DÜŞLER AĞIDI

By zanegzo

22.7M 1.4M 2M

𝚃𝚊𝚖𝚊𝚖𝚕𝚊𝚗𝚍ı. ❝Bir düş, bin ağıt.❞ Marin Alakan çok küçük yaşlardayken doğduğu topraklardan ayrılmak... More

DÜŞLER AĞIDI
Bilgilendirme
GİRİŞ
☾ BÖLÜM 1 ☽
☾ BÖLÜM 2 ☽
☾ BÖLÜM 3 ☽
☾ BÖLÜM 4 ☽
☾ BÖLÜM 5 ☽
☾ BÖLÜM 6 ☽
☾ BÖLÜM 7 ☽
☾ BÖLÜM 8 ☽
☾ BÖLÜM 9 ☽
☾ BÖLÜM 10 ☽
☾ BÖLÜM 11 ☽
☾ BÖLÜM 12 ☽
☾ BÖLÜM 13 ☽
☾ BÖLÜM 14 ☽
☾ BÖLÜM 15 ☽
☾ BÖLÜM 16 ☽
☾ BÖLÜM 17 ☽
☾ BÖLÜM 18 ☽
☾ BÖLÜM 19 ☽
☾ BÖLÜM 20 ☽
☾ BÖLÜM 21 ☽
☾ BÖLÜM 22 ☽
☾ BÖLÜM 23 ☽
☾ BÖLÜM 24 ☽
☾ BÖLÜM 25 ☽
☾ BÖLÜM 26 ☽
☾ BÖLÜM 27 ☽
☾ BÖLÜM 28 ☽
☾ BÖLÜM 29 ☽
☾ BÖLÜM 30 ☽
☾ BÖLÜM 31 ☽
☾ BÖLÜM 32 ☽
☾ BÖLÜM 33 ☽
☾ BÖLÜM 34 ☽
☾ BÖLÜM 35 ☽
☾ BÖLÜM 36 ☽
☾ BÖLÜM 37 ☽
☾ BÖLÜM 38 ☽
☾ BÖLÜM 39 ☽
☾ BÖLÜM 40 ☽
☾ BÖLÜM 41 ☽
☾ BÖLÜM 42 ☽
☾ BÖLÜM 43 ☽
☾ BÖLÜM 44 ☽
☾ BÖLÜM 45 ☽
☾ BÖLÜM 46 ☽
☾ BÖLÜM 47 ☽
☾ BÖLÜM 48 ☽
☾ BÖLÜM 49 ☽
☾ BÖLÜM 50 ☽
☾ BÖLÜM 51 ☽
☾ BÖLÜM 52 ☽
☾ BÖLÜM 53 ☽
☾ BÖLÜM 54 ☽
☾ BÖLÜM 55 ☽
☾ BÖLÜM 56 ☽
☾ BÖLÜM 57 ☽
☾ BÖLÜM 58 ☽
☾ BÖLÜM 59 ☽
☾ BÖLÜM 60 ☽
☾ BÖLÜM 61 ☽
☾ BÖLÜM 62 ☽
☾ BÖLÜM 63 ☽
☾ BÖLÜM 64 ☽
☾ BÖLÜM 66 ☽
☾ BÖLÜM 67 ☽
☾ BÖLÜM 68 ☽
☾ BÖLÜM 69 ☽
☾ BÖLÜM 70 ☽
☾ BÖLÜM 71 ☽
☾ BÖLÜM 72 ☽
☾ BÖLÜM 73 ☽
☾ BÖLÜM 74 ☽
☾ BÖLÜM 75 ☽
☾ BÖLÜM 76 ☽
☾ BÖLÜM 77 ☽
☾ BÖLÜM 78 ☽
☾ BÖLÜM 79 ☽
☾ BÖLÜM 80 ☽
☾ BÖLÜM 81 ☽
☾ BÖLÜM 82 ☽
☾ BÖLÜM 83 ☽
☾ BÖLÜM 84 ☽
☾ BÖLÜM 85 ☽
☾ BÖLÜM 86 ☽
☾ BÖLÜM 87 ☽
☾ BÖLÜM 88 ☽
☾ BÖLÜM 89 ☽
☾ BÖLÜM 90 ☽
☾ BÖLÜM 91 ☽
☾ BÖLÜM 92 ☽
☾ BÖLÜM 93 ☽
☾ BÖLÜM 94 ☽
☾ BÖLÜM 95 ☽ ☾ FİNAL ☽
YILDÖNÜMÜ ÖZEL BÖLÜM

☾ BÖLÜM 65 ☽

192K 11.3K 12.8K
By zanegzo

65. BÖLÜM
RÜYA

Gözlerimi araladığımda bakış açıma giren manzarayla kaşlarım istemsiz olarak çatılmıştı. Eski odamda olduğumu fark ettiğimde yattığım yerden hızlıca doğrulurken ne olduğunu hatırlamaya çalıştım. Her şey en son bıraktığım gibi duruyordu. Tabii daha temiz ve düzenli bir haliyle. Ben dağınık birisi olduğum için teyzem benim yokluğumda tertemiz etmişti.

Ben neden buradaydım? İstanbul'a gelmiştim, dün Karan'ın evinde gözlerimi açmıştım şimdi ise teyzemin evinde açmıştım gözlerimi. Bu hızlı değişime bir türlü ayak uyduramayacaktım sanırım. Odada tek olduğumu fark ettiğimde kendimi zorla kaldırdım.

Odamın içerisindeki aynadaki kişiyle göz göze geldiğimde kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Aynadaki ben miydim? Upuzun beyaz bir elbise vardı üzerimde, saçlarım elbisemin üzerine dökülüyor ölü gelinden halliceydim. Benim böyle bir elbisem bile yoktu! Korku dolu gözlerle baktığımda elbisenin sallanan kısımlarından tuttum ve neler olduğunu anlamaya çalıştım. Zihnim bomboştu.

Her şey o kadar aydınlıktı ki gözlerimi kısmama neden oluyordu. Etraf sessizdi, tek bir çıt sesi dahi gelmiyordu. Odadan çıktıktan sonra koridoru geçip mutfak ve salona kısa bir göz gezdirdim.

"Karan?" diye seslendiğimde birkaç saniye durup geri cevap beklemiştim. Bir ses gelmemişti.

"Karan neredesin?"

Evin içindeki bütün odaları gezdikten sonra tamamen boş olduğunu gördüm. İkizlerden de bir iz yoktu, Karan ortalıkta yoktu. Kimse yoktu evde tek başımaydım. Bedenimi ürperti kapladığında içime doğru korku dalga dalga yayıldı. Kaburgalarımda bir baskı hissettiğimde içimi kaplayan kötü his peşimi bırakmadı.

"Nereye gittiniz ya?" dediğim sırada midemden yukarıya doğru yükselen sıvıyla birlikte kendimi tutamamış kusmaya başlamıştım. Dudaklarımdan taşan sıvılar olduğum yeri kirletirken üzerimdeki beyaz elbise lekelenmeye başlamıştı. Elbisem kırmızı renge büründü.

"Kan!" dedim, ağzımdan çıkan tek şey kandı. Defalarca öğürmem sonucunda dizlerimin üzerine çökerken evin bir köşesinde ruhumun emildiğini hissettim. "Kan kusuyorum."

Çenemden aşağıya doğru akan kanlarla birlikte gözyaşlarımda eş zamanlı olarak akıyordu. Ellerim tamamen kana büründüğünde parmaklarım titriyordu. Ayağa kalkmaya çalıştığımda başarılı olamamıştım. Kan hem burnumdan hem de ağzımdan sicim sicim akıyordu.

