DÜŞLER AĞIDI

By zanegzo

22.7M 1.4M 2M

𝚃𝚊𝚖𝚊𝚖𝚕𝚊𝚗𝚍ı. ❝Bir düş, bin ağıt.❞ Marin Alakan çok küçük yaşlardayken doğduğu topraklardan ayrılmak... More

DÜŞLER AĞIDI
Bilgilendirme
GİRİŞ
☾ BÖLÜM 1 ☽
☾ BÖLÜM 2 ☽
☾ BÖLÜM 3 ☽
☾ BÖLÜM 4 ☽
☾ BÖLÜM 5 ☽
☾ BÖLÜM 6 ☽
☾ BÖLÜM 7 ☽
☾ BÖLÜM 8 ☽
☾ BÖLÜM 9 ☽
☾ BÖLÜM 10 ☽
☾ BÖLÜM 11 ☽
☾ BÖLÜM 12 ☽
☾ BÖLÜM 13 ☽
☾ BÖLÜM 14 ☽
☾ BÖLÜM 15 ☽
☾ BÖLÜM 16 ☽
☾ BÖLÜM 17 ☽
☾ BÖLÜM 18 ☽
☾ BÖLÜM 19 ☽
☾ BÖLÜM 20 ☽
☾ BÖLÜM 21 ☽
☾ BÖLÜM 22 ☽
☾ BÖLÜM 23 ☽
☾ BÖLÜM 24 ☽
☾ BÖLÜM 25 ☽
☾ BÖLÜM 26 ☽
☾ BÖLÜM 27 ☽
☾ BÖLÜM 28 ☽
☾ BÖLÜM 29 ☽
☾ BÖLÜM 31 ☽
☾ BÖLÜM 32 ☽
☾ BÖLÜM 33 ☽
☾ BÖLÜM 34 ☽
☾ BÖLÜM 35 ☽
☾ BÖLÜM 36 ☽
☾ BÖLÜM 37 ☽
☾ BÖLÜM 38 ☽
☾ BÖLÜM 39 ☽
☾ BÖLÜM 40 ☽
☾ BÖLÜM 41 ☽
☾ BÖLÜM 42 ☽
☾ BÖLÜM 43 ☽
☾ BÖLÜM 44 ☽
☾ BÖLÜM 45 ☽
☾ BÖLÜM 46 ☽
☾ BÖLÜM 47 ☽
☾ BÖLÜM 48 ☽
☾ BÖLÜM 49 ☽
☾ BÖLÜM 50 ☽
☾ BÖLÜM 51 ☽
☾ BÖLÜM 52 ☽
☾ BÖLÜM 53 ☽
☾ BÖLÜM 54 ☽
☾ BÖLÜM 55 ☽
☾ BÖLÜM 56 ☽
☾ BÖLÜM 57 ☽
☾ BÖLÜM 58 ☽
☾ BÖLÜM 59 ☽
☾ BÖLÜM 60 ☽
☾ BÖLÜM 61 ☽
☾ BÖLÜM 62 ☽
☾ BÖLÜM 63 ☽
☾ BÖLÜM 64 ☽
☾ BÖLÜM 65 ☽
☾ BÖLÜM 66 ☽
☾ BÖLÜM 67 ☽
☾ BÖLÜM 68 ☽
☾ BÖLÜM 69 ☽
☾ BÖLÜM 70 ☽
☾ BÖLÜM 71 ☽
☾ BÖLÜM 72 ☽
☾ BÖLÜM 73 ☽
☾ BÖLÜM 74 ☽
☾ BÖLÜM 75 ☽
☾ BÖLÜM 76 ☽
☾ BÖLÜM 77 ☽
☾ BÖLÜM 78 ☽
☾ BÖLÜM 79 ☽
☾ BÖLÜM 80 ☽
☾ BÖLÜM 81 ☽
☾ BÖLÜM 82 ☽
☾ BÖLÜM 83 ☽
☾ BÖLÜM 84 ☽
☾ BÖLÜM 85 ☽
☾ BÖLÜM 86 ☽
☾ BÖLÜM 87 ☽
☾ BÖLÜM 88 ☽
☾ BÖLÜM 89 ☽
☾ BÖLÜM 90 ☽
☾ BÖLÜM 91 ☽
☾ BÖLÜM 92 ☽
☾ BÖLÜM 93 ☽
☾ BÖLÜM 94 ☽
☾ BÖLÜM 95 ☽ ☾ FİNAL ☽
YILDÖNÜMÜ ÖZEL BÖLÜM

☾ BÖLÜM 30 ☽

289K 15.6K 23.7K
By zanegzo

30. BÖLÜM
VURGUN

"Herkes yerini bilecek bundan sonra! Bunca yıl ağzımı açmam için yalvardınız bundan sonra kapatmam için yalvaracaksınız!"

Karan Milan'la birbirimize baktığımızda kelimelerimiz değil gözlerimiz konuşuyordu.

Avlunun sürgülü demir kapısı gürültü bir şekilde açıldığında yanında onu koruyan adamlarıyla birlikte Barzan Ağa içeriye girmişti. Düğünden en son gelen kendisiydi. Keyifli bakışları hepimizin üzerinde gezdiğinde elindeki bastonu sertçe yere vurdu.

"Yav ne oluyor yine burada! Ağız tadıyla düğün görek dedik, konağa hemen geçmeyek dedik, yokluğumda birbirinizi yemeye mi başladınız?" dedi Barzan Ağa çok yüksek çıkmayan sesiyle bakışlarını etrafta gezdirdi. Kimseden ses çıkmamıştı.

"Deyin hele ne oluyor!" Sessizliğimize ses olmak istercesine gür sesiyle bağırdı. Bastonuyla yerdeki cam kırıklarına vurdu. "Bu cam kırıkları nedir! Konağı başımıza mı yıkıyorsunuz!"

Etrafımdakilerinin bakışlarını üzerimde hissediyordum ben bir şey demeden hiçbiri konuşmayacaktı. "Ben kahve yapayım dedim beceremedim, bardak elimden düşüp kırıldı. Konak halkı da bana yardım ediyordu." Kısık çıkan sesle söylediğim kelimelerde tek doğru bardağı benim kırmamdı.

