karan, evin önüne bizi getiren Safa'ya konuştu.

Safa kafasını salladığında, "Tabii abi söylerim ben. Siz rahatınıza bakın." dedi ve bizi bırakıp yanımızdan ayrıldı. Evin içerisine girdiğimizde büyük bir salon bizi karşılamıştı. Geniş ferah yapısıyla, içerisinde sarmal bir merdivenle üst katlara çıkıyordu.

"Burası ne kadar büyük bir yer." derken sadece evden değil, bulunduğumuz alandan bahsediyordum. "Mardin bu kadar büyük değil!"

"Bronz burayı tamamen kendisi yapmış. Onun tasarımı." dedi Karan kapıyı kapatıp yanıma gelirken o da etrafı kısaca inceledi.

"Ben de hep kendi evimi tasarlamak istemişimdir. Bizde İstanbul'da kendimize ait böyle sıfırdan bir yer yapabilir miyiz Karan?" diye sorduğumda ışıldayan gözlerle ona baktım. Hazır satılık bir yer değilde, tamamen ikimizin zevklerinden oluşan kendimize yetecek kadar ormanın içerisinde bir yer istiyordum. "Hem bebeklerimiz için güzel bir yer olur."

"Olur, artık İstanbul'da da yaşayacağız. Önceden iki üç ayda bir geliyorduk. Artık Mardin'e daha az gideceğiz çoğu zaman burada olacağız." dediğinde sıcak baktığını belirtmişti. "Yakın bir zamanda mimar buluruz, istediğimize göre yeni bir yaptırırız. Sen iste yeter ki."

"Gerçekten mi? Neden böyle bir radikal karar aldın?" diye sorduğumda Mardin'e daha az gideceğiz kısmına takılmıştım.

"Senin için bazı işlerime geri döndüm." dedi Karan, buğulu bir sesle. Bana o defteri tamamen kapattığını söylemişti. Hiç açılmayacak bir defter demişti hatta. "O yüzden burdada olmamız gerekiyor. Birlikte olacağız. Tek olmayacağım. Mardin'de hem işlerimiz daha az olacak. Biliyorsun töre olayları biz ağa ve hanım ağa olduğumuzdan beri eskiye nazaran azaldı. Sıfırlanmayacak belki ama daha az tutacağız."

Kollarını arkadan bana dolayıp omzuna çenesini yasladığında yanağımdan öptü. Duruşunu bozmadan öylece dururken konuşmaya devam etti.

"Zahir mezun oldu. Elfida ile ne yaşadıysa biraz aklı başına gelmiş gibi. İki yıldır okulunu uzatıyordu. Sıkı tutunup mezun olmaya baktı. Şirkette stajyer olarak işe başladı. Mert biraz hırpalıyor onu sana ne yapıyorsa on katını yapıyor üstelik sen CEO idin. Zahir stajyer olunca hiç acımıyor." dediğinde şaşırmadan edememiştim. Bir buçuk ayda neler olmuştu neler. Hayat bir şekilde ben olsam da olmasam da devam ediyordu. Zahir için sevinmiştim. "Zahir orada hamlanıp isterse yükselecek istemezse kendi şirketini kurabilecek yaşta."

"Senin için buradaki şirkete tayinini istedim. Zaten doğum izninde olacağın için buraya temelli taşınsak bile hemen çalışamayacaksın." derken onu dikkatle dinledim. "Sonrasında kendini hazır hissettiğinde buradaki şirkette işe başlayabilirsin."

"Sen peki sevgilim?" diye sorduğumda kendinden hiç bahsetmemişti.

"Ben sadece senin kocan ve çocuklarımın babası olmak istiyorum. Arkaplanda birkaç işim devam edecek onun dışında şirkette çalışmayacağım." dedi Karan, emin bir tavırla. Çocuklarımın babası olmasına gülümsemeden edememiştim. Kendini sadece bize adamak istiyordu. "Yedi hafta benim için çok ıstıraplıydı. O kadar kötü rüyalar gördüm ki, uyanmaya çalıştım uyanamadım. O yüzden hiç uyumadım."

Boynuma dudaklarını sürttüğünde uzun uzun öpücükler kondurdu. "Ama kabus bitti. Uyandım artık. Sen buradasın, bebeklerim burada." derken elleri karnımda gezdi.

"Yer altına mı döneceksin tamamen? Barların vardı... İstanbul'da ki her mekan senin neredeyse." dedim, merakla. Beni tutup içeriye doğru götürürken ona karşı çıkmadım. Odalara bakıp bakıp ilerlerken gördüğümüz banyo ile içeriye girmiştik.

"Onlar hep benimdi. Arkaplanda devam edecek eskisi kadar başlarında durmayacağım." dedi Karan. Küvete su dolması için musluğu açtı. Üzerindeki gömleğini çıkartırken onu izlemeyi bırakıp ben de üzerimdeki kıyafetlerden kurtuldum. Kıyafetlerin hepsini yakmak istesem de burada yapamayacağım için hepsini çöpe attım.

"Anladım... Zamanla her şey daha iyi oturacak sanırım." dedim, belirsiz bir sesle. Saçlarım çıplak bedenime dökülürken hamilelikten dolayı irileşen göğüslerimi kapatıyordu. Aynadaki halime baktığımda kendime içim acımıştı. Kilo almıştım, yanaklarım şişik duruyordu. Ama bakımsızlıktan ölüyordum.

"Yaşadıkça alışacağız." deyip yanıma geldiğinde Karan beni alıcı bir gözle süzdü. Lavabonun üstünde takılı olan aynada birbirimize bakarken arkadan yaslandı. Onun çıplak bedenini hissederken sıcaklığı tenimi ısıttı. "Hem biz daha hiçbir şey yaşamadık güzel karım. Yaşayacağımız çok güzel anılarımız var."

Ona doğru döndüğümde bakışlarımı bakışlarıyla buluşturdum. Beni kollarımdan tutup kaldırırken lavabonun yanına oturttu. Dudakları dudaklarımı bulurken bacaklarımı aralayıp kendi bedenini yerleştirdi. Elleri çıplak bedenimde arsızca gezerken göbeğimin büyüklüğüne yabancı geliyordu. Bu büyüklüğü garipsemişti. Karnımdan aşağıya inerken bacağımdan tutup iyice kendine çekti. Tenime sürttüğü parmakları kalçamı bulurken nefes nefese bir halde geriye çekildi.

"Çok dolgunlaşmışsın..." diye fısıldadığında gözlerinin karardığına şahit oldum. "Bu halini çok sevdim. Daha da kilo alacaksın. seni daha çok hissedeceğim." Sertçe yutkunurken bakışları göğüslerimde durdu. Birkaç saniye oyalanırken kaç kere yutkundu bilmiyordum. "Sikeyim," dediğinde gözlerini sıkıca kapattı. "Kendimi çok zor tutuyorum inan."

"Tutma Karan." diye mırıldanırken parmaklarımı ensesindeki saçlarına yerleştirdim. Kulağıma fısıldayışım tüylerini diken diken ederken göğüs kafesi sertçe yukarıya kalktı. Onu çok özlemiştim. Her şeyiyle ona yanıyordum.