"Kan..."

Tekrar bir öğürme isteğiyle doğrulduğumda kendimi tutamamış kusmaya başlamıştım. Önüme gelen kovaya içimdekileri çıkardığımda gözlerim dolmuştu. Zaman, mekan aniden değişirken aydınlık beni terk etmiş karanlığa hapsetmişti. Az önceki gördüğüm şeyler rüyaydı. Rüya görmüştüm, o kadar gerçekçiydi ki her şeyi en ince ayrıntısına kadar yaşamış ve hissetmiştim.

Yine aynı rüyayı görmüştüm.

"Şşş sakin ol sevgilim." dedi saçlarımı parmakların sahibi. Bir yandan benim için kovayı tutuyor, bir yandan saçlarımı tutuyordu. Ben gerçekten kusuyordum. Uyuyordum rüyamda kustuğumu görmüştüm sonra gerçekten kusmaya başlamıştım.

"Bitti mi?" dedi Karan. Öğürmelerim sonucunda bakışlarımı kendi çıkardığım sıvıya çevirdiğimde kan olmadığını görünce rahatlamıştım.

Bedenimin titrediğini hissederken, "Hı hı." diye mırıldandım. Boğazım tahriş olmuştu. Bakışlarımı ona kaldırdığımda yüzünde yer edinen sert çehresi aynıydı. Karan kovayı benden uzaklaştırıp diğer tarafa uzandığında peçete almıştı. Yüzümü ve ağzımı sildiğinde elindeki peçeteyi kovaya attı ve kapağını kapattı.

"Neredeydin?" dediğimde kollarımı ona dolarken yüzümü göğsüne yasladım. Aldığım hoş kokusu burnuma dolarken defalarca içime çektim. Yavaşça yutkunduğumda ağzımın içinde dolanan iğrenç tattan dolayı tekrar kusma isteği uyanıyordu. "Uyandım yoksun sandım."

"Yanımdayım buradayım," dedi ve parmakları saçlarımın üzerinde dolaşırken onun kollarının arasında kendimi küçücük bir kızmışım gibi hissediyordum. "Kabus görüyordun." diye devam ettiğinde benden önce uyanmış olduğunu anlamam uzun sürmedi. Beni kendinden hafifçe uzaklaştırdığında elini yanağıma koydu ve kafamı yukarıya kaldırdı. Bakışlarımız buluştuğunda yüzündeki ifadeyi hızlıca çözebilmiştim. Uykusuz gözüküyordu. "Ne gördün?" dedi endişe içerisinde.

Damarlarıma karışan ruhsal haplar, zehirlerden hemen kurtulamayacağımı biliyordum. Doktor bunun için bünyeme zaman vermem gerektiğini söylemişti. Hastaneden çıktığımdan beri bu tarz rüyalar görüyordum. Kan kustuğumu birkaç kere daha görmüştüm. Psikolojik olduğunu biliyordum bir sonraki doktor kontrolümde bunlardan bahsetsem iyi olacaktı.

"Kustuğumu gördüm sonra gerçekten kustum." dedim ifadesiz bir sesle. Kan kustuğumu es geçtiğimde onu daha fazla endişelendirmek istemedim.

"Kendimden tiksiniyorum şu anda." diye devam ederken onun yanında bu hallere girmekten nefret ediyordum. Beni birkaç kere bu halde görmüştü ama kendimi bir türlü alıştıramamıştım bu duruma. "Başım çok kötü ağrıyor, üzerimden buldozer geçti sanki. Hasta mı oldum acaba, çok kötü hissediyorum kendimi."

"Geceden beri üç dört kere kustun ateşin yok hasta olmadan alkolü kaçırdığın için bu haldesin," dedi Karan, sesi en az benimki kadar ifadesizdi. Sert duruyordu, bana kızgınlıkla bakıyordu. "Şişede durduğu gibi durmuyormuş değil mi?"

"Ne şişesi?" diye sorduğumda neyden bahsettiğini anlamamıştım.

"En son ne hatırlıyorsun Marin?"

Dün akşam herkesi bize davet edip yemek yemiştik. Karan eski arkadaşı olduğunu söylediği Bronz'un yanına gitmişti sonrasında biz ise dışarıya çıkmıştık. Buraya kadar olan her şeyi çok iyi hatırlıyordum. "Yemek yediğimizi... siz dışarıya çıktınız. Sonra..."

"Sonra sizde çıktınız?" diye benim yerime devam ettiğinde kaşları havaya kalkmıştı. "Bana attığın sayısız mesaj da dışarıya çıktığın yazıyor 'hava almak için çıkıyoruz işiniz bitince sizde bize katılın' demişsin defalarca. Havayı nerede aldın güzelim sen?"

"Dışarıda işte... hiçbir şey hatırlamıyorum." derken dün gece neler olduğunu anlamaya çalıştım. Dışarıya çıktıktan sonra eve gelişimi bile hatırlamıyordum. "Siz ne zaman geldiniz eve? Ne ara uyudum uyandım ben?"

"Sana fazla hava kafa yapmış." dedi Karan. Beni bırakıp yataktan kalktığında yere bırakmış olduğu kovayı aldı. Gözlerimi kısıp onu izlerken banyoya girmiş kısa bir süre sonra geri çıkmıştı. Tavırları hem sertti hem değildi.

"Ne demek istiyorsun?" dedim onun banyodan çıktığını görünce bakışlarımı ondan ayırmadan konuştum. Odanın içerisine güneş ışığı vurunca gözlerimi iyice kısarken tamamen karanlığa gömülmek istiyordum. Fazla ışık baş ağrımı daha çok arttırıyordu. "Başım çatlıyor zaten. Sana zahmet perdeyi kapatır mısın içeriye çok güneş vuruyor."

Karan bakışlarını bana çevirdiğinde ters bir bakış attı. Davranışlarında bir şey vardı ama ne olduğunu anlamıyordum. Sinirli duruyordu. Yatağın önünden geçip geniş pencerenin önüne gittiğinde hafif aralı olan perdeyi kapatmak yerine tamamen iki yana açmıştı.

"Karan!" diye cırladım bir anda. Gözlerimi kapatıp yüzümü yastığa gömdüğümde hassasiyetten dolayı kör olacağımı sanmıştım. Gözüme lazer tutulsa daha az canım acırdı. "Kapat dedim aç demedim kapat şunu lütfen gözümü açamıyorum zaten."

"Emrin olur." dedi aynı sertlikle.

"Olsun!" dedim, yatağın diğer tarafına geçtiğimde başımı yan çevirdim ve saçlarımı aşağıya sarkıttım. Bir yandan saç diplerime baskı uygularken bir yandan alnıma masaj yapıyordum. "Hanım ağa var karşında hanım ağana karşı mı geliyorsun sen?"

Karan pencerenin diğer tarafına geldiğinde tekli koltuğa bedenini bıraktı. Üzeri çıplak altında gri bir eşofman vardı. Odanın içerisinde bavullar görürken diğer evden eşyaları aldırdığını anlamam uzun sürmemişti.

"Dün hanım ağa çok güzel direk dansı yapıyordu."

"NE!" dedim ağzımdan kaçan çığlığa engel olamazken. Duyduklarım beni şaşkınlığa uğrattığında ne dediğini anlamak istedim. Direkte götünü başını sallıyordu demişti değil mi? Yanlış duymamıştım aynen öyle söylemişti. "Ne dedin ne dedin sen?" derken sesimdeki şaşkınlık barizdi.

"Direk diyorum kendini sallandırdığın direk." dedi sertçe, bakışlarını benden çekmeden konuştu. Burnundan solumaya başladığında ellerini iki yana koymuş yumruk yapmıştı. "Kuzeninin bir tarafına sokacağım direk!"

