DÜŞLER AĞIDI

By zanegzo

22.8M 1.3M 2M

𝚃𝚊𝚖𝚊𝚖𝚕𝚊𝚗𝚍ı. ❝Bir düş, bin ağıt.❞ Marin Alakan çok küçük yaşlardayken doğduğu topraklardan ayrılmak... More

DÜŞLER AĞIDI
Bilgilendirme
GİRİŞ
☾ BÖLÜM 1 ☽
☾ BÖLÜM 2 ☽
☾ BÖLÜM 3 ☽
☾ BÖLÜM 4 ☽
☾ BÖLÜM 5 ☽
☾ BÖLÜM 6 ☽
☾ BÖLÜM 7 ☽
☾ BÖLÜM 8 ☽
☾ BÖLÜM 9 ☽
☾ BÖLÜM 10 ☽
☾ BÖLÜM 11 ☽
☾ BÖLÜM 12 ☽
☾ BÖLÜM 13 ☽
☾ BÖLÜM 14 ☽
☾ BÖLÜM 15 ☽
☾ BÖLÜM 16 ☽
☾ BÖLÜM 17 ☽
☾ BÖLÜM 18 ☽
☾ BÖLÜM 19 ☽
☾ BÖLÜM 20 ☽
☾ BÖLÜM 21 ☽
☾ BÖLÜM 22 ☽
☾ BÖLÜM 23 ☽
☾ BÖLÜM 24 ☽
☾ BÖLÜM 25 ☽
☾ BÖLÜM 26 ☽
☾ BÖLÜM 27 ☽
☾ BÖLÜM 28 ☽
☾ BÖLÜM 29 ☽
☾ BÖLÜM 30 ☽
☾ BÖLÜM 31 ☽
☾ BÖLÜM 32 ☽
☾ BÖLÜM 33 ☽
☾ BÖLÜM 34 ☽
☾ BÖLÜM 36 ☽
☾ BÖLÜM 37 ☽
☾ BÖLÜM 38 ☽
☾ BÖLÜM 39 ☽
☾ BÖLÜM 40 ☽
☾ BÖLÜM 41 ☽
☾ BÖLÜM 42 ☽
☾ BÖLÜM 43 ☽
☾ BÖLÜM 44 ☽
☾ BÖLÜM 45 ☽
☾ BÖLÜM 46 ☽
☾ BÖLÜM 47 ☽
☾ BÖLÜM 48 ☽
☾ BÖLÜM 49 ☽
☾ BÖLÜM 50 ☽
☾ BÖLÜM 51 ☽
☾ BÖLÜM 52 ☽
☾ BÖLÜM 53 ☽
☾ BÖLÜM 54 ☽
☾ BÖLÜM 55 ☽
☾ BÖLÜM 56 ☽
☾ BÖLÜM 57 ☽
☾ BÖLÜM 58 ☽
☾ BÖLÜM 59 ☽
☾ BÖLÜM 60 ☽
☾ BÖLÜM 61 ☽
☾ BÖLÜM 62 ☽
☾ BÖLÜM 63 ☽
☾ BÖLÜM 64 ☽
☾ BÖLÜM 65 ☽
☾ BÖLÜM 66 ☽
☾ BÖLÜM 67 ☽
☾ BÖLÜM 68 ☽
☾ BÖLÜM 69 ☽
☾ BÖLÜM 70 ☽
☾ BÖLÜM 71 ☽
☾ BÖLÜM 72 ☽
☾ BÖLÜM 73 ☽
☾ BÖLÜM 74 ☽
☾ BÖLÜM 75 ☽
☾ BÖLÜM 76 ☽
☾ BÖLÜM 77 ☽
☾ BÖLÜM 78 ☽
☾ BÖLÜM 79 ☽
☾ BÖLÜM 80 ☽
☾ BÖLÜM 81 ☽
☾ BÖLÜM 82 ☽
☾ BÖLÜM 83 ☽
☾ BÖLÜM 84 ☽
☾ BÖLÜM 85 ☽
☾ BÖLÜM 86 ☽
☾ BÖLÜM 87 ☽
☾ BÖLÜM 88 ☽
☾ BÖLÜM 89 ☽
☾ BÖLÜM 90 ☽
☾ BÖLÜM 91 ☽
☾ BÖLÜM 92 ☽
☾ BÖLÜM 93 ☽
☾ BÖLÜM 94 ☽
☾ BÖLÜM 95 ☽ ☾ FİNAL ☽

☾ BÖLÜM 35 ☽

231K 13.3K 9.2K
By zanegzo

35. BÖLÜM
KAVGA

"Hadi ama Karan ağa!" diye bağırdım omuzumun gerisinden kısa bir kondurarak alaylı bir sesle konuştum. "Yarışta bu kadar kötü olduğunu bilmiyordum."