"Hayır," dedi ve kirpiklerini kaldırdı. Dudaklarını boynuma bastırıp aşağıya doğru düz bir çizgide ilerlerken göğüslerime kadar indi. "Hemen değil." Kendini dizginlemeye çalışıyordu. "Biraz daha bekleyebilirim." Yüzümü avuçlayıp dudaklarıma küçük bir buse kondurdu. "Bekleyebiliriz."

"Ben beklemek istemiyorum." diye inatlaştığımda hormonlardan dolayı bütün duyguları en uçta yaşıyordum. Zaten kocamı aşeren biri olarak haftalardır görmeyişim ona özlem duymama neden olmuştu.

"Kendi evimize geçelim." dedi Karan, kendini tuttuğu belli olurken onu daha fazla zorlamanın anlamı yoktu.

"Senin olduğun her yer ev bana." derken yanağımdaki eline yüzümü yasladım. Avucunun ateşi yanağımdaki ateşi körüklüyordu. "Nerede olduğumuz önemli değil." diye fısıldadığımda gözlerinin içine uzun uzun baktım. "Sen varsan, evimdeyim demektir."

Dövmeli parmağı dudağımı bulurken üzerinde yavaşça gezdirdi. Aralayıp parmağını dişlerimin arasında aldığımda acımadan ısırdım. "Isırma Marin!" dedi Karan, hiddetle. Parmağını benden kurtaramazken dilimi değdirip ıslattım. "Isırma bebeğim ısırma!" diye lafını yenilerken daha fazla canını acıtmadan dişlerimi rahat bıraktım.

Dudağımı dışarıya kıvırdığımda parlak gözlerle ona baktım. "Özlemişim ne yapayım?" dedim, tatlı bir edayla.

"O büzdüğün dudağını ısıracağım senin."

"Sen canımı acıtmazsın ki."

Aramızdaki mesafeyi azalttığında beni öpmeye başladı. Alt dudağımı kendine hapsederken yavaşça emdi. Dili içeriye girmek için beklerken bulduğum fırsatta dudağına dişlerimi bastırdım. "Ah," diye inledi Karan. Hızlıca geriye çekildiğinde çatılan kaşlarıyla bana baktı. "Isırma Marin!"

"Görmeye görmeye dişlerini mi sivrilettin ne yaptın? Körelmesi lazımdı!" derken aynadan dudağına baktı.

"Bana kızarken çok tatlı oluyorsun, o yüzden seni daha çok ısırasım geliyor Karan."

"Su doldu, küvete girelim," dediğinde musluğu kapatıp suyun akışını kesti. Oturduğum yerden inip neredeyse taşmak üzere olan küvetin içerisine kendimi bıraktım. Sıcak su tenimi kendine hapsettiğinde rahatladığımı hissettim. Karan'da içeriye girdiğinde, kenardaki sabunlardan içerisine atıp köpürmesini sağladı. İkimizin olmasıyla su baya taşmıştı.

Kendisi küvetin ucuna yerleştiğinde gelmemi işaret etti. Yorgun düşen bedenimle ona doğru ilerlediğimde karnım büyük olduğu için hareketlerim oldukça kısıtlıydı. Bacaklarını beni arasına alırken sırtımı göğsüne yasladım. Saçlarımın hepsini arkamda toplarken beni iyice kendine bastırıp rahat olmamı sağladı. "Ne aşerdin güzelim?" diye sordu ilgiyle. "Canının istediklerini söyle hemen aldıralım. Neler yedin içtin bilmiyorum, canın ne istedi?"

"Çok bir şey istemedi." dedim, yine ara ara canımın istediği şeyler olmuştu ama modum sürekli düşük olduğu için nazlanacağım kimsem olmadığı için kısa sürmüştü.

"Gerçekten çok şey istemedi." dediğimde en son istediğim şey aklıma gelmişti. "Biraz şeftali istedim gibi ama sonra hemen geçti. Bir kere çilek reçeli aşermiştim ya canım hiç o kadar bir şey çekmedi. Umarım bebeklerimizde şeftali lekesi olmaz!"

"Senden bir iz olmuş olur." dedi Karan.

Eline lifi aldığında tenimde gezdirmeye başladı. Su seviyesi göğüslerime kadarken köpüren köpükle birlikte boynuma kadar çıkıyordu. "Karan... Ben biraz oradayken boşluğa düşünce çocuklarımıza isim düşündüm." diye mırıldandığımda o kadar süre boyunca yaptığım tek şey dergiler karıştırmak olmuştu. "Senin aklında bir isim var mı?" dedim merakla. "Doğuma üç ay kaldı. Hatta daha az, ikiz olduğu için erken doğum bekliyoruz biliyorsun."

Aklımda bir sürü isim vardı. Hem kız için hem erkek için ama son olaylardan sonra her şey daha belirgin olmuştu.

"Rüyamda çocuklarımızı gördüm Marin. Erkek bebeklerdi. Birine Umut ismini vermişsin. Birine Deniz. Senin gibi okyanus kokuyorlarmış." dedi Karan, kırık bir sesle. "Sonra pezevenk oyun oynarken iki tane kız bebek bulmuş. Çok üzüldüm onları görünce, Allah anne ve babasına sabır gelsin. Biliyorsun hep kızımız olsun istemiştim. Onları görünce aklıma Okyanus ve Deniz isimleri geldi."

"Deniz çok güzel... Annemin adı." dedim gülümseyen ifademle. Deniz ismi kesin olarak aklımdaydı hatta ilk hamile olduğumu öğrendiğim zaman direkt olarak aklıma o gelmişti. "Cinsiyetlerini bilmediğimiz için hep hem kıza hem erkeğe uyan isimler düşündüm."

Kafamı yana çevirip gözlerimizi buluşturduğumda bir sürü yaşanmışlık aklıma gelmişti, "Aklıma Mahinev ismi geldi." dedim üzgün bir tonda. "Kızımız olursa onu koyalım diyecektim ama sonra kızımla Genelev Milan diye dalga geçerler diye vazgeçtim." derken dudaklarım kenara kıvrıldı. "Koymayalım o ismi tamam mı?" 🥲

"Koymayalım, beğenmedim." dedi Karan, hoşnut olmayan bir ifadeyle. "Hiçbiri Marin kadar güzel olamaz."

"Cinsiyetlerini öğrenmedin mi?" diye sordu dakikalar sonra.

"Sensiz öğrenmek istemedim." dedim net bir şekilde. "Sensiz hiçbir şey yapmak istemedim Karan. Tam zamanında geldin. İyi ki geldin kocacığım."

"Daha fazlasına ben de dayanamazdım Marin." Yanağını yanağıma yasladığında ellerini karnıma yerleştirdi. Karnım ikiz çocuğun olmasıyla tekli hamilelere göre daha büyükken Karan'ın iri elleri bile küçük kalıyordu. "Yüreğim kaldırmıyordu artık sensizliği deniz kızım."

Onun sesinden deniz denmesini çok seviyordum. O deyince kendimi denizin sıcak sularında buluyordum.