Kuzenim... Demir. Direk... Bar. Neler olduğunu anlamak zor değildi. Dün gece her ne olduysa Karan'ın bu denli sinirli olmasının sebebiydi aynı zamanda. Dün geceye dair hiçbir şey hatırlamıyordum. Ağzımın içerisindeki iğrenç tat midemi bulandırırken yatakta döndüm. Bir an önce kalkıp duş almaş dişlerimi fırçalamak istiyorum ama üzerimdeki ölmüşlük hissi beni rahat bırakmıyordu. Sadece yattığım yerde dönmekle yetindim.

"Dün bara gitmiştik ama sonra ne olduğunu hatırlamıyorum. Sen biliyorsun galiba ne olduğunu, neler oldu?" dediğimde ona bir şeyler sormaya korkmuştum. En fazla ne olmuş olabilirdi ki? Bana sinirlendiği için bir şeyler sallıyordu yoksa gerçekten dedikleri olmuş muydu?

Karan duruşunu bozmadan elini çenesinin altına koyduğunda yüzünü sıvazladı. "Benim mekanıma gelmişsiniz yatıp kalkıp ona şükrediyorum ya başkasının mekanına gitseydiniz ne olacaktı? Kendinden geçmişsin, hem de çok fazla sarhoş olmuşsun." dedi siniri bir gram olsun azalmazken daha çok sinirlenmişti. İlk gözümü açtığım halinden bir hayli uzaktı. "O puşt kuzeninin yüzünden alkolü fazla kaçırmışsın! Hem sizi götürüyor hem de sahip çıkmıyor pezevenk."

Alkol mü almıştım? Ben niye hatırlamıyordum ki.

"Bak gerçekten bardan sonrasını hatırlamıyorum. Hatta bara gittiğimizi bile çok net hatırlamıyorum sadece başım çok ağrıyor. Ama gerçekten ben yanlış bir şey yapmadım Karan." derken gözlerim söylediklerimi doğrular nitelikteydi. "Dışarıya çıkmak bile istemedim, evde oturalım dedim sonra çok ısrar ettiler Zühre'yi tek bırakmamak için çıktım dışarıya Elfida ve Demir umurumda bile değildi o istediği için çıktım."

"İnanmıyor musun bana?" diye sorduğumda yüzündeki ifadeyi seçmek çok zordu. Kocam resmen çelik yüzlüydü. Kaşlarını çattığı için sinirli olduğunu anlayabiliyordum ama onun dışında bir ifadesini seçemiyordum. "Çatma kaşlarını öyle, sana yüzlerce mesaj attım. Oku hepsini yalan söylemediğimi öyle bile anlarsın."

"Okudum," dediğinde istifini bozmadan konuştu.

"Ee o zaman niye sinirlisin bu kadar?"

"Sinirli değilim."

"Kaşların öyle demiyor."

"Genel halim."

"Hayır genel halin değil, ne oldu?" diye sorduğumda alacağım cevaptan istemsizce korktum. Direk demesi aklıma başka şeyler getirirken küçüklüğümde içimde ukte kalan hobimin hiç dışarıya çıkmamasını istedim. "Direk derken ne demek istedin anlamadım. Dün saçma sapan şeyler mi yaptım?"

"Evet, sarhoş halinle duymak istemeyeceğin şeyler yaptın. Duymasan daha iyi. Şu an en son isteyeceğim şey utangaç bir Marin."

"Saçmalama sarhoş bile olmadım ben!" dediğimde sarhoş olsam en azından bilebilirdim herhalde. Daha önce hiç içmediğim için sarhoş olmak ne demekti onu bile bilmiyordum.

"Sarhoş olmadıysan bile isteye mi direkte şov yaptın sen Marin?" dedi Karan.

"Yapmamışımdır..." diye mırıldandığımda yüzünde tek bir mimik oynamadı. "Yaptım mı?" derken yüzü yaptığımı iddia ediyordu. "Yalan söylemiyorsun değil mi?" diye sorarken aynı sertlikle bana bakmasından dolayı yalan söylemediğine kanaat getirmiştim. Çok utanç verici bir şeydi! Şöyle bir düşünüp baktığımda kocam bana hiç yalan söylemişti. Doğruyu söylüyordu ben direk dansı yapmıştım. "Söylemiyorsun... peki. Nasıl yedim o boku ben?"

"Gün içerisinde cenazesini kılacağımız kuzenin yüzünden yedin bütün bokları." dedi Karan, ondan bahsederken bile bu kadar çok sinirleniyorsa Demir ömrü hayatı boyunca bir daha karşısına çıkmasa iyi olacaktı. Kuzenim ölüm biletini eline vermişti. Eğer anlattığı gibi olduysa Demir gerçekten bitmişti.

Acaba dün gördüyse bir şey yapmış mıydı ki? Yapsa bile Karan'ın siniri dinecek gibi değildi. Bununla kalacağını sanmıyordum. Kuzenimin cenaze işlemlerine başlasam iyi olacaktı.

"Hiçbir şey hatırlamıyorum!" dediğimde yüzümü yastığa gömdüm. Elimi alnımda gezdirirken masaj yapmaya başladım. Öyle bir ağrıydı ki narkozsuz açık ameliyata girsem daha az acı çekerdim. "Başım çatlıyor sanki bin parçaya bölünmüş gibi."

"Ben yaparım." derken Karan'ın sıcak parmaklarını alnımda hissederken ne ara yanıma gelmişti bilmiyordum. Beni kendine çekip başımı dizine yerleştirdiğinde parmaklarını başımın her tarafında gezdirdi. Beynime dağılan uyuşuklukla birlikte gözlerimi kapattığımda ağrılar yavaş yavaş dağılıyordu.

"Sen bir tanesin." diye kısık sesle mırıldanırken masajının keyfini çıkardım. Yüzümün etrafında elleri usulca gezerken bundan daha güzel bir hisin olmadığını düşündüm. Zaten sabah güzel öpücüklerinden mahrum kalmıştım. Gördüğüm kötü rüyanın sonucunda kendim kalkmış kötü bir şekilde uyanmıştım.

"Kızma bana Karan," dediğimde sesim oldukça ince çıkmıştı. "Gerçekten eğer sarhoş olduysam isteyerek olmadım sana inat hiçbir şey yapmadım biliyorum öncesinde bu konuyu konuşmuş görürsün sen demiştim. Ama çok geçmeden hemen bunun saçma olduğuna karar vermiş vazgeçmiştim. Bir şeyler içtiğimi yarım yamalak hatırlıyorum ama içtiğim şey alkol değildi ki kokteyl mi ne dediler güzel renkli bir şeydi rengine aldandım valla bak!"

"Alkol karışımlı içeceklerden içmişsin." dedi sakin bir tonda. "Hem de hiç içmemen gerekenlerden üstelik benim mekanıma nasıl girdiğinizi bile anlamıyorum sahte kimlik kullanmakta neyin nesi?"

"Aranıyor musunuz siz, azılı suçlu musunuz? Ne yaşıyorsunuz siz güzelim?" diye devam ettiğinde dudaklarım kenara kıvrılmıştı.

En yakın arkadaşım FBI tarafından aranıyor olabilirdi, bu konuyu ona hiç sormamıştım niye sahte kimlikleri vardı bilmiyorum. Başta benim için ayarlamıştı ama iş artık benden çıkmıştı. Belki mafyaydı, ben aşiret kızıysam o da mafya kızı mıydı? Acaba Elfida'yı gerçekten tanıyor muydum?