Önüme dönüp kayışlardan daha sıkı tuttuğumda kendime doğru çekip atın hızını azalttım. Kırsal alanda koştururken ayaklarımı koyduğum yere iyice bastım. Ağaçların az olduğu çiftlikten uzak bir bölgedeydik. Güzel atımla o kadar güzel bağ kurmuştum ki sabahları uyandığımda koşa koşa ağıla gidip onu besliyor, tarıyor, gezdiriyordum.

"Asil seninkini ezip geçerde üzülmeyin diye ağırdan alıyoruz." dedi Karan atıyla birlikte yan tarafımda belirdiğinde hiç hoşnut durmuyordu.

"Şşt oğlum sakin!" dedi Karan kızgın bir tavırla kayışları sertçe çektiğinde İnci'nin yönünü hızlıca değiştirdim.

Asil ve İnci asla anlaşamayan iki attı. Aynı ağılın içinde huysuzlandıkları için mecburen ayırmak zorunda kalmıştık. Yan yana gelmiyorlardı. İlk başta birbirlerini görmeyecek şekilde koyduğumuzda kokularını algılamasıyla huysuzlanmaları devam etti. Seyisin olaya el atmasıyla birbirlerinden tamamen ayrı duruyorlardı.

"Ne yapacağız biz bunlarla?" dedim bacağımı kaldırıp kendimi attan indirdiğimde ağaca dizginleri bağladım. "Seninki yemin etti ne yaptı bu kadar kızımı kızdırdı asla tahammülleri yok birbirine."

Karan da uzak mesafedeki ağaca atını bağladığında bana doğru adımlar atarken ortada buluştuk.

"Yani Asil bana ilk geldiğimde de tavır yapmıştı. Atının huyunu bilmesem kızım yabancılıyor diyeceğimde sorunun kimde olduğu belli."

Omuzumdaki çantanı yere bıraktığımda içerisinden örtüyü çıkardım. Kırmızı kareli örtüyü yere serdiğimde vakit kaybetmeden üzerine otururken Karan da yanıma geçmişti.

"Bak sen." dedi dirseklerini zemine yasladığında bacaklarını uzattı. "Bu evde herkesin atı var, Asil tek başına yaşayan at değil. Diğerleriyle hiçbir sorunu yok. Seninki oğlumu baştan çıkarmaya çalışıyorsa bilemeyeceğim."

"Sen benim kızıma ne demek istiyorsun!"

Beni tutup kendine çektiğinde sırtımın zemine değmesini sağladı. Başımın altına kolunu yerleştirdiğinde omzuna yasladı. "Hiçbir şey," dedi Karan. "Sadece sahibi gibi dayanılmaz bir kokusu varsa oğluma acıyorum."

Düğünden beri dört gün geçmiş ve dört gündür çiftlikte güzel günler geçiriyorduk. Dün atlarla gezmeye çıktığımızda bu güzel yeri keşfetmiş sabah tekrar gelmek için ısrar etmiştim.

''Karan...'' dedim günlerdir içimi kemiren düşünceleri sonunda dışarı çıkarmak için adım attım. Bakışları beni bulduğunda dikkatini bana verdi. ''Şu düşmanlar... Sönmez aşireti meselesi ne oldu? Çiftliğe kadar gelip hediye bırakmışlar içim hiç rahat değil.''

''Korumaları arttırdım güzelim, böyle bir şey asla tekrarlanmayacak.''

''Ne istiyor bu adamlar, niye düşmanlar?'' diye sordum sıkıntı içerisinde.

''Yıllardır olan şeyler. Merak etmeni gerektirecek hiçbir durum yok, kocan her şeyi hallediyor. Onlar hakkında artık konuşmak istemiyorum.'' dedi Karan, güven verircesine. Onun yanında kendimi güvende hissediyordum. Saçlarımın üzerinde dudaklarını hissettim.

Kendi kendime kuruntu yapıyordum büyük ihtimalle. Başka şeyler düşünmeye başladığımda diğer merak ettiğim şeylere ağırlık verdim.

"Baksana..." dedim dirseklerimin üzerine doğrulduğum bakışlarımı ela gözlerine diktim. "Beni ilk gördüğünde ne düşünmüştün? Yani bana görür görmez aşık olduğunu sanmıyorum hem ilk görüşte aşk çok uçuk..."

"Evet, bu aşk görüşte aşk değildi. Sadece..." dediğinde uzanıp saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Sadece o davette benim gibi canı sıkılan birini görmek dikkatimi çekmişti. Öylece somurtuyor hiçbir şey yapmıyordun senin yaşıtların insanların peşinde koşuyorken sen oraya ait olmadığını belli ediyordun. Her bir ifadeni zihnime kazıyacak kadar uzun bir süre izledim."