"Birisinin adını Deniz koyalım mı?" diye sorduğum anda karnımın iç yerinden bir darbe hissettim. Yumuşak ama tok darbenin etkisi birkaç kere tekrarlanırken harelerim şaşkınlıkla genişlemişti. "Hissettin mi sen de?" derken sesim heyecanla çıkmıştı. Elimi Karan'ın ellerinin üzerine koyarken onunla birlikte daha çok bastırdım.

"O neydi?" dedi Karan, karnımdaki tekmeleri o da hissederken şaşkınlıkla konuştu.

"Beni tekmediler!" dedim yüksek bir sesle. İlk kez beni tekmeliyorlardı. Bunu ilk kez hissederken gözlerim dolu dolu olmuştu. "Karan beni tekmelediler!"

Parmakları karnımı daha çok sardığında her bir tekme avucunun içine yansıyordu. "Canın acıdı mı?" dedi merakla. "Nasıl bir his, acıtıyor mu?"

"Hayır... Acımadı." dedim, belirsizlikle. Göbeğim bir anda atıyordu. Kalp atışının çok yavaş haliydi. "Böyle şey gibi. Çıkmak istiyor ama çıkamıyor gibi. Acısı yok ama gücünü hissedebiliyorum." Güçlü bir baskıydı, dudaklarımdan çıkan kelimelerimle tarif edemiyordum ama Karan da benimle aynı duyguları paylaşıyordu. Denizin altında el çırpmak gibi, ağır bir hareketlenme vardı. "Hani denize—" derken tekrar tekme atmıştı. "Bak yine!"

"Marin güzelim ben kafayı mı yiyorum yoksa Deniz deyince seni mi teklemiyor bu ufaklık?" dedi Karan.

"Deniz..." diye mırıldandığımda karnımda bir tekme daha belirdi. İkimizde şaşkınlıkla baktığımızda derimin altındaki belirginlik her seslenişimizde dışarıya çıkmak istiyor gibiydi.

"Karan!" dedim, yoğun bir duyguyla. "Gerçekten! Deniz deyince beni tekmeliyor!"

Karan elini tekrar yerleştirdiğinde büyük karnımda etraflıca gezdi. Dövme işlenmiş parmakları suyun altında gezerken her bir taraftan kendini hissettirdi. "Deniz'im..." dedi boğuk çıkan sesiyle. "Anneni tekmeleyi bırak bak, canını acıtmak istemezsin değil mi?"

Onun yalandan kızmasına kıkırdadım. Gülüşlerim fayanslardan yankı yaparken kalbimin ritmi artmıştı. Çok değişik bir duyguydu. Onları bu şekilde hissetmek bana mutluluk veriyordu. "Onlara deniz kızı masalını okurken hiç tepki vermiyorlardı. İlk kez senin yanında beni tekmelediler. Sanki babalarına kavuşmayı bekliyorlarmış gibi bunca zaman tepksiz kalmışlar." dedim, bir ara onları hiç hissetmemiştim ve deli olacağımı sanmıştım. Çok korkmuştum.

"Elimi nereye koyarsam orayı tekmeliyor." dedi Karan.

"Senin sıcaklığını seviyorlar, özlemişler." diye mırıldandığımda gözlerimden yaşlar akmamak için zor duruyordu. Hormonlarım zaten altüst durumdayken en ufak şeye saatlerce ağlıyordum. "Bunca zaman mahrum kalmışlardı."

"Bana bak Deniz yoksa beni mi kıskanıyorsun annene dokunuyorum diye? 'Anneme dokunma benim o!' mu diyorsun? Bir ay yokum diye hemen beni unuttunuz mu bebeğim?" dediğinde sesi olduğundan üzgün çıkmıştı. Gözümden bir damla yaş akıp giderken Karan'ın varlığına içimden şükür ettim. "Zamanında doğun bebeklerim, erken gelmeyin bizi de telaşa sokmayın."

"Karan ben bir karar aldım..." dedim suyun içerisinde hala dururken beni tamamen yıkamasına izin vermiştim. Parmakları saçlarımda gezerken saç diplerime ellerinden şifa akıtıyordu sanki. "O kadar çok yalnız kaldım ki bir sürü kitap okudum hamilelik hakkında."

"Hmm." dedi Karan, sıcak suyun içerisinde o da benim gibi mayışırken devam etmem için ağzının içinde mırıldandı.

"Suyun içerisinde doğum yapmak istiyorum."

"Ne?" dedi, bunu dememi beklemiyor olacak ki şaşkınlıkla konuştu. "Suda mı doğum yapacaksın?"

Kafamı ağır hareketle salladım. "Evet bir sürü kitap okudum, Burçin delirmemem için bana sürü kitap getirmişti. Bunun için iyi bir hastane bulmalıyız. Çok rahatmış bebeklerimiz direkt suyla buluşsun, suda doğsunlar istiyorum." dedim, emin bir şekilde.

"Deniz kızımın bebekleri..." diye fısıldadı Karan. "Tam onlara yakışır bir doğum şekli." Fikri benimle uyuşurken kafasını olumlu anlamda salladı. "Çok hoşuma gitti benim." Suyun içerisinde olmak beni rahatlatılacaktı. Normal doğumlara göre üç dört saat daha kısa sürüyordu. Ağrısı aynıydı ama böyle bir seçeneğim varken suda doğurmak istiyordum.

"Tanıdığım bir doktordan bu konu hakkında bilgi alırım. Bize birilerini önerir."

"Konaktakiler kesin karşı çıkar." dedim, belirsizlikte. Herkes çok bilinen bir şey olmadığı için garipseyecekti büyük ihtimalle.

"Babama kalsa seni evde doğurtur aman torunlarıma bir şey olmasın diye." dedi Karan, alay edercesine.

İkimizde küvetten çıktığımızda havluya sanırıp odalardan birine geçtim. Karan önceden kıyafetlerimi ayarladığımı için gelişime hazırlıklıydı. Kısa sürede ikimizde kıyafetlerimizi giydiğimizde üzerime alıcı bir gözle baktım.

"Karan..." dedim, hoşnut olmayan bir mırıldanmayla. "Sanki bana olmadı gibi..." dediğimde üzerimde dapdar olan geceliği işaret ettim. Saten alt beli lastikli olduğu rahatlıkla olmuştu. Üstüm ise neredeyse patlayacak gibiydi. Göğüslerimde büyüdüğü için üst kıyafetlerde daha çok zorluk yaşıyordum.

"Bebeğim çok güzel duruyorsun..." dedi Karan, yutkunuşuyla birlikte beni süzerken kan görmüş vampir gibi bana saldırmamak için zor duruyordu.

"Ya bana yiyecekmiş gibi bakma Karan!" dedim, yalancı bir sesle. "Üstündeki çıkartır mısın? Onu giyeyim rahat edemeyeceğim böyle."

Yanıma geldiğinde üzerindeki tişörtü ensesinden tutup tek hamlede çıkarttı. Ben de kendi üstümdeki çıkartırken sıkıştığımı kaldıramadığım kolumla fark etmiştim. Giyerken zaten cebelleşmiştim ama ben onu bedenimin ıslaklığına verip aldırmamıştım. Meğersem çok kilo aldığım için içine zorla girmiştim!