"Ben değil..." dedim masum bir şekilde mırıldandım. "Kendi kimliğimle girmek istedim ama Elfida izin vermedi yanında varmış sahte kimliklerimden, yasaklıyımdır diye riske atmadı."

"Bana barda olduğunuzu yazmamışsın."

"Yazmış olmam lazım." dedim, onu defalarca aramış ve mesaj atmıştım. Barın içerisindeyken yazdığımı hatırlamıyordum ama girmeden önce mesaj attığımı hatırlıyordum.

"Evet yazmışsın aslında daha doğrusu çalışmışsın mesajların bir süre sonra çinceye dönmüş hiçbirini okuyabileceğim bir dil değildi bütün tuşlara aynı anda basmışsın."

Güldüğümde, "Yapmışımdır." dedim. Eğer gerçekten kafam o denli uçtuysa ona belki de çok farklı şeyler bile yazmış olabilirdim. Sonuçta aklım başımda değildi. Telefonuma bakmak için sabırsızlanmıştım.

Odamın kapısı tıklatıldığında buğulu camın önünde bir siluet belirdi. "Marin benim, uyandıysanız gelin hadi kahvaltı hazır." dedi Elfida.

"Geliyoruz." diye pürüzlü bir sesle seslendiğimde en az benim kadar onlarında alkol olmasını istedim. Sadece kafası uçan ben olmamalıydım yoksa ömür boyu hiçbiri bunu unutmazdı! Rezilliğimi videoya çekmek için bekleyen Zahir varken Elfida ile en çok benzeyen huyu buydu. Marin bir şey yapsa da videoya alsak diye fırsat kolluyorlardı.

"Hadi geçelim." dedim ve başımı yasladığım dizlerinden kaldırdım. "İyi bari kahvaltı hazırlamadan kurtuldum."

"Baş ağrın için kahvaltından sonra ilaç alırsın." dedi Karan. "Biraz olsun geçti mi?"

"Bir de öpersen geçer." dedim masum bir ifadeyle konuştuğumda alt dudağım dışa doğru çevirmiştim. Onun karşısında bu hallere girmeyi çok seviyordum. Onun yanında istediğim gibi davranabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyordum. Çünkü genel anlamda insanların karşısında rol yaparken onun yanında tamamen kendimdim.

"Öpmezsem?" dedi Karan.

"Sen öpene kadar ağrıyacakmış."

Elleri yüzümü avuçladığında beni yatağa geri yatırdı. Sırtım çarşafla buluşurken üzerime doğru eğilmişti. Dudakları önce şakağıma bastırdı ardından düz bir çizgi de ilerlerken yanağıma, boynuma kondurdu. Her öpüşünde kıkırdarken çıkardığım seslerden hoşnut oluyordu. Yüzümde öpülmedik yer bırakmazken en sonda alnımdan öpüp geriye çekilmişti.

"Geçti." dedim sıcak bir sesle.

Beni de kendisiyle birlikte yataktan kaldırırdı. Üzerimdeki kıyafetlerden kurtulmak istediğim için önce bavula ilerlerken iç çamaşırlarımı ve eşofman takımımı alıp banyoya geçtim. İçimde sutyen olmadığını fark ederken beni Karan giydirmiş olmalıydı. Duş almak uzun süreceği için dişlerimi fırçalayıp yüzümü yıkadıktan sonra yeni kıyafetleri üzerime geçirdim. Banyodan çıktıktan sonra Karan'ın oda da olmadığını görürken çok geçmeden bende çıktım.

Mutfağa girdiğimde Elfida tezgaha her şeyi hazırlamış, bir yandan masaya diziyordu. Zahir bir köşede oturmuştu onun dışında oturan yoktu. "Çay oldu çoktan." dedi Elfida bakışları beni bulduğunda konuştu. "Soğutmadan yiyelim sonunda kalktınız."

"İlk gelin öğlene kadar yatıyor, evin ikinci gelini kahvaltı hazırlıyor! Ben sevdim bu işi ona göre her gün kahvaltımı hazır isterim." dedim yalancı bir ifadeyle. Reçel olmadığını görünce yerini bildiğim teyzemin kendi yaptığı reçel kavanozunu çıkarttım ve bir tabakta masaya ondan koydum.

"Haspam!" dedi Elfida sitemkar bir sesle. "Sanki konakta her gün kahvaltıyı bu hazırlıyor, hazır sofraya oturduğunu bütün Mardin biliyor!"

"Sende gel konağıma sende hazır sofraya otur Elfida." diye yanıtladığımda ikisi birbirine kaçamak bakış atmıştı. "Misafir olarak değil ama temelli olarak."

Tezgahın kenarında hazır olan tabaklardan bir şeyler atıştırırken Elfida bana doğru döndü. "Oturmadan Zühre'yi de kaldırsana sana zahmet birkaç kere çağırdım ama ses vermedi." dediğinde ona kafa sallayıp mutfaktan çıktım.

Zühre'ye teyzemin odasını vermiştim. O yüzden teyzemin odasına doğru ilerlerken Karan'ın ortak banyoda olduğunu açık olan ışıktan anlamıştım. Kapıyı tıklattığımda ses gelmemişti. Zühre'nin bu saate kadar uyuması imkansızdı. Elimi kapının kulpuna yerleştirip yavaşça aşağıya indirip açtım.

Kapıyı açmamla kapatmam bir olmuştu.

"Siktir!" diye ağzımdan kaçan küfüre engel olamazken gördüğüm manzara neredeyse dudağımı uçuklatacaktı. Gözlerimi hızlıca kapatırken gördüklerimin hayal mi gerçek mi olduğunu hemen kavrayamamıştım. "Görmedim... görmedim hayaldi olmadı öyle bir şey beynin sana oyun oynuyor bir şey olmadı."

"Ne olmadı?"

Duyduğum sesle birlikte gözlerimi açıp bakışlarımı omzumun gerisine kondururken Karan'ı görmüştüm. Ortak banyodan çıkmış koridorda duruyordu. elimi hızlıca kapının kulpundan çekerken yüz ifademi düzelttim.

"Hiç." dedim sakin bir şekilde. "Hiçbir şey olmadı."

Karan bana inanmayan bir şekilde bakarken adımlarını bana doğru yöneltti. "Yine olmayan şeyler mi görüyorsun Marin?" dedi endişe içerisinde konuşurken bakışları aklımdan geçeni okumaya çalışıyor gibiydi. "Bak güzelim günlerdir kabus görerek uyanıyorsun zaten bana anlatmadığın bir şey mi var?"

"Hayır yok sevgilim," derken kafamı iki yanıma salladım ve güzel bir gülümseme yerleştirdim. Ensemden terler aşağıya doğru akarken soğuk soğuk terliyordum. Karan Milan'ın şimdi bu odanın önünden yok olması lazımdı.

"İçine atmıyorsun değil mi?" diye sorduğunda bana inanmadığını daha ne kadar belli edebilirdi bilmiyorum ama kendi ağzımdan bir şeyler duymak istiyordu.

"Atmıyorum." dedim ciddi bir tavırla. Kaşlarını havaya kaldırdı ve şüpheci tavırlarımı sezdiğini belli etti. "Gerçekten, yemin ederim ki. En yakın zamanda doktora gideceğiz zaten bir sorun olmadığını o da söyleyecektir."

"Sen mutfağa geç bende geliyorum, Elfida bağırıp çağırmasın." diye devam ederken ona düşünme hakkı tanımadan postaladım. Onun mutfağa geçmesiyle odanın kapısını tekrar açtım ve içeriye girdim.

Zühre ve Mert birbirine sarılmış halde yatakta uyuyordu.