"Hep bir elden mi?" dedi Barzan Ağa inanmayan bir tonda. Bakışları bendeyken kaşlarını çatmıştı. İnanmamıştı tabii ki, inanmasını beklemek aptallık olurdu.

"Çok yardımseverler ya ağam hep bir elden." İmali bir sesle konuştu Behiçe anne.

Delal Hanım kırık camların üzerinden geçip yanıma geldiğinde koyu dehşet bakışları beni odağına aldı. Kolumu nazik bir tavırla tuttuğunda yüzüne sıcak bir gülümseme yerleştirdi.

"Gelin hanım sen benimle gel de, kahve nasıl yapılır taşınır öğreteyim ben sana!" dedi Delal Hanım. Sesini duymaya hala alışık değilken az önceki sert sesine nazaran oldukça naif bir şekilde konuştu.

"Delal sen konuşuyorsun!" dedi Barzan Ağa. Çatılı kaşları daha çok çatıldığında sesinde şaşkınlık yoktu.

"Konuşuyorum ağam konuşuyorum." Delal Hanım ılımlı bir sesle konuştuğunda yüzündeki gülüşü daha çok yayıldı. Barzan Ağa ve Delal Hanım hariç herkes birbirine şaşkınlıkla bakıyordu.

"Sonunda Delal, sesini onlarda duydu!" Barzan Ağa keyifle gülümsedi.

"O ne demek ağam?" dedi Behiçe anne.

"Delal sadece sizlerle konuşmuyordu demek! Bunca zaman sadece benimle konuşur, ağzından kelimeler sadece bana dökülürdü! Ben hariç herkese suskundu!" dedi Barzan Ağa. Bastonunu tekrar yere vurduğunda herkesin yüzü mümkünmüş gibi daha şaşkın bir hal aldı.

"Delal, doğru mu der ağam?" dedi Behiçe anne iri iri olan gözlerle baktı.

"Doğru der ağam! Suskunluğum buraya kadardı yetti artık! Ağzımı açmıyorum diye herkes yerini unutup yerimi almaya çalıştı! Barzan Ağa'nızdan sonra bu evin en büyüğü benim! Herkes önce haddini sonra yerini bilecek!" Delal Hanım dehşet bir ifadeli olan bakışları Gülnarin hanım ve Zilan üzerindeydi.

Kimseden çıt sesi çıkmıyordu.

"Yürü bakalım gelin hanım! İlk seninle sonra herkesle teker teker konuşacağım. Bu gece şafak sökene kadar bütün hesabımı göreceğim!" Delal hanım beni kendisiyle beraber yürüttüğünde arkamızda kalan konak halkına doğru konuştu.

Hiç çıkmadığım merdivenlerden yukarıya çıktığımda konağın batı tarafındaydım. Konak sandığımdan daha büyüktü ve hiç gitmediğim yerleri bile vardı. Benim yerim ise doğu tarafıydı. Ahşap kapıdan içeriye geçtiğimizde oturma grubu ve geniş bir yatak karşıladı beni.

"Geç otur. Odamda yabancılık çekmene lüzum yoktur gelin hanım," dedi Delal Hanım. Sesine alışsam iyi olacaktı yoksa her konuştuğumda ona irkilmiş bir şekilde bakmaktan kendimi alamıyordum.

"Delal hJanım..." dedim ne diyeceğimi bilemez halde kendimi koltuğa bıraktım.

Karşıma geçip ağır bir tavırla oturdu. "Dur gelin hanım, bunca zaman sen gelip benimle konuştun. Ağzımı açmasam bile yanıma gelip dert keder yandın. Mutlu olduğunda, üzgün olduğunda geldin anlattın. Beni diğerlerinden hiç ayırmadın şimdi sus da azıcık ben konuşayım." Onun sessizliğinde sürekli onunla konuşmuştum konakta sıkıldığım her vakit onun yanına geçmiş ve ağzıma gelen ne varsa anlatmıştım.

"Bunca zaman sustum da şimdi niye ağzımı açtın diyorsundur kendi kendine." Aklımı okuyabilmesi için yüzüme bakması yeterdi. "Sende beni görüyorum karşımda kendi gençliğimi görüyorum!"

"Ben de senin gibiydim buraya ilk geldiğim zamanlar kendimden önce herkesi düşünür biri bana laf etse de karşılık vermeden önce son ana kadar dururdum! Böyle yaptım, hep iyi oldum. Gördüğüm tek şey kötülük oldu!" Kaşları çatılırken gözleri beliren tek şey yaşanmışlıktı. "Sen aynı hatayı yapmayacaksın gelin! Sen iyisin diye karşındaki kimse iyi olmuyor! Sen konağa hanımağa olmaya geldin hiç hanımağalık yaptığını görmedim!"

"Delal Hanım... benden önce Behiçe anne ondan önce de siz varsınız. Sizleri geçip hanımağa olamam ki!" diye karşı çıktığımda başım sıkışınca hanımağayım benim dediğim olur deyip duruyordum ama o sadece laftaydı.

"Olacaksın gelin hanım!" derken sert gözüküyordu. "Sen hanımağa olmadığın için senden kaç yaş küçük kız gelip seni ağzına sakız ediyor! Ama sen hiç meraklanmayasın Gülnarin ve Zilan'ı kendi ellerimle adam edeceğim. Sana bakmaya bile korkacaklar!"

Avluda bağıran kadınla şimdi karşımda oturan kadın arasında dağlar kadar fark vardı. Önce Zilan'a okkalı bir tokat atmış sonra laf etmişti. Kimi neyi savunuyordu bilmiyorum ama şu an karşımda oldukça iyi birisi gibi duruyordu.

"Dışarda kendine düşman aramayasın düşman evin içinde hem de iki tane!" diye devam ettiğinde baba konuşma hakkı tanımadı. "Benden bir can alana kadar kaynanam durmadı ya sen öleceksin dedi ya sen!" Delal hanımın koyu gözlerinde buğu belirdi. Sesinden acı akıyordu ve kelimelerine kan bulaşıyordu. "Karnımda bebeğim öldüğünde beş aylıktı! İnsan demediler can taşıyor demediler çünkü ben hanımağa olmadım! Olsaydım çocuğum yaşıyor olacaktı!"

Gözlerimin dolduğunu hissederken yavaşça yutkundum, söyledikleri canımı oldukça acıtmıştı. Onun neler yaşadığını az buz Behiçe anneden öğrenmiştim.