"Tahmin edebiliyorum o an nasıl gözüktüğümü," derken o an hiç güzel değilimdir kesin.

"Kımıldamıyordun bile, öylece denizi izliyordun. Sonra gitmek istediğinde yere düşecekken tuttum seni. İlk o an dokunmuştum sana. O an yakınlıktan saçlarının kokusunu alabilmiştim. Etki bıraktığını kabul ediyorum. Denize düşüşün seni oradan çıkartışım ve o güzel dudaklarına dokunuşum..." Elleri boynumu bulduğunda parmaklarını dudağımda gezdirdi. "Her şeyden ondan sonra başladı, rüyalarıma girdin. Bir daha kurtulamadım senden."

"Gerçekten rüyalarına mı girdim?"

Kafasını olumlu anlamda salladı. "Denizdeydin her seferinde boğuluyorsun ve ben seni kurtarıyorum. Denize girsen bile tuzlu melteme rağmen kokunu alabiliyordum. İlk başlarda güzeldi ama bir sonra can sıkıcı olmaya başlamıştı çünkü seni kurtaramamaya başladım. Hep aynı rüya değildi, deniz vardı sen vardın ben vardım ama hep aynı sonla bitmiyordu. Sonu kötü bitiyordu Marin... ve bu beni deli ediyordu."

"Bu kötü olmalı..."

"Kabus," dedi. Kısa bir es verdi. "Bir de annenin olan kolyesi... Bende kaldı. Bu yüzden seni bulmak istedim, dedim belki bir kere daha görürsem kurtulurum bu durumdan. Aylar sonra davete katılanların listesine ulaşmam zor olmadı zaten herkesin katılabildiği bir organizasyon değildi. Ama bulamadım seni, hiçbir iz bile yoktu."

"Abim ve babamın kesin kuralı... Beni sürekli gizliyorlardı."

"Delirdiğimi düşündüm bir sene hiç durmadan kim olduğunu öğrenmek istedim ama elimde koca bir sıfır vardı. Mert yanımda olmasaydı eğer gerçekten hayalden ibaret olacağını düşünmeye başlamıştım."

"İlaç kullandığını söylemiştin," dedim. "Seni ilaç kullanırken görmedim hiç Karan."

Kafasını salladı. "Kabuslardan kullanmaya başlamıştım. Artık kullanmıyorum."

Kaşlarım havalandı. "Neden? Neden kullanmıyorsun Karan?"

"İlacım yanımda da ondan..."

"Berivan ve Mahir'in düğünü için heyecanlıyım," dedim gülümseyerek. "Onların da artık mutlu olmasına çok seviyorum."

"İki ailede gözünü toruna dikti," dedi Karan bu durumdan hoşnut olmazken. "Sürekli bunun imasını yapıp duracaklar hazır mısın?"

"Hayır..."

"Çocuğumuzun olmasını çok isterim Marin," dediğinde elini karnıma yerleştirdi. "Babama inat çok iyi baba olmak istiyorum."

"Çok iyi bir baba olacaksın."

"Çocuklarımın benim gibi kaderi olmaması için her şeyi yapacağım."

"Sana inancım tam," dedim hissettiğim güvenle. "Biz birbirimizin kaderiyiz ve çocuklarımıza da en iyi kaderi vereceğiz."

Uzandı, dudaklarımı dudaklarıyla buluşturduğunda ıslak sıcaklığını yoğunca hissettirdi. Gözlerimi kapatıp ona karşılık verdiğimde dayanılmaz tutku belirdi. Geriye çekildi ve gözlerimin içine baktığında dudaklarını araladı. ''Kaderimsin Marin Milan.''

"Hanımım..." diye bir ses işittiğimde adımlarımı durdurup arkama doğru döndüğümde küçük bir kızla karşılaştım. Kızın burnundan akan kanlarla neye uğradığımı şaşırırken elimdeki poşetleri bırakıp yanına doğru ilerledim.

Nefes nefese bir halde durduğunda ellerini dizine koydu ve derin nefesler almaya başladı. Saçı başı dağılmış, üzerindeki kıyafetler toz toprağa bürünmüş bir halde hıçkırarak ağlıyordu. ''İyi misin?''

''Hanımağam," dedi nefes nefese. "Ne olur yardım edin bana.''

"Ne oldu sana ne bu halin?" dedim endişeli bir halde baktığımda elimi omzuna koydum ve destek olmaya çalıştım.

