DÜŞLER AĞIDI

By zanegzo

22.8M 1.3M 2M

𝚃𝚊𝚖𝚊𝚖𝚕𝚊𝚗𝚍ı. ❝Bir düş, bin ağıt.❞ Marin Alakan çok küçük yaşlardayken doğduğu topraklardan ayrılmak... More

DÜŞLER AĞIDI
Bilgilendirme
GİRİŞ
☾ BÖLÜM 1 ☽
☾ BÖLÜM 2 ☽
☾ BÖLÜM 3 ☽
☾ BÖLÜM 4 ☽
☾ BÖLÜM 5 ☽
☾ BÖLÜM 6 ☽
☾ BÖLÜM 7 ☽
☾ BÖLÜM 8 ☽
☾ BÖLÜM 9 ☽
☾ BÖLÜM 10 ☽
☾ BÖLÜM 11 ☽
☾ BÖLÜM 12 ☽
☾ BÖLÜM 13 ☽
☾ BÖLÜM 14 ☽
☾ BÖLÜM 15 ☽
☾ BÖLÜM 16 ☽
☾ BÖLÜM 17 ☽
☾ BÖLÜM 18 ☽
☾ BÖLÜM 19 ☽
☾ BÖLÜM 20 ☽
☾ BÖLÜM 21 ☽
☾ BÖLÜM 22 ☽
☾ BÖLÜM 23 ☽
☾ BÖLÜM 24 ☽
☾ BÖLÜM 25 ☽
☾ BÖLÜM 26 ☽
☾ BÖLÜM 27 ☽
☾ BÖLÜM 28 ☽
☾ BÖLÜM 29 ☽
☾ BÖLÜM 30 ☽
☾ BÖLÜM 31 ☽
☾ BÖLÜM 32 ☽
☾ BÖLÜM 33 ☽
☾ BÖLÜM 34 ☽
☾ BÖLÜM 35 ☽
☾ BÖLÜM 36 ☽
☾ BÖLÜM 37 ☽
☾ BÖLÜM 38 ☽
☾ BÖLÜM 39 ☽
☾ BÖLÜM 40 ☽
☾ BÖLÜM 41 ☽
☾ BÖLÜM 42 ☽
☾ BÖLÜM 43 ☽
☾ BÖLÜM 44 ☽
☾ BÖLÜM 45 ☽
☾ BÖLÜM 46 ☽
☾ BÖLÜM 47 ☽
☾ BÖLÜM 48 ☽
☾ BÖLÜM 49 ☽
☾ BÖLÜM 50 ☽
☾ BÖLÜM 51 ☽
☾ BÖLÜM 52 ☽
☾ BÖLÜM 53 ☽
☾ BÖLÜM 54 ☽
☾ BÖLÜM 55 ☽
☾ BÖLÜM 56 ☽
☾ BÖLÜM 57 ☽
☾ BÖLÜM 58 ☽
☾ BÖLÜM 59 ☽
☾ BÖLÜM 60 ☽
☾ BÖLÜM 61 ☽
☾ BÖLÜM 62 ☽
☾ BÖLÜM 63 ☽
☾ BÖLÜM 64 ☽
☾ BÖLÜM 65 ☽
☾ BÖLÜM 66 ☽
☾ BÖLÜM 67 ☽
☾ BÖLÜM 68 ☽
☾ BÖLÜM 69 ☽
☾ BÖLÜM 70 ☽
☾ BÖLÜM 71 ☽
☾ BÖLÜM 73 ☽
☾ BÖLÜM 74 ☽
☾ BÖLÜM 75 ☽
☾ BÖLÜM 76 ☽
☾ BÖLÜM 77 ☽
☾ BÖLÜM 78 ☽
☾ BÖLÜM 79 ☽
☾ BÖLÜM 80 ☽
☾ BÖLÜM 81 ☽
☾ BÖLÜM 82 ☽
☾ BÖLÜM 83 ☽
☾ BÖLÜM 84 ☽
☾ BÖLÜM 85 ☽
☾ BÖLÜM 86 ☽
☾ BÖLÜM 87 ☽
☾ BÖLÜM 88 ☽
☾ BÖLÜM 89 ☽
☾ BÖLÜM 90 ☽
☾ BÖLÜM 91 ☽
☾ BÖLÜM 92 ☽
☾ BÖLÜM 93 ☽
☾ BÖLÜM 94 ☽
☾ BÖLÜM 95 ☽ ☾ FİNAL ☽

☾ BÖLÜM 72 ☽

169K 11.9K 17.5K
By zanegzo

72. BÖLÜM
MERT

"Karan!" dedim sert bir tavırla kaburgalarımda ağrı hissederken benden ne sakladığını deli gibi merak etmiştim. Az önceki hali tüylerimi diken diken etmişti. Bu denli davranışının nedenini öğrenmek istiyordum. "Soruma cevap ver önemli olup olmadığını sormadım!"

Karan bir süre öylece yüzüme baktıktan sonra bakışlarını benden çekip biraz ötemizde duran Emrullah'a çevirdi. "Emrullah siz geçin konağa biz geliriz."

Emrullah bey başını tamam anlamında sallayıp yanımızdan ayrıldığında arabasının olduğu tarafa ilerleyip kısa bir süre sonra otopark alanından çıkıp gitmişti.

Arabanın sürücü tarafındaki kapısını açtığında, "Geç hadi," dedi. Bakışları gözlerimde durduğunda bana hafifçe kaşlarını çatarak baktı. Öylece duruyor olmama karşılık tekrar konuştu. "Geçsene güzelim."

Hareket etmedim.

"Marin arabaya bin anlatacağım." dedi sakin bir sesle kolumdan tuttuğunda beni kendine doğru çekti. Ona kaşlarımı çatarak baktığımda alnımda derin çukurlar oluşmuştu. Burnumdan solur bir halde arabaya geçtiğimde günün yorgunluğunun vermiş olduğu hisle birlikte karşı çıkmayıp koltuğa yerleştim.

Kapımı kapattıktan sonra Karan kendi tarafına geçtiğinde koltuğa yerleşti. Arabayı çalıştırmak üzereyken, "Seni dinliyorum." dedim içimde kaynamaya başlayan öfkeyle bakışlarımı ondan ayırmadan konuştum. Benden bir şeyler saklaması hiç hoşuma gitmiyordu. Bunu fark ettiğimde de üstünü kapatmasını hiç istemiyordum ama şu an Karan tam olarak bana bunu yapıyordu.

Şirketin otoparkından çıktığımızda konağa giden yola doğru girmiştik. Karan kasılan çenesiyle dikkat arabayı sürerken kaşları çatık bir vaziyette duruyordu.

"Sakin olmanı istiyorum senden." dedi bakışlarını yoldan çekip kısa bir anlığına bana çevirdi. "Sinir stres yapmaman gerektiğini biliyorsun. Anlatacaklarım büyük ihtimalle seni üzecek üzülmeni istemiyorum ama herkes hak ettiğini buldu."

"Tamam sakinim ben," dedim ve oturduğum yerde dikleştim. Derin bir nefes aldığımda ciğerlerime ulaştıktan sonra dışarıya geri saldım. "Yani ne olabilir ki?"