"Zühre..." dedim kısık bir sesle. Odadan içeriye girip girmeme konusunda kararsız kalmıştım ama evde bu kadar insan varken uyumaya devam etmeleri imkansızdı. Üstelik Karan'ın bu duruma hiç sabrı kalmamışken ikisini bu halde görse gerçekten kötü şeyler olabilirdi.

"Mert!" dediğimde onu sarstım ve uyanmasını sağladım. Mert gözlerini hafifçe araladığında Zühre'nin yüzüne dağılan kıvırcık saçlarını rahatsızmış gibi gözükmüyordu. "Kalk hemen!"

"Aptal mısınız siz?" diye konuşurken dişlerimin arasında tıslıyordum adeta. "Karan öldürecek sizi! Mardin'e tabutta mı gitmek istiyorsunuz?"

"Ne tabutu?" dedi Mert uykusundan yeni uyandığı için sesi boğuk çıkmıştı.

"Karan'ın sizi diri diri koyacağı tabut! Aynı evin içinde olduğunuzun farkında mısın? Ya görseydi sizi, dua edin ben gördüm."

Mert ne olduğunu yeni yeni anlıyormuş gibi bakışlarını kollarının arasında duran Zühre'ye çevirdiğinde kaşları havaya kalkmıştı. Sonra indiğinde ise yüzünde gülümseme belirdi. "Uyuyakalmışız..." dedi halinden hoşnut gözüküyordu.

"Zühre'yi uyandır, çabuk kalkın kahvaltı hazır aynı anda gelmeyin sakın." dedim ve odadan çıktığımda ikisini tek bıraktım.

Mutfağa geçip hazır sofraya oturduğumda Karan'ın yanındaki yerimi aldım. İlk önce Zühre gelip oturduğunda bakışları yerde geziyordu. Utangaç tavırlar sergilerken dün ki olanlardan mı yoksa az önceki olanlardan mıydı bilmiyordum. Çayları dolduktan sonra Mert içeriye girdiğinde yaklaşık üç dakika sonra gelmişti.

"Mert sende mi buradaydın?" dedi Karan, kahvaltısına devam ederken onu gördüğüne şaşırmış gibiydi.

"Dün alkol alınca araç kullanamadım misafir odasında kaldım." dedi Mert. Mert'in ve Karan'ın bilmediği bir detay vardı. Bu evin içerisinde misafir odası yoktu. O kadar büyük bir ev değildi. Üç artı bir odalıydı ve salonu saymazsak kalan üç oda teyzem, benim ve Demir'indi. Umarım Karan bu detaya takılmazdı.

"Taksiyle gitseydin." dedi soğuk bir tavırla.

Mert umursamaz bir tavırla omuz silkti. "Sabah sabahta Karan ağa hiç çekilmiyor." dedi ve kahvaltısına başladı.

Kahvaltı neredeyse bittiğinde masada çaylarımı içiyorduk. Karan telefonu cebinden çıkartıp Zahir'e doğru uzattığında ekranda olan görüntüye dikkat kesilmiştim.

"Zahir sen benim karımın narkozlu halini videoya almıştın değil mi? Üstüne bununla kalmayıp herkese gösterip dalga geçmiştin." dedi Karan, yüzünde bir gülümseme belirdiğinde hiç hayra alamet değildi. "Sana bunun hesabını sorarım, acısını alırım demiştim."

"Al bak seninkini izlemek istersin gün intikam günü." diye devam ettiğinde ekrandaki görüntüyü oynattı.

Video oynamaya başladığında yükselen sesleri anlamakta zorluk çekmiştim. Aynı anda hem müzik sesleri hem de kuş sesleri geliyordu. Kuş sesleri Elfida'ya aitti. Martı sesi çıkartıyordu ve bana simit atın diye bağırıyordu. Masanın üzerine çıkmış, kendinden geçmiş haliyle kollarını iki yanına açıp kuş taklidi yapıyordu. Gördüğüm manzara karşısında kahkahalar atarak güldüğümde Zahir telefonu aldı ve hızlıca kapattı.

"Elfida martı olmuş!"

Zahir sinirle solurken, "Bunu nasıl buldun abi? Sırf intikam uğruna kamera kayıtlarına mı baktın sen Karan ağa!" dedi öfkeyle. Onun bu tavrına daha çok gülerken bana Karan'ı hatırlatmıştı. Hastanede ameliyattan çıktığımda aynı kızgınlıkla yanıma gelmişti.

"Hayır, elime fırsat geçti bende kullandım. Hepsi hap atmış davranıyordu biri bir şey mi yaptı diye bakmak istedim ama düşündüğüm gibi değil özel içecek bünyelerine fazla gelmiş sadece." dedi Karan büyük bir soğukkanlılıkla konuştu. "Marin o gün çok üzülmüştü sana karımı üzersen karşında beni bulursun demiştim, Zahir. Beni karşına almamalıydın."

"Ulan!" dediğinde Zahir telefonu abisinin önüne sertçe bıraktı. Elfida ve Zahir hariç hepimiz gülmemize engel olamazken Mert karnını tutmuş yere vuruyordu. Zahir kolunu Elfida'nın omzuna attığında kendine çekti. "Utanma güzelim sakın, bir daha içmezsin olur biter." derken onu teselli etmeye çalıştı.

"Alacağın olsun enişte!" dedi Elfida. "Senin karın kadar uçmadım ben ama bu yaptığın gerçekten haksızlık!"

"Uçmuşsun Elfida ben martıyım diye bağırıyorsun." dedi Karan. "Çıkarmasaydınız karımı zorla dışarıya. Çıkmak istememiş niye zorluyorsunuz? Madem çıkıyorsunuz niye kendinizi kaybedecek hareketler yapıyorsunuz Elfida siz? Küçükte değilsiniz ki koca koca insanlarsınız."

"Eğlenmek istemiştik..." diye mırıldandı Elfida.

"Üstlerine gitme abi işte kızların bir suçu yok, Demir yüzünden olmuş işte." dedi Zahir.

"Demir'in de bir suçu yok ki, ben biraz ısrar ettim yoksa yengem çıkmak istemiyordu." dedi Zühre. "İçtiğimizden onunda haberi olmadı masada yoktu o sıra geldiğinde ise çok geçti."

Mert yerden kalktığında sandalyeye tekrar oturdu. Yüz ifadesi değişirken, "Sen Demir'i niye koruyorsun?" dedi Zühre'ye karşı.

"Korumuyorum sadece hepimizde suç var, en suçsuzu yengem biz zorladık onu." dedi Zühre.

"Karan ağa sen var ya az değilsin." dedi Zahir. "Zaten hastanede yaptığından dolayı hâlâ intikamı mı almadım senden, günlerce yüreğim ağzımda gezdim. Bununda bir karşılığı olacak sıkma canını Mert ile düşünüyoruz bir şeyler."

"Karımla uğraşmadığın sürece her şeye açığım Zahir, gösterin hünerlerinizi." dedi Karan.

Zühre, "Zahir'le Mert'i karşına alma bence abi bak zaten Mert'in şakaları çok kötü." dedi.

"Zühre inadına mı yapıyorsun fıstığım?" diyen Karan'ın neyden bahsettiğini anlamıştım. Ben dahil masadaki herkeste fark etmişti.

"Bu bana abi demiyor," dedi Mert, Zahir'i işaret ederken konuştu. "Aynı yaştalar o zaman Zahir de abi desin bana o niye demiyor? Ne taktın abiliğe kimsenin abisi falan değilim kan bağım olmadığı sürece de abisi olmayacağım."