"Sen ben olma gelin hanım! Bundan sonra tavrını koy ortaya! Zilan'ın dediklerine aldırmayasın sana asla gölge düşürmesin!"

"Hiçbirine aldırmıyorum. Yuvamı yıkmak istiyor farkındayım... Ama izin vermeyeceğim."

"Sen iste Karan Ağa burada bir saniye bile durmaz! Buradasın diye burada," dedi Delal Hanım. "Siz de giderseniz bu koca başımıza yıkılır altında kalırız. Buranın yaşam sebebi ikinizsiniz yoksa önceden ölü gibiydi."

"Ben seviyorum burayı... buradaki herkesi. Buradan gitmeyi düşünmüyorum o kadar kolay değil!" derken kendimi ilk defa bir yere ait hissediyordum.

"İyi gelin hanım iyi, şimdi çık bakalım yanında olduğumu unutmayasın Behiçe kadar ben de annen sayılırım. Buradaki çocuklar benim de evlatlarımdır." Ayağa kalktığında elini omzuma koydu ve şefkatli bir şekilde sıvazladı.

"Ben çıkayım o zaman... size hayırlı geceler Delal Hanım."

🕸️

Delal Hanım'la konuşmam üzerinden günler geçmişti. Evde olmaktan sıkıldığım için Karan'a sarmış. gününü benimle geçirmesini söylemiştim. Kahvaltıyı dışarıda yapacaktık ve beraber işe gidecektik.

"Nereye gittiğimizi söyleyecek misin sevgilim?" Arabanın camından etrafı izlerken bakışlarımı oradan çekip sert çehresine diktim.

"Geldik zaten, inelim." Karan gözlerini bana çevirmeden arabayı sağa yanaştırdığında yavaşlayan motorla birlikte park etmişti. "Beğeneceğini düşündüğüm bir yere getirdim."

Arabanın kapısını kapattığımda gördüğüm manzaraya hayran bir şekilde bakmaktan kendimi alamıyordum. "Burası çok güzelmiş... neden daha önce getirmedin beni?" dedim.

"İstersen her sabah gelebiliriz." Kendi tarafından inip yanıma geldiğinde elimi ellerinin arasına aldığında birbirine kenetledi. El ele tutuşuyor olmak garip hissettirse de sıcaklığıyla kendimi onda daha çok yaklaştırdım.

Sabah güneş doğmak üzereyken Karan Milan'ın muhteşem öpücükleriyle uyanmış, güzel bir şekilde hazırlanıp birlikte geçireceğimiz günün ilk adımlarında beni dışarıya kahvaltıya getirmişti. "Her sabah değil de arada gelelim çok beğendim. Konaktakilerle kahvaltı yapmayı hiçbir şeye değişmem ama arada kaçamak yapabiliriz." dedim yüzüme gülümseme yayıldığında Karan gözlerini kaçırmadan beni izledi.

Arabayı park ettiğimiz yerden Mardin manzarasına ev sahipliği yapan eskiden bir konak olan artık insanların hizmetine açılmış yere doğru ilerledik.

"Hoş gelmişsiniz Karan Ağa'm sefalar getirmişsiniz," dedi kapıda bizi karşılayan adam Karan ile tokalaştı.

"Hoş bulduk Necmi, bize boş yer var mı?" dedi Karan.

"Olmaz mı ağam, her zamanki köşenizi ayarlıyorum hemen. Hanımağam siz de hoş geldiniz buyurun," dedi adam güler yüzüyle.

"Hoş buldum." diye mırıldandığımda bakışlarımı etrafta gezdirdim. Çok yoğun olmasa da sabahın erken saatlerinde masalar dolmak üzereydi.

İçeriye geçip merdivenlerden yukarıya çıktığımızda terasa gelmiştik. Karan elimi bırakmadan beni kendisiyle yönlendirdiğinde yanında ilerledim. Manzara buradan daha net bir şekilde belli olurken balkon tarafında köşeye ilerledik. Bütün Mardin manzarası ayağımızın altındaydı ve tepeye yükselen güneşle çok güzel bir manzara vardı.

Ben manzaraya karşı yerimi alıp sırtımı terasın taş duvarına yaslarken Karan tam karşıma oturup manzarasına beni almıştı. Bizim haricimizde iki masa daha olduğunu görünce rahat olacağımız için sevinmiştim.

"Oğlum, Karan Ağa'nızın masasını donatın hemen," dedi adam ilerde duran çalışanlara seslenerek. ''Ağam her zamankinden mi?" dediğinde bakışları bize döndü.

"Menüye bakmak ister misin? Canının istediğinden söyleyelim." dedi Karan adama cevap vermeden önce bana sorduğunda kafamı iki yanıma salladım.

''Sen daha önce ne yiyorsan aynısı olsun bakalım beğenecek miyim?" dedim ve arkama yaslandım.

"Her zamankinden."

Masayı donatmaya başlayan çalışanların bitirmesini beklerken alt dudağımı dişlemiş kemirmeye başladığımda stresten neredeyse dudağımı kanatacak kıvama gelmiştim. Karan telefonuyla bir şeyler yapmış masanın hazırlanmasından sonra kapatıp kenara koymuştu. Hazırlanan masaya bakarken aç karnına laf edemeyeceğimi fark ettiğimde ağzımdan akan salyaları en aza indirip yavaşça yutkundum. Masa çok iyi gözüküyordu ve hangisinden başlayacağımı bilmiyordum.

Gözlerimdeki iştahlı ifadeyi fark ettiğinde benimle beraber yemeğe başladı. Kahvaltı için ağır şeyler bulunsa da kendimi dizginlemeden ağzımın doluluğunda konuşmadan kahvaltımı yapmaya devam ettim. Bir yandan yiyecekler kaçacakmış gibi tabağıma koyarken bir yandan çatalımla ortada duran tabaklara saldırıyordum.

"Marin..." dedi Karan bir süre sonra yemeyi bırakmış beni izlemeye başlamıştı. ''Güzelim biz seni konakta aç mı bırakıyoruz? Konakta bildiğim kadarıyla kıtlıkta yok.''