Karan arabanın yükselen hızını azalttığında sağ şeride geçti. Elini çenesine götürüp kısa sakallarında dolaştırdığında sıkıntılı bir şekilde nefes aldı. Bana söylemek istemiyor ama mecbur olduğunu için söylemek zorunda olduğunu her halinden belli ediyordu.

"İkizlerin annesi Gülnarin öldü."

Duyduğum kelimeler beni bozguna uğrattığında kaşlarım havaya doğru kalkmıştı. Kulağıma ilişen cümleyi algıladıktan sonra kaşlarım normal haline dönerken aniden çatılmıştı. Yanlış duymamıştım. Kalbim teklemeye başladığında aldığım soluğun beni boğduğunu fark ettim.

Yutkunduğumda, "Ne?" döküldü dudaklarımın arasında. Vücudumdaki sıcaklık yükselmeye başladığında kolumu koyduğum yerden tuşa basıp arabanın camını aşağıya inmesini sağladım. Yüzüme vuran soğukluk beni kendime getirmeye başladığında titrediğimi hissettim. "Dur bu çok ani oldu..."

Kalbim ağrırken kaburgalarımın üzerine yoğun bir ağırlık çöktü. Yaşadıklarım gözlerimin önünden birer birer geçerken dudağım titriyordu. Kirpiklerimde eş zamanlı titrerken Karan'ın endişe dolu bakışları beni buldu. Arabayı tamamen sağa çektiğinde frene basıp durdu.

Bakışlarımı yola çevirdiğimde dolan gözlerimi görmesini istemedim. Kendime gelmek için birkaç saniye verdiğimde sesimin titremesine aldırmadan dudaklarımı araladım. "Onlar neredeydi ve yaşıyordu muydu bunca zaman?" diye sordum, bakışlarım açık camın dışına bakarken Karan yanda duran elimden tuttu ve parmaklarına kenetledi. Onun sıcaklığıyla ve sıcaklığından yayılan güven hissiyle birlikte bakışlarımı onun olduğu tarafa çevirdim.

"Yani hiç konuşmadık bu konuyu... En son avluda görmüştüm o kara gün. Başka hiçbir şekilde konusu dahi geçmedi." dedim titrek bir sesle. Alt dudağımı dişleyip elaya vurgun gözlerinin içine baktım.

"Yaşıyorlardı... "Kızların babası ilk haftalar dayanamadı zaten," dedi soğuk bir sesle. Çenesi kasılmıştı. Farkında olmadan elimi tutan ellerinin baskısı artmıştı. Bedeni sıcacıktı.

"Bejna ve Gülnarin bunca zaman yaşıyordu. Yaşatıyordum daha doğrusu. Ölmelerine hiçbir şekilde izin vermedim." diye devam ettiğinde sesindeki soğukluk bir ölü kadar hissizdi. Üzülmemiştim. Nedense hiç üzülmemiştim. Yüreğim soğumamıştı bile. Bu kadar canileştiğim için kendime kızsam bile kendi kendimle çelişiyordum.

"Ama Gülnarin can vermiş." dedi Karan, karanlık bir sesle konuştuğunda dudaklarından dökülen kelimeleri rahatlıkla söylüyordu.

Gülnarim hanımın konağa girdiğim ilk günden beri yaşattıklarının çoğuna susmuş, yeri gelmiş cevap vermiştim. Ama hiçbir zaman büyük bir saygısızlık yapmamış kendimce cahil diye geçiştirmiştim. Aslında o beni böyle yaparak deli ettiğinin farkında bile olmamıştım, ben ona laflar sokarken o içten içe öleceğim günü bekleyip sinsice gülümsemişti.

Beni kelimenin tam anlamıyla deli etmişlerdi. Bana verdikleri ilaçlar her neyse hislerime düşüncelerime hep engel olmuştu. Psikolojik haplar beni yaşayan bir ölü yapıyordu ve ben o haplara bağımlı olduğumu yeni fark ediyordum. Vücudum o hapları istiyordu.

Yediğim her bir lokmada zehir varmış. Karan, benim için Gülnarin hanımı evden gönderdikten sonra tekrar geri geldiğinde tam yemek yemek üzereydik. O sıra onu gördüğümde aklımdan tek geçen şey yediklerimin zehir mi zıkkım mı olacağıydı. Hem zehir yemişim hem zıkkım. Yine farkında olmamıştım. Kocam beni kendi elleriyle zehirlemişti yine farkında olmamıştık.

Yüreğim soğumayacaktı.

"Nasıl peki? Nasıl olmuş yani?" dedim ifadesiz çıkan sesimle.

Ben kan kusarken o da kusmuş muydu? Uyutulduğumda her şeyi duyuyordum ama cevap veremiyordum o da bu hissi yaşamış mıydı? Niye yaşamasını istiyordum onun kadar kötü bir insan olduğum için mi yoksa yaşattıklarını misliyle yaşaması için mi?

"Bilmiyorum nasıl öldüğüyle ilgilenmiyorum Marin." dedi Karan, sakin bir tonda konuştu. "Yaptıklarının bedelini her dakika çekti. Her dakika öldürün diye yalvardı. Af diledi pişman olduğunu söyledi. Her gün ondaki bu pişmanlığı kendi gözlerimle gördüm. Sana yemin ederim yaşattıklarının hepsini fazlasıyla yaşadı. Buraya kadarmış..."

"Bu haber Milan konağına gidecek mi peki?" diye sordum, bu onunla aramızda mı kalacaktı merak etmiştim.

İkizler genel anlamda sessiz kalıyordu ama Zühre'nin bazen kendi kendine ağladığını işitiyordum. Bazen gözleri kırmızı bir şekilde sofraya oturuyordu. Sorduğumda ise derslerinden dolayı sabahlara kadar not çıkardığını söyleyip geçiştiriyordu.

Zahir daha farklıydı. Elfida sayesinde olduğunu düşünerek hayatına devam etme kararı almıştı. Karmaya inanıyordu. Konu annesi olsa bile başta acısa bile sonra acımamıştı. Bilmiyorum onların yerinde olmak bile istemezdim. Anneleri olduğu için bu duruma ters çıksalar bile bir şey diyemezdim sanırım.

"Yani ikizlerin haberi olacak mı? Anneleri sonuçta..." dedim mırıldanarak. Dudağıma yaptığım eziyete son verdiğim.

"Kararsızım." dediğinde bakışlarını benden kaçırdı. Parmakları ellerimin üzerinde gezerken yavaşça okşuyordu. "Yaşadığını biliyorlardı ama sonucunda ne olacağını da biliyorlar çocuk değiller artık. Öldü diye hiçbir şey olmamış gibi gidip mezarını falan da göremezler çünkü bir mezarı olmayacak. Zahir bunu zaten yapmaz ama Zühre yapmak ister."

"Yani Zühre üzülmesin ağlamasın diye sahte bir mezar yaptırasım var ama bilmiyorum düşünmem lazım çok duygusal göründüğünden daha çok bu ona ters mi teper yoksa iyi mi gelir bilmiyorum." dedi Karan, yükleri hiç bitmezken daha çok çoğalıyor gibiydi. Zühre annesinin öleceğini en başından beri biliyordu, yani olayları öğrendiğinde yapılan hiçbir şeyin affı olmayacağını biliyordu.

"Anladım," diye mırıldandığımda hissizlikle cevap verdim. "Peki Bejna?"