"Dur bebeğim ben hallederim son kıyafet bükücü burada," dedi Karan, benim askılıyla savaşımı gördüğünde elini etek ucuna yerleştirdi. "Yırtmazsam ölecekmişim."

Konuşmasıyla birlikte bedenim bir esaretten kurtulurken üstümdeki geceliği hiç çaba göstermeden ortadan ikiye ayırdı. Ona genişleyen harelerimle bakarken ağzım açık kalmıştı. Sütyen giymediğim için bütün bedenim ortadayken çok geçmeden yırttığı geceliği kenara fırlattı. Kendi tişörtünü başımdan geçirip giymeme yardımcı olurken ona öldürücü bakışlar atmayı ihmal etmedim.

Banyoya ilerleyip saçlarımı taradığımda örmeye çok üşenmiştim. Yatak odasına geçip onun yanına tekrar adımladığımda elimdeki tokayı ona gösterdim. "Saçlarımı örer misin?" diye sorduğumda en masum bakışlarımı attım.

"Gel kucağıma."

Hiç sesimi çıkarmadan kucağına geçip oturduğumda bedenimi dikleştirdim. Saçlarımı eline aldığında, bir süre öylece durdu. "Nasıl yapacağımı unuttum, oysaki bana öğretmiştin..." dedi dalgın bir sesle. "Üçe mi ayıracaktım ikiye mi?"

"Üç."

"Tamam şimdi bu Marin bebeğim," derken bir tutam alıp kenaraya ayırdı. "Bu bir bebeğim," dedi ve diğer bir tutamı ayırdı. "Bu da diğer bebeğim." Yine bir süre durduğunda ne yapacağını gerçekten unutmuş olacak ki sıkıntıyla nefesini verdi. "Sonra ne yapacaktım?"

"Çapraz yapacaksın aşkım." dediğimde arkama doğru hafifçe dönüp saçlarımı önüme aldım. "Bak böyle..." derken üçlü normal örgüyü ona göstermeye başladım. Ellerimi dikkatle takip ederken yarısına gelmişken, bir anda bir bütün ördüğüm saçımı bozmuştu. "Neden bozdun o kadar yapmıştım!" dedim büyüyen sinirle.

"Bu gece örmesen?" dedi masum bir ifadeyle. Kalbimin titrediğini hissederken, "Her şeyine hasret kaldım, açık kalsın." dedi.

"Sen iste yeter ki..." dedim, saçlarımı tamamen açtığımda sırtıma doğru bıraktım. "Karancığım." diye mırıldandığımda dizlerinin üstüne oturup tamamen ona doğru döndüm.

Dudakları kenara kıvrıldığında mutlulukla bana baktı. Sanki çocukken çok istediği bir şey gerçekleşmiş gibi bana bakıyordu. "Karancığım diyen dilini yerim senin." dedi boğuk sesiyle.

"İcraat görelim icraat."

"Bak sen..." dediğinde beni yatağa yatırdığında fevri hareketle üstüme çıktı. Tişörtün bolluğunda parmakları içeriye sızarken karnımı gıdıklamaya başladı

"Karan!" dedim gülüşlerimin arasında. "Gıdıklanıyorum yapma!"

"Karnın kocaman olmuş Marin!" dedi Karan, inanamıyordu hâlâ. "Buna rağmen nasıl gıdıklanıyorsun anlamıyorum?"

"Senin dokunuşların ben de gülme istediği uyandırıyor ondan sevgilim."

"Her bir zerreni." dedi boynumdan öptüğünde, yavaş yavaş aşağıya doğru indi. "Her bir hücreni," Karnımdan iki kere öperken bacaklarıma doğru geçip dizlerimi öptü. "Her bir noktanı öpeceğim senin."

"Çok mu özledin beni?" diye sordum muzip bir ifadeyle. Onun bu hallerini oldukça seviyordum. Sevgisini bana doruklarda yaşatıyordu.

"Çok özledim seni."

Kapı tıklatıldıktan sonra, "Karan bey?" diye aksanlı bir ses işittiğimde Karan üzerimden aniden kalktı.

"Devia hanım geldi." dediğinde, yataktan indi ve odadan dışarıya çıktı. Dakikalar sonra geri geldiğinde elinde tepsi vardı. Üzerinde çeşit çeşit meyve görürken iki bardakta süt vardı. "Şunları yedikten sonra hemen uyuyacaksın, sabah olduğunda ilk işimiz aç karnına doktora gitmek olacak."

"Karan ben iyiyim gerçekten." dedim, gerçekçi bir ifadeyle. "Bana hiçbir şey yapmadı. Sağlıklı beslendim onlar için hiçbir şeyimi aksatmadım, sen bana hep üç tane yediriyordun ya hep üç tane yedim yanımda sen varmışsın gibi."

"Kilo almışsın, çok iyi yapmışsın. Seni böyle gördüm ya başka ne isterim." dedi ve uzanıp dudaklarını alnıma bastırdı. "Aferin benim güzel karıma."

Meyveden yemeye başladığımızda His aklımdan bir türlü çıkmıyordu. "His'i merak ediyorum en son kötü bir hâldeydi." derken bana süt içirişi aklıma gelmişti. Sanki kız kardeşi gibi benimle ilgilenmişti.

"Kendine gelmiş, iyi olmasa Bronz bu kadar sakin kalmazdı." dedi Karan, düz bir ifadeyle. "Nasıl yaptı aklım almıyor. O pezevenk bir şey yaptı sandım. Belasını siktiğim."

"Yeme dedim beni dinlemedi. Bu kadar gözü kara olacağını düşünemedim." derken sesimden pişmanlık akıyordu. Gözlerimden yaşlar akarken bir anda ağlamaya başlamıştım. Kendimi o an çok çaresiz hissetmiştim. Biri benim için canını hiç düşünmeden feda etmişti. Üstelik hiçbir şeyim bile değildi. "Bir şekilde çıkardık oradan, başka bir yol bulurduk. Ama o beklemedi bile düşünmeden onun yemesi gerek kurabiyeyi yedi, son birkaç gündür kötü durumdaydı. Bana bir şey anlatmıyordu, ona bir şey olacak diye çok korktum."

Gözyaşlarımı eliyle silerken, "Tamam ağlama güzelim." dedi sıcak bir sesle. "Hepiniz iyisiniz, bir şey olmadı."

Sütlerimizi ve meyvelerimizi yedikten sonra yatağa tamamen yerleşmiştik. Işıkları kapattığımızda rahat bir yatakta yatmaya bile hasret kalmıştım. Karan başını koynuma koyduğunda dekolteme dudaklarını bastırdı.

"Göğüslerinde uyumayı özledim."

"Bebeklerimiz doğmadan özlemini al sevgilim." dedim, alay dolu bir sesle. "Sonra bana yok mu diye ağlamanı istemiyorum."

"Sen kocana kıyamazsın." dediğinde yanağımdan öptü.