Balayımız biteli bir buçuk hafta olmuş Milan konağına dönüş yapmıştık. Berivan ve Mahir'in düğünü de çok güzel bir şekilde olmuştu. Üç gün üç gece süren düğün bütün Midyat tarafından konuşulmuştu. Sorunsuz bir şekilde hallolmasıyla hepimiz huzura ermiştik.

Konağın gözüme batan kısımlarını düzeltmek için alışveriş yapmaya gelmiştim çarşıya. Sabah geldiğim yerden öğlene doğru çıkmak üzereyken kendimi o kadar çok kaptırmıştım ki bir arabanın arkasını tamamen doldurmuştum. Karan tek gitmemem için yanımda Emrullah beyi ve Rojda'yı zorla dikmişti. Onlarla beraber alışverişi tamamlamış bir şekilde elimizde poşetlerle az ilere duran arabaya dönüyorduk ta ki bu küçük kız durdurana kadar.

Emrullah bey ne olduğunu anlamak istercesine bakışlarını genç kıza diktiğinde kızın bakışları beni buldu. Çekimser bir ifadeyle bana doğru yaklaştığında, "Babam." dedi. ''Babam beni öldürecek hanımağam.''

''Nereye kaçtığını sanıyorsun he!'' dedi orta yaşlarda bir adam sokaktan aniden fırladığında kıza doğru hücum etti. "Gel lan buraya! Elimden kurtulacağını mı sandın?"

''Dur bakalım orada!'' dedim kızı arkama aldığımda Emrullah bey adamın önüne geçmişti. ''Bu kızı sen mi bu hale getirdin?''

Çarşının ortasında etrafımıza herkes toplanırken küçük kızın bedeni arkamda tir tir titriyordu. İnsanlar bağrışmaya dikkat kesilmiş, esnaf kapıya çıkmıştı.

''He ben bu hale getirdim!'' dedi öfkeli halde burnundan soluyordu. Bana doğru tekrar uzandığında Emrullah bey siper olmuştu. ''Ayşe canımı sıkma benim gel buraya derhal!''

''Niye dövdün bu kızı?''

''Sana ne lan sana ne! Kızım değil mi ister döverim ister satarım.'' diye hırladı adeta. Kıza doğru ataklar yapıyordu ama başarısızdı. Orta boylarda hafif kilolu bir adamdı. ''Ona okula gitmeyeceksin dedim sözümü dinlemedi! Görücü geldi adamlara surat yaptı kaçırttı bu küçük beyinli! Öldürcem onu bana yükten başka bir şey değil!''

Zihniyeti karşısında kaskatı kesilirken suratına öylece bakakalmıştım. Kız daha ilkokula anca gidiyordur. Görücü getirmiş, okuldan almış ve üstüne şiddet uygulamıştı. Aynı anda o kadar çok suç işlemişti ki, bu adam elini kolunu sallayarak çarşıda geziyordu.

''Böyle yaparak bir yere varamazsın!'' dedim sinirden köpüren bir halde bağırarak konuştum. ''Doğru düzgün konuşalım seninle.'' Adının Ayşe olduğunu öğrendiğim kızı arkamdan çektiğimde bakışlarımı Rojda'ya çevirdim. ''Rojda sen kızla arabaya geçin. Uzak durun.''

''Şimdi bana kim olduğunu söyle.'' derken adamın yanına yaklaşmıştım. Emrullah beye bırakmasını işaret ettiğimde adam güçlü kollardan kurtulmuş üstünü başını düzeltmişti.

''Berber Hamit derler bana. Berberim var şu iki sokak ötede.''

''Bu kızla alıp veremediğin ne? Küçücük daha insan elini kaldırmaya korkar nasıl acımasızca dövdün?'' dedim içim yanarken kızın o suratını unutmak mümkün değildi.

''Okula gidip erkeklerle fingirdeşiyor anası kılıklı oruspuluk yapıyor, okuldan almama rağmen lafımı çiğneyip okula gitmiş bugün küçük beyinli!''

''Kızın hakkında doğru konuş! Bu dövmen için bir neden değil. Okula gidiyor diye gurur duymalı ve sevinmelisin!''

''Sana ne lan!'' dedi gürleyerek bana doğru yürüdüğünde ondan uzaklaşmadım. Sinirim öyle bir kat sayıya ulaşmıştı ki insan bedenine bürünüp onu dövebilirdi. ''Sen kimsin de kızımla benim arama giriyorsun!''

''Hoop ağır ol! Bu kadının kılına zarar gelirse Mardin'e gömeriz seni berber Hamit!'' dedi Emrullah bey adamı tam dibime geldiğinde tuttu. Silahını çıkarıp doğrulttuğunda orta yaşlı adam silahı görmesiyle dumura uğramıştı. Gözlerinde korku belirmişti.