Mert'in sert çıkışından dolayı Karan ona ters bakışlar atarken Mert hiçbir şey olmamış gibi davranmaya başladı. Karan'la göz teması kurmuyordu. Bakışlarını pencereden dışarıya çevirdi. Karan ise bir şey dememeyi tercih etmişti.

Bakışlarımı ona döndürdüğümde masadaki reçel tabağını bilerek koymama rağmen bana yine reçelli ekmek vermemişti. Bir süre daha beklediğimde hiç oralı olmazken bugünde vermeyeceğini anlamıştım. Hastaneden çıktığımızdan beri hiçbir şekilde vermemişti üstelik istememe rağmen vermiyordu.

Reçel tabağını elime alıp ortaya uzattım. "Reçeli teyzem kendisi yaptı çok güzel tadına bakın mutlaka.''

Karan tabağı elimden aldığında benden uzak bir köşeye koydu. "Sen yeme," dedi ve bal dolu tabağı alıp önüme bıraktı. "Baldan ye, reçel kilo yapıyormuş."

Ona bir şey demek istemiş, ağzıma laflar gelmiş geri gitmişti. Sanırım hiç atlatamayacaktı.

"Seni bir yere götüreceğim." dedi Karan, odadan içeriye girdiğinde bakışlarını bana buldu. "Hazırlan bir saate kalmadan çıkalım."

"Nereye gideceğiz?" diye sorduğumda heyecanlanmadan edememiştim. Kahvaltıdan sonra saatler geçmiş akşam çoktan olmuştu. Diğerleri dışarıya çıkarken Karan'la ikimiz evde kalmayı tercih etmiştik.

"Gittiğimizde görürsün güzelim."

Bana şu ana kadar gittiğimiz hiçbir yeri söylememişti. Gittiğimiz hiçbir yer kötü olmadığı için nerelere götürebileceğini az çok tahmin edebiliyordum. O yüzden ona uygun bir şekilde giymek istemiştim. Tercihimi elbiseden yana kullanırken kırmızı rengi seçmiştim. Bu elbiseyi daha önce defalarca giymek istemiş giyecek yerim olmadığı için hep pas geçmiştim. Dizlerime kadar geliyor, sağ bacağımın önünde basenime çıkan yırtmacı vardı. Yırtmaç düşmanı Karan'ı çok mutlu edecek bir elbiseydi. Kalın askılı omuzlarımı açıkta bırakıyor, göğüslerimi tam kapatıyordu. Saçlarımı açmış düzleştirmiştim. Kırmızı bir ruj sürüp tamamladığımda kendimi hazır hissediyordum.

Karan siyah gömlek ve siyah pantolon giydiğinde her zamankinden daha yakışıklı geliyordu gözüme. Evden çıkıp arabaya geçmemiş bir saatten fazla sürürken Karan'ın evde kaldığımız süre boyunca sessiz olması canımı sıkmıştı. Kahvaltıdan sonra tamamen sessizliğe bürünmüş ben konuşmadığım sürece konuşmamıştı. Konuştuğunda ise kısa cevaplar vermişti.

"Karan," dedim, onu daldığı düşüncelerinden sesimle kurtarırken kaşlarını çatmıştı. "Bir şeyin mi var?"

Vites değiştirip arabanın hızını artırırken bir şey dememişim gibi arabayı kullanmaya devam etti. Onun bu tavrına daha çok sinirlenirken bir şey olduğu belliydi.

"Bar meselesi yüzünden mi tavırlısın? Benim bir suçum yoktu. Onlara defalarca gitmek istemediğimi söyledim sırf Zühre yalnız kalmasın diye gittim, eğer o telefonunu zamanında açsaydın bunlar olmazdı zaten bu yüzden mi tavırlısın yoksa başka bir şey mi var?" derken sessiz kalmasına karşılık tekrar konuştum. Bir süre daha beklemiş yine cevap vermemişti.

"Şımarık ağa bozuntusu!" diye dişlerimin arasında mırıldandığımda kollarımı göğsümde birleştirdim.

"O dilini bana budattırma!" dedi Karan. Ağa kelimesine fazlaca sinir olurken, şımarık ve bozuntu demem onu daha çok sinir ediyordu.

"Nereye gidiyoruz onu söyle bari."

"Geldik zaten." dedi arabanın hızı yavaşladığında usta bir şekilde park etmişti. Havanın tamamen karanlık olmasıyla etraftaki ışıklar göz alıyordu. Karana aracı tamamen park ettiğinde aşağıya indi ve kapımı açıp bende indiğimde kısa sürede yanıma gelmişti. "Cezanı çekmeye getirdim seni."

"Burası..." dedim gördüğüm yerin tanıdıklığıyla kaşlarım çatılmıştı. "Burası senin mekanın! Niye geldik buraya?"

"Bacaklarını almaya geldik." dedi Karan, dudakları kısa bir anlığa kenara kıvrılmış hemen kendini düzeltmişti.

"O ne demek?" dediğimde dediğinden hiçbir şey anlamamıştım.

"Sen harbi hiçbir şey hatırlamıyorsun." dedi ve elimden tuttuğunda beraber yürümeye başladık.

"Beraber içeceğiz." dedi Karan. Ona şaşkınlıkla baktığımda bunu yapacak olmasını beklemiyordum. Onunla beraber mi içecektim?

Karan tuhaf bakışlarımı fark etmiş olacak ki, "Niye öyle bakıyorsun? Yoksa yine günah ben cehenneme gitmek istemiyorum Karan tövbe edelim cennete gidelim diye hallere mi gireceksin?" dedi sakin bir tonda.

"Öyle mi yapmışım..." diye mırıldandım daha ne yapabilirdim bilmiyordum. "Şaşırdım sadece buraya getirmeni beklemiyordum."

"Beraber içeceğiz ve güzelleşeceğiz."

"Karan benim burada çok güzel anılarım yok," dedim ayaklarım geri geri gidiyordu.

"O anları unutturacağım sana."

"Karan abim hoş geldin sefalar getirdin." dedi yüzü tanıdık olan ama adını hatırlamadığım adam. Baş selamı verdiğinde yüzündeki yaralar içimi sızlatmıştı. Niye dayak yemişti ki bu adam?

"Hâlâ ayakta olduğuna göre iyi dayak yememişsin Tuncay, illa ben mi döveyim oğlum sizi?" dedi Karan sert bir tavırla. Ona inanamayan gözlerle bakarken daha çok şaşırmıştım, adamın bu halde olmasını Karan mı istemişti yani?

"Abi mekanı boş bırakmak istemedim yoksa iflahım... neyse yenge var yanımızda." dedi ve bakışlarını bana çevirdi. "Sen de hoş geldin yengem buyur geç."

"Nereden yengen oluyorum be senin?" diye tepki gösterdiğimde tanıdıklarım dışında ilk kez biri bana yenge diyordu.

"Yengenin ayık haliyle uçmuş halinin arasında çok bir fark yokmuş aslında yenge dün de o kadar anlattım ya Karan abimin karısıysan sende yengemiz oluyorsun ben Tuncay." dediğinde adını anımsamıştım. Dün ki olaylara sanırım o da şahit olmuştu.

İçeriye geçtiğimizde yoğun bir duman yukarıdan aşağıya doğru süzülüyordu. Karan beni yönlendirip üst katlara çıkardığında bu kısma hiç gelmediğimi fark ettim. İki kere gelmiştim buraya.

"Çok kalabalık." dedim birbiriyle dans eden insanların arasında az bir mesafe bile yoktu.

"Rahatsız olduysam boşalttırabilirim." dedi Karan.