Her zamanki pozisyonumu aldığımızda Karan beni kollarının arasına almıştı. Yüzünü saçlarımın arasına gömerken elini hep koyduğu karnıma yerleştirmişti. Sırtım göğsüne yaslı dururken gözlerimi usulca kapattım. Onun kokusunun arasında huzur dolarken kalın çıkan sesini işittim.

"Uyu bebeğim uyu, uyu bebeğim koynumda uyu." dedi kısık bir sesle. "Geceler varmasın sabaha." Kulağıma fısıldayışı uykumu iyice getirirken kendimi tamamen kocamın kollarına bırakmıştım. "Odamız gökyüzü, yatağımız bulut olsun."

🕊

"Marin?" diyen tanıdık sesi işitirken kafamı hızlıca kaldırdım. His'i karşımda gördüğümde oturduğum yerden ayağa kalktım.

"His?" dedim, aramızdaki mesafeyi kapattığımda. "Seni gördüğüme çok sevindim." diye sorarken kollarımı ona dolayıp karnıma dikkat ederek sarıldım. "Nasılsın?"

"İyiyim, kötüye bir şey olmaz merak etme." dedi His, alayla mırıldandı.

Kaşlarımı çattığımda, "Saçmalama His, kendine nasıl kötü dersin?" dedim kızgınlıkla. "Sen gördüğüm en cesur kadın olabilirsin. Üstelik astımın varmış resmen kendini bizim için feda ettin."

"Aklımı kullandım Marin, eminim sen de benim yerimde olsaydın sen de hiç düşünmeden yapardın." dedi büyük bir soğukkanlılıkla. "Geçti bitti, hiçbirimize bir şey olmadı önemli olan bu değil mi zaten?"

"Değil His," dedim kafamı iki yana sallarken. "Ölüm kolay gibi gözükse de değil. Arkanda bıraktıların ne olacaktı? Biz ne olacaktık?"

"Arkamda kimse yok ki benim, kimseyi bırakmıyordum." dedi içimi titreten bir sesle. Karşısında üşüdüğümü hissettim. "Kimsem yok, benim. Kimsesizim."

"Kimsesiz değilsin. Benim artık her şeyimsin His." dediğimde koyu gözlerinin içine baktım. "Her şeyim oldun, arkadaşım, sırdaşım, kardeşim." derken kelimelerimden doğruluk akıyordu. "Artık kocaman bir ailen var. Yeğenlerim var, onların teyzeleri olacaksın."

"Doğunca ben bunları yalnız bırakmam." dedi yarım bir şekilde gülümseyerek. "Onlara öğretmem gereken bir sürü şey var. İlk oyuncaklarını ben alacağım." derken az önceki ifadesinden sıyrılmıştı. "Sürekli Mardin'e gelirim artık, beni görmekten bıkarsın şimdiden söyleyeyim."

"İstanbul'a taşınacakmışız beni daha sık göreceksin. Yine her ay Mardin'e gideceğiz ama kısa süreli herhalde bir haftalığına gideriz. Çiftliğimiz var, atlarımız. Konaklarımız, yurtlarımız var. Onlar için mutlaka gitmemiz gerekiyor. Kopamayız oradan artık. Hem gitmişken hep beraber gideriz!" dedim heyecanla. Onlarla çok güzel anılarım olacaktı. Büyük bir aile olacaktım en önemlisi buydu.

"Kudurtmam gereken insanları kudurttum sonuçta her türlü amacıma ulaştım."

"Bronz mu?" diye sordum.

Omuz silktiğinde, "Bilmem." dedi His.

"Ne var aranızda? Yengemiz misin yoksa?" dedim ağzını ararken. "Bizimkiler yenge diyecek mi sana?"

"Bu kapıdan ilk girdiğim andan beri yengeleriydim." dedi His, kendinden emin bir şekilde. "Resmi değilim sadece." Bana göz kırptığında, "Acelem yok, hedefim sensin bebek." dedi.

"Sen uyurken Karan'la konuştum." dediğinde ona dikkat kesildim. "Aslında o da böyle bir şey düşünüyormuş denk gelmiş olduk. Ben senden önce cinsiyetlerini öğrenmiştim. Size sürpriz yapmak istiyorum Marin, eğer kabul edersen Karan ve sana bir şeyler hazırladım."

"Doktorlar konuştuğun zaman mı öğrendin?" diye sordum.

"Evet..." dedi ve bakışlarını benden kaçırdı. "Hiç yaşamayacağım duygular olacak, o yüzden bunu bana çok görmezsen cinsiyetlerini güzel bir gösteriyle açıklamak istiyorum."

"Ben ne diyeceğimi bilmiyorum His." dediğimde dudağımı ısırdım. Uzanıp elinden tuttuğumda yanında olduğumu belirtmek istedim. "Sana sorup yaranı tekrar tekrar deşmek istemiyorum ama bir gün seninde anne olacağına inanıyorum. Doğurmakla anne olunmaz, bir çiçeğin olur ona da annelik edersin. Annelik içten gelen bir şey. İçinde olduğunu biliyorum."

"Hayat herkese aynı pencereden bakmıyor."

İleriden Karan'ın geldiğini görünce His hızlıca ifadesini değiştirmişti. Konuyu kapattığını belirtirken üstelemedim. "Karan..." dedim, yanıma geldiğinde. "Bebeklerimizin cinsiyetlerini öğrenelim mi?"

"Olur," dedi Karan, bakışları ikimiz üzerinde gezerken ne olduğunu anlamaya çalışmıştı ama bir anlam çıkartamamıştı.

Kısa süre sonra arabaya geçtiğimizde Alakan ve Milan aşiretininde buraya geldiğini biliyordum. Sabah hep beraber toplanıp Karan'ın özel uçağıyla birlikte İstanbul'a geliyorlardı. Direkt olarak Karan ve His'in hazırladığı alana doğru geleceklerdi.

"Çok heyecanlıyım..." dedim, onunla arka koltukta otururken elini sıkı sıkıya tutuyordum. "Onlara isim bulacağız daha!" dedim damarlarımın arasında akan kanın hızı şiddetlenmişti. "Karan içim içime sığmıyor."

"Sakin ol bebeğim beni de panik yapıyorsun." dedi Karan. "Sence ne olacak cinsiyetleri?"

"Bence ikisi de erkek." dedim istekle.

"Bence ikisi de kız." dedi Karan.

"Ya neden!" dedim, kaşlarımı çatarken. "Hani erkek bebekte anlaşmıştık sevgilim? Senden bir sürü yapacaktık?"

"Benden başka olursa seni bir sürü kişiyle paylaşırım. Düşünsene ortalıkta bir sürü küçük Karan'lar var. Sana hiçbir şey giydirmeyecekler onu mu istiyorsun?" dediğinde aklımda bir sürü sahne geçmişti. Bacaklarıma dolanan iki küçük erkek. Kalbimin hızını arttırıyordu. "Puşt deyip duracaklar."

"Ya hayır!" dedim, aniden zihnime düşen anıyı Karan mahvetmişti. "Ama kız olursa da hep babacı olacaklar." dedim, inatlaşarak. "Kızlar babalarına düşkün olur."