Bakışlarımı tabaktan çekip ona kaldırdım. ''Sen benim lokmalarını sayıyorsun Karan?'' dedim yavaşça ağzıma tıktığım lokmaları yutkunarak. Gözümün açlığında hız kesmeden kahvaltıya devam ettim. Birini yemezsem biri ağlayacaktı. Konaktakiyle çok bir farkı yoktu. Birkaç aperatif dışında Mardin'in yöresel yemeklerinden oluşuyordu.

"Aç ağzını." dedi Karan elinde tuttuğu reçel sürülmüş ekmeği bana uzattığında her sabah özenle sürüp tabağıma bıraktığı ekmeği bu sefer kendi eliyle yedirecekti. Lafını tekrarlatmadan dudağımı araladığımda uzatılan ekmeği tek ısırıkta ağzıma aldım ve tadına ala ala çiğnedim.

"Bunu yemezsem doyduğumu hissetmiyorum Karan! Yavaş yavaş kendine bağımlı yapıyorsun beni!" dedim çiğnemeyi bitirdiğimde. ''Hem sen neden hiç yemiyorsun da bana yediriyorsun? Reçelden yediğini hiç görmedim!''

''Tatlıyla aram yok,'' dedi Karan. ''Sen geldiğinden beri reçeli özellikle kendi tarafına koyduruyorsun. Sevdiğini bildiğim için yediriyorum sana.'' Ona şaşkınlıkla baktığımda yanında oturduğum için gözünden kaçmamış olmalıydı.

Reçel tabağını işaret ettiğimde, ''Dene bence seveceksin.'' diye konuştum.

Karan bana uzanıp elini çeneme yerleştirdi ve baş parmağı dudağımın kenarında yavaşça gezdi. Geri çekildiğinde dudaklarıma bulaştırdığım reçeli silmiş olduğunu fark ettiğimde elini dudağına götürdü ve yaladı. ''Sevdim...'' dedi tok bir sesle. ''Ama dudaklarından yersem.''

Yapmış olduğu hareketle yanaklarımın kızardığını hissederken doymuş olmanın verdiği hisle sırtımı oturduğum koltuğa yasladım. Bir süre daha oturup çayımızı içtiğimizde manzarayı izlemiştim.

"Doyduysan kalkalım, şirkete geçelim."

Kahvaltı faslından sonra geldiğimiz yerden çıkıp tekrar aracına bindiğimizde yolculuğumuz başlamıştı. Kısa bir süre sonra daha önce gelmiş olduğum şirketin önünde dururken Karan aracı park etmişti. Onunla beraber bende indiğimde Karan ellerimizi kenetleyip beni şirketinden içeriye soktu.

"Hoş geldiniz Karan Bey." Kapıda duran güvenlik duruşunu değiştirip selamladı.

"Hoş bulduk." Karan güvenlikten geçip uzun geniş alanda ilerlerken çalışanların hepsini selamlamıştı. Asansöre bindiğimizde on beşinci kata çıkmaya başladık.

Danışma kısmında oturan kadın bizi gördüğünde ayaklandı ve elinde tuttuğu kağıtlarla yanımıza geldi.

"Günaydın Karan Bey, saat dokuzda olan toplantıyı teyit etmek istiyorlar. Takvimde bir değişiklik yok değil mi?" dedi sarışın olan kadın.

"Hayır yok Pınar," dedi Karan. "Dokuza kadar odamda olacağım. Mümkünse rahatsız etmeyin."

Adının Pınar olduğunu öğrendiğim kadın kafasını salladığında Karan beni odasına götürdü. İçeriye girdiğimizde beni bıraktı. Odasına göz gezdirdiğimde oldukça geniş bir odayla karşılaşmıştım. Bu katta sadece bu odanın bulunmasıyla bütün katı olabildiğince odaya katmışlardı. Ferah güneş alan, siyah rengin ağır olduğu patron odasıyım diye bağırıyordu.

"Gel otur buraya." dedi siyah deri koltuğunu çekip oturmamı işaret etti.

"Sen nereye oturacaksın?" dedim yanına yaklaşıp oturmamı beklediği koltuğa kendimi bıraktığımda yumuşak derinin rahatlığında sırtımı yasladım.

"Koltukta oturacağım," dedi Karan ileride duran koltuğu işaret ederek.

"Kendimi patron gibi hissederim ben böyle."

"Sen de patron oluyorsun zaten Marin." dedi saçlarımın üzerine dudaklarını bastırdığında geri çekildi ve tekrar konuştu. "Benim yetkim kadar senin de yetkin var, benim olan her şey aynı zamanda senin."

Kafamı kaldırıp ona baktığımda ciddi olup olmadığını anlamaya çalıştım. "Gerçekten mi?"

"Gerçekten."

''Ne zaman başlayabilirim peki?'' diye sorduğumda alay ettim. Mezun olduktan sonra hemen çalışma hayatına atılmak istememiştim. Okulum bitince stajımı tamamlamış, yüksek lisans için biraz ara vermiştim.

''Neye?''

''Çalışmaya... patronmuşum ya!" dedim kelimeleri dalgayla vurguladığımda sırf onunla evli olduğum için otomatik olarak patron koltuğuna tabii ki atanmak istemiyordum. Hakkımla bütün basamakları tırmanıp hak edersem koltuğa oturmak istiyordum.

"Dalgayı bırak," dediğinde laptopuna döndü. "İstediğin zaman gelebilirsin şirkete, burası senin de şirketin artık. Geldiğinde koltuk her zaman senin."

"O ne öyle çocuk sevindirir gibi!" dedim kızgın bir halde. "Senin şirketine kalmadım ben, yakında iş ilanlarına bakacağım haberin olsun."

"Çalışmak mı istiyorsun?" diye sorarken kaşları havalandı.

"Evet..." dedim. "Sıkıldım artık. Ruhsatım var, stajımı tamamlamıştım. Avukat olabilirim." Derin düşüncelere daldım. "Belki savcılık sınavına da girebilirim."

"Kafan karışık gibi," dediğinde ona hak verdim. "Önce ne olmak istediğine karar ver. Sonra iş ilanlarına bakarız. Bizim departmanda da şirket avukatı açığı mevcut."

"Hmmm." Düşüncelerimden hızlıca ayrıldım. "Demek şirkette açık bir pozisyon var."