"Yaşıyor en çokta o yaşayacak zaten." derken bakışlarını bana çevirdi. "Ben ölsem bile o yaşamaya devam edecek. Ona çok ayrı baktırıyorum."

"Dilini yuttu demiştin konuşmamak için." dedim hastanede yattığım zaman Bejna'nın konusu açılmıştı. Zehiri bilen bir tek oyken konuşmamak için binbir türlü yola başvurduğunu söylemişti Karan. Söylese de söylemese de her türlü ölecekti zaten o şeytanın Türkiye şubesi olduğu için söylemeden ölmeyi tercih etmişti.

"Onu kendini öldürmek için yaptı ama kurtarıldı. Ölmek yok ona, ölümü o kadar basit olmayacak. Yaşıyor işte... Amacına ulaşamadığını anlasın istiyorsun. Seni benden alamayacağını bizi ayıramayacağını anlasın istiyorum."

"Sana çok kötü şeyler yaşattılar güzelim," dediğinde elimi tutan parmaklarını belime yerleştirdi. Beni belimden tutup kendine çektiğinde alnını alnıma yasladı. "Seninle beraber bana da."

"Bunca yıldır tek hayali varmış," dedi ifadesiz çıkan sesiyle konuşurken sertçe yutkundu. Adem elması hareket ettiğinde gözlerini kapattı. "İlk adım attığından beri tek bir şey istiyormuş. Milan konağına hanım ağa olarak gelmek. Bunun için her şeyi yapmayı denemiş baksana... Evlendiğim halde yine vazgeçmemiş sanki senden çocuğum olmasa seni bırakacağımı bile düşünmüş buna inanmak istemiş üstelik senin hamile olmanı engellemeye çalışmış."

Alnıma yaslı bir halde dururken konuşurken zorlandığını fark ettim. Benim gibi o da fazlasıyla zor şeyler yaşamıştı. Ben ne çektiysem o da benimle beraber çekmişti. Ben hiçbir şeyi tek başıma yaşamamıştım.

"Ona hiçbir şey yapmasam bile bu gerçeklik ona en büyük ceza olacak ve geri kalan hayatında hep bu gerçeklikle yaşayacak." diye konuştuğunda sık kirpiklerini yavaşça kaldırdı. Elaya vurgun bakışları karnıma düştüğünde belimdeki parmaklarını karnıma doğru yerleştirdi. Hafifçe üzerinde gezerken huylanmama rağmen sesimi çıkarmadım. "Hamilesin ve her dakika bunu duysun görsün istiyorum."

"Göndereceğin video neydi peki?" dedim meraklı bir ifadeyle. Bejna ile kısa bir süre geçirmiştim. Altı ay kadar altı aydan daha çok belki de Gülnarin hanımla yaşamıştım. İkisine olan kinim kıyaslanamazdı. Gülnarin hanım laflarıyla uğraşırken Bejna'nın kendisiyle uğraşmak zorunda kalmıştım. Eğer oyunlardan biri işe yarasaydı şu an bu durumda asla olamazdım.

"İkimizin videosu," dedi Karan. "Zühre çekmiş geçen hafta gülüp eğlendiğimiz habersiz çekilen bir videomuzdu o bana gösterince buna en çok sevinecek kişi ondan başkası olamazdı."

Kafamı olumlu anlamda salladığımda eş zamanlı olarak, "Tamam," diye mırıldandım. Geriye çekilmek üzereyken Karan beni tutup ayrılmama izin vermemişti.

"İçine atma Marin," dedi bakışları bana ilgiyle baktığında sesi az öncekine nazaran sıcak çıkmıştı. Elini yanağıma yerleştirdiğinde parmağına tenimin üzerinde gezdirdi.

"Bak ilaçları kullanamayacaksın hamileliğin süre boyunca o yüzden her şeyini bana anlat sinirini benden çıkar bana kız bağır çağır ama içine atma." derken gözlerinde gördüğüm ifade endişeden başka bir şey değildi.

Doktor ilaçları hamilelik sürecinde kullanmamam gerektiğini söylemişti. O olaylardan sonra kullanmak istememiştim psikiyatri doktoru istersem kullanabileceğimi söylemişti ama ben hemen reddetmiştim. Sonrasında bedenimden temizlenen psikolojik hapların yarattığı boşluktan bilinç altım hep beni ele vermeye başlamıştı. Kabuslar, boşluklar, yaşadığım duygu değişimlerinden sonra kullanmak zorunda kalmıştım. Bir aydır kullanıyordum ve bir aydır göz görülür bir şekilde iyiydim.

"Atmıyorum ki."

"Emin misin atmadığına?" dedi inanmadığını belli eden bir halde.

"Tamam biraz atıyor olabilirim ama zaten ben içimde tutamayan bir insanım patlayabilirim." dedim gözlerimi devirdiğimde bizi asıl bekleyen olaylar beni heyecanlandırıyordu. "Of zaten hormonlarım beni mahvedecek... Zor günler bizi bekliyor aşkım kendimizi ona hazırlayalım."

Karan uzanıp yanağımdan öptüğünde ıslak dudaklarını uzun bir süre bastırmış tenimin keyfini çıkartmıştı. Geriye çekildiğinde, "Ben zaten seni asi hallerinle tanıdım o yüzden tecrübeliyim bebeğim." dedi ve hayran olduğum ela gözlerini kırptı.

Geriye tamamen çekilmeden önce dudaklarıma da buse kondurduğunda kısa bir şekilde öpmüştü. Arabayı tekrar çalıştırıp yola çıktığımızda rahatlamış gözüküyordu.

"Peki şu aşiret olaylarında ne oldu?" dedim onunla gün içerisinde sürekli konuştum ama olayı detaylı olarak bilmiyordum. Genel olarak Karan benimle konuşmuş yorulmamam gerektiğini söylemiş doktorun yasakladığı şeylerden yemediğimden emin olmuş özellikle yemem gerektiğini söylediği yiyecekleri yemem için baskı yapmıştı.

Üstelik ben sadece bir gündür hamile olduğumu biliyordum. Geriye kalan sekiz ayda Karan Milan'la ne yapacaktım bilmiyordum. Kocamla gelecekte hatırlayacağımız bir sürü güzel anılarımın olacağı aşikardı.

"Kız kendi isteğiyle kaçmış ama babasının dediği gibi yaşı küçük yani polis bile reşit olduğu için bir şey yapamayacak." dedi Karan, arabayı sürmeye devam ederken arada bir benimle göz kontağı kuruyordu. "İki ailede barışmak istemiyor, gençler birbirini seviyor ama durumları oldukça kötü. Barış içinde berdel isteniyor. Kızın abisi sınırda uzman çavuşmuş olan bitenden haberi bile yok. Babası abisi duysa delirir haber etmedim her şeyden habersiz dedi. Kız babasıyla barıştı okulunu okuyup eline mesleğini almadan evlenmeyeceklerinin sözünü aldım ama karşı tarafa güvenemiyorum bu hatayı tekrarlamayacaklarını iki tarafta istekli olduğunda istemeye geleceklerini söyledi."

"Ne olacak peki?"