"Anneleri sen olduğun için sana benden daha düşkün olacaklar."

"Alışverişe çıkmak istiyorum... Cinsiyetleri önemli değil sonuçta bizim miniklerimiz olacak." dedim, sevinçle. "Sonra isim seçeceğiz. Kız ya da erkek isimlerim hazır."

"Kararlaştırdın mı sonunda?" diye sordu Karan.

"Evet sonunda..." dedim, içime oldukça sinmişti. "Cinsiyetlerini öğrendiğimizde seninde aklında ilk beliren isimleri söyle bana, ben de söyleyeceğim. Büyük ihtimalle aynı düşünüyoruz sevgilim."

Bahsedilen alana geldiğimizde araba durmuştu. Bizim için kapıyı açtıklarından önce ben inmiş arkamdan Karan inmişti. Deniz kenarıydı. Uzunca masa hazırlanmıştı, beyaz renk vardı sadece.

"Kızım!" dedi babam. Bana doğru geldiğinde aramızdaki mesafeyi kapatıp beni kollarının arasına aldı.

"Babacığım."

Saçlarımın üzerinden öptü. "Prensesim benim." dedi sıcacık sesiyle. Ona sarılıp uzun uzun hasret giderirken arkasından Berivan ve Mahir belirmişti. Abim bana inanamayan gözlerle bakarken Berivan kucağında yeğenim Hilal'i tutuyordu.

"Abisinin gülü, kocaman olmuşsun kız!" dedi Mahir abim, şaşkınlıkla.

"Göbeğimden size sarılamıyorum bile." derken onlarla da hasret giderdim.

"Marin." diyen Barzan babamın sesini işitirken duyduğuma inanamamıştım. Bana ilk kez adımla hitap ediyordu. "Gelin hanım?"

"Barzan baba!" dedim, bozguna uğradığım yüz ifademden belli oluyordu. Bana gelip sarıldı. "İlk defa adımı söyledin, acaba bir gün sizin ağzınızdan adımı duyar mıyım diye düşünüyordum. Hatta inanır mısın Barzan baba, adımı bilmediğinizden korkuyordum."

"Sen benim için hep Hanım Ağa olacaksın." dedi Barzan babam keyifle. Arkasından Behiçe annem ve Delal hanım gelirken onlarla da hasret giderdim.

"Rahat bırakın karımı. Boğmayın şimdiden." dedi Karan, kaç kişiyle sarılmıştım bilmiyordum ama yüzümde güller açıyordu. "Sonra zaten bol bol vakit geçireceksiniz."

"Bizden mi kıskanıyorsun eşek sıpası!" dedi Barzan babam hiddetle.

"Barzan amca eşek sıpası derken kendine laf ettiğinin farkında mı? Değilse söyleyin rezil oluyor çünkü!" dedi Mert. Mert de yanıma gelip benimle sarılırken herkesi sandığımdan çok özlemiştim. İkizlerle de sarıldığımda saatler sürse asla bıkmazdım.

"Ne güzel hepimiz bir aradayız." diye mırıldandığımda herkese tekrar tekrar sarılıyordum.

"Eee niye topladınız bizi buraya? Deniz havası almaya mı geldik?" dedi Barzan babam, sanırım onlara ne için geldikleri söylenmemişti.

"Tamam baba biraz sabırlı ol yemeğine geç kalmayacaksın azıcık değerli vaktini çalacağım senden sonra yine yemeğe oturacağız." dedi Karan, babasıyla uğraşırken hem keyif alıyor hem almıyor gibiydi.

"Doktora gittik ve cinsiyetleri öğrendik." dedi Karan, sabah erkenden uyanıp gitmiştik. "Henüz bizde bilmiyoruz." dediğinde herkesten şaşkın nidalar dökülmüştü. "Burada bir aradayken hep beraber öğreneceğiz."

"Hay yaşayın sonunda!" dedi babam.

"Gel sevgilim biz öne geçelim." derken elimden tutup beni denizin kenarına doğru götürdü. Ayak uçlarıma denizin köpüklü dalgaları çarpıyordu.

"Karan..." dedim yerimde kıpırdanırken. "İçimde yaşam bulan bebeklerimizin cinsiyetini öğreneceğiz. Çok heyecan yaptım ben." derken dişlerim dudaklarıma eziyet ediyordu. "Baksana elim ayağım titriyor."

"Dur güzelim ben de iyice panik oldum." dedi Karan, ciddi durmaya çalışıyordu ama benim yanımdayken yapamıyordu.

"Nasıl öğreneceğimizi anlamadım ki." dedim, bizden başka kimse yoktu. Ailemiz az ileri de dururken neyle öğreneceğimizi anlamamıştım.

"Gökyüzüne bak." dedi Karan, kafasını kaldırdığında sonsuz maviliğe dikti. "Bize renklerini söyleyecek." Yerimde zıplamadan duramazken, "Zıplama sevgilim şimdi çocuklarımızı düşüreceksin!" dedi kızar gibi.

"Yerimde duramıyorum ki!"

"Seni kucaklayıp sakinleştirmemi istemiyorsan yerinde dur." dediğinde, heyecan içime öyle bir işlemişti ki kalbim durmak üzereydi. "Ani hareket yapma."

"Kalbim duracak Karan!" dedim dişlerimin arasında. Karan elimden tutmasa kaçıp gidecektim o derece bir heyecanla boğuşuyordum.

"Nerede kaldı bunlar?" dedi Karan, sabırsız bir tavırla benim gibi daha fazla dayanamıyordu.

"Neyi bekliyoruz?"

"Uçakları."

"Uçaklar mı?" dedim şaşkınlıkla. Uçak dememiş uçaklar demişti. Yanlış duymamıştım. "Uçaklarla mı öğreneceğiz?"

"Evet, gökyüzünü göremeyeceğiz kadar uçak kalkacak ve pembe ya da mavi rengi gökyüzünden aşağıya bırakacak." dedi Karan, sabırsız bir sesle. "Bakalım cinsiyetleri neymiş."

Şiddetli motor sesleri işitirken denizin ufuk çizgisinden bize doğru uçaklar gelmeye başlamıştı. Arkama dönüp uçaklara bakmaktan kendimi alamazken, "Geliyorlar..." dedim kuru bir heyecanla. Önüme döndüğümde bacaklarım titremeye başlamıştı. "Karan ben heyecandan doğuracağım galiba!"

"Allah'ım lütfen hem karımın hem benim istediğim olsun." dedi Karan, uçaklar tam üzerimizden gezerken gözüme ilişen renk çığlık atmama neden olmuştı.

"Karan mavi!" diye bağırdım. "Erkek!" derken benim olduğum taraftan kalkan uçaklardan mavi renkler akıyordu. Hayranlıkla renge bakarken rüzgarın etkisinden bütün renkler etrafa dağıldı. "Demiştim sana erkek olacak diye!"

"Hayır bu tarafa bak, bebeğim sadece mavi boya akmıyor!" dedi Karan, beni tutup çevirdiğinde kendi tarafını gösterdi. "Pembe!" dedi mutlulukla. "Kız!" diye bağırdı kalın sesiyle. "Kızımızda olacak, Marin!"