"Evet. Seni yormayacağım ama bakmak istersen davalardan başlayabilirsin, ben toplantıdan önce son kez ihaleleri kontrol edeceğim," diyerek dolaptaki kapaklı dosyaları önüme bıraktı. "Yine fikir verirsen severek uygularım. İşimden çok davalara bakıyorum." Yanımdan ayrılmak üzereyken telefonumun sesiyle durdu.

"Telefonum..." diye mırıldanıp çantamdan telefonu çıkarttığımda arayana baktım. "Biliyorsun yoğun bir insanım, bakmam gerekiyor."

Karan ve koltuğa geçip oturduğunda laptopunu açıp işine odaklanmaya başladı.

"Efendim Elfida?" dedim telefonu yanıtladığımda bakışlarım Karan'daydı.

"Çilek reçeli seni merak ettim," dedi tatlı bir sesle. "Konakta soğuk rüzgarlar esiyor, kendimi asmalı konak dizisinde gibi hissediyorum. Kahvaltıda da yoktunuz zaten panik oldum." Elfida endişeli çıkan sesiyle sabah evden erken çıktığımız için ona haber vermemiştim. Kahvaltıya katılmayacağımızı Karan kapıdaki adamlara söylediğinde evdekilere tavırlı olduğunu belli etmişti.

"İyiyim ben bir sorun yok canım, kocamla bir gün geçirmek istedim sadece." diye mırıldandım.

"Ay iyi o zaman sevindim canım, Zühre'yle öğlen çarşıya geçeceğiz işin yoksa sen de gelsene bizimle." dedi Elfida rahatlamış bir sesle konuştu.

"Duruma göre bakıp haber veririm olur mu?" dedim günü Karan'la geçirecektim ama birazdan ona söyleyeceklerimden benimle geçirmekte yine kararlı olur muydu bilmiyorum. O yüzden hemen kestirip atmadım. Telefonu kapatıp çantama koydum.

Cenk meselesi bir süredir aklımı karıştırıyordu. Karan bu durumu bilmiyordu. O gece mekanında kavga ettiği, sonra benim babamla gitmeme neden olan konuşmanın asıl başrolünün Cenk olduğunu bilmiyordu. Üstelik Cenk beni aramaya, araştırmaya devam ediyordu.

İçim daralmıştı. Ona bunca zaman söylememiştim.

Oturduğum koltuktan kalkıp yüksek binanın geniş camlarla kaplı penceresine doğru ilerlediğimde etrafı izledim. Burası daha merkezi alandı. Hiçbir şey yapmadığım için canım sıkılırken arkamı döndüm ve sessizce çalışan kocamın yanına ilerledim.

"Canımın sıkıldığını söylesem kızmazsın değil mi?" diye mırıldandığımda yanına oturmuş bakışlarımı ona dikmiştim.

"Pınar sana istersen şirketi gezdirsin."

"Olur... Ben çıkıyorum o zaman," dediğimde hiçbir şey yapmadan oturmaktansa kocamın şirketini gezmek daha cazip gelmişti. Kafasını salladığında onu odada bırakıp çıktım. Odaya yakın mesafede olan kişisel asistanı olduğunu tahmin ettiğim Pınar'ın yanına ilerledim.

"Pınar Hanım müsaitseniz bana şirketi gezdirebilir misiniz? Karan Bey'in biraz işi var da, o süreyi bu şekilde değerlendireyim boş boş oturmaktan sıkıldım." derken sıkıldığım yüzümden de okunuyordu. "Siz de müsaitseniz tabii."

"Tabii ki Marin Hanım, şuradan başlayalım." Pınar Hanım gülümseyerek oturduğu masasından kalktı ve yanıma geçtiğinde ileriyi işaret etti.

Kendisinin oldukça sıcakkanlı olduğunu fark ettiğimde bana usanmadan bütün şirketi yukarıdan aşağıya doğru anlatmış her birimi teker teker gezdirerek çoğu kişiyle tanıştırmıştı. Asansörden yukarıya çıkarken aklımda gezinen konuyu gün yüzüne çıkarttım.

"Şirkette çalışmak için başvuruları nasıl alınıyorsunuz? İnternet üzerinden mi yoksa evrak yoluyla falan mı?"

"İlk olarak internet üzerinden başvuru alıyoruz, ne için sormuştunuz?" dedi Pınar Hanım bakışlarını bana çevirdiğinde ne diyeceğimi bilemez halde alt dudağımı dişledim.

Ne için sormuştum?

Kuzenim için!

"Kuzenim..." dedim kadına açık açık kocamın şirketine başvurmak istiyorum diyemediğim için yalan atmıştım. "İsmi Mahinev Aktuna." Yalan bir kere ağızdan çıktıktan sonra ardı kesilmiyordu. Ee sahte kimliğimi de öne sürdüm, gerek var mıydı gerçekten? Kendime kızmayı bırakıp dudaklarımı araladım. "Onun için soruyorum sanırım departmanda açık varmış." Kısa bir duraksadım. "Hukuk departmanı."

"Evet başvurularımız devam ediyoruz, Karan Bey başvuran adaylarla görüşme yapıyor ama henüz olumlu aday yok," dedi Pınar Hanım.

"Anladım... kuzenime söyleyeyim de başvursun şansını denesin bir belki olumlu olur." dedim ağzımın içinde mırıldanarak. İşe başlamak aklımdaydı ama acaba şansımı burada değil de başka şirketler de mi deneseydim ki?

"İsterseniz formu doldurun kendisiyle iletişime geçelim."

Ona heyecanla baktığımda, "Hmm olabilir aslında ne kadar erken o kadar iyi!" derken gözlerim parıldamıştı. "Yani haksızlık olmasın tabii diğer adaylara aynı şartlarda olsun lütfen."

Bana bir kağıt çıkardığında üzerinde bulunan bilgileri doldururken adım dışında her şeyim doğruydu. Mahinev Aktuna sen benim peşimi bıraksan da ben senin peşini bırakacak gibi değildim. Kağıdı ona uzattığımda, "Bu arada bu durum ikimiz arasında kalabilir mi? Karan Bey kuzenim diye ayrıcalık tanımasın, görüşmeye geldiğinde tanır zaten kendisini." Görüşmeye ben geleceğim için ee bir zahmet karısını tanırdı umarım.

"Olur Marin Hanım nasıl isterseniz."