"Şimdilik durum çözüldü iki tarafla da iletişim halinde olacağım." derken bu konularının canını sıktığı belli oluyordu. Üstelik istemediği bir yerde zoraki bir şekilde ağalık yapıyordu. "Topladığım bütün aşiretlere de sorunları anlattım. Anladılar mı orası meçhul ama fikirlerimize katılan çok kişi oldu. Çünkü hepsi zamanında anne babasından görmüş geçirmiş insanlar. Aralarında gençlerin olması çok iyi çünkü bizim gibi düşünüyorlar."

Bakışlarını bana çevirdiğinde elaya vurgun bakışları bakışlarımda durdu. "Ve en önemlisi şu ağalık kavramını ortadan kaldırmak. Ağalık biterse töre denen kavramda kalmaz. İnsanların güç aldığı konu ağalık bir şey yapsalar bile töreye suçu atıyorlar ama ortada töre denen şey bile yok. Her şeyi ağalığa ve töreliğe bağlamalarını kesip bunları yıkmamız tarihe gömmemiz gerekiyor."

"Evet haklısın," dedim onu onaylarken. "Bir dahakine ben de geleceğim. Ben onların anlayacağı dilden konuşurum sen kesin esip gürledin anlamak istemediler."

"Olur," dedi Karan isteksiz bir şekilde. "Konağa geçelim de bir an önce havuza girelim."

Dudakları kenara kıvrıldığında, "Pastamı yemek için sabırsızlanıyorum." dedi muzip bir ifadeyle bakışları beni buldu.

"Sen tatlı sevmezsin ki." dedim neyden bahsettiğini anlamamış gibi davranmıştım. Havuza bir an önce girmek ve suyun rahatlığında kendimi bırakmak istiyordum.

"O seni tanıyana kadardı, bana tatlıyı sevdiren senin kiraz gibi olan dudakların."

Onun konuşmasıyla birlikte ağzımın içi sulanırken yutkundum. "Kiraz dedin canım kiraz çekti." dedim. Kiraz bayadır yemiyordum ve özlemiştim. Meyve yemeyi çok sevdiğim için sevmediğim bir çeşit yokken onun kiraz demesiyle özlediğimi fark etmiştim.

"Kiraz mı?" dedi Karan, ela hareleri kesinleşip ay gibi parlamıştı. "Kiraz mı aşeriyorsun güzelim?"

"Hayır aşermiyorum." dediğimde aşermenin nasıl bir şey olduğunun bile farkında değildim. Sadece anlık kiraz demesiyle canım çekmişti. Üstelik doktor bu tip durumların hemen olmayacağını hamilelik sürecinde ara ara olacağının bilgisini vermişti. "Sadece söyleyince canım çekti ama mevsimi değil zaten bulamayız öyle."

"Benim bebeklerimin canı kiraz mı istemiş?" dedi Karan, masum bir ifadeyle konuştuğunda kaşlarım çatılmıştı. Bakışları bende değil karnımdaydı.

Elimi karnıma yerleştirip yavaşça gezdirdim. "Bebeklerin değil yalnız," dedim uyarır bir tonda. Sanırım bundan sonra olan her şeyi hamileliğime bağlayacaktı. "Bebeğin."

"Aşeriyorsun değil mi?"

"Hayır Karan!" dedim sesimin yüksek çıkmasına engel olamamıştım. Onun bir anda ilgisinin karnımda can bulan bebeklerime olmasına nedense kıskanmadan edememiştim. "Dur bir bismillah dün bir bugün iki bebeklerimiz bir şey isteyecek kadar gelişmedi daha."

"Tamam marketlere baktırırım karım isteği emirdir benim için." diye konuştuğunda içten içe olmasını istemiştim. Sanırım psikolojik olarak ben de olan her şeyi hamileliğime bağlayacaktım.

Karan'ın yeni bir zaafını çok geçmeden keşfetmiştim. Acaba bana aldırmayacağı kıyafetleri bebeklerimiz aşeriyor diyerek aldırsa mıydım? O istese de istemese de her türlü istediğim kıyafeti alacaktım zaten ama yine de bu zaafını bir yerde kesinlikle kullanacaktım.

"Umarım anneleri gibi boğazına düşkün değillerdir yoksa şirketin bazı hisselerini satmak durumunda kalacağım." dedi alaylı bir şekilde konuştu.

"Ben çalışıp bakarım bebeklerime..." dedim hiç altta kalmayıp boğazıma düşkünlüğümle alay etmesine karşılık konuştum. "Onlar yeter ki sağlıklı bir şekilde dünyaya gelsin."

"Ben neciyim burada?" dedi Karan, kızgınlıkla söylediklerime saniyesinde alınmış gibi bir tavır takındı. "Senin çalışmana bile gerek yok yediz çocuğumuz olsa bile ben hepimize yeterim."

"Karan lütfen sen hamilesin çalışma nidalarına girme şimdiden." dediğimde bu konuyu daha detaylıca konuşmak istiyordum ama yeri gelmişken söylemeden edememiştim.

"Hayır girmeyeceğim." derken ona inanmayan gözlerle baktım. Normalde bile çalışmamı istemeyen adam hamile olduğumda beni çalıştıracak mıydı? Tamam ilk başından beri çalışmamı destekliyordu sadece çok yoğun çalıştığımı bu kadarına gerek olmadığını defalarca söylemişti. Bir işimden istifa etmeliydim hem CEO hem finans müdürlüğü aynı anda yürümüyordu.

"Sadece senden tek istediğim son ana kadar çalışacağım diye tutturma." dedi yumuşak bir sesle. "Bak ikizlere hamilesin yaşayacağın her şeyin iki katını yaşayacaksın. Sana çalışmayacaksın demiyorum ama kendini yormayacak şekilde düzen yapmamız lazım zaten şirketimizde bütün hamile çalışanlara tanınan yasal haklar var bunları kullansan bile yeterli."

En azından benimle aynı fikirde olduğu için sevinmeden edememiştim. Yüzümde sıcak bir gülümse belirdiğinde, "İşte seni bu yüzden daha çok seviyorum." dedim arabasına sürdüğü için dikkat edip yanağına sulu bir öpücük kondurdum. "Bir de şu kıyafetlerime karışmaya bıraksan tadından yenmezsin sen."

"Kıyafetlerine karışmadığım gün öldüğüm gündür gülüm."

Kısa bir süre sonra konağın önüne geldiğimizde bulunduğumuz sokakta gördüğüm passat marka arabalarla donatılmış olmasına şaşırmadan edememiştim. Karan arabasını park etmek için yer ararken konağın kapısında beliren Emrullah bey arabayı koymamız için yer işaret etmitşi.

Karan'la ikimiz bilinmezlikle birbirimize bakarken vakit kaybetmeden arabadan inmiştik. Korumalar kapımızı açtığında gülümseyip teşekkür etmiş arabadan inmiştim. Ne kadar yapmalarına gerek olmadığını söylesem de ısrarla yapıyor gibi halleri vardı.

"Bu kadar araba niye burada?" diye sordu Karan meraklı bir ifadeyle. Siyah renkli biz aşiretiz diye bağıran arabalar kapının önünde dizilmişti.

"Hoş geldiniz ağam," dedi Emrullah bey, yanımızda yürümeye devam etti. "Doğum gününüz ya gelen giden çok oluyor hediye getiriyorlar."

"O nasıl bir saçmalık Emrullah?" dedi Karan, sinirli bir halde konuştuğunda sesi yüksek çıkmıştı. "Hediyede neyin nesiymiş? Siz de alıyor musunuz bir de?"