''Hanımağam," diyerek araya girdi Emrullah. "Karan ağamı çağıracağım bunun laftan anlayacağı yok," diye devam etti.

''Kimseyi çağırma Emrullah bey! Ben kendim halledeceğim. O silahı geri yerine sok!'' dedim ciddi bir tavırla. Onu silahla falan korkutmayacaktım. Bu adamın laftan anlaması lazımdı. Korkuyla yapılacak iş değildi. ''Elin o telefon giderse hanımağa tarafından kovulursun! Sen çekil aradan bana hiçbir şey yapamaz!''

"Hanımağam," dedi sertçe Emrullah. "Bunu kabul edemem ağam mahveder beni!"

"Ağan yok burada hanımağa var! Ben ne dersem o olur Emrullah bey! Bırak adamı ve çekil aradan!" dedim ısrarla.

Orta yaşlı adamın kızı rahat bırakmayacağına emindim. Bir şekilde alıp gidecek onu öldüresiye dövecek belki de öldürecekti.

''O kızı indir arabadan saklayamazsın onu! Bak karı sana da elimi kaldırmak istemiyorum canımı sıkma benim!''

''Kaldırsana lan!" dedim hiddetle. "O elini kırıp cebine koymuyor muyum! Karşında küçük kızın yok senin, onun gücü sana yetmemiş ama benim yeter!''

''Sen kaşındın var ya.'' dedi eli saçımı bulduğunda sol elimi yumruk yapıp gözünün tam ortasına geçirdim. Benim dilimden konuşmayacaktı. O zaman onun dilinden konuşacaktık. Bacak arasına geçirdiğim tekmeye iki büklüm olurken hıncımı alamayıp kafasında bulunan az saçlarından tuttum ve kısa boyuyla yere sermeyi başardığımda karnına bacaklarımı bastırdım.

''Çek o tırnakları aşüfte karı!'' dedi yüzünü tırmalayan parmaklarımı kendinden kurtarmaya çalışıyordu. Bana hareket etmesiyle sinirim daha da artıyordu ama o kızın yüzünü gördükçe içimdeki sinir daha körükleniyordu.

''Ben bana dediğin laflarını sineye çekerimde kızına yaptıklarını sineye çekmem berber Hamit!'' dedim tırnaklarımı avucuma bastırmış, parmaklarımın kemiğini ortaya çıkartırken artık onunla küçük yumruklarım konuşuyordu. Gözüm kör olmuş gibiydi.

"Çık lan üstümden! Kimsin sen! Alın şunu benden!"

''Kim miyim ben?'' Sesim öyle bir yüksek çıkıyordu ki bütün çarşı inliyordu. Yumruklarım adamın suratına her indiğinde elim acıyordu ama umursamadım.

''Marin Alakan Milan!''

Ne sinirim kalmıştı ne stresim. Adamı dövmüştüm. Evet cidden adamı dövmüştüm. Derin soluklar alarak adamın üstünden kalktığımda yerde yüzünü tutuyordu. Kalkacak halde değildi. Sadece saçımı çekmekle yetinmişti.

''Ne bakıyorsunuz?'' dedim gözüme inen perde çekildiğinde etraftaki kalabalığı yeni yeni fark ediyordum. Herkes ağzını eliyle kapatmış bana şaşkınlıkla bakıyordu. Kimseden çıt çıkmıyordu. ''Bu adam kızını döverken de öylece izlediniz mi? Bu adam kadar sizlerde suçlusunuz!''

''Emrullah bey polisi ara hemen!'' derken bakışlarım arkaya düşmüştü. Emrullah bey irileşmiş gözlerle bana bakıyordu. Neye şaşkınca baktığını anlamasamda karşısında ağasını vuran kadın duruyordu. Anlamıyorum beni ne sanıyorlardı ki?

''Ne bakıyorsun ara polisi! Tutuklasınlar şunu kızı öldürmeden durmayacak bu şerefsiz.''

Esnaftan birkaç kişi adamın başına toplandığında yerden kalkmamasını sağladılar. Adamı tanıdıkları için kızarken bana tek kelime dahi etmiyorlardı. Çok kısa bir süre sonra olaya polis intikal ettiğinde etraftaki kuru kalabalık dağıltılmıştı.

''Şikayetçiyim ben bu karıdan!'' dedi polis memuru onu yerden kaldırırken bulduğu güçle birlikte dili çözülmüştü. ''Beni dövdü üstelik hiçbir suçum yoktu!''

''Lan asıl ben senden şikayetçiyim!'' dedim parmağımı ona sallarken. Aramıza giren polis memuruna ikimize paravan olurken burnumdan soluyarak beni tutan polise döndüm. ''Kızını zorla evlendirmeye kalkmış üstelik reşit değil, okulundan alıkoymuş. Kızın yüzünü tanınmayacak hale getirene kadar dövmüş. Suçlu bu adam.''