"Teşekkürler Pınar Hanım geziniz için, şirketi çok beğendim." dedim ve yanından ayrıldığımda Karan'ın odasına uzun bir süre sonra tekrar girdim. Bir saat kadar oyalanmış olmalıydım.

Benim geldiğimi görünce kafasını kaldırıp bana baktı. "Çag içer misin?" diye sordu. Yanına geçmek üzereyken konuşmasıyla ayakta durmuştum.

"Olur içerim."

"O zaman telefondan sıfırı tuşla ikimize çay söyle bakalım." Masanın üzerinde duran telefonu işaret ettiğinde adımlarımı oraya yönelttim.

"Beni buraya sana asistanlık yapmam için getirmedin değil mi?" diye mırıldandığımda alay içeren bir sesle konuştum.

"Senden olsa olsa patron olur aşağısı kesmez seni güzelim."

Ona aldırmayıp masanın yanına geçtiğimde koltuğa oturdum ve köşede duran telefonu kaldırıp sıfırı tuşladığımda iki çay istemiştim. Pınar Hanım'ın anlatmasıyla şirket hakkında daha çok bilgi edinirken önümdeki dosyalar daha az yabancı gelmeye başlamıştı. Kapı tıklatıldığında Karan'a baktığımda bir şey dememişti. İçeriye girmelerini beklerken kimse girmemişti.

"Gel demezsen gelmezler Marin." dedi Karan.

"Gelin lütfen." diye seslendiğimde benden asla patron olmayacağına kanaat getirmiştim. Sanırım asistanlık işini öğrensem iyi olacaktı kahve söylemekte hiç sorun yaşamamıştım.

İçeriye bir kadın girdiğinde bakışları önce beni sonra Karan'ı bulmuştu. Elindeki tepsiyle girdiğinde yakınında Karan bulunduğu için önce ona servis ederken yanından ayrılmadan konuştum. "İki çayı Karan Bey'in yanına bırakır mısınız?"

Kadın kafasını sallayıp çayları bıraktı. "Teşekkür ederim ellerinize sağlık." Oturduğum deri koltuktan kalkmış kocamın yanına doğru ilerlemiştim. Çay içerken konuyu açsam iyi olacaktı. Çayımdan bir yudum aldım.

"Çay içince biraz dingin biri oluyorsun."

"Öyle mi oluyormuşum?"

"Evet," diyerek onayladım. "Sakinleşiyorsun sanki."

Fırsat bu fırsattı. Cenk'i uzatmadan söyleyecektim. Hem nasıl demeliydim ki? 'Benim eski bir arkadaşım biraz kafayı bana takmış ama merak etme ben hallediyorum!' Eminim o da tek başıma halletmeme izin verecekti.

''İşin uzun sürer mi?'' diye sordum.

''Uzun sürecek gibi duruyor, neden sordun?''

''Zühre ve Elfida alışverişe gideceklermiş de beni de çağırıyorlar.''

Yüzüme uzun uzun baktığında bir süre düşünür gibi durdu. "Yani günümü seninle geçirmeyi düşünüyordum ama işlerim biraz uzayacak gibi gözüküyor. Gideceksen de işiniz bittiğinizde seni ben alacağım, ona göre plan yaparsınız."

''Zahmet etme, kızlarla dönerim ben.''

''Seni akşam bir yere götüreceğim.''

Kaşlarım havaya kalktı. "Nereye götüreceksin?" diye sordum meraklı bir şekilde.

"Akşam gittiğimizde görürsün, ona göre bir şeyler al kendine istersen hazır alışverişe gidiyorsun."

"İkimiz mi olacağız sadece?" dediğimde aklımda Cenk meselesi vardı. Akşam tek olacaksak anlatmam için en uygun zamandı.

"Evet."

"Peki, gideyim o zaman. Ancak bulur hazırlanırım," derken ayağa kalktım. Masadan çantamı aldım. Ona yaklaştığımda kollarımı boynuna dolayıp dudaklarına küçük bir buse kondurdum. Geri çekileceğim sırada izin vermeyip beni öpmeye başladığında tutkulu bir şekilde karşılık verdim. Onun dudaklarından ayrılmak zor olsa da şirketten ayrılıp çarşıda gezen kızların yanına gitmiştim.

"Bence şunu dene, Marin yenge." Zühre elinde tuttuğu koyu lacivert saten elbiseyi bana gösterdiğinde renginin göz alıcılığını beğenmiştim.

"Kabine koyalım bunu da." Elinden alıp kabine doğru bıraktım.

"Saçını da yaptırmamız lazım senin," dedi Elfida. "Ölmüş resmen saçların hiç mi bakım yapmıyorsun?"

"Saçmalama Elfida nesi var saçlarımın?"

"Korkunç! Buradan çıktıktan sonra hemen kuaföre gideceği. Eniştem sana nasıl vurulmuş anlamıyorum zaten seni gördüğünde sudan çıkmış balık gibiymişsin. O haline vurulan her türlü vurulur da..." diye başladığında hızlıca susturdum onu.

"Kes sesini!"

Sayamadığım kadar elbise deneme sonucunda en son Zühre'nin getirmiş olduğu siyaha çalan koyu lacivert elbiseyi üzerime geçirdim. Kabinden dışarıya çıktığımda Zühre ve Elfida beğeniyle bana bakıyordu.

"Bence kesinlikle bu!" dedi Elfida.

"Yenge geçen abimi omzundan vurdun şimdi kalbinden mi vuracaksın?" dedi Zühre.

"Kızlar abartmayın..." derken dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemeye çalışıyordum. Vücudumu saran saten elbise degaje yakaydı, dizlerimin bir karış üstünde bitiyor ince askılı bir elbiseydi.

"Hemen alıyoruz bunu!" dedi Elfida ısrarla konuştu.

Derin bir nefes alıp verdiğimde rahatlamıştım. "Sonunda beğendiniz bir şeyler hava karardı neredeyse!"

"Şimdi sıra ölü saçlarında."

"Kesin biçin şunun saçlarını bakım da olsun lütfen." dedi Elfida beni kuaför koltuğun oturttuğunda yanımıza gelen kadına adeta emirler yağdırıyordu.

"Hayır kesmeyin seviyorum ben saçlarımı." dedim üzüntüyle saçlarıma bakarken belime kadar sarkmasını seviyordum.