"Ağam gelene git demek olmaz şimdi de ben bütün gün hanım ağamın yanındaydım olaylardan çok haberim yok..." dedi mahcup bir ifadeyle konuştu. "Barzan ağam getirsinler demiş adamlarda kabul etmiş."

"Sikeyim ben böyle işi ya," diye ağzının içerisinde homurdandı Karan. "Sünnet olduğum zaman aklıma geldi şimdi babam bir ay boyunca düğün yapmıştı gelen giden belli değildi üç oda hediyelerle dolmuştu tam üç gün açmakla uğraşmıştık."

"Ne?" dedim aklıma onun küçük hali geldiğinde kahkahalarımın arasında konuştum. Hayali bile komikken o zamanlar olsaydım gülmekten yarılırdım kesin. "O anların fotoğraf video kaydı var mı çok merak ettim hemen izlemek istiyorum!"

"Yok,"

"Yalan söylüyorsun!" dedim gülmeye devam ederken. Sünnet kıyafetlerinin içinde onu hayal etmek oldukça zordu.

Beni elimden tuttuğunda etrafımda döndürdü ve konağın giriş kapısından aksi yöne ilerletti. "Gel biz arka taraftan girelim şimdi kimseye görünmek istemiyorum." dediğinde beraber yürümeye başlamıştık. Bakışlarını Emrullah beye çevirdiğinde, "Emrullah gönderin siz de herkesi, Karan ağa yok deyin gelen hediyeleri alın sonra ihtiyaç sahiplerine dağıtın." dedi Karan.

"Ağam Katar ve İran'dan gelenler vardı..." dedi Emrullah bey sıkıntılı bir ifadeyle.

Gelen misafirler ve Karan arasında olacakları düşündükçe gözlerim heyecanla irileşmişti. "Ayıp olacak o kadar gelmişler!" dedim içeriye girmek için can atan bir halim varken adımlarımı durdurmuştum.

"Marin yürü!" dedi Karan sert bir tavırla, gelen kişiler umurunda olmazken arka tarafa doğru geçmiştik. Karan'ı bu kadar sevip saydıkları için doğum gününe önem verdikleri belli oluyordu. Hediyeleri kabul etmeyip ihtiyaç sahiplerine dağıtacak olmasına sevinmiştim. Büyük ihtimalle çoğu altından oluşan şeylerdi ve bozdurulup nakit paraya çevrilip dağıtılırdı.

"Sen var ya az değilsin bu olay benim başıma gelse beni kurbanlık koyun gibi ortaya atarsın kendin olunca hemen kaçıyorsun!" dedim kızan bir sesle. Narkozlu halimle Zahir dalga geçip videoya aldığında beni çıkmak istemediğim halde Berivan'ın doğum haberi adına yemek verilmesinden dolayı zorla yemeğe katılmamı sağlamıştı.

"İyi ki hemen söylemedik bizimkilere," dedi Karan, arka girişten içeriye girdiğimizde batı tarafındaki yerimize geçmiştik. Önceki konakta doğu tarafındaydık ve oraya nazaran batı tarafına çabucak alışmıştım. "Düşünemiyorum şimdi Barzan ağa kesin doğuma kadar Mardin'i uyutmaz dokuz ay gece gündüz davul çaldırır."

"Mardin bıktı bizden." dedim güler bir halde. Her bir olay olduğunda Barzan babam davulları çıkartmasını emrediyor Mardin'i uyutmayacağını söylüyordu. "Hafta sonu babamların konağına gideceğiz ya o sıra söyleyelim kurtulalım uzatmanın anlamı yok hem biz de alışmış oluruz bu duruma o zamana kadar."

Kafasını sallayıp beni onayladığında yatak odamızdan içeriye geçmiştik. Giyinme odasından kendime kıyafet ayarladığımda duşa geçtim. Yaklaşık yarım saat boyunca duş aldıktan sonra rutin işlerimi halletmiş kıyafetlerimi giyinmiştim. Aynanın karşısında saçlarımı yaptığım sırada merdivenlerden ayak sesleri geliyordu.

"Hanım ağam," diye Rojda'nın sesini işittiğimde merdivenlerin oradan sesleniyordu. Odadan çıkıp holü geçtiğimde merdivenlere ilerledim.

"Söyle Rojdacığım."

"Yemek için çağırıyorlar herkes geldi." dedi Rojda yüzündeki gülümsemeyle bana baktığında avluyu işaret etmişti. Dışarıdan kalabalık olduğunu belli eden sesler geliyordu.

"Herkes derken?" dedi Karan yanımda belirdiğinde gözlerini kısıp dışarıya kurulan masaya baktı.

"Kendiniz görseniz daha iyi olur Karan ağam çoğunu ben de tanımıyorum." dedi Rojda. Karan kafasını salladığında Rojda merdivenlerden geri inip mutfağa doğru ilerledi.

Karan'ın yüz ifadesini gördüğümde, "Asma suratını sevgilim," dedim, misafirler kimdi bilmiyorum ama başka birilerinin olmasına sinirleniyordu. Özellikle doğum günü olduğu için kimseyi istemiyordu. "Bugün senin günün hem havuz için heyecanlanmalısın!"

"Bak şimdi işler değişti işte."

Yemek için tamamen hazırlandığımızda odadan çıkmış merdivenlere yönelmiştik. Karan elimden tuttuğunda merdivenleri inmiştik, avluya geçip masaya doğru ilerlerken gözlerini kısmış masaya bakıyordu. Gördüğü manzara karşısında kaşları iyice çatıldığında elaya vurgun gözlerinin yerini öfke almıştı.

"Bu kadının burada ne işi var?" dediğinde bunu bana demediğini masada gördüğüm kişileri tanımadığım için üstüme alınmamıştım.

"Kimin?" dediğim sırada Karan elimi bıraktı. Adımlarını hızlandırırken ona ayak uydurmak için hızlandım. Masada tanımadığım üç kadın vardı. Barzan ağanın yerinde yaşlı bir kadın oturuyordu iki yanında ise ondan daha genç olan kadınlar oturuyordu. "Şu üç kişi kim ilk kez görüyorum?"

"Hay sokayım ben böyle işe ya!" diye tısladığında yüzündeki ifadeden nedensizce tırsmıştım. Bağırışı konağı inletecek derecede çıkmıştı. "Ne işin var senin bu konakta?"

Masanın başında oturan, simsiyah gözleriyle alnının orta yerine üç nokta dövmesi olan yaşlı kadın oturduğu yerde sırtını arkaya yasladı. Bakışları direkt olarak Karan'a bakarken yüzünde garip bir gülümseme belirdi. Kim olduğunu bilmiyordum ama Karan dahil kimse bu kadının varlığından hoşnut değildi.

"Hoş geldin demek yok mu Karan ağa?" dedi yaşlı kadın. Elini uzattığında elinin üzerinde de birkaç farklı motiflerde hint kınasından yapıldığını düşündüğüm dövme bulunuyordu. Türkçesi oldukça bozuktu ana dili gibi konuşmuyordu.

"Yok," dedi Karan sert bir tavırla ona uzatılan ele ters bir bakış attı. "Niye geldin ne işin var senin benim konağımda?"