''Tutuklayın adamı.'' dedi polis memuru adamı benden uzaklaştırdığında yanına gelen memurlara doğru konuştu. Adamı kolları arkada bir şekilde kelepçelediklerinden derin bir nefes alıp vermiştim.

Emrullah bey olayı polislere aktarırken birkaç kişi de Rojda ve Ayşe'nin yanına geçip ayaküstü ifadelerini alıyordu. Sinirden yerimde kuduruyor hala deli gibi titriyordum.

''Marin hanım, Barzan ağanın geliniymişsiniz.'' dedi kalın sesli üzeri sivil bir halde polis olduğunu anladığım adam yanıma geldi.

''Evet.''

''Sizin de karakola gelip ifade vermeniz gerekiyor.''

''Neden?'' diye sordum. Aslında bugün çok önemli işim vardı yetişmem her geçen dakika daha zorlaşıyordu. Karan Milan'ın şirketinde iş görüşmem vardı. Sadece bir iki saatim kalmış olmalıydı. Karakola gidersem onu kaçırıp, çarşıda olan bu olayın herkesin bu durumdan haberdar olması çok uzun sürmezdi.

''Zorluk çıkarmayın bizimle gelmeniz gerekiyor. Beyefendi sizden şikayetçi.''

''O şikayetçi olacak konumda değil polis bey!'' dedim hiddet içerisinde. Hem suçlu hem güçlü. Daha neler! Zaten yapan değil de hep engelleyen suçlu oluyordu. İnsanlar bu yüzden sessiz kalıyordu başlarının ağrıyacağını düşündükleri için hiçbir olaya müdahale etmek istemiyorlardı.

''Burada kaç kişi var görüyor musunuz? Herkes olaya şahit oldu." dediğimde etraftaki herkesi işaret ettim. "Biriniz bu adama dokunduğumu gördü mü?" diye bağırdığımda herkesin bakışları beni bulurken kimseden çıt çıkmamıştı.

"Gördünüz mü? Ben o adama dokunmadım."

Adam gülmeye başladığında elindeki dosyaları kıvırdı. Sabahtan akşama kadar benim gibi deli çok gördüğü için duruma alışık olmalıydı. ''Dedikleriniz doğruysa adamın aleyhine karşı tanıklık ve ifade vermeniz için en kısa sürede karakola bekliyoruz Marin hanım. O zamana kadar beyefendi nezaretimizde misafir olarak kalacak. Karan beyle bekliyoruz sizi.''

''Bu kızın hali ne olacak?'' dedim endişeli bir sesle Ayşe'yi bir başka araca yerleştirirken görmüştüm.

''Ekipten arkadaşlarımız yardımcı olacaklar merak etmeyin devletin koruması altına alınacaklar.''

Kafamı salladığımda umarım babası olacak o şerefsiz bir daha hiçbir şekilde elini süremezdi. Sadece Ayşe değil Ayşe gibi binlerce kız vardı. Ayşe o dayağı yediği halde kimse bir şey dememişti. Beni nasıl tanıdı nereden tanıyordu bilmiyorum ama iyi ki durdurmuştu beni.

''Hanım ağam geçelim mi konağa?'' dedi Rojda.

''Geçelim Rojda geçelim.''

''Az önce gördükleriniz kimsenin kulağına gitmesin!'' dedim Rojda ve Emrullah beye baktığımda etraftaki insanlardan çoktan kulaklarına gittiğini düşündüm. Umarım kimse beni tanımıyordur da sorun çıkmadan şu iş görüşmesine gidebilirdim. "Çarşıda olan çarşıda kalır. Ona göre."

Evet, hayaller Las Vegas; hayatlar çarşıydı.

Sonrasında hızlıca konağa geçtiğimde konak ahalisinden kimse evde yoktu. Herkes bir yere dağılmış ortam sessizdi. Saat dörtte iş görüşmem vardı ve bir hafta önce aranmış iş görüşmesi için davet edilmiştim. Karan'ın hiçbir şeyden haberi yoktu. Balayından sonra aynı tempoda işine dönmüş konak ve şirket arasında mekik dokuyordu. Yoğun çalışıyordu.

Aynada kendime baktığımda siyah arkası yırtmaçlı kalem etek, üzerimde şık bir bluz vardı. Ayağıma yeni aldığım siyah stilettoları geçirdiğimde hazır bir şekildeydim. Koluma çantamı takıp bir haftadır deli gibi hazırladığım dosyalarımı elime alıp sunum içinde belleği unutmadım.