"Yok sorun değil, insanlar burayı baya seviyor eğlencelerini elinden almayalım şimdi. Herkes kafa dağıtmaya gelmiş zaten en çok buna ihtiyaçları var gibi gözüküyor." derken barın en üst katına çıkmış özel bir alana gelmiştik. Alanın içerisinde gördüğüm direk bana iyi hisler vermiyordu. Bakışlarımı oraya çevirmeden balkon kısmına çevirdim ve eğlenen insanlara baktım.

"Patron ne istersiniz?" dedi içeriye gelen adam.

"Sen hepsinden bardaklara koy getir." dedi Karan.  "Benimkini biliyorsun."

"Anlamadım şimdi ceza olarak beni alkol komasına mı sokacaksın?" diye sorduğumda içip içmek konusunda emin değildim. Merak ediyordum ama sarhoşta olmak istemiyordum. "Tiksindim zaten, geceden kalma olmak bile yetti bir daha ağzıma sürmeyi düşünmüyorum."

"Çünkü ağzınla içmedin güzelim," dediğinde ona hak vermiştim. Anlattıklara bakarak üstelik birkaç kişiye zor kullanıp aldığım içecekleri şuursuz bir şekilde içmiştim."Sana sarhoş olmadan nasıl içilmesi gerektiğini göstereceğim ve aklının kalmasını istemiyorum çünkü sen yine aynı hataya düşmeye çok müsaitsin. Bir daha içmek istemezsen de içmezsin Marin."

İki garson içeriye girdiğinde bir sürü bardak bırakmıştı. Masayı donattıktan sonra çıktıklarında meyvelere göz gezdirdim. Adını bildiğim bilmediğim birkaç içecek vardı.

"Bana bu gece ayık bir kafada lazımsın," diye devam etti. "Dün yapmak istediğin her şeyi ayık kafayla yapacaksın, işte bu senin cezan olacak bebeğim."

"Beni korkutuyorsun..." derken sesimdeki korku kendini belli etti. "Dün ne yaptığımı gerçekten hatırlamıyorum ne yapmış olabilirim ki?"

"Anlatacağım birazdan şimdi kucağıma gel."

Ona karşı çıkmadan oturduğum yerden kalkıp kucağına geçtiğimde bedenimi yavaşça bıraktım. Yan bir şekilde otururken kolumun bir tanesini boynuna doladım. Karan uzanıp dudağıma buse bıraktı.

"Sarhoş olmak istemiyorum." diye mırıldandığımda boğazımdaki kuruluğu gidermek istiyordum. Beni sarhoş etmeyeceğini söylemişti. Sınırımı bilmiyordum.

"Olmayacaksın olmanı bende istemiyorum, içmek istemiyor musun?"

"İçmek istiyorum," dediğimde benden onay olmasıyla bardakların birine uzandı. Yüksek sesli müzikle beraber kendimi akışa bıraktım. İçmek istiyordum ve en mantıklısı onunla beraber içmekti.

Elinde tuttuğu bardağı bana uzatırken dudaklarıma yakınlaştırdı. Kokladığımda keskin kokuyla birlikte yüzümü buruşturdum. "Şimdi sadece bir yudum al bundan," dedi ve bardağı dudaklarıma dayadı. "Bira çok tercih ettiğim bir alkol değil."

Dudaklarımı aralayıp dediği miktarda sıvıyı yudumladığımda aldığım tattan hoşnut olmamıştım. "Beğenmedim." dedim samimi bir şekilde. Hem de hiç beğenmemiştim.

"Tekila," diye küçük bir bardağı uzatırken elinden almak üzereyken beni durdurdu. "Hayır onu öyle içemezsin, önce şunu em. Ardından bunu kafana dik." dediğinde limon dilimini bana uzatmıştı. Dediğini yaptığımda tuzlu olduğunu hissettiğim limonu tamamen emdikten sonra küçük bardağı shot atmıştım.

"Baya yaktı," dedim boğazımdan aşağıya sanki alev belirmişti. "Ama nedensizce hoşuma gitti."

"Isır şunu." dedi Karan, limonu dişlerimin arasına yerleştirdi. Uzanıp dudaklarıma yaptıştığında hem dudağını öpüyor hem de limonun tadını alıyordu. Onun bu hareketiyle afallarken geriye çekildi ve bardağı tek hamlede kafasına dikti. "Tadı daha güzelleşti." derken dudakları kenara kıvrılmıştı. "Sanırım bunu bir daha sensiz içmeyeceğim."

"Bende yapmak istiyorum." dedim heyecanlı bir şekilde. Onun gibi limon dilimini dudaklarına koyduğunda açlıkla yapışmıştım. Dilinin arasından limon tadı alırken derin bir tutkuyla öpüyordum. Kendimi durdurup geriye çekildiğimde bardağı alıp kafama diktim. İlkine göre tadı daha güzel gelmişti.

"Favorim bu olacak kesinlikle." diye mırıldandığımda dudaklarımın üzerindeki limon tadını dilimle sildim.

"Bu senin için ağır, çok az bir yudum al o da tadına bakman için aklın kalmasın." derken kalın kristal bardağı uzattı. Yoğun sert koku burnumun direklerini sızlatırken bunun ne olduğunu biliyordum. Çok az bir yudum aldığımda yüzüm buruşmuştu.

"Viski?" diye sordum.

"Viski."

"Bunlar senin için yeterli." dedi Karan bardakları benden uzaklaştırırken benim yarım bıraktıklarımı o bitirmişti. "Daha fazlası seni sarhoş edecek. Sarhoş olmanı istemiyorum."

"Şampanya patlatıyorlar..." dedim balkondan aşağıya bakarken aşağıda bir masanın birkaç tane şampanya açtırdığını gördüm. "Onun da tadını merak ediyorum. Mahir abim üniversite mezuniyetimde inat edip içirmemişti."

Kısa bir süre sonra içeriye garson girdiğinde bakışlarını Karan'a çevirdi. "Buyur Karan abi." dedi.

"Mekandaki herkese şampanya aç, Karan Milan güzel karısı için patlatıyor diye söylersin." dedi Karan. "Bize de açın bir tane bizimle beraber kaldırsınlar."

Kaşlarım havaya kalktığında, "Ne? Benim için mi? Herkese mi?" diye konuşurken sesimde şaşkınlık belirmişti.

"Senin için,"

"Kral hareket yalnız..." dediğimde sadece bana değilde mekanda bulunan herkese bunu yapmasına imrenmiştim. "Teşekkür ederim mutlu oldum."

Şampanyalar açıldığında eş zamanlı olarak bütün mekanın dört bir yanında şişeler görmüştüm. Herkesin elinde bardak varken Karan balkon kısmında benimle birlikte aşağıya bakıyordu. Bizim şampanyamızda açıldığında elimize bardaklarımı vermişlerdi.

"Seninle olan her şeye sevgilim, kollarının arasında kül olana kadar." dedim, bakışlarımı ondan ayırmadan konuştuğumda daha mutlu olamazdım.

"Seninle her şeye güzelim. En çok da gülüşüne, gülmeme neden olan her bir zerrene kül olmaksa eğer ben yanmadan kül olmuştum zaten."

Herkes bizimle birlikte kaldırdığında Karan ve benim ilk yudumumuzu alıp bize eşlik etmişlerdi. Bize ve bizim mutluluğumuza kadeh kaldırılmıştı.

Karan'ın dudaklarına yapıştığımda tadını beğenmediğim şampanyanın onun dudaklarının arasında daha güzel olduğunu fark ederken sonsuzluğa doğru öpmek istemiştim. Karan beni kendine çekerken tutkulu bir şekilde öpmüştü.

O ve ben, mutlu son değil mutlu sonsuzduk.