"En sevdiğim kişinin doğum günüymüş," dedi yaşlı kadın kinayeli bir sesle konuştu, uzattığı elini geri indirdi. Karan sinirli bir halde ona bakarken elimdeki bastonu yere sertçe vurdu. "Karan ağa haddini bil senin karşında aşiretin başı durur almayayım ayağımın altına!"

Karan Milan karşısındaki yaşlı kadına kürtçe olduğunu bildiğim dilde bir şeyler söylerken kürtçe bilmediğim için ne dediğini anlamıyordum ama vücut dilinden iyi şeyler söylemediği belli oluyordu.

"Zühre..." dedim adımlarımı ona attığımda aramızdaki mesafeyi sıfırladım. "Kim bu kadın?"

"Babaannem," dedi Zühre, endişeyle olan bitene bakıyordu.  Kürtçe bildiği için söylenenleri anlarken Karan'ın her bağırışında olduğu yerde sıçrıyordu. "Keje Zühre'dir kendisi."

Kaşlarım havaya kalktığında, "Zühre mi? Senin adını babaannenden mi koymuşlar?" dedim takılmam gereken en son şeyken bir anda sormadan edememiştim.

"Babam istememiş ama annem ona yalakalık olsun diye koymuş ama herkes Keje hanım diye tanır bilir." dedi Zühre olayı açıklamak adına.

"Şey..." diye mırıldandığımda bakışlarımı yaşlı kadından alamıyordum. "Bu kadın bahsettikleri kaynana mı? Delal hanıma eziyet edip çocuğunu kaybetmesine neden olan?"

Zühre bir şey demeyip üzüntüyle kafasını sallamakla yetindi. Olaylar beni daha çok şaşırttığında Karan'ın bir anda kadına karşı bu denli kötü olmasını anlamıştım. Delal hanımı bu hale getiren, üzerine kuma getiren, Behiçe anneme ve Delal hanıma sayısız eziyet eden bu kadındı. Nedense bu kadının yaşamadığını düşünmüştüm ama canlı kanlı bir şekilde üstelik keyifli bir şekilde Milan konağında masada oturuyordu.

"Katil bu kadın!" dedim hiddetle ağzımdan çıkan kelimelere engel olamamıştım. Behiçe anne bana olayları anlattığında kaynanasının bile isteye ittiğini çocuğunun düşürmesini sağladığını söylemişti. "Bu kadının ne işi var konakta?"

"Habersiz gelmiş uzun yıllardır görmüyorduk bizde." dedi Zühre. Konuşmaları anlamadığım için alık bir şekilde bakıyordum.

"Delal hanım nerede?" diye sordum onun için endişelenirken onunla Keje hanımla ben bile yüz yüze gelmek istemezken onun halini düşünemiyordum.

"Geldiğini duyunca çiftliğe gitti." derken Zühre yanımdan birkaç adım ilerlediğinde Keje hanımın bakışları direkt olarak beni bulmuştu. Simsiyah gözleri öyle bakıyordu ki aramızdaki enerji hiç iyi değildi. Tüylerim diken diken olmuştu.

"Bana çok kötü bakıyor bu kadın." diye mırıldandığımda dudak okuyamadığını düşünerek konuştum.

"Bir de utanmadan sofra mı kurdunuz Barzan ağa siz bu kadına!" dedi Karan, babasına dönerken öfkeyle konuştu. Karan masayı kaldırıp konağı dağıtacak hali varken Keje hanım hariç herkes diken üstünde duruyordu.

"Alçalt o sesini!" diye bağırdı Keje hanım gür sesiyle. "Babana mı bağırırsın sen! Anan olacak o kadın hiç mi terbiye vermedi sana!"

"Sen karışmayasın." dedi Barzan babam, annesinin olduğu tarafa bakmadan konuştu. Onu ilk kez böyle görüyordum geldiğine hoşnut değildi ama anası olduğu için sesini çıkartamıyordu."Bu konakta istenmediğini biliyorsun buna rağmen geliyorsan bunlara katlanırsın ana."

Oğluna doğru döndü. "Doğum günündür diye gelmiş, habersiz gelmiş haberim yoktur." diye devam etti Barzan babam.

Avlunun geniş kapısı açıldığında tanıdık yüzler görmüştüm. Mert ve yanında Uygar belirirken Uygar'ın bakışları beni bulmuş ay gibi parlamıştı. Koşar adımlarla bana doğru geldi. Küçük boyuyla tam dibimde dururken nefes nefese bir halde bana baktı.

"Güzellik?" dedi tatlı bir sesle.

"Uygarcığım..." dedim dizlerimin üzerine eğildiğimde onun boyuna geldim.

"Seni çok özledim güzellik," dedi kollarını bana doladığında yanımdan öptü. "Sen de beni özledin mi?"

"Özlemez olur muyum hiç?"

"Kıvırcığım neler oluyor?" dedi Mert, az bir ötemde olan Zühre'nin yanına geçerken ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Mert konağa hep bir kaosun içerisindeyken adım atıyordu. Normal bir şekilde girdiğini ya birdi ya ikiydi. Hep olay ortasında gelirdi. Kaos kaosu çekermiş.

"Babaannem geldi de... abim biraz köpürdü haklı olarak ortalığı dağıtacak birazdan." dedi Zühre sıkıntı içerisinde.

"Hani bu mudur gelin hanım koskoca Karan ağanın acımadan Milan konağını yaktığı karısı?" dedi Keje hanım, gür sesiyle bana seslendiğini işitirken bana sarılı bir halde duran Uygar'dan zorla ayrıldım. Bakışlarım ona hiç iyi değilken yaptıklarından dolayı içten içe ondan nefret etmiştim.

"Tam kendine göre kadın bulmuşsun ağaların ağası Karan ağa, ne edep biliyor ne saygı peh!" dedi Keje hanım, bana kötülüğü çağıran gözleriyle baştan aşağıya süzüp baktı. "Hanım ağası gelmiş el öpmek bile yok!"

Adımlarımı onların olduğu yere attım. "Benim için hanım ağa olacak en son kişi bile değilsiniz Keje hanım," dedim sert bir tavırla kaşlarımı çatıp konuştum. "Size olan saygımı ve sevgimi sizi görmeden önce bitirmiştim zaten o yüzden benden bunu sakın beklemeyin."

Keje hanım boyuma göre fazlasıyla çıkan sesime karşılık yüzünü buruşturmuştu. Bakışlarım alnının ortasında bulunan siyahlıktan yeşilliğe dönmüş üç nokta dövmesine kaydı. Ne için olduğunu bilmediğim için gözüm istemsizce ortaya kayıyordu.

"Görmek istediğiniz biri varsa yanınıza gönderir görür gelirdi. Buraya kadar gelmenize gerek yoktu. Yolunuz uzundur sizin bir an önce yola koyulsanız iyi olur." dediğimde bakışlarımla avlunun kapısını işaret ettim. Umarım Keje hanım göründüğünden daha akıllıdırda kelimelerimin altında yatan imayı anlamıştır.

Bakışlarımı Zahir'e çevirdiğimde, "Zahir rica etsem sen de Delal hanımı alıp gelir misin akşam yemeğimizi diğer günlerde olduğu gibi onsuz yemeyeceğiz sonuçta kendisi bu konağın hanım ağasıdır o olmadan yemek yenmez." dedim her ne kadar bakışlarım Zahir'de olsa da kelimelerim Keje hanıma doğruydu.