Az önce adamı hırpalayan kesinlikle ben değildim. Ruh halim hızlıca değişmiş, kendimi iş görüşmesine giden aksiyonsuz birine bürümüştüm.

Taş merdivenlerden aşağıya inerken Gülnarin hanım avludan geçtiği sırada bakışları beni buldu. Baştan aşağıya süzerken yüzündeki ifadeden kıyafetlerimden memnun olmadığını belli etmişti. 

"Hayırdır gelin hanım böyle süslenip püslenip nereye kaçıyorsunuz?" dedi tiz sesiyle konuştuğunda beni incelemeyi devam ediyordu. Bana laf soktuğunda göre kulağına çarşıdaki olay gitmemişti.

Merdivenlerden dikkatle indikten sonra karşısına dururken saçlarımı omuzumun gerisinden umursamaz bir tavırla ittim. "Kocamın yanına gidiyorum Gülnarin hanım, bir sorun mu vardı?"

"Yok canım ne olabilir, öylesine şey etmiştim." dedi Gülnarin hanım omuz silkerek yüzümdeki ciddi ifadeyi gördüğünde her ne diyecekse geri vazgeçmişti.

"Ben de öyle düşünmüştüm Gülnarin hanım," dedim ve yanından geçip gittiğimde arkamdan beni izlediğini biliyordum.

Hızlı adımlarla ilk görüşmesine geç kalmamak için aracıma bindiğimde Karan'ın şirketinin yolunu tuttum. Kısa bir süre sonra şirketin otoparkına aracı park edip aşağıya indiğimde heyecanlanmaya başlamıştım. Karan kesinlikle kızacaktı, bunu biliyordum. Onu sinir etmek hoşuma gidiyordu bunu da biliyordum.

Çarşıdaki olaya daha çok kızacaktı.

Şirketten içeriye girip güvenlik başıyla selam verdiğinde beni tanıdığını biliyordum. Şirkette birkaç kişi dışında kimse Karan'ın eşi olduğumu bilmiyordu.

"Merhaba Pınar hanım," dedim en üst kata ulaşmış katta bulunan tek odanın biraz ilerisinde oturan Karan'ın asistanına doğru konuştum.

"Merhaba Marin hanım hoş geldiniz... Karan bey için mi gelmiştiniz?" dedi beni görmesiyle yorgun olmasına rağmen yüzüne gülümseme yerleştirdi. Başka kim için gelebilirdim bilemiyordum ama sorusunu yanıtsız bırakmak istemedim.

"Evet, odasında mı?"

"Odasında şu an ama birazdan on dakikaya görüşmesi başlayacaktı..." dediğinde kafamı sallayıp odasına doğru yöneldim. Kapısını tıklatıp birkaç saniye sonra ses gelmeden kapıyı araladım.

On dakika içerisinde bana bağırıp çağırabilir, sonra iş görüşmesine başlayabilirdik. Erken geldiğim iyi olmuştu. Tabii olayı öğrenmediyse.

Karan masasının başında oturuyor önündeki laptopuna odaklanmış bir halde dururken elinde tuttuğu bardağı dudağına götürdü ve bir yudum aldı. Kafasını gelene bakmak için bile çevirmemesi kaşlarıma çatmama neden olurken bu kadar yoğun bir şekilde çalışması canımı sıkıyordu. İşkolikti kesinlikle akşam eve gelse bile birkaç saat çalışma odasında durup çalışmaya devam ediyordu. Ben burada çalışsam herhalde kapının önünden biri geçse adım sesine dikkat kesilirdim.

Kısa bir süre kapının yanında dururken beni fark etmesi bekledim. Gelen kişinin ses çıkarmaması dikkatini çekmiş olacak ki kafasını kaldırdı ve bakışlarını bana çevirdi.

"Marin?" dedi bilgisayardan zor sıyırdığı bakışları beni bulduğu gibi çatılmıştı.

Oturduğu yerden ayağa kalktığında beni görmeyi beklemediği aşikardı. "Güzelim ne işin var burada?" dedi şaşkınlıkla aramızdaki mesafeyi kapattı ve elaya vurgun gözlerini gözlerime dikti.

"Hoş geldin yok mu Karan ağa?"

"Hoş geldin karıcığım." dedi boğuk sesle. Sert parmaklarını belim oyuntuma yerleştirip beni kendine çektiğinde yanağıma dudaklarını bastırdı. Aşağıya inen dudakları saçlarımın kapattığı boynumu bulurken geriye iteledi sıcak dudaklarıyla ıslattı. "Sen geç otur." dedi geriye çekildi.

Yanında durduğum kapıyı açtığında, "Pınar." diye seslendi. 

"Buyurun Karan bey?"