"O zaman..." dediğimde etrafı boyayan renklere inanamayan gözlerle bakıyordum.

"Hem kızımız olacak hem oğlumuz!" dedi Karan. Beni tutup kaldırdığında kucağına aldı. Etrafında döndürürken çevremizde olan herkes mutluluğumuza ortak oluyordu. "İşte bu..." diye bağırdı. "Hem senin istediğin oldu hem de benim..."

"Hem oğlum olacak hem kızım." derken ondan yüksekte olduğum için kollarımı iki yana açtım. Karan beni tekrar etrafımızda döndürdü. "Sana, onlara, yedi milyon kez şükürler olsun."

"Yedi milyon kez şükür." dediğinde ona yaklaşıp dudaklarımızı buluşturdum. Uzun tutku dolu bir duyguyla öperken, renkler tenimize bulaşmıştı. Karnımda can bulan iki evladım bana iki duyguyu da yaşatacaktı. Hem kız annesi olacaktım hem oğlan.

"İsim," dedim dudaklarımız ayrıldığında nefes nefese konuştum. "Aklından geçen erkek ismini birlikte söyleyelim."

"Deniz..." dedi Karan.

"Mir..." dedim hızlıca.

"Tekme atan oğlumdu bence." dedi Karan, neden Deniz ismini seçtiğini anlatmak istercesine. "Asi bir çocuk olacağa benziyor. Ben de annemi çok tekmelermişim o yüzden onun erkek olacağını düşünüyorum. Babasına çekmiş oğlum."

"Deniz'i ikimizde istiyorduk. Oğlumuza çok yakışacak." dedim mutlulukla. Deniz ismini her halükarda koyacaktık. Oğlumuza nasipmiş.

"Mir ise, Kürtçe de Prens demek." dedim araştırdığım isik uzun zamandır aklımdaydı. Oğluma ikinci ismi fazlasıyla yakışacaktı. "Hikâyemizin yakışıklı Prensi sendin Karan. Oğlumuz da senin gibi bir Prens olacak."

"Oğlumuz, Deniz Mir Milan." dedi Karan, büyülü bir sesle. Kulağa oldukça hoş geliyordu. Oğlum bir gün benim yaşıma geldiğinde adına yakışır bir erkek olacaktı.

"Kızımız peki?" dedim, oğlumuza isim bulduğumuza göre sıra kızımızdaydı. "Prensesimize düşündüğün isim ne? Onu da aynı anda söyleyelim."

"His..." dedim, aynı anda.

"Okyanus..." dedi Karan.

"Ona can borcum var Karan. Bir can borcumuz var. Hiç düşünmeden kendini tehlikeye attı. Ve sanırım bazı şeyler yaşamış ve hiçbir zaman bu duyguları tadamayacağını söyledi. Öyle olmasa da bir gün çocuk sahibi olabilse bile, kızımız onun gibi birinin ismini taşımalı." dedim, neden o ismi seçtiğimi açıklamak istercesine. "Onun cesaretini, aklını, gözü karalığını alsın."

Karan kafasını salladığında, "Çok güzel düşünmüşsün bebeğim benim." dedi yumuşak bir sesle.

"Okyanus neden?" diye sordum.

"Kalbim okyanus." dedi Karan. "Senin yerin okyanus." derken kollarının arasında kucağında aynı şekilde duruyordum. "Rüyamda onların okyanus gibi koktuğunu söylemiştin, küçük bedenlerinden okyanus kokusu aldığını. Kızıma bu isim çok yakışacak."

"Okyanus His Milan." diye tekrar ettiğimde, okyanusun sonsuz bucağı gibi dolu dizgin bir hayatı olacaktı kızımın. Adına yakışır bir hayatı olacağına inancım tamdı. Kardeşiyle birlikte çok güzel şeyler başaracaklarına şimdiden inanıyordum.

"Deniz ve Okyanus." dedim, sevinçle. Söylenişi bile çok güzeldi. "Sonsuz bucaksız. Seninle benim olduğum gibi."

"Sana aitler..." dedi Karan, fısıltıyla. "Marin'ime deniz kızıma ait oldukları isimleriyle de belli olacak."

"Bize aitler. Bizim bebeklerimiz."

"Karan ve Marin'in iki taneleri." dediğinde beni yavaşça yere bıraktı.

"De hayde, hayde yemeğe!" dedi Barzan babam. Masayı işaret ettiğinde diğerleri de geçmek üzereydi. Herkes kendince kutlamaya dahil olmuştu. "Şöyle torunlarım için bir ziyafet çekelim denize karşı."

"Zaten bu anı bozsa bozsa babam bozardı." dedi Karan, homurdanarak.

"Gel gelin kızım." dedi Barzan babam, sandalyeyi çektiğinde kendi oturacağı yere benim için ayırmıştı. "Konuşmana, yemene, içmene hasret kaldık. Sen şöyle başa geç otur."

Ona kafa sallayıp baş köşeye oturduğumda masada tanıdığım herkes vardı. Gözüm sadece iki kişiyi aramıştı. Karan yanıma geçip otururken yaklaşıp ona doğru konuştum. "Aşkım." dedim dikkatini çekmek için. "His ve Bronz nerede?" derken etrafıma bakıyordum. "Bir tek onlar yok."

"Geleceklerdi..." dedi Karan, benim gibi o da masayı kontrol etti. "Bronz yüzünü göstermekten emin değildi. Kalabalığız biraz..."

"Geliyorlar," dedi Karan, farklı bir yere baktığında onun baktığı yere ben de döndüm. His, Bronz ve Sanaç geliyordu. Üçü de oldukça şık giyinmişti. "Sanaç da yanlarında."

Sanaç onları geri de bırakıp masaya iştahla baktığında koşar adımlarla geldi. "Ben Barzan amcamın yanına oturacağım." dedi Sanaç, ne ara tanıştıklarını bilmiyordum ama oldukça samimi davranmıştı. Sandalyeyi çekip yanına oturdu. "Yemekleri ben hazırlattım umarım beğenirsin Barzan amca tam ağzına layık!"

"Nereden sen hazırlattın oğlum rol çalma!" dedi Mert hızlıca. Sanaç'ın omzuna hafifçe vurduğunda, "Barzan ba-" dedi ve aniden durdu. "Amca, Barzan amcamın en sevdiği yemekleri ben bilirim."

"Barzan amcanız mı hamile lan!" dedi Karan, sinirle. Bir anda bütün bakışlar ona dönmüştü. "Karım hamile karım! Onun istediği yemekleri yaptıracaktınız böyle mi konuştuk?"

"Haaa," dedi Sanaç. "Biz onu unutmuşuz ya. Yengem hepsinden yer maşallahı var onun."

"His hoş geldiniz." derken onlardan masaya yaklaşmışlardı. Onunla sarıldım.

"Merhaba," dedi His, kalabalığa korku dolu gözlerle bakmıştı. Yalnız olduğunu bildiğim için bu kadar kişi gözünü korkutmuş olmalıydı. "Hoş bulduk güzelim benim." dediğinde o da sarılmıştı.