"Olur yenge ben gidip getiririm şimdi." dedi Zahir, sıcak bir sesle konuştuğunda oturduğu yerden kalktı.

"Gelinin olacak kadın beni konaktan kovuyor sesini çıkarmayacak mısın Barzan ağa!" dedi Keje hanım ağır şivesiyle konuşurken araya kürtçe kelimeler sıkıştırmıştı.

"Bu konakta karım ne derse o olur Keje hanım," dedi Karan, uzun boyuyla babaannesinin karşısında dururken hiçbir tahammülü yok gibiydi. "Onun üstüne de laf söylenmez söyleyecek varsa seninle beraber gidebilir."

"Ben böyle bir şey ne duydum ne gördüm! Hepsi hanım köylü olmuş yazıklar olsun!" dedi Keje hanım, iki çaprazında oturan ondan daha genç olan ama kim olduğunu bilmediğim iki kadından yardım alıp oturduğu yerden ayağa kalktı. "Konağınız batsın!"

"Yenge," dedi Mert, mahcup bir ifadeyle yanıma gelirken bakışları ifadesiz duran yüzümde gezdi. "Konuşabilir miyiz?"

"Söyle Mert?" dedim soğuk bir tavırla. Bakışlarımı ona çevirmeden konuşurken Keje hanımın konaktan on kişiyle birlikte ayrılışını izlemekle meşguldüm.

"Çiçek almıştım sana," dediğinde nereden çıkardığını bilmediğim saksıda olan çiçeği kucağıma bıraktı. "Senin kadar güzel değil ama idare et,"

Saksıyı elinden alıp köşeye bıraktım. "Bak geçen Barzan babam çiçeklere takılıp düşüyormuş yaşlı başlı adam görmesin şimdi saksıyı kafanda kırar." dedim masadan uzak bir yere koymuş özellikle Karan'ın görmemesini sağlamıştım.

"Beni affetmeni beklemiyorum yenge," diye konuştuğunda üzgün ve pişman olduğu her halinden belli oluyordu. "Gerçekten affedilmez bir şey ama çok pişman olduğumu bil. Aklım yerinde değildi çok içmiştim olay bu kadar büyümeyecekti bile alıp seni bize getireceklerdi Karan'ın yanına gelmemizi bekleyecektik başka bir şey olacağını hesaba katmadığımız bizim hatamız."

Sessiz kalmama karşılık konuşmasına devam etti. "Bak Uygar'ı devreye sokarım benden kurtulsan bile ondan kurtulamazsın her gün çiçekleri onunla salarım sadece sinir olan sen olmazsın Karan'da olur."

Bakışlarım bizi izleyen Zühre'ye takılırken sanki sabahtan beri Mert'e bakmıyormuş gibi bakışlarını hızlıca çevirdi. Bu ikisi aşığın kesinlikle cesareti yoktu. Aksiyon, kaos seven Mert tanıdığım en cesaretsiz insandı!

"Seninle bir şartla barışırım Mert." dedim aklıma gelen fikirle bir ayı aşkın süredir yaptığı her şeye karşılıksız kalmıştım.

Bakışlarımı ona çevirdiğimde, "Sen hâlâ Karan'a söyleyecek kaldın! Yeter artık söyle de sen de ben de kurtulalım. Siz de mutlu olun artık, başta kızar bağırır çağırır sonra affeder. İkinizi de seviyor." dedim ani yükselen kızgınlığımla sesimi alçaltıp konuştum.

"Onun kızgınlığını anlıyorum ben, haklı da. Ona hiç söylemişsin belli etmemişsin. Zühre'nin seni sevdiğini biliyormuş sen açılmadığın için kardeşinin üzüleceğini düşünüyor. Üzülmüşte nişanlandığında çok ağlamış Zühre, kardeşini tekrar ağlarken görmek istemiyor." diye devam ederken bakışlarım Mert'in gözlerinde beliren buğu da takıl kalmıştı.

"Yaparsam affedecek misin beni?" diye sordu umutsuz bir sesle.

"Bunun için seni affetmem," dedim açık bir şekilde. "Yaptığınız affedilemez bir şey ama aramızdaki küskünlüğe son veririm eskisi gibi olmaya çalışırım."

"Peki Zahir ve kuzenin onları ne yapacaksın? Sadece benimle barışacak değilsin herhalde."

"Onlar içinde var birkaç planım. Seninki bu, Zühre'yle bir adınız olsun herkes karşı çıkacaktır Zahir ne yapar bilmiyorum ama böylesi daha hayırlı. Saklı gizli kalmasındansa en azından bilinsin." dedim bu konakta benim dışımda birilerinin daha mutlu olmasını istiyordum.

"Karan diyormuş da ben bilemiyormuşum meğerse sen çok fena bir insansın yenge." dedi Mert, dudakları kenara kıvrılmıştı. "Ulan inşallah ölmem bu işin sonunda bedenimde kesin bir kurşun izi olacak."

"Yemin ediyorum son bir ayım zehir zıkkım geçti. Bundan sonraki bütün günlerim öyle geçecek ama olsun yengem var artık." dedi Mert, gülümsemeye başladığında rahatlamış gözüküyordu. Mert'e gülümsediğimde beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Geriye çekilip yanağımdan öptüğü sırada duyduğu sesle birlikte irkilmişti.

"Ne diye benim karımı öpüyorsun sen?" dedi Karan, gözlerinde beliren öfkeyle Mert'e doğru konuştu. Beni kendine doğru çekip sırtımı göğsüne yaslarken arkamdan bana sarıldı. "Uzak dur benim karımdan kardeşi ayrı abisi ayrı ikisinden de kurtulamıyorum."

"Yengemi tebrik ediyordum." dedi Mert, yüzündeki gülümsemesi daha yayılmıştı.

Karan aniden bakışlarını bana çevirdiğinde hızlıca kaşlarını çatmıştı. "Güzelim ona söyledin mi?" dedi şaşkınlıkla.

"Neyi?" dedi Mert. Bakışlarında derin bir ima vardı.

"Yok bir şey Mert," dedim olaylar iyice karışırken Mert'in başta ne demek istediğini anlamamıştım. Karan'ın konuştuklarımızı duymaması için bir şeyler salladığını sanmış ama Karan'ın söyledin mi oa demesiyle jeton yeni düşmüştü. Karan'a doğru, "Söylemedim." diye mırıldandım.

"Ne için tebrik ediyorsun o zaman?" dedi Karan, meraklı bir ifadeyle.

"Hiiiiç," dedi Mert elini cebine koyduğunda bakışları ikimiz arasında gidip geldi. "Öylesine Karan ağa."

"Delal annem geldi, yemeğe geçelim mi artık?" dedi Zühre aradan geçen saatler sonra, masa tekrardan kurulmuştu. Hepimiz yerimize geçtiğimizde Delal hanım ve Zahir'de masaya geçip sandalyelerine oturmuştu.

"Şimdi söylemek istemediğine emin misin?" dedi Karan sadece benim duyabileceğim bir tonda kısık bir sesle konuştu. "Bak Uygar'da var hazır tam fırsatı."

"Küçücük çocukla uğraşma Karan, o seninle uğraşıyor mu?"