"Sen sus gelin hanım, kendini bize bırakıyorsun." dediğinde Elfida bana kötü kötü bakışlar atıyordu.

"Görümceniz mi?" dedi kadın Elfida'nın gitmesiyle konuştuğunda halime acımış gibiydi.

"Yok... görümcem arkada sessiz sessiz oturan. Bu baldız oluyor. Görümcemin yapmadığı görümceliği kendisi yapıyor." diye durumu açıkladığımda kadın sabır dilercesine baktı.

Saçlarımın az kırıkları alınmış, güzel bir bakım yapılmıştı. Üzerimi de değiştirip aynadan kendime baktığımda kendimi beğenmiştim. En son ne zaman böyle hazırlandığımı hatırlamıyordum bile.

"Karan Bey geldi," dedi çalışan kadın. "Sizi bekliyor." Kızlarla vedalaştıktan sonra onlara teşekkür edip yanlarından ayrılmıştım. Ayağımdaki topuklulara dikkat edip peşinden ilerlediğimde kalbim hızlanmaya başlamıştı. Daha birkaç saat önce gördüğüm adam için niye bu kadar heyecanlanmıştım ki!

Arabasının kaputuna yaslanmış bir şekilde Karan'ı gördüğümde bakışları yerden yukarıya doğru tırmanırken gözlerimde durmuştu. Ayakta dikilmeyi bırakıp yanına yaklaştığımda o da yaslandığı yerden uzaklaşmış bana doğru gelmeye başlamıştı.

"Çok bekledin mi?" diye sorduğumda beni belimden tutmuş boynuma ıslak bir öpücük bırakmıştı. "Söylediğin saati bir hayli geçirdik."

"Beklediğim her dakikaya değdi." Hafifçe geriye çekildi. "Zaten bu günü kabul etmiyorum. Benimle bir gün geçireceksin demiştim, tam olarak bir gün geçirmedik. Haberin olsun senden alacağım bir günüm daha var.''

"Çok güzel olmuşsun..." dedi yoğunlaşan gözleriyle beni süzdüğünde âdem elması yavaşça hareket etti.

Simsiyah takım elbisesiyle onu gördüğümde akşam için hazırlanmış olması gözümden kaçmamıştı. Oldukça şık ve yakışıklı gözüküyordu. ''Sen de çok yakışıklı olmuşsun. Hoş, her gün böylesin ya.''

Arabaya geçtiğimizde karanlık yollardan ilerlerken kalbim deli gibi atıyordu. Karan elimi eline kenetlemiş, diğer eliyle hem direksiyonu tutuyor hem de vites atıyordu. Ona kesinlikle bir gün borcum vardı.

"Nereye gideceğiz?" Uzun süren sessiz geçen yolculuğun ardından konuştum.

"Az bir yolumuz kaldı," dedi. "Umarım acıkmışsındır."

"Acıkmak ne kelime... Kızlar akşama kadar pestilimi çıkardı. Oradan oraya koşturmaktan bayılacağım birazdan."

"İyi o zaman, geldik."

Arabayı park ettiğinde etrafa göz gezdirirken oldukça ıssız bir yer olduğunu görmüştüm. İleride ışıklandırılmış merdivenleri fark ettiğimde kapımı açıp dikkatli bir şekilde araçtan indim. Taş yapıda gece manzarasına ev sahipliği yapan bir restoranda gelmiştik.

"Çok yüksekmiş." dedim merdivenlere baktığımda gözüm korkmuştu. Karan elimden tutup beni merdivenlerden çıkarttı.

"Niye her yer karanlık?" diye sordum. Merdivenleri çıkmayı bitirdiğimde restoranın içi loş ışıkla aydınlatılmış onun dışında etrafta hiç ışık yoktu.

"Daha güzel oluyormuş böyle, yıldızlar daha net, Mardin'in manzarası daha güzel gözüküyormuş." dedi Karan.

"Kimse de yok burada, doğru yere mi geldik?"

"İkimiz olacağız sadece... çalışanlar olacak bir de."

Kaşlarım havaya kalkarken, "Burayı kapattırdım deme sakın." diye konuştum şaşkınlıkla. Sandalyemi çekip oturmamı sağladığında centilmen hareketinden dolayı yüzümdeki alık ifadeyi silip gülümsedim.

"Kapattırdım." dedi benim aksime sakin çıkan sesiyle karşıma geçip oturdu ve ceketinin düğmesini açtı.

"Bugün özel bir gün falan mı bir şey mi kaçırdım ben?" derken bugünün tarihini aklıma getirmeye çalıştım. Karan'ın doğum gününü öğrenmiştim bugün değildi, benim de doğum günüm değildi.

"Karımla akşam yemeği yemek için özel bir gün ihtiyacım yok."

Onu her geçen gün tanıdıkça beni şaşırtmaktan fazlasını yapıyordu. Tanıyalı çok kısa süre olmuştu ama nedense yıllardır tanıyor gibiydim. Yabancılık çekmiyordum, rol yapmıyordum, hislerimde gerçekçiydim. O da aynı şekildeydi bunu anlayabiliyordum.

Yemek servisi yapıldığında kıtlıktan çıkmış gibi davranmayıp her ne kadar aç olsam da daha nazik bir şekilde yemeğimi yemiştim. Ona sürekli bir şeyler anlatıp başını şişirmiş bu süreçte ise o beni dinlemeyi tercih etmişti. Gözlerindeki yoğun ifade kalbimi hızlandırıyordu.

"Teşekkür ederim yemek oldukça güzeldi." dedim elimdeki çatal ve bıçağı bıraktığımda elime su bardağını alıp arkama yaslandım.

"Doymamış gibisin." dedi ilgili bakışları üzerimdeydi.

"Doydum..." diye mırıldandığımda bana inanmayan bakışları atarken tekrardan dudaklarımı araladım. "Gerçekten!"

Cenk olayı zihnimi bulandırıyordu. Karnım kasılmıştı. Ona bunu anlatıp bugünü mahvetmek istemiyordum ama söylemem gerekiyordu.

"Sana bir şey söylemek istiyorum." dedim elimdeki su bardağını masaya yavaşça bıraktığımda boğazımı temizledim.  "Kendimi bunu söylemekte zorunlu hissetmiyorum tam aksine söylemek istediğim söylüyorum."