"Merhaba," dedi Bronz, çektiği sandalyeye His'in oturmasını işaret ettiğinde His teşekkür edip oturmuştu. Yanına geçip otururken herkesin bakışı ondaydı.

"Geç otur oğlum hoş gelmişsen." dedi Barzan babam. "Oğlumun arkadaşıymışsın, senden çok bahsederdi fotoğrafını daha önce görmüştüm oradan hatırladım seni."

"Doğrudur, Karan'ı çok severim." dedi Bronz.

"Benden çok değil." dedi Sanaç, konuya dahil olduğunda kızarak Bronz'a baktı.

"Senden çok Sanaç." dedi Bronz, bozuntuya vermeden dalga geçercesine konuştu.

"Karan beni senden çok seviyor." dedi Sanaç, konuyu bir anda kocama çevirdiğinde bakışlarıyla odağına almıştı. "Öyle değil mi berdelli kekim?"

"Kocama yavşama Sanaç!" dedim, kızgınlıkla.

"Karımı sinirlendirme istersen." dedi Karan, ona pas vermediğinde benim tarafımda durmuştu.

"Karısının bir tanesi çat çat çat çat." dedi Sanaç, çok durmadan şarkı söylemeye başkadı. His de ona eşlik ettiğinde bağırarak söylemişler Mert de dahil olmuştu. "Kocasının bir tanesi çat çat çat. Düşman çatlatırlar çat çat çat çat Düşman patlatırlar pat pat pat."

"Neyse His en çok beni seviyor. Oradan gönlüm rahat." dedi Sanaç, kimseden pas alamazken yanında oturan kadına döndü.

"Zahir'i seviyorum, benim gibi yemek yemeyi çok seviyormuş." dedi His, o da bozuntuya vermeden Sanaç'a istediğini vermemişti.

"Yemek yiyelim dedin de hayır diyetteyim mi dedim His?" dedi Sanaç bozulduğunu belli ederken.

"Bize kaldın Sanaç, bize." dedi Mert, uzanıp omzuna dokundu.

"Biliyordum!" dedi Sanaç. "Tek gerçek dostumun Mert olduğunu biliyordum." derken elini yumruk yapıp ikisi de tokalaştı.

Yemek faslı uzun uzun geçerken saatler sonra kalkmıştık. Herkes bir köşede oturup muhabbet ederken haftalar sonra kendime geldiğimi hissediyordum. Denizin kenarında, kumsalda yapılan güzel etkinliğimiz hız kesmeden devam ediyordu. Unutulamayacak bir andı benim için. Çok güzel bir şekilde cinsiyetlerini öğrenmiştim.

"Karan..." dedi Mert, sıkıntılı bir tavırla yanımıza geldiğinde Karan'a doğru yaklaştı. "Seninle bir şey konuşmak istiyorum."

Karan ona anlamaz bir halde bakarken yüzündeki ifadeden kötü bir şey olacağını anlamış gibiydi. Ne oldu dercesine göz kırptığında Mert bakışlarını kaçırmıştı. "Özelse gidebilirim Mert." dedim, ikisinin rahatça konuşmasını isterken.

"Yok yenge sen de dur yanımızda." dedi Mert hızlıca. Benim tarafıma geçtiğinde birkaç adım geriledi. "Ne olacağını bilemiyorum o yüzden ne kadar yakınımda durursan o kadar iyi."

"Yengeme Zühre'yi anlattın mı?" dedi Mert, bakışlarını Karan'a çevirmişti.

"Anlatmadım sanırım... O kadar çok olay oldu ki fıstığımın başarısından bahsetmek aklıma bile gelmedi." dedi Karan, gözleri buğulanırken kaşlarını aniden çatmıştı. "Bazen onu çok boşluyorum."

"Ne oldu Zühre'yle ilgili?" diye sorduğumda neyden bahsettiklerini anlamamıştım.

"Okulu bitirdi, sen yokken bir aylık süreçte mezun oldu. Başarıyla tamamladı." dedi Karan. Kaşlarım havaya kalktığında bundan haberim olmadığı için üzülmüştüm çünkü tebrik edememiş sevincine ortak olamamıştım. "Yüksek lisans için yurt dışına başvurmuş ve kabul edildi."

"Kısa süre sonra evdeki durumlar düzelince oraya yerleşecek." diye devam ederken şaşkınlığım artmıştı. Ben yokken baya bir şey olmuştu demek ki. "İngiltere'ye Londra'ya gidiyor, akademik hayatını orada sürdürecek. Sonrasında ülkesine başarılı bir Psikolog olarak geri dönecek."

"Süper bir şey bu..." dedim, onun adına sevinirken. "Bana nasıl söylemezsiniz? Kızı tebrik bile edemedim... Zühre'yi gerçekten çok boşluyoruz üstelik zaten kendi içerisinde kapanık bir kız." Bakışlarım Zühre'ye döndüğünde elinde tuttuğu bardakla yere bakıyor tek başına oturuyordu. "Mutlu olması gerekmiyor mu? Niye bu kadar üzgün?"

"Dur gitme yenge." dedi Mert, beni kolumdan tuttuğunda gitmeme izin vermedi.

"Olaylardan dolayı olabilir konuşurum onunla." dedi Karan, odağını kardeşime çevirirken ne olduğunu anlamaya çalışıyordu benim gibi.

"Yok ondan değil Karan." dedi Mert bilmiş bir tavırla.

"Neyden Mert?" dedi Karan, sertçe. Oturduğu yerden ayağa kalktığında Mert'in karşısında durdu. Mert derin bir nefes alıp verdiğinde sertçe dışarıya savurdu. Mert'i ilk kez böyle görüyordum.

"Ne söylemeye çalışıyorsun?" diye sordu Karan.

"Ben Zühre'yi çok seviyorum Karan," dedi Mert, bir saniye olsun düşünmeden dudaklarından kelimeleri çıkarmıştı. "Hem de öyle böyle değil. Yıllardır, çok uzun yıllardır. Onu bu saatten sonra tek bırakmak istemiyorum. O nereye ben oraya. Sonucunda da ne olacağı umurumda değil. Artık ona olan sevgimi gizlemek istemiyorum. Ben Zühre ile evlenmek istiyorum."

Bölüm sonu.

Continue Reading

You'll Also Like

526K 25.4K 34
Seni zihnime davet ediyorum. Bu kitabı açtığın an bir ruhun kesesinde büyümeye başlayacaksın. Seni acımla, gözyaşımla büyüteceğim. Bazen dayanamayıp...
830 57 7
Güzel olması ve sizin beğenmeniz dileğiyle bu hikayeyi tüm halkımıza sunuyoru- Kısa olcak. Nadir yb gelir. İlk texting yazışım. Ühüğ
2.7K 129 11
50 bölüm kazımın seyranı kacırma sahnesinden devam edecektir...
68.4K 594 5
Alisa Derin defalarca ölüm ve silahlı saldırı atlatmasının ardından ailesinin ve kendisinin peşinde olan adamlardan saklanmak için küçük bir mahalley...