"Bak yine senin fotoğraflarına kalp atıp durmuş üstelik attığın fotoğraf onun yaşına uygun bile değil! Geceleri kesin uyumadan önce seni rüyasında görmek için dua ederek uyuyor!" dedi Karan, kızgınlıkla konuştuğunda Uygar'ı dövmek için yer arıyor gibiydi.

"Hiç güleceğim yoktu."

"Uygar'a söyleyelim bari." dedi sabırsız bir ifadeyle can çekişiyormuş gibi mırıldandı.

"Karan!" dedim uyarırcasına.

"Buraya oturabilir miyim hanımefendi?" dedi Uygar, çaprazımı işaret ettiğinde oturmadan önce izin alması hoşuma gitmişti.

"Tabii ki Uygarcığım senin gibi yakışıklı bir adam oturmayacakta kim oturacak?" diye konuştuğumda Karan'ın nefes alışverişleri sıklaşıyordu.

"Demir abiyi özledim ben, o da Karan ağanın doğum gününe gelecek mi?" dedi Uygar heyecanlı bir tavırla konuştu. "Ondan almam gereken fikirler var! Her sabah uyandığımda tam on tane mekik çekiyorum baksana güzellik kaslarım çıkmış mı?" derken karnını göstermek için üzerindeki tişörtünü yukarıya doğru sıyırdı.

"Lan velet kapat karnını!" dedi Karan, sertçe daha fazla açmasına izin vermemişti.

"Delal'im bilmiyordum anamın geleceğini kalbini kıracak bir şey yaptıysam affola. Seni asla kırmam bilirsin." dedi Barzan babam üzgün olduğunu belli eden bir sesle konuştu. Sonuçta Delal hanım kadar onunda çocuğuydu. O da doğmamış çocuğunu kaybetmişti.

Delal hanım oturduğu yerde gerindi. "Çekip gitmek bana göre değildir Barzan ağa ama bir gün buralarda olmayacağım bunu herkes bilir tek temennim gözümün arkada kalmamasıdır! Sen yıllardır anana tek bir laf geçiremedin şimdi geçirmen de bir işe yaramayacaktır sen sözünü tut gün geldiğinde beni azat et yeter de artar bana!" dedi sertçe konuştuğunda söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştım.

"O ne demek şimdi?" dedim Karan'a doğru.

"Delal annem buranın iyileştiğine emin olduktan sonra kendi başına yaşamak için buralardan gidecek ondan bahsediyor." dedi Karan.

Kaşlarım havaya kalktığında, "Ne? Neden?" dedim şaşkınlıkla. Üzülmeden edememiştim.

Karan bana daha çok yaklaştı. "Yıllar önce gitmek istedi ama babam göndermedi hanım ağa olduğu için sonra o da giderse buraların daha kötü olacağının farkına varınca kalmaya karar vermişti. Gözüm arkada kalmayacak dediği biziz büyük ihtimalle." dedi olayları açıklamak isterken.

"Gidecek yani?" diye sorduğumda bunun olacağını bilmek beni fazlasıyla üzmüştü.

"Maalesef," dedi kırık bir sesle. "Babam söz verdi o zaman geldiğinde gitmesine izin verecek."

"Üzüldüm şimdi..."

"De hayde hayde afiyet olsun." dedi Barzan babam, ilk lokmasına başladığında sanırım bir tek yedikleri onun boğazına takılı kalacaktı. Yüzündeki pişmanlıklar gün yüzüne çıkarken oğluna olan tavırlarının nedeni sanırım hiçbir zaman kendi gibi olmasını istemediği içindi. Birbirilerini kendine açmadıkları için yanlış anlıyorlardı.

"Karan!" dedim bir anda. "Kiraz!" derken sesimi aniden  alçaltmıştım. Masada gördüğüm kiraz tabağıyla birlikte gözlerim parlamıştı. Uzanıp birkaç salkım alıp hızlıca ağzıma attım.

"Evet istemiştin bebeğim senin için aldırdım." dedi Karan, yemeğine devam ederken çorbanın ortasında kiraz yememe takılmış gözüküyordu.

"Mevsimi bile değil... Nasıl buldurdun?"

"Sen iste kiraz ağacı yetiştiririm." dediğinde ona gülümseyerek baktım. Kalbimin ısındığını hissederken dudaklarımı birbirine bastırdım ve yemeye devam ettim. Karan yine her zamanki gibi önce kendisinin yiyip tadına emin olduğu şeylerden tabağa koyarken diğer tarafımdan önüme bardak bırakılmıştı.

"Ayran da iç yenge yarar." dedi Mert, Karan'ın bana yemek yedirme çabalarına karşılık sessiz kalmazken alt dudağımı dişlemiştim.

"Bu gevşek ne ima ediyor?" diye fısıldadı Karan. Bakışlarını sertliği direkt olarak Mert'teyken o ise hiçbir şey olmamış gibi bize bakıyordu. Bilmesinin imkanı yoktu. Bilemezdi. Bilmemeliydi...

"Bilmiyorum ama hiç hayır değil anlamasının imkanı yok ama öğrenmiş gibi geliyor..."

Sofra faslı tamamen bittiğinde çaylar içilmesi için çardağa geçmiştik. Mert ve Zühre kaçamak bakışlar atarken Karan ikisini odağına almıştı. Pasta kesilmiş, Karan yememiş bana yedirmişti. Diğer herkes normal bir günmüş gibi davranıyordu. İkizler abisine hediye vermişti. Berivan ve Mahir İstanbul'da olduğu için doğum gününe katılamamışlardı.

"Uygar koş git Karan ağanın hediyesini getir." dedi Mert, kardeşine doğru konuştu.

"Hediye sevmediğimi söylemiştim Mert gerek yoktu kardeşim." dedi Karan, Uygar'ın koşup gelmesiyle birlikte ona uzatılan hediyeyi aldı.

"Abimle aldık Karan ağa! Ben almak istemedim zorla aldırdı ona göre!" dedi Uygar, bilmiş bir tavırla konuştu.

"Teşekkür etmeyeceğim velet," diye konuştuğunda Karan'ın karnına sert bir şekilde dirseğimi geçirdim. "Teşekkür ederim Uygar."

Karan kutu olduğu belli olan hediye paketini açmak üzereyken Mert konuştu. "Açma," dedi hızlıca. "Burada açma yani oğlum herkes görmesin sadece sen gör." diye devam ederken ona bakan bakışların dikkatini dağıttı. "Odanızda falan açarsınız yengemle bakın ama."

Bölüm sonu.

Continue Reading

You'll Also Like

4.1K 713 30
Akşam eve geldiniz, yerde canlı mı? Cansız mı ? bilmediğiniz bir adam yatıyor ne yapardınız? Ya iş göründüğünden farklı olsaydı.O sizin canını...
AHZAR By gizem

Teen Fiction

2M 124K 42
Zorluklarla ayakta kaldığı hayatında bir de bursla kazandığı üniversitesini ilerletmeye çalışan Yağmur, hayatının en büyük pişmanlığını yaptı... Biri...
778K 45.9K 66
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
9K 786 46
Adam sevdiği kadını bıçakladığında dediği tek şey vardı. - KIRMIZI SANA ÇOK YAKIŞIYORMUŞ. O an anladı kadın. Meğerse sevdiği adam DÜŞMANIYMIŞ.