Havalimanına geçmiş, Karan'ın ayarlamış olduğu özel jete binmek için giriş işlemlerimizi yapmak üzere gişeye gelmiştik. Karan benim oturmamı söylemiş boş yere ayakta beklememe gerek olmadığını kendisinin halledeceğini söyleyerek beni bekleme koltuklarına oturtmuştu. Bakış açımda durmasıyla arada ona bakarken bir yandan elimde telefonla whatsapp gruplarından gelen mesajlara bakıyordum. Mardin'e Elfida'sız ve Demir'siz bir şekilde ikizler ve Mert'le dönüyorduk.

İkizler dün gece eve gelmemişti. Onların olmamasıyla Karan'la öğlene kadar uyumuş geç bir kahvaltı yapmış evde günümüzü gün etmiştik. Uçak saatimiz gelince havalimana geçtiğimizde ikizler de Mert'le birlikte gelecekti. Birazdan burada olacaklarına dair mesaj atmışlardı.

"Marin Milan?"

Duyduğum sesle birlikte bakışlarımı telefonumdan kaldırıp sesin geldiği yere doğru çevirdim. Gördüğüm kişiyle kaşlarım çatılırken ilk kez görmemin vermiş olduğu tavırla anlamsız bir ifadeyle baktım. Tam önüme geçip durduğunda üzerindeki siyah takım elbisesiyle aşağıdan yukarıya bakmış, yüzünde durmuştum.

Yanında bir kişi daha durduğunda, peşinden birkaç kişi daha gelmişti. Etrafım bir anda siyah takım elbiseli adamlarla donatılmıştı.

"Benim, buyurun?" dedim, adamların hangi birine bakacağımı şaşırken en önde duranla göz kontağı kurdum.

"Uçağınızda sorun olmuş sanırım." dedi, yabancı adam. Birkaç adım atıp tam önüme geçtiğinde oturduğum yerde rahatsız olduğumu belli ettim. Aşağıdan ona bakarken kaşlarım mümkünmüş gibi daha çok çatılmıştı. Uçağımızda bir sorun olsa Karan bunu söylerdi zaten, yaklaşık on dakikadır işlemleri hallediyordu ve arada dönüp bana baktığında bir sıkıntı olmadığını yüz ifadesinde görmüştüm.

"Hayır bir sorun yok, kocam işlemleri hallediyordu. Yarım saat içerisinde kalkış gerçekleşecek onu nereden çıkardınız ve siz kimsiniz?" diye sorduğumda kolumdaki çantama asılırken bedenimi ürperti kaplamıştı. Etrafım neden takım elbiseli adamlarla çevrilmişti onu bile bilmiyordum.

Etten bir duvar örülmüştü. Karan'ı hiçbir şekilde göremiyordum. Çenemi kaldırıp onu görmeye çalışırken adam buna kesinlikle izin vermiyordu.

"Sizin olmadığınız bir uçak uçamaz." dedi öndeki adam büyük bir ciddiyetle konuştu. "O yüzden bir sorun var."

"Ne demek istiyorsunuz kimsiniz ya siz?"

Öndeki adam kolumdan tutup beni ayağa kaldırdığında, "Bizimle geliyorsun." dedi ve nazik olmayacak bir şekilde koluma baskı uygularken kendine doğru çekti. Sırtımda sert bir metalin varlığını hissederken yavaşça yutkundum. "Eğer sesini çıkartırsan kurşunu bedeninde hissedersin." diye tehditkar bir tonda konuştu.

İki kişi koluma girdiğinde beni hızlıca çekiştirmeye başladı. Havalimanın ortasında olacak iş değildi! Şu an bağırıp çağırsam kaç saniye içerisinde bir kurşunun hedefi olurdum?

Deneyip görecektim.

"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz!" diye bağırdım bir anda çığlık çığlığa. Karan'ın beni duyması lazımdı. Onu göremiyordum ama sesimi duyabilirdi aramızda çok mesafe yoktu. "Bırakın beni!"

"KARAN!"

"Üzerindeki kırmızı noktayı görüyor musun?" dedi solumdaki adam üzerimi işaret etti. Bakışlarım bedenime düştüğünde üzerimdeki üç tane farklı noktalarda bir tanesi kalbimin olduğu tarafta göğsümde duran kırmızı nokta vardı. Bütün kanımın çekildiğini hissederken nefes almayı birkaç saniyeliğine bırakmıştım.

"Görüyor musun dedim sana!" diye tısladı.

Kafamı hızlıca sallarken, "Ev-evet." dedim korku dolu bir sesle. Bakışlarımı hareketsiz duran kırmızı noktalardan ayırmadım. Keskin nişancının hedefiydim!

"Eğer sessiz olmazsan elimizden bir kaza çıkar." dedi diğer taraftaki adam. "Aynı noktalar kocanın üzerinde duruyor eğer sesini çıkartıp bir aptallık yaparsan senden önce onu vuracağız."

"Ölümünü izlemek istemezsin değil mi?" derken duyduklarım beni bozgunluğa uğratırken ağzımdan kelimeleri dökmekte zorlanıyordum. Her şey saniyeler içerisinde gerçekleşirken algılamakta zorluk yaşıyordum.

"Tamam sessiz olacağım." dedim soğukkanlılığımı korumaya çalışırken. Bunu yapmak neredeyse imkansızken bütün kanım çekilmişti. Kolumdan tutan adamlar beni havalimanının dışına çıkarttığında iki kişiyle birlikte hiçbir şey olmamış gibi yürüyorduk. Diğer adamlar ışık hızıyla kaybolmuştu.

"Nereye götürüyorsunuz beni siz kimsiniz?" diye sorduğumda ağlamamak için dişlerimi birbirine bastırdım.

"Sürpriz." dedi kaba olan adam kendine has korkutucu bir sesle konuştu. Önünde durduğumuz siyah minibüs tarzı arabanın geniş sürgülü kapısını açtığında geçmem için zorladı. "Gidince göreceksin."

İçeriye doğru fırlatılmamla birlikte çantam ve telefonum elimden zoraki bir şekilde alınırken arabanın dışına fırlatılmıştı. "Bayıltın şunu!" dedi benimle birlikte havalimanından çıkan diğer iki kişiden biri arabanın içinde olan adamlara karşı konuştu.

"Karan Milan karısını kaçırdığımızı duyunca çok kızacak çok."

Yavaşça yutkundum. Adamlardan biri ağzıma bir bez yerleştirdiğinde solumamaya çalıştıkça solurken bulmuştum kendimi. Gözlerimin kaydığını hissederken bilincim elden kayıp gidiyordu.

Şey.

Ben... ben kaçırılmıştım!

Bölüm sonu.

Continue Reading

You'll Also Like

13.2K 1.1K 29
Üstün zekalı bir tıp öğrencisi olan Anı, çekmemesi gereken birtakım fotoğraflar çeker ve bunun sonucunda peşine takılan adamları atlatmaya çalışır. K...
2.9M 119K 56
© Tüm Hakları Saklıdır. Hayat, herkese eşit davranmaz. Tıpkı kaderin şansı dağıtırken adil olmaması gibi... * Aile sıcaklığını, soğuk duvarlar arasın...
2.4M 125K 75
Az önce Eylül'ün tuttuğu boşta kalan elini yeşil kalın askeri kemerinin üzerine koyup lafa girdi. " Gel ben sana espriyi göstereyim."dedi. Elini ke...
79.5K 3.8K 23
Ben Ahu Yılmaz, pardon Ahu Seveceğin. Garip bir soyadı olduğu konusunda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Tabii genlerim aldığım dedeciğim de benim gi...