"İş görüşmesi için gelecek kişinin CV'sini getirir misin görüşmeden önce kontrol edeyim dünden bakacaktım kaldı öyle toplantılardan vaktim olmadı."

"Hemen hazırlayıp getiriyorum Karan bey."

İleriye masanın önünde bulunan karşılıklı koltuğa adımladığımda konuya nasıl gireceğimi bilememiştim. Mardin'in kuru sıcak havasına bir de benim heyecanım eşlik ederken daha çekilmez oluyordu.

"Seni görmek güzel oldu."

Masanın önünde durup ona döndüğümde elaya vurgun bakışlarındaki buğu dikkatimi çekmişti. Masasındaki üç tane kahve bardağı vardı üçünün de ona ait olduğu belliydi. Çünkü yarım bırakmıştı, Karan kahvesini hiç tam bitirmiyordu. "Yorgun gözüküyorsun, canın sıkkın gibi." diye mırıldandığımda iş görüşmesine gelmek için daha iyi bir zaman olamazdı. Canı daha çok sıkılacaktı. Olayları öğrenirse ne yapacağını kestiremiyordum. "Bir şey mi oldu?" diye sordum ağzını aramak için.

"Sabahtan beri toplantıdaydım, biraz kötü geçti ondan yoruldum."

Rahatlamış bir ifadeyle nefes aldığımda en azından öğrenmediği için sevinmiştim. Benden duyması çok daha iyi olacaktı. Zaten haberi olsa her şeyi bırakıp yanıma gelirdi ona ne şüphe.

Dudaklarımı aralayıp konuya girecekken kapı tıklatılmıştı. "Gel." diye seslendi Karan.

Kapı açılıp içeriye Pınar hanım girdiğinde elindeki kağıtları işaret etti. "Masanıza CV'yi bırakıyorum Karan bey."

Karan bir şey demek yerine kafasını salladığında Pınar hanım masaya kağıtları bırakmıştı. Bakışlarım kağıtların üzerindeyken benim bilgilerimle dolu olduğunu gördüm. Okuduğum okullar yapmış olduğum stajlar ve mesleğim üzerine aldığım sertifikalarla dolu özgeçmişim masanın üzerinde Karan'ın incelemesi için duruyordu.

"Sürprizini neye borçluyum?" dedi Karan. Bana doğru yaklaştığında üzerime yürümesiyle bir adım geriledim. Bakışları vücudumda gezdiğinde ellerini iki yanıma koydu ve kalçamı masaya yasladığımda beni masa ile kendi arasına aldı. Parmaklarını masadan ayırıp kalçamın üzerinden belime doğru tırmandırırken dudakları arsızca kenara kıvrıldı.

"Aklımı çalmaya mı geldin?"

Bu mesafe, bu yakınlık, gözlerindeki bu yoğunluk konuşmam için tam zamanıydı. Elimi arkaya doğru yerleştirip biraz önce Pınar hanımın bıraktığı özgeçmişimin yazılı olduğu kağıdı bulurken avucumun arasına aldım.

"İşi almaya geldim." dedim kuru bir sesle, ela harelerine keskin bakışlarımla bakarken yavaşça yutkundum.

"İş?" dedi sorarcasına bir şey anlamadığını belli eden bakışları yüzümde gezdi. Kaşları çatılmış, yumuşak çehresinin yerini sertlik almıştı.

"Özgeçmişim burada." derken elimde tuttuğum kağıdı anlamsız bakışları arasında ona doğru uzattım. Bal rengi irislerimin parıldadığını hissederken kalbim teklemişti.

"Hukuk departmanınızdaki açık pozisyon için başvurmuştum. İnsan kaynakları tarafından görüşmeye çağırıldım. Görüşmeye başlayalım mı Karan bey?"

Bölüm sonu.

Continue Reading

You'll Also Like

222K 10.7K 36
"Kabuk bağlayan yaranı her kaşıyışında canın aynı şekilde yanar , acıyı kanatırsın. Bir zaman sonra tekrar kabuk bağlar yaran.. Konu gönül yarası olu...
527K 25.4K 34
Seni zihnime davet ediyorum. Bu kitabı açtığın an bir ruhun kesesinde büyümeye başlayacaksın. Seni acımla, gözyaşımla büyüteceğim. Bazen dayanamayıp...
26.2K 2.2K 48
WATTYS 2021 FANTASTİK KAZANANI .•▪︎°☆°▪︎•. Marseha, ateşle yıkanmış bir ülke. Ahzem; sırların sahibi, yü...
4.1K 719 30
Akşam eve geldiniz, yerde canlı mı? Cansız mı ? bilmediğiniz bir adam yatıyor ne yapardınız? Ya iş göründüğünden farklı olsaydı.O sizin canını...