Bakışlarını kaldırdı ve gözlerimin içine baktığında kalbimin teklediğini hissettim. Neden bu kadar kasmıştım ki? O benim kocamdı bu durumu saklamak aptallık olurdu!

"Seni dinliyorum sevgilim."

"Şey..." diye mırıldandığımda Karan'ın masanın üzerinde telefonu çalmaya başladı. İkimizin de bakışları telefona düştüğünde derin bir nefes alıp verdim.

"Bunu açmak zorundayım güzelim." dedi masanın üzerinde duran telefonu alıp yanıtladı. "Evet Pınar?" dedi soğuk bir şekilde konuştuğunda bu saatte aranmak rahatsız etmiş olmalıydı. "Dün mü gelmiş... bir eksiği yok değil mi? Beğendin mi peki?" diye devam ettiğinde gülümsemeye başladı. "Ona ne şüphe... güzele ne yakışmaz." derken bakışları beni bulduğunda asistanıyla bu kadar yakın olduğunu bilmiyordum. "Tamam sana da iyi akşamlar."

Kaşlarımı ne zaman çattığımı bilmediğimde dağılan kafamla ne konuştuklarını merak etmiştim. Yanımda konuşması en azından içimi rahatlatırken onun yanında telefonla konuşmuyor oluşum oldukça rahatsız bir durum olduğunu fark etmiştim. Güzele ne yakışmaz derken asistanı Pınar'a mı iltifat etmişti... beğendiği neydi? Aldığı cevap karşısında neden gülümsemişti acaba beğendiği için mi?

"Devam et, bir şey söylüyordun bölmek zorunda kaldım."

Bakışları sorar gibi baktığında kafamı toparlamaya çalıştığım sırada kendi kendime sessizce ağzımın içinde mırıldandım. "Ne diyordum ki... heh Cenk!"

"Cenk?" dedi Karan.

Aniden kaşlarımı çattım. "Cenk mi zihnimi mi okuyorsun sen?" derken irileşen gözlerle ona baktım.

"Cenk dedin ya Marin?"

"Sıcak oldu sanki," deyip kendime kızarken önümde bardaktan bir yudum suyu dudaklarımın arasına yolladım.

"Terasa çıkmak ister misin?"

Olumlu anlamda kafa salladım. "Bahsettiğin manzarayı daha yakından görmek isterim."

Masadan kalkıp terasa geçtiğimizde soğuk bir hava karşılamıştı beni. Mardin'in gündüzü ne kadar sıcaksa yüksek olan tepeleri bir o kadar soğuktu. Işıkların doldurduğu manzarayla ay tepedeyken şafak sökene kadar kendini izleten bir manzara vardı.

"İyi ki geldik, ikimiz için de güzel bir akşam oldu. Manzara tahmin ettiğimden daha güzel." Bir süredir izlediğim manzarada balkon kenarında kollarım mermere yaslıyken Karan arkadan bana sarılıyordu. Kafamı kaldırıp akşamları daha da koyulaşan elaya vurgun gözlerine baktım.

"Evet manzara çok güzel..." dedi kısık bir sesle terasa çıktığımızdan beri manzaraya gözü değmemişti bile. Bakışları sadece bendeydi.

"Bakmıyorsun bile." dediğimde sesim sitemkâr çıkmıştı.

"Sen varken başka manzara haram bana." Bunu demesine karşılık gülümsemekle yetindim.

"Bütün akşam boyunca ben konuştum... neredeyse hiç konuşmadın bir sorun var mı var?"

"Hayır yok ne gibi bir sorun olabilir ki?" dedi bana çok yaklaştığında yanağını yanağıma sürttü. "Sevdiğim kadın yanımda bana aşkla bakıyor, kollarımın arasında kokusunu doyasıya soluyabiliyorum. Kalbi benim için hızlanıyor."

"Karan..." diye mırıldandığımda kalbim daha çok hızlanmıştı. Onun beni saran sıcak bedenine rağmen çarpan soğuk hava dişlerimin titremesine neden oluyordu.

"Sana bir şey anlatmam gerekiyor, bunun aramıza girmesini istemiyorum." dediğimde, az önce masadayken Cenk meselesine devam edememiştim. "Bunu gizlemek istemiyorum senden." Karan'ın konuşmasıyla cümlem yarıda kalmıştı.

"Üşüdün..." Titreyen bedenimi fark ettiğinde geriye çekildi. "Havanın bu kadar soğuk olacağını tahmin etmemiştim." Üzerindeki ceketini çıkartıp omuzlarıma bıraktı. "Giy şunu." dediğinde ona karşı çıkmadan kollarımı içine geçirdim ve bana büyük gelen ceketini giydim. Bedenimi ona döndürdüğüm yüzüme çarpan ıslaklıkla gözlerim aniden irileşmişti.

Karan, vurulmuştu.

Zihnim bunu algılayamıyordu.

Karan vurulmuştu!

Karan Milan'ın beyaz gömleği kanlarla kaplanmaya başladığında ikimizin de bakışları bedenine çevrilmişti. ''KARAN!'' diye haykırdığımda silah sesleri daha çok artmıştı. ''Karan... vuruldun!'' derken kaşlarını çatmış bedenine çarpan kurşunlarla beni kendine çekip kendisiyle beraber yere yatmamı sağlamıştı.

Bölüm sonu.

Continue Reading

You'll Also Like

79.6K 3.8K 23
Ben Ahu Yılmaz, pardon Ahu Seveceğin. Garip bir soyadı olduğu konusunda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Tabii genlerim aldığım dedeciğim de benim gi...
26.2K 2.2K 48
WATTYS 2021 FANTASTİK KAZANANI .•▪︎°☆°▪︎•. Marseha, ateşle yıkanmış bir ülke. Ahzem; sırların sahibi, yü...
9K 786 46
Adam sevdiği kadını bıçakladığında dediği tek şey vardı. - KIRMIZI SANA ÇOK YAKIŞIYORMUŞ. O an anladı kadın. Meğerse sevdiği adam DÜŞMANIYMIŞ.
16.6K 1.1K 12
"Bana âşıksın." dedi kıkırdayarak. "Ölüm olsan bile sadece beni öldürebilirsin, ben de seni. İkimiz birbirimizi." Yarım bir nefes verdim. "Âşığım dem...